23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 EYLÜL 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Alman sanatçı Maria Eichhorn, izleyicinin yapılana katılmasından yana: Tophnnun kabfamı çok öııeıııK EV1RE KOYUNCLOĞLU Alman sanatçı Maria Eichhorn. 4 Uluslararası Istanbul Bienali'nde sergileyecegı eserin hazirlıklan için lstanbul'daydı. Eichhorn, Istanbul'un farklı yerleşim bölgelerine ve birtane de Bienal'in ana sergi mekânı Antrepo'ya yerleştireceği "Bfflboannan, İstanbul'da Bienal sûresınce gerçekleşmekte olan eticinliklerin afış ve posterleriyle donatacak. Sanatçı, güncelliğini yitiren posterlerin üstüne sürekli yenilerini yapıştınrken: sergı boyunca görüntüsü değişecek olan, ama kentin zamanına veyaşamına ayak uyduran, sosyo- küitûrel içerikli bir çalışma gerçekleştirmeyi tasarhyor. Sanatçının billboard'unda yer alacak poster ve afişler. genelde billboard'larda görmeye alışık olmadıgımız "azmlık" ve "marjinal" kültürlerden müzik gruplannın, tıyatro. dans ve film gösterilerinın, söyleşı ve panel gibi etkinliklerin duyurulanndan seçilecek. Maria Eichhorn, 1962 Bamberg doğumlu. Berlin Sanat Akademisi'nden mezun olduktan sonra profesyonel hayata atılmış. Genç bir sanatçı olmasına rağmen saftığı eserleriyle yaşıyor ve yeni projeleri için harcamalan kendi karşılayabilıyor. Halen Berlin'de çalışmalannı sürdürmekte. - Sizin çahşmalannızı belli bir kavram içinde toplamak oldukça güç. Siz isimlendirebilir misiniz? EICHHORN - Daha bir şey söyleyemıyorum. Kesin çizgilerden bahsetmek için daha çok erken olduğunu düşünüyorum. Şimdilik ortak yönleri yok. Ümıdim olmaması da. Çoğu zaman farklı ülkelerden farklı sanatçılarla ortakJaşa çalışmalar yapıyomz. Yaptıgım işi açıklamak o kadar kolay değil. Size en son projemi anlatayım isterseniz: Eski Doğu Almanya'da yer alan uluslararası bir gan olan Leipzig'de gerçekleşti. Avrupa'nın birçok büyük kentıne, aynı zamanda Berlin "e çok yakın olan bu istasyona sürekli trenlergelir. gıder. Istanbul Bienali'ne de katılacak olan Lawrence VVeiner ve genç bir Iskoçyalı sanatçıyla bırlikte buişlek garda bir çalışma gerçekleştırdik. Bölge gazetesine şöyle bir ilan verdik. "Bize nereye gitmek istediğjnizi yazın, Avrupa'nın 21 büvük şehrine bedava gidiş-dönüş tren bileti kazanın." Yıllarca "seyahat etme yasağır 'nı Maria Eichhorn, îstanbul'ım farklı yerleşim bölgelerine ve bir tane de Bienal'in ana sergi mekânı Antrepo'ya yerleştireceği 'Billboard'lan, İstanbul'da Bienal süresince gerçekleşmekte olan etkinliklerin afiş ve posterleriyle donatacak. yaşamış bu bölgenin insanlanndan kısa bir süre içinde 80 tane kart geldi. Kartlarda Paris, Viyana gibi büyük şehırlere gitmek isteyenlerin yanında. ufak şehirlere. köylere gitmek isteyenlerin de olması çok ılginçtı. Aralanndan 5 kişiyi seçmek zorundaydık ve bir çekilış yaptık. Ve yine "görünmezyönlendiriciler*' olarak gişelere biletlenni bıraktık, istasyona bu 21 şehre gidiş-geliş tarıfelen yerleştirdik. Yalnızca bu konuyu gazetede okumuş olanlar değıl. oradan geçenler de bu tanfelen alıvordu ve bir hizmet yapıldığını düşündüklerinden hoşlanna gidiyordu. Böylece olaya bizim isteğimiz dışında da birçok insan dahil oldu. Çalışmanın en önemlı noktalanndan biri. bızim olayı kurgulayanlar olarak göz önünde olmamamızdı. Katılan herkes. bilmeden >a da bilerek kendi hareket bıçimıne kendi karar veriyordu. Günlük hayatın geçtigi, herkesin bir yerlere gitmek için geldigi. her şeyin planlanarak gerçekleştigı. yaşam içinde yer alan bir yerde bir çalışma yapmak çok istiyordum. - Etkinliklerinizi genelde sergilediğiniz bir yer var mı? EİCHHORN - Dünyanın heryennde. 2 yıl önce Venedik Bienali'ne katıldım. Sergi alanının bir köşesine kalın bir defter kovdum, vanına da kalem. güncelliğini yitiren posterlerin üstüne sürekli yenilerini yapıştınrken sergi boyunca görüntüsü değişecek olan ama kentin zamanına ve yaşamına ayak uyduran, sosyo-kültürel içerikli bir çalışma gerçekleştirmeyi tasarhyor. Gelenler. defterin içıne bienalle ilgili yazılaryazdı. Bu deften. "izienimlerini aktarabilecekleri bir defter" sandılar. Bienalın sonunda defter dolmuştu. Kimse onun benim etkinliğimin olduğunu fark etmedi. Aslında, altında ismim ve ışım yazıyordu. Ama çoğu insan dikkat etmedi. Yıne Venedik Bienali'nde, üç agaç arasına iki hamak astım. Birçok insan gelip sallandı. vattı, uyudu. kimse onun oraya neden asıldığını bilmiyordu. Sormadı da. Bienalin sonunda da bir tanesı çalındı. - O zaman sizin çabşmalannız hakkında ben bir yorumda bulunabilir mivim? Bir tiir "gızlı göz" olma>ı ve i/lev icinin ya da katılımcının doğal tepkilerini izlemeyi sevivorsunuz, düşünceni/le günlük hayatın içinde var olmayı tercih ediyorsunuz. EİCHHORN - Evet ve hayır. Çünkü bazı çalışmalarım için bunu söyleyemezsiniz. Onlarda da çok ortada oluyorum. Özellikle grup çalışmalarında çok farklı şeyler çıkarıyoruz. - "Ortada" oMuğunuz çalışmaiannızdan birini anlatabilir misiniz? EİCHHORN - Bir sergimde mekâna. 70 fırça. 70 boya dolu kap ve 70 boş sayfa yerleştirdım. İzleyıcilere o boş kâğıtlara istediklerini çizebileceklerini söyledim. 70 gün sonunda tüm kâğıtlar dolmuş ve çok ilginç eserler ortaya çıkmış oldu. Burada her şey ortadaydı. Seçerek benim sergime gelen ınsanlar onlardan istenen şey ve ortaya çıkan ürün. Toplumun yaptıklanma katılımı benim için çok önemli. - Istanbul Bienali'ndeki projenizden biraz bahsedebilir misiniz? EİCHHORN - İstanbul Bıenalfnde, sergi alanına ve şehrin merkezindeki bazı "Billboard'lara o sırada Istanbul'da gerçekleşen etkinliklerin posterlerinı asacağım. Bienal boyunca.üzerindeki posterler değişecek. Süresi geçenin üstüne yenısi gelecek. Billboardlar, panolara dönüşecek. Bu panolarda, billboardlarda ilanlannı ve posterlenni asamayan kişilerin ve ekiplenn posterleri yer alacak. Posterin asıl amacı nedir? Toplumu olup bitenden haberdar etmek. Seçilecek posterler. genelde marjinal ve azınlıklara ait sayılan sanatçılann etkinliklerinin posterlerinden olacak. Tabii, azınlık deyince, akla "azınlık nedir" sorusu geliyor. Günümüzde geçerli o'an anlamıyla "azınlık kavramını" kullanmak istiyorum. "Ne>e, ne taraftan" baktığına bağlıdır ve herkese göre degişir. Merkez ve kenar dediğın anda, kenardakı herhangi bir noktanın bir başka merkezın de noktası olabileceğini düşünmek gerek. Senin hangi noktayı merkez aldığın çok önemli. Günümüzde azınlık ve çoğunluk arasındaki kesin sınırlar çözelmeye başlamıştır. Azınlık dediğimiz kesimler artık gerçek anlamda azınlık değildirler. insan haklan için savaşan insanlar azınlık mıdır? Azınlığın çoğunluk üzerinde yarattığı etki gün geçtikçe güçlenmektedir. Sırlar, sanattan daha çok ilgi çekiyor KültiirServisi-Çağımızın ünlü sanat- çılannın yaşam öykülerini konu alan ki- tapiann yerini, bu kişilerin cinsel yaşam- lan üzerinde yogunlaşan kıtaplar aldı. Günümüz insanının ilgi alanlannı da içi- ne alan kapsamlı bir araştırmanın sonu- cuna göre artık Çaykovski'yı intihara götüren nedenin. sanatçının homoseksü- elligi olup olmadığı ya da "Alis Harika- lar Diyannda" nın ünlü yazan Lewis Carroll'un küçük kızlara düşkünlügü il- gi çekiyor. Yayıncılar da bu tür kitapla- nn çok satmasından hareketle, çağa damgasını vurmuş kimi sanatçılann özel yaşamlannı bırbiri ardına deşifre ediyor- lar. Independent'ın sanat köşesi yazarla- nndan Henry Porter, durumu tek bir cümleyle özetliyor: "Sanatlannı boşve- rin, siz seks yaşamlanndan söz edin!" "Yatak odalarının kapılan ardına ka- dar açılıvor \ e ne kadarderine inilirse sa- bşlar da o oranda artıyor." Bugüne ka- dar özel yaşamı konu edilen ünlüler ara- sında kimler yer almıyor ki? James Joy- ce'tan tutun da Monaco Prensesi Gra- ce'e. Frank Sinatra'dan Prenses Di- ana'ya dek uzanan uzun bir liste oluşru- ruyor bu ünlüler. "Rahibe Teresa üzerine bir khap yaz- madığuuz sürece herkesin her şeyini ra- hatlıkla anlatabilirsiniz" diyor eleştir- men Mkheal Shelden. Kjmileri de ünlü kişilerin sırlarını bilmenin toplum için yararlı olduğunu düşünüyor. Yapılanın, bu insanlara saygısızlık etmek değil. her türlü konunün özgürce tartışılabildiği özgür bir toplum yaratmak olduğunu sa-' vunuyor. Yayıncı Helen Fraser ise bu ye- ni akımı daha tarafsız bir şekilde değer- lendiriyor: "Son 10 yıldır zaten bu yön- de bir ilgi vardı. Ama cinsellik konusu, Levvis Carroll'un bivografisinin yayım- lanması ile başladı. Gizli kapaklı bir şey kalmasın' fiıryası insanlann müthiş ftgi- siıü çekiyor.'" tngilız Kraliyet ailesi üyelerinin bi- yografilerinı yazan Anthony Holden da bu furyanın zengin ettiği isimlerden. Medyanın, Kraliyet ailesine olan ilgisi yüzünden her an gazeteciler ve televiz- yoncularia burun buruna olmaktan usa- nan Holden, çareyi Çaykovski'nın yaşa- mını kaleme almakta bulmuş. Holden. kitabın önsözüne ünlü besteciden şu alıntıyı koymuş: "Günün birinde insan- lann. yaşamımın bilinmeyen vönlerini keşfedeceğini düşünmek -ki bunlar bü- yük bir özenle sakladığım, son derece ki- şisel gerçeklerdir- beni son derece rahat- sız edi\or._" Ancak Holden. ünlü beste- cinın cinsel egilimlerinin sanatıyla çok sıkı bir bağ oluşturduğunu ve bu gerçe- ğin asla yadsınmaması gerektiğini savunuvor. "Almanya'da Portre Fotoğrafçılığı" sergisi, fotoğrafın tarihini yansıtıyor: IiLsaıı çehresmdeki sakh gerçekHl KAYAÖZSEZGİN ANKARA- Resım sanatının oluşum evreleri açısından baktığımızda. portrenin sanatsal olduğu kadar. hatta ondan daha fazla işlevsel bir amaçla yüklü olduğunu görürüz. Portre-resim. konu aldığı kişinın anısını görsel bir belge olarak geleceğe aktanr Ölümlü canlının, ölümsüz bir cehre belgesidir bu, dünyada yaşamış olduğunun kanıtı ve tartışmasız bir göstergesidir. O kişi, doğmuş. yaşamış ve ölmüştür. Yaşam sürecinin herhangi bir yerinden kopanlıp, tuval üzerine yansıtılmış olan görüntüsü. hem o sürecin resim yüzeyinde dondurulduğu anın hem de bütün bir yaşamın tanığıdır. Fotoğrafın. teknik bir icat olarak geçen yüzyılın ilk yansı içinde ortaya çıkması, resim sanatında portrenin bu geleneksel işlevini, sanatsal işlevinden yana, bir ölçüde tersyüz etmiştir: Ressamlar portre yapmayı sürdürmüşlerdir, ama yaptıklan şey. artık geleneksel anlamda bir "surefin belgelenmesi değil. o çehre aracılığıyla sanatçı eyleminin dile gelmesidir. Fotoğrafın tarihi ıse, portre-fotografla başlar ve gelişimini, bu ana tema çevresinde sürdürür. Nadar'dan, daha yakın tarihlere doğru çekeceğimiz bir çizgi üzerinde portre, fotoğrafın neredeyse bir varlık nedeni olmuş, fotoğraf sanatı. denebilır ki onunla ete ve kemiğe bürünmüştür. Bu gerçeğı. 1850'lerden. yani fotoğrafın ilk oluşum evresinden Birinci Dünya Savaşı'nın sonlanna kadar süren yanm yüzyılı aşkm bir zaman diliminde. somut örneklerle izleyebilmek için. şu günlerde Ankara Alman Kültür Merkezi galerisinde sergilenen ve yakında lstanbul'a da taşınacak olan "Almanya'da Portre Fotoğrafçdığı*' adlı fotograflar dizisini görmek yeterli olacak. Fotoğrafın ilk teknisyenleri ya da mucitleri, Fransa'da yetişti. ama onlann Alman kökenli çıraklan, ustalannı büyük bir dikkat ve titizlikle izlemenin venmli sonuçlanm almakta gecikmediler. Daguerre'in Almanya'daki temsilcileri, büyük siyasal olaylara ve ekonomik bunalımlara karşın kimyacılar, optikçiler ve ressamlardı. Bakır levhalar üzerine oyularak basılan ve çoğaltılan gravürlerdeki portrelerin yerini, fotoğrafın icadıyla ilk "Daguerreotype' fotoğraflann alması ve bunlann sonradan toz boyalarla renklendirilmesi, Almanya için de ilk denemelerdir. Geçen yüzyılın sonlanna doğru, Eastmans'ın 'Kodak' tekniğiyle geliştirdiği fotoğrafik aşama ise bu denemeleri daha ileri bir noktaya ulaştmr. tnsanlann kilolarla agırlıktaki dev makineler önünde, saatlerce poz 7 850'lerden. yani fotoğrafın ilk oluşum evresinden Birinci Dünya Savaşı'nın sonlanna kadar süren yanm yüzyılı aşkm bir zaman diliminde, somut örneklerle izleyebilmek için, şu günlerde Ankara Alman Kültür Merkezi galerisinde sergilenen ve yakında İstanbuPa da taşınacak olan 'Almanya'da Portre Fotoğrafçılığı' adlı fotograflar dizisini görmek yeterli olacak. vererek görüntülennı beyaz kart üzerine aktarmanın zorluklanna katlandıklan bir dönemden. daha pratik sonuçlann alındığı bir başka döneme geçilmektedir "Siz yalnızca düğmeye basın, gerisini biz çözümleriz" sözünde anlamını bulan teknoloji harikası. bundan böyle salt seçkinlerin ya da palazlanmaya başlayan kentsoylu sınıfın tekelinden yavaş yavaş çıkacak. sıradan insanın gündelik yaşamına kanşacaktır. Insanlan fıziki görünüşlerinden tanımayı ve tanıtmayı amaçlavan ilk "phj'siognomonie" tutkunlan. fotoğrafın sonradan pratik bir düzeye getireceği çoğaltım mekanizmasını taşbaskı resimlerle saglıyorlardı. Sergi. 1800'lerin başlarından kalan bu tür örneklerle başlıyor, Daguerre tipi fotoğraflara, tek ve grup halındeki aile fotoğraflanna. Alman fotoğrafı açısından tipik örnekleri içeren 'vizitkart'lara kadar uzanıyor. Bu noktadan sonra da Almanya'da fotoğraf üretiminde endüsrrileşme aşaması başlar. Aile albümlerinin soyağacı ya da şecere altyapısını görüntüleyen aile kronikleri. böylece yaygınlaşır. Almanlar buna "burjuva toplumunun beyaz khabı" demekte haklıdırlar. Çünkü toplumsal normlann çizeceği grafik eğrisi, bu beyaz kitabın sayfalannda alacağı yolu kendisi belirleyecektir. Artık bir "corpus imaginum" karşısındayız. Portrede insan ruhunun yansımasını bulanlann. fotoğrafın bu türüne bunca gönül bağlamış olmalan kuşkusuz şaşırtıcı değil. Kameraya bakan insan gözü. onu fotoğraf kartında sonradan izleyecek olan bir başka gözle buluştuğunda. psıkolojik dıyalog da kurulmuş demektir. Artık Kafka'nın sözünü ettiği. insanın "kendi hikresi, kendi hisan" bir yerlerden dışan doğru bir kapı aralamış, gözlerin arkasındaki gizli dünyaya, o "mahremr mekâna bir başkasının bakması için davet çıkarmıştır. Ama bu davet, onu gündeme getiren insandan degişmektedir. Sergiyi oluşturan fotoğraflann kiminde. insanın bakışı ürkek, kiminde aşın birteslimiyet duygusuyla mütevazı, kiminde aristokrasiye özgü bir kibirlilikle meydan okuyucu, kiminde düşünceli ve içe dönüktür. tnsanın iç yapısındaki değişkenlık. bu portre-fotoğraflarda, içten dışa yansıyan bakışlann farklılığmda keskinleşiyor, kimi zaman da durgunlaşıp geriye dogru çekiliyor. Burada Uelsmann'ın. fotoğraf makinesini "öteki gerçeklîk"le yüzyüze gelmenin akışkan bir yolu olarak tanımlayan sözünü anmanın tam sırası: Portre-fotoğraflar. izleyiciye, insan cehresinde sakh kalmış olan bu gerçekliği sunar. bizi, onu bulmaya zorlar. Bu fotoğraflarda geçmış. şimdı ve gelecek, bir tek "an"a dönüşüyor. Oscar VVilde, "De Profundist"te haklı olarak. geçmişin geri dönülmez olduğunu söyleyenlere inanmamak gerektiğini öne sürüyordu. Ona göre, nesneler -ve elbet insanlar da- biz nasıl bakıyorsak, öyle var olurlar. Alman insanlannın portreleri, bize bu gerçeği anımsatıyor olmalılar. Onlann böyle olmalarını sağlayan da fotoğraf makinesi dediğimiz o gizemsel ve kimvasal kutunun kendisidir. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Dilimizin Özleşmesi Karşısında Eskiler 1. Türk Dil Kurultayı, 26 Eylül 1932'de toplandı. Evet 63 yıl önce. Evet, Tek Parti Dönemi'nde yu- kardan gelen buyrukla oluşturulan bir kurultay. Ama, "Hendese" derslerinde öğrencilerin boğa- zına bayat bir balığın kılçığı gibi takılan "müstatil", "mikâp", "müselles-i menşur", "mütevaziül adlâ", "zaviye-i kaime" vb sözcük ve tamlamalardan kur- tulma çabalarını yönteme bağlama, kurumlaştırma girişimi. Ama, Şinasi, Namık Kemal, Şemsettin Sami'le- rin nerdeyse 150 yıl önce başlattıkları dilimizi ara- ma bilinçinin yarattığı birikim. Ama, ÖmerSeyfettin ve arkadaşlannın 1911 'ler- de Genç Kalemler dergısinde yayımladıkları bildir- geyle sürdürdükleri savaşım sürecinde yeni bir atı- lım. Falih Rıfkı Atay'ın, 1933'te, dilimizin özleşmesi konusundaki sorulan yanıtlarken şöyle birsaptama- sı vardır: "Bizde konuşma diline doğru sadeleşme cereya- nı çoktan başlamıştı. Fakat, sanatın mukavemeti bu cereyanın mukavemetini geciktirmiştir. Bugün sanatın mukavemetiyerine, sanatın yardımı geçti." (Varlık, sayı 13,1933). Falih Rıfkı'nın "sanatın yardımı" sözüyle anlat- mak istedıği, edebiyat adamının Türkçenin gizilgü- cüne, beğenisine inanması olayıdır. Genç Yakup Kadri, 1912'de şöyle haykırıyordu: "Lisanımızın tebeddülü için lazım değil mi ki, biz değışelim. senelehn, asıhann bizde hasıl ettiği ta- hassüs tarzı ve tefekkür değişsın. Biz Osmanlıyız. Ve bu Osmanlı lisanıdır." (Rübap, 19 Nisan 1912). 1930'lann edebiyat adamı bu sözlerin karşıtını al- gılayarak bogazındaki bayat balık kılçıklarından kur- tulmasını bilmiştir. "Biz Türküz ve bu Türk dilidir." Yazmıştım, yinelemekte fayda görüyorum: Halid Ziya ki. yaşamında iki kez Mai ve Siyah'm dilini arındırmaya çalışmıştı. Çankaya'nın buyruğu- na mı uydu, dilimizin özleşmesi savaşımında oku- yacağımız önerileri getirirken... Edebiyat-ı Cedide hareketınden onca yıl sonra evrimsel birikimın ayırdına mı vardı... "İlk hamlede terkipleri, mürekkebatı zarfiye, ha- liye ve cevnyeyi atabiliriz. Bunlann hepsinin Türk- çeleri zaten vardır. Bu hizmet muallimlerin, muhar- rirlerin elindedir. Kelimelere gelince bunlann mut- laka lazım olanlannı al/koyup müştaklan mümkün mertebe istımaleden düşürülmelidir. Kalanlar da yavaş yavaş Türk kaynağından bulunacak olanlar- la değiştirilir. Türkçenin kendi lehçesi buna yetecek kadar zengindır." (Çığır, 1. Cilt, sf. 167,1933). 30'lu yıllarda dilin özleşmesi konusundaki görüş- leriyle geleceğe küçük düşmeyenlerden biri de Ah- met Muhip'tir. Yücel, dergısinde diyordu ki şairi- miz: "Bu geniş mikyastaki temizleme ve yenileme işi, Türk dilinin zenginleşmesine esas teşkil edecektir. Şimdi dilimize bazı yadırgı kelimeler girse bile on- lar kendi kendilerine ortadan çekilecek ve dil, ken- di kendine gelişecektir. Bugünkü edebiyatçıya iş düşmüştür. Diligüzelleştirmek, diliyapmak demek. Ve diliyapmak da ulusun edebiyat ve sanat tarihin- de klasik olmak demektir. Bu suretle Türk yazıcıla- rının eline bir fırsat verilmiştir. Ve gerçekten yeni dil- le çok güzel edebi örnekler vermek mümkün olu- yor. Helepekgüzelşiiryazılabilir. Ve şiirbugüne ka- dar olagelen mahdut kelimelerden de bu suretle kurtularakyeni bir şekilde gelişmeye başlayacaktır. Konuşma tarzı, kelimeler bir zihniyetin ifadesidir. Yeni dil, yeni zihniyetin de malzemesidir." (Eylül 1935). Evet Tek Parti Dönemi'ydı. Evettepeden buyruk- la toplanan kurultayda Hüseyin Cahit'lerden 1912'lerin Osmanlı bağımlısı Yakup Kadri'lere ka- dar dönemin düşün ve edebiyat adamlan, dilimizin özleşmesi amacına yönelik umar yollan aradılar. Ne yapacaklardı yani?! Türkçe konuşan çoğunluğa karşın yıllann kültür mirasına dirsek çevirip Osmanlı azınlığının dilini kur- tarmanın yollannı mı arayacaklardı?! 'Aziz Nesin'in Aziz Anısına' • Kültür Servisi - Berlin'de hazırlanan ve basılan aylık kültür ve sanat dergısi Ezgi'nin 7.sayısı eylül ayı başında satışa sunuldu. Viyana doğumlu Yahudi şair Erich Fried in biyografisıne ve savaş karşıtı şıirlennden bazılanna yer verilen sayıda, Ümit Sanaslan'ın da iki şıiri bulunuyor. Derginin "Konuk Çizer" köşesinde ise Ali Özenç Çağlar'ın biyografısi ve çizimlerinin yanında bir de yazısı yayımlanmış. Bu sayıda bulunan dığer bir yazı da çevırisi Ömer Tulgan'a ait olan, Benjamın Hoff'un eserinden yapılan alıntı. "Ayı Pu'nun Tao'su" başlığıyla geçen alıntıda, Tao'culuğu "Batı'nın birbilgesi" olarak tanıtılan. çizgi masal kahramanı Ayı Pu anlatıyor. Dergide a>nca, Bedn Kanok'un "Aziz Nesin'in aziz Anısına! "altbaşlığıyla yazdığı "'Türkiye'yı Güldürenler" adlı hikaâyesi. Nihat Yazıcı'nın bezgin ve umursamaz bir yaşam biçimini eleştirdigi yazısı yer alıyor. Şiipin evrimi ın• Kültür Servisi - Berlin'de çıkanlan "Şiir-lik" eylül sayısında. Arno Holz'un "Şiirin Evrimi", Haydar Ergülen'in "ttina île Şiır Okunur'' ve Hüseyin Ferhad'ın "Sir Derya Mektuplan" adlı yazılan yer alıyor. 19. sayısı yayımlanan dergide aynca, Hulki Aktunç, Salâh Birsel, Hüseyin Alemdar, Turgay ICantürk.Cüneyt Ayral, Habib Bektaş, Raıner Maria Rilke ve Else Laskar-Schüler'in şiirleri de yer alıyor. Asım Yücesoy'un yeni sergisi • Kültür Servisi - Resım eğıtimıni Almanya'da yapan Asım Yücesoy, uzun yıllar Ankara Radyosu'nda Türk sanat müzigi solısti olarak görev aldı. Yurt içi ve yurt dışında pek çok kışısel ve karma resim sergisi acan sanatçının. Türkiye İş Bankası Istanbul Erenköy Sanat Galerisi'ndeki sergisi. 3 Ekim'de açılıyor. Sergi 20 Ekim'e kadar açık kalacak. Bir Fırat Öyküsü • ANKARA (A.\) - Ankara Fotoğraf Sanatçılan Derneği (AFSAD), Güneydoğu Anadolu Projesi'nin tanıtımı amacıyla, bölgede çekılen fotoğraflardan oluşan "Bir Fırat Öyküsü" başhklı sergiyi. 27 Eylül'de Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü Tandoğan Binası Fuayesi'nde sergilemeye başlayacak. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in himayesinde, Başbakanlık GAP Böîge Kalkınma Idaresi Başkanlığı ve Ziraat Bankası'nın sponsorloğuyla gerçekleştirilen sergide, 10 sanatçının yapıtlan yer alıyor. 75 fotograftan oluşan sergi 14 Ekim'e kadar açık kalacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear