22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 1996 PAZAlf Maytapağıp yaraladı • İstanbul Haber Senisî - Bayramda özellikle çocuklar arasında yaygınlaşan maytaplı oyunlar bir gencin ağır yaralanmasına yol açtı. Okmeydanı Kulaksız Mahallesi Kadı Mektep Caddesi ûzerinde dün akşam saatlerinde meydana gelen olayda. konserve kutusuna doldurduğu 5 adet maytabı ateşleyen lise öğrencisi YusufBayrak(l8). şidetli patlama sonucu sol bacağı yandı. Kaldınldıği SSK Okmeydanı Hastanesi'nde tedeviye alınan Bayrak'ın durumunun ciddıyetini koruduğu öğrenıldi. orman yangmı • İstanbul Haber Senisi - Maslak Ayazağa'da orman ağaçlandırma sahasında çıkan yangında 7 dönüm fundalık alan yanarak kül oldu. Ayazağa Köyü Atatürk Caddesi üzerindeki tepenin her ikı tarafında bulunan İstanbul Orman Başmüdürlüğü'ne yakın bir alanda bulunan ağaçlandırma sahasında dün saat 12.30 sıralannda çıkan yangında 3 bin 500 fidanın bulunduğu fundalık tamamen yandı. MüteaMıite saldırı • İSTANBbL(AA)- Kadıköy Suadiye'de Musa Kocaman adlı müteahhıt. tartıştıgı bin kadın üç kışi tarafından kurşunlanarak ağır yaralandı. Saldırganlar 34 NK 203 plakah otomobille olay yerinden kaçarak izlerin kaybettirdiler. Kaldınldığı Göztepe SSK Hastanesi'nde tedaviye alınan Kocaman'ın sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu öğrenildi. Bayramda trafîk cezası var • İSTANBUL (AA) - tstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir'in, trafik polislerine. bayramda araç sürücülenne ceza kesilmemesi yolunda bir emir vermediği bildırildı. Dün bu konuya yönelik olarak bazı gazetelerde çıkan haberlerin yalanlandığı Basın Protokol Şube Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada. Emniyet Müdürü Necdet Menzir'in polis telsizinden trafik polislerine, hatalı sürücülerc, "Ceza yazmayın . uyann" emri vermediği belirtıldi. Irticaya karşı din dersi • ANKARA(ANKA)- Almanya'da irticaya karsı bir önlem olarak okullarda Islam din dersi okutulacağı bildirildi. Almanya Federal Hükümeti Yabancılar Sorumlusu Comelia Schmalz- Jacobsen, Alman okullannda okurulacak tslam dini dersini, Kuran kurslannın ırticai eğilimlerine karşı önlem alınabilmesi açısından önemli bir araç olarak gördüklerini bildirdi. Almanya'da insanlann kendilerini diğerlennden soyutladıklan ölçüde irtica tehlikesinin büyüyeceği endişesini dile getiren Schmalz-Jacobsen, tüm federal eyaletlere de okullannda tslam dersi koyma çağnsı yaptı. Mezarcı'dan RP'ye suçlama • ANKARA(UBA)- Istanbul bağımsız milletvekili Hasan Mezarcı, yapılan her türlü hatanın RP'ye yaradığinı belirterek, "Bu hatalar yüzünden oylar RP'ye giderse teokratik devlet düzeni gelir" dedi. Mezarcı, devleti yönetenlerin dini olabileceğini belirterek "Devletin dini olmaz. Devletin hukuku olur. Hukuk da devlet açısından evrenseldir. Vatandaşın dinine kanşamaz" diye konuştu. Konuşmasmda teokrasiyi bir tehlike olarak nitelendiren Mezarcı, "Bu işin sonu bir ruhbar devletine gider. Teokrasi bir tehlikedir" dedi. İSAMESİH'IN TARİHSEL YAŞAMI VE Ö^RETİSLERİ HAKKINPA BİLÛİ EDİNMEK İSTERSENİZ. •İZEYAZINIZ. . 31 C A/\tCıDI> LKOY 80303 İSTANBUL U16M88 56 67 HABERLER HABITATsürednde 'UlusalRapor'a Doğru -1 Kent zirvesine keııtli büinciOKTAY EKİNCt K.ısa adı HABİTAT olan ve 1996 yılının 3-14 Haziran günlerinde İstanbul'da yapılacak Birleşmiş Milletkr Insan Yerleşimleri Konferansı,Türkiye' nin "resmi" gündemine henüz pek giremedi. Siyasi çevreler. 184 ülkeden 30 bini aşkın katılımcıyla gerçekleşmesi beklenen ve salt bu niteliğıyle bile "20. yûzyıhn son biiyük diinya zirvesi" olarak tanımlanan konferanstan sanki habersiz gibiler. Bu büyük uluslararası buluşmaya evsahipliği yapma onurunu taşıyacak tstanbul'un Büyükşehir Belediyesi ise yine HÂBlTAT'la ilgili suskunluğunu sürdürüyor. Dünya şehircilık çevTeleriyle - bir daha ele geçmeyecek- böylesine zengin katılımlı bir tartışma ve değerlendirme forumuna götürülecek kent ve yerleşme sorunlan konusunda belediyede ne gibi hazırlıklar y_apılıyor, hâlâ belli değil. Ote yandan TBMM'nin gündemine getirilen ve İstanbul"un kaçak kentleşme hastalığını tedavi etmek yerine "plansız yapılaşmadan yeni rantlar eide etmeyi" hedefleyen yasa taslaklanna bakılırsa, hükümetin de 1996 Haziranı'nda uluslararası forumda bütün bu yanlışlann "evrensel ölçekte sorgulanacağuıa" pek aldınş etmediğı anlaşılıyor... "Sivir haarlıklar... Türkiye ve İstanbul için aynı zamanda büyük bir sınav niteliği taşıyan "arvelerin zirvesine'' sadece 16 ay kala resmi çevrelerde böylesi bir sessizlik ve ilgisizliİc gözlenirken sivil toplum örgütlerinde ve özellikle kente, çevreye, kültüre ve demokrasiye duyarlı gönüllü kuruluşlarda "HABJTAT'a hazıruk süreci" çoktan başlamış durumda. Uluslararası söylemde kısaca NGO (Non Governmental Organisations) denilen devlet dışı organizasyonlann Türkîye'deki karşılığı olan bu kuruluşlar, her bin kendi ilgi alanlan doğrultusunda HABITAT için kollan sıvamışlar, raporlar hazırlıyorlar. Yine HABİTAT için hükümet adına tüm girişimleri ve çalışmalan yapmakla görevlı Toplu Konut tdaresi'nin işbırlığı çağnlanna da en sıcak ve üretken yanjt veren, yanı sıra bu "ulusal göreve"katkıda bulunmak üzere içtenlikle çaba gösteren kurumlar da öncelikle aynı gönüllü kuruluşlar. Nitekim, 2-3 Şubat 1995 günlerinde Ankara'da yapılan ve Türkiye'nin HABlTAT'a sunacağı "ulusal rapor"un genel yaklaşımlannı tartışmak üzere düzenlenen Ulusal Komite 2. Toplantısı'na katılan kuruluşlar arasında, görüş ve önerilerini "yazılı özetler" şeklinde hazırlama disiplinini gösterenlerin büyük çoğunluğu da yine bu sivıl toplum örgütlerimiz oîdular. Demokratik kahlım Toplu Konut ldaresi'nin, Birleşmiş Milletler HABtTAT Sekretaryası ile eşgüdüm içerisinde belirlediği hazırlık • 1996 Haziranı'nda îstanbul'da yapılacak olan 20. yüzyılın son büyük dünya zirvesine sunulması gereken Türkiye Ulusal Raporu'nun hazırlanma sürecinde, kente ve demokrasiye duyarlı sivil toplum örgütlerinin çalışmalan şimdiden verimli bir tartışma sürecini başlattı bile... • Büyükşehir Belediyesi ise yine HABÎTAT'la ilgili suskunluğunu sürdürüyor. Dünya şehircilık çevreleriyle -bir daha ele geçmeyecek- böylesine zengin katılımlı bir tartışma ve değerlendirme forumuna götürülecek kent ve yerleşme sorunlan konusunda belediyede ne gibi hazırlıklar yapılıyor, hâlâ belli değil. Göçün yogun baskısı alnnda kalan İstanbul'da, gecekondu bölgelerinin yanı sıra tarihsel kent merkezİeri de sağhksız yaşam koşuUannın tutsağı durumunda. çalışmalan takviminde. 'ulusal rapor'un "geniş katılımlı bir tartışma \e değerİendirme sürecinden sonra" ortaya çıkıp \e yine "demokratik bir eleştiri süzgecinden geçirilerek" kesınleştinlmesi büyük önem taşıyor. Türkiye'nin pek alışık olmadığı bu çalışma tarzı, yine Toplu Konut Idaresı Başkanlığı'nın gösterdiği "duyarulığuı" yanı sıra, özellikle HABlTAT'ın doğrudan kendı "srvü"" v e "demokratik" karaktennden kaynaklanıyor. Dünyadakı kentleşme, bannma \e iskân sorunlannın "demokrasi ve insan haklan hedeflerinden" ayn düşünülemeyeceğıni temel ilke olarak benımseyen Birleşmiş Milletler çevrelen, bu nedenle HABİTAT sürecinin de "en geniş toplumsal kesünlerin kablımıy la" ancak "insanlık adına" olumlu sonuçlar yaratabileceğine inanıyorlar. Örneğin. HÂBÎTAT Genel Sekreteri ve BM Genel Sekreter Yardımcısı Dr. VVally VDow. büyük "kent zirvesr olarak tanımladığı konferansın 1 Ağustos 1994 günü Istanbul-Cırağan Oteli'nde yapılan tanıtım toplantısındaki konuşmasında şunlan vurguluyordu: "HABİTAT'ın birincil amaçlanndan biri kentsei krizin nheliği ve derinliği konusunda bilinci yükseltmektir. („) Demokratikleşme akımı, bir anlamda çözünıe ulaşma konusunda da en çok umut veren eğilimdir. Hem küresel hetn de yerel düzeylerde kamu duyariıiiğuıın harekete gecjrilmesi, bu sorunlara eğümek için gerekli siyasai kararhlığın oluşturulmasında en büyük umut kaynağımmlır..-" Evet. Türkiye'deki siyasi partıler, hükümet çevrelen, kentleşmenin resmi sorumlulan ve hatta tstanbul Belediyesi, HABİTAT'ın öneminin ve "yüzyılın en büyük nrsatlanndan biri" olmasının ayırdına hâlâ varamazlarken, Genel Sekreter N'Dovv'un umut bağladığı. demokratik kuruluşlar "kamu duyariılıgının harekete geçirilmesi" yönünden çoktan kollan sıvamış durumdalar. Bu çabalann ilk ürünlerini de 2-3 Şubat 1995 günlerinde Ankara'da yapılan Ulusal Komite Toplantısf nda sergilediler ve "ulusal rapor"a yansımasını istediklen görüş ve önerilerini "ön raporlar" şeklinde toplantıya sunup, tartışmaya açtılar. Kentsei duyarfaiık Toplu Konut ldaresi'nin çağnsıyla bir araya gelerek HABtTAT zirvesinin Ulusal Komitesi'ni oluşturan 80'e yakın kurum ve kuruluş arasında, toplantıya rapor sunan ve tartışmalara katılan sıvıl toplum örgütlerinin sayısı da 30'u aşıyor. Bu örgütlerin kendi raporlannı hazırlarken, aynı anda yine kendi kurullannda ve komisyonlarda tartışma sürecini başlattıklan göz önüne alınırsa, H ABİTAT'a yönelik düşünsel hazırlıklann Ulusal Komite Toplantılan sınırlannı çok aşan bir yaygılanlaşma içerisinde sürdüğü de hemen anlaşılıyor. Bu gönüllü ve demokratik kuruluşlann yanı sıra üniversitelerin mimarlık ve şehircilikle ilgili bölümlerinde de yine aylardır HABtTAT zirvesi ele alınıyor ve hazırlık anlamında çalışmalar programlanıyor. Bütün bunlara koşut olarak meslek odalannda ve örneğin tstanbul'daki Mimarlar Odası etkinliklerinde de ele alınan konular artık çoğunlukla HABlTAT'la ilgili ve geçen kasım ayından bu yana her cuma günü düzenlenen söyleşi programlannda "HABİTAT'a doğru" teması sürekli olarak işlenen temel gündemı oluşturuyor. Sözün kısası. ülkemizin "kente, küftüre ve demokrasiye" duyarlı NGO'lan, HABlTAT sürecini yaşamaya ve yaşama geçirmeye başlamış durumdalar. Denebilir ki Türkiye. son yıllann belki de en verimli "demokratik tartışma ortanunı" HABtTAT ve sivil örgütler sayesinde elde edecek ve 1996 Haziranı'na doğru bu uygar süreç, gerçekten "doruğa" ulaşacak? . Yarın: HMttiHTa doğru sivi oorüşksr... MIKRO DtNÇ TAYANÇ Tupgııtlandırılmışlapl Tutturmuşlar, "ille de malvariığı bildirimi" diye. Kimseye anlatamıyorum, ben Turgırt Özal'ın "sevmediği" vatan- daşlardanım!.. Malvariığı dediklerini "malyokluğum"öiye yazıyorum, kimseinanmıyor!!! "Nasılolur?Sen25yıllıkga- zetedsin... Evin, arsan, otomobilin, gümüşlerin olmaz olur mu? Çevrendeki 'gazetecilere' hiç mi bakmıyor ve de uîanç duymuyorsun?" diye takılıyorlar... Malvariığı bildirimimi yapamamanın "elemlerine gark ol- muş" Gazete'nin içinde tur üstüne tur atıyorum ki, "imda- dıma" Kamil Masaracı yetişiyor. Inceliğine doyamadığım çızgilerınde "tıp", diğer "tip"e şoruyor "kültürvahığını açık- la bakalım!" Berikinden yanıt "Üç metrekare ansiklopedim, beş metrekare tanh atlasım var!!!" Hemen kapıyorum "kopya"yı... Malvartığı bildirimindesonjyoriar "gümüş takımlannız, al- . tınlannız, takılanntz?.." Soruyoriar da "soruculann" aklına hiç gelmiyor (yoksa işlerine mi gelmiyor?) "kitaptannız, plaklannız" demek. Akıllanna gelmemesini doğal (!) karşılıyorum. Çünkü, so- J rabilmeleri için "Turgutlandınlmamış" olmalan gerek... Oy- sa bizim ülkede "variık" salt para-ptılla ölçülür duruma in- dirgeneli, nice Turgutlu, Tansulu yıllar oluyor! Olunca da Turgutlandırılmamış ya da "Tansulandınlma- mış" olan bizlerin kültürvarlıklan sonucunda kazandıklan "kültür birikimleri" varsanmasına oluyor... Kopyayı aldım ya, düşünmeye oturuyorum... "Acaba, çevremdekilerden Turgutlandınlıp Tansulandınlmışiar mı daha vartıklı, yoksa Turgutlandtnlamamış ve de Tansulan- dınlamamışlar mı?" İlk aklıma gelen, evdeki kitaplan saymak, sonra da üst- lerindeki ederleri, günümüz fiyatlanyla "deflate edip"öe- ğersaptaması yapmak oluyor. O hızla koşuyorum eve, da- lıyorum kitaplığımın ıçine. İlk el atışta 1909'dan kalma "Konstantinople" diye bir kitap çıkıyor bahtıma! Ûzerinde eder meder hak getire! Yalnızca, ilk sayfasında, babamın sahaftan "düşürdüğü " tarih ve el yazısıyta "190 kuruş "kay- dı var! Tarih dediğim, ben doğmadan öncesıne rasthyor... Gelde deflate et bakalım!!! "Birbakayımneeder?"d\yeçö- küyorum koltuğun kıyısına ve 1900'lerin başında Istan- bul'dan gelip geçmiş "seyyah" tayfasının Dersaadet için döktürdüklerine dalıyorum... Kitabı kapattığımda, "sabah ezanlan" okunuyor... Bil- mediğım, bilemeyeceğim bir Şehr-i Stambol yaşamışım ki, . değmeyın gitsin... "Otunıp malvariığı bildirimime 'Ben, Is- tanbul'un şunca yıl önceki ahvallerinın bilgisine sahibim' , diye karalasam, sonıculara ne yazar acaba?"diye geçiri- : yorum içimden... Onu yerine koyup, deflate edebileceğim bir kitap arayı- < şına giriyor ve çok geçmeden "Bu işin sonu yok" diyorum. Çünkü, hangi kitabıma el atsam "Bırak parasal degerimi, beni oku da dağarcığına bir şeyler kat" diyorü! Oturup, işe başka açıdan bakmaya çabalıyorum. "Şu ki- tabı yazmak için, yazan kımbilir kaçyılını harcamış, kaç kay- nağı araştırmış, kaç gözlem yapmış, hatta kaç yıllık 'su- çu'(!), hatta hatta ölümü göze almıştııi Ben hangi hakla Tur- gutlandınr, Tansulandınnm bunu?" diyorum çok geçme- den... Bu kez, okumak için ayırdığım zamana dayalı "kendim- ce" bir hesaba sıvanıyorum. Tutkuyla, anımsayabildiğim en eski kitabımı anyor ve buluyorum: Boyacının Penguenle- ri... İlk sayfasında gene babamın el yazısıyla düşülmüş bir not "Oğlum, en iyidostunla tanış veyaşamın boyunca onu sakın terk etme." "Dostuma" canımın yongasıymışçasına sarılıyor ve "Me- ğer ben ne denli vahıklıymışım da haberim yokmuş "diyo- rum. Sokak kapısının dışından tanıdık bir hışırtı geliyor. "Ga- zete" diyerek açıyorum kapıyı... Manşet "Turgutlandınlıp da Tansulandınlmışlar"\ veriyor. Sayfaları hızla çeviriyor ve bir fotoğrafaltında kalıyorum: 'Turgırt Özal'/n imajını te- mizleme yürüyüşüne 50 kişi katıldı!" Elimde olmaksızın "Şu dünyanın işine bak" diye gülü- yorum. Sen ki "Büyük Turgut" olacaksın, sen ki devr-i sa- adetinde zengini sevecek ve de aileni, yakın çevreni, uzak çevreni kollayıp Turgutlandıracaksın, sonra da "imajın", "temizlenmeye muhtaç" duruma inecek! Dahası, bu temiz- lik seferberliğıne katılanların sayısı küçük bir fotoğraf ka- resine sığacak denli az olacakü! Bir daha gülüyorum, "Yahu, adamın Turgutlandırdıkla- nnın bir kısmı içerde, bir kısmı insan içine çıkmaktan fel- lik fellik kaçıyorya da soluğu Küçük Turgut'un ekranında alıyor, kimi de 'Neme lazım, adım ortalığa çıkmasın 1 der- dinde. Bazılan da 'Gün Tansulandırılmak günüdür' diye başka kapılarda susta duruyoharü! Gerisin geri kitaplığımın başına dönüp, bildirimi istenme- yen varlıklanmın tozlarını almaya koyuluyorum... Ana fıkir Yükselen değerlerte alçalmış Turguttandırılan ve Tansulandırılanlann, malvarlıklarını açık etmemek için savaş verdikleri bir ülkede, kültürvariığının değil bildirimin- den, adından bile söz edilmemesi doğaldır. Ana fikrin ana fikri: Nice bayramları, Turgutlandınlıp Tansulandınlmamanın onuruyla yaşayabilmek ve "görmek" dileğiyle... Eski damat 'Davulcu Asım', Zeynep Özal'la fırtınalı evliliğini ve kaynanası Semra Özal'ı Cumhuriyet'e anlattı: Ozal ailesine girdiğime bin pişmamm Y1LMAZ KARABACAK Ozal ailesinin malvarlıklan ve Isviçre'deki Bank Indosuez'de açılan şifreli hesaplarla ilgi- li gelişmeler kamuoyunda geniş yankılar uyan- dınrken, bir dönem Türkiye gündeminin ilk sırasına oturan "Özallar'm damadı" Asım Ek- ren, uzun süren sessizliğınden sonra ilk kez konuştu. Yaşamını baterist olarak sürdürdüğü için ka- muoyunda "Davulcu Asım" olarak ünlenen ve Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı TürgutÖzal'ın kızı Zeynep Özal'la yaptığı evlilikle tanınan Ekren. Özal ailesine gırdiğinden dolayı "bin pişman." Zeynep Özal'la evliliğinden iki çocuğu bu- lunan ve boşanmasının ardından tekrar eski mesleği bateristliğe dönerek Kültür Bakanlığı kadrosundan Atatürk Kültür Merkezi'nde ça- lışmaya başlayan Ekren, Özal ailesiyle birlik- te yaşadığı dönemde "köşeyidöndüğü" yolun- da dedikodular çıktığına dikkat çekerek "Ak- sine bir de borca girdim" dedi. Asım Ekren'in sorulanmıza verdiği yanıtlar şöyle: - Zeynep Özal ile ilişkiniz Idmler aracılıgı ile nasıl başladı? Ekren: 1985yılındatanıştık. Bodrum'dabir festivale müzisyen olarak geldim. Orada bu- lunduğumuz hafta içerisinde bir arkadaşlık doğdu aramızda. Ne Yüksel ne de herhangi birisi tanıştırdı. Tanıştıktan sonra hemen aramızda bir pınltı, bir sıcaklık oluştu. Ve dolayısı ile evlenmeye karar verdik. Aile başta karşı çıktı. En başta merhum Turgut Özal olmak üzere karşı çıktı olaya. Ama neden karşı çıktı bilemiyorum. - O dönemde Zeynep Özal, Kadıköy Beldhe Başkanı Osman Hızlan'ınyanındabaşkanyar- dımcılığı mı yapıyordu? Ekren: Bir kadrosu yoktu zannederim. Öy- le şifahen gidip bazı çalışmalar yapıyordu. Halkla ilışkiler gibi hatırlıyorum. - Sayın Özal MÎT'e hakkınızda rapor hazır- lattırdı dendL. Ekren: Sayın SemraÖzal'ın ve merhum Tur- gut Özal'ın böyle bir araştırmay aptırdığını bı- liyorum. Böyle bir konu ile MIT'in görevlen- dinlmesi bana biraz ganp geldi. - Kaçınldığııuz savn doğru mu? Ekren: Ben o zaman Moda Deniz Kulü- bü'ndedavulçalıyordum. Birak^amişegittim tki tane adam geldi. Kim olduklannı bilmiyo- rum. Benimle bir yere gitmek istediklerini ve benimle konuşacaklannı. onlarla beraber gel- memı söyledıler. Benım bu zamana kadar hiç bu taraklarda bezim yok. irkildim tabii. - Mafya mıydı bunlar? Ekren: Benden çok uzun. iri yan pardesülü falan, tam öyle fılmlerdeki gibi, iri yan gang- lar (gangster) gibi iki tane kişiydi. Ben, peki tamam geliyorum, dedim. Orkestra çalarken ben çaktırmadan sahne- den ındım. O zaman bende araba yoktu. Zey- nep'ın arabasını arka kapıva park etmiştım. .Arka kapıdan çıktım. Arabaya binip eve gittim. Zeynep'e durumu aktardım. Zeynep dedi ki "Sen otur kanşma, ben öğrenirim" dedi. Bu arada bir iki telefon geldi. Çıksın o arkadaş dı- şan filan diye. Fakat çok enteresan bir olay. bız çıkamıyoruz dı^an Korktuk. Adam telefonda Zeynep'e bayağı küfurler falan ettı. Tahrik edi- ci küfurler etti. Ondan sonra ben bunlann kim- ler olabileceğini düşündüm tabii. Çünkü hayat- Zeynep Güngör, Engin Civan oiayı nedeniyle adâlet öniinde hesap veriyor. ta hiç düşmanım olmadı. Yalnız ikimiz o za- man bu işin. bazı düzenler vardır biliyorsunuz, krala yaranmak ısteyen kraldan çok kralcı in- \anlar vardır. Ama hakıkaten ismen bılmiyo- rum. Ağaç gibi iki tane iri yan adamdı. - Evlilik işlemleriniz yapılırken sizin evli ot- duğunuz doğru mu? Ekren: Semra Hanım'a evleneceğimiz habe- ri gidince, Semra Hanım da o zaman belediye başkanımız olan Bedrettin Dalan'dan bu konu ile ılgilenmesini ve bu konunun muamele ve- sairesinin bitirilmesi için gerekli kişilere emir vermesini istemiş. Sayın Dalan da pek tabii olarak başlatmış bu olayı. Ama ben evliyim hâ- lâ. Zeynep'e de söyleyememiştim. Başlatacak, fakat Tiüfus kağıdım gelmiyor benim. Çünkü ben evliyim. Evleneceğiz ama hâlâ Zeynep'e bile bunu söyleyememiştim. Bu durumun ge- tirdiği bir aksakhktı yani bu. Bir de korktum, çünkü niye, bunu normal bir kıza yaparsınız ama, karşınızda, yani evli olduğunuzu söyle- yemediğiniz insanlar başbakanın kızı ve aile- si. Ama daha sonra banştık tabii. - Bir zamanlar eşiniz olan Zeynep Özal ve ai- lesinin diğer bireyleri hakkında son dönemler- deki iddialar konusunda neler düşünüyorsu- nuz? Ekren: O dönemde ben hanımıma, senın şu anki ekonomik durumun nedirdiye sormadım. O da bana sormadı. Ben davul çalıyordum. Turne yapıyordum, her erkek gibi gelip ev ime paramı koyuyordum. O da butikte vardı. Tufan diye bir arkadaşım vardı. Beraber açmışlardı. Bana derdi ki "Seninle ticaret hayatında anla- şama\Tz-"Benim de ilk ticaret deneyimimdır. Korkunç bir hüsranla bitti. Ve bunun üzerine ortaklığımızı ayırdık. Zeynep Hanım Tufan Bey ile beraber gittiler, onlar hediyelik eşya üzerine bir dükkan açtılar - Banka kredisi ile mi butiği açtınız? Ekren: O dönem Vakıflar Bankası diye ha- tırlıyorum. Vakıflar Bankası'ndan firmamıza alınmış bir kredi olduğunu biliyorum. Vakıf- lar Bankası Feneryolu Şubesi'dir. 1985 veya 1986 olması lazım, bu tarihte belirli bir lağ kredi alınmıştır. Yalnız bu kredi olduğu gi», bi geri ödendi. : - Zeynep Ozal ile evli kaldığınız dönemde ve-, rilmiş mal bildirim beyanlanna göre iki \Bzhk, üç daire, bir şirket sahiptiği, iki şirket ortakbi ğı, Fethiye ve Gökova'da arazüer. bir yat, kira- lık tripleks bir daire ve bir otomobile sahip ol^ duğunuz gözüküyor. Şimdi memur maaşınız- dan başka gelir kavnağınızın olmadığuu söy1ü{ yorsunuz. Zeyitep Özal ile evüliğinizin sona er-, mesi ile bunlan elinizden geri mi akUar? Ekren: Darka'da ve Side'de Zeynep Ha-. nım'ın evi var, benim yok. Onlar Zeynep Ha- nım'ın eviydi. Gittik, biz oraya yazlığa gittik/ Darka'daki de Zeynep Hanım'ın. Zaten geçen' günkü mal beyanında "Iznik'te bir evün var dedi, Mete Akyol'un programında. ' - İşadamlanyla ilişkileriniz nasıldı, başbaka-, nın damadı olarak? ' Ekren: tşlenm bozulduğunda mal satabil-' mek için, işadamlannın kapısını çaldığımda, bana dediler ki "Oğlum Asun gk, biz seni sevi-; yoruz. Bizsenden mal alamayız." Niye alamaz- sınız? "Niyealayımya"dedi. "Böylealenenya- pacak yerde bir paravan şirket kursaydın. Biz bu mallan alırdık. Alma>ız, çünkü herkesingö-" zü bizim üzerimizde. Bize \ ann bir gün detnez- ler mi başbakanın damadı ile iş ilişkisine gire-' rek haksız menfaat sağladılar. Yann bir gün' bunlan sormazlar mı? Paravan olsaydm DUIK lar olurdu" dediler. Ama bugün Ahmet Özal1 ' televizyon açabıliyor bu ülkede. Bu normaf karşılanıyor. Biz inşaat malzemesi satan şirket kurduk, herkes üzerimize geldi. ' 8ÜREC8( "
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear