21 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2*4 MİUSTOS1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCI Kent Parlamentosu, "Kültürel Kimliğin Korunmasına Devam" karannı aldı Mugla'da tarih 2000lere taşmîyorG e ç m aylada Lısa adı UNDP olan Birkşraiş >Sllctler Kalkmma P*-ojramı'nn Türkiye'deki kentleri sosyıl ve kiltûıel gelişmişlik dûzeyleri açısndan ırieleyen bir raporu yayuı&ndı. Raporda Türki\e, sosyal göstergeler açısndan arcak "orta düzeyde" gelişmiş ülkeler arasında yer alırken ve b u tûr 64 ükenın 15. sırasında gösterilirket, 79 ilımizden "Avrupa dûztyine yaUaşan* tek ılımizın Muğla olduğn belirienıyor. Özellikle "yüksek insaıi gelişnişlik" düzeyini yakalayan illerırasındı yeralan Muğla'run, buna bagl: olarakortalama eğitim düzeyi açısndan ve yine kültürel potaasıyeliyle birlıkte Avrupa kentlenndeki standartlara da ülkemızde en çok yakJaşan kent olduğu anlasılıjor. Muğla. birkaç yıl önce yapılan bir araştırmada da "Türkiye'de en çok gazete okunan kent" unvanını elde etmişti. Üstelık bu değerlendirme, yaz aylanndaki sayımlara göre değil, yani tunzm sezonu nedeniyle yüzbinlerce kişirun bölgede geçicı olarak bulunduğu döneme ait gazete satışlanna bakılarak değil. kış aylanndaki rakamlar esas ahnarak yapılmıştı. Bu arada, hemen her ilçesınde. hatta beldelerinde yayımlanan gazeteleriyle, "yerel basının" da yine aynı araştırmaya göre en yaygin olduğu ıller arasında Muğla vardı... Böylesi bir kültürel gehşmışlık düzeyinin kökeninde, acaba yine Muğla'mn hangı özelliklerinin bulunduğu ve öraeğın demokrat, hoşgörülü ve aydın kimliğınin de hangi nedenlere dayandıgı, kuşkusuz sosyal bihmcilerimizin ılgi alanına giriyor. Aynca, ülke genelınde bilime, kültüre ve aydınlanmaya yönelik ciddi tehdıtlenn gıderek yaygınlaştığı ve dahası Anadolu insanının uygarlık bırikıminden kopanlarak bu erdemlerindeTi hızia uzaklaştınlmaya Geleneksel silüetiııi bugünde sürdüren Muğla'da 1979'dan bu yanasüren korumanın temel kannnı"eski dokunun kentsel ölçekte varaülmaa" ilkesi oluştunıyor rarihi Konakaltı Han'daki Nail Çakırhan Salonu'nda düzenlenen sempozyumda, Muğla Koruma Planı yeniden yapıhrken, "SlT sınırlannın genişletilmesi" ve kentsel korumanın güçlendirilerek sürdürülmesi yönünde hemen herkes görüş birliğine ulaştı. çalışıldığı bir dönemde, hâlâ "farkh bir Idmtik" sergilemekte dırenen ve bundan ötürü de gericiliğin öncelikli hedefleri arasında yer almaya başlayan Muğla'mn, bütün bu nıtehklennı "tesadüfen taşımadtğı" gerçeğini orlaya sermek de y ine toplumbilimcilenmiz içın ulusal bir görev olarak kendisıni dayatıyor. Ancak yine de Muğla'mn diğer bazi özelliklenne baktığımızda. sosyal gelişmişlik açısından yakaladıği saptanan Avrupa düzeyini, aslında "kent kültürü" ve "çevre bttind" açısından da yakalamaya niyetli olduğunu ve bunun da yine öyle pek rastlantı sayılamayacağını hemen görmek mümkün. Örneğin Muğla. tarihsel kent dokusunu korumak ve yaşatmak için sadece bazı anıtsal yapılar, birkaç önemli konak ya da bırkac "ömek sokak" uygulamasıyla yerinmeyen, "kentin bütününü" eski ve özgün kımligıyle koruması gerektiği karannı daha 1970'lerde alan ve günümüze gelınceye dek de bunu "ödünsüz" uygulayan, belkı de tek kentimiz. Tıpkı, diğer tüm tarihi Avrupa kentlerinde olduğu gibi. Ve özellikle de bugün şoven Sırp millıyetçılen tarafından ateşe boğulan Balkanlar'da bombalanarak yok edilmeye çalışılan, kültürel kimhğini şimdiye dek başanlı kentsel koruma projeleriyle de sürdürebilmiş bir Mostar gibi, bir Dubrovnik gibi... Yine örneğin Muğla. 21. yüzyıhn kent yapısı denılince akhna "bambaşka bir yeni kenti" getirmeyen, bu yaz başından beri süren "2000'H YıDarda Muğla" gündemli Belediye Meclisı toplantılannda kentin tarihsel dokusunun ve doğal zenginliğinin korunarak gelişmesi karanm yine kenttekı diğer demokratik kuruluşlar ve meslek odalanyla birlikte tartışarak "şündiden karara bağlavan" belki de tek kentimiz. Bu açıdan da tıpkı bu yaz aylannda Avrupa'nm kimi kentlerinde, örneğin Bergen'de ve Marsflva'da yapılan konferanslarda, kültürel ve doğal güzelliklerini koruyan kentlerin, bu özelliklerinı 21. yüzyılda da sürdürmelen yönünde alınan uluslararası kararlarda olduğu gibi... Denilebihr ki Muğla, il sınırlan içerisinde 130'a yakın anük kent yerleşmesi, merkeze bağlı Özlüce Köyü'nde bulunan 9 milyon yıllık "Troüan dönemT fosil zenginliği, eşsiz koyları, körfezleri, ormanlan, Karabağlar Yaylası ve geçen günlerde yine korunmasına devam karan alınan ve dahası "SİT sınırian da genişletiJerek"'yenıden planlanması öngörülen tarihsel kent dokusuyla, Anadolu uygarlığını 3. binyıla da taşımanın gururunu yaşıyor. Bu nedenle de dünyadaki aynı çaba içerisinde olan diğer tarihsel kentlerle birlikte, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeyi açısından da aynı değerleri paylaşmayı başanyor. Uygarlık bilinci Muğla'mn kentsel ve doğal zenginlıklerini koruma>ı getinrken, "korunmuş bir tarihsel kimliğin" de aynı anda yine çağdaş yaşamın ve aydın, demokrat, hoşgörülü bir modern toplum olmanın temel girdisi ve güvencesi olduğu, tüm yönleriyle kanıtlanıyor. Geçmişin mekânında geleceği tarüşmakMuğla'mn, son yıllarda restore edilerek kent yaşamına yeniden kazandınlan tarihi hanlanndan Konakaltı Han'dayız... Hanın bir "kültür merkezi'' olarak yaşatılması ne kadar anlamlıysa, restorasyonundaki özvenli katkılanndan ötürü sevgilı Nail Çakırhan'ın adı verilen özgün salonda Belediye Meclisi toplantılannın yapılması da bir o kadar anlamlı. Muğla "kent mecüsi", yani belediye meclisinin yani sıra kentteki diğer demokratik kuruluş temsilcilerinden olusan yerel parlamento, 2OO0'lı yıllann Muğlası'nı tartışırken, 16. yüzyıldan gelen bir miman binkımin "tarihsel ortamında" kararlar üretıyor. Böyle olunca da "kimliğin sürdürülmesi'' sanki daha toplantı mekânında bilince çıkıyor... Meclısin 21. yüzyılda Muğla'yı ele aldığı özel gündemli bir dizi toplantısının ardmdan, yine Konakaltı Han Kültür Merkezi'ndeki Nail Çakırhan Salonu'nda 28 Temmuz 1995 günü düzenlenen etkinliğin adı, "Muğla Koruma Amaçla Uygulama İmar Planı Revizyonu Yapıhrken, Koruma IJygulama Sonınlan ve Çözüm Önerileri Sempozyumu". Kentteki hemen tüm toplumsal kesimlerin ve ilgili meslek odalanmn sözcülerinin katıldığı bu sempozyumda, 1977'den bu yana süren "kentsel ölçekteki korumanın" sonuçlan ele ahnarak bundan sonra izlenecek yöntem ve politikalar tartışılıyor. Türkiye'nin hâlâ "tek bayan vaha" olmasının ötesınde, özellikle insana, kültüre ve çevreye duyarlı bir "mülki idare sürecini" de Muğla'ya yakışan uygarhğıyla yaşama geçirerek tüm kesimlerin desteğini kazanan Dr. Lale Aytaman, sempozyumun açış konuşmasmda sözü Amerika'daki Muğla Evi'ne getinyor ve şunu vurguluyor: "Muğtah mimar ve ustalann yarattıklan geleneksel evimiz, tüm otantik özellikleri) le birlikte ABD'nin dünyaca ünlü müzesi Gravest'te sonsuza dek sergüenecek. Biz Muğia'daki tarihi evlerimizi koruduğumuz sürece de Amerika'daki bu büyük Ugi çeken mimarlık ve kültür gösterisi çok daha büyük anlamlar taşryacak™" Belediye Başkanı Orhan Çakır da yine sempozyumun açış konuşmasmda eski evlere değiniyor ve haklı olarak "arük" devletin de bu tarihsel çabaya destek \ermesini ıstiyor. "1977'deki SİT karannda tescilli ev sayımız 176 idL şimdi 18yü sonra yeniden yapılan tespitlerle bu sayı 360'a çıkn. Yani tescili olmadan bile evlerimizi konıduk ve bu konuda Türkiye'de beUd de tek örnek olduk" diyen Orhan Çakır; iki vıldır sürdürülen MEYAP (Muğla Evlerini Yaşatma Projesi) çalışmasına değınirken de şunlan söylüyor: "Toplu Konut İdaresi'nin tarihi evleri ve kent dokularını da kredi De destekleyerek sağlıklı yaşam çevrelerine dönüştürülmesine katkıda bulunacağı sözünün artık yerine getirUmesini bekliyoruz. Biz, kültürel mirasımızı korumada kararlryız. Ama devletin olanaklanndan yanuianmada hep inşaat müteahhitleri gözetiüyor. Oysa Muğla kentsel SİT alanında bugün 20 bin kişi yaşıyor ve tarihsel çevrede daha sağhkh bannabilmek için özverisinin karşıhğını istryor.." Konakaltı Han'daki sempozyumda daha sonra söz alan ve bildiri sunan konuşmacılann hemen tümü, örneğin Ticaret Odası Başkanı Saim Gürsoy, Karabağlar Derneği Başkanı Dr. Osman Gürün, Mımarlar Odası Başkanı Mehmet Yenisuy\NAP ve DYP'nin Belediye Meclisi Grubu temsılcileri, Tabipler Odası, Kamu Çalışanlan Sendikalan Platformu, Yapı Kooperatıflen Birlıği temsilcıleri, Muğla'mn kentsel koruma karannın "sürdürülmesi gerektigHii" \oirguluyorlar. Böylesine geniş bir "mutabakat" ıse elbette ki öncelikle koruma imar planını yeniden ele alacak olan 9 Eytül Ünrversitesi Mimariık Fakültesi uzmanlanna büyük kolaylık sağlıyor. Prof. Dr. Metin Sözen ve Yard Doç Dr. Gül Asatekin'in de katıldıklan sempozyumu değerlendirme oturumunda, planlama grubunun yönetıcisi olan Prof. Dr. Cemal Arkan şu sözü veriyor "MuğJahlar, kentlerinin korunmasına devam karan aldılar. Bize göre imar planının yüzde 80"i zaten tamamlanmış okiu. Kalan yüzde 20'si için de >ine bu kente ve bu bilince >'akışır bir imar planı revizyonu yapmak üzere kollan srvrvoruz_." Mimarlar Odası'mn Muğla'va armağan ettiği Trabzonlu sanatçı Saldıran Ozmen'in Mimar Sinan Heykeli. Saburhane Meydanı'nda kentin bekçisi gibi duruyor_ Koruma planında yeni hedefler Koruma imar planında tüm özellikleriyle korunan Muğ- la'mn cumbalı evleri. geçmişi geleceğe tâşıyor... Yaklaşık 13 yıldır Muğla'yı "res- men" koruyan, ancak belediyenin duyarlılığı nedeniyle fiılen uygu- lanmaya başlandığı tarih 1978'lere dek uzanan Koruma Amaçlı İmar Planı, acaba hangi gereksinmeye artık yanıt veremediği için şimdi yeniden yapılmak isteniyor? Bu tür sorulann Türkiye'deki ge- nel yanın, hep "Getişmeyi,yeniapı- laşmayı engeİlryor" şeklindedır. Bu nedenle de ülkenin birçok tarihsel kentinde koruma planlan revizyo- nu yapılırken genellikle ilk karar, SlT sınırlannın daraltılması ve ar- dmdan korunacak yapı ve sokak sa- yısının azaltılması olarak gündeme gelir. Muğla, bu konuda da "farldı ol- duğunu'". koruma planı revizyonu- na ilişkin gerekçelerini sıralarken ortaya koyuyor. 1993 'te bu konuda alınan ılk belediye meclisi karann- dan bu yana geçen 2 yıllık tartışma dönemınde, hemen herkes kentin "korunamayan kesimlerinin" de plan kapsamı içerisine almmasını savunuyor. Nitekim 1977'deki 176 olan tes- cilli ev sayısının geçen 18 yıl için- de azalması bir yana, son tespitler- de 360'lara çıkmış olması da yine f y ağdaş uygarlık bilinci kentin kültürel kimliğini t korumayı sağlarken, korunmuş bir tarihsel çevre V de aydın, demokrat ve hoşgörülü bir toplum olmanın temel girdisini ve güvencesini oluşturuyor. 3- Kentsel SÎT içensindeki boş parsellerde yeni üretilecek yapıla- nn da "Muğla kimliğini'" sürdür- melen ve dokuyla uyumlu bir mi- manyle tasarlanabilmeleri için özellikle sokak siluetleriyle birlik- te imar planı eki olarak bir "tasa- nm rehberinin'' hazırlanması gün- deme geliyor. 4-Özellilde Arastaçevresinde ve Saburhane - Şemsi Ana - Konakal- tı - Saatlı Kule - Hamamönü güzer- gâhındakı tarihsel ticaret aksında "yayalaştırma" kararlannın yine koruma planı kapsamında ele ahn- ması önem kazanıyor. 5- Benzer bir tıcari aksın, kültü- rel ve rekreasyona dönük işlevler- le de birlikte kentsel StT alanının kuzeyınde, yani yamaçlardaki do- kunun yukan kesimlennde de plan- lanması, yine SlT dokusunun "can- lı ve )'aşayan bir kent" olarak bütü- nüyle korunmasında büyük katkısı olacak bir yeni karar olarak ortaya çıkıyor. koruma planının "hangi yönde" re- vize edileceğinin açık bir gösterge- si. Tarihi Konakaltı Han'daki sem- pozumda yapılan değerlendırmele- nn sonucunda ortaya çıkan ve Muğla Koruma Amaçlı İmar Pla- nı 'nda yapılacak değışikliklere yön vermesi beklenen saptamalar özet- le şöyle: 1- Kentsel SfT alanının sınırlan- nın, tarihsel yerleşme dokusunu özellikle kuzeyden (Kızıldağ - Hi- sarDağı - Yılanlı Dağı etekleri) ku- şatan yeni ve düzensiz yapılaşma alanlannı da ıçine alacak şekilde "geniştetümesi" gerekiyor Böylece eski kentteki kimliğin yamaçlara doğru da sürdürülmesi bekleniyor. 2- Eski yerleşme bölgesi ile yeni gelişme alanlan arasmdaki "tam- pon bölge'' olarak belirlenen kuşak- ta, tarihsel dokuyla uyumlu ve yi- ne bu dokunun kimliğini yeni kent alanlanna "yumuşak bir geçişle" aktaracak imar kararlan gerekiyor. 6- Muğla kent dokusunun tarih içerisindeki oluşumunda önemli et- kilen olan Tabakhane ve Kara- muğla derelerinin bugünkü güzer- gâhlannda da yine rekreasyon ve geleneksel ticari işlevlere ağırlık veren kentsel tasanm projelerinin imarplanıylayönlendirilmesi gere- kiyor. 7- Bütün bunlann yani sıra; yine SİT içindeki imar yoğunluğunun "eski binalann yıkımmı özendinne- yecek" bir düzeyde tutulması şek- lindeki eski karann sürdürühnesi; "turizm için değil, halk için koru- ma" ilkesinde ısrar edilmesi; Sa- burhane'deki "eski kiUse kalmüsı- nuı" çevTesiyle birlikte ele ahnarak kültürel yaşama yeniden kazandı- nlması; Saatli Kule'nın, çevresin- deki uygunsuz yapılardan temizle- nerek meydana çıkantması gibi beklentiler de yine koruma planı revizyonunda ele alınabilecek di- ğer bazı konulan oluşturuyorlar... Elbette, bu arada yaklaşık 15 yıl- dır çatısı tenekeyle kaplı bekleyen tarihi Şahkü Cami'yı yeniden o es- ki ve özgün kiremit örtülü damına kavuşturma görevi de öncelikle Va- kıfların olmak üzere, ilgililerin hâ- lâ gündeminde bulunuyor... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Peki Ya Devlet ÜniversReleri? Yeni kurumlann ancak eskilerini kötüleme ya da bütünüyle bir yana bırakma pahasına hayat bulabi- lecekleri inancı, kurumlaşma düşüncesinin henüz yeterincekavranamadığı ortamlann birözelliğidir. Bu inancın sakıncalı yani ise, eski ve kökleşmiş kurum- lara neredeyse yaşama hakkı tanımaması nedeniy- le, kurumsallaşma bağlamında bir zenginliğe ve çe- şitliliğe değil, fakat yoksullaşmaya yol açmasıdır. Türkiye'de, özellikle vakıf üniversitelerinin kuaıl- masına izin veren düzenleme yürürlüğe girdiğinden bu yana, yukandaki gibi bir duruma, devlet üniversi- telerinin zaranna olmak üzere, ne yazık ki sıkça ta* nık olmaya başladık. Bütün akademik unvanlannı devlet üniversitelerinden almış ve halen de o üniver- srteterdeki kadrolann - kendilerine o kurumlarda bi- limsel üretim yapmalan amacıyla sağlanmış - gü- vencesine sahip kimi değerii üniversite öğretim ele- manlannın, kendi kurumları karşısında gittikçe daha karamsar - ve kimi zaman da karalayıcı! - tutum alır- ken, gerekTürk gerekse yabancı uyruklu özel eğitim kurumlannayönelik övgüleri yoğunlaştırmalan, o ku- rumlarda gerçekleştinlmekte olan ya da pek yakın- da gerçekJeştirileceği müjdelenen "bilimsel üretimi vurgularken, devlet üniversitelerinde neredeyse ar- tık bilim yapılamayacağı gibi bir görüşün savunucu- luğunu üstlenmeleri, Türi<iye'deki yükseköğrenimin geleceği açısından son derece zarariı bir davranıştır. Yanlış anlaşılmayı önlemek için şunu belirtelim ki, Türkiye'de -yabancı uyruklu olmamak koşuluyla! - özel üniversitelerin açılmasına kesinlikle karşı deği- liz. Tam tersine, biriken sermayenin bir bölümünün bu yolla ülkemizdekı bılımsel araştırmalan destekle- meye aynlmasını son derece olumlu karşılıyoruz. Ama bu olumlu bakışımız, özel üniversitelerin mut- laka devlet üniversitelerinden daha iyi olacaklan gi- bi, hep sakat bir varsayım düzeyinde kalmaya yar- gılı bir düşünceden değil, bilimsel araştırma olanak- lannın böylece artacağı inancından kaynaklanıyor. Türkiye'de yabancı üniversitelerin açılmasına ke- sinlikle karşı oluşumuzun nedenlerinı, bir başka ya- zımızda aynntılı olarak açıklayacağız. Yalnız şimdiden şu kadannı belirtelim ki, bilimin evrenselliğıne karşın, ideolojiler daima yöresel olagelmiştir ve üniversite ol- duklan için elbet "bilimsel özerklik"\n koruyucu şem- siyesi altında çalışacak olan bu kurumlann denetlen- mesi, yabancı liseleri denetlemekten çok daha zor- dur. Aynca, Türkiye'de üniversite kurma hazıriıklan ıçersınde dan kimi yabancı ortamlann Türkiye'ye yö- nelik resmi devlet politikalanna bizzat dikkatle bak- mak, bu ortamlann bu işe sırf Türklerin kara kaşlan ve kara gözleri için, ya da dıyelım "gelecekte Türk gençlen daha iyi eğitimden geçsinler" tarzında, bu- günün dünyasında hiçbir devletin bir başka ulusun çocuklanna beslemediği bir iyi niyet uğruna girme- diklerini anlamak için yeteriidir. Uyruğu ne olursa olsun, özel üniversiteleri daha olumlu gösterme uğruna devlet üniversitelerinin har- canmasına gelince, şu gerçek unutulmamalıdır ki, Türkiye'de özel üniversiteler ne kadar çoğalırsa ço- ğalsın, bu ülkenin milyonlarca genci yükseköğrenim- lerini -en azından ekonomik nedenlerle - şimdi oldu- ğu gibi, bundan sonra da devlet üniversitelerinde yapmayı sürdüreceklerdir. Aynca bilim adamı aday- lannın buyük çoğunluğu da eskiden olduğu gibi, yi- ne devlet üniversitelerinden yetişecektir. Kesin ger- çek buyken, doğrudan devlet üniversitelerinden ye- tişme ve oralarda görevli üniversite hocalannın, "Dev- let üniversitelerinin hali malum " diyerek bilimsel üre- tim için başka adresler göstermeleri, ülkenin yükse- köğrenim gençliğinin büyük çoğunluğunu görmez- likten gelmekten başka bir şey değildir. Daha önce üzennde önemle durmuş olduğum bir noktayı burada bir kez daha yinelemeyı gerekli bu- luyorum: Her kurum gibi, devlet ünıversitelen de eleş- tirilebilir ve eleştirilmelidir; çünkü yine her kurum gi- bi, elbet devlet üniversitelerinin de eleştirilmesi ge- reken yanlan - hem yükseköğrenim politikası gene- linde, hem de her üniversrtenin kendi özelinde olmak üzere - vardır. Gelgelelim, var olan aksaklıklan gider- me amacına yönelik -ya da öyle olması gereken! - eleştırilerden yola çıkıp, Türkiye'de devlet üniversi- telerinin üstüne bir karamsariık örtüsünün atıldığı noktalara varmak, üniversitenin işlevine inanmakla bağdaştınlımaz. Genelde ya da herhangı bir üniver- sitede aksaklıklar ne kadar çok olursa olsun, bir nok- ta hiç gözden kaçınlmamalıdır: Sınıflarda ögrencile- riyle baş başa kalmak özgüriüğüne sahip olan ve mesleğine gönül vermiş bir üniversite hocası, onlan bütün kötülüklerden ve yalanlardan koruyamasa bi- le, onlara, büyük bir düşünürün deyişiyle, "gerçeğin, yalana hiç benzemeyen bir şey" olduğu düşüncesi- ni açıklayabilir; koşullar ne olursa olsun, başlı başı- na gerçeği ve ışığı aramayı sürdürmenin bile, bütün biryaşamı anlamlı kılmaya yetebileceğinı anlatabilir; onlaria birlikte olmayı ne kadar ciddiye aldığını var- lığıyla kanıtlayarak, "toplum" kavramını bir sınıfın dört duvan arasında soyut bir düzlemden alıp, sıcak ve üretken bir birtiktelik, bir imece ortamına taşıya- bılir. Bunlar, biraz yukanda belirttiğim gibi, aksayan yan- ları ne kadar çok olursa olsun, her üniversitede va- nlabilecek hedeflerdir. Bu gerçeği hep göz önünde bulunduralım ve eğer bir devlet üniversitesinde gö- revliysek, özellikle Türkiye gibi genç nüfusu kabank ve sancılı bir ülkede, öğrencilerimizle beraber olma fırsatını hiç kaçırmamanın da en az bilimsel araştır- ma yapmak kadar görevlerimiz arasına girdiğini hiç unutmayalım! Cevdet Kudret Edebiyat Ödüki Kültür Servisi - Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, bu yıl öykü dalında venlecek. Ödüle, Aralık 1994 ile Kasım 1995 tarihleri arasında yayımlanmış kitaplar aday olabilecek. Feride Çiçeİcoğlu, Konur Ertop, Selim Ileri, Osman Şahin ve Tomris Uyar'm yer aldığı seçici kurul, karannı Ocak 1996'da açıklayacak ve kazanan yazara ödülü Cevdet Kudret'in doğum günü olan 7 şubatta venlecek. Yanşmaya katılacak yazarlann kitaplannı 6 nüsha olarak, yaşam öyküsü özeti ve yazıh adaylık başvurulan ile birlikte "Cevdet Kudret Ödülleri, Amiral Fahri Engin Sok. Vaizoğlu Apt. No: 8/5 Rumelihisan-îstanbuT adresine en geç 1 aralık tarihine kadar elden ya da posta ile ulaştırmalan gerekiyor. 'Bımı kâğıtlapnnız ve bunlann Avpupa'ya girişf Kültür Servisi - lslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi'nin (IRC1CA) Yıldız Sarayı-Çit Kasn'ndaki konferans salonunda, kâğıt sanatçısı ve arkeolog Rezan Peya Gökçen, bugün saat 18.15'te "Ebru Kâğıtlanrruz ve Bunlann Avrupa'ya Girişi" adlı bir konferans verecek. Rezan Peya Gökçen, Ingilizce olarak yapacağı konuşmasmda, konuyla ilgili slayt gösterisi de yapılacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear