25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 ŞUBAT 1996 ÇARŞAMBA 12 KULTUR îyifihnmsun sddbnak ve bddemek 9 70'li yıllann sonunda Maden'le Yeşilçam serüvenindeki rotasını değiştiren Soygazi, o günden bugüne az, ama nitelikli yapımlarda oynuyor. Soygazi'ni son projesi Banş Pirhasan'm yöneteceği îshak'ın Hikâyesi. Mayıs ayında Budapeşte'de çekimlerine başlanacak bu ortak yapımda (Macar-Türk-Alman) Soygazi bir fahişeyi canlandıracak. CUMHUR CANBAZOĞLU On Yönetmen İki Film projesinde Aşk Üzerine Söylenmemiş Herşey adlı ikincı bölümde rolü var Hale Soygazi'nın. MonteKristoadlı kısa metrajın başrol oyuncusu; yanındaki isımler de Cazibe Hanımın Giindüz Düşlerj'ndekı kadrodan: yönetmen lrfan Ozüm ve rol arkadaşı Macit Koper. 70'li yıllann sonunda Maden'le Yeşilçam serüvenindeki rotasını değiştiren Soygazi, o günden bugüne az, ama nitelikli yapımlarda oynuyor. Soygazi'ni son projesi Banş Pirhasanın yöneteceği İshak'ın Hikâyesi. Mayıs ayında Budapeşte'de çekimlenne başlanacak bu ortak yapımda (Macar-Türk-Alman) Soygazi bir fahişeyi canlandıracak. Soygazi'nin on yönetmenın filmleri ve tshak'ın Öyküsü konusunda düşüncelenni aldık. - On Film İki Yönetmen projesinde yer alan Monte Kristo'nun başrolündesiniz. Kısa metrajlı film havası yakalanmış mı Monte Kristo'da? -Nazh Eray'ın fantastik dünyasını hep sevdım; yıllar önce Monte Kristo'yu lüsa film olarak düşünmüştük, Banş Pirhasan da senaryosunu yazmıştı. Sonra frfan Tözüm projeyi ıstedi. Film yaklaşık 45 dakika çekıldı, sonra montajda yinni dakikaya indınldi. Bence bırtakım aynntılar gitmiş, bazı bölümlerde de sesler duyulmuyor. trfan'la konuştum, sesler vardiyor, sonra da salon diyor. Ben yine de memnunum fılmden, iyi çalışma. - Peki, bürün olarak on yöneönenin iki filmini nasü buldunuz? - Genelde iyı filmler; bir ustalık sezıliyor. Sonra görsel açıdan da önemli. Bütün olarak böyle, ama tek tek iyıler de var, kötüler de. Vakıf olayı önemli gelişme. Vakıf para birikimini sağlayıp üretim yapacaik. Ilk etapta gelir sağlamak için atılmış bir adım bu. Çünkü artık Kültür Bakanlığı'ndan para gelmiyor, televizyonlar fazla destek olmuyorlar. Sponsorluk iyi işlemıyor, çünkü vergi muafiyeti yasası hâlâ çıkmadı. - Filmlerdeki sevgi ve hoşgörü teması, Türk filmine gitmeyen insanlan sinema salordanna çekecek kadar ilginç mi? Yönetmenler istedikleri konuyu kullanmakta serbestler, ama en azından böyle bir lokomotif proje için daha ilginç bir tema seçilemez miydi? - Yılda elli film yapılsa en azından seyircinin eğilimi anlaşılacak, ama bu sisli ortamda el yordamıyla bu temalar seçildi. - Yerli sinema aşağı yukan bu tür konularla krize diiştü. Vakıf çaüsı alrında toplanan on yönetmenin geçmişte avantürden gençb'k filmine dek farklı tüıierde çalışmalan var. Şimdi yine sevgiye dönmek kısır bir döngü değil mi? - Sorun konudan önce teknık ve ekonomik. Senarist yazdığı senaryoyla geçinemiyor, reklam sektörüne gidiyon diğerleri de aynı şeyi yapıyor. Biz ne yapıp yapıp Batı standartlannı getirmeliyiz. Ancak kalite gelince rekabete girebilirsiniz yabancı filmlerle. En basit yabancı filmin maliyeti bile Türk filminden daha fazla, çünkü onlar önhazıriığa büyük paralar harcıyorlar. araştırmaya para yatınyorlar; senaryoyu birkaç defa yazdınyorlar. Anlaşıldı ki ıç pazar bızı yaşatmayacak, bu nedenle muhakkak ortak yapımlarla dış pazara açılmak gerekiyor. - Ortak yapım deyince sözii İshak'ın Öyküsü'ne getirelim. Banş Pirhasan yurtdışında olduğundan sizden filmle ilgili bûgi alalım... -îshak'ın Hikâyesi Banş Pirhasan'm senaryosunu yazdığı, Bilge Karasu'nun 'Usta Beni Öİdürsene' öyküsü. Bu proje Banş'ın mezuniyet tezi olacaktı ve kısa metrajlı düşünülmüştü. Sonra uzun filmde İcarar kıldı, senaryoyu beş kez yazdı. Macar-Türk-Alman ortak yapımı olacak ve mayısta Budapeşte'de sesli çekilecek. Konu bir usta-çırak ilişkisi, ip cambazlığıyla ilgili ve bir sirkte geçiyor. Kadroda Ingiliz oyuncular var, Türk oyuncu olarak ben ve Tuncel Kurtiz rol alacağız. - Siz hangi rokJesiniz? Senaryoyu okurken bir fahişe rolüne Haşık oldum; Banş'la konuştum, prodüktör de kabul edince bu rolü aldım. Ancak lngılızce çok uzun bir tiradım var, şimdi sürekli bu role hazırlanıyorum. - Macarlar filmin Budapeşte'te çekilmesine özel bir destek mi verdikr? - Teknik ekip trlanda'da ve Türkiye'de mekân baktı, en son Budapeşte'yi beğendi. Ondan dolayı orada çekilecek, yoksa artı bir katkı gelmedi. Banş şu anda Almanya'da casting üzerinde çalışıyor. Görüntü yönetmeni de VVim VVenders'le çalışan Jurgens olacak. - Yeşilçam starlan televizyona haber programı yapıp adalet dağıtmayı çok sevdiler. Siz bu tür programlarda yer almayı düşünüyor musunuz? - Son günlerde haber programı yapınca sanki bir misyon yüklenilmiş gibi hava doğuyor. Hiç söylenmemiş sözleri söyleyeceklermiş gibi davranıyorlar. Bakış açılan bana hiç ilginç gelmiyor. Tamam, bu işler para için yapılıyor ama ben oyuncuyum ve televizyona ancak oyuncu olarak yaklaşıyorum, iyi bir film projesi bekliyorum. - Sürekli iyi proje bekleyen Yeşüçam starlan TV dışında nasü ayakta dunıyor, aktüelüğini nasıl koruyor? - ÖncelıkJe mesleğımı sürdürmek istiyorum. Bunun için de beklemek ve sıkjlmak gerekiyor Çevremde yaşam akıp gidiyor, etkinlikJere duyarlıyım ama beş yere gitmek istesem bile ancak bir yere gidiyorum. Çünkü medya sürekJi peşinizde. Her an ilginç olmayan şeyleri ilginç gibi göstenneye çalışıyor, gittiğiniz etkinlik de sizin reklamınıza dönüşüyor. Rahatsız oluyorum. Aynca politikayla da ilgili tekJifler oluyor, ama o benim seçtiğim meslek değıl; tekrar ediyorum ben oyuncuyum ve doğru dürüst filmler yapmak istiyorum. Kelebeklerin elle dokunulmayan güzelliği AHMETSAY ANKARA - Yırmi dört dönüm yapı alanını kapsayan, yepyeni, şık, modern, dev gibi bir binanın içinde, balkonlany- la birlikte sadece 732 oturma yeri bulu- nan, özenerek yapılmış, biraz da şatafat- lı, ama küçüklüğü ölçüsünde sevimli gö- zükmeyen bir konser salonundayız. Bil- kent Müzık ve Sahne Sanatlan Fakülte- si'nin konser salonu... Fakültenin öğretim üyelerinden olu- şan ve bu özelliğiyle 'akademik' bir sen- foni orkestrası olan BASSO'nun 15 şu- bat akşamı verdiği konsen, Jean Fournet yönetiyordu. Ravel'in, savaşta sağ kolu- nu yitirmiş piyanist arkadaşına incelikli bir dayanışma örneği olarak sunduğu 'sol el için' piyano konçertosunun solisti İdil Biret'ti idiJ Biret olgusu, bir konser progra- mına tek başına cansuyu katar, oysa program, müzik diline yeni yollar açan ızlenimciliğin 'üııı saflığı'nı belirlemek amacıyla çerçevelenmişri. Bu bilinçli, tutarlı, ilginç seçim, hedefi bütünlüğe, özgünlüğe ve mesaja yönelik konser programlannın güzel bir örneği kabul edilmelıdir. Debussy ve Ravel gibi, yüz- yıhmızın başlannda Fransız entelektü- alizmini temsil kalitesinin sınavdan geç- mesini göze almış demektir. Arkasında yanm yüzyıllık bir birikım ve deneyım olan şef Fournet, insanlığa Heraklit'ten miras kalan 'iki kez yıkanılması olanak- sız olan bir nehir'deki gibi, gerçeğın bir varlık değil. bir 'oluşum', bir koşul de- ğil, bir 'süreç' olduğunu anlatabilen ız- lenimci müziğin düşsel, uçuşan, pınltılı tını renklerini özenle duyurdu. Aralann- da bağ olmayan ekorlann ışık ve gölge- li yanm renklerini. kelebeklerin elle do- kunulmayan güzelliğiyle sundu. Bu mü- zikte ritim ve ölçümün belırsizJiğe eği- Hm gösterdığini, bir tutku haline gelen tı- nı renklerinin incelikli, uçucu yumuşak- lığını, zengin bitki örtüsünün suda yan- Çetin Işıkö/Jü sıması gibi anlattı. Düşünün ki o günler- de Ankara'da kapkaranlık, kaskatı poli- tik pazarlıklann rüzgârlan esiyordu ve biz bu kabalık zincirine karşı izlenimci müziğin 'suda titreşen renkleri'ni tatabi- liyorduk. Bilkent'te yadırgadığım tek şey, salon- da saymakla bitmeyecek kadar fazla öğe- nın sıkışıklık duygusu yaratmasıydı. Bu tıkış tıkış durum podyumda herhalde da- ha belirgm olmalıydı ki İdil Biret elleri- ni kullanmakta ekonomi yaparak sadece 'sol el için' konçerto çaldı. Bestecilerimiz ve sorunlan Ertesi günler, 16 \ - 17 şubatta Cum- hurbaşkanlığı Ser.töni Orkestrası'nın konserleri vardı. CSO, bu iki etkinliğin- de 170 yıla ulaşan geçmişi, yerleşik ve oturmuş kadrosunun özgüveniyle öyle- sine görkemlı ve dinleyicisıni coşturan bir program sundu ki şef Rengjm Gi'k- men'in kişiliğinde orkestra dakikalarca 'SO, haftasonu konserlerinde 170 yıla ulaşan geçmişi, yerleşik ve oturmuş kadrosunun özgüveniyle öylesine görkemli ve dinleyicisini coşturan bir program sundu ki şef Rengim Gökmen'in kişiliğinde orkestra dakikalarca alkışlandı ve tekrar üzerine tekrar çalma sevincini yaşattı. alkışlandı ve tekrar üzerine tekrar çalma sevincini yaşattı. Bu başanda programın rengârenk, canlı ve dinleyicinin özlemlerini karşıla- yacak nitelikte olmasının payı vardı sa- nıyorum: Ippolitov-Ivanov'un Kafkas halk temalanna Rus müziğinin ateşiyle yaklaşımmı sergileyen dört parçalık 'Türk Fragmanlan', Viktor Pikaizen'ın solist olarak seslendirdiği Çetin Işıközlü ve Mozartkonçertolan, final yapıtı ola- rak da Georgi Sviridov'un 'Kar Fıröna- a' film müziği. Keman Konçertosu'nu başkentte ilk kez dinlediğimiz Işıközlü. Ankara Dev- let Konservatuvan'nda Saygun'un kom- pozisyon öğrencisi olmuş, 1969'da oku- lu bitirdikten sonra Roma'daki Santa Ce- cillia Konservatuvan'nın kompozisyon ve orkestra şefliğı bölümlerini tamamla- mıştır. Işıközlü, 'Judith' bale müziğiyle dünya repertuvanna girmiş ilginç bir bestecimizdir. Kompozisyonlannda ge- rimizi özendirmemek demektir bu. Ata- türkçü kültür politıkasının birer ürünü olan müzik kurumlanmızın ve müzikçi- lerimizin, genci politikalan göğüsleme- si için daha çalışkan olmalan gerektiği- ni düşünüyonım. Burjuvazimiz nerede? Viktor Pikaizen nel olarak Türk makamsal ve ritmik sis- temlerinden yararlanmakta, atonal ve amodal teknikleri kullanarak ulaştığı sentezle kendi özgün deyişini sergile- mektedir. Pikaizen'in başanyla seslendirdiği bu konçertosu da yukardaki genel tanım çerçevesindeydi: Çağdaş. sevimli, renk- ten renge atlayan kısa bir yapıt... Kendi- sini kutlarken "Yaraöcılığuıa gereksini- mimiz var, sürekli üretmelisin" dedim. Yanıtı anlamlıydı: "Bestecinin üretken- liğjni destekleyen, yaprtlannın gecikme- den sesk-ndirilmcsidir". Evet, CSO'nun ve öteki üç senfoni or- kestramızın yıllık program saptarken Türk yapıtlannın sayısını arttırması ge- rekir. CSO, bu sezon 100 dolayında ya- pıt seslendinyor ve bunlardan sadece ye- disi Türk yapıtı. 'İlkscslendirmc' ise sa- dece iki. Türk bestecilerin bugüne kadar >azılmış orkestra yapıtlan sıraya kona- cakolsa,yüzyıllargerekecek. Bestecile- Birkaç yıldan beri Ankara Konserva- tuvan'nda keman öğretmenlıği yapan Viktor Pikaizen, çağımızın en başanlı kemancılanndandır. David Oistrakh'ın öğrencisi olarak Moskova Konservatu- van'nı bitirmiş, uluslararası yanşmalar- da ödüller almıştır. Kazandığı ödüllerin hepsi de dünyanın en önemli konkurla- ndır: Kraliçe Elizabet, Long-Thibaud, Çayk^vski ve Kubelik. Böyle bir sanat- çının orkestralanmıza solist olarak katıl- ması, ız bırakan onursal ve kalıcı katkı- lardır. Pikaizen ömeğinden yola çıkarak, ni- ce Rus, Beyaz Rus, Ukraynalı, Gürcü, Azeri ve başka halklann müzikçılerine yurdumuzda yerleşme olanağı açmak acaba komünistliğe mi girer? Futbolcu ve basketbolculara yüz milyar transfer ücreti veriyoruz da müzikçilere neden kucak açmıyoruz? Biliyorum, dev let bu- nu yapamaz. Tasarruf önlemleri, ödenek kjsıtlılığı falan feşmekân... Bundan son- ra önümüz daha da karanlık... Sanayide, n'carette devletin yapamadı- ğını burjuvazi yapıyorsa ve sıstemin adı- na liberalizm deniyorsa, kültür/sanat ala- nmda da burjuvazinin öncülük etmesi gerekir. Hani nerede? 'Sponsor' diye bir laf icat edildi, bazı zenginlerimiz iane verir gibi üç beş kuruş uzatıp yasak sa- vıyor. Burjuvazinin önderliği bu değildir. Kültür politikalan üreten, kültürün geJi- şimine yol açan. beste yapan, çalgı çalan burjuvalar anyoruz. Nerede? Durun, ben yann başkentte At- pazan'na gideyim de bakliyat toptan- cılanndan Rus müzikçilerin maaşİannı toplayayım... Charlie Haden, Quartet West ile Türiaye 'de Kültür Servisi - "Basçı, besteci, topluluk lideri. po- litik sanatçı, yaratıcı. bas şairi, caz efsanesi" gıbı sı- fatlarla anılan Charlie Ha- den. gnıbu Quartet West ıle birlikte 24 şubat Cumartesı akşamı Cema! Reşit Rey Konser Salonu'nda ve 25 Şubat Pazar akşamı Ankara Saklıkent'te bir konser ver- mek üzere Türkıye'ye geli- yor. Ustası Onıette Cole- man'ın cazda başlattığı dev- rimde önemli bir rol üstle- nen Haden, müzıkle küçük yaşlarda tanışmış. 1937'de Iowa'da doğan ve iki yaşın- dan on beş yaşına kadar ön- ce radyoda daha sonra da te- levizyonda ailesınin "Co- untry and Wfestern" grubun- da şarkılar söyleyerek mü- zik kanyerine ba^layan Ha- den, lıseden mezun olduktan sonra Los Angeles'a taşına- rak burada Art Pepper, Hampton Hawes, Dexter Gordon ve Paul Bley ile ta- nışıp birlikte çaldı. Sanatçı- nın Omette Coleman ile ta- nışması 1957 yılında ger- çekleştı ve Ornette'nın Don Cherry, Billj' Higgins'ın de yer aldığı maceralı quar- tet'inde bas çalmaya başladı. Bu gıup, solisti, geleneksel, daha önceden saptanmış (hem organik hem de ntmik) yapılardan kurtararak caz dünyasında bir devnmi baş- lattı. 1960'lar boyunca John Coltrane, Archie Shepp ve Pee Wee RusseD'la da çalış- malar yapan Haden. 1966'da Keith Jarrett'la tumelere çıktı. 1969'da ıçlennde Don Cherry, Dewev Redman ve Ed BlackwelL brnette Cole- man'ın bestecilik ve doğaç- lamadakı yaklaşımlannı ya- şatmak için "Old and New Dreamsw i kuran sanatçı, ay- nca Liberation Music Orc- hestra'yı iseyeniden canlan- dırdı. Charlie Haden ve Jack De Johnette. "Song X" ıle Dtmıı Beat'ın "Okuyucu ve Eleştinnen Ödülü"nü al- dı. Charlie Haden. aynı za- manda Calıfornıa Instıtute of Jazz Studıes'in de kuru- cusu. Doğru cümleyi bulana kadar yaztnak Kültür Senisi - Genç Fransız düşünür, yazar Bernard- Henri Levy, anılannı bir araya getırdiği yeni kitabıyla Avrupa yazınının gündemınde. Medyanın, 'modern filozoflann prensi' diye nitelendirdiği Le\y, 47 yaşında anılannı kaleme alan belki de ilk düşünür. Sanat, edebiyat ve felsefe alanlannda yetkin yapıtlanyla çağımızın modern entelektüel aydınlan arasında yer alan Levy, anılanna ilişkin olarak "Bu kitapta bugünün siyasetini değerlendiriyorum. Bugün benim için güncel olanlar. belki gcleceğin tarihçileri açısından politikacılan değerlendirirken bir işe yarar" diyor. Fransız yazarlar arasında üretkenliği ile dikkat çeken Levy, Fransız entelektüellerinin neredeyse 'miDi' sembolü durumunda. Kendine güvenli tavırlan, düşüncelerini sakınmadan ortaya koyabilmesi ve hatta düzgün fiziği ile medyanın tüm ilgisini üzerinde topluyor. Fransız kültür yaşamının her alanında (roman, film eleştirisi. gazetecilik, deneme yazarlığı) adından söz ettiren Levy, geçen aylarda sinemalanmızda gösterilen 'Küçük Yerli' adlı Fransız filminden tanıdığımız güzel model-oyuncu Arielle Dombasle ile evlenerek entelektüel çe\Telerin tepkisini almıştı. Siyasi eğilimıni sol hareketten yana koyan Levy'nin sürdürdüğü lüks yaşamı çoktandır eleştirmek isteyenler, bu evliliği bahane ederek Levy'nin aslında işe yaramaz bir adam olduğunda inat etmişlerdi. Paris Ecole Normale Superieure'de felsefe eğitimi alan Bernard-Henri Levy, Bangladeş devrimı üzerine yazdığı ilk kitabını 1973 yılında yayımladı. 30 yaşında. kendilerine 'yeni filozoflar' adını veren. Marksizmi eleştıren bir entelektüel hareketin sözcülüğünü üstlendi. Sonrakı yıllarda Fransız aydınlannı yerden yere vuran kıtaplan art arda yayımlandı ('Adventureson the Freedom Road'). Radyo ve televizyonlarda sıklıkla boy göstermeye başlayan genç düşünür, son olarak 1994 yılında Bosna'dakı insanlık suçunu konu alan 'Bosna'adlı belgeseli ile medyanın gündemine yerleşmişti. Bu belgesel. 1994 yılının Cannes' Film Festivali'nde de üzerinde en çok konuşulan yapımlardan bin oldu. Son kitabı 'The Lfly and the Ashes' (Lily ve Küller) ile, yaşamının son dört yılını kapsayan gazetecilik deneyimlerini okur ile paylaşan Levy. aralannda François Mitterrand, Jacques Chirac, Alain Juppe, Margaret Thatcher, Pamela Harriman ve Aliya İzzetbegoviç'in de bulunduğu pek çok devlet adanu ile yaptığı söyleşilerine yer venyor bu kitabında. Levy'nin söz konusu çalışmasınm Fransa'daki yankılanna gelince.. Fransız yazar Philippe Soüers'e göre bu kitap, bir yazann politikayı algılayış biçimini göstermesi açısından sıradışı bir belgesel. 'Geçmişe dönük' olması yüzünden aldığı eleştiriler bu kitapla birlikte azalsa da Levy'nin medyatik kişiliğı konusunda tüm Fransız aydınlan tepki gösteriyor. Kadınlann, genç düşünürün söylediklerinden çok, nasıl giyindiği ya da kimınle beraber olduğu gibi konularda Levy'ye ilgi gösteriyor oluşu söz konusu eleştirilerin temel dayanağı... 1993'te evlendiği Arielle Dombasle ile birlikte katıldığı bir TV programında sanılanın aksine birlikte 'çok uyumlu' olduklannı söyleyen Levy, evlilikleri hakkında çıkan söylentilere "Beraberliğimizi bizden başka kimse değerlendiremez" yanıtını vermışti. Onümüzdeki günlerde Ernest Hemingway'ın yaşamı üzerine bir film yapmak üzere Meksika'ya gidecek olan Levy, yazarlık uğraşında Hemıngway'in kendisine her zaman yol gösterdiğini söyiüyor yazann şu cümleleriyle: "Yapmak zorunda olduğun tek şey, doğru cümleyi yazmakbr. O cümleyi bulana kadar vazmava devam." Ali Haydar Pektaş'ın 21. sergisi Kültür Servisi- Ressam Ali Haydar Pektaş, 21. kişisel sergisini 26 şubat- 10 mart tarihlen arasında Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi'nde açıyor. Resme 1964 yılında başlayan Pektaş ilk sergisini 1969'da tstanbul'da açtı. 1986'da emekJi olduktan sonra Anadolu'yu dolaşarak resimler yapan Pektaş, son iki yıldır Toronto'da araştırmalarla birlikte resim uğraşını da sürdürüyor. Konulannı doğadan, ter kokan kadınlardan, balıkçılardan, işçilerden, parça parça ışık düşmüş dar sokaklardan, yıkık dökük evlerden alan sanatçı, "Bunlarda gördüğüm estetik, renkte olsun, şekilde olsun. düzende olsun beni harekete geçirir. Eğer istediğim mesajı veremedimse buna neden seçilen konu değil. resimde yerini almayan bazı şeylerdir. Çünkü kötü konu yoktur, kötü yapılmış resim vardı r" diyor Litvanyalı balet Beriozoff öldü PARİS (AFP) - Dansçı, koreograf ve Nureyev, Baryshnikov, Alicia Markova gibi dünya çapında dansçılann hocası olan Nicholas Beriozoff, 98 yaşında Zünh'te öldü. Lıtvanya'nın Kaunas eyaletınde doğan Beriozoff, 1935- 1944 yıllan arasında Monte Carlo'da çeşitli topluluklarda dans etti. Milan Scala Operasf nda bale hocası olarak uzun yıllar görev yaptı. Sruttgart ve Zürih'te çok sayıdakı dans topluluğu için koreografilergerçekleştirdi. Kansı Doris Catana ile birlikte Zürih Opera ve Bale Okulu'nu kurarak burada dans dersleri verdi. Beriozoff'un dünyaca tanınan koreografileri arasında Prokofıev'in 'Romeo ve Juliet'i ve "Cinderella'sı başta geliyordu. Hasan Hüseyin Korkmazgil amlıyor Kültür Servisi - 26 Şubat 1984 tarihinde yitirdiğimiz ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil'i anma toplantısı 24 Şubat Cumartesi günü saat 15.00'te BEKSAV'da gerçekJeştırilecek. Suna Aras'ın yöneteceği 'Acıyı Bal Eyledik' başlıklı toplantıya Hasan Hüseyin'in eşi Azime Korkmazgıl, yazar-şair Vecihi Tımuroğlu. şair Hüseyin Atabaş katılacaklar. Zihni Anadol. Gül Göker, Zekı Göker, tsmet Kemal Karadayı, Suna Aras'tan oluşan 'Nehirler Şiir Topluluğu', toplantının ardından bir şiirdinletisi sunacak; Mecıdiyeköy Müzik Topluluğu ise Hasan Hüseyin'in sevdiği türküleri seslendirecek. 'Abdülcanbaz1 İDT'de yeniden sahneleniyor Kültür Servisi - Turhan Selçuk'un unutulmaz yapıtı 'Abdülcanbaz', lstanbul Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi'nde yeniden sahneleniyor. Devlet Tiyatrolan'nda ılk kez 1993 yılında sahnelenen oyunda kalabalık bir oyuncu kadrosu rol alıyor. Kenan Işık'ın yönettığı oyun, hafta içinde saat 20.00, cumartesi günü 15.00 ve 20.00, pazar günü ise saat 15.00'te sahneleniyor. idyı'nın şubat sayısında Nusret Kemal Otyam Kültür Servisi - Yayın hayatını Trabzon'da sürdüren aylık kültür ve sanat dergısi 'Kıyı'nın 119. sayısı şair Nusret Kemal Otyam'a aynlmış. "Atardamar' başlığı altında ülkemizin kültürel, sosyal, siyasal yapısına getirdiği yorumlan kendi kaleminden dile getiriyor Otyam. Kıyı'nın şubat sayısında... Fahrettin Demir, 'Aykın Bir Şiir Okurunun Notlan', Ahmet Özer ise 4 Aralık 1995 tarihinde yitirdiğimiz dilbilimci Yaşar Yörük'ün ardından kaleme aldığı 'Yaşar Yörük Kardeşim' başlıklı yazısıyla Kıyı dergisinin sayfalannda yer alıyor. Vephoeven'ın filmine Berlin'de yoğun ilgi BERLtN (Reuter) - Alman yönetmen Michael Verhoeven'ın Yahudi asıllı tiyatro yazan George Tabori'nin 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerden kaçan bir Yahudi kadının dramını anlattığı 'My Mother's Courage' adlı öyküsünden uyarladıgı filmi, Berlin Film Festivali'nde izleyicinin yoğun ilgisi ile karşılaşıyor. 1990 yapımı 'The Nasty Girl' adlı filmi ile tanınan yönetmen Verhoeven, bu filmi ile 1995 Berlin Film Festivali'nde Gümüş Ayı ödülüne değer bulunmuştu. K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K KÂMİL MASARACI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear