25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 OCAK 1997 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Halk Sağlığı Neden Ozlenen Yerde Değil? Prof. Dr. AHMET SALITK B u yıl düzenJenen VI (Jlusai Halk Sağlığı Kongre- si' nde " Mezuniyet ve Son- rası Halk Sağlığı F.ğitimi, Bölgeler ve Halk Sağhğı- nm Geleceği''değerlendiri- lerek bir Sonuç Bildirgesi hazırlandı. Tartışmalar ve sonuç metninden anlaşı- lan. ülkenıizde Halk Sağlığı Bilimi'nm özlenen yerde olmadığıydı. Tam olarak tanımının yapılmamasına karşın "özle- nen yer"le kastedilen, ülkenin sağlık po- litikalanna yön veren bir bilim dalıdır. JCurulmasında söz sahibi olduğu ya da onayladığı sağlık sistemi içinde görev alacak uzman üst düzey yöneticileri ye- tiştirirken. kendisine emanet edilen öğ- rencileri de belirlediği stratejiyi uygula- yacak neferler olarak yetiştiren; son çö- zümlemede ülkeyi sağlık alanında kal- kjndırmaya aday bir bilim dalı... Üniver- sitelerdeki eğitimci kadronun sürekliliği- ni de araştırmacı ve eğitimci yönleriyle sivrilen yetenekli asistanlann kürsülerde kalmalannı olanaklı kılarak sağlayan bir Anabilım Dalı... Tartışmalar sırasında "Her kongrede aynı şeyler söylenir, bir dahaki kongrede yine konuşulâcaktır'" söyleminde kendi- ni bulan usanmışlığın ve umutsuzluğun doğru çözümlenme gereği vardır. Dolay- lı olarak vurgulanan: her kongrede yine- lenen ve ilke olarak kabul edilen dilek ve görüşlerin, Halk Sağlığfnı "özlenen yer"e taşımadığıdır. Peki bu yere ulaşmak olanaklı mıdır? Madem ki son çözümlemede amacımız "toplumun sağlık diizeyini ivileştirmek- tir", o halde önceki sorumuza devamla *gereklimidir?"sorusu sorulabilirki: bu başka bir yazının konusu olmalıdır. (Jlkemizin sağlık politikalanna yön vermek, bugün için oldukça zor bir tasa- Trakya Üniv. Tıp Fak. nmdır. Bunu, Toplum Hekimliği Bili- mi'ni Türkiye'de yerleştirmeden önce, ölümünün 6. yılında bugün saygı ve şük- ranla andığımız Prof. Dr. Nusret Fişek, Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı dönemin- de başarmıştır. Fişek, 224 sayılı yasanın miman ve uygulayıcısı olmuştur. Özgür- lûk ve eşitlikleri kollayan 1961 Anaya- sası'nın arduıdan esen toplumcu ve da- yanışmacı rüzgârlar, bu yasanın uygula- nabilmesi yönündeelverişli birortam ha- zırlamıştır. Her çeşit "sosyaT sözcüğü- nün sosyalizmi ve peşinden komünizmi çagnştınp öcü kabul edildiği bir ülkede, "Sağhkta Sosyalleştirme Yasası" uygula- mak kolay olmasa gerektir. Bireyciliğin olabildiğince teşvik edildiği ve sermaye- nin bu kez uluslararasılaşarak dayattığı günümüzde ise bırakın benzer içerikli bir yasayı çıkarmayı, var olan yasalan aynı yönde gözden geçirmek ve sınırlı da ol- sa uygulamak bile olanaklı gözükme- mektedir. Mevcut sağlık sistemi içinde görev ala- cak üst düzeyyöneticiyetiştirmekde ben- zer bir sorundur. Sağlık sistemimiz için- de halkın yaranna en etkin hizmeti suna- cak uzmanın yetiştirilebildiği kuşkulu- dur. Uygulamalı eğitimin yer yer usta-çı- rak ilişkisiyle yürütülebileceği "Sağük Eğitim-Araştınna Bölgeleri"birer birer üniversitelerin elinden alınmıştır. Geri kazanılması için gösterilen çabalarcılız, hatta göstermelik temennilerden ibaret- tir. Sağlık örgütünün üst noktalannda ya- pılacak eğitim