25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT1996SALI 10 DIZIYAZI Adalet Divanı, Lozan dengesini korumaz iye Milletlerarası Adalet Dıvam'na gitmiyoruz sorusuna bir yanıt vermek için ilk önce ilc açıleık getirmek gerekiyor. Mılletlerarası Adalet Dıvanı deyince soruna, hukuk kurallan ile mecburi bir çözümleme getirmeyi göz önüne alıyoruz. Bu biçimin, Adalet Divanı'nın tarnamı veya bir dairesi tarafından veya bu dıvanın hâkimlerinden kurulacak bir hakem mahkemesi tarafından verilecek kararla uyuşmazlığın çözülmesi hallerini kapsaması arasında bir fark yoktur. Yaklaşım hukukidir, verilecek karara uymak mecburidir. Uyuşmazlık; taraf ıki de\ let dışında bir iiçüncü heyet tarafından çözümlenecektir. Bu biçim, taraflann menfaatlannı uyuşturacak ve bu çalışmalan sonunda mecburi, bir karan değil, önerilerde bulunacak uzlaştırma komisyonu ile uyuşmazlığı çözümlemekten farklıdır. Divan. Türkiye'nin siyasi menfaatını, Lozan siyasi dengesini göz önüne almaz. Ikinci açıklık, taraflann görüşmeler ile tamamen veya kısmen bir anlaşmaya vardıktan sonra bu anlaşmayı kamuoylanna, aradaki siyasi güçlükler nedeni ile bir mahkeme karan gıbi sunmak, yani Adalet Divam'na veya hakem mahkemesıne göstermelik olarak başvurma, uyuşmazlık gerçekte taraflarca, yani anlaşma ile çözümleneceğinden, y\ıkandaki soru dışında kalmaktadır. Nitekim Bern Anlaşması'nın gizli ekinin birinci maddesı böyle bir hali göz önüne almıştır. Böyle bir çözümlemeye karşı değiliz. Bu iki açıklamadan sonra gerçek sorunun yanıtlanmasına geliyoruz. Kıta Sahanlığı için görüşme Altı çızilerek söylenecek yanıt. kıta sahanlığı sınırlamalannın en normal yolu, görüşmeler ile vanlacak bir anlaşma ile yapılmasıdır. Genellikle devletler arasında uyuşmazhklar ilk önce görüşmeler ile çözümlenir. Özellikle kıta sahanlığı sınırlamalanndan çıkan uyuşmazlıklann görüşmeler ile vanlan anlaşmalar ile çözüleceği gerek 1958 Sözleşmesi'rün altıncı maddesinde gerekse 1982 Sözleşmesi'nin 83'üncü maddesinde açıkça öngörülmüştür. Yani ortada görüşme konusunda bir yüklep.ım de \ardır. Milletlerarası Adalet Divanı. Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı da\asında 20 Şubat 1969'da verdiği kararda taraflann. (Federal Almanya, Hollanda ve Danimarka) Kuzey Denızi'ndeki kıta sahanlığı, sınırlaması için görüşmeler yapmalannı istemiştir. Divan bir adım daha ileri giderek göriişmelerin "anlanüı" olmasını istemiştir. Yani görüşecek devletler. kendi görüşlerinde ısrar elmeyecekkr. biçimsel görüşmelerle yetinmeyecekler, mümkün olduğu kadar bir anlaşmaya varmak amacı ile iyi niyetle görüşeceklerdir. Divan. kıta sahanlığı sınırlanması konusunda en son, Maine Körfezi davasında 12 Ekim 1984 tarihinde verdiği kararda (ABD- Kanada) aynı görüşleri 15 yıl sonra tekrarlamıştır. Divan karannda devietlerin kıta sahanlığı sınırlannı tek başına saptayamayacağını, bütün sınırlamalann ilgili devletlerin nzalan, yani anlaşmalan ile yapılabileceğini belirtmiştir. Bu son kararda anlamlı, iyi niyetli görüşmelere ilaveten kıta sahanlığı sınırlannın, kara sınırlan gibi, yani sınır karada olsun, deniz altında olsun, anlaşmalar ile çözüleceğini vurgulamıştır. Avrupa topluluklan komisyonu da Roma Antlaşmasf nın uygulanması bakımından kıta sahanlığını devletlerin ülkelerine benzetmiştir. Yunanistan ile Türkiye arasında Trakya'da çizilen sınırla Ege'de deniz altında çizilecek kıta sahanlığı sının arasında bir fark yoktur. Bu sınır da Türkiye ile Yunanistan arasında Lozan'da olduğu gibi siyasi görüşmelerle çizılmelidir. Kendine özgü Şimdiye kadar Türkiye ile Yunanistan arasında "anlamlT görüşmeler yapılamamıştır. Görüşmeler 1975-1981 yıllannda yapılmıştır. Ancak bunlar divanın istediği gibi "anlamh" görüşmeler olmamıştır Aramızda Kıbns uyuşmazlığı, bunun getirdiği Amerikan Kongresi'nin ambargo karan, Yunanistan"ın milletlerarası Adalet Divam'na tek taraflı başvurusu, Yunanistan"ın Avrupa Ortak Pazan'na başvurusu vardı. Yani Amerika bızi, Ortak Pazar da Yunanistan'ı görüşmeye zorluyordu. Bu yüzden iki taraf sakin kafa ile bir anlaşmaya varma amacı ile görüşme yapma yerine biçimsel görüşmeler yapülar. Buna •*görûşme"yerine "temas" denilebilir. Ikinci yanıt, Ege Denizi'nin özelliklerine ilişkindir. Ege. yaklaşık 400 mil uzunlugunda ve 100 mil genişliğinde yan kapalı bir denizdir. Bu denizde, irili ufakJı üç bin ada vardır. Büyük çoğunluğu Yunan egemenliği altındadır. Bu adalann bazılannın ters tarafta bulunması sınırlamayı son derece güçleştirmektedir. Ege Denizi "sui generis"tir (kendine özgü). Ömeğin Karadeniz. Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında karmaşık bir deniz değildir. Bu nedenle iki devlet. kıta sahanlığı sınınnı aralannda kolayhkla çizebilmişlerdir. Ege'de, Yunan • Kıta sahanlığı sınırlamalarının en normal yolu, görüşmeler ile vanlacak bir anlaşma ile yapılmasıdır. Uyuşmazlıklar ilk önce görüşmeler ile çözümlenir. • Türkiye ile Yunanistan sakin kafa ile bir anlaşmaya varma amacı ile görüşme yapma yerine biçimsel görüşmeler yaptılar. Buna "görüşme" yerine "temas" denilebilir. • Yunanistan'ın Ege'de yetki alanı yeniden genişletilirse hem Lozan'ın kurduğu rejim bozulacak hem de Türkiye'nin nefesi daralacaktır. Ege'de sınır, Lozan'da olduğu gibi siyasi görüşmelerle çizılmelidir. adalanna ne genişlikte bir kıta sahanlığı verileceği belli değildir. Adalar, deniz hukuku dilinde özel bir durumdur. Yunanistan, Anadolu yakasındaki adalannın Türkiye'nin kıta sahanlığı ile çevrilmesini istememekte, Türkiye de Yunanistan'a verilecek kıta sahanlığı ile Ege Denizi ve Akdeniz'le bağlannın günün birinde kesilmesini istememektedir. Yani Ege Denizi'nin açık deniz bölgesi, her iki devletin hayati menfaatlannın çatıştığı bir alandır. Her iki devletin menfaatını uzlaştırmak için belki karma bir sınırlama kabul edilecektir. Yani iki milli kıta sahanlığı ile ortak bir kıta sahanlığı kabul edilecektir. Bir tek çözüm değil. bölge bölge birçok sınır çizgisi çizmek gerekecektir. Böyle bir sorulannı kısaca yanıtlamak yararlı olacaktır. Denizlerle karalann birleştiği yerlerde kıyı kuşaklanna karasulan denilmektedir. Bu kuşağm adı, kara ve deniz bileşimidir. "Mer territoriale" veya "Territorial sea"tam tercüme edilirse Türkçede "kara denizi'' dememiz gerekecekti. Her devletin kıyılannı kuşatan deniz alanına gerçekte "layı sıdan"veya "ülke sularT demek, daha uygun olurdu. Yabancı dillerde ve Türkçede bu "kıyı sularT, "karasulan"olarak adlandınlmıştır. Her devlete açık olan açık denizle yabancı devletlere kapalı olan, her devletin kara ülkesı arasında kalan kıyı sulannın statüsü, tarihi gelişim içinde belirlenmiştir. Kıyı sulannın ne deniz ne de karaya benzememesi nedeni ile devletlerin deniz ülkesi sayan kavramdır. Bu kavram, özel hukukla benzetme yapılarak "mûUdyet" anlayışı ile açıklanmaya çalışılmış, sonra ortaya "egemenlik"anlayışı çıkmıştır. Bu anlayışlara göre devletlerin karasulan üzerinde kullandığı yetkıler de mutlak veya sınırlı olmuşrur. Ikinci görüş, karasulannı kıyı devletinin deniz ülkesi içine katmaz. Bu görüşün dayandığı ilke denizin bütünlügudür. Açık denizle karasulan arasında ayınm yapmak sunidir. Bu görüş de egemenlik hakkı, kıyılan üzerinde yararlanma hakkı ve kendini koruma hakkı ile açıklanmaya çalışılmıştır. Karasulannın genişliği orta çağda tamamen keyfi olmuştur. Her devlet karasulannın genişliğini istediği gibi saptamıştır. 14'üncü yüzyıl Devletlerin karasulan üzerindekı yetkilerinin niteliği. çoğunluğun görüşüne göre, zararsız geçiş dışında mülkiyet hakkıdır. Karasulannın genişliği hakkında ortak bir görüş yoktur. Milletler Cemiyeti zamanında 1830'da kodifıkasyon çalışmalan yapıhrken sorulan sorulara venlen yanıtlarda, devletlerin çoğunluğunun 3 mile taraftar olduğu anlaşılmıştır. Türkiye, o zaman 6 mil karasulanna taraftar olduğunu bildirmiştir. Devletlerin karasulan üzerinde balıkçılık, kabotaj, zabıta (polis ve gümrük) ve deniz merasimi konulannda yetkileri vardır. 3.1968'de yayımlanan ve BM'nin desteği ile ortaklaşa yazılan "PubHc IntemationaJ Law" adlı kitapta Lozan Konferansı'na katılan Ismet Inönü şiddetli tartışmalardan sonra imzalanan anlaşma bitiminde katılanlaria toplu halde. (Sol- dan Sağa) Isviçre, Yugoslavya, Fransa, Türkiye, Isviçre Cumhurbaşkanı, ingiltere, Romanya, Italya, Japonya. 2. LoTjanAnlaşmasıgereklif ~ * İ örüldüğü üzere Ege Denizi'nin, deniz m -—- hukukundaki yeni gelişmeler veya \ J denizlerin yeniden paylaşıldığı bir devinle yeni statüsünün saptanması bir mahkemenin hukuki yetküerini çok aşan siyasi bir konudur. Bunun için bir yazımda "İkinci bir Lozan Antlaştnası yapmak gereklidir" dedim. tleride bir anlaşmaya vanlırsa Türkiye bakımından ters taraftaki Yunan adalannın kıta sahanlıklannın silahsı/Jandınlmalan gibi şu veya bu biçimde kısıtlanması gerekecektir. Diğer taraftan Yunanistan ik aramızda, Kıbns'ı katmasak da kıta sahanlığından başka adalann silahsızlandınlması, hava sahalannm aln mile indirilnıesu FIR gibi uyuşmazlıklar vardır. Bunlan bir tarafa bırakıp yalnız kıta sahanlığını Adalet Divanı'na verme, yani yalnız bir konuda hukuki yaklaşım Türkiye aleyhine eksiklik, dengesizlik ve sakıncalar yaraür. Son bir yanıt Bern Anlaşmasrdır. Bu anlaşma ile taraflar, Ege kıta sahanlığının sınırlandınlması için bir çözümleme biçiminde anlaşmışlardır. Adalet Divam'na gidilirse çatışmalardan ders alınarak hazırlanan Bern Anlaşması bir kenara itilmiş olacaktır. İlk sonuç olarak da Yunanistan'a karasulannı genişletme >olu açılacaktır. Kıta sahanlıklanrun suııriandınlmasL, birçok devletler arasında. hele ters tarafta adalar varsa, örneğin Manş Denizi'nde İngiltere ile Fransa arasında olduğu gibi, yıüarca, on yılı aşkın görüşmeler ile yapılabilmiştir. Bu sımrİamalar için taraflann iyi niyetle, sabıria, anlamlı görüşmeler yapmalan gereidr. En önemli olam taraflann anlaşmaya varmak için siyasi isteğe sahip olmalandır. .Anlaşma isteği var ise görüşmeler ile karşıhklı, eşdeğeri ve dengeli ödünlerte bir çözümlemeye vanlabilir. Orneğin ortak harita, ortak araştırma yapma, ortak işletme kurma veya ortak bölge tasaıîama yolu ile bir çözümlemeye yavaş yavaş vanlabilir. çaba herhangi bir mahkemenin işi değildir. Çünkü bir kuralın yorumlanması veya uygulanması değil, iki desletin çeşitli menfaatlannı uzlaştıracak bir çabaya ihtiyaç vardır. Bu çabalarda menfaatlann asıl sahipleri olan, iki devletin görüşmeleri gereklidir. Ancak bunlar. karşıhklı ve dengeli ödünkrle bir anlaşmaya varabilirler. Ege'de kıta sahanlığı sınırlandınlması, bir başka bakımdan Ege'nin siyasi statüsü ile ilgilidir. Kıta sahanlığı. münhasır ekonomik bölge, (FIR) yeni yetki alanlandır. Lozan Banş Antlaşması yapıldığı zaman. bu yetki alanlan ortada yoktu. Karasulan üç mildi. Altı mile çıktı. Yunanistan'ın, adalan dolayısıyla yetki alanı genişledi. Bunlara yenileri de eklenirse hem Lozan'm kurduğu rejim bozulacak hem de Türkiye'nin nefesi daralacaktır. Lozan'da, adalar Yunanistan'a bırakılırken "Anadolu önündeki adalann silahsızlanması*' şart koşulmuştur. Lozan Antlaşması yapılırken kıta sahanlığı kavramı var olsa idi, belki bu adalann kıta sahanlıklannın olmayacağı da şart koşulacaktı. Karasular genişler mi? "Yunanistan. Ege Denizi'nde karasulannı genişletebilir mi" sorusunu yamtlamadan önce "Karasulan nedir? Kryı devlederinc ne yetkiler sağlar" insanlığın denizden ulaşım, güvenlik ve ekonomik yararlanmasına göre önem kazanıp milletlerarası hukukta bir ara- bölge olarak duzenlenmiştir. Kıyı sulannın devletler tarafindan nasıl görüldüğüpü, üzerinde ne gibi yetkiler kullanıldığını ve genişliğinin ne kadar olduğunu çeşitli tarihlerde yazılmış üç kitaptan yaptığım özetlerle belirteceğim. Karasulan kıyı devletinin 1. Fransız profesör Fauchille'nin 1925 yılında yayımlanan "Droit International PubBc" kitabında. "karasulan" denilen deniz, "bir ulkenîn kıvılan boyunca uzanan ve bu ülkenin sahibinin üzerinde haklan bulunduğu deniz bölgesidir" diye tanımlanıyor. Fauchille, karasulan deyiminin söz konusu deniz bölgesini pek iyi belirtmediğinı söyleyerek bu sulara. "kıyı denizi'', "birişik deniz", "yetki denizi'' gibi adlann verilmesi istenildiğini yazıyor. Karasulannın yalnız bir kara kütlesinin kıyılannda değil. adalann ve hatta daimi olarak su üstünde kalan kayalıklann çevresinde de oluşabileceğini söylüyor. Karasulan üzerinde kıyı devletlerinin kullandıklan yetkilerin açık denizlerin tam serbestliği ile karalardaki tam egemenlik arasında bir çeşit uzlaşma ile oluştuğunu anlatıyor. Fauchille'ye göre yetkilerin niteliği üzerinde çeşitli göriişler belirtilmiştir. İlk görüş, karasulannı kıyı milletlerarası hukuk yazarlan, karasulannı 60-100 mil olarak göstermişlerdir. Keyfilikten kurtulmak için karasulannın genişliğinin insan gözü ile görülebilecek mesafe veya bir topun erişebileceği uzaklık iie saptanması düşünülmüştür. Örneğin, Türkiye ile Napoli Krallığı arasında 1740'ta yapılan bir amlaşmada "karasularnın genişliği kryıdan gemilerin görülebileceği uzaklık" olarak saptanmıştır. Gemilerin büyümesi ile uzaklık değişti. Karasulannın *^op adşı menzüi" ile ölçülmesini (yaklaşık 4 mil) öngören antlaşmalar da 1824 yılından itibaren yapılmaya başlanmıştır. Ancak zamanla top mermilerinin ulaşabileceği uzaklık da artmaya başlamıştır. Denizin ucuz ulaşım bakımından sağladığı yararlar görülünce karasulannın üç deniz mili ile sınırlanması istenilmiştir. Denizin kaynaklanndan ekonomik yararlar elde edilmesinin önem kazanması, balıkçılık için ayn bir bölge olarak karasulannın 6 mil olarak saptanmasına yol açmıştır. Görüldüğü gibi karasulannın genişliği konusunda her devletin yeknesak olarak uyguladığı bir genişlik kuralı, yani teamüli hukuk doğamamıştır. 2. lngiliz profesör Lauterpach'ın 1955 yılında yayımlanan "International Law"adlı kitabında karasulan "açık denizin aksine, krvı devletlerinin yetkileri altında bulunan deniz kuşağı" olarak tanımlanmıştır. karasulan. "de\1etlerin iç sulan ve kıyüan ile açık deniz arasında kabm deniz kuşağı"olarak tanımlanmıştır. Karasulan ka\Tamı, kıyı devletlerinin yetkilerini deniz üzerine uzatma istekleri ile oluşmuştur. Bu yetkiler, milletlerarası hukukta da tanınmıştır. Devletlerin uygulamalan ve sözleşmeler, kıyı devletlerinin karasulan üzerinde kullandıklan yetkileri, egemenlik hakkına dayandırmaktadırlar. Karasulan üzerindeki yetkiler, karasulannın dibini, dip alftnı ve üzerindeki hava tabakasını kapsar. Karasulannın azami genişliğini 12 mil içinde yeknesak olarak sınırlayan milletlerarası bir kural yoktur. Birleşmış Milletler'in 1958 yılında davetettiği konferansta kabul edilen Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin l'inci maddesinde "Bir devletin egemenliği, kara ülkesi ve iç sular ötesinde karasulan diye adlandınlan kıyısına birişik deniz kuşağuıa uzanır"denilmiştir. 1958 konferansında karasulannın genişliği konusunda bir anlaşmaya vanlamamıştır. Sözleşmede "zararsız geçiş", "Boğazlar'dan geçiş", "knı devletlerinin hak ve görevieri" hakkında aynntılı kurallar konulmuştur. Türkiye bu sözleşmeye, "Boğa/lar'dan geçiş"e ilişkin kurallar nedeni ile katılmamıştır. Yarın: 12 mil hak mıdır? ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL "Ek göstergeler değişmiş midir?" Soru: Emekli Sandığf ndan 1. derecenin 4. kademesinden 35 yıl hiz- meti olan bir mühendisim. Sorum ek gösterge ile ilgili. 1) 11.4.1990 tarihli Resmi Gazete'de 418 sayılı Yasa Hükmünde Kararname ile 199S'e kadar ek göstergeler duzenlenmiştir. Bu- na göre 1. derece 4. kademeden aylık alan bir mübendisin ek gös- tergesi 3.600 olarak belirlenmiştir. Ben de bu ek göstergeden maaş almaktayım. 2) 93.1995 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 547 Yasa Hükmünde Kararname ile makam tazminatı dışında ek göstergeler değişmiş midir? K.A. YANIT: 11 Nısan 1990 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 418 sayılı Yasa Hükmünde Kararname ile ek göstergeler 1.1.1991-1.1.1995 arasında- ki 5 yıllık süre için belirlenmışti. 9 Mart 1995 günlü Resmi Gazete'de ya- yımlanan 547 sayılı Yasa Hükmünde Karamame'de ek göstergelere ilişkin bir değişıklik yapılmamıştır. 547 sayılı kararname ile görev aylığı alanlann hizmet tazminat oranlan ile Makam Tazminatı Göstergeleri'nde değişıklik yapılmıştır. Teknik Hizmetler Sınıfı'nm yani sıra diğer hizmet sınıflan için 418 sayı- lı kararname ile belirlenen ek göstergeler bazı özel değişiklikler dışında. bu- gün de geçerliğini korumaktadır. Bugünkü uygulamada Teknik Hizmetler Sınıfı'nda yer alan yüksek mi- mar. mimar. yüksek mühendis ve mühendıslerin 1 Ocak İ991 ile 1 Ocak 1996 dönemı ek göstergelen. II. TEKNİK HİZMETLER SINIFI a) Kadrolan bu sınıfa dahıl olup en az 4 yıl süreli yükseköğretim veren fakülte veya yüksekokullardan mezun olarak yürürlüktekı hükumlere göre yüksek mühendis, mühendis, yüksek mimar ve mımar unvanını almış olan- lar. Yıllara göre ek göstergeler Derece 1 2 3 4 - S 1.1.1991 2 100 1 750 ! 300 1000 800 700 550 500 1.1.1992 2400 2000 l 500 ] 150 900 750 650 550 1.1.1993 2 800 2 300 1700 1 300 1000 S50 750 650 1.1.1994 --200 2600 1.900 1 450 I 100 950 850 750 1.1.1995 3 600 3000 2 200 1600 1 300 1 150 950 850 1.1.1996 3600 3000 2 200 l 600 l 300 l 150 950 850 547 sayılı kararname ile emeklilere dönük değişıklik. özel tazminat ora- nınm 14 Nısan - 31 Aralık 1995 dönemi için yüzde 26'ya yükselmesidir. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Çölleşen Türkiye'de, Basın Sınıfta Kaldı! Çevreci, eğitimci dostum Ahmet Aşıcı, Hayrettin Karaca'nın başkanı olduğu TEMA'nın (Türkiye Eroz- yonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Vartıkları Ko- ruma Vakft), 'Türkiye Giderek Çöl Oluyor" adlı bir bro- şüründeki uydudan alınma bir dünya fotoğrafında be- liren "çöl kuşağı" oluşumunu herkesin görmesini isti- yor. Aşıcı şöyle diyor: "Dostum Ekmekçi, bu foto harita, geçmişteki 5500 yıllık bir süreçte örgütlenen metafizik tınsel kavramın, doğa üzerindeki doğa dostu antik kutsal fizik koruma kavramlannı kaldınp onlann yerine kendisigeçerek, do- ğayı çölleştirdiğini gösteren bir görsel kanıttır. Bilindiği gibi, Dicle ve Fırat ırmaklan, kaleleri çeviren su hendekleri gibi, eski Mezopotamya'yı binlerce yıl dış saldınlardan korumuşlardır. Böylece Harran, bu iki ımıağın suladığı Üst Mezopotamya 'da kurulmuş ilkyer- leşim yerierinden biri olmuştur. Universite ve su kana- lı ağı kurrpuştur. Bu antik kentın elbette orta mahallesinde yerieşen te- cimer (tüccar) ve seçkinleri, dış mahallelerde oturan çiftçilere ve hayvancılara kız vermediklerinden ve on- lardan kız almadıklanndan, iç evlenmeierie zamanla ırk- sallaşmışlardı. 'Israiloğullan' adım alan bu 'Orta Mahalleli'n/n soyut çatı altı kültürü de zamanla doğadan kopmuş, soyut- laşmıştı. Göksel Tann ve Göksel Din biçiminde_ örgüt- lenen fizikötesi kavram, bu soyut kültürün bir ürünüy- dü. Fizik doğanın sorunlannı fizikötesiyle çözmek ola- naksız olduğundan, gökten yönetilmeye başlanan yer- yüzü parçalan bu yüzden çölleşmişlerdir. Bağnaz özfü bu Semitik (Yahudi) soyut tinsel kurumlar Mezopotam- ya uygariıklannı kuran, Orta Asya kökenlı 'Sümer Zin- ciri'nı Samileştirip yok etmiştir. Yahudiliğin daha son- raki birinci türevi Hıristiyanlık, Roma uygariığtnı yıkmış- tır. Ünlü lngiliz tarihçi Edvvard Gibbon da (1737-1793) bu kanıdadır. Hıristiyanlık Roma topraklan üzerinden uzanarak, Batı'yı da ortaçağ karanlıklanna (395... 1453) soktu. Aynı dinin ikinci türevi Islam bağnazlığı da Arap, Anadolu ve Osmanlı gibi tüm Ortadoğu uygariıklannı ikinci kez çökertti. Yahudilik Ibrani, Hıristiyanlık Latin, Islam Arap dilini öldürdü. Haritadaki, Orta Asya, Ortadoğu, Arap ülkeleri, Ana- dolu, Kuzey Afrika ile Büyük Sahra'yı içine alan bu 'çöl kuşağı'nın tüm ülkeleri Islamdır. Hiçbiri domuz yemez; keçi besler, doğasını kemirtir, çölleştirir. Yoksuldur, aç- tır... Domuzu, göksel Yahudi dini yasaklamıştır. Yahudi ve Islam ülkeleri, yasaklanan domuzun sofradaki yerini alan keçilerce kemirilip çölleştirilmişlerdir. Bilindiği gibi Harranlı put yani Tann imalatçısı Ibra- him, Mısır'da Firavun'a, güzelkansı Sara'y/, 'kızkarde- şim' diye tanıtıp verince, (AnaBntannica, Cilt 11, s. 445- 446), ödül olarak çok mıktarda erkek kuzu almıştır. Har- ran'a getirdiği bu koçları, 18 kat fazla et veren domuz karşısında satamayan Ibrahim, Israıloğullan'nın verdi- ği soyut göksel tann siparişi içine, oğlu IsmailV kesme güdüsü (motifı) altında 'koç'u sokarak, domuzu yasak- lamıştır. Koçun rakibi domuzu sofradan kaldıran Ibra- him, bu tecimi sürdürerek büyük paralar kazanmıştır. Ancak koçlardan çok fazla üreyen keçiler yeşil örtüyü kemırmişlerdir. Oysa domuz eti beyazdır, sağlığa yarar- lıdır. Batı'da domuz eti, en sağlıklı, en lezzetli ettir. Bu haritadaki 'islam Çöl Kuşağı'n/n meydana gelme- si, ileriemesiyle, bugün ozon tabakasının erimesi, Av- rupa'da da büyükyıkıma neden olan çokyıllık ve tekyıl- lıkbitki, canh ve insan saynlıklan, 'yağmur ormanları'nm yok olması, karalardan başka depizlerde de ekosistem- lerin bozulması, NASA'nın 1985 yılmdaki saptamasına göre Türkiye'nin 55 yıl içinde tamamen çölleşmesi ki, dünyada en hızlı erozyon Türkiye 'dedir, sellerin, fırtına- lann, kuraklığın çoğalması, aynca karbondioksitin sera etkisinin de eklenmesiyle buzullann eriyerek 25 yıl için- de, Mısır, Bangladeş deltalanyla, Maldiv adalannı, Tür- kiye ile biriikte birçok kıyılan, yazlıklan deniz sulannın basması, kıyılardaki tatlı sulann azalması nedeniyle alt- tan deniz suyunun yürüyerek kuyulan tuzlaması, kıyı şeridindeki bitkileri öldürmesi, birim zamanda orman- da emılen 120 kg. yağmur suyuna karşılık çıplak yerde ancak 1 kg. su emilmesi dolayısıyla tüm yeraltı ve ye- rüstü sulannın kuruması ve de sellerie rüzgâriann çıp- lak yerierden çözüp sürüklediklen topraklardan dolayı barajlann 20 yılda dolması gibi doğal belaıarla çok ya- kın bir bağlantısı vardır. Unutmamalı ki Türkiye'den her yıl Kocaeli ve Bursa il arazilerinin tamamını 10 cm. ör- tecek kadar toprak denize akmakta. çukuriara dolmak- ta, aynca 50 trityon liralık yapay gübreden fazla besin maddesı erozyonla sürüklenmektedir. Meralanmızın yüzde 60'ı bitmıştir. Türkiye, 1971'den bu yana 8 kat çoraklaşmıştır. İç göçler artmıştır. Halkımız etsiz kal- mıştır, yakında ekmeksiz kalacaktır. Öbür dünyadaki cennetiçin, bu dünyayı cehenneme çevinmeye insanın hakkı varmı? Sevap bunun neresinde? Domuzekosis- temin temelidir. Senin gibi, ben de çok üzülüyorum Sevgili Ekmekçi. Aydınlar, yurtseverler, niye susuyor? Ben utanıyorum." • • • Yurt sorunlan karşısında basın ne ile uğraşıyor, dik- kat ediyor musunuz? Günlerdir süren ANAP-RP görüş- melerinden doğru dürüst bir haber okuyabildiniz mi? Dedikoduyla zaman öldürüyor basınımız. Bu da yalnız onun suçu değil; politikacılar kararsız, korkak. Herkes birbirinin ağzına bakıyor. Nasıl da şanssız bir ülkede ya- şıyoruz. Kanımca basın sınıfta kaldı! Yıllardır, bir başına yazıp çizdiğim domuz konusuna bir değinen var mı? Politikacılann oruç ayı boyunca verdikleri iftar yemek- lerini eleştiren çıkmadı. Oruç ayı bitti; din sömürüsün- den kurtulduk mu? Bugün Şeker Bayramı. Tüm okurlara kutlu olsun! BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1/ Dervişlerin gö- müldügü küçük mezar... Yanarken güzel koktuğu için tütsü olarak kulla- nılan ağaç. 2/ Ya- pılmış, gerçekleş- miş iş... Eşkenarlı ve dik açjlı dört- gen. 3/ Onceden 6 verilen güvence parası... Ahşap bir parçanın duvar hı- zasını aşan ucu. 4/ Artvin yöresıne 1 2 3 4 5 6 7 8 özgü bir halkoyunu. 5VU lık işareti... Yükselme, yücel- me. 6/ Bir çocuğu koruyan. işlerine bakan ve her türlü davranışmdan sorumlu olan kimse... Mesafe. II Cehen- nem... Akdeniz Çevresinde yetişen bir ağaççık. 8/Birçok yumuşakça türünün ka\kı- sında bulunan. beyaz ve sert madde... Bir soru sözü.9/Za- yıf ve ince uzun boylu kimse. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ ICaraciğer iltihabı. 2/Binicilikte atın bayağı yürüyüşüne verilen ad... Hatay ılınde bir ırmak. 3/Işık... "Ak sakallı bir hoca / Bilmez ki hal nice ' —- vermesin hacca / Bir gönül yıkar ise" (Yunus Emre). 4/ Parola... Kadınlann saçlannı kıvırmak için kullandıklan küçük araç. 5/Yapraklan çay gi- bi haşlanarak içilen bir Güney Amerika bitkisi... Koca. 61 Aynı ahır adına koşan yanş atlanna verilen ad... Fiyaka, ca- ka. II1942'de Çanakkale Boğazı açıklannda batan Türk de- nizaltısı. 8/ Otlak... Kazı yeri. 9/ "Gören bizi sanır / Usludan yeğdırdelimiz" (Muhyi)... Vücut ısısı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear