Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
30MAYIS1995SALI CUMHURİYET
KÜLTÜR
SAYFA
13
İDOB, Haçaturyan 'ın 'Spartaküs' balesini Youri Vamos koreografisiyle ülkemizde ilk kez sahneliyor
Iktidar sahibiyle köle karşı karşıya
tJAMZEVARIM
20. yüzyıl müziğinin önde gelen tem-
silcilerinden Ermeni asıllı Rus besteci
Aram lüç Hacaruryan'ın dünyaca ünlü
'Spartaküs' bales'ı. tstanbul Devlet
Opera ve Balesi sanatçılan tarafından
Youri Vamos'un koreografisiyle ülke-
mizde ilk kez sahneleniyor.
'Spartaküs'balesinde Istanbul Devlet
Opera ve Balesi orkestrasını şef Elşad
Bağırov yönetiyor. "Spartaküs'ün dekor
ve kostümlen Bonn Operası başdekora-
törü MkhaeJ Scott tarafindan hazırlandı
ve özel olarak Isviçre'mn Basel Bale-
sı'nden getirtildi.
Yaklaşık ıki bın yıldır özgürlük hare-
ketının önde gelen simgelerinden biri
olarak kabul edilen 'Spartaküs'ün öy-
küsünün anlatıldığı balenin ışık düzeni
Bülent Darcan'a ait.
Başrollerinı Oktay Keresteci, AyferZe-
nen. Erdal Uğurlu, Haldun Yedkan, Çiğ-
dem Teşcür, Murat Lrügen, Ahmet Eroğ-
lu ve Oykü Önal'ın üstlendiğı 'Sparta-
küs' bu akşam \e perşembe akşamı saat
20.00"de AKM Büyük Salon'da ızlene-
bilecek.
'Spartaküs'. Youri Vamos'un Türkı-
ye'de sahneye koyduğu ilk bale. Sanatçı.
demokrasinın bırtek tiyatro. bale ve ope-
rada geçerli olmadığına inanıyor: "Yö-
netmen >a da koreograf tepki duyulan.
bir anlamda 'despot' olarak görüîen ki-
şidir. Biriikte çalışöğı insanlardan çok ça-
hşma ve aşın özveri talep edcr. Çünkü bi-
rim st'yircive en mükemmeli sunmak gi-
bi bir sorumluluğumuz var. Bunun için
de despot olarak görülmeyi göze alabU-
meliyiz".
Vamos bir dansçıda bulunması gere-
ken temel özellıklen de şöyle sıralıyor
"Önce akıl, sonraçahşma, üçüncü olarak
da yetenek"
Yılda 5-6 bale sahneye koyan, daima
yeni müzik, yeni öykü arayışı içinde olan
Vamos. "Stüdvoda çalışırken danscılar-
la yalnızsınız. fzleyicinin yapıtınızı kabul
edip etnıeyeceğinL, nasü bir tepki göstere-
ceğini bilmiyorsunuz. Bu yiizden prömi-
yerler bana çok heyecan verir"' dıyor.
Youri Vamos'la 'Spartaküs'ün prömi-
yerinden önce konuştuk.
- Neden Haçaturyan'ın miiziği?
Çünkü dansçıya çok güzel dans etme,
iç dünyasını aktarma olanağı tanıyan bir
müzik.
- 'Spartaküs'ü modern tarzda sah-
neye koydunuz...
Bugün tarzınızda özgürsünüz, istedi-
ğinizi yapabılirsiniz. Bundan elli yıl ön-
ceki gibi değil. Klasikle moderni kanş-
tırabilır, öyküdeki aynntılan derinleşti-
rebılirsinjz. Prodüksiyonu çağdaş kılan
tek unsur bu. 'Spartaküs' modern birba-
le değil. Modern balede bir tablo suna-
Y
ouri Vamos, îstanbul Devlet
Opera ve Balesi'nin
Avrupa'daki bale
topluluklanndan
farklı olmadığını
vurguluyor:
Çok güçlü,
çok iyi sanatçılar
var. Ama
farklı bir
tarzlan var.
Klasik bir
topluluk diyemeyeceğim. Bu
nedenle 'Spartaküs' bu topluluğa
uygun bir prodüksiyon, diyor.
bilır. klasik baledeki atmosferi yaratabi-
lirsinız. Klasik baleyle moderni kanştır-
manın, baieye anlam kazandırdığını dü-
şünüyorum.
- Türk sanatçılaria çalışmak nasıi bir
deneyim oldu sizin için?
On beş yıl önce dansçı olarak lstan-
bul'a geldım. Koreograf olarak da çalış-
maya başladığım yıldı. AKM'de gerçek-
leştirilen birtemsilde dans etmiştim. Is-
tanbul Devlet Opera \e Balesi, Avru-
pa'daki bale topluluklanndan farkh de-
ğil. Çok güçlü, çok iyi sanatçılar var.
Ama farklı bir tarzlan var. Klasik bir top-
luluk diyemeyeceğim Bu nedenle
'Spartaküs' bu topluiuğa uygun bir pro-
düksiyon.
- Türk sanatçılan ne yönden güçlü bu-
luyorsunuz?
Rol yapmaya daha açıklar. Rol yapma-
yı sevdiklenni fark ettim. Bu da olumlu
bir özellik. Bu balede karakterler bazen
çok zalim ve saldırgan olabiliyorlar.
Türk sanatçılann tarzı uygun bir tarz...
Haçaturyan'ı müziğmden çok uzak de-
ğil. Müzikte de aynı ritm ve duygu akı-
şı var. Bu açıdan soyut bir bale değil.
Sahnede oyuncunun açık, dışa dönük
olması gerekır. Sahne üzerinde kapalı
olabilecek tek şey perdedir.
-' Spartaküs' ü sahneye koyarken, han-
gi unsurian ön plana çıkardınız?
Iktidar sahıbi olanla köle karşı karşı-
ya. Güncelliğini hıç yitirmeyen bir ko-
nu. Olay Roma'da geçiyor. Ama dünya-
nın her yerinde geçebilır. Tarih kitapla-
nndan edindigim izlenim, bana prodük-
siyona devinim katma fıkn verdi. Öykü
bana esın verdi. Öyküyü sahnede baieye
dönüştürmeye çalıştım. Yapay bir alan-
da bir şeyler yapmak... Çünkü bale çok
yapay. Oyküde kimse dans etmiyor.
Spartaküs dansçı falan değil. Armosfen
farklı bir dile dönüşrürmek gerekiyor.
Beden diline... Bu yapay dille bir ayna
yaratabiliriz. llginç olan da bu. Sözcük-
İerden önce devinimlerin geldiğini söy-
leyebilirsiniz. Şimdi artık yalnızca konu-
şuyoruz, devinmiyoruz. Balede ise söz-
cüklerden devinime geri dönüyoruz.
Sözcüklerle açıkladığınız her şeyi devi-
nimle de anlatabılirsiniz. Bale de ışte
böyle gelişti.
- Almanya, İtaha, Japonya, Almanya,
Finlandiya ve Fransa'da da koreografî
çauşmalan yapûnız.
Çok farklı ülkelerde farklı dansçılarla
çalıştım. Çeşitli ülkelerdeki dansçılar
birbirinden bir ölçüde farklı. Ama aslın-
da dünyadaki bütün dansçılar aynı. Her
topluluğun içine girdiğınızde her şeyin
aynı olduğunu görüyorsunuz. Çalışma
tarzı açısından bazı farklar var. Hepsın-
de farklı birdisiplin sözkonusu. Ama so-
nuç. vanlan nokta neredeyse aynı.
Her ülkede sanat ortamına baktığmız
zaman olumlu ve olumsuz yönleri var.
Bazı ülkelerde balenin iki yüzyıllık, ba-
zılannda ise otuz yılhk bir geçmişi var.
Otuz yılhk bale geçmişi olan bir ülke-
de bir topluluğun repertuvannda yüz
farklı koreografdan yüz farklı yapıt ol-
masını bekleyemezsiniz. Bu, performa-
M etkilemiyor. Bu ülkelerin sanatçılany-
la çalışmak biraz daha sabır gerektiriyor.
Ama sonuç değişmiyor. Paris Operası'na
bakacak olursanız, orada balenin üç yüz
yıllık bir geçmişi var. Sizde ise balenin
geçmişi çok eskilere dayanmıyor. Çok
büyük bir gelenek yok. Parasal destek
de çok fazla değil. Gelişeceğını umuyo-
rum. Elımizden gelenin en iyısıni yap-
naya çalıştık Adım adım ilerleyip, dev-
letten ve belediyelerden destek almaya
başladığınızda. izleyiciye daha iyi bir
şeyler sunabilirsiniz. Budapeşte'de aynı
durum var. Biz zengin bir ülke değiliz.
'Spartaküs'de rol alan bütün sanatçılar
ellerinden geleni yaptılar. Sanınm başa-
rabilecegimizi göstereceğiz.
- Daha önce dans etmenizûı koreogra-
fi çauşmalannıza büyük ölçüde katkısı ol-
malı.
Herkes koreografi yapabılir. Tıpkı
herkesin mektup yazabilmesi gıbi. Ama
her mektup yazan edebiyatçı değildir.
Dansı bilmeden profesyonel bir koreog-
raf olamazsınız. Koreografiyi kendinız
için yaparsınız. Eğer izleyici ne demek
istediğinizi anlarsa, sizin yaptığınız işe
kattığınız duyguyu yakalayabilirse, işte
o zaman koreografsınız. Ama koreogra-
fınizi sizden başkası anlamaz, yaptığı-
nızdan etkilenmezse koreograf oldu-
ğunuz söylenemez.
Fish, bu akşam Açıkhava Tıyatrosu'nda
Festivalin tek
rock sanatçısı
Kültür Servisi- 8 Ulusla-
rarası Yapı Kredı Gençlık
Festıvali 'nin tek rock sanat-
çısı Fish. Pek çoğunun
'80'lenn en başanlı progres-
sıve rock topluluğu Maril-
lin'ın lıderi ve şarkıcısı ola-
rak tanıdığı Fısh, 1990'dan
beri solo çalışmalaryapıyor.
Kendi çalışmalannda da he-
men hemen aynı soundu
(Pink Floyd'un Roger VVa-
ters"ı gibi) sürdüren Fısh.
bestecıliğinın yanı sıra söz
yazarlığı ile de dıkkat çeki-
ci. Çoğunlukla Marillıon'ın
parçalarını seslendırdıği
sahnede teatral gösteriler
üzennde duran Fısh. '70"le-
nn Genesis, Pink Floyd, Yes,
Van der Graaf Generator'ı
gibi progressive ve senfonik
rock'ın en büyük topluluk-
lanndan etkilenmiş. Manlli-
on'dakı ilk dönemlerinde
büy ük çapta Genesis ve Van
der Graaf Generator (Peter
Hammill) etkilerini göste-
ren Fish, aslında bu tarz mü-
ziği -80'lerde ve '90'larda
başarıyla uygulayabilen en-
der ısımlerden bın. Bunda
onun progressive rock sa-
natçılanna özgü etkileyici
söz ve başanlı besteler yap-
ma yeteneği rol oynuyor
şüphesiz. Sanatsal anlamda
"80'lerde ortaya çıkan en
önemli rock sanatçılanndan
bıri olan Fish'in bu akşam
Açıkhava Tıyatrosu'nda
gerçekleşecek konserı. ül-
kemizde ilk kez 1992 yılın-
da Ian Gillan konsen ıle far-
kına varılan ilgının sahıbi
rock seyırcısine duyulan gü-
venın en güzel ve görkemli
somıçlanndan bin olacak.
Günde 24 saat tiyatroDİKMEN GÜRÜN UÇ.\RER
Dıyarbakır Devlet Tıyarrosu Sha-
kespeare'in'
4
OnikinciĞecıe'"sı ıle fes-
tıvalın konuğu.
Dıyarbakır De\ let Tiyatrosu Müdü-
rü Hakan Çûnenser de izleyiciye ça-
lışma koşullannı anlatıyor.
- Kaç >ıklır Diyarbakır De\1et Tı> at-
rosu'nda çaiışı\orsunuz? Bize biraz
Di>arbakır koşûllanndan sözeder mi-
siniz?
H.Ç. - Bu seneyi de sayarsak beşın-
cı yılım. Dön yıl sanatçı olarak çalış-
tım. Şımdı de Diyarbakır Devlet Ti-
yatrosu Müdürü olarak görev yap-
maktayım. Tabiı ki bu tiyatro kuruldu-
ğu ilk yıllardan ben pek çok şey de-
ğiştı. Tıyatronun en önemli unsurla-
nndan biri olan seyircı faktörü. ilk yıl-
larda Dıyarbakır ve bağlı oldugu ıller
için bir hayli düşündürücüydü. Tıyat-
royu daha önce izleme olanağı bula-
mayan bölge halkına tıyatroyu nasıl
sevdirebilırdik?
Oyun seçimleri, bunlann bıçimleni-
şi hakkındaki doğru behrlemelenmiz
tiyatro sanatını seven v e koruyan. des-
tekleyen bir seyircı tabanını oluşturdu.
Yapılan ıstatıstıkler seyırcının tıyatro-
ya sahıp çıktığının kanıtıdır.
Doğu Anadolu v e Güneydoğu Ana-
dolu Bölgesı'ne kültürel ve sanatsai
hızmet amacıyla kurulan Dıyarbakır
Devlet Tiyatrosu, açıldığı 1988 sene-
sinden bu yana bölge halkının tek eğ-
lence ve rahatlama kaynağı olarak zor
aşamalardan geçti ve bugüne kadar se-
yircısiyle beraber geldı
- Bu yaşananlar. yapılanlar çok
önemli. Ama, basına son zamanlarda
>ansır oldu, neden?
H.Ç. - Biz geçtığimiz yıllarda oy-
nadığımız o>unlan. yaptığımız işlen
ve başanlanmızı basma pek duyura-
madık. O vüzden de Divarbakır Dev-
let Tiyatrosu hep kapalı bir kutu gıbiy-
dı. Hemen herkes üzülerek. kavgıyla
"yazık, çocuklar orada tiyatro yapt-
yor" diye düşünüyordu. Diğer bölge
sanatçılan Dıv arbakır Devlet Tiyatro-
su'na turne yapmaktan kaygı duyu-
yordu.
Basında senede bir ya da ıkı kez gö-
rülmeyecek kadar küçük haberler ola-
rak adından söz edilen Dıyarbakır
Devlet Tiyatrosu, yerel gazetelerde bı-
le küçük haberlerle varlığını duyura-
mıyordu. Oysa şımdı ödüller kazanı-
yor ve yaptığı ışlerle basında yankılar
uyandınvor. \
Artık Istanbul, Ankara, lzmır gıbi
büyük şehırlerde de seyirci potansi-
yeli oluşturduğu görülmekte. Şu anda
genç ve dinamik bir kadrodan söz edi-
lıyor.
Bu bahsedilen kadro Diyarbakır
Devlet Tıyatrosu'nda, öncekı yıllarda
yoktu da şimdi mı böyle bir kadronun
varlığı gündeme geldi!
Ben 21 yaşındayken bu tiyatroya
girdim, tiyatroya gırdığım ilk yıllarda
da aktif ve enerjıktim, şimdi de. Ama
görülüyor ki koşullar artık değışmiş.
Dıyarbakır'a bölge tiyatrolan ve özel
tiyatrolar tunıe yapıyor, başarılı yö-
netmenleroyun yönetmek istıyor. Ge-
rek seyircı potansiyelı olarak gerekse
tiyatro çalışanlan olarak bu ivmeyı ka-
zandığımıza ınanıyorum.
- Bunun bir nedeni de herbalde bir
takırtı ek işlerden uzak, salt tiyatroda
çalışıyor olmanız.
H.Ç. - 1993-94 sezonunda Işıl Ka-
sapoglu Shakespeare'in "Macbeth"ini
sahnelemek üzere geldıginde sanatçı-
lan ve teknık elemanlan görünce deh-
şete kapıldı. Herhalde Türkıye'de 24
saat çalışan bir tiyatroyla ilk defa kar-
şılaşıyordu. Nitekim. "Macbeth"ın
provalan sabahlara kadar tüm enerji
ve canlılığıyla sürüyordu.
Prof. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA
ANISINA
CARSAMBA TOPLANTILARI
TÜRKtYE'DE SİYASİ VE HUKLKİ
"ŞAHİNLER"
Sunuş: Nursel SAĞIROĞLIJ
(1 0. Sıya&al Bilgiler Fakültesı Araştırma Görevlibi.
Konuşmacı: Prof. Dr. Bülent TANÛR
(I Ü. Hukuk Fakûltesi Ögretım Oyesı)
Tarih: 31 Mayıs 1995 Çarşamba
Saat: 17.30-J9.30
Yer: TARIK ZAFER TLNAYA KÜLTÜR MERKEZİ
(Eskj Beyoğlu Evlendırme Daıresı-Tünel)
S e n i o r a r t d i r e c t o r
İşint seven bir reklamcı arıyoruz. Özgeçmişinizi, APS ya da
faksla lütfen Didem Özdinç'e ulaştırınız.
GÜZEL SANATLAR REKLAMCILIK
Şaımigar Sok. Yalçınkaya Iş Merkezı No. 90 Kat: 6 Osmanbey 80220 Istanbul Faks: (0212) 232 12 18
LIDYA'NIN
VEDA GALASI
Yıllardır pıyanosuyta Çatı da
eski Beyoğlu keyfını yaşatan
Lidya. piyanosunun tuşlarına,
Çatı dostlan için 31 Mayıs
Çarşamba akşamı bambaşka
bir duyguyla basacak...
Bu onurlu geceye tüm Çatı
dostlan nı bekliyoruz.
ÇATI RESTAURANT 251 00 00
A.Ö.F. kimliğimi
kaybettim.
Hükümsüzdür.
SÜREYYA AÇIKGÖZ
Sağlık karnemi
kaybettim.
Hükümsüzdür.
FAZİLET ÇALIŞLAR
ALEVTILAR
TAHStN YÜCEL
Dil ve Kimlik
Pascal Ouignard'ın anlattığına göre Romalı öy-
kücü Caius Albucius Sius. unlü imparator Augus-
tus'tan tiksinirmiş, ama acımasızlığından çok, Yu-
nanca konuşma alışkanlığı nedeniyle tiksinirmiş on-
dan. Görünüşe bakılırsa, Augustus iki özelhği birden
sırtlamış, diyelim kı hem yurttaşlarının canına oku-
yan, hem de milletin gözünün içine baka baka ingi-
lizce konuşan bir Mussolini olmuş. Gel de çıldırma!
Peki, özelliklerin aynlması durumunda, siz hangisi-
ne daha çok stnirlenirsiniz? Astığı astık, kestiği kes-
tik yöneticiye mi yoksa kendi toplumumuzdan oima-
sına karşın yabancı bir dil kullanan yöneticiye mi?
Çoğu kişi, "Elbette birincisine!" deyip çıkar işin için-
den. Mantıklannı anlamak da zor değildir: Acımasız
yönetici en doğal özgürlüklerimizi kısıtlar, somut ola-
rak can yakar, ocak söndürur; oysa ötekinin toplu-
munda konuşulan dilden başka bir dil konuşması hiç
kimseye elle tutulur bir zarar vermez: hiç kuşkusuz,
bir züppeliktir bu yaptığı, ama daha üstün, daha gü-
zel olduğuna inandığı bir dili yeglemesinin bireysel
bir seçim, bireysel bir özgürlük sorunu olduğu dü-
şünülebilir.
Benim tutumumu sorarsanız, ben tepkimi Albuci-
us gibi gösteririm doğrusu. Söylemek bile fazla, zor-
ba yöneticiden ben de tiksinirim, böyle birini hiçbir
biçimde hoş göremem; gene de tutukevlerinde dev-
let parasıyla beslenen suçlunun ipini kendi eliyle çe-
kebileceğini söyleyen devlet başkanını, ulusunaln-
gilizce ya da Almanca seslenen devlet başkanına
yeğ tutarım. Mussolini ya da Hitler örneğınin gös-
terdiği gibi, acımasız ybnetici yüz kişıyi, bın kişiyi, yüz
bin kişiyi, bir milyon kişiyi gözünü kırpmadan ezer,
ateşe atar, kötü bir şeydir yaptığı, kötünün iyisini
yeğlemek de her zaman kötü bir seçimdir. Ne var ki,
yurttaşlannı ezen yönetici bedenlerinde yaralar on-
lan, edimlerinde, devinimlerinde sınırlar. Dilimizi hor
görerek bir başka dil konuşan yöneticiyse, bir bölü-
mümüzü değil, hepımizi birden hem de bedenimiz-
de değil, tinimizde, benliğimızde, kimliğimizde yara-
lar; bizi en derin insan niteliğimizde yadsır. Öyle ya,
büyük dılbilimci Emile Benveniste'in söylediği gibi
"Toplumu dilden, dili toplumdan ayrı olarak düşü-
nemeyiz" toplum dille var olduğu gibi, "birey de dil-
le varolurancak". Dilimiz olmasa, biz biz olmayız;
dilimiz, bedenimizle biriikte, bedenimizle kaynaşmış
olarak, variığımızın özünü oluşturur.
Ustamız Melih Cevdet Anday da geçen hafta,
Cumhuriyet'te "Ciddiye almadım" başlıklı yazısında,
"dili ile tarihi ile kendi utusal kimliğini yaratmak"tan
söz ederken, kimliğimizle dilimiz arasındaki derin
bağı vurguluyordu. Bu derin bağ göz önüne alının-
ca, "yaratmak" sözünün bir anlamda amacını aştı-
ğını, bizim dil devrimiyle, yeni bir dil yaratmaktan
çok, yüzyıllardır, nice yozlaştırma çabalarına karşın,
varlığını korumuş olan anadilımize "döndüğümüzü",
ustamızın da çok güzel örneklendirdiğı gibi onu, ken-
di yönelimi doğrultusunda, aynı zamanda gelışmiş
bir "yazı dili" (yazın, düşün, bilim dili) durumuna ge-
tirdiğimizi de söyleyebıliriz. Türkçemız, 1950'den be-
ri, öncelikle devletin başındakilerden gelen ve Türk
Dil Kurumu'nun kapatılmasıyla sonuçlanan bunca
baskılara karşın, tüm görkemiyle geliştıyse, görke-
mini ve gücünü en uzlaşmaz karşıtlarına bile benim-
settiyse, bunu hem kendi içkın gücü, hem de yapı-
sıyla konuşanlannın uyumuyla başardı. Ne yazık ki,
bugün bileTürkçenın özleşmesını ıçlerıne sındıreme-
yenler var. Bu nedenle, Anday yazısını "Nedir bu
Türkçe düşmanlığı!" diye bitirmişti.
Söylemek bile fazla, bırsorudan çok, bir ünlem söz
konusu burada; ancak. birsoru olması durumunda,
yanıtını Benveniste'in gözleminde de Melih Cevdet
Anday'ın yazısında da bulabıliriz. Bugün konuşup
yazdığımız Türkçe Yunus Emre'nin, Karacaoğ-
lan'ın, Nâzım Hikmet'in, Melih Cevdet Anday'ın
kimliğini temellendıren dil; bugün konuşup yazdığı-
mız Türkçeye karşı çıkanlarsa, varsayımsal bir kim-
lik adına, bu dilin temellendirdiği kimliğe karşı çıkan-
lar. Olgu yeni bir olgu değil. bu halkın dılı dışında bir
dil arayanlar, halkı ve dılinı ıstedıkleri yönde biçim-
lendiremedikleri gibi, kendilerı de gerçek bir dile,
gerçek bir kımlığe ulaşamamışlar.
Augustus'un tutumunu son noktasına dek götür-
seler de Türkçe yenne bir başka dil seçselerdi, ken-
dileri olmasa da çocukları bir yerlere varırdı belki,
ama daha nice konuda olduğu gibi, dil konusunda
da karışığı, bulaşığı ve yapayı seçtiklerı için, toplum-
lanndan kopmakla, gerçek kimliklerini yitirmekle kal-
mışlar.
Bugün, bilerek ya da bilmeden Osmanlıcayı ya da
Osmanlıcanın şu ya da bu evresıni savunanlar, bu
yapay yazı dilini kuranların yitik kimliği adına bizim
köklü kimliğimize karşı çıkıyoriar. Ama, tıpkı savun-
dukları yapay dili konuşamadıklan gibi, o yapay dili
konuşup yazmış olanların kimliğini de tümden üst-
lenemediklerinden, yalnızca saçmalıyor, yalan ve
yanlış konuşuyorlar.
En azından bu konuda, saçmanın neden saçma,
yalanın neden yalan, yanlışın neden yanlış olduğu-
nu yıllardır göstermeye çalıştık. Çok insanlara da
gösterdik. Ama, öyle anlaşılıyor ki, parçalı kimliklile-
rin derileri çok kalın.
'Felek Bir Gün Salakken',
Çarşamba'da
• Kültür Servisi - Ferhan Şensoy, yeni oyunu "Felek
Bir Gün Salakken"i, 1. Yeşilırmak Kültür ve Sanat
Şenliği çerçevesinde yann akşam ilk kez Çarşamba'da
sahneleyecek. Ortaoyuncular \ e Çarşamba
Belediyesi"nin işbirliği ile gerçekleştirilen şenlik
kapsamında Ortaoyuncular aynca bu akşam "Üç
Kurşunluk Opera". 1 haziranda ise "Şu Gogol Delisi"
adlı oyunlannı sunacaklar. Gazetemiz çızerlerinden
Semıh Poroy'un ve Karikatürcüler Dernegi Antalya
Temsilciliği'nden Kadir Cengiz'in karikatür
sergileriyle katılacaklan şenlikte. Muammer
Çeviker'in saydam göstensi ıle yöredeki fotograf
sanatçılannın Çarşamba Fotoğrafları sergisi de \er
alıyor.
Romanlannız ve Ansiklopedileriniz
yerinizden alınır.
Tel: 554 98 04
GEZGİNCİ KUMPANYADAN BİR SENLİK...
ONİKİNCİ GECE
TWEUTH NIGHT
DİYARBAKIR DEVLET TİYATROSU (Türkiye)
Taksim Sahnesi, 30 Mayıs 1995, 21.15
31 Mayıs 1995, 18.30-21.15
Bu \lanCxmburtyel Gazetesi nm kathstyla ucretsız olarakyaymknmıştır