rotasyonlan geçerli ve iki taraf yaranna işlerbirprotokole bağlanıp yürürlüğe konamamıştır. Esasen sağlık hizmetlerinin çatı örgütü olan Sağlık Ba- kanlığı da yetişmiş üst düzey yöneticiye gereksinim duymamakta, ya da bunun adresinin Halk Sağlığı Anabilim Dallan olduğunu düşünmemektedir. Bakanlık içinde uzun yıllar yeralarak kurumun var olan işleyişine göre evrilmiş memurlann, yukardan aşağıya direktiflen daha sorun- suz (!) uygulayacaklan genel kanıdır. îl- lerde siyasal amaçlı sağlık müdürü ata- malannın altında müdür yardımcısı ya da şube müdürü düzeyinde halk sağlığı uzmanı atamalan yapılmaktadır. Bu uz- manlann iyi birer yönetici olarak yeriş- tiklerini varsaysak bile. sistem içinde ini- siyatif kullanan mevlcilerde olmalan si- yasal onay ve destek gerektirmektedir. Üç aylık diş hekimleri bile sağlık müdü- rü olarak atanırken, halk sağlığı uzman- lanndan bu makam özenle esirgenmek- tedir.Halk Sağlığı Anabilim Dallan açı- sından. kendilerine emanet edilen ögren- cileri belirienen strateji doğrultusunda sağlık hizmeti sunıunu için bir misyoner gibi yedştirmekde çok olanaklı değildır. Bir kez eğıtim sistemi, ÜMH toplum ya- ranna kuUanmakanlamındabelli bir dü- şünsel yapılanmanm kazandmlması için öğrenciyi Halk Sağlığı'na emanet etme- mekte hatta fîknni bile sormamaktadır. Istanbul Tıp Fakültesi'nce düzenlenen Tıp Egitimcüiği Sempozyumu (17-19 Elcim 1996) örneğinde olduğu gibi HaJk Sağlığı dışındaki tıp disiplinleri tıp eği- timciliği sempozyumu düzenleyerekeği- tim sisteminin 2000'li yıllara dönük ge- leceğini tartışmaktadır. En azından tıp eğitiminin felsefesi ko- nusunda yetkin ve söyleyecekleri olma- sı beklenen Halk Sağlığı kurmaylan. bu sürece katılım kaygısı dahi tasimamak- tadır. Öte yandan, sağlık alanında bütün- cül kalkınmayı sağlayaçak, birer nefer olmayı arzulayacak nitelikte güdülenmiş ınsan gücü yaratmak da güncel sosyopo- litik konjonktür bakımından oldukça güç gözükrnektedir. Peki, Halk Sağlığı, bütün bu güçlükle- ri aşıp kendisini 'özlenen yer'e getirecek kadroya sahip mıdir? Halk Sağlığf nın Anabilim Dallan olarak insan gücü kay- naklan TUS"la gelen uzmanlık öğrenci- leri ile master ve doktora öğrencileridır. TUS, 14 tercih yapılabilmesi nedeniyle hekimi birincıl istemi ve birikimi ile ör- tüşmeyen bir uzmanlık eğitimine pekâlâ yönlendirebilmektedir. Aslında üniver- sitelere akademisyen yetiştirmek üzere planlanmış olan doktora kadrolan da bu- gün YÖK tarafından pratisyen hekimler için "TLS'u deünekle'' eş tutulmuş ve iptal edilmiştir. Birkezinde de Sağlık Bakanlığı, TUS yabancı dil puanlan ile Halk Sağlığı uz- manlık öğrencısı kadrolan açmıştır. "Ko- lay kazanılan bölüm" ımajı, gelişen tep- kide önemli rol ovnamış. bunun üzerine uygulamadan vazgeçilmiştir. Dolayısıy- la. işveren konumundakj Bakanlık'la ça- tışmalann da sık sık yaşanabileceği uzun erimli birsavaşımın (mücadelenin) içine girebilecek donanıma sahip ve güdülen- miş bir kadro kaynağından söz etmek zordur. Öğretım üyeliği, asıstanlar için en önemli ve özlenen bir ıstihdam alanı du- rumundadır. Şablon, sahada bakanlık memuru sıfatıyla, üniversitedepratiği ya- pılamamış sevimsiz, bürokratik bir işin başında olmak yerine; üniversitenin gö- rece güvencesi altında -çoğu kez fante- zi- kuramlar üretmektir. Araştırmacı ve eğitimci kimlik sorgu- lanmadan çekim merkezi bövle kurulun- ca; uzmanlık ya da doktora eğitım süre- ci. soyut birsana anlayışıyla geçirilmek- tedir. Sonuçta saha. zaman zaman maka- le yazmak için çıkanlan bir arka bahçe- ye indirgenmektedir. Bu da bir yönüyle sürekliliği engellemekte; ıddıalı, sorun çözmeye model üretmeye dönük sağlık araştırmalannın yapılıp konunun bilim- sel temelde sahiplenilmesine çok ciddi boyutiarda ket vurmaktadır. Öğretim üyeleri neredeyse rümüyle üniversite koridorlanna kapanmıştır. Oy- sa "saha" Sağlık Eğitim-Araştırma Böl- geleri'nden de geniştir. Halk Sağlığı'nın geleceği ile ilgili konularda biraraya ge- lınememiş. ortak bir hedef konmasa da- hi, hangi farklı hedeflerin olduğu bile be- lirlenememiştir. Bu bağlamda sık sık dile gelmesine karşın, mezuniyet öncesi ve sonrası Halk Sağlığı eğitimi için bir çekirdekyetişek (müfredat) geliştinlememiştir. Sağlık Eğitim-Araştırma Bölgeleri gibi çok önemli kazanımlar için güçbırliği kuru- lamamış, eğitimcileri de rahatlatacak olan "Yan Dallar"ın Tababet Uzmanlık Tüzüğü'nde yer alması girişimi yetersiz kalmıştır. Görünen odur ki, asistanı, öğ- retim üyesi ve bilim dalınm yannı anla- mına gelen kadro kaynağı ile Halk Sağ- lığ: dolaylı anlatımlarla betimlenen "öz- lenen yer"den farklı bir yerdedir. Sonuç olarak ikinci paragrafta sorulan "Özienen yere ulaşmak olanaklı nudır" sorusunun yanıtı olumsuzdur. lşte bu noktada bir başka yazıya bıraktığımız, "bunun gerekliliği'" konusu tartışılmalı- dır. "Toplumun sağlık düzeyini yükselt- mek" için sözü edilen *^'er"de olmak mı gerekmektedir? Bugün için bir ütopya niteliğindelcı öz- lenen yer tanımı, ulaşılamazlığı ile hak- sız olarak umutsuzluğun da kaynağıdır. Oysa, birkısırdöngüyü çağnştıran "Hep a>™ şeyi konuşmak", bu ütopyadan ba- ğîmsız değerlendinlmeli ve boşa çaba değil. tersine, yeniden ve yeniden yapı- lan bir tür göreve çağn olarak algılan- malıdır. Denize geri bırakılan her deniz yıldızı örneğinde olduğu gibi, az ama güzel ör- neklere sahip çıkjlmalı, tek tek atılacak adımlann toplu bir yürüyüşe dönüşmesi gereği unutulmamalıdır. Tüm "istisnaJan" saygıyla selamlıyo- ruz... Aczmendiler ve Paranoyaklar D in konusunda fikir yürütebilecek çok kapsamlı birbilgi donanımım yok. Ama Müslümanhğın hümanizmacı bir yorumu (versiyonu) olan Hacı Bektaş, Vünus, Meviana gibi belli bir inceliğı olan güieryüzlü, insancıl, doğruluk, dürüstlük, erdem, paylaşma gibi e\Tensel doğrulara gönül veren aydın ve gerçek Müsiümanlan seviyorum. Sözgelimi Türk müziği sanatçısı Ahmet Özhan gibi bir gönül aklığına. olgunluğa ulaşmış modern Miislümanlann. güieryüzlü Anadolu Müslümanlığının laik bir üstyapıda bir sakıncası olmadığı kanısındayım. Fakat halkımızın (kı bunlar çoğunlukta) güieryüzlü Müslümanlığı; Müslüman olduklannı savlayan (iddia eden) evrensel sevgi ve hümanızma boyutuna yükselememiş. dini kendi çıkarlan için kullananlar tarafından gölgeleniyor... Ortaçağ karanlığına geri dönmeyi tutkuyla arzulayan bu kara sesli yobazlar, bağnazlar, mürşit olduklannı iddia eden. libidolannı (cınsellıklenni) bastıran sapıklaşan sözümona, dmdarlanrK,, aydın Müslümanlar taraftndan da sevilmediği kanısındayım... Anayasamızda kamu düzeniyle bağdaşmayan ayin ve ibadetin yapılamayacağını, yasanın "mefhumu muhalifinden" anlayabiliriz. Demokrasi bir özgürlük düzeni olduğu gibi aynı zamanda bir kurallar ve disiplinler düzenidir. Devrim tasarruflan bir yana, anayasanın bu kuralı oy kaygısıyla din sömürüsü yapan Atatürk ilke ve devrimlerine karşı odaklarca uygulaması terk edilen öğretimin birliği (Tevhid-i Tedrisat) yasası etkın bir biçimde hayata neden geçirilmez? Bugün bu ülkede meydanlarda Türk bayrağının yanında Suudi Arabistan'ın bayrağı da dalgalandınlıyorsa, şanlı bayrağımız, onun gölgesinde canlanan değerlere de bir saldın var demektir. Ne yazık ki aydınlanmız, son on yıldaki genciliğin nrmanmasına; öküzün trene baktığı gibi baktılar... Dahadoğrusu baktık. Burada hukuk fakültesinde krimınoloji ve adli tıp derslerinde öğrendiğim bazı bilgileri aktarmayı uygun buluyorum... Paranoyak psikoz tedavisi mümkün olmayan bir psikozdur. Kırk yaşında başlar. sistemli hezeyanlan vardır. Paranoyaklann çok. ama çok zeki olanlan etraflannda bir mürit topluluğu toplamayı başarabilirler. Sözgelimi tarikat kurarlar. Batı'da da tarikat örnekleri var. Bazılannda düzen değiştııme tutkulan vardır. Ama paranoyaklar kendılerindeki bu rahatsızlığın farkında değildirler. Ve bır psiyiyatra, psikoloğa gitmezler. Peki lıseyı, hatta üniversiteyi bitıren genç kızlanmız bu sahte mürşitlerin tuzağına neden ilüşerler? Genç kızlanmızı. bahar kadar güzel kızlanmızı gerçek Müslümanlıkla ilgisı olmayan bu kara sesli yobazlara karşı koruma olanağı yok mu? Aydınlanmız. yetkililer ne yapmalı? Star'a; korkunç sakallannı keserek çıkan meczup paranoyakın gerçek bir Müslüman olduğuna inanmıyorum... Bahar kadar güzel genç kızlanmızın umutlannı. yaşam sevıncini bu kara yobaz paranoyaklara yağmalatrıranlar kimselerdir? Mutsuz din adamlan ulaşamayacaklan güzellikleri de yaşama sevincini de gasp ediyorlar. Bir zamanlar Almanya'da bir kara ses vardı. Sanıyorum o da mıstik paranoyaktı. Hatta Almanya'da müritleri vardı. Islam federe devleti kurmuştu... Aydınım diyenler! Ne olur artık öküzün trene baktığı gibi (affedersıniz) bizı Ortaçag karanlığına görüren bu kara sesli yobazlara seyırci kalmayın. kalmayalım. Uzman bir hukukçu olarak iddia ediyorum! Anayasamızda "kamu dûzenini bozan" ayın ve ibadetler, kamu düzeniyle çatışan öğretim ve eğitim yapılamaz. Avv'Htispvin Avni Akıncı PENCERE Orümcek AğıMahmut Nedim Paşa, 19'uncu yüzyılın ikinci ya- nsında ünlenmiş bir Osmanlı nazın; Rusya'ya yakın politikasıyla adı "Nedimof'a çıkmış; ama asıl lakabı "Kör Mahmut Paşa" imiş; adamcağız şaşı olduğun- dan bu adı takmışlar. Mahmut Nedim Paşa'nın biraderi Şehremini (Be- lediye Reisi) Ahmet Bey de sağırmış... Ahmet Beyin oğlu bir 'kaside' yazıp Keçecizade Fuat Paşa'ya sunmuş. Nüktedanhğıyla tanınan Fu- at Paşa fırsatı kaçınr mı. taşı geldiğine koymuş: "- Şairlik yolundaki yeteneğinizi kutlanm" demiş, "ama bu kasideyi amcanız görebilseydi, babanızda dinleyebilseydi, sizinle ne kadar övünürlerdi." • Osmanlı'nın son dönemlerınde devletin üst kat- manlanna tırrnanan çoğu politikacıya 'paşa Iık veri- lirdi. Bunların içinde iyi okumuş, yetişmiş, ama "za- mane'ye uymaktan gayn elinden bir şey geimeyen ki- şilervardı... Incelmış Osmanlı sivıl paşası, alafranga- lığın perdahında alaturkalığın demini sürerdi. O gün- lerden bu gunlere pek çok nükte, fıkra, yergi kaldı; bunlardan biri günümüze uyuyon 1881'de istanbu! Şehremini olan Mazhar Paşa, belediyeyı geliştirmiş, kenti ağaçlandırmış, içme su- yunu sağlamış, Dolmabahçe'de gazhaneyı kurmuş; ancak şehremaneti memurlanndan biri Mazhar Pa- şa'yla uğraşmaya başlamış... Adamı açığa almışlar... Memur direniyor, üst uste verdiğı dilekçelerle Pa- şa'ya karşı savaşım veriyormuş. Bâbıâli Memurin Ka- lemi Müdürü, bir gün bu sivri akıllı memuru çağınp de- miş ki: - Efendi, boş yere uğraşıyorsun, benim bu işlerde kırk yıllık deneyimim var. Girişimlerinden hiçbir so- nuç alamayacaksın; sözümü dinle, Mazhar Paşa'ya dehaleteyle... 'Dehalet' Osmanlıcada 'sığınmak' anlamına geli- yor, başka deyişle buyuğün koltuğu altına girmek!.. Memurun ağınna gıtmiş bu öğüt, babalanmış: - Ne demek efendim, kanun yok mu?.. Müdür: - Dur, demiş, bizim devletimızde kanupun ne ol- duğunu ben sana anlatayım. Kanun, örümcek ağı- na benzer. Sinekler bu ağa takılıp ölürter. Ama ser- çe kuşu bana mısın demez, ağıparçalayıp geçer. Sen birsineksin, ağa düştün, ama yine de sen bilirsin... Memurun aklı başına gelmiş: - Haklısınız, ne yapayım?.. Müdür - Yann seni Mazhar Pasa 'ya götüreyim, el etek öp- türeyim, bu iş kapansın. Refi Cevat Ulunay anlatıyor: "Bu Mazhar Paşa 'nın damadı bir araba ile denize uçtuğu zaman kimse acımamış... Halk demiş ki: - Herifahrete bile araba ile gitti!.. * • Zamane Türkiyesi Osmanlı'nın çöküş günlenne dö- nüştü; bır yandan sinekler yasalann ağına takılırken öte yandan kuşlar ağı delip parçalıyorlar; hem bun- lar serçe kuşu da değil... Atmacalar. Çaylaklar.. Baykuşlar. Medya elinde ağızdan dolma tufeğiyle altcı kuş avt- na çıktı; ama bu kez tüfeğin namlusunda saçma yok... Doğru ve gerçek var. .-ıı.lm- ,; Yeni 1.6 i.e. Enjeksiyonlu Motor. Yeni Kapı İçi Çelik Barlar* Yeni Estetik Dış TURKIYE'NIN EN ÇOK SATILAN OTOMOBİLLERİNDİE YENİLİKLER DEVAM EDİYOR.Şahin, Doğan, Kartal... Size, performansra, güvenlikfe, estetikfe sürekli yeniliklerle, yeni mofor seçenekleriyle geliyor. Yeni 1.6 i.e. Enjeksiyonlu Metor Enjeksiyonlu, katalıtik konvertörlu, çevreci, 1.6 lifre motorlu Doğan 1.6 i.e. SLX ve Kartal 1.6 i.e. SLX modelleri, Doğan 1.6 SLX ve Kartal 1.6 SLX modellerinin yanı sıra, isteğe bağlı olarak, şimdi Tofaş bayilerinde. Yeni Kapı İfi Çelik Barlar Şahin, Doğan, Kartal serisinin tüm modelleri kapı içi çelik barlarla donatılmıştır. Yeni Dış Görünüm Şahin, Doğan, Kartal serisinır tüm modellerinde: • Yeni tip, ön panjur • Yeni tıp dış dikiz aynası Doğan SLX ve Karfal SLX modellerinde: • Yeni tip, hafif alaşımlı janî mevcuftur. Unutmayın. Doğan S ve Kartal S'te de hidrolilc direksiyon standarttir. Koçfinans Tüketici Kredisi Tüm Tofaş otomobilleri, Ocak ı 997 sonuna kadar, Koçfinansı/ı çok hesaplı tüketici kredisiyle, Tofaş bayilerinde. TOFAŞ Tofaf ntomahıİIen. kı/ometre umrt oimaistzsıt 1 yılmeianık garatıttye, pas/anmaya âarjı 3yıjbsyagarantutne, jyru*ı £#/## Tterktye'ye }a)/Jwij uzman strtıs ağı re Opjr'ın M. besapft, ortjjnalyedekPar^aguieıtcesıne labtpüt F I A T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear