23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 AĞUSTOS 1995 PERŞEMBE 14 KULTUR Francis Ford Coppola, beatnik kuşağmın babası Jack Kerouac'ın 'Yolda' adlı romanını sinemaya uyarlıyor Beat kuşağı bu kez anemadaKültür Servisi- Ünlü yönetmen Francis Ford Coppola, beatnik kuşağının babası yazar Jack Kerouac'ın ünlü "On The Road - Yolda'" romanını (Türkçesi Kıyı Yayınlan'nda yayımlanmışti) sinemaya uyarlamak ıstıyor. Yönetmen bu işe ilk defa 1994'te yazar Barry Cifford (David Lynch'in ünlü Wild at Heart-Vahşi Kalpler'inin senaristi) \e Gus Van Sant (My Own Pnvate Idaho, Drugstore Covvboy filmleriyle tanınan yönetmen)) ile başlamıştı. Daha sonra projeyı kendi başına gerçekleştirmeye karar veren Coppola, 1996 yılı başında çalışmalanna başlayacak. Francis F. Coppola, 1972 yılında, yaşamında çok önemli brr yere sahip olan "Yolda" romaninın sinematografik uyarlama haklanni satın aldı. Yönetmenin kahramanı olan yazar Kerouac, bu romanı 1951 'de yazmış, amaancak 1957'de, Coppola 18 yaşındayken yayımlanabilmıştı. Kerouac'ın liderliğıni yaptığı beatnik kuşağının en büyük özelliğı batının "Varoluşçuluk" felsefesı ve doğunun mistik yaşam biçimı olan "Zenw i birleştiren, gelenek ve göreneklere aykın, değişiklik arayan, marjinal insanlardan oluşmasıydı. Bu grubun diğer öncüleri arasında William Burroughs, Allen Ginsberg, Neal Cassady ve ünlü saksofon ustası Charlie Parkerda sayılabılir. 1950'lerde Beatnikler tüm Amerika'nın yaşam bıçimini, değerlerini acımasızca tartışma konusu yaptılar. Böylesine büyük ve iz bırakan Beat hareketının "esas çocuğu", Jean Louis Lebris de Kerouac, 12 Mart 1922 de Kuzey Massachusettes'de doğdu. Parlaİc lise yıllan sonrası Columbia Üniversitesi'ne kabul edildı. Bu yıllarda Thomas Wolfe okumaya başladı ve ılk gerçek entelektüel dostu, Manhattan'lı Lucien Carr ile daha h996 yılı başında çalışmalanna başlayacak olan Francis F. Coppola, 1972yıhnda, yaşamında çok önemli bir yere sahip olan "Yolda' romanının sinematografik uyarlama haklannı satın aldı. t/ac sonra hayatı boyu en iyı arkadaşı olacak olan, genç şaır Allen Ginsberg'le tanıştı. Gruba en son. en yaşlı üye. uyuşturucu uzmanı William Burroughs katıldı. Columbia Üniversitesı çevresinde takılıp. uyuşturucu, alkol ve özgür seks üzerine kurulu bir bohem yaşamı sürmeye başladılar. Giderek yaşamı sıkılan Kerouac denızci oldu ve sonra sonra bir sürü pis ışe de kanştı ABD'nın en ünlü ressam ve karikatünstı, Alman asıllı Georges Grozs'un ögrencisı Edie Parker ile evlendi. Bu evlilik, sadece 1-2 hafta sürdü. Babasının ölümünün hemen ardından. ve Ginsberg'ın Kerouac'm hayatinı en çok etkileyen insan Neal Cassady ile tanıştı. Bir alkolığin, bılardo şampiyonu. Kant ve Schopenhauer okuyan, araba hırsızı. çılgın ve biseksüel oğlu olan Neal Cassady, Allen Ginsberg'le yaşadığı aşkıyla da bilinir Kerouac. 1947'de ABD'yi dolaşmaya karar verdi. Birçok yer gezdikten ack Kerouac'ın liderliğini yaptığı beatnik kuşağının en büyük özelliği, batının "Varoluşçuluk" felsefesi ve doğunun mistik yaşam biçimi olan "Zen"i birleştiren, gelenek ve göreneklere aykın, değişiklik arayan, marjinal insanlardan oluşmasıydı. sonra Denver'da. kendisinden önce yola çıkmış olan Cassady ve Ginsberg'e katıldı. Üçlü tüm Amerika'da çılgınca maceralar yaşadı. Kerouac 1951 'de yollarda başlanndan geçenleri yazmaya karar verdi ve "Yolda"yı yazdı. Kitapta başkahramanlardan Dean Moriarty- Cassady, Carlos Marx- Ginsberg, Bill Lee-Burroughs ve Sal Paradise, kendisı idı. Sokak dıline yakın, tarzıyla oldukça tepki alan Kerouac için Truman Capote "Yazmıyor, sadece daktiloediyor" demişti. Doctor Sax(52), Visions of Gerard (56), VısionsofCody (52). Souterrains(53). Tristessa, Mexico City Blues(Şiirler- 55), Ünlü Serseriler (58), Satori a Paris (66) yazann diğer romanlan. Kerouac'ın "Yolda'sı bir kitap olmanın dışında, toplumsal bir olay olarak nitelendirildi ve yazar kısa zamanda geçmişin konformızminı. sıkıcı hayatını reddeden. her şeye karşı çıkan, marihuana ıçmeyı seven ve en önemlisi "beatnik'" denilen bir kuşagın babası oldu.(Bearnik, Kerouac? ın uydurduğu bir kavram olan "Beat" ile Sovyetler'in uzaya gönderdiği. modernliğın sembolü sayılan uydu "Spoutnkk'°in hecelerinın birleşmesiyle oluşmuştu.) 1967'de ABD'de Vietnam karşıtı gösteriler sırasında Kerouac "Beat Kuşağı, kitabımdaki Dean Moriarry gibi yiyecek. kadın, içki peşinde aylak dolaşan tipler için geçerli bir terim. Batıdaki solcular, bu ismi hareketlerine mal edip, gençleri politik amaçlanna ulaşmak için kullanıyoriar. Benim bunlaria hiçbir iigim yok. Ben bir futbolcu, bir denizci ve bir öğrenciyinT demişti. 'Yolda'nın konusuna gelince aslında büyük ölçüde Kerouac'ın yaşamından kesitler içeren bu roman. 1947'de hayatından sıkılan Sal Paradise'ın Dean Moriarty ile arkadaşlığı üzerine kuruludur. Iki kafadar birlikte yollara düşerler. Bu yol maceranın. avareliğin ve cinselliğin yoludur. En yakın arkadaşlanndan.ünlü özgürlükçü ve devrimci şaır Allen Ginsberg. Kerouac'ı. "Gerici değüdi, aşın Marksistlerden nefret ederdi ama sağcı da degildi. Erkeklerie beraber olur, uyuşturucu kullanırdı. a/ınlıklan sever, FBİ'dan da nefret ederdi. Kışkırtıcdığı yeğlerdi ama ne kadar asi oMuğuna yazdıklannı okuyup siz kararverin"" sözleriyle özetlemıştı. FRANKFLRT RADYOSU Türk popu üstüne Zeki Coşkun'la söyleşi , Kültür Servisi- Zeki Coşkun'un 6-8 ağustos tarihlennde gazetemizde yayım- lanan Türk popu üstüne değerlendırmele- rinin yankılan sürüyor. Son olarak 20 ağustos pazar günü Hessen eyalehne ya- yınyapan FrankfurtRadyosu'nda^Ran- devu In Dcutschland"! Almanya'da Buluş- ma) adlı canlıcanhyayında Coşkun'la ya- zılan ve Türk popu üzenne bir söyleşi ya- pıldı. Almanca-Türkçe ortak yayının Türkçe bölümü Sezen Aksu'nun son albümünde- kı parçalardan "Var Git Türnam" ile açil- dı. Sunucu ve yapımcıMnharrem Ozsoy, Türkıye'de pop müzık alanmda büyük bir canlanma gözlendiğinı, bunda Sezen Ak- su'nun ayrı bir yere sahip olduğunu vur- guladı. Sanatçının Işık Doğudan Yüksel»- ralbümüyle tartışmalara konu olduğunu belirten Özsöz, "Cumhuriyet gazetesi ya- zarianndan ZekiCoşkun biı tarhşmaya U- ginç boyutlar kazandırdı. Türk popu üze- rine onun görüşlerini alıyoruz'"anonsunu yaptı. Coşkun, özetle şunlan söyledı : Türkiye'de pop patlaması var. Müziğin ötesınde bir patlama bu. Can Kozanoğ- lu'nun deyimiyle"Fop çağı ateşi" her ya- nı sardı. Her gün yenı bir "star" çıkıyor piyasaya... Stadyum konserlennde on bin- İerce genç, star aşkıyla. ateşiyle tutuşu- yor. Yüz binın altında kaset satışlanna du- dak bükülüyor. Tarkan konserine gitmesi- ne izin verilmeyen 16 yaşmdakı bir genç, intihar edıyor. Bir başka söyleyişle. şenKk ve şiddet iç ice. Ote yandan pop. rutkusal görünümler içerse de sonuçta pop. Şunu söylemek ıs- tiyorum . Star da yarattığı izleyicı-tutkun kitle de anlık. Hızlı bir rüzgâr, esip geçi- yor. Yüzbinlerin kulağını dolduran sesler. kasetler yüz güne kalmadan eskiyıvenyor. Bu da doğal. Çünkü patlamanm ardın- da müziğın kendisine, ritmine. starlanna uygun hayatritmi,bıçımi var. Türkıye top- lumuepeydırgünübırlikyaşıyor. Yanı pop çağını yaşıyor. tlginç olan şu: 1980'de as- kerler, toplumu dısıplıne etmeye koyuldu- ğunda,"disiplin dışTdenilen arabesk mü- zik patladı. Aydınların,kent seçkinlerinin tüylerinı ürperten bu patlama tıpkı lahma- cunculann büyük şehirlen sarması gibı, büyük şehirlerin gecekondularla sanlma- sı gıbi, yanı taşranın şehri ışgal etmesı gi- bi taşranm sesi, ezgısı de bir kanşım ha- linde müzik dünyasmı sardı. Öyle görünüyor ki 90'lar. hem dünya- nın, hem de Türkıye'nin *taşra"yla ödeş- me dönemı. Doğu-Batı, Kuzey-Güney ay- nmından. "üçüncü dünya" gibı alt İcate- gorilerden çıkıp, "Yeni dünya düzeni" dı- ye bir kavrama ulaşılması, bence bunun göstergesi. Aynı evrede globalleşmeyle birlikte yerel kimliklerin, din, milliyet gi- bı eskı dünyamn aşmaya çalıştığı ılk aıdi- yet öğelerinin, ıdeolojilerin öne çıkması da yeni dünya-taşra savaşının çetın geçe- ceğini gösteriyor. Yeni dünya düzeni*yük- selen değerler" gibi anlık, güncel yaşama ölçütleri de ürettı. Yükselen değerlenn dı- şmdakıler eski dünyaya aıt olarak kodlan- dı, "diııozor''dendı. Bu kodlama ıçınde, gençliken büyük değerhalıne geldı, fetiş- leşti. Çünkü gençlik, demınden ben anlat- maya çalıştığım oluşmamışlığa, anlık du- yumlara, davranışlara tam karşılık geli- yor. Vc tabıi ateşlı de !Pop patlamasının ar- dında böyle bir konjonktür var galiba. Pop ne kadar pop, müzik ne ka- daru gtnç", bunlar ayn soru. Milli Kütüphane Başkanı Altınay Serikli, Yayıncılar Birliği'nin tepkisine yanıt verdi: Sponsor bulup katılal>iliı-lenli DUYGU DURGUN lluslararası Kütüphane Dernekleri ve Kuruluşlan Federasyonu (IFLA) 61. Ge- nel Kongresi'nde dün. çeşitli ülkelerden Milli Kütüphane Başkanlan, SwıssOtel "de bıraraya geldiler. Toplantıda, milli kütüphanelerin uluslararası alanda da- ha etkin ve verimii olma koşullan, net- vvork bağlantılı bOgi alışverişi.dfinya mil- li kütüphaneleri arasında elektronik sis- teme geçilmesi ve kalkınmakta olan ülkc- lerin kütüphanelerin kalkınmış ülkeler sevi>esine getirilmesi ve milli kütüpha- nelerin kok'ksKonlannın konınması gi- bi konularele alındı. Türkiye'yi. Milli Kütüphane Başkanı AHmay Sernikli'nın temsil ettığı toplan- tıya 70 ülkeden Milli Kütüphane Başka- nı katıldı. Toplantının başkanhğmı yürü- ten Norveç Milli Kütüphane Başkanı Bendik Rugos, IFLA Kongresi'nin ol- dukça \erimli geçtiğini belirterek "Türk organizasv on komitesi. biz kütüphaneci- ler açısından son derece önem taşıyan bu buluşmayı başamla gerçekleştiriyor" dedi. Rugos. 1FLÂ Genel Konferansı'a ilk kez katılan Bağımsız Devletler Top- luluğu ülkelerini de aralannda görmek- ten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Altınay Sernikli ıse. katılımcılann or- ganızasyondan hoşnut kalmalan için el- lerinden geleni yaptıklannı belirttı. Ser- nikli, Türkiye Ya>ıncılar Birligi 'nin IF- LA Genel Kongresine gösterdığı tepki- ye yönelik olarak şöyle dedi: U BHC, IF- LA Genel Konsevi'nden bir talimatname verikii. Bu talimarnamedc, toplantilann yanısıra bir de sergi açma imkânından bahsediliyor. SergL IFLA'nın sponsorlu- ğunu vapan ya\ınevlerineolduğu kadar. Türki>e'de faaÛyet gösteren tüm yayınev- lerinede açık. Biz bunu a> lar önceden ya- yıncılarımıza duvurduk. \ncak sergi standlannın metre karesi dolar ü/crin- den fiyatlandınlıvor. Biz, Milli Kütüpha- IFLA'nin 61. Genel Kongresi'nde Türkiye'yi Milli Kütüphane Başkanı Alrjnay Sernikli temsil ediyor. ne olarak, kongrenin faalrvetlerinin spon- sortuğunu ûsttenen Kongresist nrmasına para ödeyerek bir stand satın akhk." Sernikli, Türk yayıncıların bu çapta bir uluslararası toplantının mali koşulla- nnı gözardı ettiklerini belirterek. "1F- LA'nın bu toplantılardan para aldığını, bu rşin bir mali sistcmi olduğunu maale- sef \ayıncılanmı/a izah edemedik. Ya- \ıncılar, kendilerine bir sponsor bulup bu kongreve katılabilirlerdi" dedi. Kong- reye katılan tüm yabancı yayınevlennin sponsorlan olduğunu söyleyen Sernikli Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girebıl- mesi için öncelikle birtakım standartla- rauvulması gerektiğını belirtti. ~Bugün burâda 103 ülkeden 2600'ün üstünde ko- nuk ağırlanıyor. Bu, bugüne kadar Tür- kiye'de gerçekleştirilen organizasyonla- nn en büyüğü" diyen Sernikli, bu orga- nizasyonun Türkiye'nin tanıtımındaçok önemli bir rol oynadığına dikkat çektı. Istanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 61. IFLA Konsey ve Genel Konferansı nedenıyle. Harbiye Açık Hava Tiyatro- su'nda düzenledıği geceye 2500 dola- yında IFLAdelegesı katıldı. Büyükşehir Belediyesi Başkanı R. Tayyip Erdo- ğan'ın bulunmadığı geceye. Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Kahraman Özdem'ir ve IFLA Başkanı Robert Wed- gevvorth de katıldı. Dünyamn çeşitli ülkelerinden gelen IFLA üyelerine, Türk kültürünü tanıt- mak amacıyla düzenlenen gece, Mehter Takımının gösterisi ile başladı. Davetli- ler, geleneksel kıyafetleri içerisindeki Mehter Takımı'nın söylediği fetih marş- lannı büyük bir ilgiyle dinlediler. An- cak, ilginç olan, konserin, Açıkhava'da halen sahnelenmekte olan 'Toros Cana- van' adlı oyunun dekorlan arasında ger- çekleştirilmesiydi. Gece uzayınca. oyun da sahnelenemedı. Daha sonra sahne alan Devlet Halk Danslan Topluluğu, konuklara, Silifke, İç Anadolu ve Trabzon yörelerinden oyunlar sundular. Gece, Kültür Bakan- lığı Türk Halk Müziği Topluluğu saz sa- natçıları eşliğınde, Izzet Altınmeşe'nin konseriyle sona erdi. 4 Hayvan Çjftliği' halâ eskimedi "T" 7"ayımlanışından bu yana 50 yıl geçen yapıt, Y insanlığın en büyük trajedisini, _/. iktidardakilerle yönetilenlerin savaşımını, didaktik öğelerin yanı sıra mizahi üslupla da işliyor. Kültür Servisi- George Or\>«M'm ünlü 'alegorik faM'ı 'Animal Farm* (Hayvan Çiftliği) yayıMlanışın- dan bu yana 50 yıl geçtıgı halde İngıltere'de hâlâ en iyı satan kitaplar listesınin ılk sıralannda yer alıyor. Orvvell'ın 2. Dünya Savaşı yıllarında kaİeme aldı- ğı 'Animal FarnT, aradan yanm yüzyıl geçmesine karşın. her yaştan ınsanın elınden düşüremediği ki- taplardan bıri. Hikâyenin güncellığıni korumasının belkı de en önemli nedenı. temel konunun hiçbir za- man eskimemesi. Zaten, güçlüler ve güçsüzler. ezen- ler ve ezılenlerin mücadelesi kolay kolay eskiyecek gibı değıl. Dünyamn pek çok ülkesinde y ayımlanan ve rekor sayıda insan tarafından okunan 'Animal Farm'' ı In- giltere'de hiçbir yayıncı basmak ıstemedı. Orvvell, yakın dostlanndan. aynı zamanda sol görüşleny le ta- nınan yayıncı VlctorGollancz'a yazdığı mektuplar- dan bınnde "kitabın politik aniamda şimşekleri üze- rine çckeceğini" yazıyordu. Ingıltere-Rusya yakınlaş- masının yaşandığı politik atrnosferde, Bolşevıklen domuza benzeten bir kitabın ortaya çıkması pek çok kişiy i tedirgın etti. T.S. EBot ise Örvvell için "Bu hi- kâye çok zekke kaleme alınmış. OrvvelL Jonathan Svvıft'in "Güliver'indenbu yana alegorik fabltarzın- da çokazyazann başarabfleceği bir işi başarmış" y o- rumundabulundu. Hemcn ardından ijunudaekleme- yı ıhınal etmedı: "Ancak günümü/ siyaset ortamını doğnı açılardan eteştirip eleştirmediğ^ tartışılır." Politik mitoslara karşı savaşını, bu sade fakat et- kıleyıcı öyküyle anlatmıştı Orvvell. Baskıcı rejimle- rin görmezden gelinen maskelenni düşürmüş, in- sanların neye ınandıklannı, ya da ınanmak zorunda bırakıldıklannı meydana çıkarmıştı. Bu da ona bir yazar olarak daha önce ulaşmayı hayal bıle edeme- diğı bir başan getirdi. 1945 yılında -düşünülen ta- nhten epey geç olarak- yay ımlandığında İngıltere'de fırtınalar kopardı. Bir yıl sonra Amerika'da basılan 'Animal Farm', cumhuriyetçilerin komünizme olan nefretlenni dile getıren bir çeşit manıfestoya dönüş- tü. Kaden. büyük ölçüde dönemin pohtık tercıhleri tarafından belırlenen kıtap Rusya'da yasaklanırken •Büyük Sovyet Ansiklopedisi'nde Orvvell için "Kü- çük burjuva radikalizmimn bir tcmsikisi" ıfadesi kullanıldı. Orvvell. 'Animal Farm'ın propaganda de- |erinın farkındaydı elbette. Bu amaçla kitabın 1947 Ukrayna basımında "Sosyalist hareketin kendini ye- nileyebilmesi için öncelikle Sovyet tabusu yıkılmab- dır"diyordu. Kitap en fazla ilgiyı Polonya'da gördü. Orvvell'ın kahramanlan. demokratık sosyalizm yolunda ılerle- yen, hatta bıraz da orta yolcu birer devrımcı olarak alkışlandılar Polonya'da. Kıtap. daha sonraki yıllar- da radyo oyunu ve çizgi fılm haline dönüştürülmüş versıyonlanyla da popülaritesını sürdürdü. Eser, insanlığın en büyük trajedisini, iktidardaki- lerle yönetilenlerin savaşımını. didaktik öğelenn ya- nı sıra mızahı üslupla da ışlıyor. Bu yönüyle yanm yüzyıldırgündemdekalmayıbaşaran 'AnimalFarm1 daha eşit bir düny a özlemını dile getırirken insanlara belkı de olmayan bir ülkenın kapılannı aralıyor. IŞILDAK VE YELPAZE ATtLLA BİRKİYE Ref ik Ulu Birçoklanna, Refik Ulu adı hiçbir şey ifade etrnez. Ama Cağaloğlu'nda çalışanların çoğu onu tanır. Öz- gür Yayın ve Dağıtım'ın kurucusu ve sahiplerinden- dir. Refik Ulu, gerçek bir Babıâli emekçisiydi. Onun ki- tapla olan serüveni, küçük yaşlarda önce ağabeysi- nin yanında başlamış. Sergicilik yapmış. Sırtında yıl- larca paket taşımış. Çalışmak, mücadele etmek, güzel bir şeyin peşin- den koşmak onun yaşam biçimi oluvermiş. Eğitimi eksik kalmış, ama kendini yetiştirmesinı bilmiş. Oku- maktan zevk almayı, sevmeyi öğrenmiş; okumanın insan yaşamındaki gerekiriiğini çoğu insandan da- ha fazla kavramış. Çalışmaktan hiç yüksünmemiş, parasızlık çekmiş aldırmamış. Aldırmamış çünkü, iyi ve güzel şeylere adını yazdıracağına olan güvenini hiç yitirmemiş. • Yorucu geçen yıllardan sonra bir dağıtım şirketi ku- ruyor ve seksenlerin başında da yayıncılığa başlıyor. Pir Şuttan Abdal, Karacaoğlan, Yunus Emre (Cahrt Öztelli'nin yayına hazırladığı) ile Mehmet Ra- uf, Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi klasik yazarlar; Fazıl Hüsnü Dağlarca, Attilâ ilhan, Çetin Altan, Salâh Birsel, Ümit Yaşar Oğuzcan, Fethi Naci, Is- met Zeki Eyuboğlu, Alpay Kabacalı, Necati To- suner, Selçuk Baran, Güven Turan, Selim lleri, Hulki Aktunç, Inci Aral'ın aralannda bulunduğu gü- nümüz Türk yazariarının yapıtlarını yayımlıyor. • Refik Ulu iki yıl önce 'Çağdaş Dünya Romanı'baş- lıklı diziyi hazırlamamı önerdiğinde, önüne bir yığın koşul koymuştum. Bunlar, işin daha iyi olması için- di. Bunu çok iyi bildiğinden bütün koşullan hemen kabul etmiş ve birlikte çalıştığımız sürede hiçbir so- runumuz olmamıştı. Birlikte iyi bir şeyler yapmanın sevıncini hepimızden çok o yaşadı. 'Ölüm Andı', 'Einstein'ın Düşleri', 'Lalo'nun Tut- kusu', 'Beiirsizlik' gibi günümüz dünya edebiyatının örnekleri olan kitaplann yazariarının hiçtanınmama- sına aldınş etmedi. Özgün ve iyi kitaplar yayımlamak, satıştan önce geliyordu onun için ve önünde sonun- da iyi yapılan şeylerin okur bulacağına inanryordu. Zaman zaman bu dıziden onu caydırmaya kalktı- ğımda, tam tersine o bana umut aşılıyordu. Kendi- ne olan güveni tamdı. Ödemelerinde oldukça titizdi. Kitap piyasasının ödemelerdeki laçkalığına karşın çevirmenlerini, yazarlarını telif konusunda üzmemek için elinden geleni yapardı. • Refik Ulu'nun ölümü -ki henüz elli bir yaşındaydı- onu tanıyan insanların çoğuna derin bir üzüntü ver- di. Tek sözcükle şoke olduk. Sözcüğün gerçek an- lamıyla üzüldük. Içimiz yandı. Gerçi ölenin ardından ne yapsanız onu geri geti- remezsiniz. Ama üzüntümüzün derinliği ve acımız, onun iyi bir insan oluşundan kaynaklanıyordu. Refik Ulu gibi dişiyle tırnağıyla yoktan var eden in- sanlar ne yazık ki pek kalmadı. Değerleri de bilinmi- yor. Çalışkanlığını, iyi bir insan oluşunu kendisine söylemem tek avuntum. Yüreği bu çalışmaya dayan- madı. Zaten günümüzdeki iş yaşamının stresine dayan- mak olanaklı mı? Hele hele, iğneyle kuyu kazmaya benzeyen kitap dünyasında... Yaşamını yitirdiği 1 ağustos salı günü, iki çevinmen arkadaşımızın da katıldığı, Refik ile saatlerce süren oldukça neşeli bir söyleşi yapmıştık. Aslında bu söy- leşiler, her salı yayınevine gittiğimden olurdu. Ancak o salı, bu söyleşilerin sonuncusu olacağı- nı, bir kez daha Refik'i; o genç, dinamik ve yaşam dolu 'küçük dev adam'\ bir kez daha göremeyece- ğimi nereden bilebilirdim? 64 sanatçı, görevine dönüyor Kültür Servisi - Kültür Bakanlığı'nın koro ve saz sanatçılan olarak Sıvas. Şanlıurfa, Diyarbakır. Erzincan kadrolannda yeralıp son yıllarda "geçici görevle" Istanbul. Ankara. lzmir'e gönderilmiş bulunan 64 sanatçı, Kültür Bakanı Ismail Cem'in karanyla asli görev yerlerine dönüyor. Bu sanatçılann Sıvas. Erzincan. Şanlıurfa, Dıyarbakır'dan uzak kalmalan nedenıyle bu ve komşu illerdeki Türk mu-sıkısı hizmetleri ya felç olmuş ya da tümüyle son bulmuş durumdaydı. Sanatçılann geçici durumuna son verilerek asli kadrolanna dönmeleriyle Doğu ve Güneydoğu'daki Türk musikısi faaliyetleri yeniden canlanacak ve konserler verilebılecek. Koza'ya 'en iyi ilk ffim' ödülü tSTANBUL (UBA) - Fotograf sanatçısı Nuri Bilge Ceylan'ın ilk kısa film çalışması olan "Koza", Mısır'da düzenlenen uluslararası bir festivalde "en iyi ilk film" ödülünü kazandı. Akdeniz'in en önemli sinema organizasyonlanndan olan Uluslararası Belgesel ve Kısa Film Festivali'nin dördüncüsü bu yıl Mısır'ın Ismailia kentinde yapıldı. 27 ülkeden 41 filmin katıldığı yanşmada filmler "Uzun Belgesel", "Kısa Belgesel". "Konulu Kısa Filmler" ve "Çizgi Filmler" olarak dört dalda değerlendirildi. Yanşmanın Konulu Kısa Fılm dalında Türkiye'yi, yönetmenliğini Bilge Ceylan'ın yaptığı "Koza" filmi temsil etti. Cannes Film Festivali'nde de yanşmış olan "Koza" yirmi dakikalılc siyah-beyaz ve diyalogsuz olması nedeniyle büyük ilgi uyandırdı. Ayn yaşayan kan- kocanın yetmiş yaşlannda yeniden bir araya gelmesini konu alan film seçici kurul tarafından "en iyi ilk fılm" seçildi. Hamenko günleri başlıyor Kültür Servisi -Pamukbank'ın 40. yıl etkinlikleri kapsamında Türkiye "ye gelecek olan Ballet Teatro Espanol topluluğu, 3-8 eylül tarihleri arasında 45 kişilik dev kadrosuyla Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda Istanbullu sanatseverlere coşkulu bir flamenko dans gösterisi sunacak. Topluluğun biletli gösterisi 8 eylül cuma günü gerçekleştirilecek. Koreograf Rafael Aguilar'm sahneye koyduğu ;.' Carmen Flamenko Dans Gösterisi'nin biletleri, bugünden itibaren tüm Vakkorama mağazalan ve Akmerkez'de, 3-7 eylül tarihleri arasında da Harbiye Açıkhava Tiyatrosu gişelerinde satılacak. ttalyan yönetmen Nanni Noy öMü FREGENE (A.A>- Fılmlerinde Italya'nm özellikle güneyindeki insanlann yaşamlannı trajikomik betimlemelerle anlatmasıyla tanınan '; Italyan yönetmen Nanni Loy, tatilini geçirdiği Fregene'de öldü. Yönetmenin ailesi. Loy' un kalp krizinden öldüğünü açıkladi. 69 yaşında ölen •. yönetmen, 1962 yılı yapımı olan ve Italya' nin güneyindeki insanlann 1943'teki Nazi işgali karşısındaki ayaklanmasını konu alan "Napoli'nin Dört Günü" adlı film ile ilk çıkışını yapmıştı. Mafya üyesıyken ışsız kalan bir Napolili'yi anlatan "Mi Manda Picone" ile sokak çocuklannın • hayatlannı konu alan '"Scugnizzi" (Afacanlar) de Loy'un diğer ünlü ftlmleri arasında yer alıyor. Loy, Roma Deneysel Film Merkezi'nde uzunca bir süre çalıştıktan sonra kendini tamamen fılm çekmeye vermişti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear