25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET - n »r 12 HAZİRAN 1995 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER program' uygulamaları PROE DR HAMDİ AYTEKİÛf, Ulüdağ Üni. Tıp Fakültesi P aket program tanımı, belli bazı hizmetleri bir arada al- mak isteyenlere, seçenekler önceden belirlenmek ve program süresince değişme- mek koşuluyla ekonomik kazançlar sağlamaya yönelik bir uygula- ma yöntemi olarak anlaşılabilir. Kişi ya da bir kurum, programın ederi (fıyatı) ve ko- şullan ile programda önerilen hizmetleri karşılaştınp kendine en uygun geleni se- çer ve alır. Yaygın olarak turizm. taşıma- cılık vb. hizmetsektörlerinde uygulanan bu yöntemin, son zamanlarda ülkemizde sağlık hizmetleri alanında da uygulanma- ya çahşıldığı izlenmektedir. Ilk olarak SSK (Sosyal Sigortalar Kurumu), kendi tedavi kurumlannın dışındaki özel ve ka- muya ait tedavi kurumlanndan sağhk hiz- meti saün alırken paket program ilkelen- ni uygulamaya başlamrstır. Son günlerde de Emekli Sandıgu sağlık yardımı yaptı- ğı kesimin tedavi hizmetlerinin bedelleri- ni sağlık kuruluşlanna bu yolla ödeme de- nemelerine başlamıştır. Burada esas, has- tanın hastalığının iyileştirilmesi sırasında kendisine gerekecek her türlü ilaç, tıbbi sarf malzemesi, yatak-yemek bedeli, kan ve kan ürünleri gibi tüm gider öğelerinin tedaviyi yapan kurum tarafından karşı- lanmasıdır. Bu kurumlar (hastaneler), hastanın iyileşmesi ya da ölmesi sonun- da, ettikleri tûm masrafa bakmaksızın da- ha önce o hastalık için belirlenmiş 'paket program tutan'nı SSK ya da Emekli San- dığına fatura etmektedir. Hastaya ne har- canırsa harcansın (çok özel koşullar orta- ya çıkmadıkça), hastalık için önceden be- lirlenen para ödenmektedir. 1leri Batı ülkelerinde bazı hallerde uy- gulama olanağı bulunan bu sistemin (has- talık başma ödeme), ülkemizde başanlı bir biçimde uygulanabileceğı kuşkuludur. Maliyet öğelerinin adeta götûrü biçim- de belirlendiği bu sistemde, aynı hizmeti en ucuza sağlamak, hastanelerin ana ama- cı olacaktır. Verilen hizmetin tümünü 'hastanın iyüeştirilmesi' olarak alacak olursak bunu en ucuza mal eden kuruluş en kârlı duruma geçecektir. Ancak hemen anımsanması gereken konu, maliyet kar- şılığı gerçekleştirilen etkinliğin yani sağ- lık hizmetinin niteliklerinin çok iyi anla- şılmasıdır. Sağlık hizmeti her zaman, her yerde, herkese, hiçbir aynm gözetmeksi- zin sunulması gereken, herkesi kapsayan ve herkesin kolayca ulaşabileceği bir hiz- met türû olmalıdır. Verilen hizmetin nite- liği de kişiden kişiye değişmemeli, elde bulunanın en iyisi herkese sunulmalıdır. Kuramsal olarak bu nitelikleri taşıması gereken sağlık hizmetleri eder (fiyat) ön- ceden belirlenmekle birlikte, maliyet öğe- leri (ilaç. tıbbi malzeme, personel gider- leri vb.) sayısal ve niteliksel olarak hizme- ti uygulayanlarca (hastane yönetimi ve çalışanlan) belirlenebileceği bir yapıya büründürülürse insan sağlığının tehlikeye düşmesi olasılığı ortaya çıkabilecektir. Aynı işi kendi içinde ya da 'rakip' kuru- luşlar arasında 'rekabet esasma göre' da- ha ucuza mal etme yanşınm insan sağlı- ğını nerede, ne kadar risk altına sokacağı kolay kolay hesaplanamaz. Ancak aşağı- da kısaca değinilen olasılıklar belki oku- yucuya biraz fikir verecektir: 'Paket program'lara göre maliyetinin yüksek olacağı baştan belli olan hastalar (ileri yaşhlar, şeker hastalığı, yüksek tan- siyon vb. süreğen hastalığı olanlar), ame- liyat sonrası ya da bakım sırasında birta- kım ağır (aynı zamanda masraflı) komp- likasyonlann gelişmesi olasılığı yüksek olan hastalıklardan başvuranlar, hastane- lere kolay kolay kabul edilmeyenler, has- tane kapılannda "Bugün git-yann gel, yer yok, tanı daha konmadT gıbi gerekçeler- le(!) bezdirilmeye çalışılacaklardır. Tanı ve tedavi döneminde kullanılan ve pek çoğu bir kullanımlık (disposable) olan tıbbi malzemenin bir kısmı ashnda bir kezden daha çok kullanılabilecek nitelik- tedir. Ancak üretildikleri ülkenin koşulla- nnda bu malzemenin yeniden kullanılma- sı için hazırlanması ekonomik olmamak- tadır. Oysa, ülkemiz koşullannda bu mal- zemeler, gerekli yöntemlerin titızlikle uy- gulanmasıyla yeniden kullanılabilir du- ruma getirilebilir. Ulusal ekonomiye kat- kı yanında, tedavi maliyetini de düşürmek amacıyla bu tekrar kullanma işlemini yap- mantn görünürde bir sakıncası yok gibiy- se de çoğu kez ölçü kaçınlacak ve istenen sonuç ahnamayacak, hasta en azmdan acı çekecek, tanı ve tedavinin niteliği düşe- cektir. Uygulanacak 'paket program' ücretle- ri nedeniyle laboratuvar hizmetleri de is- ter istemez yeniden gözden geçirilecek, ucuz inceleme yapan yerler seçilecek ve bu yüzden hasta yığılmalan olacak, tanı ve tedavi en azından gecikecektir. Özellikle iyileştirme döneminde, komplikasyonlann çıkması durumunda kullanılacak olan ilaç ve tıbbi malzeme- nin yeteri kadar kullanılması, pek tartış- ma götürmese de gereği kadar kullarulıp kullanılmadığı zihinlerde soru işareti bı- racaktır. Bu malzemelerin seçiminde ucuz olanlara özen gösterilmesi, belki aşırı öl- çüde olmasa da tutumlu davranılması, so- nuçta hasta kaybedilirse uygulayıcılan epey rahatsız edecektir. Ülkemizde hastane yönetimi, genellik- le hiçbir yönetsel (idari) eğitim görmemiş olan hekimlerin (başhekim) sorumluğun- da, uzman olmayan bir ekiple yürütüldü- ğü için maliyet-hizmet hesaplan henüz tam görkemiyle gündemde değildir. Ma- liyetlerin düşürülmesi, sadece düşürülme- si konusunda hastane yöneticileri, hekim- lerle tartışmaya başlamıştır bile. Zaman içinde, hastaneler, bugünkü yapılanyla devam ederlerse maliyeti azaltmak için yönetim, hekimlere baskı uygulayabile- cektir. Amaç, aynı işi başka bir kuruluş- tan daha ucuza yapıp geliri arttırmak, ar- tan gelirle hekimlere ve öbür personele ödenen ödenekler de başta olmak üzere öteki harcamalara olanak sağlamaktır. Hastanın sağlığının, en küçük bir ağn- dan en ciddi bir komplikasyonun çıkma- sına kadar risk altına atılmasına neden olabilecek paket programlann uygulan- ması, tedavi kurumlanmızın bugünkü ya- pısıyla uyumlu olmayacaktır. Paket prog- ram uygulaması isteyen kurumun, hasta- lanna verilen sağlık hizmetinin niteliğini denetlemek için örgütü yoktur, standardı yoktur, dahası ülkemizde böyle bir dizge (sistem) yoktur. Eğer tedavi kurumlan- mız, bu tip paket programlar uygulayan ülkelerdeki tedavi kurumlannın donanım. denetim (kendi içi ve dışandan) ve yöne- tim düzeyine çıkarlarsa kuşkusuz paket program sıstemi bizim ülkemizde de uy- gulanabilır. SSK ve Emekli Sandığı başta olmak üzere, öbür kurum ve kuruluşlann tedavi giderlerinin çok büyük boyutlara ulaştığı günümüzde, bu kurumlann tedavi gider- lerini azaltma yolundaki tutum ve davra- nışlanm anlayışla karşılamak gerekir. An- cak "Ben şu ameoyata şu kadar veririm" mantığı bu sıkıntıyı çözmez. Uygulama- da görüldüğü kadanyla 'paket program ncretleri'nin yanı sıra doğrudan hastalar- dan; daha çabuk, daha nitelikli hizmet için ek ücretler istendiği söylentileri yaygın- laşmaktadır.Ileri teknolojinin uygulandı- ğı, araştırma-geliştirme giderlerine devlet bütçesinden katkının hemen hemen hiç bulunmadıği tıp fakülteleri hastanelerin- de (bunlar kuramsal olarak rektörlüklere bağhdır), hasta maliyetleri oldukça yük- sektir ve bu maliyetler gerek SSK gerek Emekli Sandığı'nca her zaman gereğin- den fazla bulunmuştur. Zaten paket prog- ramlann uygulamaya konuluşu da bıraz buna bağhdır. Sonuç: Yukanda açddamaya çahşılan nedenkrte paket program uygulamalan- nın yeniden gözden geçirilmeleri gerek- mektedir. En iyisihastaneyöneticileri, hiz- met satın alan kuruluşlann, Sağhkve Ma- liye bakanlıkJannın yetkili, bilgfli teknok- rat ve bürokratlannın bir araya geierek gerçekçi bir maliyet-hizmet anatizi yap- maLandır. Hastanelerde hizmetlerin, ederlere (fa- turalara) yansıması, her aşamada denetle- nebilmelidir. Bilgisayar aracıhğı ile mu- hasebe kayıtlanndaki yanılgı payı en aza indirildiğinde, kullanılan ilaç ve malzemi- nin alım-satım ederleri belirli kâr oranla- nyla sabitlendiğinde, kurumlann ödeme- lerle ilgili sorunlan büyük ölçüde ortadan kaldınldığında, hastanın sağlığını seyrek de olsa risk altına sokabilecek olan paket program uygulamalanna gerek kal- mayacaktır. ARADA BİR MUHStNE HELİMOĞLU YAVUZ Halkbilimci- Yazar "Aşkolsım Haydar Bey" Bir Doğu klasiği olan yoksul Fuzuli "Mende Mec- nun'dan füzun âşıklık istidadı var I Aşık-ı sadık me- nem, Mecnun'un ancak adı var" derken ve padişa- hın ihsan ettiği iki kuruşluk maaşı, kaşarianmış-rüş- vetçi memurlann elinden kurtaramadığı için o ünlü "Şikâyetname"s\n\ yazarken acaba, beş yüz yıl son- ra, Türk dünyasında adına görkemli törenler düzen- leneceğini düşünebilir miydi?.. Fuzuli güncelliğini sür- dürdüğü için geçmişte kalan bir etkinliği anımsadım. Bu törenlerden biri de belki de en görkemlisi, epey- ce önceleri Bilkent Üniversitesi'nin yeni yapılan kon- sersalonundagerçekleştirilmişti. (Burada, ayraç için- de şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bu salonda- ki ilk konserin adı "Emeğe Şükran Konseri"yd\ ve onu yapan işçilere verildi. Böylece inşaat işçileri bel- ki de yaşamlannın ilkve tek klasik müztk konserinı din- lediler. Hoşlandılar da doğrusu. Hele hele Rimsky Korsakov'un "ÇarSuttan Operaa'ndan "AnlarDan- sı"n\ dinlerken, iyiden iyiye keyiflendiklerini gözledim. Sonunda Gürer Aykal'la fotograf çektirmek ise bu keyiflerine tuğ dikti doğrusu. Ne güzel bir "jest". Dü- şünenleri kutlamak gerekir.) Bu açıklamadan sonra, yine Fuzuli törenıne dön- mek istiyorum. Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman De- mirel ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Haydar Alryev bu törenin onur konuklanydı. Tören sırasında konuşan Aliyev, Fuzuli'nin, Türk uluslannı birleştirdi- ğini vurguladıktan sonra, konuşmasının sonunda "Aş- kolsun (Bravvo) Türk dünyasına, bütün Türklere aş- kolsun" dedi. Daha sonra kürsüye gelen Demirel de konuşmasının sonunda "Yaşasın Türk Milleti, Türk dünyası" dedikten sonra, yarı esprili birtonla "Aşkol- sun Haydar Bey, Aşkolsun" diye sözlerini tamamla- dı. Cumhurbaşkanlannın, Türk ukjslannı yücelten bu tümceleri, özellikle seçip vurguladıklannı görünce, Atatürk'ün "Bir Türk dünyaya bedeldir" gibi savaş- tan çıkmış ezik ulusu, yüceltmek için özellikle söyle- diği sözler aklıma geldi. Yoksa yine bu yüceltmelere özellikle gereksinim duyacak olağanüstü dönemler mi yaşıyoruz diye düşündüm. Çünkü insan, kendi ken- dine öyle "Bravvo sana, aşkolsun" diyorsa, bir bildi- ği vardır elbette. Dileğim kurtancılara, kahramanlara ve böylesi özel yüceltmelere gereksinim duyacağımız dönemlerin yaşanmamasıdır. Ne var ki, laik-toplum- cu-demokratik cumhuriyetçi ulusal devletimize her yönden saldınlar, kuvayi milliye günlerine dönmek gereğini anımsatıyor kişiye. Bu konuşmalann ardın- dan, Azeri sanatçılann sahnelediği, Ü. Hacıbeyov'un "Leyla ve Mecnun" operası da ilginçti. Başka şeyler için bilmem ama, müzik alanında böylesine başarılı bir ulusun cumhurbaşkanı olduğunuz için, "Aşkol- sun size Haydar Bey aşkolsun." Aynca, beş yüz yıl sonra bile olsa, böylesine gör- kemli anılmalardan sonra, Fuzuli'nin de artık "şikâyete" hakkı kalmamıştır sanınm. Canımız A. Hikmet Binbir'i ölümününi.yılında sevgi ve saygıyla anıyoruz. ;ni ünutmadık, Unutmayacağız. Eşi; Bahtışen Binbir Çocukları; Servet, Süheyla, Pembegül ESKİ BEYOĞLU KEYFİ ŞİMDİ BOĞAZ'DA, ADALARDA CATI TEKNE GEZİLERI 18 Haziran Pazar'dan itibaren sadece 3 pazar • Kahvaltı • içkili açık büfe öğlen yemeği • Akşam çayı • Canlı müzik ve sürpriz eğienceler • Denize girme molası. Sadece 950 bin lira. ÇATI RESTAURANT 251 00 00 Aziz Nesin haklı mı? İA I msöyleyeniW • Bdokuz • Mköyden - M — ^ kovariar.' Ruhumuzu okşayan sözler duyduğumuzda ya da okuduğumuzda değmeyin keyfimize. Ya eleştırildığimizde?.. Suratımız bir kanş. Çünkü, ashnda biz en iyiyiz: Atı en iyi biz koştururuz, en keskin kılıç bizimkidir... Tuvaleti Avrupalıya biz öğrettik. (Bir de şimdi görün halimizi). Temizlik ımanın yansı demişiz, ama bizde ımandan eser yok demek kı. Temizlikteki halünize baksanıza... Köylerimiz kentlenmiz gibi ellerimiz de kirli. Spor güzel şeydir. Hem ınsanın zinde kalmasım hem de zekâ pratiğini gelıştirmesini saglar. Ama biz sporu da yanm yamalak yapanz. Ashnda yapmayız desek daha doğru olur. Bununla beraber sporun bir kolu vardır ki hayatımızm büyük bir bölümünü kapsar. Hatta onunla yatar, onunla kalkanz: Futbol. Maçlara gider, onlan bir de ayn ayn kanallardan dört beş kez doymaksızın ızler dururuz. En küçük pozisyonu bile kaçırmayız. Kendımizi vererek yaptığımız nadir işlerden bindir. Hele mılli maç olduğu zaman ulusça ekran başına çivileniriz. tlginç bir huyumuz var: Dünyada ün yapan, eserleri onlarca dile çevrilen insanlanmıza şükran duymayız da "vatan haini" yaftasını kolaylıkla yapıştnnz. Sonra, falanca takımı bilmem kaç sıfır yenince Viyana'yı kuşatmış gibi hissederiz kendimizi. Silah sesi normal bir insanı ürküten, korkutan bir sestir. Gerçi ulusça sevinç anlanmızda keyiften şöyle birkaç el ateş ederiz: Düğün demekte, içki âleminde, maç sonunda -kazandıysak şayet- ne sakıncası vardır ki! Coşkunlukla yapılan şeylerin denetimsiz olduğunu. istemeden de olsa ınsanlara zarar verebilecegimizi aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. 26 nisan günü Milli Takım bir karşılaşma yapü, lsviçre millileriyle. Sonuç: 2-1 yendik. Bu yengi hepimizi sevindırdı. Gecmiş yengilerimizde olduğu gibi çoluk çocuk sokağa fırladık. Bir taraftan koma sesleri, bir taraftan da "En büyük Türkiye!''sloganlan ortalığı kapladı. Ama bir şey daha vardı: Silah sesleri. Başkentte adeta savaşı andınr düzeyde silah sesi vardı. Değişik tür silahlardan tek tek ve seri atışlar. Sokak ortasında, saçak altında. balkonlardan, apartman aralanndaki boşluklardan insaru hoplatan silah sesleri... Merak ettiğim bır şey van Sevinç, üzünç nedeniyle ya da karşı çıkışın gerektıği durumlarda bu tepkinin yansını olsun - silahsızlık koşuluyla- neden gösteremiyoruz. Utanç kaynağımız "dfisönce suçu"nun kaldmlması için aynı coşkuyla sokaklara çıkabiliyor muyuz? Gözaltında kayıplara, işkence uygulamalanna, zamlara?.. Bilim adamlanmızı. sanatçılanmızı, kesinlikle hak etmedikleri halde sürüm sûrûm süründürürken bunlan unutup, 2-1 'lik bir yengiye nasıl böyle abartılı, abartılı olduğu kadar da korkutucu tepki verebıliyoruz? Ya çok iyimser insanlanz ya da Aziz Nesin haklı. Ikinci olasıhk beni korkutuyor doğrusu. Hakan Demiralay Ankara Üniversitesi lletişim Fakültesi iyi odulEricsson 337, GSM dûnyasının Oscar'ı olarak bilinen CAESAR "1995 Yılı En İyi Cep Telefonu Ödülü'nü kazandı. Clst üste iki yıl kazandığı bu ödülle Ericsson, ürettiği cep telefonlannın teknik mükemmelliğini, güvenilirlik ve servis kalitesini tüm dünyaya bir kez daha kanıtladı. Ericsson GH 337'nin, kazandığı "1995 Caesar En İyi Dijital Dizayn", "En İyi Servis" ve "Kullanıcıyı Bilinçlendirme" ödülleriyle de rakip tanımadığı bir kez daha onaylandı. ERICSSON'unuzda garantı etıketı bülunmasına dikkat edıniz. Encsson Yetkılı Khalatçıları: CEP TELEFONUNDA E R İ C S S O N § *<HnmtfO*A,$. Tel: (0216) 410 85 00 (6 hat) Genel Pazarlama Sanayi ve Ticaret A.Ş Tel: (0212) 287 17 17 (10 hat) PENCERE Osmanlıca Yazdı Diye Hapsedilen Var mı?.. Dil, düşünce demektir. Sözcük hazinesi insanın beyinsel gelişmesiyle zenginleşir. Radyoyu ya da te- levizyonu bir Türk bulsaydı, adını Türkçe koyardı. Radyoyu ya da televizyonu elle tutabilirsin. Çünkü somuttur. Ya soyut olanlar?.. "Emperyalizm, demok- rasi, pariamentarizm, estetik, fenomenoloji" gibi söz- cükter niçin Türkçe değil?.. Bilimde ve felsefede, dG - ğan çocuğun adını babası koyar; uygarlıkta her adı- mı atanın kafasındayeni birkavram oluşur; insan ya- şadıkça yeni sözcükler uydurmak zorundadır. Tele- fonu piyasaya Türk sürmedi; ama hayatımıza giren bu aygrta Türkçede bir karşılık bulsak fena mı olur- du?.. "Buzdolabı" ya da "soğutucu" demek kötü mü?.. "Şoför" mü diyelim, "sürücü" mü?.. Halk seçimini yapıyor, işini biliyor, dil devrimi de böyle yürüyor. Dil tartışmalan sürerken, devrimden söz açılırken nedense halk yokmuş gibi konuşuluyor... Dil, devlet işi midir?.. Dil devrimi devlet zoruyla mı gerçekleşti- rildi?.. . - Yok canım!.. Sannlar ortamında yaşayanlann yalanlanyla salla- nan bir beşikte uyutulmak bize yakışır mı?.. • İki yanılgıyı düzeltmemiz gerekiyor. Bir: 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde, Osmanlı Imparator- luğu yıkılmadan önce ve sonra hiçbir evde Osman- lıca konuşulmazdı. Babam, Birinci Dünya Savaşı'na ve Istiklal Harbi'ne katılmış bir subaydı; evimizde, komşulanmızda, çevremizde bugünkü dil geçeriiy- di. Resmi yazışmalarda, Osmanlıcaya özenmek ay- n bir olgudur. Atatürk'ün dil devrimi, saray ve devlet dilini yık- mıştır... Yoksa halkın dilini beyninden koparmak ve ağzın-' dan söküp almak gibi bir işi gerçekleştirebilmek, kim- senin harcı ve haddi değildir. Dil devrimi evde konuşulan Türkçeyi devlet dili yapmıştır. Demokratik bir eylemdir. • Peki, ikinci yanılgı ne?.. v Dil devrimine karşı çıkanlar, bir sannnın ardına ta- kılmışlan durmadan yineliyorlar: "Dil devrimi, devlet zoruyla yürütüldü..." öyle mi?.. Dil devrimi 1930'lu yıllarda gündeme girdi, hemen benimsendi, Türk Dil Kurumu devletin dışında oluş- tu; yazariar ve şairler devrimin özünü Osmanlı Impa- ratorluğu'nun son yıllannda kavramışlardı; Türkçeye dört elle sanldılar. Bir yazar halkın anlamadığı dille yazmak ister mi?.. Dil devrimini yürütenler, şairieri- miz, yazarlanmız, düşünürterimizdir. 1950'de karşıdevrim gündeme girdi, Demokrat Parti iktidara geçince devlet eliyle Osmanlıcaya ge- ri dönüş hareketi başlatıldı. İlk iş ezanı Arapçaya çe- virmek oldu, "Anayasa"y\ "Teşkilat-ı Esasiye Kanu- nu" yaptılar. Sonra ne oldu?.. Devlet, dil devrimine düşmanlığı, sağ iktidariarma- rifetiyle kırkyıl temel polrtikaedindi. __,. .;-*..., i Ama dil devrimi yürüdü. '. . '".'-', , Devlet dışında devlete karşı, şairler, yazariar, dü- şünürier, aydınlar eliyle ve halkın katılımıyta yürüdü devrim... Kırk yıllık çok partili rejimde siyasal iktidan elinde tutan tutuculann, gericilerin, sağcılann, Os- manlıcayı devlet eliyle canlandırmak çabalan sonuç vermedi. Vermeyecek... ' • • - • • 12 Eylül'de Türk Dil Kurumu'nu devletleştirerek dil devrimine karşı kullanmak çabalan da sonuç verme- di ve vermeyecek. Yaşanan olayda temel yasa açık seçiktir Felsefede, bilimde, edebiyatta Türkçe, bu kesimlerde alınteri dökenlerin elinde gelişir; halk di- line sahip çıkar; romanını hangi dilde ve biçemde ya- zacağını romancı bilir; sözcüklerini Osmanlıcadan seçiyor diye yargılanıp cezalandınlmış bir tek şair ve yazar tarihimizde ve günümüzde yok... RESSAM IX. KARABURCAK'IN Tabloianna Sahip Olanlara Duyuru Kasım 1995'de açılacak sergiyle ilgili kitapta kuUarulmak veya sergüenmek için, elinde sanatçuun tablosu olanların İST. (0212) 274 02 79-275 99 56, Ankara(0312)425 5098ebaşvurmaianrkaolunur. T.C. ALİAĞA SIJLH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DUYURULUR DosyaNo: 1994/67 Davacı Sabiha Işık vekili tarafından davalılar aleyhi- ne mahkememizde açılan davada, îzmir ili Aliağa ilçesi Aşağı Şakran Köyü, lncirük mevkiinde kain, 101 ada, 10 parsel sayılı taşınmazın taraflan arasında ortaklığın ay- nen, olmadığı takdirde taşınmazın satışı suretiyle ortak- lığın giderilmesıne karar verilmesı istenılmiştır. Mahkememizce davalı Zeynep Yaşar Serezli'ye dava dilekçesi ve duruşma gününün bildirilmesine dair Yeni- şakran kasabası Aliağa adresine çıkanlan tebligat bila ik- mal iade edilmiş, zabıta marifetı ile davalı Zeynep Yaşar Serezli'nin açık adresi tespit edilemedığinden dava di- lekçesinin özeti ve duruşma gününün ılanen tebliğine karar verilmiş olup, 28.6.1995 günü saat: 09.20'deki du- ruşmada davalı Zeynep Yaşar Serezli'nin bizzat veya bir vekil ile kendısıni temsil ettırmesı, aksi takdirde duruş- malara yokluğunda devam olunacağı ilan olunur. Basın: 25199 İLAN T.C. İZMİR 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Davacılar, Velı Şen ve 21 arkadaşı vekillen Av. Adnan Şahan tarafından davalılar Naim Cumah ve Ercan Ada- h aleyhlerine açılan alacak davası sebebiyle: Îzmir, Hatay. Bahçelievler. Kısmet Apartmanı No: 175/5 adresinde mukim davalı Naim Cumalı adına çıka- nlan davetiye bila tebliğ iade edilmiş olup, zabıtaca ya- pılan araştınnada adresi tespit edilemediğinden dava di- lekçesinin ve duruşma gününün ılanen tebliğine karar venlmiştir. Davalı Naim Cumah'nın lzmir 6. Asliye Hukuk Mah- kemesi'ndeduruşmasınınyapılacağı 13.7.1995 günü sa- at 09.40'da hazır bulunması veya kendisıni bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde tahkikata ve yargılamaya yokluğunda devam edileceği ve hüküm verileceği dav- etiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 2.6.1995 Basın: 25194
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear