25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 ŞUBAT1996ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 ALLEGRO EVtN İLYASOĞLU Zehra Yıfchz Heidelberg'deYurtdışındaki sanatçılanmız, dış ülkelerdeki konserlerinın ya da yabancı opera sahnelerindeki oyunlanrun yankısını yurtiçinde de duyurmak isterler. Bu çok haklı bir istektir Çünkü büyük sanat merkezlerinin sahnelerine tırmanabilmek, maddı manevi çabalara dayalıdır. Uzun yıllann birikiminin ve gûven kazanmanın kanıtıdır. Onlann kazandığı ödûlleri, aldıklan eleştirileri. övgüleri yansıtmak da bizlerin, yazarlann görevidir. Ancak ben, elimde belgeler olmadan tanık olmadığımız konserlerin haberini vermekten yana değilim. Hemen ertesi gün bizim gazetelerimizde yer alan "Tiirk kemancısı salonu büyüiedi, piyanistimiz bümem kim dakikalarca ayakta alkışlandı" ya da "Sopranomuz bilnıem hangi şehri sarsü" gibi haberlerin sanatçıya da zararlı olduğu kanısındayım. Öte yanda nice sanatçımız gerçekten büyük başanlar elde ediyor, ödüller derleyip önemli sahnelerde kendilerini gösterebiliyorlar. Elimize en son ulaşan bilgiler, soprano Zehra Yüdız'a ait. Heidelberg Operası'nda I8Ocak 1996 gecesi "L'çan HoUandalı"nın prömiyerinde Senta'yı oynayan Zehra Yıldız, müthiş bir maraton içinde. Bir gün sabah erken uçakla Almanya'ya uçuyor, o gece Senta'yı oynuyor, ertesi gece Istanbul'a uçup Salome'ye yetişiyor! Son birkaç haftadır bu tempodaki sanatçı, Heıdelberg'in dört gazetesinden övgü dolu eleştiriler almış; Heidelberg Morgan, Heilbronner Stimme, RNZ ve Allgemeine Zeitung Mains. "Senta roiündeki soprano Zehra Vıldız, bu oyun icin yeni ve şaşırtıcı bir keşif. Pİarlak sesi ve gösterişli oyuncuJuğu ile çok etküeyiciydi" (Heide Seele). Bazı eieştıriler oyunun rejisini beğenmezken Zehra Yıldız'ı büyûk övgiilerle anıyorlar. "Oyunun en önemJi birimi Zehra YıJdız'dı. Şenta'nın baladında nefes keski idL ÖzelljkJe tizJerdeki pianissimolan çok etkfleyici"(StefanKoch) -Zehra Vıidız güzel sesi ve oyunculuk yönii ağır bir Senta sergüiyor'' (Teopfîl Hammer). "Zehra Yıldız, karşmızda detıiz izlenimlerinj yansıtan pariak sesiyle gerek bel canto, gerek dramatik soprano yorumunda aynı derecede başanlı idi. Çok uzun alkışiar aJdL* (ChristofLudevvig).Bütün bu AJexander Spemann, Zehra Yddız belgelerle seçkin sopranomuz Zehra Yıldız'ı kısa bir gelecekte daha önemli sanat merkezlerindekı sahneierde görmeyi diliyoruz. fstanbul Devlet Opera ve Balesi, bir miizikli oyun sahnelemeye baçladı: Kral ve Ben. Birbirinden farklı kültürlerin konu alındığı, kadtn haklanna dikkat çekilen, Dogu ve Batı arasında henüz iletişimin gelişmediği birdönemde, 1950'li yıllarda ortaya çıkmış. Bugüne dek opera sahnesinde oynanan diğermüzikallerden oldukça farklı. Müziksiz konuşmalann müzikten daha ağırlıklı olduğu, akılda kalıcı melodilerin yer almadığı, bır-iki kişi çevresinde dönen ve opera sahnesinden çok tiyatro sahnesine yakışan bir oyun. 1977'de YuIBrynner ve Constance T<mers ile öne kavuşan T" T"eidelberg f—/ Operası'nda 18 JL ± Ocakl996 gecesi "Uçan Hollandalı"nın prömiyerinde Senta'yı oynayan Zehra Yıldız, müthiş bir maraton içinde. Bir gün sabah erken uçakla Almanya'ya uçuyor, o gece Senta'yı oynuyor, ertesi gece ıstanbul'a uçup Salome'ye yetişiyor! / stanbul Devlet Opera ve Balesi, bir müzikli oyun sahnelemeye başladı: "Kral ve Ben." Birbirinden farklı kültürlerin konu alındığı, kadın haklanna dikkat çekilen, Doğu ve Batı arasında henüz iletişimin gelişmediği birdönemde, 1950'li yıllarda ortaya çıkmış. Bugüne dek opera sahnesinde oynanan diğer müzikallerden oldukça farklı. bu oyunun başansı, reji kadar baş oyunculann becerisi ile doğru orantılı. RuhsarÖcaJm sevimli oyunu, güzel ses rengi, Bergüzar Çeiebi'nin usta sanatçılığı ve dengeli oyunu; Zuhal Yıınga'nın bilge ve usta sanatçılığı, ama yine de her birinin olaya bir opera sanatçısı olarak yaklaşımı, Kral roiündeki CahitŞaher'in ise ne müzikalci ne operacı ne de tiyatrocu olarak niteleyebileceğimiz kendine özgü(!) oyunu, bu temsili çerçeveleyen etkenlerdi. Kjsa zamanda hazırlanan oyunun orkestrası da rejisi de biraz aceleye gelmişti ilk gecede. Deneyimli tiyatrocu HaMun Dormen ve dınamik şefimiz Serdar Yalçuı zamanla müziği de rejiyi de daha yerleşik hale getireceklerdir. Ancak bu müzikali Haldun Dormen Tiyatrosu'nda izleseydik mutlaka değişik izlenimlerle değerlendirirdik. O zaman Siyamlının Ingilizceyi bozuk konuşmasının benzeri "Var ben yapmak bir dans" gibi Türkçe'nin çarpıtılmasını da daha hoşgörüyle karşılayacaktık. Mikrofon olayını da her seferkinden daha az yadırgayacaktık. Opera sahnesindeki temsilleri nedense izleyici biraz daha ince eliyor, sık dokuyor. İDSO'nun eUinci yıl coşkusu Istanbul Devlet Senfoni Orkestrasrnın ellinci kuruluş yılında, elli yıl önce yer almış kişilerin aynı sandalyeierde oturup çaldıklannı izlemek bir baska coşkuydu. Şef Strugata yönetimindeki Egmont Uvertürü'nde ilk kuşağın kıvılcımı son kuşağı da geçti. Yıllardır sahneye çıkmamış ama sahne coşkusunu hiç elden bırakmamış sanatçılardı bunlar. Bizlere de kendi coşkulannı, ilk günün ateşini aktanyorlardı. Egmont Uvertürii'nü Beettooven'in biçemine yakışır bir ustalıkla sergıledi topluluk. Ancak neden hep bir aksilik olur şu Cemal ReşkJ Bey'in Enstantaneler'inde? Toplam 8 dakıka süren eserin yine ıjk ikı bölümü seslendirilebildi: Âmâ Dilenci Kadın (TRT spikerlerince anons edilen 'fakat' anlamındaki 'ama' değil, 'kör' anlamındaki, a harflen uzatılmış âmâ') ve piyanist Ayşe Nil Menteş'in çaldıgı Boş Cami Avlusu. Orkestra'nın kurucusu Cemal Reşit Rey'e saygı göstermek ve ondan bir yapıt çalmak çok anlamlıydı, ancak Enstantaneler'i teker teker aytrmak, yapıtın bütününü bozuyor. Türk müziğıne sunulmuş, müzıkle resim yapan ilk programlı eser olması da bu yapıtın tarihsel özelliği. Konserin ikinci bölümünde. korosu, solistleri ve orkestrası ile daha çok sayıda prova ve daha rafine bir sonorite gerektıren 9. Senfoni yerine bu anma konserine daha çok yakışacak bir başka eser seçilebilirdı. Michael Tippett'in 'YazDönümü Duğunu sahneleniyor • Günümüzün yaşayan en önemli bestecileri arasında sayılan Michael Tippett'ın ilk önemli operası "Yaz Dönümü Düğünü", Londra'da büyük ilgi gördü. IŞIL MUHTEStP LONDRA- Günümüzün en önemli yaşayan bestecilerinden Sir Michael Tippett'in 90. doğum yıldönümü geçen yıl önemli etkinliklerle kutlandı. Bu kutiamalann devamı olarak bugünlerde Royal Opera House'da bestecinin ilk önemli operası "The Midsummer Marriage" (Yaz Dönümü Düğünü) sahnelenmekte. Tippett, operayı planlamaya 1946 yılında, savaşın bitiminden hemen sonra başlamış. Savaş yıllannda pasifist. banş yanlısı düşünceleri nedeniyle bir ara gözaltına bile ahnan Tippett'in amacı o günlerin hâlâ baskılı ve karanlık dünyasına bir nebze bile olsa ışık ve gülümseme gerirmek. Öykü, genç bir çiftin düğun günlerinde birbirlerinden ayn simgesel bir yolculuğa çıkarak kendj benliklerüıi bulmalan. Bu yolculuk sonunda gençler kendileri ve birbirleri hakkındaki bilgi yoksunlugu ve yanlış yargjlardan annarak bundan sonraki ortak yaşamlanna daha bilinçli ve daha zengin bir ruh haliyle başlıyorlar. Tippett, bu yapıtında çeşitli kaynaklardan yararlanmış. Mozart'ın Sihirli Flüt'ü bunlann en önemlilerinden. Aynca TS. EBot ve ShaVun yapıtlanndan ahntılar, Yunan tragedya unsurlan ve Jung sembolizmi büyük ölçüde kullanılmış. Müzik yönünden Tippett'in daha sonraki atonal yapıtlanndan ilk anda kulağa farklı gelmesine karşın, bestecinin müzik dilinin daha o günlerde bile kendine özgü anJatımını bulduğunu görüyoruz. Bu operada daha çok Ingiliz Madrigal ritimleri ve 20. yüzyıl başında kullanılan harmonilerden yararlanan besteci, bu ögeleri geniş soluklu, senfonik. adeta 'Wagnerian' bir biçimde kullanmış. Yapıtı, Royal Opera House'un müzik direktörü Bernard Haitink her zamanki duyarlılığı ve ustalığıyla, özellikle senfonik detaylan vurgulayarak yönetiyor. Genç sanatçılann oldukça başanyla yorumladıklan rollerde özellikle baba KJugfisher rolünde günümüzün en iyi Wagner baslanndan John Tomlinson dikkat: çekıyor. rippett'in bu özgün operası, daha uzun »'îllar sahnelenip izleyicinin beger ; sini cazanmaya devam etmeye gerçekten ıak kazanan bir yapıt. DUŞUNCEYE SAYGI Gençler, eleştirmenlervegüzel bir dinleti ÖNDER KÜTAHYALI Büyüklerin gençlen kıyasıya eleştır- mesı, Sokrates çagından bu yana sürüp gı- der. Onlar da sporda, bilimde ve sanatta gösterdiklen başanlarla yetişkinlen şa- şırtırlar; bir bakıma eleştıriyi eleştiriyle yanıtlamış olurlar. Bana bu satırlan yaz- dıran iki mutlu olaydan söz etmek istiyo- rum. Genç besteci ve piyanist Fazıl Say, kon- servatuvaröğrencisı olarak gösterdiğı bü- yük başandan sonra her iki dalda Alman- ya'da yoğun bir eğitım yaptı. Sanatçı ge- çen yıl, ABD'nin 'YoungConcert .Artists Organisation' ödülünü kazanmıştı; bu ne- denle içinde bulunduğumuz sanat mevsi- mini, ABD'nin önde gelen merkezlenn- de çok sayıda dinleti ve resital vererek geçirmektedir; ardından CD çalışmalan gelecektir. Elime geçen yazıda, Washıngton Post'un eleştirmenı Joseph McLellan, Say'ın 22 Ocak 1995 akşamı, Washing- ton'ın Kennedy Center'ındaki Terrace Theatre'da verdıği pıyano resıtalinı anlat- maktadır. Say, programın başında 'Nas- reddin Hoca'nm Oanslan" adlı yapıtını çalmış. Yazar, 'Türk Danslan' olarak nı- telendırdığı yapıttan, "Ulusal özellikleri befirieyen enetji yükiii, firünalu sürükle- yici ve karmaşık ritimierin müziği" dıve söz ediyor. Yapıhn ıkıncı ve üçüncü bö- lümlerinde Devri Kebir ve Devn Hindı usullerinden yararlanılmış olması bu öv- günün kaynağıdır. Eleştirmen, Liszt'ın si minör sonatına değınırken "Sa>,tekniksorunJarvokmuç- çasmaçaldı" dıyor. VVagner'ın Lıszt tara- fından yapılmış 'Liebestod' uyarlamasıy- la Alban Berg'ın sonatınm programa alın- masını ise tonallilde atonallik arasındakı kesişme noktasının başanyla belirtilme- si olarak değerlendıriyor. Şu var ki McLellan, Say'ın seslendir- dığı Haydn sonatı dınlerken, önemli bir noktayı gözden kaçırmış olmalıdır. Say, Haydn'ı ve Mozart'ı, o dönemin Avustur- ya piyanolannaözgü, ıncelık dolu bir ton- la yorumlamaktadır. Bu son dönemdeki piyanistlenn özenle kullandığı bir teknik- tir ve sanatçı, söz konusu tekniğı iyı özümsemıştır. Kendısının ya da Liszt'ın yapıtlannda ise ton bakımından dınleye- ne hayranlık veren bir dolgunluğa ulaşır. Karmaşanın, belirsizliğin ve umutsuz- luğun yol açtığı karamsar ortamda böy- lesi yazılar ve haberler, çöldeki vahalar gi- bidir; yüreklere ferahlık verir. Işte genç- lık ile ılgıli ikinci olay: DEÜ Devlet Konservatuvan'ndanyir- mı kadaröğrencı bir araya gelerek oda or- kestrası oluştururlar; içlerinden biri şef- lıği üstlenır. Solocular da orkestradan çı- kar. Çalışılan yapıtlar; Vivaldi'nin ıkı obua ıçin re minör konçertosu ile 'Dört Mevsün'den 'Yaz',Dittersdorfrun \ı>o- yana Müzik Akademısı 'nde Karl Oester- raiher ile şeflik a/anında 'master' yaptı. Azerbaycan Devlet Orkestrası'nın birin- cı şefi olan Adıgüzel, benlığini bütünüy- le müzığe veren etkileyici bir sanatçıdır. Programın ilk yapıtı olan VVagner'in 'Tristan und Isoide'sınden Prelüt ile 'Li- ebestod' heryönden başanlıydı. Besteci- nin bakır üfleme çalgılarla olusturduğu donıklar etkıli bir biçimde ortaya kondu. Benim açımdan söylenmesi gereken tek şey, 'Liebestod'da sık duyulan süslemeh motifin, hıçbir genişletme yapılmadan metronom bağlılığında çahnmasıydı. Jkincı yapıt olan E.Grieg'in PeerGynt sü- ıtlenndeki seslendırme de Iirik, renklı ve coşturucuydu. Orkestra, bu dinletide artık olgunluk G eçen yıl Amerika'da 'Young Concert Artists Organization' ödülünü kazanan genç besteci ve piyanist Fazıl Say, içinde bulunduğumuz sanat mevsimini yine bu ülkede çok sayıda dinleti vererek geçirdi. Şimdi sıra CD çalışmalannda... la ve kontrbas için Sinfonia Concertan- te'si ve Bach'ın üçüncü orkestra süıtinden Arya'dır. Son aşama olarak okul müdü- ründen dinleti içın izın istenır. Bu dinletıyi 12 şubat pazartesi akşamı, DEÜ Devlet Konservatuvan Sabancı Kültür Merkezi 'nde iziedik. Müdür Saym Doç. Hazar Alapınar, yaptığı kısa konuş- mada, okul tarihinde ilk kez görülen bu girişimin önemini belırtti. Coşkuyla al- kışlanan birdinletiydi ve öğrencılerle gu- rurduyduk. Sanırım karamsarlığı bir ya- na bırakıp gençlenmize güvenmemiz ge- rek. Herkesi büyüleyen bir dinleti Gençliğın coşkusu, İDSO'nun 16-17 şubat günlenndekı dinletide de vardı. Haftanın konuk şefı olan Yalçuı AdjgüzeL Bakü doğumludur. St. Petersburg Devlet Konservatuvan'nı bıtirdıkten sonra Vi- aşamasına ulaştığını bir kez daha kanıt- iadı. Sanatçı dostlanmız, tahta üfleme çal- gılarda ses temizlıği yönünden ortaya çı- kabılen kararsızlığı da giderirlerse, ku- sursuzluğa doğru yenı bir adım daha atıl- mış olacaktır. Dinletmin ilk yansında, trombon sa- natçısı Saym Hikmet Singi'ye, emekljli- ğe aynlması nedeniyleplaket verildi. Ül- kemızın müzik yaşamına kırk yıl hizmet etmiş olan sanatçı, bunun yansını Iz- mir'de geçirmiş, kentimizde orkestra ku- rulması içın Ankara'dan yapılan sekiz ki- şilik kadro atamasının içinde yer almış ve ilk yıllann çilesinı çekmiştir. Kendisine emeklılik yaşamında sağlıkh yıllar dile- riz. Dinletinin ikinci yansında, RtlyiçÇay- kovski'nın Op. 35 re majör ketnan konçer- tosu vardı: solocu, Sergei Stadler'di. 1962 'de St. Petersburg'da doğmuş olan Stadler, küçük yaşta kemana ve pıyano- ya başladı. 1980'de St. Petersburg Kon- servatuvan "nı bıtirdi: sonrakı yıllarda ay- nı kurumda öğreönenlik yaptı. Çocuklu- gunda, DavkJ Oistrakh'tan özel ders alan Stadler, yırmi yaşına gehnceye değin bır- çok ödülün sahibi oldu. Uluslararası dü- zeydekı sanat kariyeri oldukça parlaktır. Stadler'in keman tonunda, Oistrakh ile doruklaşan Rus okulunun dolgunluğu ve ciddıyetı ile Batı Avrupa'nın sıcaklığı ve coşkusu birleşmiş gibıdır. Teknik yönden kusursuz bir kemancı; yanlış ya da pis nota çalmıyor. Konçertonun, 'VTvacissimo' yönerge- siyle belirtilen son bölümünde baş dön- dürücü bir tempo aldı. Birinci bölüm, özellilde de kadans, teknik yönden soluk kesiciydi. Buna karşıhk, 'Conzonetta'da ve yapıtın lirikliği öne çıkaran öbür ke- simlerinde, dinleyeni mutlu kjlan bir mü- zik vardı. Orkestranın eşliği de genelde başanlıydı; tuttiler padaktı. Stadler kemana kesinlikle egemen; onu, özellikle de yayı, bedeninın bir par- çası yapmış. Yorumunu çeşitli jestlerle süslemesı. kendisine duyulan hayranlığı arrtınyor. Çaykovski'nin bu güzel konçertosunu ne zaman dinlesem, Viyanalı eleştirmen E. HansKck'i anımsamaktan kendimi ala- mam. Yazar. 1881 'de Viyana'da yapılan ilk seslendirme sırasmda konçertoyu ye- rin dıbine batırmış, Rus meyhanelerin- den yayılan ıspırto kokulanna dek her tür- lü çirkinliği onun içenğinde bulmuş ve yapıtı çalan kemancı Brodsky'ye acımış- tı. Hanslick'in yazısını bıtirdiği şu tüm- celer hâlâ belleklerdedir: "Friedrich Wischer, bir kezinde kok- tuklan görülerı resımler' olduğunu iddia etmişti. Çaykovski'nin keman konçertosu bize, koktuldan işitiJen müzik parçaian- nın da oiabileceği düşüncesini veriyor." Bu konçerto, günümüzde özellikle genç kuşaklann sevgilisidir. Hanslick, Iz- mır'de kapılara kadar dolu olan salonaa dakikalarca süren alkışları görmehydı. Dogrusu şu ki, dünya hizla değişiyor. MEMET FUAT Seçme Yapıtları Yazarlann bütün yapıtlannı bir arada yaytmlamak, sığıyorsa bir kitapta toplamak, sığmıyorsa birdizi o\uş- turmak, yaranna inandığım bir uygulama. Yayınevle- rimiz yıllardır bu konuya önem veriyor, aramızdan ay- rılmış olanlann "Bütün Yapıtiarı"n\, yaşayanlann ise "Toplu Yapıtlan"nı yayımlıyorfar. "Bütün Yapıtlan" denince, işin noktalandığı anlaşı- lıyor. Hepsi bu kadar, arkası yok. "Toplu Yapıtlan" de- nince, yazar yaşıyor, arkası gelebilir. Aslında yaşayan bir yazann da o güne kadar yaz- dığı herşeyi bir araya getirirseniz "Bütün Yapıtlan"nı yayımlamış olursunuz. Ama bir süre sonra bir dergi- de yeni bir şiiri, öyküsü ya da yazısı çıkarsa... "Bütün Yapıtlan" sözü, bir çırpıda aldatıcı bir başlığa dönü- şür. Yayırncı yalan söylemiş olur. "Toplu Yapıtlan" de- nince, gelecekte böyle yalancı durumuna düşmekten kurtulunuyor. Ben yıllarca "Bütün Yapıtlan", "Toplu Yapıtlan" işi- ne çok önem verdim. Yayımcılığımızda bu anlayışın gelişmesine elimden geldiğimce katkıda bulundum. Ama sanınm yarariılığı bakımından önemi daha az ol- mayan başka birşeyin üzerinde yeterince durmadım. Geçenlerde Arif Damar'ın Yapı Kredı Yayınlan ara- sında basılan Eski Yağmurtan Dinlıyordum adlı kita- bını şöyle bir kanştırayım derken günlerce elimden bı- rakamadığımı görunce, "Seçme Yapıtlan" anlayışının da arkaya itilmemesi gerektiğini düşünmeye başla- dım. Arif Damar, eski krtaplanndan seçmeler yaparak ye- ni kitaplar oluşturmayı sever. 1975'te Cem Yayıne- vi'nin bastığı Seslehn Ayak Seslerl öyleydı. Sonradan Yazko'da, De Yayınevi'nde, değıştıre değiştire iki kez daha yayımladı o krtabı. Adam'da yayımladığı Acı Er- telenirken de öyleydi: 1943-1983 yıllan arasında yaz- dığı şiirlerden kendi yaptığı seçmeler. 1990'da ise Can Yayınlan, Arif Damar'ın "Toplu Şi- irleri"n\ Alıcı Kuşu Kardeşliğin ile Ay Kar Toplamaz ki adlannı taşıyan iki kitapta bir araya getirdi. Nasıl o/muşsa bu iki krtap bende yok, onun ıçin de Arif Damar 1990'a kadar yazdığı bütün şiirferini o ki- taplara aldı mı, yoksa beğenmedıklenni ayıkladı mı, bil- mıyorum. Ama ayıkladığını sanmam, çunku Günden Güne'nin ilk basımına almadığı, Arif Barikat adıyla ya- yımlanmış eski şiirlerinı de sonraki kıtaplarına almıştı. Herhalde Varfık Yayınları'nın 1992de bastığı Ona- nn\en Kendini adlı kitaptakiler dışında, önceki dokuz kitabındaki her şey "Toplu Şiirleri"ne girmiştir. Yapı Kredi Yayınlan arasında çıkan Eski Yağmuria- n Dinlıyordum ise oldukça kalın, tam 337 sayfalık bir seçmeler krtabı. Bu kez Arif Damar, şiırlerının yanı sı- ra yazılanndan, soyleşilerinden de seçmeler yapmış. Aynca araya 1993'te yazdığı yeni bir şıinnı katmış. insanlık değerlerine sonuna kadar bağlı, ışıne say- gılı, çok titiz bir şairi bütün yönleriyle yansıtan Eski Yağ- murtan Dinlıyordum'u, kaç gündur elimden bırakamı- yorum. Yalnız şiirlennı değil, incelıklerte dolu düzyazı- lannı, söyleşilerini de sevenek okuyorum. Görüşlerini savunurken karşısındakileri kırmamaya buyük özen gösteriyor Onda her şey dönüp dolaşıp mutlu birge- leceğe yönelik düşüncelere, insanoğlunun en büyük ülküsü'ne gelip dayanıyor. Şoyle demiş bir söyleşisinde: "Sanıklığımızın üstüne titremeliyiz. Yaşadığımız dünya düzeni suçludur. Bilimde olsun, sanatta o/sun değıştıren insanlar sanıktır. Baudelaire, Rimbaud, Darvvin bile sanıktır" (S. 334) Cumhuriyet döneminde yazınımızın buyük bir biri- kimi oldu. Krtaplıklarda başköşelere konacak kalıcı yapıtlar üretildi. Saklanacak, korunacak, tekrartekrar okunacak, örnek alınacak yaprtlar. Bunları bir yandan "Bütün Yapıtlan" anlayışıyla korurken bir yandan da "Seçme Yapıtlan" anlayışıyla daha kolay ulaşılacak yerfere getrrmeliyiz. Namık Kemal, Tevfik Fikret, Yunus Emre, Kara- caoğlan, Yahya Kemal, Ahmet Haşim gibi yazarla- n yeni okurlara yaklaştırmak için hazırlanan "yaşamı, sanatı, yapıtlanndan seçmeler" türünden kitaplann çağdaş yazarlar içın de hazırlanması gerekıyor. Asım Bezirci, hem bireysel çabalanyla eleştirmen olarak hem de Altın Kitaplar'da yayımcı olarak böyle bir çalışmaya başlamıştı. Yapı Kredi Yayınlan'nın da kapsamlı seçmelerle bir dizi oluşturmaya yöneldiği görulüyor. Hiçbir şey yitmemeli anlayışı ne kadar önemliyse en güzel olanları seçıp kolayca görüleceklerı yerlere koy- mak da o kadar önemli... Asyalı yönetmenlerin dünya çıkarması Kültür Servisi- Asyalı yönetmenler, uluslararası ve bölgesel film festival ve yanşmalannda aldıklan ödüllerle dünyaya açılıyorlar. Uzakdoğu'nun sınema pazanndaki büyümenın yavaşlamasının da etkisiyie Asyalı yönetmenler uluslararası büyük bütçeli filmfere imza 2tmayı yeğliyorlar. Hareketlı. macera türü sinema filmlerinin Hong Konglu yönetmeni John Woo, son beş yıldır Hollywood projelerinde çalışıyor. Woo'nun Amenkan desetğiyle yaptığı ıkmci filmi olan, John Travuua'nm başrolünü oynadığı, "Broken Arrow' (Kmk Ok), ABD'de 9 şubatta jösterime girdi. Tayvanh yönetmen Ang Lee'nin, 1993 yapımı The VVedding Banquet' (Düğun Yen-ıeği) filmı.nden sonra şimdi de Akaderni ödüllü oyımcu Emma Thompson'ın senaryo yazımını ve başrolünü üstlendiği 'Sense and Sensibility' uluslararası alanda büyük ilgi görüyor. Jackson'uı konserine büyük ilgi LONDRA (Reuter) - Ünlü pop yıldızı Michael Jackson uzun bir aradan sonra ilk kez Londra'da, müziğin Oscarlan sayılan Brit Awards pop müzik ödülü töreninde hayraniannın karşısına çıktı Pazartesi gecesi verdıği konser öncesinde hayranlan, Jackson'm kalmakta olduğu Londra Oteli'nin önünde ızdiham yarattılar. Konserde son hiti 'Earth Song' adlı parçayı çocuklarla birlikte seslendiren sanatçıya Bob Geldof tarafindan 'Ömür Boyu Başan Ödülü' venldi. Geldof'un 'Jackson'm küçücük bir hareketinde bile sanki Tann önünüzde dans ediyor hissine kapılıyorsunuz' dedigi Jackson'm sahne şo\ u, istenmeyen görüntülere de sahne oldu. Ingiliz pop grubu Pulp'ın solisti Jarvis Cooker, Michael Jackson şarkı söylerken sahneye patlayıcı bir madde atarak sahnede bulunan 3 çocuğun hafif yaralanmasına neden oldu. Cooker, polis tarafindan hizla sahneden uzaklaştırarak gözaltına alındı. * Mtoody Allen'ın Avrupa tur >1 sürüyor Költür Servisi- Ünlü film yönetmeni Woody Allen'ın, profesyonel caz müzisyenlerinden oluşan 'Nevv Orleans Funeral and Ragtime Orchestra' adlı grubu ile çıktığı Avrupa turnesı başanyla sürüyor Gelecek hafta Londra'da çalacak olan Allen ve grubu gittikleri pek çok yerde müzik eleştirmenlerinın övgüsüyle karşılaşıyor. 25 yıldır her cuma gecesi Nevv York 55. caddedeki Michael Pub'ta grubuyîa birlikte klarnet çalan VVoody Allen, yaptıklan müzığı 'geleneksel New Orleans cazı' olarak tanımlıyor. 1920'lerin caz müziginden esintiler taşıyan parçalanyla Allen ve grubu büyük beğeni topluyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear