23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30MAYIS1995SALI CUMHURİYET KÜLTÜR SAYFA 13 İDOB, Haçaturyan 'ın 'Spartaküs' balesini Youri Vamos koreografisiyle ülkemizde ilk kez sahneliyor Iktidar sahibiyle köle karşı karşıya tJAMZEVARIM 20. yüzyıl müziğinin önde gelen tem- silcilerinden Ermeni asıllı Rus besteci Aram lüç Hacaruryan'ın dünyaca ünlü 'Spartaküs' bales'ı. tstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılan tarafından Youri Vamos'un koreografisiyle ülke- mizde ilk kez sahneleniyor. 'Spartaküs'balesinde Istanbul Devlet Opera ve Balesi orkestrasını şef Elşad Bağırov yönetiyor. "Spartaküs'ün dekor ve kostümlen Bonn Operası başdekora- törü MkhaeJ Scott tarafindan hazırlandı ve özel olarak Isviçre'mn Basel Bale- sı'nden getirtildi. Yaklaşık ıki bın yıldır özgürlük hare- ketının önde gelen simgelerinden biri olarak kabul edilen 'Spartaküs'ün öy- küsünün anlatıldığı balenin ışık düzeni Bülent Darcan'a ait. Başrollerinı Oktay Keresteci, AyferZe- nen. Erdal Uğurlu, Haldun Yedkan, Çiğ- dem Teşcür, Murat Lrügen, Ahmet Eroğ- lu ve Oykü Önal'ın üstlendiğı 'Sparta- küs' bu akşam \e perşembe akşamı saat 20.00"de AKM Büyük Salon'da ızlene- bilecek. 'Spartaküs'. Youri Vamos'un Türkı- ye'de sahneye koyduğu ilk bale. Sanatçı. demokrasinın bırtek tiyatro. bale ve ope- rada geçerli olmadığına inanıyor: "Yö- netmen >a da koreograf tepki duyulan. bir anlamda 'despot' olarak görüîen ki- şidir. Biriikte çalışöğı insanlardan çok ça- hşma ve aşın özveri talep edcr. Çünkü bi- rim st'yircive en mükemmeli sunmak gi- bi bir sorumluluğumuz var. Bunun için de despot olarak görülmeyi göze alabU- meliyiz". Vamos bir dansçıda bulunması gere- ken temel özellıklen de şöyle sıralıyor "Önce akıl, sonraçahşma, üçüncü olarak da yetenek" Yılda 5-6 bale sahneye koyan, daima yeni müzik, yeni öykü arayışı içinde olan Vamos. "Stüdvoda çalışırken danscılar- la yalnızsınız. fzleyicinin yapıtınızı kabul edip etnıeyeceğinL, nasü bir tepki göstere- ceğini bilmiyorsunuz. Bu yiizden prömi- yerler bana çok heyecan verir"' dıyor. Youri Vamos'la 'Spartaküs'ün prömi- yerinden önce konuştuk. - Neden Haçaturyan'ın miiziği? Çünkü dansçıya çok güzel dans etme, iç dünyasını aktarma olanağı tanıyan bir müzik. - 'Spartaküs'ü modern tarzda sah- neye koydunuz... Bugün tarzınızda özgürsünüz, istedi- ğinizi yapabılirsiniz. Bundan elli yıl ön- ceki gibi değil. Klasikle moderni kanş- tırabilır, öyküdeki aynntılan derinleşti- rebılirsinjz. Prodüksiyonu çağdaş kılan tek unsur bu. 'Spartaküs' modern birba- le değil. Modern balede bir tablo suna- Y ouri Vamos, îstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin Avrupa'daki bale topluluklanndan farklı olmadığını vurguluyor: Çok güçlü, çok iyi sanatçılar var. Ama farklı bir tarzlan var. Klasik bir topluluk diyemeyeceğim. Bu nedenle 'Spartaküs' bu topluluğa uygun bir prodüksiyon, diyor. bilır. klasik baledeki atmosferi yaratabi- lirsinız. Klasik baleyle moderni kanştır- manın, baieye anlam kazandırdığını dü- şünüyorum. - Türk sanatçılaria çalışmak nasıi bir deneyim oldu sizin için? On beş yıl önce dansçı olarak lstan- bul'a geldım. Koreograf olarak da çalış- maya başladığım yıldı. AKM'de gerçek- leştirilen birtemsilde dans etmiştim. Is- tanbul Devlet Opera \e Balesi, Avru- pa'daki bale topluluklanndan farkh de- ğil. Çok güçlü, çok iyi sanatçılar var. Ama farklı bir tarzlan var. Klasik bir top- luluk diyemeyeceğim Bu nedenle 'Spartaküs' bu topluiuğa uygun bir pro- düksiyon. - Türk sanatçılan ne yönden güçlü bu- luyorsunuz? Rol yapmaya daha açıklar. Rol yapma- yı sevdiklenni fark ettim. Bu da olumlu bir özellik. Bu balede karakterler bazen çok zalim ve saldırgan olabiliyorlar. Türk sanatçılann tarzı uygun bir tarz... Haçaturyan'ı müziğmden çok uzak de- ğil. Müzikte de aynı ritm ve duygu akı- şı var. Bu açıdan soyut bir bale değil. Sahnede oyuncunun açık, dışa dönük olması gerekır. Sahne üzerinde kapalı olabilecek tek şey perdedir. -' Spartaküs' ü sahneye koyarken, han- gi unsurian ön plana çıkardınız? Iktidar sahıbi olanla köle karşı karşı- ya. Güncelliğini hıç yitirmeyen bir ko- nu. Olay Roma'da geçiyor. Ama dünya- nın her yerinde geçebilır. Tarih kitapla- nndan edindigim izlenim, bana prodük- siyona devinim katma fıkn verdi. Öykü bana esın verdi. Öyküyü sahnede baieye dönüştürmeye çalıştım. Yapay bir alan- da bir şeyler yapmak... Çünkü bale çok yapay. Oyküde kimse dans etmiyor. Spartaküs dansçı falan değil. Armosfen farklı bir dile dönüşrürmek gerekiyor. Beden diline... Bu yapay dille bir ayna yaratabiliriz. llginç olan da bu. Sözcük- İerden önce devinimlerin geldiğini söy- leyebilirsiniz. Şimdi artık yalnızca konu- şuyoruz, devinmiyoruz. Balede ise söz- cüklerden devinime geri dönüyoruz. Sözcüklerle açıkladığınız her şeyi devi- nimle de anlatabılirsiniz. Bale de ışte böyle gelişti. - Almanya, İtaha, Japonya, Almanya, Finlandiya ve Fransa'da da koreografî çauşmalan yapûnız. Çok farklı ülkelerde farklı dansçılarla çalıştım. Çeşitli ülkelerdeki dansçılar birbirinden bir ölçüde farklı. Ama aslın- da dünyadaki bütün dansçılar aynı. Her topluluğun içine girdiğınızde her şeyin aynı olduğunu görüyorsunuz. Çalışma tarzı açısından bazı farklar var. Hepsın- de farklı birdisiplin sözkonusu. Ama so- nuç. vanlan nokta neredeyse aynı. Her ülkede sanat ortamına baktığmız zaman olumlu ve olumsuz yönleri var. Bazı ülkelerde balenin iki yüzyıllık, ba- zılannda ise otuz yılhk bir geçmişi var. Otuz yılhk bale geçmişi olan bir ülke- de bir topluluğun repertuvannda yüz farklı koreografdan yüz farklı yapıt ol- masını bekleyemezsiniz. Bu, performa- M etkilemiyor. Bu ülkelerin sanatçılany- la çalışmak biraz daha sabır gerektiriyor. Ama sonuç değişmiyor. Paris Operası'na bakacak olursanız, orada balenin üç yüz yıllık bir geçmişi var. Sizde ise balenin geçmişi çok eskilere dayanmıyor. Çok büyük bir gelenek yok. Parasal destek de çok fazla değil. Gelişeceğını umuyo- rum. Elımizden gelenin en iyısıni yap- naya çalıştık Adım adım ilerleyip, dev- letten ve belediyelerden destek almaya başladığınızda. izleyiciye daha iyi bir şeyler sunabilirsiniz. Budapeşte'de aynı durum var. Biz zengin bir ülke değiliz. 'Spartaküs'de rol alan bütün sanatçılar ellerinden geleni yaptılar. Sanınm başa- rabilecegimizi göstereceğiz. - Daha önce dans etmenizûı koreogra- fi çauşmalannıza büyük ölçüde katkısı ol- malı. Herkes koreografi yapabılir. Tıpkı herkesin mektup yazabilmesi gıbi. Ama her mektup yazan edebiyatçı değildir. Dansı bilmeden profesyonel bir koreog- raf olamazsınız. Koreografiyi kendinız için yaparsınız. Eğer izleyici ne demek istediğinizi anlarsa, sizin yaptığınız işe kattığınız duyguyu yakalayabilirse, işte o zaman koreografsınız. Ama koreogra- fınizi sizden başkası anlamaz, yaptığı- nızdan etkilenmezse koreograf oldu- ğunuz söylenemez. Fish, bu akşam Açıkhava Tıyatrosu'nda Festivalin tek rock sanatçısı Kültür Servisi- 8 Ulusla- rarası Yapı Kredı Gençlık Festıvali 'nin tek rock sanat- çısı Fish. Pek çoğunun '80'lenn en başanlı progres- sıve rock topluluğu Maril- lin'ın lıderi ve şarkıcısı ola- rak tanıdığı Fısh, 1990'dan beri solo çalışmalaryapıyor. Kendi çalışmalannda da he- men hemen aynı soundu (Pink Floyd'un Roger VVa- ters"ı gibi) sürdüren Fısh. bestecıliğinın yanı sıra söz yazarlığı ile de dıkkat çeki- ci. Çoğunlukla Marillıon'ın parçalarını seslendırdıği sahnede teatral gösteriler üzennde duran Fısh. '70"le- nn Genesis, Pink Floyd, Yes, Van der Graaf Generator'ı gibi progressive ve senfonik rock'ın en büyük topluluk- lanndan etkilenmiş. Manlli- on'dakı ilk dönemlerinde büy ük çapta Genesis ve Van der Graaf Generator (Peter Hammill) etkilerini göste- ren Fish, aslında bu tarz mü- ziği -80'lerde ve '90'larda başarıyla uygulayabilen en- der ısımlerden bın. Bunda onun progressive rock sa- natçılanna özgü etkileyici söz ve başanlı besteler yap- ma yeteneği rol oynuyor şüphesiz. Sanatsal anlamda "80'lerde ortaya çıkan en önemli rock sanatçılanndan bıri olan Fish'in bu akşam Açıkhava Tıyatrosu'nda gerçekleşecek konserı. ül- kemizde ilk kez 1992 yılın- da Ian Gillan konsen ıle far- kına varılan ilgının sahıbi rock seyırcısine duyulan gü- venın en güzel ve görkemli somıçlanndan bin olacak. Günde 24 saat tiyatroDİKMEN GÜRÜN UÇ.\RER Dıyarbakır Devlet Tıyarrosu Sha- kespeare'in' 4 OnikinciĞecıe'"sı ıle fes- tıvalın konuğu. Dıyarbakır De\ let Tiyatrosu Müdü- rü Hakan Çûnenser de izleyiciye ça- lışma koşullannı anlatıyor. - Kaç >ıklır Diyarbakır De\1et Tı> at- rosu'nda çaiışı\orsunuz? Bize biraz Di>arbakır koşûllanndan sözeder mi- siniz? H.Ç. - Bu seneyi de sayarsak beşın- cı yılım. Dön yıl sanatçı olarak çalış- tım. Şımdı de Diyarbakır Devlet Ti- yatrosu Müdürü olarak görev yap- maktayım. Tabiı ki bu tiyatro kuruldu- ğu ilk yıllardan ben pek çok şey de- ğiştı. Tıyatronun en önemli unsurla- nndan biri olan seyircı faktörü. ilk yıl- larda Dıyarbakır ve bağlı oldugu ıller için bir hayli düşündürücüydü. Tıyat- royu daha önce izleme olanağı bula- mayan bölge halkına tıyatroyu nasıl sevdirebilırdik? Oyun seçimleri, bunlann bıçimleni- şi hakkındaki doğru behrlemelenmiz tiyatro sanatını seven v e koruyan. des- tekleyen bir seyircı tabanını oluşturdu. Yapılan ıstatıstıkler seyırcının tıyatro- ya sahıp çıktığının kanıtıdır. Doğu Anadolu v e Güneydoğu Ana- dolu Bölgesı'ne kültürel ve sanatsai hızmet amacıyla kurulan Dıyarbakır Devlet Tiyatrosu, açıldığı 1988 sene- sinden bu yana bölge halkının tek eğ- lence ve rahatlama kaynağı olarak zor aşamalardan geçti ve bugüne kadar se- yircısiyle beraber geldı - Bu yaşananlar. yapılanlar çok önemli. Ama, basına son zamanlarda >ansır oldu, neden? H.Ç. - Biz geçtığimiz yıllarda oy- nadığımız o>unlan. yaptığımız işlen ve başanlanmızı basma pek duyura- madık. O vüzden de Divarbakır Dev- let Tiyatrosu hep kapalı bir kutu gıbiy- dı. Hemen herkes üzülerek. kavgıyla "yazık, çocuklar orada tiyatro yapt- yor" diye düşünüyordu. Diğer bölge sanatçılan Dıv arbakır Devlet Tiyatro- su'na turne yapmaktan kaygı duyu- yordu. Basında senede bir ya da ıkı kez gö- rülmeyecek kadar küçük haberler ola- rak adından söz edilen Dıyarbakır Devlet Tiyatrosu, yerel gazetelerde bı- le küçük haberlerle varlığını duyura- mıyordu. Oysa şımdı ödüller kazanı- yor ve yaptığı ışlerle basında yankılar uyandınvor. \ Artık Istanbul, Ankara, lzmır gıbi büyük şehırlerde de seyirci potansi- yeli oluşturduğu görülmekte. Şu anda genç ve dinamik bir kadrodan söz edi- lıyor. Bu bahsedilen kadro Diyarbakır Devlet Tıyatrosu'nda, öncekı yıllarda yoktu da şimdi mı böyle bir kadronun varlığı gündeme geldi! Ben 21 yaşındayken bu tiyatroya girdim, tiyatroya gırdığım ilk yıllarda da aktif ve enerjıktim, şimdi de. Ama görülüyor ki koşullar artık değışmiş. Dıyarbakır'a bölge tiyatrolan ve özel tiyatrolar tunıe yapıyor, başarılı yö- netmenleroyun yönetmek istıyor. Ge- rek seyircı potansiyelı olarak gerekse tiyatro çalışanlan olarak bu ivmeyı ka- zandığımıza ınanıyorum. - Bunun bir nedeni de herbalde bir takırtı ek işlerden uzak, salt tiyatroda çalışıyor olmanız. H.Ç. - 1993-94 sezonunda Işıl Ka- sapoglu Shakespeare'in "Macbeth"ini sahnelemek üzere geldıginde sanatçı- lan ve teknık elemanlan görünce deh- şete kapıldı. Herhalde Türkıye'de 24 saat çalışan bir tiyatroyla ilk defa kar- şılaşıyordu. Nitekim. "Macbeth"ın provalan sabahlara kadar tüm enerji ve canlılığıyla sürüyordu. Prof. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA ANISINA CARSAMBA TOPLANTILARI TÜRKtYE'DE SİYASİ VE HUKLKİ "ŞAHİNLER" Sunuş: Nursel SAĞIROĞLIJ (1 0. Sıya&al Bilgiler Fakültesı Araştırma Görevlibi. Konuşmacı: Prof. Dr. Bülent TANÛR (I Ü. Hukuk Fakûltesi Ögretım Oyesı) Tarih: 31 Mayıs 1995 Çarşamba Saat: 17.30-J9.30 Yer: TARIK ZAFER TLNAYA KÜLTÜR MERKEZİ (Eskj Beyoğlu Evlendırme Daıresı-Tünel) S e n i o r a r t d i r e c t o r İşint seven bir reklamcı arıyoruz. Özgeçmişinizi, APS ya da faksla lütfen Didem Özdinç'e ulaştırınız. GÜZEL SANATLAR REKLAMCILIK Şaımigar Sok. Yalçınkaya Iş Merkezı No. 90 Kat: 6 Osmanbey 80220 Istanbul Faks: (0212) 232 12 18 LIDYA'NIN VEDA GALASI Yıllardır pıyanosuyta Çatı da eski Beyoğlu keyfını yaşatan Lidya. piyanosunun tuşlarına, Çatı dostlan için 31 Mayıs Çarşamba akşamı bambaşka bir duyguyla basacak... Bu onurlu geceye tüm Çatı dostlan nı bekliyoruz. ÇATI RESTAURANT 251 00 00 A.Ö.F. kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. SÜREYYA AÇIKGÖZ Sağlık karnemi kaybettim. Hükümsüzdür. FAZİLET ÇALIŞLAR ALEVTILAR TAHStN YÜCEL Dil ve Kimlik Pascal Ouignard'ın anlattığına göre Romalı öy- kücü Caius Albucius Sius. unlü imparator Augus- tus'tan tiksinirmiş, ama acımasızlığından çok, Yu- nanca konuşma alışkanlığı nedeniyle tiksinirmiş on- dan. Görünüşe bakılırsa, Augustus iki özelhği birden sırtlamış, diyelim kı hem yurttaşlarının canına oku- yan, hem de milletin gözünün içine baka baka ingi- lizce konuşan bir Mussolini olmuş. Gel de çıldırma! Peki, özelliklerin aynlması durumunda, siz hangisi- ne daha çok stnirlenirsiniz? Astığı astık, kestiği kes- tik yöneticiye mi yoksa kendi toplumumuzdan oima- sına karşın yabancı bir dil kullanan yöneticiye mi? Çoğu kişi, "Elbette birincisine!" deyip çıkar işin için- den. Mantıklannı anlamak da zor değildir: Acımasız yönetici en doğal özgürlüklerimizi kısıtlar, somut ola- rak can yakar, ocak söndürur; oysa ötekinin toplu- munda konuşulan dilden başka bir dil konuşması hiç kimseye elle tutulur bir zarar vermez: hiç kuşkusuz, bir züppeliktir bu yaptığı, ama daha üstün, daha gü- zel olduğuna inandığı bir dili yeglemesinin bireysel bir seçim, bireysel bir özgürlük sorunu olduğu dü- şünülebilir. Benim tutumumu sorarsanız, ben tepkimi Albuci- us gibi gösteririm doğrusu. Söylemek bile fazla, zor- ba yöneticiden ben de tiksinirim, böyle birini hiçbir biçimde hoş göremem; gene de tutukevlerinde dev- let parasıyla beslenen suçlunun ipini kendi eliyle çe- kebileceğini söyleyen devlet başkanını, ulusunaln- gilizce ya da Almanca seslenen devlet başkanına yeğ tutarım. Mussolini ya da Hitler örneğınin gös- terdiği gibi, acımasız ybnetici yüz kişıyi, bın kişiyi, yüz bin kişiyi, bir milyon kişiyi gözünü kırpmadan ezer, ateşe atar, kötü bir şeydir yaptığı, kötünün iyisini yeğlemek de her zaman kötü bir seçimdir. Ne var ki, yurttaşlannı ezen yönetici bedenlerinde yaralar on- lan, edimlerinde, devinimlerinde sınırlar. Dilimizi hor görerek bir başka dil konuşan yöneticiyse, bir bölü- mümüzü değil, hepımizi birden hem de bedenimiz- de değil, tinimizde, benliğimızde, kimliğimizde yara- lar; bizi en derin insan niteliğimizde yadsır. Öyle ya, büyük dılbilimci Emile Benveniste'in söylediği gibi "Toplumu dilden, dili toplumdan ayrı olarak düşü- nemeyiz" toplum dille var olduğu gibi, "birey de dil- le varolurancak". Dilimiz olmasa, biz biz olmayız; dilimiz, bedenimizle biriikte, bedenimizle kaynaşmış olarak, variığımızın özünü oluşturur. Ustamız Melih Cevdet Anday da geçen hafta, Cumhuriyet'te "Ciddiye almadım" başlıklı yazısında, "dili ile tarihi ile kendi utusal kimliğini yaratmak"tan söz ederken, kimliğimizle dilimiz arasındaki derin bağı vurguluyordu. Bu derin bağ göz önüne alının- ca, "yaratmak" sözünün bir anlamda amacını aştı- ğını, bizim dil devrimiyle, yeni bir dil yaratmaktan çok, yüzyıllardır, nice yozlaştırma çabalarına karşın, varlığını korumuş olan anadilımize "döndüğümüzü", ustamızın da çok güzel örneklendirdiğı gibi onu, ken- di yönelimi doğrultusunda, aynı zamanda gelışmiş bir "yazı dili" (yazın, düşün, bilim dili) durumuna ge- tirdiğimizi de söyleyebıliriz. Türkçemız, 1950'den be- ri, öncelikle devletin başındakilerden gelen ve Türk Dil Kurumu'nun kapatılmasıyla sonuçlanan bunca baskılara karşın, tüm görkemiyle geliştıyse, görke- mini ve gücünü en uzlaşmaz karşıtlarına bile benim- settiyse, bunu hem kendi içkın gücü, hem de yapı- sıyla konuşanlannın uyumuyla başardı. Ne yazık ki, bugün bileTürkçenın özleşmesını ıçlerıne sındıreme- yenler var. Bu nedenle, Anday yazısını "Nedir bu Türkçe düşmanlığı!" diye bitirmişti. Söylemek bile fazla, bırsorudan çok, bir ünlem söz konusu burada; ancak. birsoru olması durumunda, yanıtını Benveniste'in gözleminde de Melih Cevdet Anday'ın yazısında da bulabıliriz. Bugün konuşup yazdığımız Türkçe Yunus Emre'nin, Karacaoğ- lan'ın, Nâzım Hikmet'in, Melih Cevdet Anday'ın kimliğini temellendıren dil; bugün konuşup yazdığı- mız Türkçeye karşı çıkanlarsa, varsayımsal bir kim- lik adına, bu dilin temellendirdiği kimliğe karşı çıkan- lar. Olgu yeni bir olgu değil. bu halkın dılı dışında bir dil arayanlar, halkı ve dılinı ıstedıkleri yönde biçim- lendiremedikleri gibi, kendilerı de gerçek bir dile, gerçek bir kımlığe ulaşamamışlar. Augustus'un tutumunu son noktasına dek götür- seler de Türkçe yenne bir başka dil seçselerdi, ken- dileri olmasa da çocukları bir yerlere varırdı belki, ama daha nice konuda olduğu gibi, dil konusunda da karışığı, bulaşığı ve yapayı seçtiklerı için, toplum- lanndan kopmakla, gerçek kimliklerini yitirmekle kal- mışlar. Bugün, bilerek ya da bilmeden Osmanlıcayı ya da Osmanlıcanın şu ya da bu evresıni savunanlar, bu yapay yazı dilini kuranların yitik kimliği adına bizim köklü kimliğimize karşı çıkıyoriar. Ama, tıpkı savun- dukları yapay dili konuşamadıklan gibi, o yapay dili konuşup yazmış olanların kimliğini de tümden üst- lenemediklerinden, yalnızca saçmalıyor, yalan ve yanlış konuşuyorlar. En azından bu konuda, saçmanın neden saçma, yalanın neden yalan, yanlışın neden yanlış olduğu- nu yıllardır göstermeye çalıştık. Çok insanlara da gösterdik. Ama, öyle anlaşılıyor ki, parçalı kimliklile- rin derileri çok kalın. 'Felek Bir Gün Salakken', Çarşamba'da • Kültür Servisi - Ferhan Şensoy, yeni oyunu "Felek Bir Gün Salakken"i, 1. Yeşilırmak Kültür ve Sanat Şenliği çerçevesinde yann akşam ilk kez Çarşamba'da sahneleyecek. Ortaoyuncular \ e Çarşamba Belediyesi"nin işbirliği ile gerçekleştirilen şenlik kapsamında Ortaoyuncular aynca bu akşam "Üç Kurşunluk Opera". 1 haziranda ise "Şu Gogol Delisi" adlı oyunlannı sunacaklar. Gazetemiz çızerlerinden Semıh Poroy'un ve Karikatürcüler Dernegi Antalya Temsilciliği'nden Kadir Cengiz'in karikatür sergileriyle katılacaklan şenlikte. Muammer Çeviker'in saydam göstensi ıle yöredeki fotograf sanatçılannın Çarşamba Fotoğrafları sergisi de \er alıyor. Romanlannız ve Ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel: 554 98 04 GEZGİNCİ KUMPANYADAN BİR SENLİK... ONİKİNCİ GECE TWEUTH NIGHT DİYARBAKIR DEVLET TİYATROSU (Türkiye) Taksim Sahnesi, 30 Mayıs 1995, 21.15 31 Mayıs 1995, 18.30-21.15 Bu \lanCxmburtyel Gazetesi nm kathstyla ucretsız olarakyaymknmıştır
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear