22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19MAYIS1995CUMA CUMHURİYET KÜLTÜR SAYFA 15 Makedon Yönetmen Manchevski'nin başyapıtı sinemalarda Sözcülder, Yüzler ve Resîmler... Yağmurdan Önce (Before the Rain) Yönetmen, senaryo: Milcho Manchevski / Kamera: Manuel Teran / Müzik: Anastasia / Montaj: Nicolas Gaster / Oyuncular: Katrin Cartlidge, Rade Serbedzija, Gregoire Colin, Labina Mitevska, Jay Villiers, Silvija Stojanovska, Meto Jovanovski, Suzana Kirandziska /1994 Makedonya - Ingiltere - Fransa yapımı (FİLMA) Beyoğlu Beyoğlu sinemasında. Büyük tskender'i yetiştıren Makedon Kralı Phillippos'un ülkesinden geçip Üsküp. Niş, Saraybosna, Belgrad, Zagreb, Ljubliana. vb. hattinda. kara trenle Batı'ya gittiğim gençlik yolculuklanmda, saatler sûresince sanki bizim topraklan hiç terketmemiş olduğum duygusuna kapılırdım. Bugün, 5 yıldır parçalanıp tarih sahnesinden silinmiş eski Yugoslavya'dan oluşmuş, savaş, kargaşa ve acılara boğulmuş, bağımsız Balkan cumhuriyetlerinden Makedonya'ya, özellikle de Üsküp kentıne aşın sempati beslerdim nedense. Tarih boyunca Yunan, Sırp, Bulgar boyunduruğu altına girmiş, ortaçağın sonundan itibaren Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar da bizim egemenliğimizdeki bir Osmanlı eyaleti olarak kalmış, zengin bir sözlü edebıyat geleneğine sahip Makedonya, Balkan mozaiğinin en renkli parçalanndan biriydi benim gözümde. biraz da Kosova soyadını almış, çocukluğumun en tonton amcalanndan birinin etkisiyle tabıi. Dıyeceğim, son tstanbul festivalinde görüp icyredenlerin, festivalin en basanh 2-3 glminden biri, belki de bınncisi olarak niteledikleri "Yağmurdan Once", yolun yansını henüz dönmüş, genç bir yönetmenin elinden çıkma, klişe deyişle gerçekten kaçınlmaması ğereken bir Makedon yapımı işte, baştan belirtmek gerekırse. Değil sadece bu haftanın, mevsimin en iyi fılmlerinden biri kuşkusuz "Yağmurdan Önce." Yazar Mesa Selımoviç'ten alıntılanan a Bir çığlık atarak geçti kuş, insanlar sessiz, beklemekten sızlıyor kannn*'tümcesini izleyen tanıtma yazılannın ardından içine daldığımız "Yağmurdan Önce", tıpkı bir süre once seyrettiğimız Quentin Tarantino'nun "Ucuz Roman"ı gibi, ic Lçe geçmiş üç bölümden bütünlenen, kahramanlannın kaderinin yer yer çakışıp kesiştiği. hem birbirinden bağımsız, hem de birbirini tamamlayan, sağlam ve sarmal bir yapıda kurgulanmış. sarsıcı, düşündürücü ve kolay kolay unutulmaz bir fîlm. Bosna'da 3 yıldır süregelen Sırp vahşetiyle amansız savaşın kıvılcımlannın tutuşturacağı olası bir 3alkan Savaşı'nın Makedonya'ya B ir zamanlann görkemli Yugoslav sinemasından natırda kalan usta aktör Rade Serbedzija ve Mike Leıgh'in "Çıplak"ından anımsanacak Katrin Cartlidge "Yağmurdan Önce"de unutulmaz bir çift oluşturuyor. Baikaniardan etnik ve dinsei çaüşma tabiolan SUNGU ÇAPAN sıçraması tehlıkesine karşı, yağmurdan önceki kara bulutlan haber verircesıne gerçekleştirilmiş bu ilk uzun fılminde, etnik ve dinsei çatışmalan fon olarak alan üç hikâyeyi anlatıyor, 1959 Osküp doğumlu Yazar-Yönetmen Milcho Manchevski. "Sözcükler" adlı ilk bölümde günümüz Makedonyası'nın kırsal kesiminden bir hikâyeyi aktaran Manchevski, 12. yüzyıldan kalma. tarihsel bir manastıra göfürüyor bızi. Akrabalanndan kaçan. oğlan çocuğu gibi kısacık saçlı, gencecik bir Arnavut kızıyla (Labina Mitevska) dılini bile anlamadığı kızı manastırda saklayan, genç keşiş çömezinin (Gregoire Colin), kızın ağabeyi tarafından vunılduğu. dramatik ilişkisi görüntüleniyor, uzaktan uzağa "Gülün Adı"nı çağnştınrcasına. "YüzJer" adını taşıyan ikinci böiümse. günümüzün Londrası'ndaki bir fotoğraf ajansında çalışan. ışi başından aşkın fotoğraf editörü bir tngiliz kadını (Katrin Carüdge) var. Savaşın günlük dehşetini yansıtan fotoğraflar üstüne uzman kadın hem hamile hem de tngiliz kocasıyla (Jay Vüliers), Pulitzer ödülü kazanmış, deneyimli savaş fotografçısı olan Makedon sevgilisi (Rade Serbedzija) arasında gidip gelıyor kararsız. Yıllardır Salvador'dan Belfast'a, Angola'dan Bosna'ya kadar, dünyanın dört bucağındaki çatışmalan, nefret, acı ve şiddet tablolannı görüntûlemekten yorgun düşmüş. yaşlanmış ve iyice değişmiş olan Makedon fotoğrafçı, huzur ve banşı özleyerek artık ülkesine, köyüne dönmek istiyor kadınla birlikte. Bu hikâyenin sonundaki ansızın kabaran öfkesinin, Sam Peckinpah'ın ruhuna rahmet okutan bir şiddet, kan ve terör seline dönüştüğü bir Balkan göçmeninin restoranda neden olduğu dehşetengız kıyım sahnelerinde, kadının baba olacağını öğrenerek bunu şampanyayla kutlamak isteyen efendiden kocasının öldürûlmesine tanık oluyoruz. 'Bıkkınideaİîsf~ Ve 'Resimler' adlı üçüncü bölüme. Zlatko Origjanski, Zoran Spasovsld, Goran Trajkovski ve Dragan Davutovski'den oluşan Anastasia gnıbunun özgün müziğiyle Cengjz Ibrahim, Kazun Jasha, Senko VeKnov, Daniela Tosk, Dubravka Zajkova ve Vanja Lazarova gibi müzisyenlerin çaldığı geleneksel Balkan müziği eşliğınde ginyoruz. Londra'yı ve mesleğıni bırakıp yakınlannı bulmak ve çocukluğunun huzuruna kavuşmak emelıyle. hamile sevgılısiyle vedalaşıp Heathrow'dan uçaöa atlayarak köyûnün yolunu tutan, feleğin çemberinden geçmiş, yıllarca turladığı dünyanın büyük. çağdaş kaosundan yorgun düşmüş, 'bıkkın idealist' Makedon fotoğrafçıyı. Üsküp'te Birleşmiş Milletler'e ait tanklaria Coca-Cola reklamlı otobüsler ve caddelen doldurmuş kaygılı kalabalıklar karşılıyor. Bulaşıcı savaş, çatışma ve şiddet vırüsü, döndüğü ülkesinde de pusudadır. Ve çok geçmeden hoşgörüsüzlüğün. kardeşin kardeşi, komşunun komşuyu vurduğu etnik kinin, nefretin ve fanatizmin en yakın dostlan bile birbirine kırdırdığı dağlık ve çorak yurdunda, yıllardır yeryüzünün 4 bucağında yapageldiği savaş fotoğrafçılığı uğraşında sıkça tanık olduğu acımasızlığı, şiddeti, kıyıcılığı yeniden soluyor Aleksander'ımız (unutulmaz Sırp aktör Rade Serbedzija çok çok iyi bu rolde gerçekten). Onca baskıyı. ölümü ve acılan objektifıne sığıdırmaktan bıkıp bezmiş, artık 'fotoğraf makinesiyie insanlan öMürdüğüne' iyıce kanaat getirmiş ve ona saygınlıİc kazandırmış fotoğraflannı yırrıp atarak seçimini yapan Aleksander'ın yazgısı. önceki 2 hikâyenin kahramanlannınkilerle kesışip çakışıyor ve kuzeni tarafından vurulmasıyla sonuçlanıyor. Eski Arnavut komşulannın düşman sayıldığı köyünde, çocukluk aşkı kadının kızına kol kanat gerrnek, kıırtancı kahraman rolüne soyunmak isteyince, ister istemez tarafsız kaldığı etnik çatışmanın tam göbeğinde buluveriyor kendini Aleksander. Yıllarca kamerasınm arkasından saptadığı trajik gerçeklerin artık öhîme yargılı bir parçası oluyor kahramanımız bizzat... Modern hayatın alışıldık gürültüleri, yerini bozkırdaki eşek anırmalannın, 200 yüzyıl öncesinin zorlu yaşam koşullannın elle yaptınlan kuzu doğumlanyla damda uyuklarken makinelerle delik deşik edilen kedi cinayetleri gibisinden, vahşi boşalma şahnelerinin aldığı 'Yağmurdan Önce'deki çocuklar, oradan-buradan bularak ateşte kestane kebabı yaparcasına patlattıklan fışeklerle ya da tank gibi çarpıştırdıklan gariban kaplumbağacıklarla oyun oynuyorlar. Pisi pisine, anlamsız ölümlere kurban verilen çocuklanrun ardından yırtınıp dövünerek tabutlara sanlan analann yürek paraladığı cenaze sahneleriniyse tüyleriniz ürpermeden seyredebilmek pek olası değil, tamam, maşallah, vb. gibi Türkçe sözcüklerin de zaman zaman kulağınıza çalındığı filmde. Romeo'yla Juliette'vari olanaksız aşk, kışisel ve etik ikilemlerin çıkmazı ve eve dönüş temalannı birbiriyle bağlantılı anlatılan 3 hikâyede işleyen genç yönetmen Manchevski, sürekli dönen ve kapanmayan bir çember yapısında kurduğu, başı, sonu ve sonu olmayan bir kısırdöngüye dönüşmüş, birtakım geriye dönüşlerle (ya da ileriye dönüş sahneleri de denebilir), kıvnm kıvnm gelişen bu ilk filmiyle adeta Balkanlar'dan, Emir Kusturica benzeri, yeni bir sinema ustasının doğuşunu örnekliyor bizce. Yerelden çıkarak evrensele ulaşan Manchevski'nin trajik bir aşk öykûsü çeşitlemesinden şiddetin baş köşeye kurulduğu, takır takır silahlann konuştuğu bir hoşgörüsüzlük meseline kadar uzanan, gerçek anlamda şoke edici ve son derece etkileyicı bu ilk filmine ilgisiz kalmak ne mümkün? Savaşlann, ırkçılığın, milliyetçiliğin, fanatizmin yükselişine ilişkin bu çarpıcı metafor. kanımızca sonuna yaklaştığımız sinema mevsimine şimdiden damgasını vuracak gibi görünüyor. Urkütücü, sert bir doğanın sindiği, geniş açılı, parlak görüntüleri, sınırlı tutulmuş diyaloglan, güçlü oyunculuğu, bizden ezgilerin de kıyismdan-köşesinden bulaştığı harika müziği, sarmal bir yapıda kurulmuş, ustalıîdı ve sıradışı anlatımıyla kolay kolay unutulmaz bir 'Balkan westerni'yle karşı karşıyayız! Insancıllığı ve şiirselliğiyle geçen eylülde Venedik Festivali'nin büyük ödülü Altın Aslan'a layık bulunan, uyancı ve sarsıcı nitelikleriyle yüreğe seslenen bu fılmi ve sonunda bir taraf olmaya karar vermek zorunda kalan kahramanlannı aklınızdan çıkanp atamayacaksınız kolay kolay. Bütün sinemaseverlere hararetle tavsiye olunur 'Yağmurdan Önce.'' Streep'li 'rafting ve action' fîlmi...eceriyle çekilmiş su-sal sahneleri ve dijital ses görkemiyle, irili ufaklı çağlayanlardan deli deli akan azgın nehir sulannda, adeta seyırciye de rafting yaptıran "The River Wfld", kadın karakteri öykünün merkezine oturtup erkekleri de çevresine dizerek ve nehri de bir başrol oyuncusu gibi kullanarak ilgi derlemeye çalışan. gösterişli bir action-serüven filmi. Evlilik gemileri firOnaya tutulmuş, sarsmtı geçiren sorunlu bir çift, ilişkilerini düzeltip aşklannı tazelemek amacıyla 11. yaş gününü kutlayacaklan oğullanyla birlikte birkaç günlük rafting tatiline çılayorlar nehirde. Kadın (Meryl Streep) gece-gündüz çok çalışıp ailesini ihmal eden kocasından şikâyetçi. Son anda geziye katılan, kansının yanı sıra, küçük oğluyla da ilişkisi yolunda gitmeyen mimar kocaysa (David Strathairn) özellikle ailesini daha müreffeh yaşatmak için çalışıp duruyor habire. Bostonlu çift, küçük kızlannı sağır büyükbabayla müşfık büyükanneye bırakıp yeniden aşklannı güçlendirecek nehir tatiline ^ıkıyorlar köpekleriyle birlikte. Yöreyi iyi tanıyan, gençliğinde nehirde kjlavuzluk da yapmış, güçlü ve enerji (Jolu kadınla biraz muhallebi çocuğu kılıklı kocası, kendine kötü yetişkin örneği seçen oğlan ve köpekten oluşan ailenin rafting gezisi. kadının kürek çekme ve nehir kılavuzluğu becerilerinden yararlanmak için bütün aileyi tehdit ederek rehin alan soyguncu ve katil iki kötü adamın devreye girmesiyle giderek kâbusa dönüşecektir... Hk yanm saatinin ardından saflann belirlenerek beylik (ve epeyi ıslak) bir macera filmi gerilimine bürünen "Vahşi Nehir", yıllar öncesinden anımsanan John Boorman'ın "Deirverance-Kıırtuluş"unu çağnştınyor büyük ölçüde. Zaten sinema tarihinde, Otto Preminger'in "Dönüşü Oimayan Nehir"inden *DelKerance"a kadar uzatılabilecek, tehlike ve heyecana dayanan nehir- çavlan serüvenlerinin yeni bir uzantısı sayı'abilecek, "DeBTCrance"ın bu dişi Vahşi Nehir (The River Yönetmen: Curtis Hanson/ Senaryo: Denis O'Neül Kamera: Robert £lswit/ Müzik: Jerry Goldsmith/ Oyuncular: Meryl Streep, Ke\lo Bacon, David Strathairn, Joseph MazeDo, John C. Reilh, Benjamin Bratt/ 1995 ABD (UIP) Maslak Mövenpick, Beyoğlu Atlas, Osmanbey Gazi. Kadıköy Süreyya. Etiler Akmerkez. Bakırköy Renk, Altunizade Capitol, Aksaray Yıldız sinemalannda. Dört erkek, bir kadın, azgın dalgalarda kayan botta can derdinde^ versiyonunu, 1980'lerin sonunda "The Bedroom Window", "Bad Influence" ya da "Beşikteki El" gibi heyecan- gerilim denemeleriyle adını duyuran yönetmen Curtis Hanson ımzalamış. Kadını, birtakım ailevi ya da aşka ilişkin, alışılmış öykülerde dekoratif öğe olarak kullanmaktan çıkanp "Alien-Yaratık"lardaki Sigourney VV'eaver ya da "Terminator- Yokedici"lerdeki Linda Hamilton gibi, kaslan gelişmiş, güçlü kuvvetli, merkez karakterlere dönüşrüren yönetmenlere dahil olan Curtis Hanson, 46 yaşının dezavantajlannın üstesinden gelmeyi başararak filmi sürükleven, 1980'li yıllann en saygın kadın stan olan Meryl Streep 'in de çabalanyla zar zor tahammül edilebilen, basmakahp bir action sürüyor önümüze. Öykü bildik, beylik. Kan-kocanın ya da baba-oğulun ilişkileri çok klişe ve zorlamalı. Kuşağının Kevin'leri içinde pek ön plana çıkamamış. yetenekli oyuncu Kevin Bacon'ın yüzme bilmediği gibi, doğaya yeterince saygı göstermeyen ve korkmayan, sonunda da hakettiğini bulan, niyeti bozuk raftingci tiplemesi de, pek Altın Küre ödülüyle değerlendirilecek kadar başanlı olmasa da, perdeden gelip geçen sempatik kötü adamlar galerisine yeni bir çeşit ekliyor sayılabilir yine de. Kameraman Robert Elswit'in seyircinin de zaman zaman rafting yapanlan izlerken suda salıncak gibi sallanıp öykünün, içleri dışlanna çıkan kahramanlanyla özdeşleşerek nerdeyse vahşi nehirdeki sala binmiş kadar olduğu görüntü çalışması, Jerry Goldsmith'in tehlikelerin altını çizen müziği ve özellikle mekân-dekor kullammı sayesinde ucundan kıyısından zar zor takılabildiğimiz "Vahşi Nehir", son günlenn moda nitelemesiyle 'Deja Vu' özetle. ABD'nin Kanada sınınna yakın, çarpıcı manzaralanyla ünlü Niagara çavlanı bölgesindeki, yığınla çağlayana garkolmuş, azgın sulann urkütücü bir hal aldığı, el değmemiş doğa güzellikleriyle dolu bir çevrede geçen bu Meryl Streep'li action filmi, malum iletişimin kopmak üzere olduğu evlilik ve kan-koca sorunlanndan bildik heyecan ve gerilim numaralanna kadar, alışılmış sekilde tezgâhlanmış, şahane doğa manzaralanna ve rafting gösterilerine sahip, gözalıcı, ama sonuçta yavan ve önemsiz bir serüven seyirliği. Özellikle perdede hep güzel görünmek gibi tasalan olmayan, göründüğü gibi kalmayı seçen yıldızlardan Meryl Streep'in kariyerinde en fazla fiziksel çabayı gerektiren, nehir kılavuzu ve sal ustası rolü ve sulara batıp çıktığımız rafting sahneleriyle akılda kalan "Vahşi Nehir"i, ancâk Meryl Streep hayranlanna salık verebiliriz herhalde. KEDIGOZU VECDİ SAYAR "LJfe Style" KRTnin (yani, Kedi RadyoTelevizyonu'nun) bol "ra- tingli bir programı vardır: "LJfe Style". Bilmem ara- nızda izleyeniniz oldu mu? Ünlü kedilerin yaşam tarz- lannı, konforlu yuvalannı tanıtan bir programdır bu. Karadenizli kedilerin hangi düğünde silah sıkbklannı, Van kedilerinin güzelliklerini hangi şampuana borçlu olduklannı bu programdan öğrenir kedi milleti. Geçenlerde bu programın aynısını sizin altıncı ka- nalda görmez miyim? Doğrusu, pek keyiflendim. Ek- ranın karşısına kıvnldım, başladım izlemeye. Marma- ris'in Paşası'nın nasıl da'7n£/şr;/cb/rbaba"olduğunu anlatıyordu Emel Sayın. Paşasının "kişiliğine hay- ran"mış. İşte, altıncı hissi kuvvetli bir sanatçı. Paşa, "Emel Sayın'la bir alakası olmadığını" anlatıyordu. Sıra köpeğini göstermeye geldi. Kafesin ardındaki köpeğin haline doğrusu pek üzüldüm. Sonra, sunu- cu kızımız, yalnızlık çekip çekmediğini sordu. Kendi- sine çok sayıda mektup geliyormuş. Ama, aşk mek- tuplannı hiç önemsemiyormuş; yırtıp, atıyormuş, Pa- şamıza hayran kadınlara bir nasihatım var Mektup-" lannı "dilekçe" biçiminde yazsınlar. Biraz da aydın havası katsınlar. Bak o zaman Paşa'nın dikkati nasıl üzerlerinde oluyor. Marmaris'in Paşası'nın "LJfe Sfy/e "ını güzelce öğ- rendikten sonra, Gece Kuşu'na uyup, "zaplaytver- dim". Karşıma kim çıksa beğenirsiniz? Bir genç bilim adamı, tahtanın başında, "Enfrop/"adlı programı su- nuyor "Birspekülasyonda esampşın'lann otması gerekir. Ve bu esampşınlann castifay edilebilmesi için..." Şimdi, gel de hayran olma bu genç nesile. Nasıl da globalleşivermişler? Tabii, bu programın hangi kanal- da olduğunu öğrenince, hayranlığınızın daha da ar- tacağından kuşkum yok. Sizi daha fazla merakta bı- rakmayayım: Kanalımızın adı "Samanyolu". Ne o, şa- şırdınız mı? Bu memlekette hâlâ bazı şeylere şaşıra- bilmeniz çok tuhaf doğrusu. Evet, göğsüm kabardı, tüyierim diken diken oldu ol- masına ama, bu kadar bilim yeter deyip, zaplamaya devam ettim. Karşımda "Has bi bi" televizyonu. Ben de izlemeye başlıyorum. Bakalım "Cewz Kabu- (Ju'ndan bu kez kim çıkacak? Bir "uzaylı" çıkıvermez mi karşıma? Hem de türkü- cü bir uzaylı. ( Mustafa Topaloğlu'nun "uzaylı" ol- duğunu duymamış mıydınız yoksa?) İşte, iftihar edi- lebilecek bir vatan evladı daha. "Ben birgün başba- kan olunca... "diye başladı sözüne. Yıllarca anlata- mamış, ama "Artık antatmanın zamanı gelmiş." Bakalım, neleranlatacak bu uzaylı kardeş, belki ke- dilerin geleceğine ilişkin bir şeyter de söyler diye me- rakla bekliyorum. Meğer, ne cevherter varmış da bi- zim haberimiz olmamış. "Güzel bir dünya vaat edi- yorum. Insanlann bana güvenleri tam olsun." Uzaylı türkücünün yerii malı politikayı çok iyi iztedi- ği belli. Medyatik ve de politik olmaya özen gösteri- yor. "Dünya liderlenne mektup yazdım; insanlığın ge- leceği hakkında görüşmek istiyorum, dedim. Hiçbi- rinden cevap gelmedi, ama Türkçe yazmıştım." Gör- dünüz mü, şu dünya liderierinin durumunu. Ne dün- yadan haberieri var, ne de uzaydan. Üstüne üstlük Türkçe de bilmiyorlar. Bir telefon bağlantısı giriyor araya. "Halkımız size inanıyor. Sizi iyi bir mertebede görmek istiyor." Art arda sempati telefonlan geliyor. K/i ki uzaydan gelmiş- sin Topaloğlu, orada nereden bulacaktın bu kadar hayranı? (Ben üç buçuk saatlik bu doyurucu progra- mı notlar alarak izlerken, bir yandan da acaba Aztz Nesin, bu programı izliyor mudur diye düşünmekten kendimi alamıyorum.) Ama, galiba siz bu programlann gerçekliği konu- sunda kuşkulusunuz." Vallahi inanmam. Aynı anda üç kanalda birden böylesine zengin kültür programı olamaz" diyorsunuz. Oysa, bunda şaşılacak bir şey yok. Bu mucizenin sım RTÜK'ün (hani şu meşhur televizyon üst kurulu) son karan bana kalırsa. Geçenlerde, tüm kanallara yüzde beş kültür, yüzde beş eğitim programı zorun- luluğugetirdilerya. İşte, eğitimse eğitim, kültürse kül- tür. Bundan âlâsı can saglığı. (Kimin umuru, kedi prog- ramı yapmak!) Ne dersiniz, bu kotalan nasıl mı dolduracaklan mal- zeme yetmez mi diyorsunuz? Olur mu öyle şey? Pa- parazzileriniz ne güne duruyor? "Klas" var, "Alem" var, daha sayayım mı? Üstelik bu malzemeyte daha ne programlar çıkar. Mesela, uzaylı Topaloğlu'nun "LJfe Sry/e"ını çekersin, Marmarisli Paşa'yı da "Ceviz Kabuğu "na oturtursun; hele bir de Paşa'yı, uzaylryı ve bilim adamını birlikte bir açıkoturuma çıkarttın mı, vallahi 24 saatlik kültür kanalı bile açarsın. Gençler, Ortaköy'de buhışuyor • Kültûr Servisi- Beşiktaş Beledıyesı ve Mavi Jeans, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutlamak için Ortaköy'de bir şölen düzenledi. Ortaköy Meydanı'nda saat 14.00'te sporcuların "Dostluk Yürüyüşü" ve Beşiktaş Belediye Başkanı Ayfer Atay'ın konuşması ile başlayacak şölende, saat 15.00'ten itibaren yeteneklerini sergilemek isteyen gençler dans, müzik, heykel, resim, karikatür ve şiir dallannda gösteriler sunacak. Meydanda kurulacak imza köşelerinde ise Ataol Behramoğlu, Can Dündar, Faik Baysal, Ergun Hiçyılmaz, Füsun Önal, MuzafTer Abayhan, Şebnem Işigüzel, Nebil Özgentürk, Mert Ali Başanr kitaplannı imzalayacaklar. Gün boyu Radyo 2019'un müziklerinin renk katacağı şölen kapsamında saat 19.00'da Bulusuzluk Özlemi, 21.30'da da Yeni Türkü'nün konserleri yer alacak. GÖSTERİMDEKİ FİLMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ieit Aslan Kral / The Lion King • Bebek Firarda / Baby Days Out •kirir Forrest Gump / Robert Zemeckis Gizli Gerçek / Just Cause I Arne Glimcher * Ihtiras Rüzârlan / Legends of the Fall •k-k MaviGök /5/üe Sky I Tony Richardson • Nell / Michaet Apted • Kika / Pedro Almodovar •k-k-k Sevginin Gücü / Leon I Luc Besson *•*• Tebessüm / Le Sourire I Claude Miller •k-kick Ucuz Roman / Pulp Fiction I Q. Tarantino • vahşi Nehir / The River Wild * * * * Yağmurdan önce / Milcho Manchevski (North, Elm Sokağında Son Kâbus, O Şimdi Asker, Ölümsüz Savaşçı 3, ve Yankee Zulu görülmediği için değerlendirmeye ahnrnadı.)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear