25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16ŞUBAT1996 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 1995 Venedik Altın Aslan'ını ve Sinema Yazarlan (FIBRESCI) Ödülün'ü kazanan Vietnam filmi Beyoğlu'nda Vahşi kapitatizm manzaraları...Bir kentin, eski, biJdik adıyla Saygon'un, 'Ho amca'nın anısına hürmeten değiştiril- miş, şimdiki yeni adıyla Ho Şi Min kenti- nin portresi. Arka planda, sömürgeci Fran- sızlara, dûnyanınjandarması Amerikahla- ra karşı, yıllarca, inançla özgürlük ve ba- ğımsızlık mücadelesi vermiş, ama bir tür- lü yoksulluktan kurtulamamış, çoğunluğu sabahın köründen itibaren, ayakta kalabil- mek için çeşitli işlerde çalışmaya zorunlu, fıziksel yıpranma ve bozulmanın yanı sıra giderek ahJaki çökûşe uğrayan, her yanın- dan çürüme ve kokuşmuşluk kokulan yûk- selen, post-Sovyetizmin şokianyla sarsıla- rak dört koldan vahşi kapitalizme kucak açan, çalkantılı. kalabalık bir ülke; Vieî- nam. Ve çok zahmetli bir işte ekmeğini ka- zanmaya soyunmuş, sabah akşam Ho Şı Min kentınin sokaklannda pedal sallayan. bir trafık kazasında ölmüş babasının anısı- na bisıkletçi (aslında çekçekçi demek daha bir yakışırdı sanki) olmuş, yorgun bakışlı. pestili çıkmış, solgun, 18 yaşındaki yoksui. genç kahramanımız (Le Van Loc), sınıf at- lamak. daha iyi bir konuma erişmek uğru- na 'taksi'lik yapardurur. Biryandan da ha- bire babasına hesap veripdertleşircesine, ic ses'le konuşarak bize öyküsünü anlatır. Olanca gürültûsü patırtıs'yla, adeta yanı- başımızda, caniı canlı hissettiğimiz Ho Şi Min kentı sokaklanndaki ekmek kavgası - can pazannda, tüm o dizboyu sefalet man- zaralannın ve bütün kargaşanın dışında, amansız bir rekabet de hükıim sürer, taşı- ma sektörünün, bızijn dolmuş-minibüsçü- Jergibı demirbaşı sayılan bu taksı adam-bi- sikletçiler arasında. Ve bir su dökme mola- sında, ekmek tahtası bisikJetini çalarlargü- nün birinde. Genç bisikletçimiz. Yeni Ger- çekçi usta Vhtorio De Ska'ya ve Neorealist başyapıtına selam gönderen bir sekansta. umutsuzca koştururdurur, ama ne çare, üs- telik bir de feci bir kötek yer! Bir yol ayn- ıruna gelmiş bisikletçimiz, ekmek tahtası da elinden gidince, herçeşit kirli işi çeviren bir çeteye katılıp soygunlara, yasadışı eylem- lere bulasarak, kolay kazanılan kirli para- nın tadını bir kez alacak ve suç dünyasının kapılan önüne açılacaktır bundan böyle. tkide birde burnu kanayan, şair diye çağn- lan, çete reisi olan, gizemli, suskun, bezgin, peşpeşe sigara içmekte Humphre Bogart'a rahmet okutan, melankolik gangsterin (Hong Konglu action ustası John Woo'nun,Hou Hsia Hsien ya da Wbng Kar- VVSaigibi, Batı festiv allennden ödüllü ve ün- lü olarak dönen, Uzakdoğulu yeni gözde yönetmenJerin filmJerinden, meraklısınca tanınan Tonv Leuog-ChiuWai,oynamaktan çok sessiz poz veriyor bu şair rolünde) hi- mayesine giren bisikletçinin, kasvetli, şid- detli, kanlı ve suç işleme çarkının dişlileri arasında öğütüleceğı dehşetengız öyküsü, zehirzemberek görûntülerle sürerek iki sa- ateyayılıyor... Ahm Aslan akfa 2 yıl kadar önce lstanbul festivalinde gös- terilen uyumlu, sevimli ve tatlı ilk filmi "Ye$ü Papaya'nın Kokusu'yla tanıdığımız, kûçük terzi ailesiylegöctüğü Fransa'da ye- tişip büyümüş, Vietnam kökenli, 34 yaşın- daki yönetmen Tran Anb Hung'un, geçen Venedik festivalinde. tokat gibi çarptıgi se- yirci ve eleştirmenleri ikiye bölerek Altm Aslan'a ula^an bu ikinci filmi, *Papaya"nın tam karşıtı, alabildiğine şiddet, kan ve pis- likle. soluk kesici görûntülerle donatılmış, sert. haşin, irkiltici bir'stiiahşbrmas)'. Ba- ba-oğul ilişkisi, masumiyetin yitirilişi, ki- mi manevi değerlerin gitgide yok olması gibi temalar üstüne, keskin ve sivri bir me- sel niteliğindeki "Cydo"da, yönetmenin 1988'den beri gönlüne taht kurmuş, güzel Vietnamlı Tran Nu Yan Khe'nin canlandır- dığı. genç bisikletçi kahramanımızın abla- sına da fena halde yanık, melankolisi had safhada. hiç konuşmaz, içe dönük, bıçkın filozof şair'imiz. Bu melekler kadar güzel, zarif ablaysa (Tran Nu Yan Khe-Tran Anh Hung çiftiyle, yeni bir sinemacı sevgılileri lanse ediyor Uzakdoğu sineması böylece, aşklan, filmleri dünyaca malum. Çinli kız- lann belkı de en güzeli olan Gongü'yle ün- lü yönetmen Zhang Yimotı çiftındensonra), günlerini yoğun etkinliklerle geçiriyordog- rusu, yemeği tencereye koymaktan, evi çe- kip çevirmekten, çarşıda su satmaya, bekâ- retıne zarar getirmeden pahaJı müşterile- rin, sapık zevklerini yenne getıreceği fahi- şelik mesleğine ve onu bizzat pazarlayan, sevdiği adama (şair'e) vakit ayırmaya ka- dar. Her ne kadar yönetmen Tran Anh Hung'un, "Şair, BisikJetçi'nin ablası olan sevdiği laa pazariayıp satar. masum Umn ağlaya stzlaya müşterUerryle sadomazo iliş- kilere ginnesini izleyip aa çekerek rahat- lar; çünkü kıaa gözyaşlan, masumiyetin bdirtisidirşairicin!" gıbisınden açıklama- lannj düz mantık pek kaldırmazsa da, her çeşit suçu işleyerek masumluğunu çoktan yıtirmiş 'Pezo-katiT şair'in, bir seferinde kazay'a kızın bekâretini bozan müşteriyi kan gönülüne doğrayıp bir çırpıda hacamat ettiği gibisinden uzatılmış, abartılı bazı sah- nelerde dozun iyice arttınlmasma, ağzı bir kanş açık bakakalıyor seyirci, sonunda şa- ir'imizin kundaklayıp çıkardığı yangında kendini de mah vedeceği, o ateşlerle alevle- Seçkin yönetmenlerimizle ünlü oyuncuları bir araya getiren antoloji gibi bir film On yönetmen aşka gelince... K.ısa bir süre önce görkemlı bir gösteriminin yapıldığı, sinemamızın nicedir film çekememiş on tanınmış yönetmenmin birbirlerine el vererek kurduğu Sinema Vakfı'nın ilk ürünü niteliğindeki hoşgörü, aşk, sevgi, evlilik, yalnızlık vb. gibi te- malarüstüne yaklaşık yirmişer dakikalık 5 bölüm- den oluşan, iki saatlik ikı film gösteriliyor: "A^k Üzerine Söylcnmemiş Her Şey" ve "YerçekimB Aşklar" Bılındığı gibi nicedirpiyasayı (dünyanın hemen hemen çoğu ülkesinde oldufu gibi) Âme- rikan majörlenne kaptırmış, üretimi tıkanmış, ken- di ülkesinde deplasmana çıkmak durumunda kal- mış sinemamızın epeydir paslanmış önemli oyun- culannı bir araya getirip dayanışma içinde kollan sıvayan on seçkin yönetmenimizin imzaladığı, Si- nema Vakfi yapımı (yalnız vakıf ambleminin fena halde gamalı haçı çafnştırdığını söylemeden ge- çemeyeceğim, eski birgrafıker olarak) biri birgün, öteki ertesi gün gösterilen bu iki filmden sadece "A$k Üzerine Söylenjnemiş HerŞey"i görebildim, oysa aynı gün peşpeşe seanslarda programlansay- dı sanınm daha çok seyirci çekerdi "On Yönet- men, İki FUm". 1960'h yıllardaki skeçli Italyan güldürülerini hatırlatırcasına, 5 ayn bölümden bü- tünlenen, sinemamız için değışık bir tarzın ürünü sayılacak "Aşk Üzerine Söylenmcmiş Her Şey". seyircisiyle kolayca buluşuveren. güldeste (anto- loji) gibi bir film, yeni ve özgün birdeneme. Kuş- kusuz "bizim ve bizden matzeme"nin izdüşümle- rini beyazperdeye yansıtmasıyla ilginçleşen "Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey"in ilk bölümü, Omer Kavur'un yazıp yönettıği "Buhışma". geç- mişte, ikısinin de farklı zamanlarda sevip beraber olduğu bir erkeğin ölümünün ardından. aynı Ege beldesinde bulujup dertleşen, anılannı, düşlerini paylaşan. bertzersiz bir güneş, deniz, doğa armos- fenni yeniden soluklayıp manili şeker yiyerek ve şarap içerek 3 yıl önce ölmüş olan erkeğin bilme- dikleri yanlanm tanıyan iki kadının (ZuhaJOicay, Lale Mansur) öyküsü. Unutulmaz langırt (masa futbolu) sekansı ya da hedefme ulaşan. pamuk hel- valı, küçük kızlı düş sahnesi gibi ustalık eseri çe- kimlerin akılda kaldığı "Buhışma"njn sonunda Lale Mansur oradan aynlıp cep telefonuyla dönüş yolunda olduğunu bildirdiği erkeğine doğru şık ve lüks arabasıyla yol alırken daktilo başmda, (anıla- nnı-yaşadıkJannı) kâğıda dökmeye uğraşırken bı- rakıyoruz Zuhal Olcay'ı. tki kadının bir zamanlar evlendikleri, ne var ki ölümün çekip aldığı erkeği çoğaltan, hüzünlü ve buruk buluşmalannı. her za- manki özeni ve ince işçiliğiyle hikâye eden Ömer Kavur'un "BuJusma"s!nı, adetaCazibe Hanım'ın Gündüz Düşleri'nin fantastik çizgisini sürdüren Irfan Tözüm'ün "Monte Kristo"su izliyor. Kurçenü ötanazi temasmı işliyor Perdeleri nasıl yıkamalı? Yada Pril mi, Omo mu sorunsalına takılmış, yıllanmış evliliği iyice tek- düzeleşmiş. ilgisiz kocasının ihmal ettiği. ev işle- rinden elini alamayan, 2 çocuk annesi. aile kuru- munun agır işçisi Nebile Hanım'ın (Hale Soygazi) fantastik öyküsünü aktaran "Monte Kristo"nun senaryosu Banş Pirhasan'ın Kocasının (Taner Barlas) onu yine beklettiğı bir vakit, özgürlüğünün peşine düşüp deldiği duvardan yan daireye geçe- rek komşusu (Macit Koper) karanlık odâsına ka- çan Nebile'cik. Joseph Losey'in "Eva-AMatan Ka- dm"ın (1962) Jeanne Moreau'dan ödünç alınmış balık soluması taklidi yaparken, kansından şikâ- yet fotoğraf tutkunu komşunun hediye ettiği akvar- yumdaki balıklann yanındaki yerini alacaktır so- nunda. Bir Nazh Eray öyküsünden uyarlanan bu bölümden sonra gelen "Çünkü O'nu Seviyonım", birbirinden farklı 2 erkeğin. genç kocasıyb (Yal- çm Dfimer). yaşlı sevgilisinin (İllunŞe$en)arasın- daki bir kadının öyküsü. Ötanazi temasını da si- nemamızda ilk kez işleyen, Yusuf Kurçenli'nin yazıp yönettiği "Çünkü O'nu Seviyoruın''da. kıs- kanç kocayla sevgiliden kaçarken arabası takla atınca bitkisel hayata giren bahtsız kadının (Şer- 'min Karaaü) yaşamına, bu duruma dayanamayan sevgili son veriyor. Erden Kırai'ın. senaryosunu Hüseytn Kuzu'yla birlikte, H.C. Andersen'le Alp- boose Daudet'nin 2 öyküsünden yola çıkarak ya- zıp yönettiği "Av Hikâyeleri", yalnız bir yazann ay- la kurduğu iletışim üstüne. Yeni geldıği, pek tanı- dığı olmayan bir kentte, evine her gece konu etti- ği ayın anlattığı hikâyeleri dinleyen genç yazan Rkret Kuşkan'ın oynadığı "Av Hikâytjeri", ister istemez FeDini ustayı çağnştıran, özcllikle görsel düzeyi ve görünrülenyle dikkat çeken ilginç bir de- neme, "Av HikâyeJeri"nde Birinci Akşam, suya saldıği lambanm sönmediği sürece sevdiğinin dö- neceğine inanan bir genç kızın öyküsünü, tkinci Akşam'sa Kuzey'in soğuk ülkelerine giden hassas bir başka kızın öyküsünü anlatıyor. "Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey"in son bö- lümü. ZekiÖkten'ın "HepAynı"sı. Senaryosunu Hakan Haksun'un yazdıği "Hep Aynı". nicedir ses vermeyen bu seçkin yönetmenimizin, artık us- tası olduğu sıradan. gündelik hayatın kısırdöngü- sü çerçevesinde. farklı kuşaklann çatışmalannı. dayanışmalannı hikâye ediyor, hayli yalın ve düz tarafından. Her zamanki mizahi yaklaşımıyla, bir ortadirek ailesinin, bir günlük yaşamından kesit- ler veren Ökten'in bölümünde, haşan afacan bir torunla, ev ıçi maçlannda top oynamak zorunda kalan, artık çocuklaşmış, yaşlı, tonton babaanne- sini, ilkflörtünüyaşadığı okuldan geç dönen. ken- di genç kız âlemindeki ablayı, işlerinden yorgun argın eve dönen babayla anneyi (Tank Akan, Se- rap Aksoy) tanıyoruz sırayla. Sevgiler, kınlmalar, küsmeler, çekişmeler vedayanışmalarla süregelen aile bireylerinin ilişkileriyle gelişip sonuçlanan sı- cak, sevimli ve yalın bir çalışma "Hep Aynı". On Yönetmen, İki Film: Aşk Üzerine Söylenmemiş Her şey/ "Buluşma" Yönetmen, senaryo: Ömer Kavur/ Oyuncular: Zuhal Olcay. Lale Mansur, Cüneyt Türel, Müvit Özdoğm/ "Monte Kristo" Yönetmen: Irfan Tözürrv' Senaryo: Banş Pırhasan/ Oyuncular: Hale Soygazi, Macit Koper, Taner Barlas, Figen Evren "Çünkü O'nu Seviyorum" Yönetmen, Senaryo: Yusuf Kurçenli / Oyuncular: Şermin Karaali, llhan Şeşen, Yalçın Dümer / "Ay Hikâyeleri" Yönetmen: Erden Kıral / Senaryo: Erden Kıral, Hüseyin Kuzu / Oyuncular Fikret Kuşkan, Güner Özkul, Zeynep Kayabal / "Hep Aynı" Yönetmen: Zeki Ökten / Senaryo: Hakan Haksun / Oyuncular Tank Akan, Serap Aksoy, Nezihe Becerikli, Arda Bülbül / Sinema Vakfı 1996 / Beyoğlu Fitaş, Kadıköy As, Çemberlitaş Şafak, Bakırköy Carousel sinemalannda. SUNGU ÇAPAN Bisikletçi (Cyck))Yönetmen, senaryo: Tran Anh Hung/ Diyaloglar: Nguyen Trung Bing, Tran Anh Hung/ Kamera: Benoit Delhomme/ Müzik: Ton That Tiet/ Dekor: Benoit Barouh/ Oyuncular: Le Van Loc, Tony Leung-Chiu VVai, Tran Nu Yen Khe, Nguyen Nhu Ouynh, Nguyen Hoang Phuc, Ngo Vu Quang Hai/ 1995 Fransa-Vietnam ortak yapımı (Belge Film) Beyoğlu Beyoğlu Sineması'nda. rin her şeyi yuttuğu, müthiş fînale kadar. Çürüme, fuhuş, bozulma, kokuşmuşluk ve suçluluğun heralana bulaştığı günümüz Vietnamrnın yansıdığı, abartılı, hatta ür- künç boyutlarda seyreden, insan ilişkileri- ni bozup soysuzlaştıran yeşil dolarlann el- den eledolaştığı, herkesin masumiyetini yi- tirme tehdidi altında. ahlakın sukut edişine aldırmadığı, nerdeyse Hong Kong'a çev- nlmiş, 1990'lann Saygon'unu (Ho Şi Min kentini yani) kınp döküp geçen vahşi kapi- talızm fonunda anlatılmış bu 'dinamik ve trajik' film, baştan sona estetize edilmiş bir şiddet dayatıyor seyircisine ki.. breh breh! Scyirdnin soluğunu kesiyor Cinema-Verite'den Yeni Gerçekçiük'e ve John VVöo'nun ustası olduğu, bol hareket- li, itiş kakışlı, heyecanlı macera filmine ka- dar bildik türlerin alanında at oynatan "Cy- do", Vietnam asıllı bu yeni Fransız yönet- menin belirgin sinema duygusuna sahip, genç bir usta oldugunu örnekliyor. Biraz da klibimsi tonlar sergileyen anlatımı, genel- de bir 'sert-şiddet'. bir 'yumuşak-duygusal' karşıtlıgını izleyerek, beylik deyışle seyir- cinin soluğunu kesiyor. Aydınlatma ve ışı- ğın ön plana çıktığı, kameraman BenortDel- nomme'un kartpostal gibi görüntüleri, öze- nilmiş çerçevelemeler, adeta dilsiz, karan- lık ve gizemli karakterler, sokağa inip çev- renin yoğun kargasasıyla çok renkli cüm- büşüne kanşıvermiş kamerayla atbaşı gi- den, vurmalı çalgılann ağır bastığı, çok ses- li, Ton That Tiet imzalı, okkalı bir müzik, müzikle harmanlanmış gündelik yasamın doğa) kakafonisinin uzantılan niteliğinde- ki doğal seslerle efektler, genelde büyük freskler halinde sürûpgiden bu canlı, içteh- likli ve abartılı anlatımın emrine koşulmuş bir dramatik yapı, zengin anekdotlar, ay- nntılar ve seyirciyi gittikçe sembollere, me- taforlara boğarak bitkin düşüren bir şiddet temposu, "Cydo'yu farklı kılıyor sonuçta. Tam anlamıyla şoke edici bir olay-fılm eti- ketini yapıştırabiîeceğimiz "Cydo"nun, görsellik açısından seyirciyi (daha doğru- su sıkı sinemaseverleri) baştan çıkancı tu- zaklanna yakalanmamak ne müimkün? Filmin estetik ve etik vizyonu, onca şid- deti, dehşeti, yoksulluğu, pisliği, kıyıcılığı, sertliği, üstübaşı dökülen, nerdeyse kirpas içindeki çıplak, kavruk cocuklan, izbe, sa- laş mekânlan filan, güzel, şık ve hatta çe- kici olarak sunuyor. Becerili, atak, gözüka- ra biçimci yönetmen Tran Anh Hung'un özetle, Ho Şi Min kentüıin sarsıcı tasviri, gerçekçi ve şiirli görûntüleriyle adeta gözü- müze soktuğu çağdaş Vietnam realitesine ilgisiz kalabilirsiniz ama bu filme asla! Her an hareket halindeki kıpır kıpır ka- Iabalıklan, koşuşturan yığınlan, o büyük kentsel kargaşayı ve genç kahramanımızın dramatik öyküsünü, coşkulu ve etkileyici birtarzda görüntülemenin üstesinden gelen bu yönetmene dikkat! Tranh Anh Hung'un babasına ve Serge'e adadığj "Cydo-BisikJetçi", varlıklı bir ke- simin kaymağmı yediği, genel çoğunJuğun yoksulluğa ve yoksunluğa talim ettiği mo- dern Vietnam'dan sarsıcı kesitler sunuyor iki saat boyunca. Kuşkusuz mevsimin en önemli filrrüerinden biri sayacağımız, kimi tartışmalara yoi açacak "Biâkletçi"yi kimi kolayca unutulmaz bölümleriyle şimdiden modern bir klasik olarak niteleyebiliriz sa- nınm, kimi aşın abartmalar içermesine kar- şın. KesinlikJe salık verilecek türden, yaratı- cı bir yönetmenin birikimini yansıtan film- de, işkencenin ardından ansızm şahdama- nnın kesilmesiyle kanın duvara, artistik ta- rafından fiskıye gibi fişkırdığı gibisınden ucuz sahnelere gerek var mıydı acaba? Kırmızı Leke (The Scarlet Letter) Yönetmen; Roland Joffe / Senaryo: Douglas Day Stevvart' Kamera: Alex Thompson ' Müzik: John Barry / Oyuncular: Demi Moore, Gary Oldman, Robert Duvall, Joan Plowright, Lisa Jolliff-Andoh, Edvvard HardwickJe 1995 ABD(Özen Fiim) Beyoğlu Sinepop, Şişli Kent, Kadıköy Reks, Çemberlitaş Şafak, Bakırköy Incirli, Ataköy Prestij sinemalannda. 6 Pemjbemsi' yasak aşk çeşilleınesi 17. yüzyılın el değmemiş, bâkir Kuzey Amerikası'nda. yerlilerin zengin topraklannı ufaktan ufak- tan ele geçiren Avrupalı göçmenle- rin. tutucu ve katı kurallann ege- men olduğu püriten toplumunun gittikçe bitinin kanlandığı Massa- husets'da geçen, aşk ve ihtirası suç ve günah sayan, dargörüşlü, bağ- naz bir zihniyete kurban edilen ve ne var ki sonunda yine de mutlu so- na bağlanan bir aşkın öyküsünü an- latan "The Scarlet Letter-Kırmızı Leke", Amerikan edebiyatının 19. yüzyıl klasik yazarlanndan, öykü türünde EdgarAllan Bne'yu bile ol- dukça etkilemiş, romancı, hikâye- ci NatnanieJ Ravvthorne'iin ilk kez 1850'de yayımlanmış, aynı adlı eserinden yapılmış oldukça "ser- best bir uyariama". New Eng- land'lı, püriten, eski bir aileden ge- len Hawtome'un, suç ve günaha ılişkin o katı püriten anlayışla he- saplaşüğı, en tanınmış eserlerinden olan "The Scarlet Letter"in "bir ahJakkitabıgibintaya karşı çıkan" özünü günümüze göre değiştırip yaşadığı yasak ilişki nedeniyle ce- zalandınldığı, "tenleri beyaz ama içteri kara" toplumuna karşı cesur- ca mücadeleye girişen yürekli, du- yarlı ve güzel kadın kahramanı Bester Pyrenne'in (Demi Moore) gözükara direnişini vurgulamayı yeğlemiş yönetmen Roland Joffe - çok satan romanlanyia tanıdıgımız senarist- Douglas Day Stevvart iki- lisi. Yasak ilişki sonucu, evlilik dışı çocuk doğurma suç ve günahını da işleyen, intikam ateşiyle yanan, Kı- zılderililerin elinden kurtulmuş, kıskanç ve kindar kocasının (Ro- bert Duvall) kışkırttığı bütün ahali tarafından dışlanan, vaktıyle çocuk yaşta, yaşlı kocasıyla, babasının ödeyemedif i borcuna karşılık ev- lendirilmiş, çelik iradeli, güçlü ve çekici bu kadın hakkındaki film, dekor-mekân-kostüm bakımmdan kusursuz bir çağ fılminin tüm pa- nltılannı, ustalığını taşıyor. Aynca işinin ehli kameran Alex Thomp- son'un nefis görûntüleriyle, Oscar ödüllü John Barry'nın iddialı mii- ziği ve özellikle Gary Oldman'la Robert Duvall'ın sivrildiği oyuncu kadrosu da "Kırmızı Leke"yi çeki- ci kılıyor meraklısı için. Filmde ta- bii bir de, bizim pek hazzetmediği- miz, ancak Hollywood'un rol başı- na en çok para ödenen yıldızlann- dan, fettan Demi Moore var. Yeryü- zündeki varlığını Tann sevgisini yaymaya adamış. tutkulu, ateşli genç rahip Dimmesdale'le katı top- lum kurallannı iplemeden, büyük bir "yasak aşk" yaşayan, dirençii, cesur, güzel kadın Hester Pyrenne rolünde, düşündüğünü, sözünü sa- kınmadan dobra dobra söyleyen, bol dantelalı giysileriyle, çalımlı çalımlı, alımlı alımlı yürüyen De- mi'nin göğsüne, zina ettiğini dün- yaya ilan eden, amblem gibi, kıp- kırmızı bir A harfı (Adultery: Zi- na'nın A'sı) damgalanıyor, vaizle- riyle ağzından bal akan ve çocuğun babası olan, aydın ve saygın rahi- bin tüm koruma çabalanna karşın. 1660'larda yeni dünyada tutunup kök salmaya uğraşırken denetleme- yen her şeyden, özellıkJe vahşi Kı- zılderililerden. ormandan ve cin- sellikten korkup çekinen püriten Amerikalılann ikiyüzlükülerini, korkulannı, saplantılannı, salkım saçak yansıtan filmde her şey De- mi Moore'a çalışıyor tabii ki. Am- bardaki sevişme ya da mum ışığın- daki masaj sahneleri gibi, kaçınıl- maz şekilde hatunun cazibesinin de devreye sokulmasıyla erotikleşerek gişeyi sağlama alan filmi, son yıl- larda kredisi düşen tngiliz yönet- men RolandJoffe çekmiş özene be- zene. Cizvitlerin Latin Amerika'daki misyonerlik çabalannı anlattığı, ünlü filmi "Mission"daki, alışık ve başanlı olduğu. hemen hemen ay- nı tarihsel döneme bir kez daha el atan JofFe, bu son yapıtına da par- lak bir tarihsel aynntı cilası çekmiş yine. Aslında iyi başlayıp gitgide yan öykücüklere doğru yalpalaya- rak kimi komik sembolik motifler- le (kırmızı kanarya gibi) beylik ca- dı avı ve suçlamalaruıa varan, gös- terişli, kostümlü, erotik bir Demi Moore filmine dönüşen "Kırmızı Leke", usandıncı ve yorucu hale bûrünüyorgiderek. Dinsel vegele- neksel bastırmalarla engellenmek istenen bu "pembemsi" yasak aşk çeşitlemesinin pek sinemasal bir kıymeti harbiyesi yok sonuçta. Gary Oldman'la Robert Duvall'ın hatınna rahatlıkla çekiliyor yine de. KEDIGOZU VECDt SAYAR Avrupa... Avmıpa... Bugünlefde herkesin dilinde aynı tekerleme. Avru- pa'ya girmeli mi, girmemeli mi? Girmeli ise nasıl gir- meli? Neresinden girmeli? Kediler bile kendilerini kaptırmış, bu soruların et- rafında dolaşıp duruyorlar. Yahu, size ne? Sizden pa- saport soran mı var? Sınırdan geçerken, "Yok, sizi almayız, tekir kedilerden vize istiyoruz" diyen mi var? Avrupalı olmanın ölçütleri konusunda da kafalar epey kanşık. Ülkedeki otomobil sayısının ya da cep tetefonu sayısının artmasıyla Avrupalı sayılabilecek- lerine inananlara ne söylesem bilmem ki? Meselenin püf noktasının kültür alanında yattığını nasıl anlat- sam? Avrupalı olmanın tek yolu kendi kültürel kimli- ğini kaybetmeden, evrensel kültürle buluşmak, kay- naşmaktan geçmiyor mu? Bu yüzden de Avrupalı olmakla yetinmeyip, dün- yalı olmaya ne dersiniz? Türkiye gibi iki kıtanın ara- sında köprü oluşturmuş, Doğu ve Batı kültürlerinin iç içe geçtiği bir ülkenin insanlan için Avrupalı olmak ya da olmamak diye bir sorunsal fazla bir anlam ta- şımıyorbana kalırsa. Balkanlar'dan Sibirya'ya, Afga- nistan'dan Tataristan'a 130 milyon insan Türk dilinin çeşitli diyalektlerini konuşuyorsa, bu ülkenin insan- lan dünya kültürleri ile çoktan kaynaşmış demektir. Ve bu kaynaşmanın esas mimarlan da kültür ve sa- nat insanlandır. Türkrye'nin Avrupalı sayılmak, Avrupa kültürünün bir parçası olmak gibi bir kaygısı varsa, bu hedefe ulaşmak için en etkili yolun kültür ve sanat yolu ol- duğunu çoktan kavramış olması gerekirdi. Oysa, bu ülkenin yaşını başjnı almış, cefakâr ve fe- dakâr kedileri derier ki, Avrupalı olmak için çırpınan politikacılar, yıllar boyu kültüre ve sanata gereken önemi vermediler. Sonuç olarak da kültürel varlığını dünyaya kanrtlayamayan bir ülkenin, elde edeceği saygınlık ne kadar olursa, o kadarını elde ettiler. Ama, sanatçılar da boş durmadı. Kendi çabalany- la, tırnaklan ile kazıyarak, uluslararası planda başa- nlar kazandılar. Ve bazılan Avrupa'ya ekonomi yolu ile mi girmeli, politika yolu ile mi girmeli diye tartışa- dursun, sanatçılar o kaygıyı çoktan araladılar bile. Av- rupa'nın en önemli sanat platformlanndan davet al- dılar, bireysel başanlan ile ülkelerinin yüzünü ağart- tılar. Son yıllarda, sanatçılanmızın bu çabaları devlet desteği ile büsbütün güç kazandı. Kültür Bakanı Fik- ri Sağlar'ın uluslararası planda ses getiren kültür çı- karmalanndan biryenisi gerçekleştiriliyor bugün. Pa- ris'te düzenlenen 14. Uluslararası Expolangues Fu- an, 15 şubat perşembe günü açıldı. Kültür Bakanlığı'nın çabalan ile bu yıl fuarın onur konuğu Türkiye ve Türk dili. Dünyanın en önemli dil fuannda Türkiye görkemli bir programla temsil edili- yor. Türk kültürünün dünyaya açılma serüveninde önemli bir kazanım bu. Sanınm, Avrupalı olabilir miyiz, nasıl oluruz soru- sunun en güzel yanıtını bu etkinlik veriyor. Dünya kül- türünün başkentine Türkiye'den gelen sanatçılar ağırlığını koyuyor. Parisli kediler, şimdi dostlarmı ağırlama telaşı için- de. Adatet Ağaoğlu nu Latrfe Tekin'i, Ataol Beh- ramoğlu'nu ve öteki kedileri. BHsafc'ta BiPHkte Üretelim' seminerleri Kültür Servisi - Bilsak, mart ayı başından itibaren 'Birlikte Üretelim' adı altında yeni bir seminer dızisi başlatıyor. Kendi alanlannda ya da ilgi duydııklan bir başka alanda altematif bilgi edinme gereksinimi duyanlann 'birlikte bılgilenmeleri' ve 'birlikte üretmeleri' amacına yönelik bu seminerler ilk üç aylık dönemde mimarlık (kent kültürü, kent, insan, göç, yeni yerleşimler), sağlık, sosyal bilimler-hukuk(Türkiye'de demokrasi ve insan haklan) vc edebiyat (Reşat Nuri'nin romancılığı) konulannı kapsıyor.Cengiz Bektaş, Dr. Oryal Gökdemir, Fethi Naci. Prof. Dr. Üstün Korugan, Prof. Dr. Erkal Güngören ve Doç. Dr. Oktay (jygun tarafından verilecek seminerlerin ilk dönemi mayıs ayında tamamlanacak. Katılım için Tel: 243 28 79. 'Yirümeyi Unutmuş Tel CamöazT Kültür Servisi - Bakırköy Oyunculan Tiyatro Topluluğu, bu sezon ilk oyunlan olan 'Yürümeyi Unutmuş Tel Cambazı 'nı bugünden başlayarak Evrensel Kültür Merkezi'nde sahnelemeye başlıyor. Cem Yalın'ın yazıp yönettiği oyun 'savaş üzerine bir fantezi'... Dünyanın dört bir yanındaki savaş çılgınlıgına farklı bir yerden baktıkJannı söyleyen topluluk günlük yaşamımızın 'mayın üzerinde' geçtiğini savunuyor. I987 yılında kurulan Bakırköy Oyunculan, çalışmalannı amatör bir yapı içerisinde sürdürüyor. Bugüne kadar 'Savaş Bitti', 'Muhbir', 'Generalin Büyük Düşü', 'Son Akşam Yemegi', 'Ulm'lu Terzi', 'Körler' adlı oyunlan sahneleyen toplulugun 'Yürümeyi Unutmuş Tel Cambazı' adlı oyunu bugün saat 19.30'da. mart ayı boyunca ise hafta sonlan sergilenecek. SELIM TURAN R E S İ M S E R G I S İ 16 Ş U B A T - 9 M A R T 1 9 9 6 UPIKREDİ SANAT GALERİSİ Inönü Caddesı 73 Cc-yolagzı OIO'O 4dana TelefOT [CH2, 251 82 12 YAPI - KREDi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear