Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 ŞUBAT 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
İdil Biret ile müziğin çevresinde, satranç, edebiyat, caz ve resim üzerine...
'Mozart'm müziğL, ııniziğhııizcliı-.
r
AHMETSAy
- Şugünlertk dünya şampiyonu satranç-
çı Kasparov, en geiişkin satranç progranu
fle donaülmış bügisayaria maç yapıvor. So-
DUÇ ne olur siza?
Vfakine, insan yaratıcıhgının üstünde
olabilırmı? Bılgısayan kim icat etti? Kas-
parov yenilirse bu, maçlarda yarancılığını
yeterince kullanmadı demektir?
- Yaratjcılıgı rusıl tanımlıyorsunuz?
Düşüncede, bılim ve sanatta buluş... Es-
kiden Fischer adlı bir satranç şampıyonu
vardı. Karsıtının konsantrasyonunu boz-
mak için bazı yersiz hareketler, mimikler
yapardı. Bu tavır yaratıcılığın dışındadır.
Düşünceye katkı getırmeyen davranışlan
ayırmak lazım...
-Müzikdeştirmenlerine ne diyorsunuz?
Ekştiriler w etkiJer mi?
Akıllıca eleştiriden hoşlanınm. Övül-
mek ya da yenlmek önemli değil. Sanatçı
nasıl olsa inandığını yapar, inandığı yolda
gider. Eleştiri yazılan bu konsepti, sanat-
çınm kavrayışını etkileyemez. inandığını
sonuna kadar götûreceksin. Bir yorumcu
için esas olan yakJaşımdır, sürdürdüğü çız-
gidir. Eleştirmen bunu anlamıyorsa, bıle-
raera, belki de salonun kötû bir yerinde
oturuyordur, sesleri iyi duyamıyordur...
- Vanşmalarda jüri uyeieri de iyi duya-
mıyor olabilir mi?
Jürilenn değerlendirmesini etkiJeyen ba-
zı öğeler, kuvvetler var dünyada. Taraf tu-
tulabiliyor. Yanlı davrananlann oldugu bir
gerçek.
- Hiçbir yanşmava kaûlmaduuz, acaba
nedeni bu mu?
Çocukken ve ilk gençlik yıllanmda bu
kuvvetlerin farkında değildim. On beş ya-
şındayken aslında yanşmalara hazırdım,
gırseydim iyi olurdu, kazanabilirdim, ama
öğretmenlerim ıstemediler...
- Hangi gerekçelerie istemediler?
Çok iddıalı yetiştirilmışim. Ikjncilik,
ûçûncülûk gıbı bir derece almam, onlara
göre yanlış olurdu. Yanşma risklerinin dı-
şında kalmam söyleniyordu.
- Baa söylentiler de var: Paris'te bulun-
duğunuz o dönemde, yanşmalara baa
'kuvvetter'üı desteklediği gençlerin sokut-
duğu ve sizin bekJetiküginiz gibL.
Olabilir. NadiaBoulanger"Henüzhazır
değflsin" diyordu. girmiyordum. Sonuçta
yanşmalara katılım çağım kaçırdım, ama
kanyenmde pek bir şey değişmedi.Sonra-
lan jürilere davet edildım.
-Jüri üyesi olarak gözlemJeriniz nasıldı?
'Kuvvetler'ın etkısını gördüm. Bir kere-
sinde bir aykın oy benden geldi. Şaşırdı-
lar. Onlan ikna etmeye çalıştım. Sonuçta
oylar tümüyle değıştınldı.
- Nasıl bir değeriendirme yöntenıi uygu-
hıyorsunuz jüride?
Notlar tutuyorum. Her yanşmacı için
notlar... 30-40 sayfa... Gerekçeler elimde
bazır olunca, kim ne dıvebilir? Aslında jü-
ri üyeliğı 'vicdan' sorunudur. İnsan 'ken-
dine saygjyT orada daha yoğun yaşar. Do-
ğanın da özünde 'saygdı oünak'tan geçen
birdenge vardır. Doğayı çok seviyorum...
- AnlaDr nusınız, doğayia iüşkileriııizL.
Atlıyorum denıze, saatlerce yüzüyorum.
tkı-üç kilometre.. Vazgeçemediğım bir şey
daha var Mavi yolculuk. Dağlan da çok se-
viyorum. Uzun uzun seyrediyorum dağla-
n ve sonra içimden...
- Beste yapmak gehyor!
iz klasiklerin
caz
piyanistlerinden
alacağı dersler var.
Klasik müzik
piyanistleri, perfekt
çalabilmek için tınıyı
gözden kaçırabilirler.
Ama bir Oscar
Peterson, müziğin
hakkını tam veriyor...
O
Evet, geçiyorum piyanoya, saatlerce do-
ğaçlama yapıyorum.
- Fteki neden bestecflikte karar kılmadı-
nız?
Dizisel müzik sonrası deneysel teknık-
len soğuk karşıladığım için. Modaya bağ-
lı bir bestecilik anlayışını benimseyemez-
dim... Müzikte hesap-kitaptan çok. "du-
yuş"gerekli...
- Yeni müzik tekniklerine yöneuneden
beste yapılamaz mı?
Çağın gerisinde kalınarak hiçbir şey ya-
pılamaz. fkılemleryaşadığım bu dönemde,
beklemekten başka umarım yoktu.
- Hakb çıkhnız: Deneysel müzik kısa sû~
rede devredışı kaldı. Insanlara sevimsiz ge-
len itki bir müziğin kaJıcı olması beklene-
biürmi?
Evet ama bu, çagdaş müzığm bütünüy-
le yadsmması anlamına gelemez. Çağdaş
müzığe karşı değilım. Olağanüstü güzel
ömekleri var çağdaş müziğin...
- Hangi çağdaş bestetiler favoriniz?
Örneğın Ligeti... Ona hayranım. Piyano
etütlen müthış! Poulenc de özgün bir bes-
teci. Olağanûstü sentezlere vanyor. Koro
eserleri çok güzel... Çağdaş koro müziğı-
ne Rahmaninof un da katkılan var...
- Burada oda müziği üzerine görüşleri-
ni/i almak istivorunı: Oda mü/iğine yete-
rince egilmediğiniz gibi bir izienimim var.
Acaba, konser pi\anistliginin verdiği do-
yum yüzünden mi? Ya da tcmel uğraş ala-
nı olarak konserpiyanistligini seçmiş olına-
nız, oda müziği çalışmalanntn engellivor
mu?
Oda müziğini ayn bir tutkum var. Mü-
zik tarihınde çalgı müziğinin değerinı be-
lırleyen oda müziğidir. Çalgı müziğinin çe-
kirdeği her zaman oda müziği olmuştur.
Oda müziğinden kaçmmak rnümkün mü?
Yalnız şu var: Bırlıkte müzik yapmak, mü-
ziğin bütünlüğünü gözetmek değıldır sade-
ce... Bırlikteliğin yanı sıra, kafadarlık ge-
rekır. Bırlıkte keşif, bırlikte çalışma... Bu
olanağı her zaman bulamıyorum.
- Sözgeöşi, Menuhin'den bir keman-pi-
yano önerisi gelse?
Geidi. Menuhin'le Beethoven'in üç sona-
tını seslendirdık,
- Caz üzerine ne düşünüyorsunuz?
Cazı çok seviyorum. Özellıkle modern
Kazan'a Altm Ayı Onur Ödülü
GÜNERYÜREKLtK
lstanbul doğumlu, Rum asıllı Amerikalı
film yönetmeni Elû Kazan'a Uluslararası
Berlin Film Festivali'nin Altın Ayı Onur
Ödülü verildi. Pazar akşamı festivalin bin
kişilik görkemli sinema salonu Zoo Palast'ta
düzenlenen bir törenle ödülünü festival di-
rektörü MoritzdeHadeln'den alan 86 yaşın-
daki Elia Kazan, "ÇokmulluyTun. Beriin'de
arkadaşhk, dostlukgibi fevkalade gûzel bir
flişki buldum" dedi. Çeşitli kereler Oscar
Ödülü alan Elia Kazan, sinemayı tıka basa
dolduran seyirciler tarafindan uzun bir süre
coşkuyla alkışlandı. Daha sonra Elia Ka-
zan'ın yönetmenJiğini yaptığı, KariMalden,
Eli NVallach ve Corrol Baker'in ba^rollerı
paylaştıkları 1956 yapımı "Baby Doll" fil-
mi gösterildi. Sinema tarihine katkalanndan
dolayı Jack Lemmon ile birlikte Altın Ayı
ödülüne layık görülen Elia Kazan'ın "Ho-
mage" bölümünde toplam 22 filmi gösten-
liyor. Enerjisinin artık film çevirmeye yet-
meyeceğini açıldayan Elia Kazan, şimdi
kendisini yazarlığa verdiğini belirtiyor ve
Anadolu'yu, ailesini, hayatını anlatmak için
yazdığını söylüyor. Yapılan basın toplantı-
smda "Rum musunuz, Ermeni misuıiz" şek-
linde yöneltilen bir soru üzerine Kazan,
u
Her ikisi de. Ben aslında Anadolulu bir Ru-
raum" dedi. Bir zamanlar Komünist Partisi
üyesi olan Kazan, bu konudaki bir soruyu
yanıtlarken, eski düşüncelerinin çok fazla
değişmediğini söyledive şöyle dedi: "Sanat
dünyayı değiştirebilir. Özelliİde sinema ortak
bir dile sabjptir ve çok şey degistirebüir."
da müziğine
ayn bir tutkum
var. Müzik
tarihinde çalgı
müziğinin değerini
belirleyen oda
müziğidir. Çalgı
müziğinin çekirdeği
her zaman oda müziği
olmuştur. Yalnız şu
var: Birlikte müzik
yapmak, müziğin
bütünlüğünü gözetmek
değildir sadece.
Bırlikteliğin yanı sıra
kafadarlık gerekir.
Birlikte keşif, birlikte
çalışma... Bu olanağı
her zaman
bulamıyorum.
caz çok etkileyici. Mfles Davis'ı büyük bir
zevkle dinliyorum. Cazın gelişiminde bü-
tün aşamalan temsil eder o.
- Caz piyanistleri için neter söyleyebüir-
siniz?
Biz klasiklerin caz piyanistlerinden ala-
cağı dersler var. Klasik müzik piyanistle-
n, perfekt çalabilmek ıçın "ünı"yı gözden
kaçırabilirler. Ama bir Oscar Peterson mü-
zığın hakkını tam veriyor...
- Popüler müağe de yatkın mısınız?
Müzikte für aynmı yapmak yanlış. Her
tür müziğin lyısı de var, kötiisü de... Pop
için de aynı şey geçerli. Yalnız, popun teh-
likeleri daha fazla...
-NegibitehUkeier?
Adı üzennde: Popüler. Kalıtenıngöster-
gesi ">»ygın olmak" değildir sadece. Ko-
lay ya da ucuz şeyın alıctsı her zaman faz-
ladır. Sanatta evrensellik, bütün zamanlar
için geçerlıliği korumaktır. Bılınen şeyle-
n tekrarlanmaktan kaçınmayalım: Hangi
çağda, hangi stilde yaratılmış olursaolsun,
birsanat yapıtı bütün zamanlarda onay gö-
rüyorsa, kalıcıdır ve evrenseldir. Resim sa-
natında bu gerçeği daha açık görüyoruz.
Bir tablonun değeri katlanarak artıyor. Oy-
sa birtablo. tek kışinin ya da kurumun elin-
de... Yaygın değil...
- Hangi ressamlara tutkunsunuz?
Turner'a zaafirn var. Dürer, Manet, Ce-
zanne,Brughei... "Jkaros'unDüşüşür
'Mo-
zart'ın müziği gıbı... Daünın yaratıcı kav-
rayışı olağanûstü... Morandi'yi de çok se-
viyorum: Onun şişeleri, uzun uzun kapla-
n... Şiirsel...
- Gelin Türk sanatçılanna döneüm: Ya-
zarianmız»
Kemalkr, Sait Faik, Halikarnas Bahkçı-
sı... KlasikJeşmiş bu adlar benim de favo-
nm. Yalnız üzerinde pek durulmayan
önemli bir yazanmız daha var. Başgelen bir
ad olarak pek anılmıyor: Hüscyin RahmL
Büyük bıryazar. Cogol'e benziyor. Hüse-
yin Rahmi keşke Batı dillerinde de yayım-
lansa...
-Aslında bugün sizinJe Rönesans'ı konu-
şacaktık. Bizinı kültürümüz w Rönesans.-
Doğal kültürel gelişimimiz içinde ortaçağ
karanuğını pek aşamadık. Başımıza geten-
ler hep bu yüzdeıu. .Ne dersiniz?
Bız bütünüyle onental değılız. Geçen-
lerde bunu ısrarla belirttim: Mozart'ın mü-
ziği bizim müziğimizdir! Evet, bizim mü-
ziğimiz!
- Doğru, bu tarafimız var; ama şuna ge^
mek istiyorum: Batı'nın gelişiminde iki
önemli aşanıa bulunuvor: Rönesans ve
Fransız de\ rimi. Biz birüıcisini yaşamadan
ikincisini örnek aldık. Bu yüzden baa şey-
leri özümleyemedik, sindiremedik—
Evet, Rönesans'ta gün ışıdı. Ama unut-
mayalım, Rönesans bir sentezdir. Hazırlı-
ğı on üçüncü, on dördüncü yüzyıllardan
başlayarak yapılmıştır. Bızde de öyle: Ay-
nı yüzyıllarda hümanizmın ileri ömekleri-
ni Anadolu'da görüyoruz... Yunus Emre,
Mevlana, Haa Bektaş.- Bız o zaman ipın
ucunu ele geçırmıştik...
- Türkiye'ji kartş kanş gezdiniz. Neler
görüp neler yaşadımz?
Konser amaçlı gezilerimın yanı sıra gör-
mek, tanımak amacıyla yaptığım geziler
oldukça fazla. Artvin'e kadar gittim. Ben-
ce Artvin'de konser yapılabilir.
- Üç büyük kentin dışındaresitaliçin han-
gi kentJerimize gittiniz?
Tabiı kı başta Adana... Bursa, Eskışehır,
Izmit, Trabzon... En uç noktalardabile bü-
yük ilgiyle karşılandım. Trabzon'da 900
kişilik bir salon var, dolacağına inanma-
dım. Hem o akşam Keşanlı Alı Destanı oy-
nanıyordu. Bu salona 1100 kışi sığıştı.
Beklenenin çok üzennde bir ilgı... Orada
Mavi Nota adlı bir müzik dergisi yayımla-
nıyor. öteki kentlenmızde de var mı böy-
le müzik dergileri?
- Bikliğim kadanyla yok.
Belkı Artvın'de çıkartılır bir dergı.
-Gözlerinizdenanbyorum: Artvin'de re-
sital vertnek istiyorsunuz. Başka nerelere
ghmek istersiniz?
Neresı olursa. Davet etsınler, gıdeyım.
- tyi bir konser piyanosu bulmak gibi bir
sorunla karşılaşmıyor musunuz?
Busorunlarçok kolayaşılıyor. Taşıtıyo-
nız piyanoyu. Akortçu da getirtiliyor... Her
şey çok iyi... Anadolu'nun bazı kentlenn-
deki güzel sanatlar lıselennde konser piya-
nosu varmış, bunu da sizden öğrendım.
- Gider misiniz Kayseri'ye?
Tabıi. Her yere gıderim. Burası bizim
yurdumuz, Mozart da bizim müziğimiz...
OliverParker'danbir Shakespeare klasiği
Amerikah Otheflo'ya,
Fransız Desdemona
INGILIZCE-ALMANCA
1996'da
1995Ücreti
Kış döneminde kurslarımıza yeni
öğrenciler alınacaktır.
Kontenjanlarımız dolmadan
zamsız ücretlerimizden yararlanın.
_„
;
•"' , Kursların Başlama Tarihleri:
'"' Cüiihz, Akşam ve Gece -.19,26 Şubat - 4, 11 Mart ^
Cumartesi-Pazar : 17, 24 Şubat - 2, 9 Mart *
TAKSİM
LALELİ
BAKIRKÖY-1
BAKIRKÖY-2
KADIKÖY-1
KADIKÖY-2
FOREIGN LASGUAGE CENTRE
: Takslm Cad. No : 71 ( Ziraat Bank Taksim Şubesi Karşısı)
Tel: 250 47 47 - 237 66 81 - 253 00 03
: Kurultay Sk. No : 10 (Antik Merit Otel Sırası) ,._
Tel: 520 11 41 - 52011 42 - 527 62 14
: İstanbul Cad. Oantelacı Sk. No : 7 (Çarşı Cami Karşısı)
Tel: 571 27 83 - 583 68 40 - 583 48 29 î
: Hatboyu Cad. No : 36 Tel: 543 83 97 - 57018 49 <
: Kuşdlll Cad. Dilek Han No : 67 Tel: 338 03 47 - 345 18 96
: Erenköy, Şemsettfn Günaltay Cad. Ferltbey Sk. No : 2
Tel: 386 76 78 - 411 71 52-411 71 53 (Minibüs Cad.)
Kültür Servisi - Shakespeare"in
ünlü eseri Othello geçen günlerde
yönetmen Otiver Parker tarafindan
sinemaya uyarlandı. Yönetmenin
oldukça ilginç biroyuncu seçimi
yaptıği fılmde Othello'yu Amerikalı
siyah oyuncu Laurence Fîshburne,
Lago'yu ise lngiliz oyuncu Kenneth
Branagh canlandınrken talihsiz âşık
Desdemona'yı Kieskmski'nin "Üç
Renk: Kjrmızı"sından tanıdığımız
Isviçreli sinema oyuncusu Irene
Jacob oynuyor. Başlangıçta bu rol
için kesin bir tercih olmayan Jacob,
daha önce hiç Shakespeare
oynamamış bir oyuncu. Aynca dil de
başka bir sorun olarak ortaya çıkmış.
Yabancı bir aksanla yapılan bir
Shakespearepuristleri (safdile
inananlan) rahatsız etme tehlikesi de
var. Bütün bunların farkında olan
Jacob, "Sizin de bildiğiniz gibi
yabancı oyuncuiar için bu alanda
yüriimek çok zar. Filmi vapmadan
önce Shakespeare ovnamaktan
korkmanuştını, ama şimdi
korkuyorum" diyor. Orijinal eserde
Desdemona ve Othello sadece farklı
geçmişlerden gelmiş kışiler. Parker
ise oyunculannın farkJı ülkelerden
olmasını tercih ederek başrol için
Amerikah siyah oyuncu
Fishburne'yi seçti."Desdemona'yı ve
OtheUo' yu değişik kültürierden
gelen insanlann oynaması bence
oldukça iiginç bir düşünce" diyor
Jacob ve devam ediyor: "Onlann
Fransız ve Amerikalı olması zorunlu
değit, İngiliz ve Çinli de olabilir."
Jacob, Parker'ın bu rol için ona
güvenmiş olmasından dolayı çok
memnun, "Bunu bana karşı büyük
bir güven duymasınm göstergesi
olarak yorumluyorum, çünkfi bir
Fransız oyuncu için Shakespeare'i
İngiliwre oynamak gerçekten kolay
değiL Her defasında kendûıizi ileriye
taşımanızı yönetmenin size gösterdiği
bu güven sayesinde
başarabiliyorsunuz" diyor.
Kieslovvski'nın "Üç Renk:
Kırnuzı''stndaki başanlı
performansından sonra gittikçe artan
sayıda yönetmen, 29 yaşındaki
oyuncuya bu güveni gösteriyor.
Bunlann arasında ona VVülem Dafoe
ve Sam Neill gibi oyunculara onun
geri planında rol verecek kadar
güvenen Bertolucci'nın senaristi
Marc Peploe de var. Mkheiangelo
Antonioni'de şu anda Fransa'da
gösteritmekte olan "Beyond the
Oouds" adlı fîlmindeki rahibeyi
oynaması için onu seçmişti.
"Beyond the CkMids"şimdiye kadar
aşın tepkiler gösterilerek provoke
edilen bir film oldu. Italya Başkanı
Oscar Luigi Scalfaro, geçen yıl
Vededik Film Festivali'ndeki fîlmin
prömiyerinde filmi terk etmişti.
Bertolucci'nın filmi öven açılış
mektubu bile birçok kjşinin filme
karşı olumsuz eleştirilerini
önleyememişti. Oyuncunun başanya
giden yolda duraksamasına neden
olan tek film "Beyond the Clouds"
olmadı. Londralı bir eleştirmenin
"Hayatımda gördüğüm en kötü
ikinci film" dedıği bir Fransız filmi
olan "Les Fugueuses" de onun kötü
filmlerinden biri olarak biliniyor.
Irene Jacob, yaptığı yanlışlan kabul
eden bir oyuncu, ama onlan
öğrenme sürecinin bir gereği olarak
görüyor ve "Biroyuncu sürekli işrvle
yoğunlaşmak, hareket halinde ohnak
ve bilinmeyene doğru ghmek
zorunda olan biridir"diyor.
Film yapmadığı zamanlarda kendini
geliştirici aktivitelerde bulunan
Jacob ne zaman Paris'te kalsa
düzenli olarak piyano ve dans
dersleri alıyor. Şimdiki tutkusu ise
Ingilizce şarkılan öğrenmek. Jacob,
Kieslovvski ile yaptığı çalışmalanna
ilişkın "Kırmızı'dan sonra kendime
'Ben bu yönetmenle iki film yaptım
ve şimdi esneklik kazanmak için
başka yönetmenlerle çalışmahyım'
dedim" diyor.
Oyuncu, bir defasında yaptığı işin
kişiye hoşlandığı insanlarla buluşma
olanağı sağîadığını söylemişti. Onun
en önemli buluşması da hiç
kuşkusuz Kieslowski ile tanışması
olsa gerek. Çünkü Kieslovvski,
oyuncuya 1991 Cannes Film
Festivali' nde "En İyi Kadın
Oyuncu" ödülünü kazandıran "The
Double Life of Veronkjue'*
fîlmindeki rolünü ve daha sonra da
"Üç Renk'' serisinin son filmi olan
"KırmızTda "Vdentine" rolünü
veren bir yönetmen. Oyunculuk
kariyerinde asıl sıçramanın
Kieslowski ile yaptığı ikinci filmi
sayesinde olduğunu düşünen Jacob,
"lnsanlar sizi bir. sadece bir tek
filmde gördükJeri zaman, hep o rol
ile tanıyorlar. Ancak başka bir rolde
gördükJeri zaman oyun yeteneğinizi
görebiliyorlar ve bundan sonra size
rol tekJjf etmeye başlıyorlar. Çok
uzun zaman insanlar bana
'Veronique Jacob' diye seslendiler"
diyerek değişik karakterler!
canlandırmanın gereğini vurguluyor.
Bir psikoterapist ve atom fizikçisi
anne babanın kızı olan Jacob 9
yaşında oyunculuğa başladığı
Cenova'da büyümüş. Onlu
yaşlannda tsviçre radyosunda kısa
hikâyeler okuyan Jacob, 18 yaşında
eğitim için Paris'e gitmiş. Oyuncu,
ülkesi hakkındaki düşüncelerini
"tsviçre çocuklar ve huzunı sessizligi
arzulayan insanlar için harika bir
ülke. Ancak büyüyünce dünyayı
öğrenmek istiyorsun" sözleriyle dile
getiriyor.
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
Ne Adem'den, Ne
Havva'dan
Kaldınmda yürüyordum, "Hocam, nereye böyle?"
diyerek elime yapıştı biri, sonra, yüzünde candan bir
gülümseme, sağlıktan yengeye, art arda sorular sı-
raladı. Her soruda "iyidir", diye yineledim. Duraladı,
"Hocam, yoksa beni tanımadın mı?" dedi. Yüzüne
dikkatle baktım, daha çok bir Orta Anadolulu yüzü,
benden epeyce genç, ama eski bir öğrencim olması
olanaksız, daha önce herhangi bir yerde karşılaştığı-
mızı da anımsamıyorum. Kısacası, Romain Gary'nin
deyimiyle, neAdem'den, ne Havva'dan, hiç mi hiç ta-
nımadığım biryüz. "Çıkaramadım", dedim. "Hocam,
ben Hayri, Osman'ın kardeşi", dedi. Sonra, incecik-
ten suçlar gibi, "Anlaşılan abimle pek görvşmüyor-
sunuzartık" diye ekledi. "Kaçmaktan kovalamayaza-
man kalmıyor" dedim. "Selamını söylerim " dedi. Ta-
nıdığım Osman'lar arasında Hayri adlı bir kardeşi bu-
lunanını anımsamıyorum.
Ben düşünürken, o başka aynntılara girdi, az önce
hastaneye yatırdığı eşinden, bir milyon iki yüz bin li-
ralık bir reçeteden, hastaneye hazırlıksız gelmenin
tatsızlığından söz etti; kısacası, borç istedi. Her şe-
yin başı ekonomi diyenler çok da boş konuşmuyor
anlaşılan: iş paraya dökülünce uyanıverdim. "Yanım-
da para yok", dedim. Elimi de elirtden çektim. AJın-
mış gibi görünmedi, gene sündürdü konuşmayı, bir
milyon iki yüz bin liradan üç yüz bin liraya indı. Nu-
marası bir üç yüz bin ederdi, gene de direndim. Dost-
ça ayrıldık. Ama, uzun süre, 'iyi de neden hocam de-
di ki?" diye sorup durdum kendi kendime. Sonra,
dedikleri gibi, jeton düşüverdi: "A/e deseydi ki?"
Uğraşım nedeniyle hoca seslenimine alışkınım. Son
yıllarda, kimi benden daha yaşlı dostların da öğren-
cilerim ve genç uğraştaşlanm gibi "Hocam" deme-
ye başlamalannı yadırgamadım degil, ama bu sesle-
nimin uğraşımdan kaynaklandığını düşündüm
hep.Karşıma çıkan uyanık da aynı izlenimi uyandırdı-
ğı için bu denli oyaladı beni. Ama, öyle görünüyor ki,
"hoca" da "bay", "bayan", "bey", "hanım", "beye-
fendi", "hanımefendi", "sayın", "amca", "teyze", "da-
yı", "bacı" gibi seslenimler arasına katıldı. Hem de
hepsiyle bir akrabalığı var gibi: kimi zaman, "öeye-
fend/"ve "sayın" gibi bir saygı seslenimi, kimi zaman
nerdeyse bir san (bilen ve yol gösteren kişinin sanı),
kimi zaman da tıpkı "dayı", "amca" ya da "bacı" gi-
bi "teklifsiz" bir seslenim. Böyle bir degişim şaşırtı-
yor insanı!
Ama bizim dilimizde sanlar ve seslenimler olduk-
ça çabuk degışiyor. Degişim kimi zaman toplumsal,
kimi zaman bireysel kaynaklı oluyor; kimi zaman yer
degiştirmeler ya da toplumsal değişimler sonucu ger-
çekleşiyor, kimi zaman da birkaç etkenin bir araya gel-
mesiyle. Orneğin istanbul'da "amca", "dayı", "bacı"
türünden seslenimlerın artması yoğun göç olgusuna
bağlanabilir, ama yalnız şoförün ve sımitçinın değil,
postanede ya da bankada memurun, hastanede
hemşire ve hekimin de size "amca" ya da "dayı" di-
ye seslenmesi sorunun daha karmaşık olduğunu gös-
termekte. Cumhuriyet yönetimi, bize göre fazla nes-
nel olduklarından mıdır, nedir, "bay"ve "bayan"san-
lannı bir türiü tutturamadı. Buna karşılık, Ataç aynı
sanlan kendi bireysel söyleminde çok güzel değer-
lendirdi: o unutulmaz yazılannda, bir yazan adının ba-
şına bir "bay" yerleştirerek anmakla o yazan kişısel
olarak tanımadığını ya da onu kendine uzak buldu-
ğunu göstermiş oluyordu. Sözcükten bir eytem bile
türetilmişti: "baylanmak", yani gözden düşmek.
"Say"sözcüğü böyle toplumsaldan bireysele doğ-
ru giderken, Bülent Ecevit'in vazgeçilmez "sayın "ının
nasıl toplumsallaşıverdiğı bilinir. Ecevit, ölçülü ve "me-
safeli" kişiliğinin bıryansıması olarak, herkes için kul-
lanıyordu bu sanı, ama öyle çok kullanıyordu ki, hay-
ranları ve karşıtları da aynı tutumu benimseyınce,
sözcük palamarlannı kopardı: uluslar, kurullar, ku-
rumlar, nesneler, her şey, herkes sayınlaşıverdi, "muh-
biıier" bile. Ancak sözcük de kullanırlığını bu yüzden
yitirdi: her şey ve herkes "sayın " olduktan sonra, kul-
lanılmasıyla kullanılmaması arasında pek bir aynm
kalmıyordu.
Hoca seslenimi de benzeretkilerfe yaygınlaştı kuş-
kusuz. Bugün, kimi üniversitelerimizde, resmi top-
lantılarda bile, öğretim üyelerini adlarının ardına bir
"hoca" getirerek ananlara, yani sözcüğü hem san,
hem soyadı yerine kullananlara rastlanıyor. Televiz-
yonlarda futbolcularla yapılan konuşmalarda da sık
sık tanık oluyoruz: bir hocadır gidiyor ağızlarda. Ça-
lıştıncı hoca, hakem hoca, yönetici hoca! Çoklarının
daha başka hocalan bulunduğunu da işitiyoruz. Ör-
neğin nerdeyse tüm önderlerimizın dostu ve onursal
danışmanı Hocaefendi Hazretleri'nin belirli bir dü-
zeyin üstüne çıkmış kımı futbolculanmızı da nurlan-
dırdığı söyleniyor.
Ama, Hocaefendi Hazretleri'ni sıradan hocalarta
kanştırmak gibi olmasın, bu örnek, başka oluntulann
da desteğıyle, birden tavuk/yumurta ikilemine getiri-
yor insanı. Sokaklanmızda ve ekranlanmızda, sayın
sanklı yurttaşlanmızın sayısı arttıkça, hoca sanının
saygınhğı ve yaygınlığı da artıyor; sonra, hangi top-
lumdilbilimsel tansıkla, bilinmez, benim gibi sıradan
yurttaşlann adının ardına da yerleşiyor, ya da tümden
yerini alıyor bu adın. Ne Adem'den, ne Havva'dan, hiç
mi hiç tanımadığımız kişileri bile eski tanıdıklara dö-
nüştürebildiğine göre, daha iyisi can sağlığı! Hatta,
söz aramızda, toplumumuzun şu son yıllarda tuttur-
duğu şaşırtıcı 'trend'e bakıyorum da her derdin ça-
resi olduğu söylenen, erişilmez birlikberaberliği kur-
manın en kestirme yolunun da Mustafa Kemal Ata-
türk'ü Mustafa Hoca diye adlandırmaktan geçtiğini
düşünüyorum.
Umanm, ben o günlere yetişmem.
Kıbrıslı Türk Karikatürcülep
Kültür Servisi- Kıbns Türk Karikatür Sanatı'nm ilk
örgütü olan Kjbnslı Türk Karikatürcüler Derneği 10.
yıhnı doldurdu. Kıbnsh Türk karikatür sanatçılannı bir
çatı altında toplamak, Kıbns Türk karikatür sanatını
yurtiçinde ve yurtdışında tanıtmak, bu sanatın Kuzey
Kıbns'ta meslek olabilmesini sağlamak ve Kıbnslı
Rum-Türk karikatürcülerin mesleki bir örgütte
birleşmelerini sağlamak amacıyla kurulan demek, 10
yıldır kendi olanaklanyla Kıbns'ın yanısıra 10'a yakın
ülkede 100'ü aşkm grup sergisi gerçekleştirerek;
1500'e yakın uluslararası etkinlikte yer aldı. Birçok
uluslararası ödüllerin ülkemize kazandınlmasına katkı
sağladı. Dernek, 10. yıl kutlamalan çerçeve^inde
Kıbnslı Rum ve Türk karikatürcülerin yapıtlanndan
oluşan ortak bir karikatür sergisi düzenledi.
Blues şarkıcısı McGhee öldü
SAN FRANCISCO (Reuter)- Amerikalı blues
şarkıcısı NValter Brovvnie McGhee 80 yaşında
kanserden öldü. Şarkıcı- gitarist McGhee, blues
şarkıcısı Sonny Teny Terrell ile olan birlikteliğiyle
ünlenmişti. 'Baseball Boogie', 'So Much Trouble' gibi
şarkılara imza atan ikili 1950 ve 6O'lı yıllarda
Leadbelly ve VVoody Guthne gibi müzisyenlerle
birlikte listelerin en üst sıralannda yer alıyordu.
Irkçılığa karşı görüşleri ile de bilinen McGhee, Terrell
ile birlikte pek çok film ve TV programı da yapmıştı.