23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 EKİM 1996 PAZAR 14 KULTUR İSARET FİSECJ ZEKİ COŞKUN imdi başka yerdeSorıt net \e açık: "Kamu vicdanı ol- mayarı verde şiir olur mu hiç?" 19S8'de Can Yücel'den gelivor soru. Şimdâ vinelemenin zamanı. Ka\ bettiği- miz bir şevı. bir şeyleri yâd edercesine şusıraşiıredönüvonjz, bakıyoruzsıkça. Öîeden ben genç olgun şiırin kolla\ı- cısı Memet Fuat son sıralarda Rilke'nın Genç Bir Şaire Mektuplar'ına nazıı\ Cumhuriyet'teki yazılannı "\aşlı Bir Şa- ire \l«?ktuplar"a çevirdi. Şiinn \e şairır durumunu tartışıjor. Adam Sanat'ın ekim savısında üç avrı yazı şıire ilışkın dikkate değernoktalan gündenıe getiri- yor. Berıde Ataol Behramoğlu nun Haluk Çerin"le Türkıve'nin dört bırvanına -16 merkez- uzanan şiir müzik dinletisi. Is- tanbul AKMde 1.500 kişiyi topluyor... Can Yücel"in 70. doğum v ılı kutlaması- nı Harbiye Açıkhava'da 3.000"i aşkın genç. coşkulu insan izlivor. Bunlarabakıpşiiryenidencanlanıvor. hayat buluyordenebilir mi? Erken bir i\im^erlik olur. Çünkü ma- dalyonun öteki yüzü pek iç açıcı değil. 1980'lenn ilk yarısındaki o voğun şıır - \e dergıleşme- furyasının son halkalan. aynı zamanda en uzun sürelı yayını ger- çekleştiren Şiır Atı. Sombahar dergileri kapandı. AdnanÖzer'in Uç Çiçek. Yer- yüzü deneylerinin ardmdan "şiir/kültür dergisi"künvesi>leçıkardığı Düşler.kul- var değiştirip öyküve yöneldi. Göçebe, içe kapanık sürdürüvor yayınını. Kıtap- lardaysa basıın sayısı 1001ü rakamlara dek indi... Yine de ikinci el kitapçılann en taze \e kalabalık ürünlerı onlar. Şiir kendı başına bir yavın organı- nı dergiv i taşıyamadığı gibi öteki vayın- lardan da sürgünedili\or. Unutulmuştur belki. lWO'da"Şiiryokbeleşe'"sloganıv- la "ŞairlerGrevi" yapıidı. Onemlıce bir grup şaır altı ay dergilere şiır \ermedi. Dönemin nicel ve nitel şiir enflasyonu kadar, reel ekonomik enflasyonunda ürünün maddı değerini alamayışına yö- nelik bir protestovdu. Sonuç \ermedi. Şimdı altı yıl sonra bakıldığında. şair- ce bir önseziyle düşüş hmesindeki ko- num \e ürüne yönelık son bir tutunma çabaM gibi görünüvorbu eylem. Çünkü hem henüz medyalaşma ev resındekı va- \ın dünyasının. hem okurun şiire karşı İokavtı uç vermeve başlamıştı o sıralar. Grev tutmadı. lokavt sürüyor. Aslında. Türkive'nin özgül koşullarından dolavı geci kmış bir lokav t bu. Daha önce de an- mıştım. Diderot X\'III. yüzvılda saptar "havatın şiirsellığinin ölünıü"nu Yalnız Gezerin Düşleri'nı -\e aynı zamanda Toplum Sözleşmesi'ni- kaleme afan Ro- usseau'nun. onu "Robinsonad'*-dünva- dan kopuk- olarak niteley ip ıroni > ağmu- runa tutan Marks'ın nıodern toplumu \e vönetiminı " 4 vasal-ussal~'avnı zamanda • Bugünün şairi belki de Okan BayülgenL Cem Özer, Cem Yılmaz. Cem Ceminay ve medyanın adlarını burada sayamadığımız bilcümle "Cem SultarTlan söylüyor şimdinin şiirini: Tarkan, Mustafa Sandal ve diğerleri. Yalnız popülerlik anlamında değil onlann şairliği. Birer ses, birer davranış, duruş, duyuş. yaşayış rotası oluşturduklan; şiirin/şairin eski misyonıınu devraldıklan için günümüzün şairleri pop ve medya starları. Kamu vicdanının yokluğunda "şiir gibi" olan'görünen, denen -ama şiir olmadığı da bilinen, zımnen ifade edilen- endüstriyel ürünler. "şenliksiz"olarak kodlavan VVeber'in saptaması da aynı: Kapitalizmle birlıkte havatın şıırselliği ölmüştür. Soru net \eaçık: Kamu vıcdanı olma- yan yerde şiir olur mu hiç? Lokavt sonrasının şairleri 19Wlara dek hay arta şöv le v a da böv - le kendi.Miıe bir verler açabilen şiır. tam da kamu \ ıcdanının tarumar olduğu e\ - redeesamısinı vitırdı. Endüstmei kural- lar kamu \ icdanını zaptedip bizde de ha- vatın şiırselliğini silince şair ve şiir için "loka\t" kaçınılınazlaştı. Aynı e\rede zamanın _\eni şairleri de çıkageldi. Bu- günün şairi belki de Okan Ba\ülgen!.. Cem Özer, Cem Yılmaz. Cem Cemina> ve medyanın adlarını burada savamadı- ğımız bilcümle ~CemSultan"ları söylü- yor şimdinin şimni: Tarkan. IVhıstafa Sandal \e diğerleri Yalnız popülerlik anlamında değil on- lann şaırlığı. Birer ses. birer davranış. duruş. duvuş. yaşayış rotası oluşturduk- lan; şiirin şairin eski mi>yonunude\ral- dıklan ıçin günümüzün ^aırlerı pop \e medşa starları. Kamu \ ıcdanının yoklu- gunda "şiir gibi" olaıı görünen. denen - ama şiir olmadığı da bilinen. zımnen ifa- de edilen- endüstri\el ürünler. Onlann şimdı tuttuğu. zaptettiği >er düne kadar şiirin-şaırinclınde\di. Örne- ğin belki geçmiş zamanın peşindeydi ama. bırdönem bu toplumun ^esiYah\a Kemal'deıı. şarkısı onun dızelerinden çı- kı\ordu. Üstündeki bütün ürkütücü_\af- talara karşın. sesi-edasi pek de parlak ol- mamasınakarşınNâzımHikmetşiirlerı- ni plağa oku\or \e geniş bir "havran" kitlesı oluşturu\ordu. Orhan\eli"bobs- tirdi. Ataç'ın çok \erinde saptamasıy- la. Tıpkı Yahya Kemal gibi. Nâzım gibi zamanının modası. modacısı. popüler aktörü\dü o da... Bugün sair,vejsürin düşlevetneyeceği bir konum. Peki, şimdi şiir nerede? Popun \e popülerin yedeğinde galiba. Örnek vereüm. kematBurkay'ın kıtap- şiır yavımlamak şö\le dursun. Türki- \e"\egırışıvasak. Ama onun "HadiGü- İiimse"adlı şııri Rahnıi Saltuk tarafın- dan bestelcnir. I982"de. Sanatçının 19K7'deyayımladığı kase- tin de adıdır bu. Ancak sınırlı izlerçe\- renın dışında pek du\ ulmaz. Ta kı Sezen Aksu a\nı şiıri Gülümse adıvla veniden düzenle%ip seslendirdığınde kitleselle- şecek. popülerleşecektir. Ba^ka şiırler. şairler için de aynı olgu geçerlı. Kitaplarını l L )80'li yıllarda ya- > ımlavan şaırlerden en popüleri Murat- han Mungan. Bu. şıirinin güeü kadar müzıgın gücünden de kaynaklanı\or. 19S3 'tekı Akdeniz Akdeni/ albümünden berı Yeni Türkü topluluğu Mungan'ı şi- ir okurunun dışında kitleye de taşıyor. Can \üce\ şiinnın de Yeni Türkü için vazgeçilmezleraraMndaoldugunuanım- savalım. Popüler alana ulaşamayan şiir \e şair. aneak "jübile"lerle kendisine gündemde ver bulabilivor. 1996"da Türk şiirinde önemlı evreleri temsil eden üç şairin 70 vaş kutlamaları yapıidı: Necati Cumalı, Attilâ İlhan \ e Can Yiicel. Cumalı. popun geç fark ettiği bir şiir. Onun Abanoz'daki Emine şiırinin beste- sıni de içeren Levent Yüksel'in ikinci ka- setinin tanıtım etkinlikleri kapsamında Cumalf nın 70 >aş kutlamalan da med- \ada >er buiabildi. Her zaman 44 aktör"sü bir konum ve duruş sergileyen Attilâ İlhan. Ergüder Voldaş'ın bestelevip Nur Vbldaş'ın ses- lendırdiği Sultanıvegâh çıkışından son- ra. 1980"lerde Ahmet Kaya'yla ses bu- lacaktır. 70 vaşında gündemde yer alışı vineobestelerdenCinayetSaafi'ninmu- zır mekruh bulunup vargılanması nede- nivledir. Popya da jiibile Can \'ücel'insebütünaykın duruşuy- la varattığı kendi med\ a^ı \ ar. Kamu \ ic- danının ezilmeye başladığı 1980'lerden beri şiinn ses sahibi olmasına. kendi se- siyle ortava çıkmasına çabalıyor. Şiir ka- seti yapıyor.toplatılıvor. Şiirleri bestele- niyor. beğenmiyor: "başka tiirlü bir şey"ler an>or. Yukarıda anılan Şairler Grevi'ni örgütle>enlerden. Sonuçta mi- zah dergilerınde kendıne yer açıyor. Genç \e popüler olanla buluşan bir şiir. 70 yaş kutlaması da aynı oluşumu ser- giliyor: Mizahçıların düzenlediği etkin- lik. "lokavt sonrası şairlerTnin: Cema \ılmaz'dan \ılnıaz Erdoğan'a, Sezen Aksu'dan Yeni Türkü'ye pop star \ e şo\ - menlerin katılımıyla uerçekleşivor. • • • Can Yiicel örneğinde şiirın popülerin vedeğine düşmesi degil. popüleri yede- ğine aldığı gözleniyor. Bu önemli. Yine müzik alanından gidilirse. mo- dern şiir içinde ürünleri en fazla beste- lenen şair galiba Nâzım Hikmet. Onun başındanberi "seslişür^ınpeşindeoldu- ğu biliniyor Hem şiirini öyle kuruyor hem de zamanına göre öncü bir örnekle bunlan plağa okuyor. Kendi kendine SÖN lenen bir şiır degil: dışa dönük. O da popüleri yedeğe alıyor. Havatın şiirselliğinin ölümünden, ka- mu vicdanının silinişinden beri şiir, bü- yük ölçüde kendi kendine söyleniyor. Lokavt karşısında birtür kendı jübilesi- ni vapıyor. Belki bu nedenle popülerin ancak yedeğinde yeralabiliyor. Makine- ler havatın şiirselliğıni soldurduğu sıra- larda. XVIII. yüzyılda kol gücüyle yaşa- yanlarmakineleresaldırmıştı. Şair ve şi- ir de kendine engel olarak gördüf ü ma- kineye. "med>a"va saldınyor. Sahne onun starlanna, şovmenlerine, şairlerine kalmış gibi görünü\or. Ovsa şiir, biraz da vicdandır. Sağ- duyunun ötesinde. en ince, en derin duyunun aktığı yerdirşiir. "Akılkienin- eesi duyulann" demiş ya şair. ona ıh- tıvacımız var. Barış Pirhasaıı'uı 4 çokulushı' ikiııci fîbııi 'Lsta Beni Ölclürseııe'nin çekiıııleri taıııaınlancb 'îp üstünde' kuşaklar arası çatışmaC L M H l R CANBAZOĞLl ~İpcambazı\la ustası bir sınır kasaba- sında > eni dün> a\ a gidebilmek için sirkin öbiir sahibini beklivorlar: adam bü>uk para\ la gelecek, bunlan kurtaracak. LI- ke savaşın eşiğinde. şartlar son derece ağır. L stanın. havatta en sevdiği \arlık olan çı- rağının geleceğini kurtarması büvük tut- kusu. Çırak düşler içinde. çok du> ariı» ne- rede> sedoğaüstii sezgileri var. Sirkteki de- ni/kızıvla tanışıvor \e aşık olu>or. Bu, us- ta için çok tatsız bir gelişme. tüm planlar altüst olacak. Aşkı engellemeje çalışnor ama çocuğa ivilikten çok kötüliikte btilu- nuvor": Türk-Ajman-Macar ortak vapı- mı "l'sta Beni Öldürsene"nin özeti. fil- min yönetmeni ve senaristi Banş Pirha- san'ın ağzından böyle. Barış Pirhasan. Londra"da sinema eği- timı gördüğü dönemde planladığı ikinci filmi "Lsta Beni Öldürsene"nin kaba montajını bitirip ince montajınabaşlamak üzere bugünlerde. Adı birkaç kez değişen. "İshak'ın Öyküsü"ya da "Hikâveşi" dı- ye geçen. ardından "L sta Beni Öldür- sen^eşeklinegetirilen. son olarak bugün- kü adını alan filmın görüntü vönetmeni JurgenJurges: ^ubat başında hazır olacak fılmin müziklerın bir bölümü de ünlü Simple Minds'dan çıkacak... - î sta Beni Öldürsene'nin hazırlık ö\- küsü çok uzun. Neler \ apıldı bugüne dek? BARIŞ PİRHASÂ.N- Londrada sıne- ma okulundav ken bitirme tezi olarak çok dağınık belü, belirsız şeyler düşünüyor- dum. Başlangıç oiarak bir ıp cambazının ağzından kısa bir şiir yazdım: sonra aklı- ma ıkı ip cambazıyla ilgih kısa. siyah-be- yaz bir filmgeldi. O zaman BilgeOlgaçın öyküsü "Usta Beni Öldürsene'"} i hatırla- dım. Karanlık bir ortam, bir usta ip cam- bazıyla çırağının yaşadıklan. çok basit ve sağlambirkurgu. Kuşaklararasıdengeve gerilim üzerine . bütün bunların altını çi- zen yerçekimi üzerine bir film duvgusu gelışmeve başladı kafamda. Sonra. bu- nun bir okul filmi olarak biie fazla soyut kalacağını düşündüm. O gerılimı daha ö\küsel hale getirecek ek atmosfer ara- dım. İp cambazı sirkin içıne gırdı. sirk yeni karakterler getirdi. Sirk ve panavır ortamına hilkat garibelerini. onların da arasına bir denizkızını koydum. Bu dün- yada zaman ve mekân bel'irsizdi. Bir bö- İüm yazıp Bilge Olgaç'a gönderdım. Bil- ge büyük destek verdi. Ingilızce yazdığım öyküvü benimle bırlikte Türk prodüktör Fatih Aksoy \e bir Alman prodüktör de sevdi. Macanstan'da çok güzel mekanlar bulduk. Macanstan'da da bir prodüktör filmi kabul etti ve "Usta BeniÖldürsene" Avrupa filmi oldu. - Yansı vabancı olan çokuluslu oyuncu B üyülü, imkânsız bir aşkın öyküsü 'Usta Beni Öldürsene'. Türk-Alman- Macar ortak yapımında savaşın eşiğindeki bir ülkede, baba-oğul ip cambazının birbirlerine derin bağlılığı ve çatışması; yaşanan küçük maceralarla sa\aş ve göçmenlere göndermeler yapılarak aktanlıyor. \önetmen Banş Pirhasan görüntü yönetmeni Jiirgen Jur- ges ile birlikte. kadrosu nasıl saptandı ? O>uncular için çok videokaset seyret- tık. castıng ajanslanvla bağlantı kurduk. Bir ara Irlandalılar'la da bağlantımız ol- du. Onlar çırak rolü için "Sol Ayağım"da Daniel Da>-Le«is'in çocukluğunu oyna- van Hugh O'Connorı önerdiler. beğen- dik. O. çırak İshak oldu. L'sta için bir çok oyuncunun İMTIİ geçti, sonunda Macaris- tan'dan KarohEperjes'i seçtik. Denizkı- zı'na da fazla adav vardı. Almanya'da isim yapmış Julia Brendler'da karar kıl- dık. Bunların dışında Alman. Türk. Ma- car o\ uncular rol aldı. Bızden Hale Soy- gazi \e Cem Özer konuk ovuncu; aynca Haluk Bilginer. Tuncel Kurtiz v e Meltem Cumbul da v ar. - Filmi A\rupa'da daha fazla kitleye ulaşnrabtlmek için ortak vapımlar hep bir lokomotif ovuncu buluyor. Siz böyle biri- ni aradını/ mı? Okuldav ken ustav ı John Hurt'ün oyna- masını hayal ediyordum. Okul filmi için aslında lokomotif ov uncu gerekmiyordu. çok sevdiğim bir oyuncu diye istiyordum Hun'ü. Sonra oturup prodüktörlerle ko- nuştuk; bu film nasıl satılacaktı. para na- sıl bulunacaktı ? Senarvo iyi olsa bile pa- ravı bulacak bir ısımlı ovuncu üerekivor- du. Macaristan'da "Rasputin'i çeken Malcolm \lcDowellla ilişki kurduk. ol- madı. John Hurt'e daha önce başvurmuş- tum. o da olmadı. Oyuncular çok pahalı aslında. Hugh O'Connor'ın parası bile büyük pazarlıklardan sonra biraz düşü- rülebildı. - Baştan beri Yeşilçam'da alışıkolmadı- ğımız bir ha/ıriıktan söz edi>orsunuz. Ka- ça çıktı tiim bu prodüksivon \e para nere- den sağlandı ? Filmi baştan beri A\rupa için düşün- düm. Diyelim kı. Türkiye'den birı çıkıp talıp olsa. önce ben uyarırdım paranın dönmesi çok güç dıve. Çünkü film için harcanan yaklaşık 200 milyarı Türkive'de geri getirmek imkânsız. Türkiye"de film yapınca küçük bütçeler sonucu ses kötü oluyor. görüntü kötü oluyor. ortaya çıkan şey mutluluk vermiyor... Parayı Alman- ya'da eyaletlerin fonlarından. Eurima- ges'dan sağladık. Macaristan'dadadevlet yardımı alındı. televizyonlara satıldı. - Müziği kim vapacak ? Bir albüm çı- kartacak kadar uzun müziği olacak mı filmin? Müzik prodüksiyonunu baştan sona dek izleyecek firma birçok kaset gönder- dı. Sonunda Simple Minds'a gitti senar- yo. Sevdiklerinisöylediler ama albüm ça- İışmaları vardı. bir de bugüne dek hiç film müziği vazmamışlardı. Sonuçta albümü hazırlarken yapabildıkleri kadar ürete- ceklerini söylediler, bazı örnekleri de ha- zırlavıpgönderdiler. Zaten filmin müzik- lerini tek isim vapmavacak. Filmin asıl bestecisı Peter Oggv müziklerden o so- rumlu. Iki tane sözlü beste olacak, gensi enstrümantal müzikten oluşacak ve mü- zik albümü de vapılacak. -1 fukta bir festivaldeyanşmak var mı? Festhale gidilirse film hangi ülkenin ola- cak ? En büv ük v apımcı Alman şirketı oldu- ğu için Cannes'a Almanya adına başvu- racak film. çünkü Eurimages'da da Al- man filmi olarak gıtti "Lsta Beni Öldür- sene". - Siz bu filmle uğraşırken On Yönet- men tki film projesinde yer alan kısa met- rajlı çalışmanız "Gül ile Adem". diğer- leri ağır eleştiriler alırken en fa/la ilgi çeken bir. iki bölümden biri seçildi. Bu projede sizi öne çıkartan diğerlerini başarısız kılan etmenler neydi ? Yönetmenlerin çoğu daha önce kısa- metraj yapmamıştı. Kısa film kaba bir benzetmeyle roman yazan birinin hikâye vazmayabaşlamasınabenziyor. Birdeney yapmaya kalkıştım. Aldığım hikâye kato- lik mitolojiv le yazılmış: Orta Amerika'da geciyor. Bu Katolik mitoloji bizim ülke- ye uyarlanır mı diye düşündüm önce. In- cil satıcısı çocuk. gülyağı satan çocuk ol- du. dini motifler garip bir şekılde bize uy- du. tüm tipler çok tanıdık geldi izleyıci- ye. Küçük sürprizlerle, tuzaklarla gel'işen bir filmdi. İşin vakıf yönüne gelince: çok acele ettiğımizi. aynı teknoloji ve aynı pa- ranın bize yeni birşey kazandırmayacağı- nı söyledim. Çok acı çekerek başladım ve öfkelenerek bitirdım ama sonuçtan memnunum. Ben >apay ım. insanlar anla- masa da olur dı\e birşev 1 yok sinemada. Insana şansı bir kere. bilemediniz iki ke- re v eriyorlar. Bunu düşünerek sev ilsin di- ye işi sulandırmaktan sözetmıyorum ama filmde o ülkenin insanlarının duygulan \e hayatı koklanmıyorsa başka iş yapıl- malı. Herşeyeters. saldırgan birşey yapı- labilir. can yakılabilir. Bu da insanları baş- ka bir ortama götürebılır. Belki can yak- ma kabul görmevebilır örneğin ilk fil- mım "Küçük Bahklar"da can yakarak böyle bir yenilgiye uğradım ama seyirci bundan memnun kalmazsa diyecek birşey yok. KOŞEBENT ENİS BATUR Mola "Köşebent"\ere başlayalı yaklaşık 80 hafta ol- muş. Gerçi 1978'den beri haftahk düzende yazma alışkanlığım vardı ama, Cumhuriyet'te olduğu ölçü- de kendimi bağlanmış hissetmemiştim pek. Bunda en önemli pay, sanıyorum Cumhuriyet'in okurlarının. Mektupla. telefonla kurdukları iletişim hartı üzerinde bana dikkatli biçimde izlendiğimi anımsattılar. Bir yazar için, kitaplarıyla kurduğu, kurmak istediği ilişkiden hayli farklı bir söyleşi dü- zeni bu: Sıcağı sıcağına. hızlı, bir adımdan ötekine sıçrayan sıkı takipçilik içinde gitgide koyulaştı da iletişim. "/<ö?ebenf"lere başlarken biraz üzerinde dur- muştum: Edebiyat adamı için besleyici yanı kü- çümsenemeyecek bir buluşma türü bu. Edebiya- tın hepten dışında değilsiniz gerçi: gene de, şiir ile, yazınsal deneme ile. yazınsal metinler ile sokuldu- ğunuz alanın biraz ötesinde durduğunuzu, duraca- ğınızı biliyorsunuz bir gazetede. Yaklaşımınızı. üs- lubunuzu, konularınızı ayrı bir hizaya taşıyorsunuz. Kazanımlarınız iyi-kötü belli. Güç olan, bu durum- larda, sakıncaları görmektir. Okurlannız size, siz okurlarınıza alışıyor, bağlanıyorsunuz ya, tıryakilik sizi bir çark gibi çevrilmeye götürüyor, sürükleni- yorsunuz. Bir gazetede haftahk düzende bile olsa, sürekli yazmak bir optik kayma'ya yol açıyor, edebiyat adamında. ister istemez güncele, güncelliğe yan çizmeyen birton tutturuyorsunuz genellikle; kültür alanında, toplumsal ortamın nabız yoklamasına yö- neliyorsunuz. Bir gazetede köşeniz olmasa, ola ki günlüğünüzde birkaç satır ayıracağınız bir konuya bir yazı ayırıyorsunuz. Günlük basına, televizyona, olayların akışına bu ayarla bakmaya başlıyor, işin daha fazla içinde olu- yorsunuz. Oysa yazmak, zaman zaman, bana ka- lırsa sık sık, mesafeli durmayı gerektiren bir uğraş - edebiyatsa alanınız. Olup bitenler yazdıklarınıza yansıyabilir şüphesiz, gelgelelim, siz farklı bir bağ- lama yönelebilir, yönelmek isteyebilirsiniz. Edebi- yat birebir kalınmasını gerektirmez çoğu zaman. 80 hafta boyunca "Köşebenf'ler beni ikiye böl- dü. Güncel mercek ile güncel-dışı mercek arasın- da deyim tuhaf kaçacak ama sık sık şaşılaştığımı gördüm. Bir tek göz değil yorulan, zihin de dağılı- yor iki ayar arası. Zararlı çıkan, kimliklerden birisi: Edebiyat adamı. Öte yandan, Türkiye kadar dinamik pek az ülke var. Her gün her şey sallanıyor, yerinden oynuyor, yer değiştiriyor izlenimine kapılıyor insan. Hiç de- gilse kendi alanında bir sorumluluk taşıdığı, belli du- rumlarda tavır alması gerektiği düşüncesi söz al- mayı zaman zaman kaçınılmaz kılıyor. Sözü dolaştırmaya çalışıyorum. 80 hafta boyun- ca bu bölünmeyi yaşarken, ona alışmamaya alış- tım galiba. Ama şimdi, bir "mola verme anı" gelip dayandı. "Köşebentler"den bir süreliğine uzakla- şacak. gene de Cumhuriyet yazarı olarak kalaca- ğım. Mola bittiğinde, "Köşeöenf'leryeniden dev- reye girecektir. Cumhuriyet okurları arasında beni düzenli biçim- de izleyenler olduğunu, bu mola nedeniyle üzüntü duyacaklarını kestirebiliyorum. Birdönem için böy-~ le bir gereksinmenin doguşunu anlayışla karşılaya- caklarını sanıyorum: Üzerinde yoğunlaşmamgere- ken birkaç kitap projesine kesintisiz biçimde eğil- mem için önümde bir pencere açıldı, bu fırsatı ola- bildiğince iyi değerlendirmek istiyorum. Edebiyat adamı, hertür koşul altında çalışmayı, üretmeyi öğreniyor şüphesiz. Gelgelelim, gün ge- liyor, daha geniş soluk gerektiren. kesintisiz yatırım bekleyen bazı projelere girişemediğini farkediyor. Bir süre için de olsa, kendisine parantez açma şan- sı verilmişse, o sürenin hakkını verme sorumlulu- ğu ağır basıyor. 96 güzünden 97 yazına, her biri benim için altın değeri taşıyan günlerden nektar toplamaya yöne- lirken, bir şeyler alabileceğimi, ola ki aldıklarımdan hareketle bir şeyler verebileceğimi umuyorum. Yeniden buluşmak dileğiyle. Hâmiş: Yolcu yolundayken. ara sıra muslukları açık tutun! Kültiir-Sen Genel Başkam'na ceza .\NK.\R.\ (Cumhuriyet Bürosu) - Kültür Bakanlığf nın istemi üzerine Disıplın Kurulu'nun. Kültür-Sen Genel Başkanı Izzet Polat Ararat'a "Kültür-Sen Genel Başkanı sıfatıv la vetkisiz ve izınsiz olarak çeşıtli tarihlerde ve çeşitli gazetelerde. bakanlığın politikasını ve bakanları eleştirir tarzda demeçler vermesinden dolayı" ceza verildiği bildirildi. Kültür-Sen Genel Merkezi yaptığı açıklamada. "Bakanını izin alarak eleştiren bir sendika anlavışı hangi demokratik ülkeden ahnmıştır? Devlet Tiyatrolan gibi tüzelkişiliği haız bir kuruluş da bakanlığın talimatıvla bir personeline ceza \ererek. hem sanat kurumu kimliğine gölge düşürmüş. hem de Sayın Bakan'a kullanabileceği önemli bir kapı açmış bulunuyor. Genel Başkanımıza verılen bu ceza Küitür Bakanlığı'nın hangi anlayışa emanet edildiğınin kanıtıdır" dedi. Tiirkiye'de ve Dünyada Sol'un gelişimi Üzerine Düşünenlerin Dergisi... / Sosycd Demokrat DBĞİŞİM IITISI lirlLEIDE Kemaîizm ve Sosyal Demokrasi İnönü ile Sosyalist Enternasyonal Üzerine Süleyman Genç'in Denız Baykal'a Mektubu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear