22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 HAZİRAN 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Eylem dalgasıbaşlaclıKamu çalışanlan, Ankara'da başlayacak oturma eylemine, Kınkkale'de açlık greviyle destek verdi ANKARA (Cumhuriyrt Bûrosu)- Ka- mu çalışanlan, bugün Ankara'da başla- yacak olan oturma eylemine, Kınkka- İp'de 2 gün sûreli uyan niteliginde açlık grevi başlatarak start verdi. 31 sendika genel başkanının Güvenpark'taki otur- ma eylemi, bugün saat 12.30'da Yûksel Caddesi'nde başlayacak. Burada topla- nacak olan sendika yöneticileri, saat 13.00'te Güvenpark'ta basuı açıklaması yapacaklar. Ankara Demokrasi Platfor- mu da 31 sendika genel başkanının otur- ma eylemini, şenlik düzenleyerek des- tekleyecek. Gece de devam edecek olan oturma eylemi, yann saat 20.30'da kamu çalışanlannm mücadelesini anlatan slayt gösterisi ile sürecek. Fiili mücadeleleri 5. yılını dolduran kamu çalışanlannın, oturma eylemini desteklemeye yönelik 4. Ankara yürüyü- şü, Samsun, Malatya, tstanbul, fzmir ve Mersin illeri başta olmak ûzere, ûlkenin her bölgesinden kitlesel olarak başla- tılacak. 17 haziran cumartesi günü baş- kente varacak olan memurlar, Hipodrom alanında karşılanacak. Ankara'ya gel- meleri il çıkışlannda ya da yolda engel- lenecek olan kamu çahşanlan, bulun- duklan yerde oturma eylemi gerçekleş- tirecek. Ankara dışından gelen ve Hi- podrom alanı önünde karşılanacak olan kamu çalışanlan. Kızılay'da toplanarak oturma eylemine katılacak. Örgütlenme süreçleri 5. yılını doldu- ran kamu çalışanlannın. fiili mücadele- leri, ilk olarak eğitim işkolunda başladı. 1987 yılından itibaren mesleki örgütlen- melerde grevli-toplusözleşmeli sendikal hakkı tartışmaya başlayan kamu çalışan- lan, ilk olarak işyerlerinde sendika yü- rütme komisyonlan oluşturdu. Kamu çalışanlannı, örgütlenme ve sendikalaşma istekleri konusunda bilinç- lendirme ve gündeme getirme konula- nnda çalışmaya başlayan komisyonlar, örgütlenme ve yaygınlaşma için hareke- te geçti. ilk olarak valiliklere kuruluş başvurulan yapan ve sendikalan mühür- lenen memuriar, 20 Ekim 1991 seçimle- rinde seçim propagandalannda "sendika hakkı" verileceği vaatleriyle, siyasi par- tilerin gündemine girdi. Kamu çalışanlan Ankara'ya ilk yürü- yüşü, 15 Haziran 1992tarihindegerçek- leştirdi. 22 Haziran 1992 tarihinde Ça- lışma Bakanlığı önünde hükümet, pro- testo edilerek sendikalann "taraF kabul edilmesi, ANAP döneminde çıkanlan ve sendikalann yasal olmadığına dair tçiş- leri Bakanlığı genelgesinin kaldınlması, 87 ve 151 sayılı kamu çalışanlanna ör- gütlenme özgürlüğü tanınmasını öngö- ren Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerinin parlamentoda kabul edilmesi istekleri dile getirildi. İstanbul Beledîye çalısanı isyan etti • Tüm Bel-Sen'in altı tstanbul şubesinde örgütlü belediye çalışanlan, dün anakent belediyesi önünde bir eylem gerçekleştirdi. Çahşanlar adına bir basuı açıklaması yapan Şişli Şube Başkanı Vahit Gören, grevli toplusözleşmeli sendika hakkı taleplerinin demokrasi talepleriyle paralelliğine dikkat çekti. İstanbul Haber Servisi - Tüm Bel-Sen ve Tüm Ma- liye-Sen üyesi kamu çalı- şanlan dün gerçekleştirdik- leri eylemlerle, "grev ve toplusözleşme hakkı" ister- ken işkollanndaki sorunla- nn çözülmesıni, özellikle belediyelerde yoğunlaşan baskılann son bulmasuu is- tediler. Kamu çalışanlan, istemlerinin yerine getiril- memesi halinde 17 haziran- da Ankara'da olacaklannı, 19 hazirandan sonra ise üre- timden gelen güçlerini kul- lanacaklan uyansında bu- lundular. Kamu çalışanlan yaptık- lan eylemler sırasında sen- dika pankartlannı açarlar- ken sık sık "Devlet gûdüm- lü sendikaya havır"."Toplu- sözleşme hakkimız, grev si- lahımız". u Yaşasın sendi- kal mücadelemiz", "Baskı- lar bizi y ıldıramaz" slogan- lan attılar. Tüm Bel-Sen'in altı İs- tanbul şubesinde örgütlü belediye çalışanlan dün anakent belediyesi önünde bir eylem gerçekleştirdi. Çahşanlar adına bir basın açıklaması yapan Şişli Şu- be Başkanı Vahit Gören, grevli toplusözleşmeli sen- dika hakkı taleplerinin de- mokrasi talepleriyle para- lelliğine dikkat çekti. Gö- ren, 27 Mart yerel seçimle- rinden sonra sendikalar üzerinde yoğunlaşan baskı- lara da değinerek Tüm Bel- Şen üyesi çalışanlann yö- neticiler aracılığıyla Bem Bir-Sen isimli sendikaya üye olmaya zorlandığını be- lirtti. Vahit Gören özellik- lerEminönü, Bağcılar^Bay- rampaşa, Güngören, Uskü- dar, Beykoz, Tuzla, Pendik, Omraniye, Beyoğlu, Kâğıt- hane, Şişli ve Sanyer ilçe belediyelerinde çalışanlann görevlerinden alındığını, görev yerlerinin değiştiril- diğini ve istifaya zorlandık- lannı kaydetti. Tüm Bel-Sen yöneticile- ri eylemin ardından beledi- ye yönetimine toplusözleş- me çağnsını ilettiler. Tüm Maliye-Sen üyesi kamu çalışanlan ise dün ts- tanbul Defterdarhğı önün- de gerçekleştirdikleri ey- lemle istemlerinin yerine getirilmemesi halinde 17 haziranda Ankara'da ola- caklannı, 19 hazirandan sonra da üretimden gelen güçlenni kullanacaklannı açıkladılar. Maliye çalışan- lan, sürgünlerm durdurul- ması, idari baskılann sona erdirilmesi, servislerin sa- yısmın yeterli hale getiril- mesi, öğle yemeklerinin üc- retsiz verilmesi, ücretsiz kreşlerin hizmete açıbnası ve sözleşmeli personel uy- gulamasrnın kaldınlmasını isterken grevli toplusözleş- meli sendika taleplerini ise şöyle dile getirdiler: "Grev ve toplusözleşme hakkı içermeyen, bizleri yok sayan, sendikalannuzı taraf olarak kabul etmeyen yasa taslagını tanımryoruz. Crev- siz ve toplusözieşmesiz bir sendikayı asla kabul etme- yeceğiz ve kamu çalışanlan sendikalan konfederasyon- laşma kurulunun aldığı karartara uyacağtz." Türkiye'de her iki işçiden biri, çalışmaya sendikal hareketin atalete düştüğü 1980 sonrası başladı Sendikal hareket yok oluyor • 15-16 Haziran işçi direnişinin 25. yıldönümü yaşanırken bugün çalışan işçilerin yüzde 88'i hiç grev görmedi. Ne grev davulunun sesini duydular ne grev çadınnda çay içtiler ne grev gözcüsü gömleğinin sert ketenini bedenlerinde hissettiler. • Lokavtın soğuk tokadı yüzünde hiç şaklamamış işçilerin oranı ise daha büyük: Yüzde 90.5. AYDDV ENGtN Âdettir, önemli bir olayın onuncu, yir- minci, yirmi beşinci, ellinci, yüzüncü yıldö- nümleri daha bir vurgulu ele alınır. Bu yıl 15-16 Haziran tşci Direnişi'nin 25. yıldönü- mü. "Daha bir vurgulu" ele almak tamam. Ama vurgu nerede ohnalı? Örneğin yıllar boyu "15-16 Haziran Bü- yük ve Şanh tşçî Direnişi" ya da "15-16 Ha- ziran Direniş Geleneğimiz Yaşıyor* gibi baş- lıklara alıştık. Egemen propagandanın çarpık bir amaç- la kullandığı "ihtilal provas" nitelemesini severekbenimseyenleroldu. 15-16 Haziran Direnişi'ni gerçekten devrimin, siyasal ik- tidara yönelmiş bir ayaklanmanın basamak- lanndan biri gibi değerlendirenler oldu. Böylesi bir abartmayla (dolayısıyla yanıl- gıyla) sakatlanmasa bile şiirselliğin, coşku- nun ağır bastığı değerlendirmelere tanık ol- duk, oluyoruz. Oysa 15-16 Haziran'ın 25. yıldönümün- de. tartışmayı farklı bir halkadan yakala- mak daha akılcı, "15-16 Haziran gelene- ği"ne uygun olacak. Gelenek terimini özel- likle vurguluyoruz. 1995 Haziranı'nda bir gelenekten söz edilip edilemeyeceğini sor- gulamak gerek. DtSK'in bir araştırma kuruluşu var: DİSK-AR. Bu kuruluş imalat sanayiinde ça- lışan 1100 işçiyi kapsayan bir araştırma yap- Yıl 1970.15 haziran günü DtSK, üyelerine protesto çağrtsı yapü. Bu demokratik eyleme hükümetin tepkisi zor kullanım oldu. 15-16 HAZtRAN 1970 Okeyi sarsan iki sıcak gün "lzin verirse eğer Izin verirse İstinyeli emekçi kardeşlerim Doğacak ilk çocuğumun adını Kavel koyacağım." Bu dizeler Hasan Hüseyin'in. Emekçi sı- nıflann coşkulu ozanı Hasan Hüseyin'in. Veyıl 1963. Türkiye'de grev yasak. İstinye sırtlann- da, Kavel Kablo Fabrikası'nda işçiler, de- mokratik bir hakkı kullandılar, greve çıktı- lar, Yasal olmayan bir greve. Ardından top- lumsal yasallıklar işledi. Çağ hukuka uy- muyordu. Hukuk çağa uydu. Grev ve Lo- kavt Yasası, Meclis'ten çıktı. Hasan Hüseyin'in bir oğlu oldu mu? Ol- duysa adını Kavel koydu mu bilemiyonız. Bildiğimiz, Kavel işçilerinin Türkiye'nin demokratikleşme savaşımına tartışılmaz katkılan. Zor (zorbalık değil, emir de de- ğil: Zor) demiri kesermiş. Kesti. Demokra- siyi köstekleyen demirlerden biri daha ke- sildi. Sonra arkası geldi. 1961 'de kurulmuş ve emekleyen TİP, 1965 seçimlerinde Anado- lu topraklan üstündeki bin yıllık uykuyu alışılmadık bir çığlıklayırttı.Radyodan, ör- neğin Mehmet Ali Aybar, örneğin Yaşar Kemal. örneğin BehiceBoran,Sadun Aren, Kemal Türkler, Kemal Nebioğru, Rıza Ku- assesleniyorlardı: - İşçiler, köylüler, marabalar, emekçfler!- Şanlı, coşkulu yıllardı. Yeryüzünde umu- dun rüzgârlan esiyordu. Sömürüsüz, savaş- sız bir dünya umudunun rüzgârlan. Yedi iklim dört bucakta yankılanan bağımsıznk çağnlan Nasn-'ın Mısır'ını, Nkrumah'm Gana'sını, Luımımba'nın Kongo'sunu, Ben Beüa'nm Cezayir'ini, Ho Amca'nuı Viet- nam'ını, Brezilya'yı, Arjantin'i, Uruguay'ı. Bolivya'yı, Niİcaragua'yı sarmıştı ve sarsı- yordu. 1967'deDlSKkuruldu. 1946-50arasın- da Amerika'da eğitilip Türkiye'de sendikal hareketin iplerini ellerine almış Türk-tş ele- başılannın Amerikan tipi sendikacılığına karşı biriken öfke ve tepki, Amerika tezgâh- lanndan geçmemiş, yani kirlenmemiş sen- dikal önderleri yaratmıştı. DtSK kuruldu ve Türkiye sendikal hareketinde gerçek bir patlama yaşandı. îşveren sendikalan bukez karşılannda işgücü denen metayı hiç de ucuza satmayan ve iyi bir karşılık bulunca- ya kadar da eğilip bükülmeden direnen bir sendikal örgütlenme buldular. Bu alışılmadıktı. Yadırgandı. tşgücünü ucuza kapatmak iyice zorlaşmıştı. Öfke- lendirdi. Dahası tstanbul'da, tzmit-Kocaeli şeri- dinde, Çukurova'da fabrikalar kaynıyordu. "Biz Diİds tş'e geçjyonız" diye kalkınan iş- çileri durdurmak mümkün olmuyordu. Sendikalar Yasası'ndaki engeller, işçilerin DtSK'e dalgalar halinde akışım önleyemi- yordu. Alışılagelmiş sindirme yöntemleri. işçilerin ürettikleri alışılmadık demokratik direniş pratikleriyle boşa çıkanlıyordu. Fabrika işgalleri, şalter indirme eylemleri birbirini izliyordu; Haymak, Uzel, Türk Demir Döküm, Derby Lastik, Gislaved, tb- rahim Ethem, Faber Kalem, Ulker direniş- leri DtSK'i nicel ve nitel olarak güçlendi- rirken işverenler ve 1969'da tek başına ve net bir çoğunlukla seçimi kazanan Demirei hükümeti daha etkili çözümler aramaya başladılar. Buldular da. Ya da bulduklannı sandılar. 274 - 275 sayılı yasalar yeniden düzenleni- yor ve işçilerin sendika seçme özgürlükle- ri kâğıt üstünde bir hakka indirgeniyordu. Daha da önemlisi Türk tş dışında bir kon- federasyonun, Türk tş sendikalan djşında- ki sendikalann yasal olarak var olma ve varlıklannı sürdürebilme olanaklan orta- dan kaldınlıyordu. Uyanlar, itirazlar so- nuçsuz kaldı. Yıllardan 1970. Aylardan hazirandı. 15 Haziran günü DtSK, üyelerine bir protesto yürüyüşü çağnsı yaptı. Daha son- raki günlerde Mümtaz Soysal'ın "Gûzel huzursuduk" diye tanımla> acağı -ve o >üz- den başının sıkıyönetim mahkemelerinde belaya gireceği- hareketli ve bereketli gün- lerdi. DlSK'in çagnsı DİSK yöneticilerini bile şaşırtacak bir yankı buldu. tstanbul'un dört (belki on dört, yüz on dört) köşesin- den işçi selleri yürüyüşe geçtiler. Bu zora başvurmayan demokratik eyle- me hükümetin tepkisi zor kullanım oldu. İş- çiler önce polisle, sonra da askerle karşı karşıya geldi. Yer yer çatışma çıktı. Polis- ler cop, olmadı silah; askerler dipçik kul- landılar. İşçiler de pankart sopalannı ve taş- lan... Olaylar Kocaeli ve Çukurova'ya sıç- radı ve 16 Haziran günü hükümet sıkıyö- netim ilan etti. Büyük basın. TRT ağız birliği etmiş "ib- tilal provası" diye çığlıklar atıyordu. Ken- dileri de biliyordu. Bu bir "ihtüal provası" filan değildi. İşçiler siyasal ıktıdan ele ge- çinnenin provasını değil. demokratik bir hakkı, sendika seçme özgürtüğünü savun- mak için alanlara çıkmışlardı ve karşılann- da cop, dipçik ve silah bulmuşlard». Kazanan işçiler oldu. Yasa tasanlan düştü. DlSK'in önünü kes- me planlan da suya düştü. Çareyi bir askeri darbede buldular. 12 Mart 197 l'de utangaç bir askeri darbe ger- çekleşti. Türkiye'de uğursuz bir dönem başladı. 12 Eylül'le daha uğursuz ve kanlı bir üst sarmala sıçrayacak yeni bir dönem... tı. Sonuçlar çarpıcı. Çarpıcıdan da öte, ko- nuyla ilgili herkesin külahını önüne koyup düşünmesini gerektirecek kadar önemli. Sa- yılara geçmeden küçük bir açıklama: İma- lat sanayii, 15-16 Haziranlara damgasını vu- ran işçilerin calıştığı sanayi kollannı kapsı- yor. Buzdolabı, çamaşır makinesi, televiz- yon, otomobil, kamyon, traktör, minibüs, deterjan, sabun, ilaç, lastik ve plastik eşya, bisküvi, çikolata, şekerleme. margarinler, sıvı yağlar, katı yağlar, kâğıt, kalem.. kısa- cası günlük yaşamda kullandığımız belli başlı mallann tümü imalat sanayii kapsa- mında. Başka türlü söyleyelim, 15-16 Ha- ziran günlerinde işçileri alanlan dolduran Türk Demir Döküm, Haymak, Uzel, Gisla- ved, Derby, Ülker, Onilever, Ipraş, Pirelli, Goodyear, Mensucat Santral, Kartaltepe Tekstil, tbrahim Ethem, Pftzer, Eczacıbaşı, Roche, Arçelik, Otosan, Tekfen, Adel Ka- lem, Bossa, Milli Mensucat gibi o dönem- de adlan "efsanekşmiş" fabrikalann tümü de imalat sanayiinın kapsamındadır. Bugün, 1995 Haziranı'nda bu işkollann- da çalışan işçilerin yüzde 88.2'si hiç grev ya- şamadı. Yani yüz işçiden 88'inin bir grev de- neyimi yok. Ne grev davulunun sesini duy- dular, ne grev çadınnda çay içtiler, ne grev gözcüsü gömleğinin sert ketenini bedenle- rinde duydular. Lokavtın soğuk tokadı yü- zünde hiç şaklamamış işçilerin oranı daha büyük: Yüzde 90.5. Durun daha bitmedi. Bu işçilerin yüzde 74.4'ünün çalıştıklan fabrikada arnk sendi- ka yok. Küçük bir aynntı ama önemli: İşçi- lerin sendikaya üye olmayanlannın oranı yüzde 77.3. İşçilerin yansının, her iki işçiden birinin işçiliğe başlayışı 1980 ve sonrasında. Yani Türkiye'de sendikal harekette yaprak kımıl- damayan yıllar. Ne öz deneyimlerin üretile- bileceği, ne daha önce biriktirilmiş direniş geleneklerinin üstünde yükselinebileceği yıllar. 12 Eyltil çölünde Bu tablo karşısında "İşçi smıfumzuı şanh 15-16 Haziran savaşun gekneği" sloganlan hangi bilimsel temele yaslanıyor sorusu so- rulmalı ve yanıt kof bir coşkuyla değil, ak- lın terazisinden süzülmüş bir serinkanlılık- la verilmeli. Nitekim aynı anketin işçilerin siyasal eği- limlerine ilişkin verileri, yukandaki çarpıcı tablonun doğal sonucunu yansıtıyor. Ankete katılan işçilerin yüzde 36.5'i bu- gün bir seçim olsa oylannı merkez sağ par- tilere (ANAP. DYP) verecekler. CHP ve DSP gibi merkez sol partilere oy verecekle- rin oranı yüzde 21.2'den ibaret. Sosyalist çizgideki partileri yeğleyenlenn oranıysa sa- dece ve sadece binde (yüzde değil binde) beş. Oysa Refah ve MHP gibi sağ partiler anket kapsamındaki işçilerin yüzde 12.9'un- dan destek buluyor. 1970'lenn ilk döneminde merkez solda- ki CHP, sosyalistlerin yıllar boyu can ve kan pahasına ve kuyumcu sabnyla ektiklerini biçmişti. 12 Eylül'ün ektiklerini de bugün ÇiUer, Mesut Yıtanaz, Erbakan ve Türkeş biçiyorlar. 'GtobaTbirsaidın Üstehk ufkumuzu Türkiye gerçeği ile da- raltmaya da hakkımız yok. Yeryüzünde ka- pitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu bütün kara parçalannda işçileri sendikasız- laşnrma. sendikalan etkisizlcştirme. gitgi- de toplumsal yaşamdan silme süreçleri ya- şanıyor. ABD'de kapitalizmin güvencesi Amerikan İşçi Federasyonu (AFL- CIO) ön- derleri, "Bize bfletahammül edemeyen \t bi- zi sosyal yaşamdan sflmeye yönelenler arnk kapitalist değil yamyam olarak anılmalıdır" diye dert yanıyorlar ve onlan dinleyen yok. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından son- ra kapitalist propagandanın ağırlığı bir yan- dan "Tarihin sonuna geldik. Suuflar sava- şmdan değfl, kocaman bir kö>c dönmiiş, gk>- balleşmiş dûnyada uzJaşmalardan söz etme- Hyiz" derken bir > andan da "tşçi sınınnın si- yasai iktidan ele alınca yeni ve daha adil bir toplum kurmaya ehil oİmadıgı. bunu başa- racak hüner, bilgi ve örgütlülük büincinden yoksun olduğu 70 yıllık bir deneyimin çökü- şüyie kamtlandı. Çöken SovyeÜer Birliği ve sosyalist sistem değil Marks'ur, Mark- sizm'dir" diyor. * * * * * 1995 Türkiyesi'nde ve dünyada durum budur. Bu saptamalara bakıp bu satırlann yazannı yılgınlıkla, bu satırlann yayımlan- dığı gazeteyi gerçekleri çarpıtmakla suçla- mak doğrusu pek ucuz bir değerlendirme, pek haksız bir tutum olur. Yazar defalarca yazdı, gazete defalarca yayımladı. Yeryüzünde bir sosyalizm dene- mesi başansız kaldı. Tıpkı 1789 Büyük Bur- juva Devrimi'ne kadar geçen yaklaşık 800 yıl boyunca nice burjuva devrimi deneme- sinin yenik düşmesi gibi. Tıpkı kölelik dü- zeninin yıkılmasına kadar geçen bin yıl bo- yunca nice yiğit denemenin başansız kaldı- ğı gibi. 25. yildönümünde 15-16 Haziran'ı bir de bu açıdan değerlendirmek onu içi kof sloganlarla anmaktan çok daha anlamlı, çok daha değerli olsa gerek. ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Kazan Kaymyor Bu yazının başlığma baktığınızzaman, "Acaba han- gi kazan?"d\ye düşündüğünüze eminim. Gerçekten hertarafta kazanlar kaynayıp duruyor. Ağzını açan, bir kazanın altını yakıyor. Görevdeki bir emniyet müdürü, kendini bakanlan topa tutma hakkına sahip sanıyor, bir bakan yurtdışından gelen bir parlamento grubu üyelerine "orospu" sıfatını layık görebiliyor. Tabii ar- kadan da "kıvırtma"faslı başlıyor. Ama uluorta sövüp saydıktan sonra "halkımızın duygulan, halkımızın bağ- nndan kopan..." vb. gibi çirkin saptırmalar da en az kullanılan ifade kadar üzüntü verici. Ancak bugün bu türden sorumsuz ifade ve beyan- lan ele almak niyetinde değilim. Bugün bu sütunda kaynayacak olan kazan, Akdeniz Universitesi'nde olan olaylarla ilgili bir kazan olacak. Aslında Akdeniz Üniversitesi, bizim akademik çev- relerde "nitelikli" üniversiteler arasında sayılan bir üni- versite. Gerek öğretim kadrosu açısından ve gerekse öğrencilerin yapısı açısından, iyi üniversitelerden biri olarak bilirdik. Zaten bu olay, bu düşüncemizi de de- ğiştirmiş değil elbette. Ama en iyi sanılan yerierde bi- le; zaman zaman çirkinlikleryaşanabilecegini göster- mesi bakımından ilginç bir olay. Bundan birkaç yıl önce, Çetin Yetkin'in Akdeniz Üniversitesi'ne girdiğini öğrendiğim zaman çok sevin- miştim. Çetin Yetkin çok ilginç bir insandır. Biraz huy- suz ve katı gibi görünür ama tanıdıkça sevgi ve say- gınız artar. Uzun yıllar savcılık yapmış ve bu arada dışardan doktora ve doçentliğini vermiştir. Üniversitelerimizde pek çok insan, ömrünü leylekler gibi "lak lakla geçi- rirken", Çetin sürekli araştırmış ve yazmıştır. Kitapla- nnın çoğunu yeni kusaklar bilmez. Zira çoktan tüken- miştir. Ama şimdi Ümit Yayıncılık sanıyorum bu kitap- lann tümünü yeniden yayımlayacak. Çetin Yetkin Akdeniz Üniversitesi'ne girdikten son- ra birkaç doçentlik jürisinde birlikte bulunduk. Araş- tırmacı heyecanının hararetinı korumakta olduğunu memnuniyetle gözledim. Hem tarih bölümünün başın- da çalışıyordu ve hem de Atatürk llkeleri ve Inkılap Ta- rihi Enstitüsü'nün müdüniydü. Ve bu enstitüde, bin- bir yokluk ıçinde de olsa yayımcılığını sürdürüyordu. Bir süre önce, Çetin Yetkin'in Akdeniz Üniversite- si'ndeki yöneticilik görevlerinden aynldığını duymuş ve bir anlam verememiştim. Daha sonra tümden ay- nldığını ve emekliliğini istediğini öğrendim. "Hayrol- sun bakalım" dedim, "Ne olup bittiğiniyakında anla- nz elbette." Birkaç hafta önce bazı toplantılara katılmak üzere Antalya'ya gittim. Bu meselenin aslı-astarını da öğ- renmek niyetindeydim. Nitekim önce hiçi beklemedi- ğim bir biçimde öğrendim. 5 Haziran 1995 tarihli Hür- riyet gazetesinin Akdeniz ekindeki manşet "Profesör- ler susturuluyor" idi. Alt başlıkta da şu satırlar yer alı- yordu: "Günü geçmiş tıbbi malzeme skandalının üze- rine giden Prof. Dr. Yetkin, rektör ve diğer yöneticile- ri ağır bir dille suçlayıp, üniversite yaşamını noktala- dı." Gene aynı haberde Çetin Yetkin'in şu görüşlerine yer veriliyordu: "Bunlann amacı; başka öğretim üye- lerinin herhangi biryolsuzluğun üzerine gitmesini en- gellemek, üniversite yönetirninin her dediğıni ve yap- tığını sorgusuz sualsız onaylayan bir öğretim üyesi kit- lesi yaratmaktır. Ben, her şeyi göze alarak bir yolsuz- luğun üzerine gittiğim için, öteki öğretim üyelerine kö- tü örnek oldum. Bazı kişıler, benim üniversiteden ay- nlmaya zorlanmamla, bunun diğerieri için bir ibret otacağı ve artık kimsenin haksızlıklara karşı sesini çt- karmaya cesaret edemeyeceği hayaline kapılmışlar- dır..." Aynı gün Yetkin, bizim gazetenin Antalya muhabiri Bülent Ecevit'le birlikte, kaldığım yere geldi. Tabii "tuğla gibi" bir dosyayla birlikte. Ne de olsa eski sav- cı... Işin başlangıcı gene bir gazetede çıkan bir haber ol- muş. Hürriyet gazetesi Akdeniz ekinin 29 Aralık 1994 tarihli sayısında, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakülte- si'ndeki hastanenin merkez laboratuvanna "kullan- ma süresi dolmuş" tıbbi malzeme satın alındığı yazıl- mış. Rektöriüktarafından bu meseleyi incelemek üze- re bir komisyon oluşturulmuş ve Çetin Yetkin bu ko- misyona üye olarak atanmış. Yolsuzluk açık ve seçik ortada olduğu için ilk aşa- madabu işin sorumlusunun "görevdenalınmasım" is- temişler. Ve daha sonra da "görevden alındığını na- zara alarak" sorumlu için bir kınama cezası isteyerek işi geçiştirmek yoluna gitmişler. Oysaki sorumlunun görevden alındığı bile belli değilmiş. Milyarlarca liralık bir yolsuzluğun böylesine geçiş- tirilmesine Çetin Yetkin razı olur mu? Hem oturmuş bir karşı oy yazısı yazmış ve hem de savcılığa suç du- yurusunda bulunulmasını istemiş. Ancak rektöriük bu raporu dikkate almamış ve ikinci bir komisyon oluş- turmuş. Ve bir de açıklama yaparak, bu işlerin sorum- lusunun "suçsuzluğunu" ilan etmiş. Böylesine dallanıp budaklanan bir sorun, bir açık- lama ile küllenir mi? Elbette küllenmez. Hem gazete- lerden, hem de televizyon kanallarından bombardı- man başlamış. Ve bu arada Çetin Yetkin birTV kana- lına tek cümlelik bir açıklama yaptığı için hakkında so- ruşturma açılmış ve kademe ilerlemesi cezası verilmiş. Uzun uzun beyanat verenlere hiçbir ceza yok... Çetin Yetkin bu. Hiç siner mi? Hem görevlerini bı- rakmış ve hem de açmış bayraklan... Bakalım yüz mil- yarlan bulan bu yolsuzluğu nasıl kapatacaklar? Fakat bu konudaki soruşturmalar nasıl sonuçlanırsa sonuç- lansın, Akdeniz Üniversitesi değerti bir hocayı yitirmiş oldu. Çokyazık... Yargıtay'ın sendika kapatma çelişkisi GUNEŞGURSON ANKARA -Yargıtay, me- mur sendikalannın "tü- zdkişiMk" kazanması konu- sunda çelişkili görüş bildir- di. Tüm Haber-Sen'in "ka- paülınası" konusunda işlem yapılvrken sendikayı "tü- zdkişüik" olarak kabul eden Yargıtay, kapatma davasının görülmesi açısından sendi- kanın "tüzdkişilik olmadı- ğına" karar verdi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK) karannda; sendika, kapatma istemiyle açılan davanın bakılacağı mahkeme açısından 2821 sayılı Sendikalar Yasası kapsamına sokulmazken kapatmadavası açma yetki- si bakımından, Demekler Yasası ile Sendikalar Yasa- sı'na dayanarak cumhuriyet savcılığının kamu davası açabileceği belirtildi. Tüm Haber-Sen'in kapa- tılmasına ilişkin Şişli 4. As- liye Hukuk Mahkemesi'nin karannı onaylayan Y- HGK'-nin gerekçeli karan. sendikaya tebliğ edildı. 41 üyenin oyu ile onanan ka- patma karannda, memur sendikasının tüzelkişilik kazanması tartışma konusu oldu. Tüm Haber-Sen'i, "ka- pablması" konusunda işlem yapıhrken "tüzelkişüik'' olarak kabul eden Yargıtay, kapatma davasının görül- mesi açısından, sendikanın tüzelkişilik olmadığına ka- rar verdi. Hukuk Genel Kuru- lu'nda usule ilişkin yapılan görüşmede, davaya iş mah- kemesinde mi yoksa asliye hukuk mahkemesinde mi bakılabileceği konusunda, "Anılan sendika kurucula- nnın kamu görevlisi olduk- lan ve kamu scndikası kur- duklan ileri sürüldüğün- den. dava konusu sendika- nın 2821 savılı Sendikalar Kanunu kapsanuna gûrne- diği ve dolayısıy la iş mahke- mesinde değil, asliye hukuk mahkemesinde bakılabile- ceği sonucuna vanlmışür" dendi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear