13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 MAYIS 1996 PERŞEMBE CUMHUHİYET SAYFA KULTUR 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCİ Kültür Bakanlığı ile Mimarlar Odası'nın tarihsel sorumluluklan 'işbirliğini' gerektiriyor: Ivüluir ıııirıısııııız 'dayanışma' beküyor rarıhsel ve doğal değerlerimizi. resmi ve sivil sorumluiuklanmızı birlikte harekete geçirerek koruyabilmek için Kültiir Bakanlığı ile Mimarlar Odası arasında önceki yıllarda başlatılan işbirliği sürecini . "hükümet değişikliği" yüzünden kesintiye uğratmamak gerekiyor. Çünkü kültürel mirasımız. siyasi beklentilerimizin ötesinde "uygarlığımızın sürmesi" için bize gerekli ve bunun için en geniş dayanışmayı sağlamak da "ulusal esenliğimizin" artık ön koşulu... ANAYOL hükümetiyle birlikte Kültür Bakanlıgı'nca yeniden oluşturulan Kültür ve Tabiat Yarlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, koruma hukukumuzun uygulamaya yönelik genel kurallarını ve yaklaş,ımlarını belirleyen "ilke karariarında" önemli değişiklikler yaptı. Koruma Kurullan'ndaki kadroyenilenmesiyle de"aynı süreçte" gerçekleştirilen bu ilke karan değişikliklerinin. negibi sonuçlar yaratabileceğini ilerleyen haftalarda ele alacagiz. Bu hafta ise kamuoyunun haklı olarak merak ettigi ve Kültür Bakanlıgı'nın "önemüyeni kararlar" arasında sayarak yine kamuoyuna açıkladığı "koruma projelerinde Mimarlar Odası denetiminin gercksiz görüimesi" anlayışına dayalı ilke kararı değişikliğini tartışacağız. "Haklı olarak" merak ediliyor diyorum; çünkü özellikle hemen herkesin kentleşme. imar, çevre. kültür vb. konularda artık "siviJ toplum kurnluşlannırT aktif katılım ve denetiminden söz etmeye başladığı şu "HABITAT siirecinde", Kültür Bakanlıgı'nın tanı tersi birfufum içine girmesi dikkat çekiyor. Benzer şekilde yine Mimarlar Odası'nın ülkedeki kültürel ve doğal mirasırı korunma'sı yönünde yıllardır ne denli yüksck bir duyarlılık ve kararlılık içinde çaba gösterdiğine tanık olan duyarlı kamuoyu. aynı görevi "devlet ve kamu adına" yürütmekle yükümlü bir bakanlığın aslında desteklemesi gereken tüm bu çabaları şimdi "dışlamaya" kalkışmasına da doğrusu pek anlam veremiyor. Bu nedenle son ilke kararı değişikliklcrindeki Mimarlar Odası'nı "koruma sürecinden uzak tutmaya" yönelik yeni tutumun. henı "demokratikleşmekültürü"açısından. heın de "koruma politikalan ve u.vgulamalan" bağlamında öncelikle ele alınıp değerillendirmesi. yine HABITAT'a ev sahipliği yapan bir ülkede daha da önem kazanıyor. Korumada ortak yükümlülüklerAslına bakılırsa. Kültür Bakanlıgı'nın şimdiki siyasi yönetiminde Mimarlar Oda- sı 'na karsı gö'zlenen bu tutum, hiç kuşku- suz Türkiye için yeni bir durum değil. Daha iki yıl kadar önce, buna benzer bir -radikal" davranışı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de sergi - lemişti. 27 Mart 1994 yerel seçimlerinden he- men sonra. belki de "ilk önemli icraatı" olarak projelerdeki meslek odası denetı- mini anık "iste/nedikJerini" duyuran Me- lih Gökçek. buna gerekçe olarak da şu ün- lü açıklamasını yapmıştr. "Ben solculara imar yetkisi kullandırt- mam." Ne var ki Melih Gökçek'in "solcu" dı- ye siyasi tavır aldıgı meslek odalan. ana- yasada tanımlanan "kamu yaranna uz- manükhizmetini"savunanbırdemokratık yapılanma içerisindc. aslında belediyenin elindekı ımar yetkisini değil. kendi yasa- lanndan aldıkları "üyelerinin mimarlık ve miibendisiik hizmenVrini denetleme" yet- kilerini kullanıyorlardı. Anlaşılan. Melih Gökçek'i vediğer ben- zer düşüncelere sahip belediye vönetimle- rini. inşaatına izin (ruhsat) verecekleri bi- na projelerinin "hangi kurala göre" ve yi- ne "hangi mimar \a da mühendisce hazır- landığının" ilgıli meslek odasınea önce- den ıncelenmesine bile "tahammür ede- memişlerdı. Şimdi Kültür Bakanlığı'nda da benzer bir tutum gözleniyor. Gerçi Kültür BakanıGüner. Melih Gök- çek gibi "solculuk-sağcılık" polemiği yap- mayarak farklı birdüzey sergiliyor. Ne var kı öne sürdüğü -gerekçe" yine de bilimsel ve doyurucu bir içenk taşımıyor. Güner. son ilke kararlan degışiklıklerinin ardın- dan yaptığı basın toplantısında. "bürokra- siyi azaltînak için projelerdeki MUnariar Odası denetimini artık aramavacaklannı" söylüyor. Oysa kı bu kural. gereksiz bir bürokra- si olarak degil. koruma sürecindeki "mi- mari vükümlülüklcrin" tam ve eksiksiz olarak proje ve uygulamalara yansıtılabil- mesi için getinlınişti. Korunacak ya da restore edilecek kültür varlığının bir "mimarlık ürünü" olması. bununla ilgili meslekı ve bilimsel sorum- lulukların da öncelikle "mimarlarca" ve "mimarlık kurallanna uygun olarak" ye- rıııe getirılmesini gerektiriyordu. Nitekim. bu konuda yıllardır gerekli ön- lemler alınmadıgı ve Mimarlar Odası de- netiminden yine "siyasi nedenlerle" uzak durulduğu için. Koruma Kurul larıönleri- ne yığılan "niteliksizpmjelere" dayanarak karar üretnıek zorunda kalıyor. dahası "mi- man bile belirsiz" ya da "mimannın ger- çekten varoJupolmadıgınıda bilemedikle- ri" tasanmlarla kültür varlıklanmızın ko- runmasına vönelik ona ve izınler verivor- Mimarlığın sadece geçmişte değil, günümü/de de bir kültür e> lemi olduğu bilincini eğer 1950'lerden sonra da resmi politikamıza vansıtabilseydik. Örneğin MardiıTdeki bu "tarihe duyarsız komşuluklan" belki de varatmavacaktık. Bu nedenle 40 yıllık bir gecikmeden sonra ancak 1992'lerde başlatılabilen Kültür Bakanlığı- Mimarlar Odası dayanışmasını, şimdi 53. hükümet döneminde de geliştirerek sürdürmck bir uygarlık gö'revi olarak karşımuda dunjvor... Işte böylesi birsürecin "olumsuzörnek- leri" yüzünden. restorasyon adı altında ni- teliksiz. özgürlüğünü yitinniş ve korumay- la hiç ilgisi olınayan. "kültür yoksunu" uy- gulamalarpanayırına dönüşen Türkiye'de. hiç değilse bundan böyle geri kalan kültür varlıklarının müteahhitlik ve kalfalık dü- zcni yerine "mimarlık kurallan ve sorum- luhığu altında" onanlıp yaşatılabilmesi için. 1994yılında yeni ilke kararlan çalış- Son yılların önemli kazaınmları Kültür Bakanlığı ile Mimarlar arasında 1992-1996 döneminde gerçekleştirilen işbirliği ortamı içensinde. ülkemizin mimarlık değerlerinin korunması yönünde çok önemli kazanımlarelde edildi ve verimli çalışmalar yapıldı. Simdi bu işbirligine son vermek isteyenler belki bilmiyorlar. ama yine aynı dönemde Koruma Kurullan'nın aldığı birçok olumlu kararın dayanağını da Mimarlar Odası çalışmalan okışturuyordu. Dilerseniz. bu "uygariık dayanışmasının" geçen 3 yıl içindeki çok sayıda ürünlerinden bazıîarına kısaca bir göz atalım: Mimariık Müzesi: Bakanlık ile oda arasında bağıtlanan bir protokolle. dünya mimarlığının tanhsel beşiği olan Türkiye'ye Ankara'da bir mimalık müzesi kazandırıldı. Simdi yeni dönemde bu gırişimın geliştirilmesi için de kuşkusuz işbirliğinin sürdürülmesi gerekiyor. Tarihi Yanmada: Istanbulun 2600 yıllık uygarlık birikimini barındıran Suriçi'ni korumak adına tahrip edecek bir plan. Mimarlar Odası'nın hukuk savaşımı sonucunda iptal edildi. Koruma Kurulu da Tarihi Yanmada'nın yeniden böyle bir tehlike yaşamaması için. bütününü içeren "StT" kararını alarak gerçek koruma planlaması sürecini başlattı. İzmit'in Korunması: Kocaeli Valiliği ile Mimarlar Odası'nın birlikte yürürtükleri "Kapanca Sokak ve çevresi koruma projesi" kısa sürede bir kentsel koruma çalışmasına dönüştü ve Koruma Kurulu bu çabanın ürünlerin değerlendirerek kentin tarihsel yamaçlan için SİT kararı aldı. Çanakkale Dayanışması:Tarihi Çimenlik Kalesi ve çev resindeki eski dokunun yok olmaması için Mimarlar Odası'nca başlatılan "yaşatma projesi" yeni Koruma Kurulu'nun SİT karanna dayanak oluşturdu. ardından bu bölgenin koruma planlaması da yine Mimarlar Odası ve kurul arasındaki işbirliği ortamında sonuçlandırıldı. Ayrıca Koruma Kurulu'nun. Çimenlik ve Kilitbahir Kaleleri ve Gelibolu Milli Parkı'nı "ezmeye" niyetlenen Boğaz Köprüsü projesi direnişine karşı en büyük desteği yine Mimarlar Odası verdi. Duyarlı Korumaya Destek: Mimarlar Odası. tarihi binalann "yıkılmadan restorasyonunu" öngören Yüksek Kurul ilke karanna destek vernıek ve mimari çabaları bu yönde özendirmek için. bu kuralı uygulayan onarını projelerinin bedel ve harçlarında "yûzde70'e" varan indirimler yaptı. Avrıca aynı ilke kararındaki bakanlık kurallarını "mesieki denetimde ÇEDilketeri" arasına alarak koruma projelerinde "ortak anlayış" sürecini başlattı. Koruma Bilincinin Yükseltilmesi: Yine Mimarlar Odası ile Kültür Bakanlığı arasında bağıtlanan , protokollerle. Mimarlar Odası 'nın Galata gönüllü öğrencigrubuyla gerçekleştirdiği Izmit - Sapanca Sokak koruma projesi, bu bölgenin Kültür Bakanlığı 'nca SİT kapsamına alınmasını sağlayan koruma kurulu kararlarına da gerekçe oluşturdu. Anadolu'nun birçok tarihi kentinde kültürel mirasın ve eski dokunun korunması yönünde toplumsal bilinei geliştirici kampanyalar başlatıldı. etkinlikler düzenlendi. Proje Niteliğinde Denetim: Kültür Bakanlıöı'nın 28.2.1995 gün ve 378 sayılı ilke kararı ekindeki koruma projeleri standartlarıyla ilgili teknik koşullar Mimarlar Odası'nın tüm birimlerindeki proje denetimine de esas alınarak. bu düzeyin yurt çapında yaygınlaşması çalışması başlatıldı. Kentin Savunulması: Istanbul'da kentin simuesi olan Kızkulesi ile bir Boğaziçi parkı olması gereken İstinye Koyu'nun özel kullanıma devredilmesine Koruma Kurulu'nca onay verilmemesine rağmen. her ıkısinin de kurul kararlarına avkırı olarak özelleştirilmesi girişimlerine karşı Mimarlar Odası'nca iptal davaları açıldı. Mıığla. Ka>aköv. Amasya: Mimarlar Odası'nın desteğiyle sürdürülen Muğla. Kayaköy ve Amasya'daki tanhsel çare koruma ve rölöve çalışmalan. bu yerleşmelerle ilgili Koruma Kurullan'nda aiın;<n kararlarla destekledi. Örneğin Muğla Kentsel Şl T Alanı Koruma Planı revizyonu çalışması da aynı sürece bağlı olarak gündeme geldi ve halen sürdürülüvor...Bu ve bunlara benzer ömeklerin dışındayine 1992 sonrasındaki işbirliği ortamında bakanlığın koruma mevzuatı üzerindeki çalışmalanna da Mimarlar Odası aktif ve üretken olarak katıldı. . - Kültür Bakanlığı. gerektiğinde Koruma - Kurulu toplantılanna Mimarlar Odası'ndan da tenısilcilerin danışman olarak katılabileceklerine dair bir genelge yayımladı. Son yıllarda ıxlanın kullanımına tahsil edilen Yıldız Saravı'ndaki Dış Karakol Binası ise hemen her hafta sergilerin açıldığı. etkinliklerin düzenlendiği bir "kühür merkezi" lıaline getirildi... Işte böylesi bir çalışma anlayışının sürdürülmesi için. şimdi yine öncelikli görev Kültür Bakanlıgı'nın yeni yönetimine diişüyor. Zaten Türkiye'nin de imzası ve onayı bulunan birçok uluslararası koruma sözleşmesinde, kültür ve doğa mirasına sahip çıkmak için "devletle hükümet dışı kurulıışlar arasında" etkin diyalog ve işbirliği öngörülüyor. Türkiye"de son yıllarda yaşama geçirilmeye başlanan bu evrensel duyarlılık zedelenirse. heın süregelen çabalara ve kazanımlara hem de ülkemizin değerlerine gerçekten çok yazık olur... maları başlatıldı. Bir yıl süren hazırlıklar Yüksek Ku- rul'un iki ayn oturumunılada irdelendıkten sonra 28Şubat 1995 tarıhindeki toplantıda "378sayılı ilke Karanna" dönüştü. Döne- nıin Kültür Bakanlığı Müstes,an Prof. Dr. Emre Kongar'ın başkanlığındaki Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Ku- rulu'nun onaylayarak "Türkiye kültürü- ne"kazandırdığı bu ilke kararı. çok özet olarak şu anlayışı sav unuyor \c yürürlüğe sokuyordu: 1. Kültür mirası niteligindeki mimarlık ürünlerinin korunmasında temel hedef "özgün mimari değerlerinin" korunması- dır. 2. Her yapının bu kurala baglı olarak res- torasyon koşullannı yine kendi mimari ko- numu veözellikleri belirleyeceğınden. pro- je aşamasından uygulamanınbitıminedek "mimann mesieki denetimi" kesıntisiz sür- melidir. 3. Bu denetimin "meslek kurallanna ve etiğine uygun" sürebilmesi için de proje- lerönce Mimarlar Odası'nca inceienecek ve Koruma Kurulları odanın "yeteriilik verdigi" proieler üzerinde kanır alarak ay- nı şekilde yine odanın "yetkili oldugunu" belgelediği mimarları uygulanıadan da so- rumlu kılacaklardır. . Görüldüğü gibi mimarlık ınirasımızın korunmasında Koruma Kurulları'nı "mi- maıiık dışı hızaklara" karşı da korumak yönünde aslında önemli bir "işbirliği süre- cini" yaşama geçirmev i sağlayan bu uygu- lamada. temelde zarar gören. kültür varlık- larımız değil: bu değerleri duyarsız. yeter- siz ve uzmanlık dışı proje ve uygulamalar- la sadece kendi rant beklentilerine göre sözde restore edip aslında tahrip eden in- şaatçı çevrelerdi. Şimdi denebilir ki acaba bakanlık böy- lesi bir çagda^ uygulamayı ve örnek bir "koruma davanışmasını" neden anık iste- miyor'.' Hemen belirtmeliyim ki bakanlıktaki bu tutum değişikliği aslında Agâh Oktay Gü- ner'le degil. 1992 öncesinde de aynı görev - de bulunan Altan Akat'ın 1995 sonunda yargı kararıyla yeniden genel müdürolma- sıyla birlikte başladı. ANAYOL kurulup Agâh Oktay Güner bakan olduktan sonra da"hızlandınlarak" sonuçlandırıldı ve 19 Nisan 1996da Yük- sek Kurul toplantısında da onaylanarak yii- rürlüge girmesi saglandı. Evet. Türkiye'nin kültür ve doğa zengin- liğinin korunması çabalarında. Mimarlar Odası ile Kültiir Bakanlıgı'nın dayanışma- sını "sakıncalı" gören yeni bir dönem baş- latılmak isteniyor. Ne var ki. böylesi bir yanlışındurdurulmasıiçinolanaklarhenüz tükenmişsayılmaz. Özellikle şu HABITAT sürecinçje. Kül- tür Bakanı Agâh Oktay Güner'in "anlam- lı bir jest yapması" gerekiyor. Mimarlıgm da temelde bir "kültüreylemi" olduğunu v e bu nedenle Mimarlar Odası'nın da aynı şe- kilde "mimarlık kültürümüzün gelişmesi- ne" hizmet ettiğini v urgulayan bir "işbirli- ği protokolünün" Kültür Bakanlığı ile oda arasında bağıtlanmasında sonsuz yararlar var. Böyle bir protokolün "kültür varlıkla- nnın korunması \e yaşatılmasına vönelik mimarlık hizmetlerinde ortak denetim sü- recini" de içermesi durumunda. uzıın yıl- lardır birçok uygarülkedeuygulanan veba- şarılı sonuçlanna herkesin hayranlık duy- duğu "demokratikdayanışma"oıiamını ül- kemize de kazandirmış olacağız. Böylesi bir ortamda gelişecek olan "demokratik denetim" süreci ise hem Kültür Bakanlı- ğı'nın hem de Mimarlar Odası'nın tarihsel ve doğal mirasın korunması yönündeki "kamusalyükümlülüklerini" daha etkin ve yaygın olarak yaşama geçırmelerine zengin katkılarda bulıınacaktır. Ne diyelim! Söz şimdi Agâh Oktay Gü- ner'in olsa aerek... 'Maillol babamsa, Matisse de amcamdı' î nliilerin modeli Dina Vıerm; 17 yaşındayken • Matisse, Bonnard, Dufy gibi sanatçılann resimlerinde. Fransız heykeltıraş Aristide Maillol'un heykellerinde karşımıza çıkan kadınlann arasında. heniiz 17 yaşındayken Paris sanat ortamında kendine bir yer edinen model Dina Vierny'nin ismi, bugün daha çok heykeltıraş Maillol ile birlikte anılıyor. KüJtürSenisi- Sanatla ölümsüzlüğe kavu- şanlann arasında. sanatçılann yanı sıra modei- leri de v ardır. Matisse, Bonnard. Dufy gibi sa- natçılann resimlerinde. Fransız heykeltıraş Aristide Maillol'un heykellerinde karşımıza çıkan kadınlann arasında. henüz 17 yaşınday- ken Pans sanat ortamında kendine bir yer edi- nen model Dina Vlemy de bulunuyor. Char- lesdeGaulle'ün. ünlü nükleer fizikçi Oppen- heimer'ın. döneminin efsanev i edebiyatadam- lan AndreGkle.Jacques Prevertve Andre Bre- ton'un arkadaşı. Vierny. "Dönemin önde ge- len kişik'rinin çoğuy la tanışma fırsatım oldu" diyor. V'iemy'nin ismi. bugün daha çok heykeltı- raş Maillol ile birlikte amlıyor. Fransız sanat- çıyı. Miktlanj ve Rodin'in yanında. tüm za- manların en büyük heykeltıraşlarından biri sa- yan Viemy. "Ben yaşamımı ona adadım" di- yor. 1964 yılında Maillol'un 18 heykelini Fransız hükümetine bağışlayan Vierny'nin esin olduğu bu heykeller. ougün Paris'in Tu- ileries Parkı'nda bulunuyor. Vierny bu yıl içinde deParis'te Maillol Mü- zesi'ni açtı. Müzede. Maillol'un heykelleri- nin yanı sıra Rodin. Kandinsky, Degas ve Ce- zannegibi sanatçıların yapıtları bulunuyor. Maillol Müzesi, bir bakıma Vierny"nin müze- si de. Üniü model. müzenin her köşesinde sa- natseverlerin karşısına çıkıyor: Mail- lol'un bronz heykellerinde yeniden bi- çim buluyor, Bonnard'ın resimlerinde yağlıboyalara bürünüyor. Matisse'in mürekkep desenlerinden izleyiciye bakı- yor. Bizzatkendisideorada. Müzeyeçe- virdiği bu binada. 1954 yılından bu ya- na yaşamını sürdürüyor. Dina Vierny bu- gün 76yaşında. Maillol. Matisse'eyaz- dığı mektupların birinde. Vierny'nin "Gidegibi konuştuğunu" söylüyor. Ün- lü modelin güzelliğinin yanı sıra zeka- sıyla da döneminin sanatçılarını kendi- sine hayran bıraktığı ortada. Ancak Ma- illol'un ilgisini çeken. yine de ilk önce erny'yi ilk gördüğünde. genç kız henüz 15 ya- şında. Vierny'yi evindeki birdaveteeden Ma- illol. genç kızda zihnindeki ideal kadın tipini görüyor. Vierny. ilk karşılaşmalartnı şöylean- latıyor: "Maillol'un evine gittiğimde. sanat dünyasının birçok ünlü siması oradaydı. Bun- lardan biri de Andre Gide'di. Bana o gün hic iyi davranmadı. Elinde bir kitap vardı. ne ol- duğunu sormuştum. "Si/i ilgitendirmez' diye- rek, kestirip attı." Vierny'nin Maillol ile model-sanatçı ilişki- si çerçevesinde gelişen dostluğu. Maillol'un aüzelliöi oluyor. 73 yaşındai Maillol. Vi- V "«TI>. Maillol'un heykellerinde yeniden biçimlenivordu 10 yıl sonraki ölümüne dek sürüyor. Vierny. biranıdahaanlatıyor: "Birgünkırdayürijyü- şe çıkmıştık. Babam da vardı. Maillol babama dönüp, "Onu sen yaptın. ama ben yarattım'de- di. Gerçekten de beni kendisinin yarattığına inanırdı. Beni tanımadan önce bile benim gibi bir kadını resmettiğini söylerdi hep." Ünlü ressam Matisse'e de modellik yapan Vierny. ünlü sanatçı için "Çok sevimli bir adamdı" dıyor. "Miç de kitaplarda anlatıldığı gibi değil. Slaillol babamsa. Matisse de am- camdı." Matisse. o dönemde Manet'nin Olym- pia resmine gönderınede bulunan. bir "MatisseOKmpia"sı yapmak nıyetin- deymış. Altı ayı aşkın bir zaman süre- cinde tamamlanacak bu resim için Vi- erny'nin Mailol'dan izin alması gerek- miş. Maillol'dan aldığı yanıtı anıınsı- yor hemen Vierny: "Çabukgeridön!" Ikinci Dünya Savaşı sonrası. Matis- se Vierny'yi birgaleri açmak konusun- da ikna etmiş. EIIili yıllarda Pbliakoff gibi sanatçıları destekleyen bu galeri olmtış. 1960'lardaanavatanı Rusya'ya geri dönen Dina Vierny. bugün Rus çağdaş sanatçılarının önde gelen sa- natçılarını. Kabakov. Vankelevsky ve Bulatov u keşfetmış. v ODAK NOKTASI AHMET CE>1AL Kırlangıç Fırtınaları... Ken Loach'ın ispanya iç savaşını konu alan "Ül- ke ve Özgürlük" filmi. ispanya'dan uzak bir ülkenin mezarhğında. bir gömme töreniyle noktalanır. Bir genç kız, babasının mezara indirilen tabutunun üs- tüne kırmızı bir mendilin içinde biriktirilmiş bir avuç taşlı toprağı serper. Bu toprak, gömülmekte olan tarafından yıllar ön- ce savaşta ölen sevgilisinin dağda bayırda acele ka- zılan mezarından alınmıştır; yaşamı yarıda kalan. ya- rıda kesilen, âşık olmayı bir zamanlar en az özgürlük uğruna savaşmayı sevdiği kadar sevmiş bir gence- cik kadının mezarından. Ve bu sahnede. ispanya iç savaşınaa özgüriük yanlılarının faşistiere karşı söy- ledikeri "Geçit Yok!" ("No Passaran!") adlı marş. ya- şama geçit vermeyen ölümünün şarkısına dönüş- müştür. Çağımızın ünlü yazarlarından birinin dediği gibi, hangi nedenle olursa olsun öldürülen, sonuçta ken- di ölümünden ve ölümün kendisinden başka bir şey kanıtlamaz. Amaçlar. ideolojiler, sloganlar ve buluna- bilecek başkaca türlü nedenler, gencecik ölümlere soylu görünümler kazandırabilir. Gelgelelim hiçbir ideoloji, slogan, amaç ya da neden, heröldürmenin yaşamın özüne yöneltilmiş korkunç bir aşağılama olduğu gerçeğini perdeleyemez. Dostoyevski, "Ka- ramazof Kardeşler"inin biryerinde: "Yaşamın kendi- sini, yaşamın anlammdan daha çok sevmeyi öğren- memiz gerekir" derken. farklı bir şey dile getirmemiş- tir. Yaşamın anlamı üzerine ciltler ve meydanlar do- lusu sözler söylerken, sonunda işı hangi yaşamın daha anlamlı ve daha yaşanmaya değer olduğunu tartışma noktasına getirmek. bu noktadan sonra da uğruna ölmeye değer hedeflerin dökümüne giriş- mek, ancak yaşamın kendisini yadsımak gafieti ya da suçu diye nitelendirilebilir. Ve yaşatmak için mutlaka neden aramak, öldür- mek için neden aramaktan daha az acımasız ve da- ha az insanlık dışı değildir. Çünkü yaşam. varlığı için özel gerekçeleri koşul kılmaz: doğada asıl olan, ya- şamdır, yaşamaktır, yaşatmaktır. Olüm, ancak yaşa- mın doğal noktalanışı olabildiği sürece saçma dam- gasını yemekten kuriulabilir. Kaldı ki, insanoğlu, bu doğal noktalanışı. yani so- nuçta kendi ölümlülüğünü bile kolay kabullenebilmiş değildir. insanlık tarihinin bilinen en eski destanı Gıl- gamış, aynı zamanda insanoğlunun kendi ölümlülü- ğüne başkaldırışının da ilk belgesidir. isa'dan ikibin yıl önce yaşamın doğal bitişine karşı çıkan insanoğ- lu, aradan dört bin yıl geçtikten sonra zorla ölümler için parmak hesabı yapıp iki. üç ölümle Kapanan olayları insanlık adına "ucuz atlatılmış" dıye değer- lendirme noktasına gelmişse bu ancak. insanoğlu- nun "ilerliyorum" derken kendi kendıstnı ne denli ucuzlatmış olduğunu gösterir. Ülkemizde de onyıl- lardır siviliyle, askeriyle. polisiyle gencecik insanları karanlık kırlangıç fırtınalarına kurban vermeye alıştık. Yıllardır çabalarımızın ağırlık noktası, genç ölümlere gerekçe aramak, anlam kazandırmak üzerinde odak- laşmakta. Vatan uğruna, özgürlük uğruna. görev uğ- runa, daha "insanca" bir yaşam uğruna öldürülen gencecik insanları parlak ya da parlak olmayan, ban- dolu ya da bandosuz cenaze törenleriyle uğurluyo- ruz; havaya kalkan kollarla. parlak sözlerle. ağıtlarla ve nişanlarla anıyoruz. Peki bir de ölenlere sorabilseydik! Acaba onlar. ölümlerini bunca anlamlı bulacaklar mrydı? Yaşama işgüdüsü, doğal ölümü bile kolay ka- bullenemeyecek kadar güçlüyken. henüz yirmilerin- deki insanların ölmeyi kolay bulduklarını varsayabil- mek olası mıdır? Ölümü göze almışhk, yaşamayı hiç mi kamçılamaz? 1 Mayıs günü öldürülen gençlerden birinin ailesini ziyaret eden bir televizyon muhabiri. ailenin oturdu- ğu gecekondudan çıktıktan sonra. "Yaşadığı hayat, yaşamak istediği hayat değildi" dedi. "O, öldü, ama düşleri, kendisinden önce ölmüştü." Belki. Ama yaşasaydı, yeni düşler kuracak gücü büyük bir olasılıkla yeniden kazanabilecekti. 1 Mayıs'ta yalnızca üç kişi öldüğü için. hemen bü- tün yetkililerden gelen değerlendirme aynı: Ucuz at- ladıldı. Hayır! Asıl ucuz olan, bir insanın yaşamının bile ne kadar pahalı sayılması gerektiğini bilemeyecek kadar ucuz olan, sizlersiniz! Ve ne yazık ki. bu ülke asıl sizin gibileri bir türlü "ucuz" atlatamıyor! Atatiipk Kültür Merkezi'nden tiyatro yarışması Kültür Servisi- Atatüık Kültiir Merkezi çeşitli dallarda her yıl açtığı yarışmayı bu yıl tiyatro alanına ayırdı. Konunun serbest olduğu yarışınada tek sart olarak Türk dilinin doğru \e güzel şekilde kullanılması temel alınacak. Yarışmava katılacak o>un yazarlannın yapıtlarını normal uzunlukta. on ııüsha olarak. bir dilekçcye eklenmiş halde 2S haziraıı akşamına dek elden \eya posta ile Ankara Atatürk Bulvarı 225 adresindeki Atatürk Kültür Merkezı'ne ıılaştırnıası gerekiyor. Aynntılı bilgi için tel: 0 3I2 42!S 52 Sft. Fiigen Leman'dan Renkler' sengisi Kültür Servisi- Soyut dışavurumcıı sanatçılarımızdan Fügen Leman'ın 13. sergisi. geçen >ıl yitirdiği sakııı arkadaşı Caterina'nın anısına Italyan Kültiir Merkezi"nde sürüyor. \\ırtdışıııda bııgüne dek 3 kisi>el sergi açan sanatçının yıl sonunda 4. y urtdışı sergisinin sponsorluğunu Belçika Kültür Bakanlığı üstlendi. Sanatçı. önünıüzdeki ay yapılaeak HABITAT-II Kent Zirvesi'ne Galeri Leman bünyesinde karma bir sergiyle katılacak. Esbank Yunus Emre Resim Yarışması Kültür Servisi- Çağdaş Türk resim sanatına katkıda bulunnıak amacıyla 13 yıldan bu yaııa düzenlenıııekte olan 'Esbank 13. Yunus Emre Resim YanşmasMia başvurular başladı. Son başvurıı tarihinin 2X Haziraıı 1996 olduğu yarışmanın bu yılki jürisinde I-lü>ey in Alptekin. Prot. Dr. Devriın Erbıl. Prof. Ergııı İııan. Prof. Özdemir Altan. Necmi Sönmez ve Esbank Reklam ve Halkla Ilişkiler Miidürü Ayşe Dağıstanlı yeralıyor. Her biri 150 milyon TL deöerinde 5 ba>arı ödülünün verileeeği yarışma soıuıcunda ödül alan \e sergilennıeye değer bulunan yapıtlar. renkli bir katalogda derlenecek. Seçilen yapıtlar. Evliil l l W6da Istanbul Dev let Güzel Sanatlar Galerisi'ndı; yapılatak ödül töreni ve sergi ile sanat dimva.Miıa tanıtılacak. Yarışma şartnamesi. katılma belgesi ve dialarııı üzerine yapıştırılacak etiketler. Türkive'dekı tüm güzel sanatlar fakültelerinden. Esbank Rekİam ve Halkla Ilişkiler Müdürlüğü ı İstiklal C'ad. Odakulc Iş \fcrkezi Kat. 12) ile tüm şiıbelerden cdinilebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear