25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 ŞUBAT 1995 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI •Moğol, Sincan-Uygur ve Tibet bölgesinde bölünme korkusu yaşanan Çin, homojen bir ülke değil. Uygurlar, iç yönetime tümüyle egemen. Ancak dış politika ve savunma, merkezi yönetimin denetiminde. Bu bölgenin içinde on kadar azınlık var ve çoğu Türk soyundan. Kırgızlar, Özbekler, Tatarlar başta geliyor. MUSTAFA BALBAY •Çin'de 'bölünme korkusunun' yanında bir de 'birleşme coşkusu' yaşanıyor. Geçen yüzyılın sonunda Ingilizlere kiralanan Hong-Kong, 1997'deÇin'e devredilecek. Hong-Kong'u Çin'e vermek istemeyen Ingilizler geçen yıllarda pek çok 'denemede' bulunmuştu. Çin'in Hong-Kong için politikası şu: 'Tek ülke, iki sistem.' Çin'in korkusu: BölünmeÇin, dünya nüfusunun beşte birini banndınyor. ama 'homojen' bir ülke değil. Dogu ve kuzey bölgesı 'sorunlu'. Tibet, Uygur-Sincan ve Moğol özerk bölgeleri. Çin için birbakıma 'yenitop- raklar' Bu topraklarda yaşayan insan- lannÇin'le'tambütünteşmemeleri'so- runu süreklı ayakla tutuyor. Hımalaya- lar üzerindeki Tibet" in, yüzölçümü 1 milyon 122 bin kilometrekare. Nüfusu ise 3 milyon dolayında. Tibet'in bağım- sızlığı için çaba harcayan Dalai Lama. Çin için tek sözcükle 'hain' bir kişi. Çin'in bu konudaki politikası şu: "Tibet, Çin topraklan üzerinde yaşa- yan, aynı kökene da> alı insanlann yaşa- dığı bir toprak parçasıdır." Çın'in kuzeyindekı Moğolistan Özerk Bölgesi de 1 milyon 170 bın ki- lometrekare. Nüfusu 15 milyon dola- yında. Iç Moğolistan, Bağımsız Moğo- listan Halk Çumhuriyeti'yle komşu. Çin, bu bölgede kendi ulusunun, yani 'han' nüfusunun da bulunduğunu ka- nıtlamak üzere. 1950'li yıllardan itiba- ren yoğun bir iç göç programı uygula- mış. Güneyden pek çok kişi buraya yer- leştirilmiş. 13 günlük bir gezi programı içinde Tibet ve Moğolıstan'a gidemedim. An- cak üçüncü özerk bölge olan Sincan- Uygur'u gezebildim. Sincan-Uygur Özerk Çumhuriye- ti 'nin başkenti Urumçi. Bölgede baskın nüfus Uygurlar, ama başkent nüfusu- nun yüzde 6O'ı Çinli. Urumçi, 'şirinot- lak' anlamına geliyor. Sincan sözcüğü- nün anlamı ise Çıncede 'yeni toprak- lar'. Uygur sözcüğü de Oğuzlardan ge- Uyor. Uygur. birbirine uyan, bağlı olan- ter anlamında. Bizim kullandığımız 'uygar' sözcüğü bu kökenden geliyor. Çalıkuşu Gumhurbaşkanı Ablet Abdülreşit'le yanm saat kadar görüştüm. Abdülre- şit, Türkiye ile ilışkilerin istenen dü- zeyde olmamasından yakınıyor, ama son dönemde tstanbul-Ûrumçi uçak se- ferlerinin başlamasının ciddi bir geliş- me olduğunu vurguluyor. Bölgenin ta- rihteki adı DoğuTürkistan. Ancak Çin- liler bu adın kullanılmasını kesinlikle istemiyor. Buradakt Uygurlar da genel olarak bunu benimsemiş görünüyor, ama bir- kaç günlük bir turda bu konuda kesin yargıya varmak tabıi kı güç. Abdülreşit. Türkiye'den çok Arap ül- kelenyle bağlarının gelişmekte oldu- ğuna da dikkat çekti. Bazı kültürel etkileşımler de yok de- ğil. Benim Urumçi 'de olduğum günler- de, Urumçi radyosunda Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu romanı 'radyoti- yatrosu" olarak yayımlanıyordu. Uygurlar. iç yönetime tümüyle ege- menler, ancak dış politika ve savunma, merkezi yönetimin denetiminde. Kaldı ki bu bölgenin içinde de on kadar azın- lık var. Bunlann çoğu Türk soyundan gelen azınlıklar. Kırgızlar. Özbekler, Tatarlar başta gelıvor. Kutsal yer Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) ye- rel yöneticileri, ister Uygur ister başka bir ulustan olsun, 'genel doğrunun' dı- şına çıkmıyor. Reformlara ve ülkenin geleceğıne yaklaşımlan. arasına kopya kâğıdı konulmuş kadar aynı. Urumçi'den sonraki ikinci önemli kent, Turfan. 'kutsal yer,çölde vaha' an- Turfan'ın 30 kitometre kadar güneydoğusundaki konaklama alanı, bir zamanlar Ipek Yolu'nun önemli halkalarından biriymiş. Derin bir vadinin dik yamaçlarına oyulmuş, konaklama odaları, tapınma yerleri büyük ölçüde yıkılmış, ama bugüne kalan izler bile insanı heyecanlandırmaya yetiyor. Kervanların temsili heykelleri burada da yer alıyor. lamına gelen Turfan için bu sözcükler yetersız. Kentın büyük bir bölümü üzüm asmalarıyla kaplı. Yollann üzeri asmalarla örtülmüş. Yol değil, 'asma tüneli'. Urumçi \e Turfan daki Uygurlarla. "dil karşılaşturması' yapmak büyük bir zevktı Özellikle toprağa ılişkin kelı- meienn çoğubirbınne benzıyordu. Urumçı'de Uygurlu yöneticilerle ye- rel yemeklerin yapıldığı bir restorana gittik. Çin gezim boyunca ılk kez sof- raya ekmek geldi. Kalın. sanınm haz- mı da biraz zor bir ekmekti. Sofranın ağırlığı hemen tahıla kaymıştı. Bir de sadece buraya özel dedikleri bir içki ik- ram ettiler. Porselen bir kaptan. küçük bardaklara doldurdular. Geleneksel ola- rak yanm bırakmamak. bir dıkişte di- bıni bulmak gerekıvormuş. Bardaklan kaldınp gerekeni yaptık. Sanki bütün vücudumun ısısı değişti. Takıldım: "tnsan bundan birkaç bardak içse. 'Dünyayı ben yarattım'der."' Tam karşımda oturan Abeydullah Ti- vip. gülerek karşılık verdi: "Geçenlerde bir Özbek vönetici gel- di Onu da burada ağıriadık. Üç bardak içtikten sonra, 'Ben bu ıçkıyle ne kah- ramatılıklar yapanm' demişti._" Bölgede konuştuğum tüm yöneticı- ler, süreklı Sincan-Çin akrabalığından, ülkeyi parçalamak isteyenlere izin ver- meyeceklerinden söz ettiler. Belli ki böyle bir tehlike ciddi... Çin'de 'bölünmekorkusunun'yanın- da bir de 'birleşme coşkusu' yaşanıyor. Geçen yüzyılın sonunda 99 yıllığına tn- gılizlere kiralanan Hong- Kong. 1997'de Çin'e devredilecek. Bölgedekı en büyük serbest pazar- lardan bin olan Hong-Kong'u Çin'e vermek istemeyen Ingilizler geçen yıl- larda pek çok 'denemede' bulunmuştu. Ancak Çin, ödün vermez bir politika iz- leyerek bugüne kadar bunlan boşa çı- kardı. Çin'in Hong-Kong için politikası şu: "Tek ülke, iki sistem." Yani, Hong-Kong'daki mevcut yapı korunacak. Uretim biçimıne dokunul- mayacak, ticaretteki canlılığın sürdü- rülmesi için her türlü çaba harcanacak. Kaldı kı Hong-Kong'un karşısındaki Çin kentleri de çoktan buraya benze- miş. Hong-Kong için izlenen politika bir bakıma Tayvan'da da geçerli. Çinliler Tayvan'ı da "anakara' içinde görüyor- lar. Çin'de bulunduğum süre içinde Çin ve Tayvan yöneticılennın bir araya gel- mesi söz konusuydu. ipek Yolu Bu bölgeye gelıp İpek Yolu'ndan söz etmemek olmaz. Çın'de ıpek üretiminin geçmişi 3500 yi 1 öncesine dayanıyor. Batı'nın. Çin ipeği ile tanışması ise yaklaşık iki bin yıllık. İpek Yolu'nun başlangıç noktası Şi- an kenti. Şian, Çin'in Pekin'den önce- ki başkenti. Köylü ayaklanmalanna karşı korumanın yetersiz olması nede- niyle başkent Pekin'e taşınmış. Şian'da İpek Yolu ker\'anlannın çıkış noktasında, yol anısına, temsili bir ker- van heykeli yapılmış. Buna heykeller dizisi demek dâha uygun olur. Şian'ın eski merkezinin güneyindekı anıtın uzunluğu yüz metreye yakın. Bir ker- vanda. yer alan tüm aynntılar gösteril- mış. Araplar. Çinliler, ıpek yüklüdeve- ler, köpekler... Şian'dan çıkan tpek Yolu, Taklama- kan Çölü'nün güney ve kuzeyınden iki- ye aynlarak ilerliyor. Kaşgar'dabirleşip Hindistan'a doğru devam ediyor. Taklamakan Çölü'nün üzerinden uçakla geçtim. Ufukta, yeryüzü ile gök- yüzü birleşiyor. Uzaklardaki dağlardan ınen nehirler, nehircikler, gücü kadar ılerleyip çölün ortasında kayboluyor. Kum tepelen öylesıne düz, öylesine pü- rüzsüz ki Tann baba her sabah bu çölü tıraşlıyor olmalı. Taklamakan Çölü Taklamakan. sözcük olarak "Bir gi- denbirdahagelmez" anlamına geliyor. Bugünkü teknolojiyle bile aşmak çok zor. Çin yolculuğunda Tükiye'den sonra- ki durağım Bangkok'tu. Bangkok, Ne- pal, Tibet, Vietnam. Hong-Kong, Çin yolculuğuna çıkacak tunstlerin adeta dağılım yeri. Bir seyahat acentesinde dört Ameri- kalı kadın turist, Taklamakan Çölü'nü geçmek için bir program yapmış, ken- dilerine eşlik edecek bir erkek anyor- lardı. Gezi süresini sordum, iki aylıkmış. Bu kadar iznim olmadığı için tabii ki katılamazdım, ama içim gitti. Taklamakan'ın kuzeyinden gelen İpek Yolu'nun durak yerlerinden birisi de Turfan yakınlan. Sıcak bir ağustos günü kum tepele- rini geçip îpek Yolu kervanlannın du- rak yerlennden birisine gittim. Bu böl- geye "Orta Asya'nın nnnı" diyorlar. Hıç de yanlış bir değerlendirme değil. Dağlann arasmdaki dar vadilerde ilerlerken beyaz taşlar üzerinde akan ince sular bize eşlik ediyordu. Bunlar çölün ortasında gidebildikleri kadar gi- decekler, sonra eriyip bitecekler. Birkaç yerde, vadı o kadar daraldı ki yol tek şeride indi, yanımızdan akan su- yun genişliği birkaç adımdan azdı. Dağlar tepemizde, "Yutarım haaa" di- ye bakıyordu Kilometrelerce ıssızhk. tek tük kuşlar uçuyor, arada bir, bodur ağaçlar... Turfan'a 30 kilometre kadar uzaklık- taki konaklama yerine ulaştığımızda. ilk aradığımız şey içme suyu oldu. Dik bir dağın eteğine oyulmuş, oda- lar. yatma ve tapınma yerleri. Hayvan- lar için özel bölümier. Hay\anlann su içmesi için yapılan havuzcuklar hâlâ ayakta. Tapınma yer- lerindeki Buda heykellerini Ingilizler götünnüş. Yarın: Komünist Partide patronluk okulu PROFESYONELLERE TAM OUVENCE BETA-COLOR Sîmcfî bir Kodak Q-LAB Kalite Kontrolu KODAK tarafından yapılan ve dünyada sadece 1400 lâboratuvann • ehşebiidiği KODAK Q -LAB ailesine kabul edilen Türk Lâboratuvan |gfflj da Diapozitif FilmlerinizE-6 FotoğratYMuhendisi TUĞRUL SALTUKOĞLU ve Dr. Y. Kimyager ATEŞ SALTUKOĞLU Denetimlerinde banyo edilmektedir. •••••• COLOR Hjsrev Gerede Cad. 71 • 30200 TESVIKIYE TEL :IO212| 236 18 24-259 08 1C FAX (0212ı 251 3599 ACI BİR KAYIP Füsun Barşal ve mertıum Sedat Şora'nın çok sevgili biricik oğullan, Nilüfer-Önol Akalın ve Ayşegül-Tayfun Alatlı'nın çok sevdiği kardeşleri ve kayınbiraderleri, Sina ve merhum Fethi Gürel'in, Zeynep ve Doğan Tekeli'nin çok değerli yeğenleri, Gülçin Akçaylı, Asım-Yusuf Gürel ve Faik Tekeli'nin çok sevgili kuzenleri Lale-Nazlı ve Banş'ın paylaşamadıkları biricik dayılan, Herkesi seven ve herkesin sevdiği ALİ KÂZIM ŞORA 7 . Şubat. 1995 Salı gecesi sessizce aramızdan aynldığını hüzünle duyururuz. Cenazesi 9 . Şubat. 1995 Perşembe günü, Moda Camii'nde kılınacak ikindi namazından sonra Başıbüyük mezarlığında toprağa verilecektir. AİLESİ TSK'den aldıgım asken kımlığım çalınmıştır Hükmü yoktur. NURSEN K.4R.4KOÇ 199172 sen no"Iu tETT kartımı kaybettım. Hükümsüzdür ERDAL GÜL SATILIK Psikologdan saülık ev eşyası 2313017 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Yücel Kanpolat'la Söyleşi: (6) Önümüzdeki Beş YılProf. Yücel Kanpolat'la göruşürken, onu dinlerken, bir işinin ustasıyla karşı karşıya bulunduğumu seziyordum. Konuşan, sankı bir sanatçı, bir düşünürdü. Söze çok ka- nşmayışımın nedeni de bu ustalığaduyduğum saygıdan o\- sa gerek. Yoksa, gazeteciler, işin sansasyonunu arar, ko- nuştuğunu soru yağmuru altında bunaltır, bilirim. Sordum: - Yücel Bey, şimdiye değin, böyle tedavi ettiğiniz sayn sayısı ne kadar? - Şimdı, kordotomi senmiz aşağı yukarı 90 dolayında... - Kaç yılda? - 1987'den beri. Traktotomi dediğimiz, uygulama sayı- mız, 30 dolayında. Ekstralemniskal Myelotomi dediğimiz, omuriliğin merkezinde yapılan bir uygulama ki, bunun ben mekanizmasını bilmediğim için çok fazla sevmiyorum. Bu da 13 dolayındadır. Çok büyük rakamlar değil bunlar. Öbür taraftan bizim ağn cerrahisine, trigeminal neyraljiye döner- seniz ameliyat sayımız 2000'in üzerinde. Dünyanın en bü- yük serilerinden birisi. Ama, trigeminal nevraljide, sıklık açışından, duyum açısından birkolaylığımız var, daha es- kiyiz bu işte. Ama, kordotomiye döndüğünüz zaman, çok iyi tanındığımızı söyleyemem. - Kordotomınin tam karşılığı ne? - Kordotomi, omuriliğin birbölümünü harap etmek; omu- rilikte ağnyı taşıyan kısmı harap etmek... - Orda yeniyiz, diyorsunuz. - Yeni değiliz, ama çok iyi duyulmuş değiliz. Bugüne de- ğin fazla ıstendiğimiz konusunda da ben çok emin deği- lim. Çünkü bu böyle hemen, pata küte yapılabilecek bir şey değil. İşte, bu hafta sonu Ibn-i Sina 'da bir göğüs ağnsı va- kasına müdahale yapacağız. Şimdı, bundan üç tane, beş tane yapabilırsinız bir ayda, ama bundan çok fazla miktar- da yapmak özel bir organizasyonu gerektirir. Aslında buor- ganizasyonun hitap edebileceğı hasta sayısı bana göre vardır. Bu organizasyon -iyi yapîlırsa, yurtdışından da has- ta gelebilir. Ama, bu bir tanıtım işidir, bir organizasyon işi- dir, biraz da zamana bağlıdır. Ama, ben açıkçası, şimdılik geldiğimiz yeri küçümsemiyorum. Tabii önemli birkatkıdır; ama şimdılik biz, normalde olması gerekenden de biraz faz- la seçici davranıyoruz. Neden? Ağn nedeniyle size gelmiş bir insanın, ağnsı geçmeden sizden aynlması çok kötü bir şey. Yani, gerçekten çok huzursuzluk venci bir şey. Onun için de, olması gerekenden biraz fazla seçici davrandığı- mızı söyleyebilirim. Bu, hem hastalan biraz korumak için, hem de biraz kendimizi korumak için... - Yurtdışında nasıl karşılandı buluşunuz? - Yurtdışında henüz, daha emekleme döneminde; yurt- dışında bizim bilimsel açıdan ön plana çıktığımız yıllar, 1986'dan beri bu, belli makalelerle oluştu, ama 1994 yılı- dır. Zaten elektrotun ortâya çıktığı yıl 1993'ün sonudur. 1993 Aralık ayında üretildi. 1994 'te ortaya çıktı. Doğal ola- rak tabii bunlar kongrelerde, ilgilı insanlara tanıtılıyor, son- ra bu insanlarbunu alıyortar, uyguluyorlar. Sonuçlan iyi ise, yaygınlık kazanıyor. Değilse, sonuçta unutulup gidiyor. Ya- ni, bizim yöntemimizin doğruluğu, bizim sistemimizin kul- lanılabilirtiği, bir yerde uygulamaya getireceği pratik yarar- lara bağlı. Tabii, o da kullanılınca ancak anlaşılır. - Sizin buluşunuzun tam adı neydi? - Kanpolat CT. Elektrot Kit, yani, "Kanpolat Bilgisayarlı Tomografi Elektrot Kiti", yani ekipman, yani tamır takımı! - Bunun için aynca, diploma, plaket bir şey veriliyor mu? Yoksa, yayınlarda mı tanıtılıyor?.. - Şimdi şöyledir: Bununla ilgili yapılabilecek, belli bazı şeyler var. Bir, sızin gördüğünüz, firmanın tanıtıcı broşürü var; ikıncisi, biz bu yıl, bu elektrotla ilgili makalemizi Prof. Eric Crosman'/a birlikte yazdık ve dergiye gönderdik. Bi- limsel dergilerin bir aletleri tanıtan bölümü vardır, muhte- melen orada çıkacak. Henüz kabul edilip edilmediğine iliş- kin yanıt gelmedi. Keza, bu yeni elektrot kitinin kullanımıy- la ilgili yeni makaleyi de Amenka 'dan ısmahamışlardı, o da bugünlerde hazır olacak... - Bununla ilgili diyaloglannız var mı? - Kuşkusuz, bu yılki Avrupa Fonksiyonel Sinir Cerrahisi Kongresi'nde, ana konulardan bir tanesi kanser ağnsıydı ve ben o oturumun konuşmacılanndan birisiydim. Orada da bu yıl, gene bu çalışmalanmızla ilgili deneyimlehmizi ak- tardık ve gerçekten olumlu eleştiriler aldık. Bu yıl yayımla- nacak. Yani, bu yıl kongrede tebliğ edilen şeyleri, bilim adamlan tutarlı buluharsa 1994 Eylülü'nden, yani kongre- den sonra uygulayacaklar. Yani bu, önümüzdeki beş yıl içensinde, bizim yöntemimizin ne denli doğru olduğu ve elektrot sisteminin ne denli yararlı olduğu herhalde tescil edilebilir. - Gazi Yaşargil Ankara'ya gelmişti. Ona cüppeyi siz mi gıydirmiştınız? - Yooo, estağfurullah! Gazi Hoca, hepimizin hocasıdır, benim Zün'h 'te kendisiyle birlikte çalışma şansım da oldu. Ama, Gazi Hoca'yı (Yaşargil) ilk çağırma onuru bizim Türk Noroşirürji Derneği'ne nasip oldu. Sonra Ankara Üniver- sitesi, Prof. Gazi YaşargH'e "fahri doktoriuk" unvanını ver- di, cüppeyi de bu arada üniversitenin rektörü giydirdi. - Onun, kızının adını verdiği bir buluşu da vardı değil mi? Siz söylemiştiniz... - Gazi Hocamızın pek çok buluşu var. Yani, bir tek bulu- şu değil. Gazi Hoca çünkü, mikroskopla ameliyat yapma meselesini dünyada yöntem olarak koyan, tıbbın gelişimi- ne yön vermiş çok büyük insanlardan birisidir. Yani "Gazi Hoca'dan önce, Gazi Hoca'dan sonra" gibi bir terminolo- ji bugün bizim disiplinimizin içerisinde var, Gazi Hoca'nın adıyla anılan pek çok alet var. Yani kızının adını verdiği "Leyla Ekartörü" var, kendisinin adını verdiği özel anevriz- ma klipleri var, işte demin söylediğim mikroskop var, var var... Yani, Gazi Hoca bir beyin cerrahisi devi... - Siz de Yücel Kanpolat'sınız canım! - Teşekkür ederim! (Gülüşmeler). BULMACA 1 2 3 4 5 SOLDAN SAĞA: 1 Över gibı görünüp yerme, yerer gıbi görü- nüp övme sanatı. 2/Bir şiırden şarkı olarak söylenmek üzere yapıl- mış beste.. Çok anla- yışlı ve sezgili kimse. 3/ Çan. 4/ "Artık huzur deminın ' Içebili- rim sırlı taşından" (Or- han Veli)... Dünya ede- biyatçılannı bir araya getirmeyi amaçlayan kuruluşun simgesi. 5/ Berilyum elementinin simgesi... Küçük erkek kardeş... Bir nota. 6/ Kanşık renkli... Ölen bir kimsenin ardından yazılan şiir ya da yazı. II Halk edebiyatında redife verilen ad... Içine başka bir sıvı katılmamış içki. 8/ Borsada bir senedin gerçek değerinin altı- na düşmesi halı... Güney Afnka Çumhuriyeti'nin plaka ışareti. 9/ Gümüş... Halk dilinde pancara verilen ad. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1' Dil devriminin ilk yıllannda kaymakama verilen ad. 2/ Silis- yum elementinin simgesi... Pamuklu bir kumaş türü. 3/ Erkek keçi... Yokluk, hiçlik, ölüm. 4/ Eskiden lise derecesindeki okullara verilen ad... İki borunun birbirine birleştirildiğı yer. 5/ Kötekbahğı da denilen eti lezzetlı bir balık. 6/ Şarkının sert bir biçimde vurgulandığı disko müzik üslubu... Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç... Bir cetvel türü. II Halk di-, linde negatif fotoğrafa verilen ad... Sahip. 8/ Vücudun konu- munun ya da hareketınin bılinçli olarak algılanmasına ılişkin bedensel duyum. 9/ Insan gözünün algıladığı ışık miktan... Meyve kurusu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear