29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 MART 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 GRAMOFON İCNESİ SELİM İLERİ Yakııp Kadri'yi anmak... Yakup Kadri'yı bir kez gördüm. Ankara'da. o zamanki Türk Dıl Kurumu'nda. Yıllardan 1970, 71 filan olmalı. Büyük romancı, Kemal Tahir'le konuşmuş; o zamanlar yaşıru basını almış K.emal Tahir. Yakup Kadri'nin karşısında yeniyetme bir yazar gibi utangaç durmuştu. Yakup Kadri, Kemal Tahir'in romanlannı övûyordu. Biz, asıl yeniyetmeler kıyıda köşede hayranlıkla izliyor, dinliyorduk. Büyük romancı, umduğumdan da ufak tefekti. Bununla bırlikte büyük başı, kalm camlı gözlüğünün ardında iri gözlen akılda kalıcıydı. Yakup Kadri'ye, günün birinde onun yazdığı romanlar yazabilmek hayaliyle bakıyordum... 27 Mart 1889'da Kahire'de doğmuş Yakup Kadn. Geçmişi XVII. yüzyıla davanan KaraosmanoğuUan ailesinden geliyormuş. Altı yaşındayken ailesiyle birlikte Manisa'ya geliyor. i 957 tarihli Varlık >ayını Anamın Kilabı'nda o günlerden izdüşümler bana hep çekici geidi: " 'Elf Sanf ocivardabir büyük oyuncakçı mağazasıydı. (_.) "Bu camekânJarda neier yoktu kL_ Tahtadan atlan, çinkodan askerleri, mukavvadan kuleleri, pamuktan kuşlan, yünden ku/ulan, taş bebekleri, çalparalı soytanlan, kurma trenleri, beş on dakika içinde kimbilir kaç kere vapılıp yıkılıveren, yıkılıp yapıiıveren minj mini binalan, mini mini kövleri, kasabalanyla bu camekânlar bütün bir dünyayı içine almış bulunuyordu. Evet, bütün bir dünya_. Hem de tam benim öiçümde. benim boyuma göre öyle kolav, öyle munis bir dünya ki. onda ne varsa eu'me alabilir. kınp geçirebilir, yani hepsi üstünde dikdiğim gibi hükttm sürebilirdim." Çocukluk dünyası, Kahire'den Manisa'ya, Izmir'de noktalanır. Yakup Kadri Frerler Mektebi'nde öğrencidir. 1905'te tekrar Mısır, bu kez de Jskenderiye Frerler Mektebi'ne gidilir. Sonra Istanbul ve edebıyat Bıyografık kitaplarda, yazarlann yaşamlanna ilişkın sözIükJerde öyle yazıyor. Yakup Kadri artık Fecriâtı topiuluğunun genç bir üyesidır. Şimdi ben de çocukluğuma dönüyorum: Her hafta evımıze gıren Hayat mecmuasında Yakup Kadri'nin Gençlik ve Edebiyat Habrâlan (kitap olarak yayımlanışı 1969) tefrika edilmektedir. Bol fotoğraflı bu tefrikada, Yakup Kadri her hafta bir başka yazanmızı, şaınmızi anlatıyor Yahya Kemal, Abdülhak Hamid Tarhan, Halide Edib Adıvar, ötekiler... Bu arada kendi yazarlık macerası da bölük pörçük dile getirilmekte. Öykülervar. Bazılan Bir Serencam'da (1913) derlenmiş. Sözgelimi o "Bir Serencam", uzaktan uzağa, Samipaşazade Sezai'nin Sergüzeşt'ini çağnştırmaktadır Imparatorluğun son günlerinde bu genç yazar, handiyse aşın denebilecek üslupçu bir tutum içindedir. Milli Mücadele yıDan Yakup Kadri, yakın arkadaşı Refik Halid Karay'ın tersine, Milli Mücadele yıllannda Istanbul hükümetinin yanında yer almaz. Anadolu'ya geçer, Mustafa Kemal ve arkadaşlannın hareketıne katılır. Bu dönemden geriye anılar, öyküler kalacaktır. O günlerin öteki vazarlanyla birlikte kaleme alınmış İznıirden Bursa'ya, (1922) bir heyecan kitabıdır. Atatürk (1946) monografîsi, Yakup Kadri'nin birçok yönüyle tanıma fırsatı bulduğu Atatürk'ün en insani portresini çizme fırsatı bulduğu eseridir. Burada Atatürk, savaş sonrasındaki günleriyle, cumhurbaşkanı sıfatıyla da belirir. Milli Savaş Hikâyeleri (1947) Kurtuluş Savaşı'ndan ilginç sahnelerin örüldüğü, anlatımı ve dili açısından da Türk hikâyesine ufuk açabilmiş bir verimdir. 1929 tarihli Ergenekon / .MüH Mücadele Yazılan söz konusu öykülerin ilk esın kaynaklan konusunda önemli bir belge. Orada Yakup Kadri savaşan Anadolu'yu günü gününe dile getiriyor. fşte Ergenekon 'dan bugünkü hayatımızı da çok ilgilendirecek satırlar; yazının başlığı "Gülünç Istanbul", 15 Arahk 1920: "tstanbul'da yalnız sıntan. durmadan antan bir haJk var. En bayağı şeylerle egtenivor. anlamadığı şeylere gülüyor, bilmediği şeyleri istivor ve inciden boncuğa, alündan tenekeye kadar her şe>i süs ve ihtişam sayıyor. Bir akşam Kadıköy 'de bir sinemada idim. Salon bayağı pis ve soğuk, öpkı bir ahın andırryordu. Localarda birçok süslü, lavantalu pudralı. sünneü kadınlar... Bunlardan birçoğunu tiyatroya girerken gördüm; buraya, içinden a\dınlıklı büyük ve mükellef otomobilîerde, bir operaya geiir gibi geküler. Hepsinin sinema şeritlerinde görülen kadınlan taklit eden bir halleri var. Manşonlannı tutuşlan o kadar igreti. kürklerine sanlışlan, sağa sola bakışlan o kadar yapmacık ki, insan bunlann kurulmuş birer büyük bebek oMuklanna hükmedeceği gelir. "(_.) Oyun sırasında her locadan, oyunun mevzuu ile ilgili öyle acayip, öyle yanlış, öyle aslından uzak görüş ve düşünceler smlenmeve başladı ki, oturduğum yerde bu haie kızmak mı, gülmek mi gerektiğini bilnıivordum. Şerit tarihi bir olayı gösteriyordu. Kıyafetlerin antikalığı. kişilerin o zamana mahsus tiMrlan ve hareketteri ne se> rettiğini bir tüıiü anlamayan bu halkı filmin en acıkh verinde büe kahkahalarla güldürüyordu." "Gülünç İstanburdan Anadolu'ya kaçışın sebepleri, Kurtulıış Savaşı'nın hangi koşullaraltında ve ne pahasına sürdürüldüğü, bir de Vatan Yoiunda (1958) kitabında anlatılır. Yakup Kadri imparatorluğun çöküşünün önemli bir tutanakçısı olduğu ölçüde, yeni düzenin sorunlannı ilk yansitanlar arasındadır. Zaten bütün eserinde olumsuz eleştiriden kaçınmayan. haylı cesur tutum sürüp gider Politikada 45 Yıl (1968) fnönü dönemini de Demokrat Parti'yi de teşrih masasına yatırmıştır. Romanlann dünvasında Yakup Kadri. çaödaş Türk romanının büyük ustasıdır. ilk romanı Kirabk Konak(1922) bir çekırdek sayılırsa, bu romancımızın, bütün romanlannda yakın tarihin dönüm noktalanna açılacağını saptayabiliriz. Behçet NecatigO şöyle değerlendiriyor: "Tarih ve toplum olaylanndan her birini bir romana konu edinerek, Tanzimat de>iiy le Atatürk Türkiye'si arasındaki döncm ve kuşakların geçirdikleri sosval değişim ve bunalımlannı, >aşa> ı$ ve görüş farklannı işledi: Düşünceve ve teze davanan özlü eserler verdi." Kıralık Konak, II. AbdülhamkJ zamanı nazırlanndan Naim EFendi'nin çökuşe sürüklenen konağındakı üç kuşağı aktanr. Damat Sermet Be>, Tanzimat kültürünü, batıh yaşamayı hayatı birdenbire köşk havatına intikal ediverdi. Ne yaşayışın, ne düşünüşün, ne giyinişin üslubu kaklı; her şey gelenek dtşına çıktı; her beyni tatsız ve soysuz bir Arnuvo ve bir Rokoko merakı sardı; binaJanmız. eşyaJanınız, elbisek'rimiz gibi ahlakımız, terbiyemiz de rokokolaştL^ Ama yalnız bilgi mi? Yakup Kadri muhakkak ki toplumbilimsel romanı önemsiyordu. Artı, bireyin roman sanatındaki önemine inanmaktaydı. Gençlik verimi, Kiralık Konak'ta başta Seniha ve Hakkı Cefis olmak üzere, bütün kişiler bireysel özellikleriyle yansıtılmıştır. Roman okunupbittıkten sonra bizde hepsi yaşamalannı sürdürürler. tçi kof, dış görünümü süslü dünyasında Seniha, her şeye karşın 'bireyse^inin' izıni kovalar. Onun sözleri romanımızda 'bireyük' konusunda hiç şüphesiz ilk manifestodur: "Ben vakıa anama, babama, hassaten büv ükbabama çok fenalık etmiş bir kızım; pek çok kusurlanm var, fakat bütün bunlâra mukabfl bir tek meziyetim var ki, o da hiç riyakâr olmay ışımdır; her zaman bilmeden, kendiligimden, acık söztü, açık özlü bir kızdım. Hiç kimsenin ne dedigine, ne dhecegine zerre kadar ehemmivet vermedim ve harekâtımı herkesin arzusuna uydurmaya lüzum görmedim. Bütün b'unlar birer faziet degümidir?'' Seniha'nın sorusu yazık ki yanıtsız olmaktan çoktan çıkmış, basit bir işret âleminin paravanası olmuştur. Bilgisiz Bektaşi şeyhi, maddi değerlerin, kişisel çıkarlann ötesinde hiçbir şeye yüz vermemekte; alafranga dünyasında gönül hakıkatinı arayan Nigâr Hanım Çamlıca'daki tuhaf, irkiltıci dergâhtan yardım ummaktadır. Nur Baba'nın yayımlanışı bir olay olur. Devrin muhafazakârlan romana ve romancıya öfke yağdınrlar. Daha ilginci, uzun yıllar sonra da Nur Baba lanetli bir eser olmaktan kurrulamaz. Ömekse, edebiyat tarihçisi Nihat Santi Banarlı şu yorumundan caymayacaktır: "Sanatkâr, Nur Baba isimli romanında, milli ve tarihi bir Türk müessesesi olan Bektaşi tekkesinin, Türk medeniyeti tarihine vvdi asır süresince yapbğı büyük hi/merteri asla dikkate almayarak, bu tekkenin yalnız son çaglanndaki baa bozuk taraflannı Bektaşiltgin kendisi zannedercesine bu teşekkülü şiddetle hırpalamıştır." Oysa Nur Baba'yı başka türlü 'okumak' olasıdır. Burada dılin, şiinn, müziğıni toplumsal hayattakme koşut çöküşü, bütün bunlann geçmişe kanşması bire yûzerindeki derin, çok sarsıcı etkisiyle yansıtılır Romanın baş kişılerinden Nigâr'ı yıkıma sürükleyen, bir anlamda, güzelliğin yitip gıdıyor olmasıdır. Yakup Kadri önemli romanlan arasında yer alabilecek Hüküm Gecesi'nde (1927) edebiyatımız içın yepyeni bir yöntemi dener Roman, akup Kadri, çağdaş Türk romanının büyük ustasıdır. îlk romanı Kiralık Konak (1922) bir çekirdek sayılırsa, bu romancımızın, bütün romanlannda yakın tarihin dönüm noktalanna açılacağını saptayabiliriz. Nur Baba, imparatorluğun manevi çöküş cephesini irdeler. Hüküm Gecesi, Meşrutiyet döneminin çalkantılan, siyaset ve düşünce hayatı, iktidar ve muhalefet partileri tutanağıdır. Sodom ve Gomore'nin pek çok sayfası, bizi bugünkü çarpık toplumsal ortamımıza gotüren sebepleri, Yaban da aydın-köylü, okumuş-okumamış karşıtlığını deşer. sindirememiş bir >an aydındır. Yakup Kadri, Aiımed Mithad Efendi ya da Hüseyin Rahmi'dc sık sık rastladığımız 'züppe' tipıni, Servet Bey'de gerçekten yaşayan bir kişi kılmıştır. Nesnel yaklaşım, sonraki dönemin, Birinci Dünya Savaşı'na hızla yakJaşan günlerin insani olan Seniha'da da belirir ve Naim Efendi'nin torunu olan Seniha, çevresindeki yaşıtlanyla birlikte çok canlı görünür. Kiralık Konak'ı kimbilir kaç kez okudum. Daha romanın başlangıcında şu satırlar, hiçbir tarih kitabında rastlayamayacağım kadar bilgiyle donattı beni: "Sonra redingot devri geJdi ve redingot içinden yan uşak, >an kapıkulu, riyakâr, adi bir nesil türedi. Bu ncslin en yüksek, en kibar. simaiannda bile bir saray hademesi hali vardu Çoğu İkinci Abdülhamid Han devri ricalinden olan bu adamlann her biri hile ile efendüerinin arabasına binmiş seyiskri andımoriardı. u Bunlann elinde Istanbul'da konak kalır. lçini döktüğü Hakkı Celis, genç kızın bireylik arayışmı Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı împaratorluğu için çok karanlık günlerinde konuşulmaya deger bulmaz. Seniha yaşadığı 'memleket'ten de şikâyet etmektedır: "Bahusus böyte bir memlekette, batJ akidelerin, riyanın, korkunun bu kadar şiddetle hüküm sürdüğü böyle karanlık bir memlekette_" Hakkı Celis itiraz eder: "Memleketi ne kanştınyorsunuz? Zavaflı memleket, o sizin dışınıydadır." Birbirlerini tamamlamalan gerekli bu iki insan uzlaşmazlık ortasında yitip gidecekler; Seniha bir kibar fahişe hayaOnı gögusleyecek, Hakkı Celis gönüllü katıldığı savaşta apaçık intihar edecektir... ilk kez yine 1922'de kitap olarak basılan Nur Baba, imparatorluğun manevi çöküş cephesini irdeler. Çamlıca'da gözlerden ırak bir Bektaşi tekkesinin yüzyıhn başındaki hikâyesıdir anlatılan. Tasavvuf gönül ve ruh eğitimi kurmaca kişilerle gerçeklikteki kişileri iç içe, yan yana bırandırmaktadır. Bir 'belgesel roman' yaklaşımı içindeki Hüküm Gecesi, bir yandan da gerçek hayattakı kişilerin roman kişilerine dönüştürülmesi konusunda başh başına bir incelemeyi yıllar yılı gereksinip duymuştur. Hüküm Gecesi, Meşrutiyet döneminin çalkantılan. siyaset ve düşünce hayatı, iktidar ve muhalefet partileri tutanağıdır Mahmut Şevket Paşa, Talat Bey. CemaJ Bev, Rıza Tevfik, Ziya Gökalp roman kişisi olup çıkmışlardır. istanbtıTda Sodom ve Gomore Romancımız 1928 de Sodom ve Gomore'yi okura sunar. Eser, ateşkes dönemi. mütareke yıllan fstanbul'unu Tevrat'ın ilençli kentleri Sodom'la Gomore'ye benzetir. Oralarda yaşanmış olanlar şimdi tstanbul'da yaşanmaktadır. Her açıdan maddi-manevi çöküş söz konusudur Konaklar, köşkler. otel odalan, beş çaylan, akşam yemekleri, gece hayatı, barlan, danslan suvareleriyle ölümcül birdebdebeyi canlandıran Sodom ve Gomore, 'işgal' tstanbul'unu, işbirükçi Osmanlı-Türk ailelerini dile getiren ilk romanlardandır. Sodom ve Gomore'nin pek çok sayfası, tıpkı Kiralık Konak'ta olduğunca, bizi bugünkü çarpık toplumsal ortamımıza götüren sebepleri deşer: "Dış hayat onun görüşüyle normal ve açık manasını kaybetmiş, bu hayatuı her levhasu her parcası bir acayip kâbusun safhalannı göstermeye başlamıştı. Mesela ju dakikada şu bann içinde gördüğü şevlerin onun üzerindeki tesiri, midemiz fazla dolu iken yattıgımız zaman rüyalanmızın bayat, tatsız ve agır bir kargaşalıkla üstümüze çöküşünden farksızdı." Mardin (1923-1931) ve Manisa (1931- 1934) milletvekili artık olgunluk dönemi eserlerini vermektedir. 1932 tarihli Yaban, Türk edebiyatında 'köy romanı' diye anılan romanlar içinde çok özel bir doruktur: Yakup Kadri köyü aydının bakış açısıyla anlatır. Savaşta kolunu kaybetmiş, Istanbullu, paşaoğlu Ahmet Celal bir Anadolu köyünde ülkenin dile getınlmemiş hayatını tanır. Yaban, bir yandan da aydın-köylü, okumuş-okumamış karşıtlığını deşer. Ortaya çıkan döküm, sanıldığınca aydının, okumuşun lehine değildir. Romandaki bazı betimlemeler, ne acı ki 1996 Türkiye'sinde de variığını koruyor "Cerçekten, bir eski Hitit harabesine benzeyen bu köyde, insanlann toprak altından henüz çıkanbnış kınk dökük heykellerden farkı ne?" Ankara (1934) yenı düzenin eleştirel gerçekçi yorumudur. Ankara artık yeni başkenttır. Yakup Kadri geçmişe döner, dünkü Ankara'yı da anlatır Sonra sırada Cumhuriyet'in ilk yıllan vardır. Bu eser, geleceğin iyicil ütopyalı, mutlu Ankara'sım canlandırarak son bulur. Ne var ki romancı eserinin sonraki basımlanna bir not düşecektir: "Ya son böiümde havalini kurduğum Törkiye'nin gerçekleşmesine doğnı bir geiişme olmuş mudur? Ben o zamanlar bir gün gelip ölecegini aklımdan bile geçirmedigim Atatürk'ün öncülüğü ve rehberliğiyle bu ideaJ Türkiye'ye yirmi yıl içinde varacagımızı umuyordum. Şimdi o virmi yil üstünden bir yirmi yıl daha geçmiş bulunuyor. Fakat biz sosyal. kühürel ve ekonomik devrim şârtfan bakınimdan, hâtâ romanın ikinci bölümünde verdigim ve karikartirünü yaptıgım Ankara'nm içinde tepinip dunıvonız." Bir Sürgün'le (1937) Yakup Kadri Osmanlı tmparatorluğu'nun son dönemine bir kez daha eğilecektir. Istibdat yıllannda Fransa'ya kaçan Jön Türklerin yıkımlı yaşayışıdır Bir Sürgün. Ve Son Şarkı.. Öte yandan Yakup Kadri alışılagelmiş Jön Türk yüceltmesine başvurmaz. Roman, gerçekte, doğu ve batı uygarlıklannın bir karşılaştırması, batı hayranı Osmanlı-Türk aydınmın Paris'teki ezgin dünyasıdır. Bir Sürgün'ü iki ciltlik. kalabalık kadrolu. yoğun öykü öbekli Panorama (1953-1954) ızler. Cumhuriyet döneminin bu panoraması, roman sanatı açısından çok ustalıklı bir "ırmak roman' olmamakla birlikte, toplumsal saptayımlan açısından çok ilgi çekicdir. Yıîlann romancısı, ülkenin uygarlık dışı bir çehreye büründüğünü ıtham edici satırlarla ifade etmektedir. Nihayet 1956'da son roman: HepO Şarkı. Ölüm yılı 1974'e kadar bir daha romana dönmeyecek olan Yakup Kadn, Hep O Şarkfda birkaç padişah görmüş, Abdülaziz dönemi Istanbul hanımefendısinin ağzından konuşur. Eleştirmenlerin ya üzerinde hiç durmadıklan, ya da pek fazla beğenmedikleri Hep O Şarkı, benim için Yakup Kadri'nin en duyarlı romanıdır. Burada yalnızca karşılıksız kalmaya mahkûm bir eski zaman aşkı söyleşilmez, hatıra defterlerinin içtenliğine bürünmüş romancı hem kendi romancılığıyla, hem de roman sanatıyla hesaplaşır gibidir. Siluetleri bile çoktan silinmış eski zaman hayatlan, romancının bilinçli seçimiyle alabildiğine içten, alabildiğine kınk dökük anlatımlarla yansıyıp durur... tşte benim okuyabildiğim Yakup Kadri! Bir zamanlar onun işte Hep O Şarkı'nın çok genç okuruydum. Bugünün gençleri Yakup Kadri'yi aynı hayranhkla okuyorlar mı, bilmiyorum. Oysa o yakın tarihin çok güçlü bir tutanakçısı. Bugünü algılamak, biraz da onun eserini okumaktan geçiyor... 1968 tarihli Politikada Kırk Beş Yıl'dan: "Gerçi her iki taraf birbirtyle saldırma ve savunma silahlannı hürriyet, adalet, demokrasi ve insan haklan gibi yüksek prensipter adına kuDandıgını söiüyordu, ama ruh tahüllerini seven ve biten bir kimse için buna kolayca inaıunak ne mümkündü! "İlk tahlil sondajında bütün bir ruh nJunetinin irinleri dışarrya fişkınyordu. Sözün kısası, bir yanda ikbal ve iktidara erişmiş olanlaruı böbürlenişlen. öte yandan nikbet ve hüsrana düşenlerin tepinişleri arasındaki çabşmalar bence bütün bu hengâmenin asıl sebebini teşkil ediyordu." Bugün yaşadığımız gün diye de okunamaz mı? ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Kafka'yı Yangılamalıyız... Basından öğrendiğımize göre, Türk tiyatrosunun yakın zamanlarda yetıştırdiği en güçlü oyunculardan Mahir Günşıray, düşünce suçlanyla ilgili bir davada Franz Kafka'nın 'Dava' adlı romanından yargıçlarla ilgili bir bölümü okuyunca, mahkemede kendısine bu okuduklanyla mahkeme yargıçlarını kastedıp etmedi- ği sorulmuş. Daha sonra da 'durum' içın savcılığa ya- zı yazılmasına karar verilmiş... Bence iş, bu kadarla kalmamalı. Mahır Günşıray'la yetinilmeyip Franz Kafka da yargdanmalı. Çünkü Kaf- ka gibileri, birlik ve bütünlüğünü, dirlik ve düzenliliği- ni, kısacası bütün variığını hiç değışmeksızin, fosilleş- mişçesine, hayata hiç katılmıyormuşçasına, düşünce- de ve uygulamada değişim diye bir yasa hiç yokmuş- çasına korumak isteyen toplumlar içın zarartıdır: bu gi- bilerinin eserteri de 'muzır'6\r\ Böyle toplumlar için Kafka gibi yazartar, trilyonluk vurgunlarına karşın say- gıdeğer vatandaş kimlıklerinı koruyabılenlerden, ye- tişkinler bir yana, artık çoluk çocuğu bile ışkenceden geçirmeyi alışkanlığa dönuştürenlerden, anarşiyi ön- lemek adına gazeteci öldürenlerden çok daha tehli- keli ve de sakıncalıdır! Çekasıllı, Avusturya-Macanstan împaratorluğu uy- ruklu Franz Kafka (1883-1924), buyük bölümünü ve- remle boğuşarak geçirdiği kısacık ömrüne sonrasız- lığı yakalayabilecek zamanı sığdırabilmış ender yazar- lardandı. Daha Avusturya-Macanstan Imparatortuğu ayaktayken herkesin görünüşte olanın süreklılığine ınandığı ya da ınanmayı yeğlediği yıllarda Kafka, bu görünüşün altındaki 'oluşmakta olan 'ı sezıp satırlara dönüştüımüş, bunu yaparken insanlan geleceğe ha- zırlıksı'z yakalanma tehlıkesı karşısında uyarmaktan da geri kalmamıştı. O yıllarda Kafka'nın yazdıklarını gerçekdışı hezeyanlar ya da hastalıklı bir kişiliğın dış- lamaları diye nitelendirenler sonradan, güvendikleri dünya tüm kurumlarıyla birlikte yıkıldığında, kendile- rini ya Hitler'in toplama kamplarında ya da artık acı- masızlığı karşısında hiçbir şey yapamayacaklan, an- cak yabancılaşmanın cehennemıni yaşayabılecekle- ri bir başka dünyada buldular. Kafka, 'Şato' adlı romanında iktidar olgusunun 20. yüzyılda en belirleyıcı nıteliklerinden sayılacak olan 'anonimlik' nrteliğini betimledi. Bireyleri yönetecek olan iktidarın, bireyin en ufak bir ıtirazı karşısında na- sıl belirsiz bir kimliğe, kimliksiz bir makama dönüşe- ceğini, böylece de bireyin çoğunlukla başkaldırmak- tan değil, fakat başkaldınsını duyurabıleceği bir ma- kam arayışından bitkin düşüp umutlarını yitireceğını anlattı. Kafka'ya göre 'Şato'dakilerin gerçek kımliğini hiç- bir zaman anlayamayan bireyin, sonunda tek bir şey istemeye gücü kalacaktır: Ne pahasına olursa olsun 'Şato'dakilerden biri olabilmek! Kafka genellıkle sanı- lanın aksine bir umutsuzluk tacın olmadığı içın, çıkış yolunu da gösterin 'Şato'ya ve 'Şatodakılere' ılişkin yanılsamalara kapılmamak, şatodaki kımlıksizler or- dusuna katılmak yerine, pahalı bir bedel karşılığında olsa bile, kendi kişilikli yaşamını yeğlemek, bireyin tek umududur! 'Dava' romanında Kafka, gerçekte ıktıdann 'ano- nimliğinin' bir başka yansımasını, iktidarın bireyi ona nedenini bile bıldırme gereksinımını duymaksızın yar- gılaması temasını işler. Romanın başmda Josef K., bir s a b ^ , hiJdiği bu-.sı^n^r) plrıja/oasıoa.teışıp.tHtM)^. lanır. Bütün roman ooyunca, ne oldugunu bilmedtgi bir suça karşı kendini savunmak içın didınen Josef K.'nin yazgısı, romanın sonunda idam cezasının yerı- ne getirilmesiyle noktalanır; belki de bilinen tek şey, bütün bu olup bitenlerin utancının Josef K.'nin ölü- münden sonra da süreceğıdır. Yukandan ben anlattıklarımdan kolayca anlaşılaca- ğı gibi Kafka, insanoğlunu düşündürmeyi, çevresiyle ve çevresını kuşatan kurumlarla süreklı hesaplaşma- sını sağlamasını amaç edinmiş bir yazardır. Ve bu nedenle düşünce yoluyla hesaplaşmayı top- lumumuz adına bir tehlıke olarak görmeye devam et- tiğimız sürece bize düşen, Kafka'yı da yangılamaktır. Elbet Kafka'nın gelecektekı bütün olası yargıçları- nı, yazdıklanyla daha sonuna yaklaştığımız yüzyıhn ilk çeyreğınde, insanlığın onuru adına yargılamış olduğu- nu da asla unutmayarak! Utusal Çocuk Resimleri Yarışması • Kültür Servisi - Gazıantep'e bağlı Şahınbe> Belediyesi'nce kültür etkınliklen çerçevesınce düzenlenen "Ulusal Çocuk Resimlen Yanşmasf'nın altınrısı, 23 nisanda yapılacak. Yanşmanm ilkokul 1-2- 3. sınıflar, ilkokul 4-5. binıflar, ortaokul 1-2-3. sıntflar kategorisinde düzenleneceğı bıldinlen. öğrencilenn 25x35 cm boylanndakı resim kâgıtlany la katılacaklan yanşmada konu. malzeme, resım teknığı sınırlaması yok. En çok üç eserle katılınabılecck yanşmaya son katılım tarihi 19 nısan cuma günü. Gazıantep Valı Yardımcısı Bırol Güngör, Demet Hamzaoğlu Sağlam, Muammer Durmuş, Oğuzhan Koca. Yusuf Ağar, Şener Tercan. Ünal Özdil, resim öğretmenı Betül Atav ve ressam Mizyal Karabiber Nacaroğlu'nun seçıcı kurul üyeliği yapacağı yanşmada her kategonnın bırincisine tam Cumhuriyet Altını, ıkınciye yanm Cumhuriyet Altını, üçüncüsüne de çeyrek Cumhunyet Altını ödül verilecek. Mansiyonlar için aynca ödül verilecek yanşmaya katılım adresi şöyle: Şahinbey Beledıyesi. Ulusal Çocuk Resimleri Yanşması, Gazıantep. GRAMOFON VE TAS PLAK SERGİSİ 2 1 M A R T - 1 0 M A Y I S 1 9 9 6 \.\yı KRFOI K l L T İ R MEKKEZİ Yapı Kredi Vecfat Nedım Tdr Mûzesl Isnkiâ, Caodes. 285 3e>og _ 50C'5^ ısu-t.ı Telefv 3212ı 245 2C 4 ' 252 47 OCt'259 YAPI KREDi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear