14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17" ŞUBAT 1996 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Türk edebiyatının özgün seslerinden Tezer Özlü, 10 yıl önce 18 şubatta aramızdan aynlmıştı Şimşek lıızı\la geçti, gftti... J- apapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Kütüphanesi'nde düzenlenen "Bir Usta Bir Dünya" arşiv sergilerinin mart ayı konuğu, Tezer Ozlü. 10 yıl önce yitirdiğimiz yazar, yerleşmiş değerlere başkaldıran heyecanlı kişiliği ile yaşadığı her tedirginliği, mutsuzluğu, ince bir alayla yazılanna yansıtmıştı. KüMr Servisi - "Doğumum büe bir kö- kiinden kopma kii. On vaşıma kadar. çev- remi, özelliîde çe\ remdeki sessiıliği kavra- maya çalıştun... Yîrmi yaşım ileotuz yaşım arasında aklın bittiği verleri veçıldırmanuı sınırlannı aradım... Ötuzyaşun ile kırk ya- şun arasında ne akıllı ne de çılguıdıtn. Dün- yayı ka\ radığımı sandım_ Kırk yasımda- yım. Bugün, gecenin baa saatlerinde kitle- nin anlamsız gürültüsü içinde boğuluyo- rum... Kendinıi öldürmeye çaüşıvoruın_ Özlemlerim kalmadı. Bıraktım. Hepsini kendi ve benün diinyamı anlanıalan için bt- raktım... Ve bana öiümsüzlerin sonsuz act- lankaJdL" "Hiç kimseyle yaşlanmak istemiyo- rum. Kendimle biie" demışti. Öyle yap- tı. L'zaklaştı. "Gökyüziinden, onun tşıkto- nndan, gün batımİanndan, karanukiar- dan ve bulutlardan kendi çıktığı karanlığa ulaşıncaya kadar" uzaklaştı. Tam on yıl ol- du. Şımdi ondan kalanlar sergileniyor. Ya- pı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Kü- tüphanesı u Bir Usta Bir DünyaArşiv''ser- gilen Tezer Özlü ile sürüyor. Edebiyatı- mızın genç yaşta yıtırdıgi en özgün ka- lemlerden bıri olan Tezer Özlü, ölümünün onuncu yılında bu sergi ile anılıyor. Özlü, arşıv sergisiyle. 1 mart-8 nisan tarihlerı arasında bırbınnden ılgırtç fotoğraflan, el yazılan, eskizlen, dosyalan. yolculuk bı- 'Başmıdaıı çok garip olaylar geçtT Tezer Özlü'nün ölümünden 3 ay önce kızı Deniz'in anketine verdiği yanıtlardan kesitler... - Aşknedır? Aşk, birisinin gece ve gündüz "sınirlenmeden" yanında olmak istemek, aynlınca özlemek ve sadık olabilmektir. - Hasret nedır? Hasret, eğer kavuşulmazsa en güç duygudur. - ldeal kadın? tdeal kadın, hoşnut olan kadındır. - Sevinç nedir' Sevınç, hayatı sevmek, geçen yaşanan ve an ve olaylardan mutluluk duymaktır. - ldeal erkek? ldeal erkek bence Hans-Peter'dır. Hem para kazanmayı, hem ev işını sever. Hem konuşkandır hem de yardımsever. - Üzûntü nedir? Üzüntü, acı'dır. En üzücü olay, başkalannı üzmektır. - Şu anda ne ısterdin? Şu an ve hep, denız kenan ile güneş ve bahçe isterim. - Çocukken ne ile aynardm? (Oynuyorsıtn?) Çocukken elma ağaçian, su, toprakıle oynardım. - Bir adayayalnız gitmeye karar wnen neleri alırsın ? (Sadeceyedi eşya, üç insan..) Bir TV, radyo, kitap, bısıklet, kuştüyü yastık, warmeflasche, walkman alırdım. Üç ınsan: Sen, Sezer, Hanspeter - Evde ne tür mûzik dinliyorsun? Senin dinledığın müzığı mecburen dınlerken, bir de bakıyorum sevmişım. - Nena 'yı tanıyor musun? Bir yıldır her gün Nena dmliyoruz. - Madonna nastl bir tip? Madonna çılgın. - Allah a inanıyor musun? Allah'a ınanıyorum. - Neleregülersm? En çok Hüsıyen Baş'm esprilerine (O da hapıste). - Basından inanıhnayacak, garipya da komikbir olay geçti mi? Başımdan çok garip olaylar geçtı. - Anlattr mısın? En garip olay, scvdıgım halde, Erden'den severek boşanmam. - Nasıl tıp ınsanlan sevmezsin? Para düşkünü, şöhret hırslı ınsanlan sevmem. - Beni se\iyor musun? Senı dünyada en çok seviyorum. - Niçın 7 Tatlısın. Akıllısın. Güzelsın. Olumlu bir ınsansın. - Beni nerede tanıdın? fCarnımda. - Bu deftert nasıl buldun'' ' Güzel buldum. - Dogumgunünde ne ıstersm? Doğum günümde sevdıklenmle olmak ısterim. - Ne ısyapıyorsun? Ev kadınıyım şımdi. - Canın sıhlırsa, bof zamamn olursa, yağmur da vağıyorsa, uvkun dayoksa... ne vaparsın? Uyumadan uzanır yatanm. okuaım ya da telefon edenm ya da meyve atıştınnm. - Sence ben neyım? Benim en değerli varlığımsın. *" ? fc- v - Ayagıtmek tstermıydin? lstemem, hiç ıstemem. - Ne tür latap okuyorsun? Roman okuyorum. - Rüya görüyor musun? Bazen güzel rüyalar görüyorum. Deniz. yaz, sevdığim, özledığım insanlar. - Birı senı btçakla tehdit ediyor diyelım, ne yaparsın? Dostça konuşmaya çalışınm. - Başbakan olsaydın (nerede) neyapardm? Ülkeyi kalkındınr, herkese refah ve eşıtlik getirmeye çalışınm. - Picasso'yu nasıl buluyorsun? Picasso resımde devnm. - Yemekpiftriyor musun? Pişınyorum, bazen severek pişiriyorum. - Şımdıye kadar bir şey kazandın mı (para hariç)'' Seni ve yazdığım üç kitabı, bir de Isyiçre pasaportu. §. » letleri, notlan, kişisel eşyası ve özel düzen- lenmiş çalışma odası ile okurlanyla bulu- şacak. 1943-1986 yıllan arasında yaşayan Te- zer Öziü arkasında üç kitap bıraktı: "Ya- şarrun Ucuna YoJculuk", "Eski Bahçe Es- ki Sevgi" ve "Çocukluğun Soğtık Gecele- ri". LeylaErbiJ'emekruplan veyayımlan- mamış notlan da ölümünün ardından ya- yımlandı. Tezer Özlü ilk yapıtı "Esld Babçe"yi 1963 yılından berı çıkan öykülerinden oluşturmuştu. 1978 yılında yayımlananbu kitabı. 1980'de"ÇocukJuğunSoğukGece- teri" adlı roman ızledı. Toplumun birey üzerindekı baskılanm çocukluktan başla- yarak ışleyen yazar, "Bu kitapta bir şoku anlatmak istedim. Onbir > aşında bir Türk küçük burjuva aiiesi çocuğunun, yirmi \a- şınadekokumak için gönderiidiği İstanbul kentindeki çeşitii yabancı okullardan bi- rinde karşılaştiğı baü kültürü ve cğitiminin yarattıgı şoku" dıyerek özetler anlatısını. " Bizi saran sıcakl^ın, soğuvan gecelerin, ve geceyi bürüyen yıldızlann. Vedolunaym. Ve dolunay la biriikte uy kusuz kaian insanla- ruı. Dolunayla biriikte uykusuz kalınan ge- celerin soluk. sisti sabahlaruıda ölümü bek- leyen insanlann" anlatısı. Yerleşmiş değerlere başkaldıran heye- canlı kışılığı ile yaşadığı her tedirginliği, mutsuzluğu, ınce bir alayla yazılanna ak- taran Tezer Özlü, "Yaşam öğretikügi gibi, öteierde,geiecektedeğiL yaşanan her anda- dır" ilkesini savunur. Yazılannda sadece kendısıne rahatsızlık veren yaşam binkın- tilerini değil, yaşamak zorunda olduğu top- lumu ve bıreyleri de arastınr. Bir yandan sevgının, cınsellığın, delıliğın monotonlu- ğun, düzenin, ahlakın, nedenmı ve nasılı- nı sorgularken, bir yandan da ıletişimsız, bırbınnden kopuk bıreylen ınceler. Marburg Edebiyat Ödiilii Almanca kaleme aldığı "Bir tntihann tdnde" 1983 yılında Marburg Edebiyat Ödülü'nü kazanır ve bir yıl sonra Tezer Özlü tarafından "Yaşamın Ucuna Yolcu- luk" başlığı ile Türkçeye kazandınlır. Bu yapit, yazann, Kafka,Svevo ve Pavese'nın peşısıraçıktığı 700kilometrelıkbıryolcu- İuğun notlanndan oluşur. Tezer Özlü, ya- pıtlanyla ve yaşamıyla akıl ve delılık, doğ- ru ve yanlış, düzen ve düzensızlik arasın- da durdu, düzenin ayıpladığı da\Tanışlara özürler getirmeye çalışmadı. -Şunu ögrenmelisin: 'Sen bir tşc yara- maz değilsin. Seni senden çalan toplum- dur." Böyle yazmıştı, "Kalanlar"da. O, bu toplumda kendısını çaldırmadı bu toplum daonuödüllendu-dı: "Ozamanlargençtim. Kafama elektrik verdiklerinde. Kafama. Elektriği beyin hücrelerime daha iyi gön- derebiunek için tuz kullanıyorlardL" Leyla Erbıl, şöyle der Tezer Özlü içjn : "Türkiye, ashnda âşığı olduğu bu toplMk- lar,acılanna acı katrruştırTezer'in. Din kö- kenli ilkellik, resmi ideolojinin sarmalında özgür aklı bogmuştur bu ülkede... Tezer Özlü, bir şimşek htzryla çaktı gecti dünya- mtzdan. Güzel duygularla. kimsenin boza- madığı düşüncelerle donanmış yaşamm- dan ve vazılanmlan değerli bir sarmal bı- rakarak." Gıdelı 10 yıl oluyor.Ne bıraktı ardında? Yaşamınm anlannı. Acıyla. yalnızlıkla, sı- kıntıyla, ama coşkuyla, aşkla ve başkaldı- rıyla yoğrulmuş anlannı. "Bıraküm. Bıraköm. Hepsini, kendi ve benim dünyamı anlamalan için bıraktun. Ama hiçbiri kendi dünyalannı anlayama- dL Ve bana ölümsüziüğün sonsuz acılan kaldı. Ya da sonsuz bağımsızkklan... Ben, insan olma çabasının sürekli üstüne giden ben. Bu kadar duyguyu nasıl taşıyacak- nm?" Gültekin Çizgen'in bilgisayar teknolojisiyle yaptığı resimlerinden oluşan 'İstanbul İstanbul' sergisi Taksim Sanat Galerisi'nde 'IstanbuTa merakhynn agbiler 9 TANERGEZER "tstanbul'a meraklıyım: Topkapı Sara- yı'na, saray daki yaşama, carivdere. yenice- rilere, eski kostümlere, Boğaziçi'ne, yalıla- ra, eski teknelere, e\lere. köşklere. kasırla- ra, mehtaba, çinilere, eski sokakiara, Zey- rek'e,Galata'ya.beygirtere,KapabçarşTya, kapalı kutuya. kadınlar hamamına. Kara- göz'e, Nasrettin bikayelerine, mehtene, ley- lekierin geüşine, gidjjşine. envai çeşit kuşa. ketebeğe, dönerciye, nargileyc. muhabbete. alaturka musüdve, evet meraklrvim ağbi- lerf Gültekin Çizgen'in, "tstanbul tstanbur başlıklı resim sergısı dün Taksim Sanat Ga- lerisi'ndeaçıldı. Sanatçının, bilgisayar tek- nolojisi ile geleneksel ebru sanatını buluş- turduğu resimleri 1 mart tanhine kadar. Taksim Sanat Galensı'nde. hemen ardından Ankara Sanat Yapun'da sergılenecek. Gültekin Çizgen, meraklı olduğu bu ken- te, kuşaklardır ailesini banndıran, doğup büyüdüğü fstanbul'a borcunu ödüyor açtı- ğı sergisiyle. Boğaziçi'ne, saraylanna, so- kaklanna, kadınlanna, kuşlanna yer verdi- ği resımleriyle yeterince şey yapılmadığını düşündüğü Istanbul'u için bır şeyler yap- mış. Gültekin Çizgen fotoğrafın eski usta- lanndan. 1958 yılında başladığı, 38. yılına girdiği fotoğraf mesleğınde 40'ın ûzennde sergi açtı, yüzlerce dia gösterisi yaptı, dört fotoğraf albümü yayımladı. Fotoğraf üze- rine yazdı, konuştu, programlar yaptı. Ye- ni Fotoğraf dergisinin kurucusu oldu, İs- tanbul Fotoğraf Evi'nde sanat yönetmenli- ği yaptı. Fotoğrafpeşinde ülkemizin tama- mını bir kaç kez gezdi, 5 kıtayı ve 44 ülke- yi dolaşu. Fotoğraflanyla günümüzün dün- yasını ve Istanbulunu görüntüledi, belgele- dı. 1993 yılında ılk kez bir karma resim ser- gisıne katıldı. 1994 yılına gelindiğinde de "Evrenin Gizfi Tarihi" ve "^caib-ül Mab- lukat" başlıklanyla iki adet tematık resim sergisi açü, Yıldız Sarayı'nda birbaşka kar- ma sergiye katıldı. Şimdi ıse eski istanbul'u resimhyor. Hem de yepyeni bir teknıği, bilgisayan, es- ki bır teknikle, ebruyla birleştırerek. Bü- yük ıddıalarla değıl. yaptıgı ışten zevk ala- rak, verilen destekten şevk alarak ve piya- sanın pıslığıne bulaşmadan. Sultanahmet'te oruruyor Gültelan Çiz- gen. Sevdıği kentin konınabilmiş ender böl- gelerinden birinde. Geçmişten gelen değer- leri, gtderek yitirdiğimiz güzellıkleri, gele- ceğe aktanyor. Türkıye'yı "sanat özüriü" olarak nıtelıyor, profesyonelliğin olmadığı- ru, koleksiyonerlerin sayısınrn çok az oldu- ğunu biliyor, ama yine de eski günleri hatırla- yınca, tstanbul'da açılan 140 sanat galerisini gö- rüyor, buna da şükür di- yerek, umut fakiri ek- meğı sürdürüyor. Sulta- nahmet'in güzelliği içindekı güzel e\'de de yapılan işten zevk alma- mâk mürnkün değil. Ge- niş bır kitaplık, zengin bır koleksıyon ve zevkli bır yaşam. Istanbul'un efendisinden kendine karşı bırgörevdin İstanbul istanbul... "Bir kaç nedenle İstanbul. Öncelikle, birkac kuşaktır İstanbullu obnanın getirdi- ği bir göre\. tstanbul için yeterince şey ya- pılmamış olması da beni böyle bir çalışma- ya iten bir başka neden. Tabi lstanbul'un bugünkü hali ortada. Yannı da perşembe- nin gelişi çarşımbadan bellidir misali orta- da. Ben en çok İstanbuTun geçmişiyle ilgili- yim. Leyleklerin geUşiyle. Bu tavır çok ger- G ültekin Çizgen, meraklı olduğu bu kente, kuşaklardır ailesini banndıran, doğup büyüdüğü İstanbul'a borcunu ödüyor açtıgı sergisiyle. çekçi değil etbette ama benim gerçekçi ol- mak gibi bir derdim yok." - Çahşmalaruuzda bilgisayar kullanma- ntnnamaa? Bilgisayar ortamı yenı bir tasanm plat- formu. Özellikle bazı programlar tasanm genişlığı sağlayan araçlar. Manuel olanak- lara göre çok büyük sürat, düşünme ve aras- tırma olanaklan getinyor. Ben de bundan yararlanıyorum. Uk yararlanan da değilim. Önemlı olan resmın bızatihı kendisi; ne söylediği ve nasıl söylediği. Gerisı teknik. Bilgisayar sadece paletin yerine mouseın ve milyarlarca renk kapasitesı olan bır ek- ranm kullanımı. Bubirkolaylık ama işi ba- sitleştiren değil, zengınleştiren bır kolay- lık. fşin tüm olanaklannı zorlayarak daha yoğunlaştırmaya çalışıyorum. -Bilgisayar gibi Ueri bir teknolojiyle, eb- ru gibi geleneksel bir sanaü bir araya geti- rerek de iiginy bir buluşma sağbyorsunuz. Zuhurat sanatı denen, yanı kontro- lümümkün olmayan bir şeyi, ebruyu, çok kontrollü bır aletle buluşturmanın değişik bır tat getırdiğinı düşünüyorum. Farklı bir keyıf oldu. Tabiı bunu da ılk yapan ben de- ğilim, daha önce yapanlar oldu ama ben de kendımce bır şey denıyorum. -Resünlediğiniz ve hatuiadığuuz sizin İs- tanbuiunuzyalnızca resimlerde kalacak bu gidişle- Ben İstanbul'un nüfusu birmılyonun al- tındaki halıni hatırlanm. Göztepe'de otu- rur, Galata'ya okula gıderdım. Bindiğim her trende renk renk bohçalanyla bir grup lstanbulumuzu zengmleştınrdı. İstanbul keşfedıldı, gecekondular temeilendi ve hiçbir şey de yetmez hale geldı. Dünyada hiç bir kent tam anlamıyla korunarruyor. Is- tanbu) da bundan nasrbini aldı. Biz de ça- lışkan, akıllı davranamadık, çok fazla ko- ruyamadık. Tarihi çevre ne demek. nasıl korunur, nasıl düzeltilir yenı öğremyoruz. - Fotoğrafla başladınız. birfotoğrafusta- sı olarak adınızı duyurdunuz, bugünün fo- tografinı çektiniz. Şimdiisedünü resimliyor- sunuz. Resim de fotoğraf da görsel sanat, bir yüzey sanatı. Ama arada farklar var bana göre. Resim, sonlu defıl, daha felsefi bir şey. Fotoğraf, dışandan içeri alınan bir şey. Gördüklerinızi yorumluyorsunuz. Resim ise ıçeriden dışan gelişiyor. Içinızdeki şeyi ortaya koyuyorsunuz. Benim de içimde es- ki istanbul var. Bir de bana göre, resim bir gençlik uğraşı, resim ise bırikım gerektıri- yor. Işte şımdi vadesı geldi, başladık resme. Ama bır iddıayla çıkmıyorum ortaya. Sade- ce farklı bir şeylerin söylenebileceğini ve bunun yeni bır şekılde söylenebileceğini biliyorum, bunu araştınyorum. ÜÜDÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Armağan Vermek insanlann birbirlerine armağan vermeleri kötü bir şey değil. Her armağan bir ilgiyi deyimlediği için, hem anlamlı hem de değerlidir. Ama bu işin çok tedirginlik yaratan yönleri de ol- duğu bir gerçek. Ornekse varlıklı bir arkadaşa armağan almak gel- mez insanın içinden. Ne almaya kalksanız onda da- ha iyisi vardır. Sizi kırmamak için belli etmeyecek, se- vinmiş gibi görünecektir. Beğenisi beğeninıze uymayan bir insana armağan almak da çok güçtür. Ya beğenmezse!.. Neyse, konumuz bu değil. Konumuz, armağan veımeyi karşısındakini etkıleyıp kendinden yana çek- mek için bir araç olarak kullanmak... Armağan vermek bir yana, dostluğu, hatta ayaküs- tü birtanışmayı bile bu amaçla değerlendirmeye kal- kanlar çoktur. Kendi küçük dünyamızda, yazın alanında yaygın olarak görülen bir davranış üzerinde duralım: Yönettiğiniz dergide şiir ya da yazı yayımlamak is- tiyordur. Telefon eder. "Gönderin!" dersiniz. Hayır, il- le kendi getirmek ister. Konuşacak, sizi etkilemeye çalışacaktır. Tanışırsak, okur, yoksa bir yana atar, bakmaz bile, diye düşünür. Bu düşünce de gökten ınmıyor nerhalde. Bir yer- lerde işler öyle yürüyor olmalı. Ama bir yerlerde işler öyle yürüyor diye, her yerde de öyle yürümesi gerek- mez. Kimi dergi yönetmenleri bunu bir güvensizlik ola- rak değerlendirirler. Gönderilen yazılan, şiirleri oku- madan bir yana attıklarının düşünülmesini kendileri- ne yönelik bir aşağılama sayarlar. Bir de araya adam sokanlar vardır. Yazdıklarını bir tanıdık aracılığıyla gönderirler. Gene dergiyi yöneten için aşağılayıcı biryaklaşım... Yazın alanında bu tür dostluk ilişkileri dışında ar- mağan dağıtarak ya da rüşvet vererek içeri dalmak isteyenler pek yoktur. Ama hiç yok da denemez. Yazar adaylannın aralannda para toplayarak çıkar- dıklan dergilerde bir tür rüşvetten söz edilebilir. Der- ginin çıkanlmasına katkıda bulunanlann yazdıklan, bir değerlendirmeyapılmadan yayımlanır. Çünkü o kim- se dergiye yazdıklannın yayımlanması için katkıda bulunmuştur. Bir de sonradan verilen armağan örneği: Yıllar önce bir şair adayı, yönettiğim dergide ilk şi- irlerini yayımladığım için bana bir armağan getirmiş- ti. Kırsal kökenli, dürüst bir gençti. Almak ıstemedi- ğimi görünce çok tedirgin olmuş "Töremiz böyle" de- mişti. Dergi yöneticisiyle ilişkisini güçlendirmek isterken, tersine, o ilişkinin temellerine dinamit koyduğunun ayrımında değildi. Armağanlar küçük yakınlaşmaları sağlamanın öte- sinde, birçok durumda aşırı boyutlara ulaşıp rüşve- te de dönüşür. Varlıklı bir insan kızına bir apartman katı alırsa bu- na pahalı bır armağan diye bakılır. Ama varlıklı bir in- san, işinin düştüğü bir devlet görevlisine küçük ya da büyük bir armağan verirse, buna rüşvet denir. önce de verilse, sonra da verilse bir şey değişmez. Armağanla rüşvet arasındaki bu yakınlık, herkesin herkese armağan venmesini engelliyor ister istemez. örnekse bir öğretmenin çocuğu olduğunda, öğ- rencileri kırlardan topladıkları çiçekleri ya da yaptık- lan resimleri, yazdıkları şiirleri götürürlerse, bu çok hoşa giden bir armağan olur. Ama öğrenci velileri ge- lip bebeğin kundağına altın iğnelemeye kalkarlarsa iş değişir. Armağan birdenbire rüşvet nitelıği kazanır. Uluslararası ilişkilerde de armağanlann önemli bir yer aldığı bilınen bır gerçek. Sporalanlanndagördük- lerimı düşünüyorum da, hangisi armağan, hangisi rüşvet, ayırmak çok güç. Uluslararası bir maç için dışardan bir hakem gelir, konukseverlik hemen başlar; kentin gezdirilmesi, en iyi yerlerde yenen yemekler, Kapalıçarşı, armağan- lar... Ya da uluslararası bir toplantıya gidersiniz, bütün federasyon başkanlanna paket paket armağanlar... Bu işin dünyaya bizden, bizim törelerimizden ya- yıldığını hiç sanmıyorum. Yaratıcısı kesinlikle biz de- ğiliz, ama insanlan kendilerinden yana çekmek için armağan dağıtmanın cıcığını çıkaranlar arasında yer aldığımızı da kimse yadsıyamaz. Brüksel'de yayımlanan bir Ingiliz gazetesinde oku- duğum "Armağanlı Türklerden Sakının" başlıklı ha- ber, başkalanna uyma konusunda ölçüyü kaçırma- nın sonucundan başka bir şey değil benim gözüm- de. Ulusal takımlarla gittiğim yolculuklarda ellerime bakanlar, hatta açık açık, "Sen bizim başkana arma- ğan getirmedin mi?" diye soranlar olurdu. Benim görevim armağan dağıtmak değildi ki... Emre Kongar Kültür Bakanlığı Müşavipliğîne atandı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Millervekili adayı olmak amacıyla 24 aralık seçimlennden önce Kültür Bakanlığı Müsteşariığı'ndan istifa eden Prof. Dr. Emre Kongar, bakanlık müşavirliğine atandı. Atama karan Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yayımlanarak yürûrlüğe gırdı. Kültür Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı'nda açık bulunan müfettişliklere Asım Keser, Osman Nuri Akyaa, Hasan Yıldız ve Ekrem Diler'in, bakanlık müşavirliğıne de Devlet Tiyatrolan Genel Müdürlüğü Ankara Tiyatro Müdürlüğü Kondüvüti Cem Gedik'in atandıklan bildirildi. Alp Buğdaycı'nın pomanı toplaüldı Kültür Servisi - Alp Buğdaycı'nın Mıknatıs Yayınlan'ndan çıkan "Kan Sıcak Akacak" adlı romanı, Beyoğlu 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 13 Şubat 1996 tarihli karanyla toplatıldı. Mahkeme, romanın 90, 94, 95, 98 ve 217. sayfalannı TCK 426. maddesi gereği "halkın ar ve haya duygulannı inciten veya cinsi arzulan tahrik ve istismar eder nitelikte" bulduğu için toplatma karan aldı. Enver Gökçe'nin şiiri, Berft Bahap'da Kültür Servisi - Aylık kültür. sanat ve edebiyat dergisi Berfin Bahar'ın şubat sayısı. 14 yıl önce yitirdiğimiz şair Enver Gökçe'ye aynlmış sayfalarla başlıyor. Öner Yağcı, Enver Gökçe şiirinde özgürlük temasını ele alırken Aydın Öztürk de 'Onurumuzun Gökçe Anıtf başlıklı yazısında Gökçe'yi kendi dizeleriyle anıyor. 'Şiirin Tılsımını Yüreklere Vuran Şair' başlıklı yazıyı kaleme alan Ahmet Can Akyol, Gökçe'nin şiirinin oluşumundaki etkenleri, onun sanattaki yerini anlatıyor. Şair Kemal Özer ise Berfin Bahar'ın şubat sayısına kendisiyle yapılan bir röportaj ile konuk oluyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear