14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 1995 PAZARTESİ 10 DİZtYAZI AVRUPA'DA SERBEST DOLAŞIM SORUNU Dı. M. Ataman Aksöuk / Kayhan l ygur Birlikiçinilk adım: RomaAntlaşması•1 -6 Haziran 1955 tarihleri arasında toplanan Messina Konferansı, Belçikalı Spaak'ın başkanlığında kurulan bir komisyonu 'Avrupa Ekonomik Topluluğu' projesini hazırlamakla görevlendirdi. Bu komisyonun ürünü olan 'Roma Antlaşması' 25 Mart 1957 tarihinde imzalandı. Bilindiği gibi Avrupa, 2. Dünya Sava- şı'ndan yıkılıruş olarak çıktı. Avrupa İbpluluğu'nu oluşturan ilk altı ülkenin (1) savaş sûresindeki insan kaybı 5 mil- yonu aşıyordu. Oretim araçlan tahrip olmuştu. Üre- tim sistemi ne enerji, ne endüstri, ne de tanm alanında gereksinimlere cevap ve- rebilecek durumda degildi. Ruhr bölge- si işlemez'durumdaydı Avrupa'nın gele- neksel hammadde alanlan serbest pazar sısteminin dışında kalmışti. Avrupa'nın belli başlı ülkelerinde kişi başına düşen gayri safî milli hasıla (GSMH). savaşın ilk yıllanndaki üreti- min yansının altına düşmüştü. 1945 yüında, savaş öncesine göre, mil- li üretim oranı: (2) Fransa'da 1937'ye göre yüzde 57, Hol- landa'da 1937'ye göre yüzde 48, Federal Almanya'da 1936'ya göre yüzde 33, ttal- ya'da 1939'a göre yüzde 47 idi. Savaştan çıkmış insanlann cevap ven- lemeyen istekleri de özel psikolojik bir baskı oluşturuyordu. Avrupa savaştan yıkılmış olarak çıkar- ken ABD tanhte görülmemiş bir ekono- mik sıçrama yaprruştı. 1939-1945 yılla- n arasında ABD'nin GSMH yüzde 161 artmıştı. Serbest piyasadaki toplam altın miktannın 4/5'ine sahipti. Churchlll'in düsü 19 Eylül 1945'te VVTnston ChurchilL Zürih Universitesi'nde yaptığı konuşma- sında "Birieşmiş Avrupa DevtetierTnden söz eder. 1944 yılında Bretton Woods konferan- sı toplandı ve dolan temel para olarak kabul ederek ABD'yi dünyanın bankası yapan, sabit değişmelere bağlı kur siste- mini getiren kararlan aldı. Serbest piya- sanın önü tamamen açılmışrı. Konulan kurallann kontrolünün temini için de Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası kuruldu. 5 Haziran 1947 de ABD Dışişleri Ba- kanı General MarshalL ABD'nin brüt gelirinin yüzde 1 'inden başlayıp 1952 yı- lına kadar yüzde 2'sıne çıkacak bir yar- dımın Avrupa'ya yollanmasıriı önerdı ve Avrupa ekonomisinin liberalleşmesi, söz konusuprogramın koordine edilmesi için Avrupa Ekonomik Işbirliği Örgütü (OEC) kuruldu. OEC, Kanada'mn, Ja- ponya'nın, Avustralya'nın ve Avustur- ya'nm katıhmıyla, amacı da değiştirile- rek gelişmiş ülkelenn sosyal politikala- nnın koordinasyonu yanına, Üçüncü Dünya ülkelerine yardım çalışmalan da eklenerek Ekonomik Gelişme ve Işbirli- ği Örgütü (OECD) oldu. Kurulan düzenın aksamadan yürüye- bilmesi için 1948 yılında serbest değişi- mi ve çokuluslu ilişkileri düzenleyen, gümrük alanına yönelik Genel Gümrük Anlaşması Tarifesi (GATT) (3) anlaşma- sı yapıldı. 4 Kasım 195O'de Avrupa İnsan Hakla- nnı ve Temel Özgürlükleri Koruma Söz- leşmesi kabul edildi, Strasbourg'da Av- rupa İnsan Haklan Mahkemesi kuruldu. Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schu- man'ın 9 Mayıs 1950'de yaptığı öneri üzerine, 1951'de kurulup 23 Temmuz 1952'de yürürlüğe giren Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun (CECA) başına banker ve işadamı Jean Monnet yüksek komiser olarak getinldi. (4) •Türkiye'nin AET macerası ise 1950'li yılların sonunda başlamıştır. Yunanistan'ın AET'ye üyelik için başvurmasından 15 gün sonra Türkiye Cumhuriyeti de üyelik için başvurmuştur. Türkiye'nin üyelik başvurusundaki motivasyon ekonomik olmaktan ziyade politiktir. Avrupa Biıiiği'ni üye ülkeler, büyük çoğunluğu işçi olan AB dışı göçmenlerin iş arama veya topluluk içinde işyeri kurma konularında AB içi göçmenlerin eşit haklara sahip olmalarını engellemek amacıy- la Roma Antlaşması hükümlerine karşın, bu konudaki ulusal yetkilerini korumayı tercih etmişlerdir. Blrliğe İlk adım 1-6 Haziran 1955 tarihleri arasında toplanan Messina Konferansı, Belçikalı Spaak'ın başkanlığında kurulan bir ko- misyonu "Avrupa Ekonomik Topluluğu" projesini hazırlamakla görevlendirdi. Bu komisyonun ürünü olan -Roma Anüaş- masr (5) 25 Mart 1957 tarihinde imza- landı. Bütün bu çalışmalarda amaç. uluslara- rası planda birikimin temini. gereksiz ve tehlikeli rekabetin ve o zaman ifade edil- diği gibi çıkabilecek bir savaşın önlen- mesiydi. Bu gelişmelerde insan haklannın ih- mal edildiğini söyleyenlere, u Ekonomik entegrasyonun getirdiği avantajlann sos- yal geuşmeye yararlı olacağT cevabı ve- riliyordu. Avrupa Antlaşması'nın imzalandığı dönemde Avrupa'da sosyal dinamikler- de, sosyal haklann demografisinde, po- litik yapısında, sosyal haklann genişle- mesinde önemli gelişmeler olmuştu. Bu dengeyi Roma Antlaşmasf nda görürüz. Türkiye'nin AET macerası ise 1950'li yıllann sonunda başlamıştır. Yunanis- tan'ın AET'ye üyelik için başvurmasın- dan 15 gün sonra Türkiye Cumhuriyeti de üyelik için başvurmuştur. Türkiye'nin üyelik başvurusundaki motivasyon eko- nomik olmaktan ziyade politiktir. AB'nin temel ve kuruluş metni olan Roma Antlaşması'nın "Topluluğun Te- mel Kurallan" kısmının "kişflerin, hiz- mederinvesermayenin serbest dolaşımı" bölümünde yer alan 48-73'üncü madde- lerinde, topluluk sınırlan içinde serbest dolaşım haklannın tanınmasının yanı sı- ra iş, ücret ve diğcr iş koşullan açısından aynma tabi tutulmasını önlemektedir. (6) Emeğin Serbest Dolaşımı (kışilerin serbest dolaşımı), antlaşmanın 48, 49, 50, 51. maddeleri (7) ve Avrupa Toplu- luklan Konseyi'nin 1612/68 sayılı ni- zamnamesi ile düzenlenmiştir. Buna gö- re en kısa ifadesiyle serbest dolaşım; or- tak üye ülkelerden birinin vatandaşının, diğer üye ülkelere gıdip orada kalabılme hakkıdır. Gidilen ülke kamu düzeni, kamu em- niyeti ve kamu sağlığı gerekçeleriyle bu hak sınırlandınlabilir. (8) Emeğin serbest dolaşımının anlaşma- ya girmesinde sendikalann önemli etki- si olmuştur. (9) Avrupa Topluluklan Konseyi'nin 68/360 sayılı talimatı ailelerin durumu- nu, 1251/70 sayılı talimatı ise emeklilik koşullannı düzenlemektedir. Ücretli ve serbest çahşanlar arasında bir aynm ya- pılmıştır. Bağımsız çalışanlann durumu da ortaklık anlaşmasının 52. maddesine dayanarak 73/148 sayılı talimatla düzen- lenmiştir. Avrupa Topluluklan Konseyi, 28 Ha- ziran 1990 günü kabul ettiği üç talimat ile serbest dolaşım alanında önemli ge- lişmeyi gerçekleştirmiştir. (10) •1985 yılında, Roma Antlaşması, genel olarak 'Tek Senet' olarak bilinen '8 A' maddesiyle tamamlanmıştır. Bu hüküm, 1993 Ocak ayından itibaren sınırlann mevcut olmadığı tek bir pazarın oluşturulmasını öngörmektedir. Fakat bu hükümde dahi söz konusu olan sadece Avrupa Topluluğu üyesi ülkeler vatandaşlandır. şakhğm hâkim olmaya devam ettiği gö- rülmektedir. 1970'li yıllarlabirlikte Batı Avrupa'da üçüncü ülkeleıe vize uygulamasırun yay- gınlaşmaya başladığını görüyoruz. Bu uygulamada. ikili anlaşmaların dışında •*ailelerin birteştirilmesi" başlığı altında, belli kolaylıklar da getirilmiştir. AB içinde üçüncü bir ülkenin vatanda- şı olan yabancılar, üye ülkelerden birin- de kurallara uygun biçimde ikâmet edi- yor olsalar dahi, sınırlan geçiş ve göç ko- nulannda ulusal yasalann uygulama ala- nı içinde bırakılmışlardır. Bir üye ülkeden diğerine göç edebil- mek için tamamıyla göç edilen ülkenin ulusal devlet yasalannm öngördüğü şart- lara uymak zonındadırlar. TeK Senet" 1985 yılında, Roma Antlaşması, ge- nel olarak "TekSenet" olarak bilinen "8 A" maddesiyle tamamlanmıştır. Bu hü- küm, 1993 Ocak ayından itibaren sınır- lann mevcut olmadığı tek bir pazann oluşturulmasını öngörmektedir. Fakat bu hükümde dahi söz konusu olan sadece Avrupa Topluluğu üyesi ül- keler vatandaşlandır Üye ülkeleT, büyük çoğunluğu işçi olan AB dışı göçmenlerin iş arama veya top- luluk içinde işyeri kurma konulannda \B içi göçmenlerin eşit haklara sahip ol- malannı engellemek amacıyla bu konu- daki ulusal yetkilerini korumayı tercih etmişlerdir. (I) Fransa-Federal Almanya-Belçika- Hol!anda-Luxemburg-ttalya (2)S.Kuznets-1946 (3) General Agreement on Tarif and Trade (4) Gazeteci Claude Bourtel, Jean Monnet için "...en Amerikalı Fransız işa- damı..." diyordu. (5) Avrupa Ekonomik Topluluğu An- laşması Vertrag zur Gründung der Euro- paischen Wirtschaftsgemeinschaft=Tra- ite instituant la Communaute economi- que europeenne (6) 3. Bölüm: 59-66. maddeler hizme- tin, 4. bölüm: 67-73. maddeler sermaye- nin serbest dolaşımına aynlmışbr. (7) 59-66. maddeler hizmetin, 67-73. maddeler sermayenin serbest dolaşımına aynlmıştır. (8) Ortaklık Antlaşması, madde: 48.3 Almanca ifade şöyle:'"...vorbehaltlich aus Gründen der Öffentlichen Ordnung, Sichereit und Gesundheit gerechtfertig- ten Beschrânkungen..." Fransızca ifade şöyle: " ...par des raison d'ordre public, de se- curite publique et de la sante publique..." (9) Emeğin serbest dolaşımı sendika- lann, özellikle o dönemde en fazla göç- men ithal eden Italya'daki sendikalann goçmenlerine sahip çıkması eğilimi so- nu konulmuştur. (10) 90/364/CEE; Oturma hakkı ile il- gili, 90/365/CEE; Ücretli ve ücretsiz çalı- •şanlann oturma haklan ile bunlann artık mesleklerini icra etmeyi durdurduklan dönemden sonrasını düzenleyen, 90/366/CEE; Yüksek öğrenim yapan- lann oturma haklan ile ilgili. (II) Avrupa Birliği dışındaki ülkelenn vatandaşlan olanlar. Bu temel anlaşmada. üçüncü ülkeler- den gelen yabancı işçilerin ya da üçüncü ülke vatandaşı olup topluluk üyesi ülke- lerden birinde yasal olarak uzun süreden ben ikâmet eden kışilerin konumlan ele alınmamıştır 1993 istatistiklerine göre AB ülkele- rinde yaşayan yabancılann (11) sayısı yaklaşık olarak lOmilyonubulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlannm en büyük grubu oluşturduğu bu kitle ser- best dolaşımla tanınan hak ve özgürlük- lerden mahrumdur. Ulusal egemenlik yetkisi Yabancı ülke vatandaşının herhangi bir ülkenin sınırlannı aşabilmesi için kural olarak o ülkenin izin vermesi gerekir. Bu izin pasaport veya bir başka belgeye vi- ze şeklinde işlenir. Bu genel kural karşılıklıhk, ikili veya çok yönlü veya uluslararası anlaşmalar- la yumuşatılmış veya tüm olarak kaldı- nlmıştır. Konuyu ve gelişmesini geriye giderek gözden geçirirsek yüzyılın başından baş- layarak iki dünya savaşı arasındaki süre- de özellikle belirgin hale gelen liberal bir uygulamayı görürüz. fkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1970'li yıllara kadar olan sürede de bu zorunluluğun uygulanmasında yumu- Yarın: Maastrich Antlaşması LAİKLİK İLKESİNİN ATATÜRK DEVRİMLERİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ / A TÎLLA ÖZTÜRK! Uluslammsı llişkiler ve Kamu Yönetimi Uzmanı din ve ibadet özgürliiğüdürSuna Kili, laiklik ilkesinin Atatürk devrimi ve il- keleri içindeki yerini şöyle değerlendirmektedir. "Çağdaş olma, toplum ve de\ tet yaşamını akla, bi- Kme dayatma. ancak ve ancak laiklik ilkesinin eği- timde. siyasada. devlet ve toplum vönetiminde ve ör- gütlenmesüıde eksiksiz uygulanışı>la gerçekleşir. Atatûrk'ün kurmuş olduğu Cumhurhet yönetimi- nin başbca nitelikJeri laik \e ulusal oluşudur. Birçok devrim atılımı laik bir toplum yaratmak amacıyla yapılnuş, öbiirleri ise böyle bir ilkenin benimsenme- si\le yürürlüğe konma ölanağı bulmuştur." (16) Atatürk, laiklik ilkesini uygulayarak, yeni kuru- lan çağdaş devlet sisteminde birlik, otorite ve eşit- lik sağlamıştır. Laiklik ilkesinin uygulanması ile di- ğer ilkeler ancak uygulanma ve gerçekleşme alanı bulabilmiştir. Prof. Dr. Taner Timur, Atatûrk'ün laiklik anlayı- şı hakkında şu değerlendirmeyi yapmaktadır: ".JResmi düzeyde İslamı pozitrvist (akılcı) bir yo- ruma tabi tutarak laikkştirirken, tarikatlan da or- tadan kaklırmak istemiştir. Ancak tarikatlan yaşa- tan toplumsal ortam ve kendi tarihimizle u> um ku- ramamaktan doğan kimlik krizi ortadan kalkmadı- ğı için bunda başanlı olamamışür." (17) Atatürk, dıncı ve tarikatçılann ileri sürdüğü gibi inançsız ve din kurumunu ortadan kaldırmak için çaba harcayan bir lider olmamıştır. Atatürk laiklıği, şöyle tanımlamıştır. "Laiklik, yalnızdin vedünyaisjerinin avnlması de- mek değiklir. Tüm yurttaşlaruı vkdan, ibadet ve din • Atatürk laikliği, şöyle tanımlamıştır: Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vıcdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir. Laiklik asla dınsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve püyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın geiişmesi imkânını temin etmiştir. özgürlüğü de demektir (18)." Atatûrk'ün din ve laiklik ile ilgili diğer görüşle- rini çeşitli zamanlarda verdiği demeç ve konuşma- lardan şöyle özetlemek mümkündür. (19) -.«Din vardır ve lazımdır. Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamma imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din Al- lah ile kul arasındaki bağlüıktur. ... * Bizim dinimiz akla en uygun ve en tabii bir din- dir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne. ilime ve man- tığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanlann toplumsal ha- yatında, hiç kimsenin özel bir sınıf olarak varuğnıı korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini hükümlere uygun harekei etmiş ol- mazlar. Bizde ruhbanlık (özel bir din adamlan suıı- fı) yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her kişi, dinini, din işlerini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçbr. Orası da okuldur. Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçü- sü vardır. Bu değer ölçüsfi ile herhangi bir şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilir- siniz. Hangi şey ki akla, manüğa.toplum çıkanna uy- gundur; biliniz ki o dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, millerin çıkanna uygunsa kimseye sonnayuı. O şey dindir. Eğer bizim dinimiz akıl ve mannkla uyuşan bir din olmasaydı. en mükemmel din olmazdı, en son din obnazdı. Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iş- tir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhep kabulüne icbar edebilir. Din ve mezhep hiç- bir zaman politika aleti olarak kuUaıulamaz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle ka- nştırmamaya çalışıyor. kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilereasla fırsat ver- meyeceğiz. Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindar- ok ve büyikülükle mücadele kapısmı açtığı için, ger- çek dindarlığın geiişmesi imkânını temin etmiştir. Sofra sınıfinın din simsarhğuıa izin verilmemeli- dir. Dinde maddi menfaat temin edenler. iğrenç ki- şilerdir. İşte bu duruma karşıy ız ve buna müsaade etmiyoruz:T> Atatürk'ün dini hiçbir zaman reddetmediği, yu- kandaki açıklamalanndan da görülmektedir. Dinin bir inanç olarak kalplerde yaşamasım istemiş, çıkar sağlamak için politikaya ve devlet işlerine kanştı- nlmasına karşı çıkmıştır. Atatürk, Islam dininin zamanla özünden uzak- laştığına inanıyordu. Yorumlar ve boş inançlarla, birçok yabancı öğe Müslümanlığa sızmıştı. Oysa çağdaş insan bilerek, aklını kullanarak inanmalıy- dı: u Tüıiderdinlerininneolduğunubilmiyoıiar.Bu- nun için Kuran Türkçeobnabdır. Türk, Kuran'ın ar- kasuıdan koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamı- yor. Benim maksadım. arkasından koştuğu kitapta ne olduğunu Türk anlasın (20)." (16) Kili, op. cit, s. 266. (17) Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, lm- ge Yayınevi, 3'üncü baskı, Ankara, 1994, s. 117. (18) Atatürkçülük, Birinci Kitap, Gen. Kur. Yayı- nevi, 1983, s. 110. '(19) Atatürkçülük, Birinci, lkinci ve Üçüncü Cil- di veya Nutuk'un Birinci ve lkinci cildine teferruat için bakınız. (20) Kışlalı, op. cıt, s. 32" SÜRECEK POLİTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Şiir Nasıl Yazılır... Salah Birsel, şiiri de, ilkelerini de 1952'de ucun- dan bir yakalamış, bir daha bırakmamıştır. Bugün "Şiirin llkeleri"n\n elimdeki beşinci basımıdır. Şiirin reçetesi anlamına gelen kitap, şiirin kurusudur. Ba- şından alarak şiirin teorisi demek olan ilketeri özet- lemek isterim. Her yanıyla belli birşiddet dönemin- de yaşıyoruz. Şiddet ne biçimde olursa olsun şic'', dettir. Başlıyoruz: Şair kimdir? "Şairyeni bir beğenisi olan adamdır." O duruma geldik. Artık herkes kendini sanatçıdan daha zeki, da- ha uyanık sanabiliyor. Sanatçı ne yaptığını bilme- lidir. (Picasso'yu düşünüyorum.) Şiir açıklanmaz. - Tren kazalan açıklanmaz, duyulur (Jean Coc- teau). Şiir maydonoz değildir. (Şiir, ufuktarda yükselen nazenin bir balondur.) "Varsın gönül aşkınla harap olsun efendim." D'ıze ne anlatır? (Bu iki dize anlatır.) Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir Kâğıtlarda yanm bırakılmış şiir. Ahmet Muhip Dıranas: Sinop'taki Dıranas Dağı'nın heybetini düşünüyo- rum. - Şiire her sözcük girmez. Şiirin büyük olması, ko- nusuna değil, yapısına bakar. Kimi sanatçı da, "Ben lirik ozanım" diye öğünüyor. Şiir, biçimler içinde bir biçimdir. "Çekeiim üstümüze I o eski yalnızlığı" Sanat üslup değildir, dederse inanmayın!.. Bir soruşturma açıldı: - Niçin şiir yazıyorsunuz? Bir gün bir şairin şu sözüyle irkildim: - Ben Türk şiirine ineği getirdim. Edebiyat tarihçileri, onlar yok mu? Tevfik Fıkrefi ozan diye başımıza salan onlardır. (Not) Nurullah Ataç, Tevfik Fikret'i (vezinli-kafiyeli nesir yazan) sayardı. Bir gerçek var Şiir okullarda öğrenilir, resim de atölyelerde. Her şeyi bırakıp şiir okulları mı açalım? Eyet. Rüştû Onur'un, gerçekten rahmetli Rüştü Onur*un "Memnuniyet" şiiri usumdan çıkmayan bir şiirdir. (Benden zarar gelmez I Kovantndaki anya I Yu- vasındaki kuşa; I Ben kendi halimde yaşanm I Şapkamın altında) Bir dize nedir, yaşantılar mı? Bir şarkı ki dilden düşmez, her yerde söylenir. Söz gelişi: "ömrûm seni sevmekle nihayet bula- caktır." Behçet Necatigil, gerçekçi mi? öyleyse ne ka- dar gerçek olursa olsun bu dizeler söylenecektir. Elim bir işe yatmadı ömrümce Başınıza kaldım Şimdi öldüm, cenazeme gelince Kalkması lazım. Ahmet Muhip Dıranas'ın ünlü "AtlıKannca" şiiri- ni buraya almadan edemiyeceğim. Sonra Edgar Allen Poe gelecek. Ne çektik böyle gülünceye dek Eh işte şeniz hep bu düğünde Kanm şen bir deliler evinde Yırmisindeki hemşirem Van'da Babam tahta tezgahının üstünde Ben bir hayal atının sırtında Ve anam mahzun ölünceye dek... Bir Amerikan ozanı yüreği sarhoş!.. Edgar Allen Poe'dur adı! B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Konuşulan ve yazılan dilde, kul- 1 lanımdan düşmüş ~ eski sözcük ve de- ^ yimleri kullanma. 3 2/ Uçurum... Bir gösten ya da top- 4 lantı binasındaki 5 dinlenme yeri. 3/ Cıva ile bir başka 6 metalinalaşımı.4/ "—gelıcekcümle eksikler biter" (Yunus Emre)... Askeri bir bırligin 1 2 konaklama ya da eğitim yeri. 5/ Bir gösterme sıfatı... Bir haber ajansımn simgesi... Herhangi bir kuvvet alanın- dan geçtiği varsayılan güç çızgileri. 6/Kjyma ile pişiril- miş sebze... Sahip. II Şeker ve limonla içilen sıcak su... Metal sanııç. 8/ Oylumlu... Karayoluyla uluslararası alanda yapılan mal taşımacı- lığına ve bu iş için kullanılan kamyona verilen ad. 9/ Bir nota... Büyük bakkal dükkânı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Cılız,zayıf... Bir türgeçirimsıztoprak. 2/Radyumun sim- gesi... Çuhadan yapılmış dilimli başlık. 3/Bir işletmenin ani batışı... Kars'ın doğusundakı ünlü eskiçağ kenti. 4/ Anka- ra'daki özel bir tiyatronun kısa yazılışı. 5/ Hastalıktan kur- tulma, iyileşme... Uzaklık anlatmakta kullanılan söz. 6/A1- goda kaçak ve yasak şeylerin saklandığı yer... Güzel koku. II Yanardağlardan çıkan hamursu ve yoğun külte... Küçük su kanalı. 8/Hali vakti yerinde olan kimse. 9/Alevi-Bekta- şi törenlerine verilen ad... Ölenlerin kılınmamış namazlan ve tutulmamış oruçlan için verilen sadaka. T.C. DENİZLİ 1. ASIJYE HUKUK MAHKEMESİ İLAN EsasNo: 1995/385 Davacı Tanm ve Köy tşleri Bakanlığı vekili tarafin- dan davalı Asım Kılınç vs. aleyhinde mahkememizde açılan koop. feshi davasının yapılan açık duruşması sı- rasında: Davalılar Asım Kılınç, Behçet Gülaç, Ömer lhsan Pa- köz, Mehmet Ali Başkaya, ve Mehmet Tuji'nin adresle- rinin zabıtamarifetiyle tespit edilememesi nedeniyle ad- lanna mahkeme karan ve yargıtay ilamının ilanen teb- liğ edilmesi ve yargıtaydan bozularak gelmekle iş bu da- vanın yenilenmesi sebebiyle duruşma günü olan 30.6.1995 günü bizzat kendileri veya tutacaklan bir ve- kille davalannı takip ettirmeleri, takıp etmedikleri veya takip ettirmedıkleri takdirde davanın yokluklannda bitir- ileceği bıldirimi yerine duruşma günü tebliğ olunur. Basın: 24347
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear