23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 AĞUSTOS 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ve yaşam uzerme HANDAN ŞENKOKEN AHUANTMEN Bir cuma günü. Saat 15.00. Sabah telefon etmiş. yazısını bir saat içinde yollayacağını söylemişti. Sabahtan bu jana kaç telefon edildi? "Onat ağabtyL " "Şimmdi yoluyorum!" Saat 16.00'ya doğru, fakstan sayfalar bırer, ikişer, bazen üçer dökülmeye başjardı. Filiz Kutlar'ın mutlaka hafta ortasında getırdiği fotografi, sayfanın ortasmda yazısına kavuşmayı beklerdi. Sayfa yetiştirme telaşı içinde, Onat Kutlar'ın yazısını bölüşür, adeta birbirimizle yanşarak hızla dizmeye başlar, derken elimizdeki sayfalann tadına vardıkça bunıundan soluyan sayfa sekreterini görnıezlikten gelerek, "Şu bölümü bir dinle. müthiş keyifli!" dıye hoyecanlanıp, "Devamı sendc mi?" diye sorardık. Onat Kutlar'ın inci gıbi dizdiği sözcûkleri arasmda kaybolur, sa>fayı yetiştirme telaşı içinde olduğırmuzu unuturduk! Tabii elimizdeki sayfalar tükenene kadar... Derken, nasılsa artık devamı gelmiştir diye merakla yine faks makinesıne koşuştururduk. Yok. Yenıden telefona şanlırdık u Onat ağabey!.." "Şimdi çıktım toplanhdan... Son sayfalar da yotöaT derdı. şaşkınlık içinde kalırdık; o tadına doyulmaz yoğunluktaki yazılar bir çırpıda okunuyordu ama nasıl oluyordu da sıkıştınlmış zaman dilimlen içinde bir çırpıda yazılabiliyordu? Her "cuma krüj" ardından gelen pazar gûnleri, Onat ağabeyin Filiz'in fotoğrafiyla bütünleşen "Gündemdeki Sanatçı"yazısını basdrruş biçimiyle bir kez daha okurken, o krizi, o telaşı, o telefonlan unutur, "YoDuyorum, yoUadım, yokJa!.."lar arasında patlattığı sevecen, ama biraz da mahçup kahkahasıni anımsardık. Hiç soramadık. "Yahu. Onat ağabey, bir portreden öte. bu 'destanlan', bu 'öykülerT nasıl oluyor da iki arada bir deredc yazabiliyorsun?" Herhalde onun gibi bır yazı ustasının sırn, yazacaklannı kâğıda geçirmeden önce zaten çoktan yazmış olmasındaydı. Hafta başı telefon ettiğindc, o haftaki "Gündemdekı Sanatçı" ya da "Gündemdeki Konu" çoktan biçimlenmiş olurdu kafasmda. belki ısrar etsek, ertesi gün yazıp yollayabilirdi. Ama o zaman cuma günlerimiz o kadar renkli olabilir miydi? Cuma töreni ve pazar keyfi Onat Kutlar'ın cuma günlerim dostlan da anlatır "Eskiden bildikleriyle yeni öğrendiklerini birleştirip Pazar günü Cumhuriyet'in sayfasına kocaman ycrleşmeden önce Perşembe akşamı tefekküre dalıyor, Cuma sabahı yazı alarmı veriliyor, Saraybumu'na bakan penceresinin gerisinde katemini eöne alıp, inci gibi yazıyla başfayordu anİatmaya. Nünet onunla birlikte cauşmaya başladıktan sonra, daktilosunu kuşanmış, fakscihazma gözünü dikip. Cuma töreninin bir parcası olmuştu." (Zcynep AVCL "Kitap-lık") Onat Kutlar'ın tanıdığı ve tanıtmak istediği "Gündemdeki Sanatçı" başlıklı o tadına doyulmaz portreleri «MTKUTÜIR GÜNDEMDEKİ SANATÇI Mehmet Ulusoy, Fethi Nari, Ülkü Tamer, Necdet Yaşar. Turhan Selçuk, Nazan Ölçer, Merlin Solakhan, Yurdaer Alhntaş, Oben Güney, Payam Koryak, İnci Aral, Cevat Çapan, Tuncel Kurtiz. Mengü Ertel, Engin Çizgen, Gani Turanlı, Selim Turan, Giovanm Scognamillo, Selma Gürbüz, Şakir - Eczacıbaşı, Duygu Sağıroğlu, Özer Kabaş, Gülnur Sözmen, LJtant tzgi, Yaşar Kemal, Nihal Geyran KoldaŞj Gül Işık, Ara Güler, Yılmaz Oğüt, ldil Biret, Zuhal Olcay, Kutsi Erguner, Oya Baydar, Cem Mansur, Komet, Zeliha Berksoy, Turgut Uyar, Sina Akşin, Ömer Uluç, Samih Rifat, Nejat F. Eczacıbaşı, Erden Kıral, Lütfıye Aydın, Orhan Çağman, Abidin Dino, Akif Dai, Leyla Pamır, Alaettin Aksoy, Selçuk Demirel, Turgut Çeviker, Zeynep Avcı, Asiye Meliha Kutlar, Dr. Ayan Gülgönen, Melih Fereli, Halil Ergûn, Demir Özlü, Sedat Pakay, Mehmet Dınçel, Ali Özalp ve Gürdal Duyar. YW1KRB)İYWItJUt| şimdi Yapı Kredı Yaymlan'nın çıkardığı bir kitaba dönüştü. Kitapta tam 60 portre yer alıyor; kırk yıllık dostlan, yeni tanışlan. tanıdıklan: Yazarlar, şairler, ressamlar, fotoğrafçılar, klâsik müzik, bale, kültür insanlan. Onat Kutlar, sadece onlan tanıtmıyor bize; satır aralannda ettiği sözlerle, sorduğu sorularla Onat Kutlar'ı da tanıtıyor. onun nasıl bir sevgi insanı olduğunu, çok yönlü meraklannı, ilgi alanlannı aktanyor. Bu 'gerçek bir başucu kitabf nun önsözünde, eşi Filız Kutlar bu yazılann doğuşunu ve sonrasını anlatıyor "_Pazar yazıiannı genellikle cuma günleri yazardı. Bazen. Beyoğlu'ndaki bürosunda Topkapı ŞarayTnı da içine alan güzel manzaralı odasında, bazen de mutfağımızda pişirdigi espresso kahvesini zevkle yudumlarken yazısını yazardı. Ben uyandığımda, her zaman güJen ve insana yaşama sevinci aşılayan o tatlı yüzüyle bana bakar, büyük keyifle ve aiçakgonüllülükle, "Filize, gel oku bakalım yazımı beğenecek misin?"derdL Hep alçak gönûllü ve kibardı Her zaman ilk okuru olmaktan büyük mutluluk duyduğum ve benim için hepsi birer küçük roman olan olağanüstü, benzersiz yazıiannı zevkle okurdum. Yazmaktan duyduğu bü>ük keyif, ışıl ışıl pariayan gözlerinden belli olurdu. Ardından bu gûzel yazılarla ilgili pazar keyfi yaşanırdı evimizde. Onat, pazar günü de her günkü gibi erkenden kalkıp ben uyurken kapıdan gazeteyi alır bakardı. Çok tatlı ve kibar olduğundan çektiğim fotoğrafi överdi. Bazen de, hâlâ kalkmamışsam, gazeteyi yanıma getirir, "Filize bak bu sefer senın fotoğraf benim yazıyı geçmiş!" derdi, keyifle gülerek şakaîaşırdık böyje." Onat "ağabey, hafta başında kımi yazacağmı saptamış. telefon açardı, "Bu hafta şu kişiyi yazacağmı, ne dersin?""Tabü. Önat ağabey, ne iyi ohır". Yazacağı kışi tanıdığımız birisi bile olsa, onun yazısıyla sanki yenıden tanışır gibi olurduk. Kimi zaman da hiç kımsenin tanımadığı, isimsiz birini keşfeder, okurlanna tanıtma mutluluğuna erişirdi. Yazısını elbette her zaman böyle sıkıştınlmış anlarda yazmazdı. Erken gönderdıği yazılar henüz dizgi servisındeyken, dayanamaz arar sorardı: "Naal beğendin mi?" Mümkün müydü beğenmemek? "Onat ağabey, her zamanki gibi 'harika!''Keyifle gûlerdi. Bunun geçıştırilen bir yanıt olmadıgını da bilirdi. Ama hep alçakgönüllükle sorardı. Bazı pazartesileri, bu pazar yazılannın yankılannı da konuşurduk. Yeni haftanın yazının da ne olacağını kafasmda belirlemiş, küçük küçük aynntılar verirdi. Biz de 'cuma krizi'ne dek merakla beklerdik. Sarsınüsız, gölgesiz dostiuklar Her şeyin her gün daha fazla sıradanlaştığı dünyamızda umut ve sevgi saçan bir ışıltıydı onun yazılan. Geçmişiyle. bugünüyle, iç dünyalanyla, olağanüstü bir aynntı ve yaşam zenginliğiyle gündeme getirdiği insanlan biraz daha yakından tanıma ya da keşfetme mutluluğuna ulaştık.. Hepsinın ayn serüvenleri vardı bu dostlukJann. Bu serüvenlere ortak olurken, hem Onat Kutlar'ın hem de gündemdeki dostunun geçmişine yolculuk yapıp, geleceğine uzanıyorduk birlikte. Yaşamayı büyük mutluluklar halıne getiren dostluklan, böylesi insanlann varlığını hissedıp, geleceği düşününce rahatlıyorduk. Yaşadığımız 'akıl ahnaz ülkede', ınanılmaz 'umursanuz, gaddar, kadir bilmez' toplumumuzda, onun sayesınde 'uzun, sarsuınsız, gölgesiz dostluklann sım'nı ögreniyorduk. "Yakın dosüanm hakkmda yazı yazmam gerektiğinde hem sevinirim hem de ödüm topar. Sevinirim çünkii insanın iyi tanıdığı kişiler ve konular üstüne iyi vazacağına inanınm. Ödüm kopar çünkii sanatsal değerlendirmelerde öznel itişltilere, eş dost haûruıa. vakınlığın getirdiği iki yüzJülükkre bence \er yoktur. Ya eteştirmek zorunda kalırsam, onu kırarsam dive ödüm kopar." Oysa konuşurken de düşüncesini, yorumunu söylemeden önce bir duraksadığı gibi yazılannda da sindire sındire, sözcûkleri difckatle seçerek, dengeyi hiç yitirmeden, o insan yüzünü iyi okumayı bilirdi. Çok zengin bir birikimin yalın çizgileriyle oluşan, yaşam dolu, coşkulu. dinamik, duyarlı ve sevgi dolu sayfalar bize 'asotanın hayat' olduğunu hiç unutturmadı. Kimi zaman telefon açıp, hıçbir şey söylemeksizin o yürek dolusu kahkahasını attığında, bız de ona katilırdık. Bu kahkahalareşsizdı. Anlamı da hiç değişmezdı."Bu hafta çok yogunum. yazamayacağım, kusura bakmayın. Stri çok mu zor durumda bındanm?" Hayır, Onat ağabey, bizi hiç üzmedin, hiç güç durumda bırakmadın. Nasıl olsa, önümüzdeki hafta yine güzelim bir yazıyla sayfamızı ve bizi çoğaltacaktın. Bu umudumuz yitti. Artık sadece dünyaya ve yaşama biraz olsun 'Onat Kutiar'ın gözöyle' bakmaya çalışıyoruz. Italyan ııstalar yeniden sederde Kflltûr ServisK Yerli sinemada yaşanan kısırlık Batı'da da görülmeye başlandı. Eli- mize ulaşan son hstelerde ünlü birkaç isim dışında film yapabilen yönetmen sayısı yok denecek kadar az. Hollywood patentli aksi- yon sineması tüm gücüyle yabancı pazarla- n zorlarken, söyleyeceği değişik sözü olan- lar setlerden uzak yaşıyorlar. Sinema çevrelerinin bu dönemde en faz- la konuştuğu filmlerin başında Heat (Isı) ge- liyor. 1974'teBaba2'ninoyuncukadrosun- da yer alan, ancak birlikte sahneleri olmayan Robert De Niro ıle Al Pacino, VVarner Bross tarafından Heat'te oynamaya ikna edildi. Yıl sonunda ABD'de gösterime girecek filmin kaç dalda Oscara aday olacağı daha şimdi- den tartışılıyor. Michael Mann'in (Son Mo- hikan) yönettiği filmde De Niro profesonel hırsız, Al Pacino da deneyimli polis. Oyun- cu kadrosunda iki devle beraberJohn Voight ve Val Kîlmer var. Bir başka biten film de 13 milyar lirete mal olan, Antonioni-\Venders imzalı Bulut- lann Ötesinde. 30 ağustos-9 eylül tarihinde düzenlenecek Venedik FUm Festivali'ne ka- tılacak film, Antonioni'nın Tlber Üzerinde Bowling adlı kitabmdan alınan dört öykü üzerine kurulu. Müziklerini U2,LaurentPe- titgand, Van Morrison ve Lucio DaHa'nın yaptığı Bulutlann Ötesinde'nin oyuncu kad- rosu çok zengin: SophieMarceau,Fanny Ar- danteskı Robocop PeterVVefler, Italyan Kim Rossi Stuart, Irene Jacob (Kırmızı), John Malkovich.yıldızı Leon'la pariayan Jean Re- no ve küçük rolüyle Marceflo MastroiannL Bertolucci, îtalya'da Italya'dan iki önemli film daha gözüküyor Hstelerde. Birincisi Bertolucci'nin yıllar sonra Italya'ya dönerek çekmeye başladığı lo Ballo Da Sola (Ben Yalnız Dans Ederim) ya da lngilizce adıyla Stealling Beauty. An- nesi mtihar ettikten sonra babası tarafından ttalya'dakı dostlannm yanına gönderilen bir kızın etrafında gelişen olaylan anlatıyor Ber- tolucci. Eğlenmek ve günlük yaşamdaki ba- sitliklen anlatmak için filmı yaptığını belir- ten Bertolucci bu kez emektar Vîttorio Sto- raro'nun yenne tranlı görüntü yönetmeni Darius Khondji'yle (Delıcatessen) çalışıyor. Bertolucci'nin oyuncu kadrosu da kuvvetli. Fi lmde Stefania Sandrelh' bir tür "Gönül Pos- tası" kösesi hazırlayan gazeteciyi. Jeremy Irons kanserlı bir dramaturgu, Jean Marais bir sanat tüccannı, Aerosmıth adlı müzık grubundan ünlü SteveTyler'ın 18 yaşındakı kızı Iiv Tyler da genç kızı canlandınyor. Bertolucci'nin bu filmden sonraki projesi ise Novecento'nun üçüncü bölümü. Italya'da çekimleri süren ikinci önemli filmde Paolo ve Vîttorio Taviani nın Goet- he'nin Gönül Ojıınlan adlı yapıtından esin- lenerek yaptıklan çalışma. Taviani Kardeş- ler*in kariyerindeki ilk aşk Fılmı olacak Gö- nül Oyunan, altmışına merdiven dayamış Goethe'nin genç bir kıza duyduğu aşk üze- rine kurulu. Oyuncu kadrosunda başroller Isabeüe Huppert Fabrizio Bcntrvogiio ve Je- an Hugues Angladeın KevinCostner, Waterv»orldadh filmde ba- ra yeni projesinin hazırlıklanna başladı. Sto- ne. Timothy VVhite'ın kitabmdan yararlana- rak Bob Marky'nın sinebıyografısini yapa- cak. Tom Cruise, Top Gun'dan yine pilot elbı- selerini gıyiyor. Burning Blue adlı tiyatro oyunundan sınemaya aktanlacak filmde Cruise, Amerikan ordusunda görevli eşcın- sel bır pilotu oynayacak. Film dört eşcinsel F-16 pılotunun ilişkisini anlatıyor. Aovin MueDer-Stahl, Vergiss Mal De- utschland'la yönetmenliğe ginyor. Ünlü oyuncunun başrolü de yüklendıği filmde Hitler olduğunu iddıa eden 103 yaşındaki bir adam ve gerçeğı ortaya çıkarmak için ça- lışan bir tanhçinin mücadelesi işlenıyor. Marlon Brando ile Johnny Depp, Don Ju- turdığı paralannı karşılayacak bir kaynak buldu. Costner. Indiana Jones'un dördüncü serüveni Indiana Jones And The Lost Con- tinent'te kamçıh adamın küçük kardeşini oy- nayacak. 1996'nın ikinci yansında gösterime gir- mesı planlanan filmden sanatçı 10 milyon sterlin kazanacak. tddialı filmler bunlar. Çekilen ya da bit- miş diğer fılmlere de kısaca göz atalım: Juüette Binoche, Ralph Fiennes, VVillem Dafbe, Kristin Scott Thomas'dan oluşan kad- ro, Anthony Mingheüa'nın yönettiği The Engtish Patient(Ingiliz Hasta) adlı film için bır araya geldi. tngiliz Hasta, savaşta yara- lanan biriyle hemşiresinin aşkı üzerine ku- rulu. OBver Stone, Anthony Hopldns le ABD Başkanı Nixon'ın yaşamını bıtirdikten son- an De Marco'dan sonra Tom Eberhardfın yönetiğı Drvine Rapture'da bir araya geldi- ler. MarceDo MastroiannL, kızı Ctaiara ve Vk- toria Abril'le Şıli asıllı Fransız yönetmen RaoulRuiz ınÜç Yaşam ve Sadece BirCHüm adlı filmi için kamera karşısına geçtı. 70'li yıllarda Fransa'da yaşanan çılgın cinayetle- ri anlatıyor film. Chiara Mastroıanni yıl so- nunda da annesi Catherine Deneuve ıle Xa- \ier Beauvois'nın yöneteceğı filmde oynaya- cak. Dario Argento, Stendhal Sendromunu. Jane Champion, Bir Kadının Portresi'nı, Ang Lec, F.mma Thompson ve Hugh Grant'la Duygu vc Duygusalhkadlı filmi çe- kiyor. Sean Connery'nın Richard Gere ıle oynadığı First Knight da merakla beklenen filmler arasında. Antonk>ni-Wenders imzah 'Bulutlann Ötesinde' fılminde Fannv Ardant PENALTI MEMET BAYDUR Çember, eski Türkçesiyle "muhit-idaire". Alman- ca'da hem Kreis denıyor, hem Zirkel. Almanlar da bi- zim gibi iki sözcükle karşılaşmışlar bu kavramı. Fran- sızlarcercte diyorlar, Ingılizlerc/rc/e. Latincesi circu- lus, Yunancası Kirkor. Türk Dıl Kurumu'nun Matema- tik Terimleri Sözlüğü'nde nasıl tanf ediliyor Çember? Durgan bir noktaya eşit uzaklıkta bulunan düzlem- deş noktalann oluşturduğu uzambiçim. Çember ya da daire, "uzambiçJmlerin" içinde en mükemmel, en başdöndürücü, en sonsuz ve şaşır- tıcı olanıdır bence. Doğrudan sanata götürür bizi çember. Tekrarlanır gibi gördüğümüz, yinelendiğini sandığımız her şeyin "yent", dolayıayla çelişkılerle dolu olduğunu gösterir bu uzaybiçim. Şiir ya da ti- yatro gibıdir bir bakıma. Ne doğrudur ne de yanlış- tır; hem doğrudur hem yanlıştır öte yandan. Üçgen- den, kareden, yamuktan ayıran bir şey vardır çem- beri. Bozulamayacak kadar mükemmel olması bir yana, mükemmel bir bitmece olarak kendi kendinin anahtannı oluşturan, felsefe ile doğayı birbinne yak- laştıran tek biçim Çember'dir. Oturuyorduk, bu çember meselesi de nereden çık- tı diyenler olacaktir. Bu da eskı bir dairedir. İlk soran Oğuz Atay'dı ama yine sorulabilir: Türkçede işyeri- ne neden daire denir? Çember, bir kısır döngü değildir, ama nedense ço- ğu zaman öyie akjılanır. Mükemmel bir çember, için- de zamanın zıpladığı bir alandır. Ülkemizdeki insan- lan insan mertebesine çıkaran yüzlerce olgudan bi- ri de Simit'tir. Simit olmazsa Türkiye olmaz. Uzam- biçimı olarak çembere yakın duran bu yiyecek mad- desinı düşünürsek, hiçbir simitin bır başka simite benzemediğini görürüz. Simit, yuvarlak olduğu, da- ire ya da çember biçiminde olduğu halde yinelemez kendini. Birbinne benzeyen iki simit yoktur örneğin. Ama soruna bu açıdan bakarsak, hiçbir çemberın bir ötekine benzemediğini görürüz. • Bütün bunlar Stanley Kubrick in Lolita adlı filmi- ni seyrederken düşündüm. Vladimir Nabokov'un bu olağanüstü romanının, roman kadar olağanüstü filminde "çember "i deniyor Kubrick. Film başlıyor ve iki küsur saat sonra başladığı noktada bitiyor. Bittiği noktadan başlayarak bır kere daha, yenıden seyre- debiliriz filmi. Her sözcüğe, her jeste, her bakışa ye- ni bir anlam yükleyerek! Herhangi bir olayın yinelen- mesi mümkün değildir artık. Ama bir "muhit-i daire" içinde, eski olanı, eskimiş olanı yeni merceklerde sü- zeriz artık. Biz başkasıyızdır, film de başkadır. Birdüşün, öztürkçesiyle bir "rüya"nın anlatıldığı bir roman olan, James Joyce'un Finnegan's Wake'\n kurgusu da böyledır. Bu dev yapıtın yandan başla- yan ilk cümlesi, yüzlerce sayfa sonra "son" cümle- ye bağlanır. Okumanın önemine ya da keyfine inanı- yorsanız, yine yanda kesılen o son cümlenin peşine takılıp romanı yeniden okumanız gerekecektir. Oku- mayı seven bir okursanız, bu maceranın sonu yok- tur! Her okuyuşta hem roman değişir hem de okur. Anlamı ve boyutu sürekli değişen bir çember içinde- dir artık okur ve yazar ve geride kalan hemen her- kes. Başlangıç noktasına dönmek ve orada yepyeni olanı yakalamak, anlamak ve anladığını sorgulamak, bütün bu korkutucu ikilemler, çağlar boyunca birçok sanatçının ilgisini çekmiştir. Bizde çemberin ya da da- irenin önemini ve gizini anlayıp üzerinde düşünen sanatçılann biri de ressam Ali Arif Ersen'dir. Anka- ra'da ve Istanbul'da açtğı ıkı sergıyle, çemberin, da- irenin ne olduğunu sorgulamıştır bu genç ustamtz. Yapay ve doğal, hayatımıza giren ya da girmeyen her çemberi, her yuvartağı sanatına taşıyan bir ustadır Ali Arif Ersen. Komo'dan Büyük Saat'e kadar dolaşırfır- çası ve sonunda resminin muhteşemliğine rağmen çocuksu bir soru sorar sanki. Ben buradayım, sen neredesin ey sevgili seyirci? • Borges'ten Kafka'ya, Kandinsky'den Miro'ya dek birçok sanatçı çemberin büyüsüne kapılmış, bu gizemli biçimle uğraşmışlardır. Az önce "resminin muhteşemliğine rağmen ço- cuksu bir soru sorar sanki" dedim Sayın Ersen'in yapıtından söz ederken. Yaprtının olağanüstü zengin- likler, gizli ve açık kapılar banndırmasına; dilde ve dü- şüncede, duyarlıkta anlatım ustalığında birçok çağ- daşına tur bindırmiş bır yazar olmasına rağmen, Oğuz Atay da sormuştur sonunda aynı çocuksu so- ruyu: Ben buradayım sevgili okur, sen neredesin. Bu çocuksuluk, yapıtı besleyen bir olgudur belki. Edip Cansever'de, Turgut Uyar'da. Metin Eloğ- lu'nda, Can Yücel'de, Sait Faik'te, Yaşar Kemal'de de olan, yaprtlanna rağmen, olumlu bir çocuksuluk sözünü ettiğim. Sevgili Gönül Hanım'ın deyimiyle, Oğuz A\ay'\"entelektüel irisi" konumuna yerleştiren çocuksuluk. Bakın bir kitabına yazdığı önsöze nasıl başlıyor Vladimir Nabokov. "Bir dahı gibi düşünüyorum. Olağanüstü bir yazargibiyazıyorum. Oysa birçocuk gibi konuşuyorum. Üniversitede ders verdiğim on- ca yıl boyunca, bir kez olsun önümdekı ıştklı masa- nın üstünde duran yazılı metinden aynlmadım. 7e- lefonda, hele uluslararası telefonda konuşurken o ka- dar çok ham hum ediyorum ki karşı taraftaki kişi han- gi dilde konuşacağını şaşmyor. Bir sohbette bir fık- ra anlatmaya kalksam, her cümle dipnotlan ve söz- sel silintiler arasında enyip gider. Gece gördüğüm rüyayı, kahvaltı sofrasında kanma anlatırken bile, söyledıklenm ancak birinci müsveddedir." Dahi gibi düşünmek olağanüstü bir yazar gıbı yazmak ve an- cak beceriksiz bir çocuk gibi konuşabilmek! Oysa dahi gibi konuşan, şöyle böyle yazan ve çocuksu düşünen yazariara alıştk biz yıllardır. Çem- beri yenilemek gerekiyor. Altmkoza Festivali'ne dogru ADANA (AA) - 9. Altınkoza Kültür ve Sanat Festivali kapsamında düzenlenecek "'Öğrenci Filmleri Yanşması"nda dereceye gireceklere Kodak firması tarafmdan bin dolar ödül verileceğı bıldirildi. Festival Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre ödül, genç yetenekleri Türk sinemasma kazandırmak amacıyla düzenlenen "Öğrenci Filmleri Yanşması"nda dereceye girenlere eşit şekilde dağınlacak. Öte yandan, Yılmaz Güney ve Yavuzer Çetinkaya adma verilecek özel ödüllerin tutannın 15'er milyon lira olarak belirlendiği kaydedildi. 1 Start Me Upr Micposoîttm reMam kampanyasmda Kültür Servisi - Microsoft fırması, yeni sistemleri Windows 95'in tanıtım kampanyasi için, Rolling Stones'un "Start Me Up" şarkısının haklannı satm aldı. Microsoft'un ödediği ücret açıklanmamasına rağmen, birkaç milyon dolar olduğu söyleniyor. Şirket, Start Me Up'ı televizyon reklamlannın 'soundtrack'i olarak kullanacak. Rolling Stones, ilk defa bir şarkılannın reklam amacıyla kullanılmasına izin venyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear