23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 AĞUSTOS 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 ALLECRO EVtN tLYASOĞLU Ekrandakî notalarBir kocaman orkestra. Tüm çalgıcılar herzamanki yerlerinde oturuyorlar. Orkestranın şefi de herzamanki noktasından topluluğu yönetiyor. Ancak nota sehpalannm ûstünde geleneksel partisyonlaryok. Aynı notayı okuyacak gruplann nota sehpalanna birer bilgisayar ekranı yerleştirilmiş. Her bir ekranın köşesinde ise orkestra şefi görüntüde. Bir yanda notalar akarken, bir yanda şefin en ince anlatımını izleyebiliyorlar ekrandan. Bu fotoğraf, Oracle adlı bir bilgisayar dergisınin son sayısının kapağı. Konu, orkestra düzeninin bilgisayar dünyasında kullanımı üstüne. Aklınız kapaktaki fotoğrafa takılıyor. Belki de ekranda akan notalar dünyanın belli bir nota kitaplığından anında sağlanıyor. Belli merkezlere üyelikle bu hak alınıyor! Öte yanda, bugün nice yapıtı nota getırtememek, notaya yayın hakkı ödeyememek sorunu yüzünden bizim orkestralanmız bir türlü çalamaz. Her yıl orkestralanmızın bütçesindeki "tenfödeme ödentisi son derece yetersiz kalır. Kimi notalann fotokopisi okunamayacak kadar soluk gelir. Şef ve orkestra artık programdan çıkartamayacaklan bu yapıtı son dakikalarda okunaklı duruma getirme savaşı verirler. Ya da kimi partiler yine son dakikada eksik çıkar; yerine elde bulunan, dinleyicinin yılda bir kaç kez duymaya alışık olduğu bir başka yapıt çalınır. Bir de Türk bestecilerinın yapıtlan her yıl orkestralanmızın tartışmalı konusudur. Aslında onlara (eğer SACEM gibi merkezi bir örgüte bağlı değillerse) avuç avuç yayın hakkı ödenmez. Hele ki, mutlaka yapıtının çalınmasından kıvanç duyacak bir dolu bestecimiz bu konuya değinmez bile! Orkestraya sunacağı notalann partilerini çoğaltmak, okunaklı yazmak ve yetiştirebilmek telaşındadır. Neyse ki gücü yetenler bilgisayar edinmeye O rkestra üyelerinin nota sehpalanna birer bilgisayar ekranı yerleştirilmiş. Her bir ekranın köşesinde ise orkestra şefi görüntüde. Bir yanda notalar akarken, bir yanda şefin en ince anlatımını izleyebiliyorlar ekrandan. başladı. böylece doğru. okunaklı ve olaganüstû hızla notalar yazılıp çoğalabiliyor Şefi ekranda izlemek Barok dönemle. 17.yüzyıl ortalannda güçlenmeye başlayan çalgısal topluluklar, önceleri köşede oturan bir klavsencinin (basso continuo) yönlendirmesiyle çalarlarmış. Onsekizinci yüzyılın ortalannda yapıtlann, annonik dokusu sağlamlaşınca bu sürekli bas akorlannı rutarak tempo veren klavsenciye de artık gereksinim kalmamış. Zaten orkestra üyelerinin de sayısı arttıkça köşedeki klavseni izlemek, duymak ondan tempo almak iyice güçleşmiş. Böylece orkestranın önûnde, herkesin görebileceği bir konumda bir yönetmen. orkestranın şefi çıkmış ortaya. Şefler önceleri bando yönetenler gibi, sırtlan topluluğa dönük, yüzleri dinleyiciden tarafa bakarak yönetirlermiş. Sonradan klasik ve romantik yapıtlarda şefin görevi yalnız tempoyu vurmaktan öte bir işle\' kazanınca, topluluğa yüzlerini dönerek yönetmeye başlamışlar. Bugün şefın gözûndeİci ışık. bedenindeki elektrik onun karizmasını tanıtıyor. Yüz sanatçıyı aşan sahnelerde şefi izleyebilmek, sezebilmek de orkestra üyelerinin becerisi. Ne de olsa kendi partilerini doğru çalıp. kendi ustalıklannı, müzikal anlatımlannı sergilerken, orkestranın tümleşmesine de katkılannı şefi izleyerek gerçekleştirirler. lşte bilgisayar dünyasınm da orkestra yapısındaki bireysel yorumun genel amaçla tümleşmesine ilgi duyması çok ilginç. 'Yeni yalnızlıklar'...' Yeni beraberlikler'... MURAT SES LINZ- Son yıllann en ilginç konusu sanınm, dünyanın giderek bir "küresei köy" olması... Bu olgunun beraberinde getırdiğı, 'BaO süzgeclerinden geçmiş' bilgi çoklugu (kimıleri bu bollugu 'bilgi seli' olarak tanımlıyoriar), bilgisayar ağlanndaki trafiğin yoğunlaşması. insanlan bir yandan 'Birinci Dünya' gibi düşünmeye koşullandınrken, diğer yandan elektronik aygıtlar, toplumun bireylerini giderek bir tûr 'yeni yalnızhğa'' itmekteler... tlk olguyu daha önceki yazılanmda. elimden geldiğınce irdelemeye çalışmıştım. Ozellikle, Linz'deki'*Are Electronica" etkınliklen bağlamında, 'bilgi otoyolu'nun egemenleri kımler olacak? Birinci Dünya'nın dışındaki ülkeler, bu yollarda ayaklan takılmadan nasıl gidecekler 0 Bu sorulan sormuştum. 'Yeni yalnızkk' kavramı kimi sanatçı tarafından bir tür yeni estetik olarak yorumlanmaya başlanmıştı çok kısa bir dönem önce... Daha önceleri, konuyla ilgilinenler bılirler, başta ünlü Talking Heads'in şarkıcısı David Byrne ve multi-medya sanatçısı Laurie Anderson olmak üzere bir dizi sanatçı, ABD'nin reklam bombardımanı koşullannda, fotokopi aygıtından çıkmış gibi görünen ve düşünen tek tip insan simgeleri üzerinde yoğunlaşıyorlar ve bu gelişmeyi işitsel- görsel temelde eleştiriyoriardı... Daha sonraki dönemde Djam Caret, Maırve Sidesh«w rüründe gruplar, tınılanyla bu olguyu işitsel açıdan ele alıyorlardı. Anımsayabildığim kadan ile, 80'li yıllann sonunda. 9O'lı yıllann başında 'Cyberpunk' yaklaşımlan da (geniş aniamda Gibson'ın Neuromancer adlı gelecekbilimsel romanından etkilenerek) müzikte şu anda usuma gelen Skinn> Puppy. Manufacture, Severe Heads. Ministy gibi gmplarla öne çıkmıştı Cyberpunk akımı o dönemde 'korkutucu bir geleceğin müziksel izdüşümlen" olarak algılanmıştı. .\rnold Schwarzenegger'ın fılmlerindeki ortamlar ve konular, ileri-teknoloji desteklı olarak, bu korkulanm, şiddetin ve ürkütücü geleceğin Hollyvvood'daki tecirnsel yankılanydı. Müzik baglamında bakıldığında, önce 'Unplugged' karşı tezi gündeme gelırken. melez çözümler (akustik- elektronık) ya da melez izienimli aşta ünlü Talking Heads'in şarkıcısı David Byrne(solda) ve multi-medya sanatçısı Laurie Anderson(sağda) olmak üzere bir dizi sanatçı, ABD'nin reklam bombardımanı koşullannda, fotokopi aygıtından çıkmış gibi görünen ve düşünen tek tip insan simgeleri üzerinde yoğunlaşıyorlar ve bu gelişmeyi işitsel-görsel temelde eleştiriyoriardı. (elektronik ama akustik algılamalı) çözümler piyasaya egemen oldu. (..aman bu noktada bu işi en iyi bilen 'babalar'dan Grateful Dead'i unutmayalım. zaten Twüight Zone'un giriş müziği unutulacak gibi değil...) Ürkütücü elektronik, 'gothic' ya da 'ambience-noir' hafıf bir gerileme gösterirken, film dünyasında romantik bir akımın işaretleri ile birlikte müzikte de, teknolojinin demokratikleşmesinin getirdiği 'yeni tür beraberlikler' gündeme geldi son zamanlarda... Projenin 'okyanus-aşın' boyutu 1995'te San Diego'Iu sanatçı JeffHaD (Keope) bilgisayar ağı yardımı ile ABD'nin çeşitli eyaletlerinde yaşayan, yalnızca ekran tanışıklığı üzerine kurulu 'ses getiren' bir çalışma yaptı. Keope and Friends adlı compact-disk, kendi rüründe ilklerden biri olmanın yanı sıra. başka koşullarda karşı karşıya gelmesi olanaksız insanlann teknoloji yolu ile bir araya gelmelenne, yepyeni arkadaşlıklann doğmasına neden oldu. Giderek yüzyüzede geldiler ve yeni çağın olanaklannın yanı sıra birbirleriyle 'geleneksel yolla" da görüşüyorlar artık. Bir tür yeni çağ mekrup arkadaşlığı ve onu izleyen yakınlıklar gibi bir şey... Bu arada, ben. Tan ve diöer altı ABDIi sanatçı JeffHall'un 1996-97'de bitirilmesinı planladığı yeni projesinin 'okyanııs-aşırr boyutu olacağız... Bizim tanışmamız da 'Yüksek Teknoloji' kanalı ile olmuştu: geleneksel iletişimi içererek sürüyor. Jeff Hall'un bir Cezari tutkunu olduğunu vurgulamak isterim. Automaton ve yeni albümün tanıtımlannda her zaman altını çizdiğiniz. "uygarhğın zaman ve sınırlardan bağunsız beraberliği" kavramı, giderek tek-merkezli kültür yaklaşımlanndan hoşlanmayan. kendileri dışındaki kültür yaklaşımlanna bir tür '*engizisyon''uygulamak isteyen çevreleri reddeden aydmlann sempatilerini kazanıyor. Ne de olsa bugünkü 'Avnıpa kükürü'nde Endülüs Çeviri Okullan"nııı oynadığı rol tüm dünyaca bilinmekte. Ortaçağı aydınlatan bir İbni Rüşd,tını kuramcısı Farabi, otomasyon kuramcısı Cezari, algoritmanın babası Harizmîve diğerlerı en azından geleneksel olarak Ban'nın saygm ansiklopedilerindeki ve yüksekokul kitaplanndaki yerlerini korumaktalar. Gelecek kez bu konuya biraz daha girelim mi? Ne dersiniz? Gelelim birkaç gündür Avusturya'da gündemde olan ilginç konulara: Kadınlann toplumsal konumlanndan sorumlu sosyal demokrat bayan bakan, erkeklerin yasa zoruyla ev işlerine (temizlikten alışverişe değin) "el vermelerini'" ve bunun gereğinde "boşanma gerekçesP olarak geçerli olmasını sağlayacak bir yasa önerisi getirdi. Bu haberi duyunca. usuma yıllarca önce Newsweek'tekı bir söyleşi geldi. Devrim sonrasında, Burkina Faso'daki (eski Yukan Volta) erkekler de. ev işlerinde eşlerine yardımcı olmayı, bu türden işleri geleneksel olarak "aşağılık'" olarak nıteledıklennden reddediyorlardı. Bu nedenle hanımlareğirim'yurt hizmeti vb. konulardan zorunlu olarak uzakta kaldıklanndan, 'sayın bay'iar bu bağlamda devleti başlanna aldıklanndan oldukça zor (!) durumda kalmışlardı... Avusturya'da, koalisyon ortağı ılımlı sağ Avusturya Halk Partisi'nden anında. "erkekleri koruyan" tepkiler geldi. Konunun sonucunu merakla bekliyoruz (Bu arada. Avusturya'da "Araba SürüciUeri Partisi" olduğunu, örneğin hız kısıtlaması gibi konulara karşı olduklannı biliyor muydunuz?) Gündemdeki ilginç konu. geçen yazımda değindiğim. insani açıdan türlü olumsuzluklan içeren, tatsız ve acımasız "Yabancılar Yasası"ve bu bağlamdaki geleneksel "kendinden farklı olana hoşgörüsüzlük" öğelenni içeren ulusal anlayış. (Ulusal anlayışsızlık desek daha bir yerinde olacak galiba..) Viyana'daki "lnstitut für Höhere Srudien" (Yüksek Araştırmalar Enstitüsü), yaptığı araştırmalar sonucunda. Avusturya'ya yabancılarla (ozellikle konuk emekçilerle) olan ilişkileri açısindan, Avnıpa çapında en kötü kanıeyi verdi... Burada işin güzel yanı başlıyor: Yetkililer. siyasal kaygıyla olsun, "Avnıpa'daki imaj"kaygısıyla olsun, son hızla değişiklikler saglama yoluna eiriyorlar. "YeşüTer" ya da "Liberal Forûm" gibi muhalefet partileri bu tür yanlışlıklan "usanmadan"gündeme getiriyorlar... Belki de bizim her nedense bir türlü edinemediğimız niteliklerden biri: Hatalanndan öğrenmek— tşini iyi bilen. alıcılannın tepkilerinden neyi satabileceklerini öğrenen akıllı 'Marketing' adamlan gibi... Herkes sevdiğinin desibelîne razı! Kültür Servisi- Bulutsuzluk Özleırü geçen cumartesi gecesi yine çok sayı- da hayranının karşısına çıktı Beyoğ- lu"adaki Ha\ al Kahvesi 'nde. Bu gece- nin öteki haftalardan farkı. gürültü kontrol aletınin ses sistemine takılma- sıydı. Pek önemsemediler. Programa her zamankı gibi- ses ısınsın diye- yu- mu^ak baladtürü şarkılarla başladı Bu- lutsuzluk Özlemi. Tam şarkının "Ha- yır Hayır" isımli nakaratı söylenirken, mikrofonun sesi otomatik olarak -90 desvibeli aştığı için- alet tarafından ke- sildlı. Böylece Bulutsuzluk Özlemi, Şârlanın ortasında kala kaldı! Beş da- kilca sonra -kontrol aleti düzeldiğinde- tarrı programa başlarken yine mikro- fotnlır kesildi. Kısacası program rezil oldLu. Programi izlemek için para verip gir«eıler sinırlenirken, grup üyelerinin de xnorali bozuldu. Sonunda Bulutsuz- luk- Dzlemi. kendi gitar ampflikatörü- ne mikrofomı takarak dunımu idare edLf, programı tamamlamaya çalıştı. Bulutsuzluk Özlemi'nin solisti Ne- jat Yavaşogullan bu uygulamaya tep- ki spstererek." Böyle kaü bir biçimde sûrerse, bu, tstanbul'daki canb müzik yapılan yerlerin dumura uğramasına, bir çok gencin müzisyen olarak yetişe- menıesine, nıüzisycnlerin parasız kal- masuıa ve renksiz bir kentin oluşması- na neden olacaktır" diyor Yavaşogullan, 90 desibel'in çok ko- lay aşılabilecek bir frekans olduğunu vurgulayarak, kuvvetli bir alkışın bile bu desibeli geçtiğini belirtiyor. Kapa- lı mekanda dışanya hiç bir sesin sız- madığı bir yerde, üstelik herkesin se- çimini isteyerek yaptığı ve kapıda gi- rerken para verdiği. sevdiği grubun 'desibeline raa iken' ilgililenn neden bu insanlann 'kulak sağbğVnı bu den- li düşündüklerini merak eden Yavaşo- gullan sonıyor: 'Çok düşünceliler ise niye T.C. vatandaşlannm tümüne sağ- lık sigortası yapmryoriar?' Çalıştıklan 'baıİar'ın öyle eski Ye- şilçam filmlerindekı gibi 'kötü işlerin döndüğü pavyonlar' olmadığını belir- ten Yavaşogullan, buralarda müzisyen- ler yetiştiğine değiniyor: "Bövle baıiar. 2000 yüına doğru de- ğişik bir buluşma ve müzikdinleme ola- nağı sağlayan sosyal niteliği olan yerler. Buralardan son yıllarda bir çok mü- zisyen yetişti. Bugün bir gitarist, davul- cu, solist vb. ararsanız bu insanlan ora- larda görebilirsiniz. Müzisyenler bu barlarda seyirci karşısında sahne per- formansını geliştirmektedir. Türki- ye'de son yıllarda gelişen müziğin alt yapısını buralardan yetişen müzisyen- ler oluşturmaktadır. Ve bu insanlar ek- mek paralannı da buralardan kazan- makta. Ögrenci ise okul harçlığını çı- kartarak, müzik aletini yenilemekte- dir. " Nejat Yavaşogullan. yabancı müzis- yenlerle de ilişki kurmada bu mekan- lann yararlı oldugundan söz ederek. iki yıl önce Bob Geldofun Bulutsuz- luk Özlemi'ni izlemeye Hayal Kahve- si'ne geldiğini anımsatıyor. Bob Gel- dofun bu tanışmada. Istanbul'u çok beğendiğini, canlı müzik yapılan rock barlann bir kentin en güzel müzik et- kinliğini oluşturduğunu. böyle yerlerin lstanbul'u evrensel bir kent olma özel- liğı kazandırdığını söylediğini ak- tanyor. ÜÜDÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Geleceği Okumak llhan Mimaroğlu nun New York'u anlatan yazıla- rını okurken bana hep ilerde ülkemde neler olacağı- nı okuyormuşum gibi gelir. Geçen çarşamba gene Aziz Nesin'lik şeyler anla- tıyordu. Mafyanın, daha doğrusu, küçüklü büyüklü mafyaların, ";sf;77da/T7"yaratmaktaki olağanüstü ba- şarılan insanın gözlerini yaşartıyor... Dünyanın dört bucağından gelmiş iş bilmez garip- leri inşaat işçisi diye çalıştırmak ne güzel bir buluş... Gerçi usta işçiler gibi iş çıkaramazlar. ama düşük üc- ret verirsiniz, o onu karşılar... Böylece de iş bilmez garipler aç kalmamış olur... İlerde yaşlanınca, torunlannızı çevrenize toplar an- latırsınız, "Ben sokaklarda kalmış, yoksul, çaresizin- sanlara az mı babalık ettim," dersiniz. Az şey mi!.. Anamalcılığın tadı burada!.. Yalnız bu kadarla da kalmıyor, girişimciliğinizle yok- tan iş var ediyorsunuz... Ne güzel anlatıyor ilhan Mimaroğlu: "Kazıyorlar. Aylardır, yıllardır kazıyoriar. Kazıyorlar, örtüyoriar, gene kazıyorlar. Kazılıp örtülmeyen, örtül- dükten sonra gene kazılmayan, gene örtülüp yeni baştan kazılmayan sokak, cadde, kaldınm, park kal- madı. Kazdıklannı örttüklerinde doğru dürüst ört- meyi de beceremiyohar." (Cumhuriyet, 26 Temmuz 1995) New York'tan yazıyor da, bizim buralan anlatır gi- bi... Kepçeler, delgiler bir yana, şimdi bir de asfaltı bı- çak gibi kesen makineler çıktı. Biz bu işlere aklı ermeyenler yıllardır merak eder, sorarız birbirimize: Bir sokaktan nelerin geçecegi (elektnk, gaz, temiz su, pis su, telefon, TV, vb) yeraltına hangi kanalların döşenmesi gerektiği önceden bellidir. Bir sokak ka- zıldığında hepsinin birlikte yapılması daha uygun ol- mazmı? Bütün altyapısı bir kazıda ele alınırsa o sokağı uzun süre bir daha kazmak gerekmez. Ayrıca neyin nereden geçirilecegi de birlikte karar- laştırılır. Şimdi hepsi üst üste, biri yapılırken, öbürü bozuluyor. Ayrı kuruluşlar, ödenekler ellerine ayrı zamanlarda gelir, gereksinimler ayrı zamanlarda belirir, planlar değişiktir. Bilenler biliyor olamayacağını... Peki, aralarında bir eşgüdüm kurulamaz mı? Kurulamazmış. Astarı yüzünden pahalıya gelinmiş o işin. Gene en uygunu, en ucuzu, böyle gelen kaz- sın, giden kazsınmış. Eşgüdüm filan derken kıpırda- namaz duruma gelinirmiş. Biliyorsunuz, bir merkezden yönetilmek, hele plan program çok tehlikelidir. Oynamaya gelmez... Aynca bu gelen kazsın, giden kazsının "istihdam"a dönük bir yanı da söz konusu. Ülkenin dört bucağın- dan gelmiş iş bilmez gariplere iş çıkmış oluyor. Yavaş yavaş da New York'a, o görkemli kente doğ- ru yükseliyor muyuz? Haydi, geleceğimizi okuyalım llhan Mimaroğ- lu'ndan, bakalım ilerde ne güzellikler yaşayacağız: "Çimento mafyası başlıca mafyalardan biriyse de daha birçoğu var: Çimen kırpma mafyası, çöp fop- lama mafyası, pencere değiştirme mafyası... Pencere değiştirme mafyası mı? Gökdelenli New York'un pencere sayısını düşünebiliyor musunuz? Pencere değiştireceğiz diye bizim evin de kapısı- nadayandılar. Katlandık. Temiz işçilik beklemiyorduk, ama hiç olmazsa eski dingildek pencerelerin yerine yenileri takılacaktı. Çok geçmeden kötü işçiliğin ne denli kötü olduğu anlaşıldı. Gündelikçi kadın cam- lan silerken pencerelerden biri yennden çıktı. Yakı- nında olup eteğine yapışmasaydık kadıncağız elin- de pencereyle dokuzuncu kattan asağı kaldırımı boy- layacaktı. Ertesi aydan başlayarak ev sahibi, 'Pencereler de- ğiştirildi,' diye kirayı arttırdı. Pencere değiştirme maf- yasının haracına aydan aya bizim de katkımız var şimdi." Işçilikteki aksaklık bir yana, yaklaşım olağanüstü, sizi sizden fazla düşünüyortar: Pencereleriniz eski- miştir, değiştirilmeleri gerek... Tüketimciye göz yaşartıcı bir ilgi... Tanımadığı, bil- mediği bir insanın bile pencereleri eskimiş bir evde oturmasına adamın gönlü elvermiyor... Dünya küreselleştı, minicik oldu, bir ucundan ses- lendin mi öbür ucundan duyuluyor. ABD anamalcılı- ğının bütün bu yaratıcılıkları çok yakında bize de ge- lir. Girişimcilerimiz pencere değiştirmenin toplumsal önemini anlayıp iş bilmez gariplerimize "ıstihdam" yaratma yolunda her türlü özveriye katlanırlar... Tamuk Prenses' mahkeme önünde Kültür Servisi - Sel Yayıncılık tarafından yayınlanan Fransız yazar Jeanne Cordelier'in "Pamuk Prensesin Ölümü" isimli kitap yasalara, geleneklere, kamunun ahlak anlayışına ters düştüğü kamu ahlakmı ınciteceği düşüncesiyle Başbakanlık Muzır Kurulu tarafından poşette satılmasına karar verilmesinin ardından bugün mahkeme önüne çıkıyor. Sel Yayıncılık tarafından yapılan açıklamada, yazann aile içi cinsel tacizi hoş göstermediği. bu sapkın eğilimi övmedigı, desteklemediği. konunun cinsellik boyutunu ön plana çıkarmadığr, tersine aile ıçinde büyüklerin cinsel tacizinden savunmasız küçüklen korumak düşüncesini savunduğu vurgulandı. Bu mantığın, küçük çocuklann yakınlanndaki erkekıer tarafından maruz bırakıldıklan cinsel istismann, gizli kaldığı sürece kamu ahlakını incitmeyeceği sonucunu beraberinde getirdiğini sa\Tanan Sel Yayıncılık, aydınlardan ve bilinçli her vatandaştan bu mantık ve ölçülerle kitaplara ceza biçen anlayışın kınanması için destek istedi. Şeytı Bedrettin Destanı Efes'te StLÇUK (AA) - Nâzım Hikmet'in "Şeyh Bedrettin Destanı", 5 ağustos cumartesi günü Efes Antik Tiyatro'da sahnelenecek. Tuncel Kurtiz'in özgün yorumuyla tiyatroseverlerin beğenisine sunulacak oyunda, aynı zamanda oyunun müzik çalışmalannı da yapan caz sanatçısı Sema rol alacak. Oyunun müziğini ise Sema ve Taksim Grubu seslendirecek. Organizasyonunu Kudaş Kitabevi'nin gerçekleştirdiği etkınlıkten sağlanan gelirin bir bölümü Efes 2000 Vakfı"na bırakılacak. Rock yıMaları, Şişman Kediler listesinde LONDRA (AA) - Ingiltere'de yapılan bir araştırmaya göre ünlü rock yıldızlan Phil Collins. Elton John ve Eric Clapton yılda 20 milyon dolardan (900 milyar TL) fazla kazanarak Şişman Kediler listesine girdiler. Independent gazetesinin bir araştırma şirketinin verilerine dayanarak yaptığı habere göre listede ilk sırayı 49.3 milyon dolarla Grand Prix yanşı organizatörü Bernie Ecclestone alıyor. lkinci sırada ise Phil Collins 35.7 milyon dolarla yerini alıyor. Ünlü müzisyenler Sting. Mark Knopfler ve kompozitör Andrew Lloyd Webber de listede ılk yirmiye gınyorlar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear