14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 1995 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Kafalar daraldıkça kahramanlar büyür• Dar kalıplara sokulmuş insan, ister istemez, geleceğe kapalı kalır. Olmakta olanı, hep kendisine sunulmuş hazır inak kalıplarıyla kabul eder. Kuşku duymaz. Kuşku duymayan insan, düşün dünyasını geleceğe kapatmış, ufku daralmış insan olduğundan, "darkafalı"dır. 1995 yıJı. Türkiye Cumhu- riyeti'nin önerisiyle, Birleş- miş Milletlerce. "hoşgörü yv lı" olarak duyuruldu üyeleri- ne. Bunu fırsat bilen siyasa- cı, aydın ya da ekran kuşlan. "İslam, zaten bir hoşgörü di- nidir", •'Fatih Sultan Meh- met. htanbul'u aldığı zaman. Ortodoks Patriğini sol yanı- na, Şeyhülislamı da sağyanı- na oturtmuş. "Her ikıniz de benim uyruğumsunuz.' de- miştir. Hiç kimsenin dinine kanşmaıtııştır" diye ahkâm kesiyorlar. Bütün bunlardoğ- ru. Ama hiç kimse, "Ne za- mana değuTdiye sormuyor. Tarihe dogru bakmak gere- kir. Eski bir Sanskrit söylence- si. evrenin şöyle bölüşüldü- ğünü anlatıyor: Gökyüzü tannların, yeryüzü insanla- nn, veraltı da de\lerle cinle- rin. Bütün dinlerin tannlan, yeryüzü oturanlannı baskı al- tma almışlardır. Devler, za- vallı insancıklan çıtırçıtırye- mişler. Cinler ise çarpmadık dürüst insan bırakmamıştır. Kısacası, insanoğlu gökyüzü egemenleriyle yeraltı şerirle- ri arasında ezilmiştir. Tannların hoçgörüsü • Gariptir ki, yeryüzünün tüm darkafalıları, "milliyetçi ve muhafazakâr"dırlar. Darkafalılar, Kanije kahramanı Tiryaki Hasan Paşa'yı büyük bir övgüyle anarlar da, sonsuza yönelmiş Mimar Sinan'ı, söz açıldıkça anarlar. Darkafalının dünyası büyütülmüş meydan savaşlarıyla sınırlıdır. • Evrensel değere ulaşmanın en önemli koşulu, ırkçılığın ve dinciliğin dar kalıplarından kurtulmaktır. Bizden olmayanın bize yakın olduğunu, hatta bizden olduğunu kabul etmeyi öğrenmediğimiz sürece, "hoşgörü"den söz edemeyiz. Hiçbir tanrı. insanı mutlu kılmamiş. Bakmayın Ku- ran'ın insana "ahsenü'l tak- vim" (bütün yaratılanlann en güzeli) ve "eşrefül mah- lûk"(yaratıklann en onurlu- su) dediğine. Yüce Tann. kızdı mı. en güzel ve en onur- lu yaratığını duman eder. Ku- ran "da. Tann. kullanna dokuz türlü "azap" duyurmuştur. "Zina azabı. hayvana çevir- me azabı (mesh), yoksullaş- tırma azabı, dönya azabı, öl- dürüm yoluyla azap, kabir azabı. ahiret azabı, açlık yo- luyla cezalandırma, bedensel azap". Tann hiç de hoşgörü- lü görünmüyor. Örneğin. al- An'am suresinin 156. ayerin- de.Araplara "Hiç kuşku yok. bizden önce iki topluluğa ki- tap indirildi ancak, \ e biz onu okumaktan acizdik. bir şey anlamıyorduk demheceksi- niz." "İki topluluk"tan ya da "iki taife"den. Musevilerle Hıristiyanlan amaçlıyor. Oy- sa, her iki topluluk da. tbrani halkıdir. Neyse, biz çelişki- ler üzerinde durmayalım. Hoşgörüsüz Tanrı'nın buy- rultulanna bakalım. Bu aye- tin devamında. "Ya da bize kitap indirilseydi, onlardan daha gelişkin biçimde doğru yolu bulurdukdiyesovlenme- yesiniz dhe. size de rabbiniz- den, kuşkusuz apaçık bir ka- nıt, yol gösterici, armağan ve rahmet gel- di; Tanrı'nın kanıtlannı yalanlayıp on- dan yiiz çevirenden daha zaiim kim ola? Kanıtlarımızdan yiiz çevirenleri. bu > üz- den, en kötii biçimde azaplandıracağız" diyorTanrt. Haklıdırda. Hiçbiryasa ko- yucu. yasasına aykın durumlan ve dav- ranışlan bağışlayamaz. Bağışlarsa, ya- salannı çiğneyenlere )'aptınm uygulaya- mazsa, buyruklanna ve düzenine göre hareket eden tek kişi bulamaz. Yasa koyucu değişimleri \e dönüşüm- leri hesaba katarak esnek davranabilir. ama hoş karşılayamaz. Tann. Kuran'ın bu>ruğundan dönenleri bile bağışlaya- maz. Yani. buyruğunu korumada kesin- likle "hoşgörülü" olamaz. Al-Secde su- resinin 21. ayetinde, buyrugundan dö- nüşü kesinlikle yasaklar: "Biz, belki dö- Hoşgörülü olmak, zatmat • Yergiye ve güldürüye karşı aynı anlayışla bakıyorsanız, "hoşgörülü" bir kişi sayılabilirsiniz. Kuşkusuz, sizi yeren ve sizi tiye alan bir yergiden ve güldürüden söz ediyoruz. Başkalanna yapılmış yergilere, en acımasız kişiler de hoşgörüyle bakabilirler. Önce. şu "hoşgörü™ kavramının çö- zümlemesini yapmalıyız. Bu kavramın içerdiği öğeleri kavrarsak, Islamın Os- manlı'nın ne denli hoşgörülü olup ol- madığını anlanz. Halkların toplumsal eleştiri aracı. yer- gi. güldürü, mizah, fıkra ve benzeri dil- sel ürünlerdir. Yergiye ve güldürüye kar- şı aynı anlayışla bakıyorsanız. "hoşgö- rürlü" bir kişi sayılabilirsiniz. Kuşku- suz. sizi yeren ve sizi tiye alan bir yergi- den ve güldürüden söz ediyoruz. Başka- lanna yapılmış yergilere ve güldürülere, en acımasız kişiler de hoşgörüyle baka- bilirler. Hoşgörü kavramını. Fransızlar, "tole- rance" sözcüğüyle karşılıyorlar. Sözlük anlamı, "katlanmak(biri) kendisine kar- şı işlenmiş kusurlara dayanmak*"[ır. La- tince "telerantia" kökünden türetilmiş "tolerare" eyleminden alınmıştır "tole- rance". Araplar hoşgörü karşıhğında "müsa- maha" sözcüğünü kullanıyorlar. Os- manlıcada da, bu Arapça sözcükten ya- rarlanılmıştır. "Semaha". "yumuşakol- mak. başkalanna karşı anlayışh olmak, başkalanna vumuşak davranmak" ah- lamlarındadır. "Semaha"nm "savsakla- mak" anlamı da vardır. Kuşkusuz, so- rumluluklannı yerine getirememek an- lamındadeğil bu "savsakJama"" "tpeun serme*demek de değıl. "(Biri),kendisi- ne karşı yapılmış hatalara, işlenmiş ku- surlara karşı çıkmayı geciktirme ya da önemsememe" anlamındadır. Kişi, sorumluluğunu taşıdığı kurum- lara karşı ya da topluma karşı işlenmiş suçlan, kendi adına bağışlama hakkına sahip olamaz. Böyle bir durum. toplum- sal nitelik kazanır. Topluma yöneİik bir tutum. ancak toplumsal kurumiar tara- fından değerlendirilebilir. Latince. Fransızca ve Arapça terimle- rin içerdikleri anlamlara göre, "hoşgö- rü"nün bir ögesini saptamış oluyoruz: Yergilere ve eleştirilere karşı "dayanık- ü" olmak. Eleştirilere "katianmak". on- ları gülerek karşılamak. Ikinci öğe. Arapça sözcüğün kapsadığı anlamda saklı: "Kişi,kendisineyönelik hatalı dav- ranışlan vunıuşak bir üslupla karşıla- mak. eleştirilere anla>ışla bakmak." nerler diye, pek büyük azaptan önce de, onlara yakın bir azabı tartırırız" buyru- ğuna karşı saygılıdır Tanrı. Niye hoşgö- rülü olsun? Darkafalının dünyası Dar kalıplara sokulmuş insan. ister is- temez. geleceğe kapalı kalır. Olmakta olanı, hep kendisine sunulmuş hazır in- ak (dogma) kalıplanyla kabul eder. Kuş- ku duymaz kendisine sunulmuş inaklar- dan. Kuşku duymayan insan, düşün dün- yasını geleceğe kapatmış, ufku daralmış insan olduğundan. "darkafalı'*dır. "Darkafahljk". evrensel düşünmeye ve duy maya engeldir. Gariptir ki, yeryü- zünün tüm darkafalıiarı. "mMyetçi vie muhafazakâr"dırlar. Tarihimizin büvük değerlerine sa>gı kavTamı, onlar için. kimlikleri hakkında hiçbir şe> bilmedik- leri komutanlar. bahadırlar. savas alanla- rının \ilmaz savaşçıları ile sınırlıdır. Darkafalılar. Kanije kahramanı Tirya- ki Hasan Paşa'vj büyük bir övgüvle anarlar da. sonsuza yönelmiş Mimar Si- nan'ı. söz açıldıkça anarlar. Darkafalının dünyası büyütülmüş meydan savaşlany- la sınırlıdır. Osmanlfnınyüzaklanndan Tevfik Fikret"i "aJlahsızhk'*la suçlar. hal- kımızın aydınlanmasına karşı çıkmış Kâzım Karabekir'i. "en büyük'* yapar. Gerçek şu ki ne Tevfik Fikreti okumuş- tur ne Kâzım Karabekir'i incelemiştir. Ben Kâzım Karabekir'i daha bir cümie önce. "halkımızın aydınlanmasına karşı çıkmak'la suçladım, ama Kurtuluş Sa- vaşı'nda Doğu cephesinde yaptığı hiz- metlerin büvüklüğü karşısında saygı ile eğilirim. Mehmet Akif in darkafaîı^dün- ya görüşünü beğenmem ama. onun anti- emperyalist sa\aşjmına saygı duyanm. Hoşgörü ve 'horgörü' Hoşgörü. Sezar'ın hakkının Sezar'a. Tann'nın hakkının Tann'va verilmesini gerektirir. Oysa. geniij kitlelerin uyanı- şını engellemek ıçin. yazınımızın büyük şairi. halkımızın en içten dostu. ödünsüz yurtseverNazım Hikmet'i. bilinçle "va- tan haini" ılan etmek "horgöriilülük' r tür. Enyerel görünen bir değer bile evren- sel olabilir. Amasalt ulusalcı öğelerlesı- nırlanmış hiçbirdeğer. evrenselleşemez. Çünkü. salt ulusalcı öğelerle sınırlanmış değerler. ırkçı ve dinci nitelikler taşır. Evrensel değere ulaşmanın en önemli koşulu, ırkçılığın ve dinciliğin dar kalıp- lanndan kurtulmaktır. Bizden olmaya- nın bize yakın olduğunu. hatta bizden olduğunu kabul etmeyi öğrenmediğimiz sürece. "hoşgörü"den söz edemeyiz. Tarihimize. yukandan beri izlediğim yöntemle bakmalıyız ki. İslamın ve Os- manlı'nın insana bakışını anlayabilelim. Hiçbir kanıta ve belgeye dayanmadan. "Efendim, İslam, zaten hoşgörülüdür. Osmanlı tüm halkların tapınmalarına saygı duymuştur" gibi sözlere sığmmak, kendimizi açılmayacak bir karanlığa tu- tuklamaktır. Darkafalılıktan kurtulmak için gerçeğin güçlü kollanna saygı duy- malıyız onur kazanmak için. Yarın: insanın büyük acısı İLAN T.C. BAŞBAKANLIK HAZİNE MÜSTEŞARUGINDAN Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi, sigortacılık mevzuatının gerektirdiği şartları ve kanuni formaliteleri yerine getirerek hukuksal koruma branşında faaliyet göstermek üzere ruhsatname almış bulunmaktadır. Keyfiyet, 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu hükümleri uyarınca ilan olunur. İSTANBUL 1. SULH KLT<UK HÂKİMLİĞİ'INDEN 1995'121 Vasi T. ' Hastalıgı sebebiyle mahkememızce \esavet altına alınan Ayşe Çiçek'in. Mabeyinçi Yokuşu. Önal Apt. No: 18.2 Kumkapı-Istanbul âdresinde ıkamet eden Mehmet Çalışl<an"ın vesayeti altına konulmasına karar verıldi. 17.7.1995 Ilan olunur. Basın: 36091 HATAY 1. ASLİYE HLKUK MAKKEMESİ 1994 586 Davacı Rüstem Yüce vekili Av. Ismail Yoğurtçu tara- fından davalı Birgül Yüce aleyhine açılan boşanma da- vasının yapılan duruşmasında verilen kararı uyannca: Talatpaşa Cad. Akasya Sokak. No: 30. Kat 1. D:' 1. Mal- tepe Kartal-fSTANBUL adresınde oturan Birgül Yü- ce'nin adresine meşruhatlı davetiye tebliği yapılamadığı ve zabıta araştırmasında da bir sonuç elde edilemedığin- den ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla: Davalı Bir- gül Yüce"nin duruşmada 21.9.1995 günü saat 09.00'da Antakya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde hazır bulun- ması veya kendisini bir vekille temsıl ertiımesi. ıbraz et- mek istediği delillerini beraberinde getirmesi. gelmedığı takdirde vargılamanın gıyabında yapılacağı ve karar \e- rileceğı hususu. davetiye yenne kaim olmak üzere ilanen tebliâ"olunur. Basın: 359*29 KAYSERİ 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 1991 -309 Esas 1995 62 Karar Davacı Hazıne vekılı tarafından davalılar Hatice Gür- büz \ e arkadaşları aleyhine açılan men-ı müdahale\etes- cil davası açılmiş ve dava konu^unda görevsizlık kararı verilmış \e dob.yanın resen kadastro mahkemesine gön- derılmesine karar verılmıştıı. l^bu ilan.da\alılardan Ak- gül Kırdök. Okta> Kırdök. Sabahattın Kırdök ve Penbe Kırdök'e teblığ yenne kaim olmak üzere ilanen teblis olunur. 18.7.1995 Basın: 35W2 T.C. İZMİR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1995 108 Süheyla Kaymaz tarafından Ismail Ilik aleyhine açi- lan akdin feshi davası sırasında verilen karar gereğince: Davalı Ismail Ilik, dosyada mevcut adresine çıkanlan tebligata ve emniyetçe yapılan araştırmaya ragmen bu- lunamadığından duruşma günü ve dava dilekçesinin ila- nen tebliğine karar verilmiş olmakla duruşma günü olan 10.10.1995 günü saat 09.25'te davalı Ismail llik'in du- ruşma.da hazırbulunması veya kendisini bir vekille tem- sil ettirmesi. gelmedigi veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam olu- nup karar verileceği tebligat yerine kaim olmak üzere ila- nen teblia olunur. 31.7.1995 Basın: 36388 POLİTİKA VE ÖTESt MEHMED KEMAL Bu Yollar Boşa mı Çiğnendi?.. Türk solunun önemli adlarından biri olan Sevim Belli (Tan) anılarını "Boşuna mı Çiğnedik" adıyla bir kitapta toplamış. Kitabın birinci basısı Kasım 1994'te Belçje Yayınları'nda çıkmış. Ben yeni gördüm. Bilindiği gibi Sevim Tan, Mihri Belli'nin hem eşi, hem de politikada partili arkadaşıdır. 640 sayfalık ki- tapta, başında bizim de içinde bulunduğumuz genç- lik yıllarının olayları vardır. Tabii Mihri Belli ve Sevim Belli de var. Olaylar uzun ve tartışmalıdır. Partiye ait bazı belge- leri vapurla Parıs'e götürecek olan Sevim yakalanmış, TKP tutuklamaları başlamıştır. Kitapta adı geçenle- rin hepsi birbirini tanır. Partide birleşmişler, ayrılmış- lardır. Küsmüşlerdir, barışmışlardır. Her ilerici sayılan genç, solculuğa bulaşmıştır, ay- nlmıştır. Bunların uzun kişisel tarihi Sevim Belli'nin, "Boşuna mı Çiğnedik"inde yer alır. Sevim Belli sol- culuğa nasrt girmiştir? Şöyle anlatır: "...Babam birkere olsun bu konuyu benimle tar- tışmadı. Gözaltına alınışımın lafını bile etmedi. Sol- cu olup olmadığımı bile sormadı. Muhakkak ki ba- bam olarak merak ederdi. Epey uzun bir zaman son- raydı, babam Istanbul'a gelmişti. Artık ikimiz yalnız- dık. Ondan bundan konuşuyorduk. Söz geldi sosya- lizme dayandı. - Evet, en ileri toplum düzenidir. Bizim memleke- te gelmez, bırakmazlar. Çok acı çekeceksin, dedi. Ona üzülürüm demek istiyordu. Afalladım. Gerçek- ten bu kadannı beklemiyordum. Bırakmazlar derken kendini dışlayarak konuşuyordu. Olmaz böyle şey dese bu kadar şaşırmayacaktım. Kelimesi kelimesi- ne hatırlıyorum. Çünkü çok düşündüm. Ve "Acı çe- kersin" fyani devam edersen acı çekersin) demiyor- du, "Çok acı çekeceksin" (yani nasıl olsa devam ede- ceksin) diyordu. Daha fazlasını bekleyemezdim her- halde. Bu babamla son ciddi konuşmam oldu. En u- fak hafifliği bağışlamayan babam, kızının şerefli bir iş yaptığını anlamıştı. Kendisi ister desteklesin, ister desteklemesin. Şimdi bu sözler hem sevinç, hem acı, hem de utanç veriyor bana. Utanç veriyor, ne- den ona daha sevecen davranmadım diye... Sevim Belli'nin babası, o dönemin önemli bir gü- venlik görevlisidir. Yanında Ahmet Demir, Ahmet Topaloğlu, Kemal Aygün gibi emniyetçıler çalışmış- tır. Aydın bir kişidir, solculuğun, sağcılığın ne olduğu- nu çok iyi bilir. Onun için kızının siyasal görüşlerine hoşgörüşle bakıyor, bağnaz değildir. Sevim Belli ile babası arasında geçen olgunun ben- zeri, benim de başımdan geçti. Anlatmak isterim. 1940'ların solcu avcılığının geçerli olduğu günler- di. Gerçi sadece solcu avcılığı değil, Turancılığın üs- tüne varıldığı sağcı avcılığı da var. Solcu tutuklama- lannda, Türkiye Gençler Demeği yöneticilerini de gö- zaltına aldılar. Bu yöneticilerin üçü erkek, ikisi kızdı: Enver (Gökçe), Şevki (Akşrt), ben. Nuran Ertan, Melahat (Türksal, San Melahat) llk tutuklanmamızdı. Cebeci Hapisanesi'nın damı- na konduk. Bekliyoruz. Birkaç gün sonra gardiyan geldi. Babam beni görmeye gelmiş. Hapisane mü- dürü Kızılcahamamlı Kemal, babamın arkadaşıydı. Bu kadar bir iltimasa mazhar olmuştuk. Şimdiye ka- dar korkmuyordum. Ne tek parti dönemi, ne de ha- pislik beni korkutuyordu. Acaba ne diyecek diye ba- bamın gelişinden korktum, ürktüm. Sevecen bakıyor- du. Birkaç kelime konuştuk. Bana dedi ki: "Okumuş, bilgili, akıllı bir gençsin. Siyasal fikirteri- ne kanşmayacağım, onu sen seçtin. Yalnız seçtiğin yol memleketimiz için çok çetindir. Bunu da göze al- dığını sanıyorum." Babam solculuktan yana çıkmıştı. O yılların genç- liğine arka veren babalar vardır. B U L M A C A SEDATYAŞAYAN SOLDA.N SAĞA. 1/Erkendoğanku- zu. 2/Öküzyemli- -\ ği. Kötülük. fena- fık. 3/Arap abece- 2 sinde bir harf... 3 Günahtan sakın- ma. 4/ Yunan halk müziğinde kulla- nılanyaylı bırçal- gı... Sonu gelme- yen ıstek. aşın tut- ku. 5/ Avrupa'da bir başkent... L'y- gun bulmama, ge- ri çevırme. 67 Ör- 9 nek alınacak söz. 7/Bağışlama... Sualtındaka- lan. su basmış tarla. 8/ Bir yü- zeyin eğiklik derecesıni an- lamaya yarayan araç... İplik- lerin boyanmak ıstenmeyen bölümlerinın ağaç kabuklan, yapraklar ya da balmumuv la sarılarak boyava batınlması yoluyla uygulanan bir tür bo- yama tekniği. 9/ Lekelı postu kürkçülükte kullanılan me- meli bir hayvan... Matema- tikte kullanılan sabit bir sayı. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde çınar ağacına verilen ad. 2/ Bir dinin öğre- nilmesi gereken inançlannın ve tapınma kurallarmın tümü... Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun simgesi. 3/Sürek- li ve düzenli değişme... Bir bağlaç. 4/ Şarkı. türkü... Mor renkli veçan biçimi tüylü çiçekleri olan otsu bir bitki. 5/Ke- sintilerden sonra kalan miktar... Baston. 6/llenme... Seçkın. 7/ Karagöz'ün giydiği başlık. 8/Safha... Doğu Anadolu'da bir ırmak. 9/Çarşılarda aynı işi yapan esnafın bulunduğu bö- lüm... Boru sesi.- VEFAT ve TEŞEKKUR Merhum Hulusi Çınsrnın eşi, annemiz LATİFE ÇINGFyı 5 Ağustos 1995 günü kaybettik. Cenazesi vasiyeti üzere 6 Ağustos 1995 günü Bolu'da defnedilmiştir. Uzun süren hastalığı sırasında yakın dostluk ve ilgisini gördüğümüz Sayın ProfDr. Sırrı Kes ve H.Ü.T.F. Hastanesi Kardiyoloji ve Dahiliye servislerinin doktor ve çalışanlan ile acımızı paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz. Çocuklan: SAÎT. İNCİ, OLCAY, C4HİT, tLKER KAYSERİ 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 1994 941 Esas Davacı Tarım Orman Bakanlığı ve Maliye Hazinesi vekili tarafından davalı Şemsettin Çevik aleyhine açılan rücuan ta^minat davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı gereğince: Davalı Şemsettin Çevik'ın tüm araştırmalara rağmen açıkadresi tespıt edilemedığinden adı geçenin 19.10.1995 günü saat 09.00'da mahkememizde yapılacak duruşmada hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsıl ettirmesi. aksi tak- dirde duruşmanın yokluğunda yapılacağı hususu ilanen tebliğ olunur. 18.7.1995 Basın: 35990
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear