25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 27 ARALIK 1996 CUMA* 14 • • • * KULTUR 1996'da öyküc FUSIN AKATLI 1996 yılı da öykücülüğümüz açısından parlak biryıl olmadı. Uzun bir süredir Türk öykücülüğünde bir canlanma. o gürlük dö- nemlenni anımsatan coşku ve kıvanç verici bir çıkış. bir atılım gözlemiyorum ben -me- ğer ki gözümden kaçmış oîağaniistü bir ya da birkay "çıkış"'kaydedilmiş ola.- Edebiya- Iımızın yakın geçtnişinde öykünün alıp ba- şını öne fııiadığı, yeni adlarla taçlandığı. zen- ginleştigi bir dönem 70"li yıllardı. 80'Iere de o hızla uzanıldı birölçüde: ama 80'li yılla- nn kültür-sanat hayatımızı dolaylı ve dolay- sız olarak derinden yaralayan degerlereroz- yonu. edebiyatımızı -tabii öykücülügümüzü de- frenledi adeta. Romanımızda başlangıcından bugüne ya- şanan, yüz yılda bilemediniz beş-on roman- cının. yirmi-otuz romanın aneak aşabildiğı tıkanıklik. son on-on beş yılda öykücülüğü- müze de yansıdı. Nedenler farklıydı belki. ama sonuç nere- deyse aynı çizgiye müncer oldu. Soluk. pı- nltisız. zaman zaman tek tek ışıklann parîa- dığı, ama bir türlü ivme kazanamayan. bir "padama"" doğurmayan. adeta ruiine bag- lanmış. "düzgün rejimli" bir akı^ı var artık öykücülüğümüzün de 'Adam Oykü' soluk veriyor Kuşktısuz. çizdiğim bu karamsar (veya grimser!) tablonun içinde zaman zaman be- nim de gözümü kamaştıran. uyuşukluktan silkelenerek ve okuru da silkeleyerek duy- mayı özlediğimiz sesi getiren çıkışlar hiç yok değil. Benim 1996'yı da dışta bırakma- yan "sönükdönem"tanılamam. özellere de- ğil. genele bakılarak vanlan bir yargı. Ede- biyat belki hiçbir zaman "geçerakçe"yeen- deksli değildi Türkiye"de: ama hiç olmazsa bir edebiyatsever azınlığın ruhunu doyuru- yor.gönlünii hoş edebilıyordu. Şimdi o azın- lığın yaşadığı açhk-susuzluk. küskünlük. gündemin "diiek ve temenniler'' maddesin- de bile yer alamıyor. Öyküciilügümüzdc adı Tomris lyar'la- nn. Selim İlcri'lerin. Levla Erbil'lerin. Bilge Karasu'lann yanına vuzılabilecek ımzaları mumla araroİduk. Bıı çoraklaşan toprağa, yağmur yagdıra- mazsa da sabırla sıı taşıyan bir oykü dergi- si var, ikinci yılını süren: AdamOykü.0nun yanınayenilerde birde Düşler-Öykülerek- lendi. Oykü edebiyatımız şimdilerde bu gi- rişimlerle soluklanıyor. tıkalı yolunu açma- ya çalışıyor. • • • 1996'nın öykiikitaplannıdizivorumönü- me. bu yazıyı yazarken. On üç kitap. Beşi, öykünün ikbal dönemlerini yaşamış. yaşat- mışyazarlann: FeritEdgü.Tank Dursun K_ Bilge Karasu. Orhan Duru. Muzaffer Buy- nıkçu. Biri. daha çok romancılığıyla tanıyıp izledigimiz Erhan Bener. Ikisi. önceki ki- taplanyla da dikkatier çeken yeni imzalar: Cemil Kav ukçu ve Feride Çiçekoğlu. Diger- leri öykücülüklerini daha da geliştirecekle- rini umduklanmız. Içlerinden Ayşe Kulin sıynlıyor, kitabını onlannkinin öniine koyu- yor. Bir de zaman zaman (beş kitabıyla) ede- biyatı ziyaret eden. kendi mesleğine elli yı- lını vermiş. ama o elli yılı "dokundu bu par- maklarinsanyüreklerine" > dizesinihayatına geçirerek yaşamış bir hekim-yazarımızm: Hiisnü Göksel'in Lâcivert Mayolu Kız adlı kitabı var 1996'nın öyküler havuzunda. Ki- tabın alt-başlığı açıklayıcı: 1 "Ö> küteşen ger- cekler". Yazar, hekimiiği ile bağlantılı ya- şantılarını ("yaşanO-nın "yaşanT demek ol- madığına ve doğru kııllanımına bir örnek- tir!), Çehovun benzer girişiminden esinle- nerek küçük öykücülükler halinde kaleme almış. Temeldeki insan sevgisinin, acılar karşısında hekimce bir kanıksamayı nasıl aşabildieinin buruk. sızı veren öyküleri bun- lar. Muzaffer Buynıkçu'nun öyküye gönül vermiş. "günlük"lerine, *riiya"lanna bile öykü çeşnisikatagelmiş bir yazar olduğu bi- linir. Son kitabı Bir Aşk Daha da aşkı. tut- kuyu. aldatıcı bir kabuk altında katmanlaşan ilişkileri. canlı. hakiki öykü kişilerineyaşat- makta gene ust3. Ferit Edgü'nün Doğu Öyküleri ile ben- zersiz "Hakkâri'deBirMevsûıTebiryol da- ha uzanıyor. Baştaki dört kısa öykü (u Mir- za"."tbramınoglu İbramın Öykiisü", *tn- san Kokusu" \e "Mutluluk" acımasız. sert. yalçın ve yalın bir doganın bıçımledıgı "in- san"ın, bir o kadar rakik. bir o kadar şiirli öyküleri. Edgü her şeyi: kişileri. ilişkileri, duyeulan damıta damıta. yoğun mıı yoğun 1- Tank Dursun K. 2- Hiisnü Göksei 3- Muzaffer Buvrukçu 4- Cemil Ka\ukçu 5-Bilge Karasıı 6- Orhan Duru 7- Ayşe Kulin 8- Feride Çiçekoğhı 9-Erhan Bener 10-Ferit EdgB bir öz çıkarmış. Onu sunuyor okura önce. Sonra biçime de yöneliyor bu yoğunlaştır- ma \e inceltme işlemi. Ürünleri, "Mininurf Doğu Ö>küleri'' başlığı altında on yedi "öy- kü-şîir''olarak Edgü'nün öykücülük seriive- nine on yed^ gümüş başlı raptiye gibi çakı- lıyor. DoğuCKküJeribonce. 1996 yıhnın çok umut vermeyen öykü edebiyatı tablosuna kar aydınlığı düşüren önemli bir kitap. Aşkı ve tutkuyu, zamanı ve bir sürec ola- rak hayatı derinlemesine sorgulayan. bul- duklanm Türkçenin en tadına doyulmaz se- si v e rengi ile adeta saydamlaşmakta ve göz- den yitmekte olan bir ipeğin üzerine işleyen Büge Karasu, 1966ya Ato Ay Bir Güz ile uzandı. Ölümünden sonra yayımlanması ğınız fotoğraflan öğretir bunu size. / Fotof- raflar birikrikçe öncelik-sonralık dediğimi/ tnr bağınünın önemini yitirdigini. zamanla yok olduğunu görürüz. Anlatmağa değer gördüklerimizin ka^Tanabilmesi. ni>e bir sı- ra>a uymasuıa bağhymış gibi düşiinetim?'" 1996'nın öykücülüğümüz açısından kay- da değer bir olayı da Orhan Duru'nun öy- külertoplamı Sarmalın yayımlanması oldu. Duru'nun kırk yıllık öykücülük serüveninin ürünü olan altı kitabı bir araya getirilmiş Saımal'da yazann 1966 yılı Simavi Edebi- yat Ödülün'nü kazandıran bu kitabaçok iyi bir ad seçilmiş. Gerçekten de Duru'yu var oluş çeşitlenmelerini didikleyen. öykü dili- ni dil içinde özgün bir dil olarak yeniden var memb>lerbaksanıza~(Jer. göneniriz Hüzun- le yaşama sevincinin. yoksullukla iç zengin- liğinin kolkola gezdiği o gerçek olduğu ka- dar düşsel kenti \e insanlannı severiz. Işte Yaz Öpüşleri de o Tarık Dursun K. öyküle- rinden yeni bir öbek. Erhan Bener daha önceki üç öykü kitabıy- la (Gece Gelen Ölüm, Aşk-ı Muhabbet Sev- da ve Günbatımı Öyküleri) romancılığmın yanı sıra öykücü olarak da dikkate değer bir yazar olduğunugöstermişti. 1996'dayayım- lanan Denizaşın Ö\küler'ı akıcı anlatımı. sadeliğine karşın derinlikten de yoksun ol- mayan gözlemlere da>alı kurgusu ile okura hikâye zevkini tattıran bir kitap olmuş. Be- ner'in insanı hayal kınklığına uğratmayan O'li yıllann kültür-sanat hayatımızı dolaylı ve dolaysız olarak derinden yaralayan değerler erozyonu, edebiyatımızı-tabii öykücülüğümüzü de- frenledi adeta. Romanımı^d başlangıcından bugüne yaşanan, yüz yılda bilemediniz beş-on romancmın, yirmi-otuz romanın ... cak aşabildiğı tıkanıklık, son on -on beş yılda öykücüğümüze de yansıdı. Soluk, pınltısız, zaman zaman tek tek ışıklann parladığı, ama bir türlü ivme kazanmayan, bir 'patlama' doğurmayan. adeta rutine bağlanmış, "düzgün rejimli' bir akışı var artık öykücülüğümüzün de. için yayınevine kendi eliyle teslim ettiği bu son kitabı, bir "büyük khap" tasansmın bir bölümünü oluştunnaktaydı. Ne var ki bütü- ne eklemlenemeden. kendi iç bütünlüğüyle yetinmekzorundakaldı. AJöAyBirGûz'bir uzun öykü. bir novella mı: yoksa bir yoğun- laştınlmış, komprime edilmiş roman mı? Türleraynmınınpekanlamıkalmıyorbu ki- tap karşısında. Ve o, diyor ki: "Sonun, başın. ortanın birbirine kanştığı. anlamını vitirdiği. tersinmez zamanın bo- yunduruğundan kurfu Muğunuzu duyduğu- muz bir gün gelir. Vaşlanmışsınızdır, yaşa- mınız artık sizin maluiızdır. Slalınızı isteiü- ğiniz gibi kullanabilirsiniz. (._) Öiümünüz, çalama>acağımız ilk fotoğraf olacaktır. Sev- diğinizin,özcllikk uyurken ama diişünür,yü- riir, okur, denize bakarken de bol bol çaİdı- eden. ironinin ve humorun tadını çıkaran bi- lim-kurguyu Türk edebiyatına özgün bir ya- zınsallık içinde sunan bir yazar diye nitele- sem de -niteliyorum-, onun öyküsünün "at- ribufunu (temel belirleyici niteliğini) tek kelimeyle dile getirmekte zorlanırdım. Işte o tek kelimeyi kitabın adında buluyoruz: "Sarmal". Duru'nun öykülerinin hemen hepsinin yapısı ve kurgusu için anahtarola- bilecek bir sıfat bu. Tarık Dursun K... tiryakisi olunan bir ya- zandır Türk öykücülügünün. Bildik -onun bize tanıtmış olduğu- bir dünyanın kapılan açılır önümüzde onun her öykü kitabıyla. Hevesle. koşar adım dalanz içine ve hiç sı- kılmadan. bıkmadan yol alınz. Yaşarken "nesli tükendi artık onlann" diye düşündü- ğümüz kişileriyle tanışır. "oh hiç de tüken- bir yazar olduğunu, bunun ise hiç azımsan- maması gerektigini düşünmüşümdür hep. Bu yılın çok beğenerek okuduğum bir öy- kü kitabı da Ayşe Kulin"den: FotoSabah Re- simleri. Yazann 1984'te Güneşe Dön Yüzü- nü adlı bir öykü kitabı daha yayımlanmış. Ben onu gözden kaçırmış olacağım. Ama FotoSabah Resimleri'ni okuyunca birmüp- tedi ile karşı karşıya olmadığınızı hemen an- lıyorsunuz. Başanyla oluşturduğu öykü armosferleri ile hep ince bir hüznü besleyen. dozu iyi ayarlanmış duyarlığıy la ve tertemiz, dupdu- ru Türkçesi ile Ayşe Kulin'in. aldığı 1996 Haldun Taner Ödülü'nü gerçekten hak etmiş olduğunu söylemeliyim. Klasik bir tahkiye- si var. kimilerinin belki "demode" bile bu- lacağı. Ama ben. neyle niçin oynadığı belli olm.ıvan ouıncaklı anlatımlara, böyle dü- rüst, düz yolu tutturan, ama hiç mi hiç ya- vanhğa, düzayakhğa düşmeyen bir bjçemi yegliyorum doğrusu. Kulin'in mizaha da yatkın birkalemi var. Kitabındaki son iki öykü ("Sadece 1475 Ku- pona" ve "Adil Dûzen"')düpedüz mizah öy- küleri. Ama Foto Sabah Resimleri'nin bü- rünlüğü içinde biraz aynksı kalıyorlar. Keş- ke o rür öykülerini ayn bir kitapta bir araya getirse. **hüzünkyaşammincebirhüner" ol- duğunu gösteren bu kitabını onlarsız bırak- saydı dedim. Geçen yılın Sait Faik Armağanfnı alan Cemil Kavukçu. bu yıl Yalnız Lvuyanlar tçin adlı kitabını yayımladı. Gene güzel. zevkle okunan öyküler. Uzak Noktalara Doğru'nun çizgisi bu kitapta da korunup sürdürülmüş. Yazann herkitabıyla bir "aşa- ma" yapması zorunluluğuna inananlardan değilim, ama Cemil Kavukçu'nun buradan nereye gidecegini gene de merakla bekliyo- rum. Sonra A>ferTunçun Magara Arkada.şla- n, Ahmet Yurdakul'un Despinanın Göz>aş- lan, Suzan Samancı'nm Kıraç Dağlar Kar Tutnı. Feride Çiçekoğlunun 100'lük Ülke- den Mektuplaradlı kitaplan da var 1996'nın öykü toplamlan arasında. Belki bir başka yazıda ugranz onlara da. Yılın, öykücülüğümüz açısından kuşba- kışı bir değerlendirmesi olsun diye yazılmış bu yazıyı. sizleri yıllar yıllar ötesinden ak- seden bir sese kulak vermeye çağırarak bi- tirmek istiyorum: NahhSımÖrik'in Sanat- kârlar adı altında bir araya getirilen hikâye- lerini okuyun. "Esld ResimJer'' ve "Sanat- kârlar"başlıklı iki bölümde toplanmış olan ve bugünün okuruna nihayet ulaşabilen bu hikâyeler, altmış yıl öncesinden olanca ma- sumiyet ve soyluluklanyla ve adeta utangaç bir sokuluşla çıkıp gelen, ama bizi yoz ve ço- rak güncelliğimizden çekip alarak edebiya- tın mucizesi ile karşı karşıya bırakan vazge- çilmez örnekleri öykücülüğümüzün. Y4ZTODASI SELÎM İLERİ Moda "Bahariye Caddesi boyunca Moda'ya doğru çı- kışa devam ederseniz, birbirinden güzel bahçe içerisinde kimisi art-nouveau, kimisi art-deco tar- zındaki konaklara ve yola devamla cadde boyun- ca birbirinden güzel bahçe içerisinde nefis mima- rileriyle köşklerin önünden geçerdiniz." Ne zaman? Ne zaman? Gökhan Önce, Moda adlı monografisinde böy-_ le yazıyor. Monografiyi Moda Lions Kulübü yayım-; lamış; iyi ki de yayımlamış. Gökhan Önce, alçak- gönüllü birtutumla Istanbul'un unutulmaz semtin|( anlatıyor, canlandırıyor, yaşatıyor. Alçakgönüllü diyorum, çünkü eserin yazarı daha ilk satırında şöyle diyor: "Hayatım boyunca birçok konuda konuşma yap- tım. Amma ilk defa bir kitap yazıyorum. Bir hayll zor işmiş." Oysa Moda bu monografi, Moda'yı. yarınlara belgeliyor. Kitabı okudukça fotoğraflara -ne yazık ki hepst siyah beyaz- baktıkça birden bire çocukluğumun Kadıköyü'ne döndüm. Bu duyguyu Adnan Giz'irt Bir Zamanlar Kadıköy'ünü okurken de yakalamış-' tım. Demek eski Moda'nın son tanıklarından biriyim. Eski Kadıköyü'nün son çocuklarından biri oldu-1 ğum gibi. Gökhan Önce, benim yaşadığım günlerden es-; kilere dönüyor. Bahariye Caddesi'ni akasya ağaç- lanyla hatırlıyor. Borulu gramofondan yankıyan Ne- cip Celâl tangosunu yine işitiyor. '. Doğduğum Bahariye Caddesi'nde akasya ağaç- ları kalmamıştı. Türkçe tangolar günlük hayattan, gitgide uzaklaşmış, belki yalnız düğünlerde, nişan-t; larda çalınır olmuştu. Tangoyu sanınm yalnızca Ankara Radyosu'nda- ki programıyla Zehra Eren popüler kılabiliyordu. • Ama Bahariye Caddesi yine Bahariye Cadde- si'ydi, Moda da Moda'ydı doğrusu. Kadıköyü yaz- kış bir sayfiye beldesinin huzuruna tattınrdı. Gün- lük işler, yorgunluklar Kadıköyü'ne varır varmaz sanki sona ererdi. Büyüklerimizin öyle bir hali olur J - du. [ Gökhan Önce, Moda vapur iskelesinin güzelliği-i' ni anlatıyor. Bayındır iskele benim çocukluğumda' yerli yerindeydi. Vapurlar yanaşır, vapurlar süzülüp giderdi. İskele mavi çinileriyle handiyse gurur du- yardı. Gökhan önce, Moda'daki azınlık yurttaşlanmızı anlatıyor. Bahariye Caddesi'ndeki Aya Triada kili- sesinin çan seslerini elbette duyar gibiyim. Pazar sabahı ayine giden Rum tanışlarımızı görebiliyo- 1 rum. Sonra Moda, plaj demekti benim için. Istanbul'un' en güzel plajlarından biri. Hanımların hasır çanta- ları ve büyük hasır çiçek küpeleri, pullu çerçeveli siyah gözlükleri, yüksek ökçeli takunyalarıyla pla^ ja gelişleri gözümün önünde. ' Nasıl ne zaman degişti o Moda? Gökhan Ön- ce'nin duyarlı monografisinde değişim süreci vu- rucu ayrıntılarla saptanıyor. Usta pastacı "Cevdet Baba"nın öyküsü sezdiriyor. Çiğköfteli Milka'nın, öyküsü sezdiriyor. Suçun ille çiğköfteye yüklene^ meyeceği de anlaşılıyor. ' Bugünün Moda'sı yine güzel bir semttir. Evlerin-^ de, apartmanlannda hâlâ bir göz okşayış söz ko-, nusudur. Gelgelelim, bugünün Moda'sı dünkü -, haydi eski bir sözcükle saptamaya çalışayım- 'asu- de'Modadeğildir. i Caddesinden geçen lüks otomobiller, o otomo-» billerden sokağa fışkıran müzik, sürücülerin ve ta-i şıttakilerin hali tavrı hiç mi hiç gönlümü çelmiyor ar- tık. ' Çocukluğumda bu caddenin başında Kız Olgun-' laşma'nın sarmaşıklarla örtülü camekânı durur, sık sık değişen el işi göz nuru örnekleri sergilerdi. Sar-' maşıklı camekânı ben bir rüya gibi görürüm. Her' zaman değil, ara sıra. Şimdi Moda'nın anlı şanlı dondurmacıları var. Yıl-t lar önce Nur Pastanesi'nin küçük külahlı dondur-^ maları vardı. Kaç kuruşluk dondurma alırdık? Nur Pastanesi'nin kedili bisküvitlerini de unutamam,, piramit pastalarını da. ,i Gökhan Önce, eski Moda evlerini anlatıyor -an- sızın hayaletlerini yanı başımda hissettim-: •> "Eski Moda'nın orta halli aileleri, daha çok Rum kökenliler, Devriye Sokağı 'yla Küçük Moda yönün- dekiMektep Sokağı'ndayığma tekniğiyle tuğladari işna edilmiş, san badanalı sakız tipi evlerde otu-^ ruriardı." "•' Sahi, bir de Küçük Moda... Büyük Moda nere- siydi? Adı neden niye Moda? '\ Monografiler belleğin en yakın dostları. Bu sıcak eseri okurken yalnız geçmişin bir semtine kavuş-i( muyorsunuz, değişen sosyolojiyi alımlıyorsunuz,,' eşyadan insana, çevreden mimariye. Alman su perileri 1926'da "Moda Deniz Hama-.- m/"nagelmişler. ; ı Su perileri... . ı Moda perileri... n Ve -ne saklayalım- bugün perisiz bir Moda... 'Komşu komşuya, kardeş kardeşe düşmanl' SUNGL ÇAPAN Hırvatistan'la eski Yugoslavya'nın öteki bölgeleri arasındaki küçük, şirin sınır kenti Vukovar'da yaşayan komşu aile çocukları Hırvat kızı Anna'yla (Mirjana Jokmic) Sırp genci Toma (Bo- ris Isakovic) küçüklüklerinden beri sü- regelen aşklannı evlenerek perçinle- mek isterler. ailelerinin de onayını ala- rak. Ne var ki en iyi zamanı seçmemiş- lerdir evlilik için. Oysa Berlin duvarı- nın yıkılması ve komünist sistemin çök- mesiyle, o zamana kadar tadılmamış., sınırsız bir özgürlük coşkusu, sel gibi kaplamıştır. demirperde de denilen. Doğu bloku ülkelerini. Özgürlük rüz- gârlarının alabildiğine taşkınca esmeye başlamasıyla sanki bütün hayallerin gerçekleşeceği günler çıkagelecektir herkes için. Anna'yla Toma'mn. çok şey vaat eden. mutlu bir geleceği sim- geleyen evlilik günü, farklı etnik top- lumlardan oluşan eski Yugoslavya'nın. şovenizm ve militarizm rüzgârlarıyla darmadağın olup parçalanacağı, kor- kunç bir iç savaş kasırgasına tutulaca- ğı, çok kanlı ve acılı bir şiddet dönemi- ne denk düşer. Anna'yla Toma'nın ev- lilik gününde, anlamsız, gereksiz bir kin. öfke, şiddet labirentlerine garkol- muş Sırplarla Hırvatlann sokaklarda Vukovar / Vukovar Poste Restante / Yönetmen: Boro Draskovic / Senaryo: Maja Draskovic, B. Draskovic / Kamera: Aleksander Petkovic / Müzik: Nenad Ostojic / Oyuncular: Mirjana Jokovic, Boris Isakovic, Monika Romic, Nebojsa Glolgovac, Stevlana Bojkovic / 1994 Kıbrıs, İtalya, ABD yapımı (a Film) Beyoğlu Alkazar Sinemasrnda. birbirlerinin boğazına sarılacağı, salgın gibi bütün ülkeyi saracak bir savaşın kı- vılcımları çakıverir. Artık "komşu komşuya, arkadaş arkadaşa, kardeş kardeşe" düşman kesilmiş. hatta sevgi- lilerbilekarşıtcephelerdesaftutmuş ve bütün umutlar havadaki sabun balon- cukları gibi dağılıp yok olmuştur... Sırp kocası askere çağniınca. hami- le Anna. aile evine gider mecburen. Ek- mek peşinde, dışarıdayken bombalar yağan evdeki annesi babası öldüğünde de karnındaki bebeğiyle, yıkık dökük sokaklara düşerek sefil ve feci bir ha- yata talim eder Anna. Savaşın acımasız, kıyıcı koşullanndan kaynaklanan genel çılgınlık ve çatışma atmosferinden na- sibini bolca alan çaresiz Anna, 'savaş köpekleri'nin tecavüzlerine, saldınla- nna maruz kalırken cephedeki kocası Toma da hayatta kalmaya. sağsalim e\ i- ne dönmeye bakar. Savaşın birbirinden ayınp kopardığı ölümlere. acılara çile- lere boğulan çiftimiz. dehşet. zorbalık. terör ve kan dökmenin sona ereceğini umarak aslında 'bir daha asla eskisi gi- bi oiamayacak bir dünvaya" doğacak çocuklarının simgelediği. mutluluk, ba- nş, huzur vaat eden bir geleceğin bek- lentisindedirler finalde. Geçen yılın en iyi yabancı film Os- car'ına aday gösterilmiş. Moskova'dan Valenciennes'e kadar katıldığı ulusla- rarası festivallerden 11 ödül toplamış "Vukovar* 1 ,1935 Saraybosnadoğumlu, Hınat-Sırp kırması Boro Draskovic'in yazıp yönettiği, Yugoslavya'yı parçala- yan aşın milliyetçilik akımlannın ne- den olduğu. dünyanın da seyrettiği, an- lamsız bir savaşın açtığı derin yaraları aktaran, yalın, özlü, dürüst bir film. Ağır gelişen. giderek seyircisini insan- lık dışı savaş tablolarıyla yüzyüze geti- rip olan biten felaketlere tanıklık etti- ren filmin ve yönetmeninin, savaş sp- rumlulannı yargılamak, sorulara açık seçik yanıtlar vermek ve çözümler önermek gibi iddialan yok. 1990'lara kadar. aile bağlarıyla kenetlenmiş oia- rak banş içinde, hayatı paylaşarak ya- şayan Hırvatlarla Sırplann birbirine düşman edildiği, korkunç kargaşa ve karmaşa ortamını gösteriyor, Romeo- Juliet'vari bir aşk öyküsü aracılğıyla. Azgın milliyetçilik duygulanyla gale- yana gelip Büyük Sırbistan hayaliyle saldırganlaşarak eski Yugoslavya'yı kanlı bir savaş meydanına çeviren gad- dar Sırpların kestiği din kardeşimiz Boşnakları gündeme getiren. Fransız düşünür Bernard Henn-Le\y'nin "Bosna^sıyla. soruna kendine özgü şe- kilde yaklaşan Godard'ın "Forever Mozart*'ından farklı olarak Hırvat-Sırp çatışmasını konu edinen "Vukovar"da, u Lnderground"dan tanıdığımız Mir- jana Jokovic, başanlı performansıyla öteki oyunculardan sıynlıyor. Yüzyıllar boyunca Katolik. Ortodoks Hıristiyan- larla Müslümanların kardeş kardeşe ya- şadiğı topraklarda patlak vermiş, 4 yıl kadar sürmüş. daha yaralan sarılmamış ve hâlâ dumanlan tüten, korkunç bir savaşın olanca dehşetine tanık olduğu- muz. Sırp-Hırvat Boro Draskovic'in yazıp yönettiği "Vukmar", küçük büt- çeli, ama etkili olabilen, nesnel, namus- lu. düzeyli bir film sonuçta. Edebiyatçılar gündemi konuşuyor Kültür Servisi- Edebiyatçılar Derneği; Türkiye nin içinden geçmekte olduğu darbogazda. aydm ve sanatçı kimlikleriyle edebiyatçılann sezgi ve görüşleriyle topluma yön vermelerinin önemine inanmaktadır. Bu noktadan hareketle her pazartesi günü saat 18.30'da n' Ankara Yeni Sahne'de yapılacak olan bir söyleşi dizisi oluşturdu. Demek. "Yazarlar, yüreğının ve aklınm sesini en fazla dinleyen insanlarsa eğer. toplumda biraz da ^ edebiyatçılann sesi dinlenmeli" diyorlar. Derneğin i ! programı ise şöyle: 30 aralık "Deviet ve Düşünce ' Özgürlüğü" M. Naci Cnver, 6 ocak "Diyarbakır'da /i Yaşamak" Şenal Sanhan, 13 ocak "Demokratikleşme ' Açısından Güneydoğu" / Muzaffer llhan Erdost, 20 ocak , "Eğitim Nerede Kınldı", 27 ocak "Düşüncenin : 0 Neresindeyiz" / Ahmet lnam. 3 şubat "Telif Haklan ve : ! Türkiye" / Ünsal Piroğlu. ., BUGÜN i, • PERFORMANSGt^VLERİ kapsamında saat 16.30'- da AKM Sanat Galerisi'nde Uğur Köse'nin "Bilgi Prag< matiği- Yanlış Biliyorum', Mustafa Kaplan'ın 'İç BükeyV Hadiye Cangökçe ve O. Cem Çetin'in 'Burası-Burası';. Yeşim Ağaoğlu'nun 'Mandal Gibi' ve Ahmet Ortaçdağ'ın 'Ben Caligula' adlı performanslan yer alıyor. •:> • JAZZ STOP BEYOĞLU SAHNESt nde saat 21 OO'de Blues konseri yer alıyor. (252 93 14) • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 17.30'da Martin Scorse-: se'nin yönettiği. Robert De Niro ve Liza Minelli'nin baş- rolde olduklan "New York New York' adlı müzikal filny laser-disc'ten göstenlecek. • ANADOLU'DA AYDINLAN1VIA başlıklı söyleşi saa* 20.30'da Caddebostan Kültür ve Sanat Merkezi'nde. Söy-t leşiye Metin Bobaroglu katılıyor. J l
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear