14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3KASIM1995CUMA 10 DIZIYAZI Korsan yaym ve TV rekabeti Y aym sektörünün sorun- lannı sergilemeye çalı- şan bu dizi içın görüştü- ğümüz hemen herkes. sektörün en önemli so- runlarından bırinin. okur sayısındaki daralma ve korsan ya- yıncılık olduğunu söyledi. Ama bu İco- nularda da farklı görüşler \e farklı çö- züm önerileri atbaşı gıdiyor. Önce okur sayısındaki daralmayla ılgili olarak tele- vizyon kanallannın vaygınlaşmasının bir etkisi olup olmadığını sorduk. - Televizvon okur çalıyor mu? Adalet Ağaoğlu - Zaten okumayan in- sanlariçin televızyon büsbütün birkolay- hk. En kestirme, komprime biçimde bıl- gilenme. farklı yerlere. farklı insanlar. hayatlar içine göçme yolu. ama afyonlu bir yol bu. Bu vayınlarla ye- tinenlerin sa- hicıbirerkıtap okuru olmala- nnı beklemek de ayn bir ap- tallık olur ta- bii. Amabuda tepkisinı geti- riyor. Bakıyo- rum, beri yan- da da az ve öz, arayışı seven. farklıy ı arayan bir okur çı- kıyor ortaya. Yüzeysel olmanın dışında bir şey. Daha sahici bir okur. En azından ben böyle bir okurum olduğunu hissede- biliyorum. Hem zaten, iddialı olacak a- ma. ben okurumu med>a desteğiyle edinmedim. Ben ve benim kuşağımdan pek çok yazar. geldigımiz yere igneyle kuyu kaza kaza geldik. Hayır, hayır tele- vizyona okur kaptîrdıgımı filan sanmı- yorum Zaten bir oyana, bir buyanako- lan atan okur da istemem. Çabuk gelen. çabuk gider. AtılÂııt(Afa)-Doğrudeğil bu. Bizim televızyon kanallan ne sunuyorlar ki ki- tap okuyucusunu çekebilsinler? Ne sey- redecek kitap okuru o kanallarda? Biz- de TV kanallan seyırciyi "hıyar'*sayı- yor. Miige Sökmen (Metis)-Televizyonlar, bızim tarzımızdaki yayınevlerinin oku- runu etkılemiyorlar bence. Olsa olsa best seller kitapların yaygınlaşmasını engel- liyorlar. Çünkü tele\ izyon yayınlan ge- nelde çok kıtlesel. çok yavgın bir zevkı ve merakı kapsamak üzere hazırlanıyor. Kitap ise daha incelmiş, derinleşmış me- rak \e zevklere seslenme şansına sahip. • Adalet Ağaoğlu: Okumayan insanlar için televizyon büsbütün bir kolaylık. En kestirme, komprime biçimde bilgilenme, farklı yerlere, farklı insanlar, hayatlar içine göçme yolu, ama afyonlu bir yol bu. Bu yayınlarla yetinenlerin sahici birer kitap okuru olmalarını beklemek de ayrı bir aptallık olur tabii. • Hüseyin Sönmez: Sergici kayıtdışı ekonominin bütün olanaklarından yararlanıyor. Kira ödemiyor, personel çalıştırmıyor, vergi vermiyor, okura sunduğu kitaplar, genellikle ünlü ve çok satan kitaplardan ibaret. • Bülent Ermiş: Ben korsan yayıncılığı teşvik ettiğimize inanmıyorum. Biz, kayıt dışı ekonomi yapıyoruz ama bizim alışverişimiz dağıtımcılarla oluyor. Kitabevleri ise direk yayın evinden alışveriş yapıyorlar. Hatta hiç bölüşmüyor AOİ Ant(Afa)-Bakın, kitabevi neyi sa- tacağını bilmiyor. Ne dağıtımcı sunuyor buna bu olanağı, ne yayınevi. Katalog yok, liste yok, tanıtım yok, O zaman ti- cari çekiciliğini de yitiriyor kitapçılık mesleği. Çocukluğumuzun kitapçı dük- kânlan 7O'li yıllarda solculuk merkezle- rine dönüştü. 7O'li yıllarda klasık kitap- çı ortadan kalktı. Varolanlan da 12 Ey- lül düzeni sildi süpürdü. Şimdi kitapçı, sansürü kendı yapıyor ve bunu cahilce yapıyor. En çok satan kitabı ögreniyor ve ondan ötesiyle ilgilenmiyor bile. Ama şimdi yayınlanan kitaplann Anadolu okuru için fazla entelektüel olduğunu da söylemeliyim. - Gene okura dönersek... Bir zanıan- lar kitap satın alan ve okuyan bir kuşak >ardı bu ülkede._ Anl Ant - Sözünü ettiğiniz kuşak ben- ce artık kitap okuru değil. Pek çoğunun kıtaplıgı 70'lerden kalmış. 1980 sonra- sında bu kitap- lıklara giren ki- tap sayısı bir elin parmakla- rı bulmuyor. Oysa bu ente- lektüel kitle, salt okur olarak değil, kitabın daha genış kat- manlara. ke- simlere yayıl- ması için köp- rü, halka işlevi de görüyordu. Kitap tar- tışıldıkça ilgi artıyordu. Bu kitle okur nı- teliğinı terk edince halka koptu. Bu ku- şak baskılardan. yaşamın zorluklanndan >ıldı ve para kazanmayı da ögrendi. So- nunda da o artık okur değil tüketki oldu. Okurun niceliği ve niteliği Korsan yayıncılık deyince Anlaşılan televizyon okuru etkilemi- yqr. En azından okur sayısının azalma- sı»da bınncil etken televızyon değil. Ki- tap fiyatlannın pahalı olduğu tezi de sek- törde pek yüz bulmuyor. Ama buna kar- şılık kitaplann baskısı 2 binlere kadar da ındi. Üstelik bu 2 bin kitabın eritılmesi çoğu kezbıryılı buluyor. Bu durumda ni- cel ve nitel olarak kitap okuruna ne ol- du? Buvrun yanıtlan: Ömer Faruk (Aynnü Yayınevi) - 1980 öncesinde kitaplar 5 bin basılıyordu. Sonra 3 bıne ındi. Şimdilerde 2 bin. Ve yavaş yavaş 1500"e indik. Yani 1500ba- san yayınevle- ri de belirme- ye başladı. Ayrıntı olarak biz genellikle 2 bin basıyo- ruz. Ama 3000 bin bas- tığımız kitap- lar da oluyor. Oysa aynı zaman dilimleri içinde okur sayısı ya da üniversite mezunlannın sa- yısı artıyor, kitap baskılan azalıyor. Sor- duğunuz bunalımın bir yanı. önemli bir göstergesi bu. Ikınci yanı da okur bak- nıaya icoşullandı: okumaya değil bakma- ya. Kitaptan beslenen yazılı kültür, bir alt külrüre dönüştü. Yazı bir tanımlamaya göreanlamın yoğunlaşmış ifadesidır. Iş- te okurlarda bu "anlam"'ın peşinde olan- lar azaldi, azalıyor. Bunun kanıtlan var. Okunduğu söylenen, örneğin satılan ki- taplann yol açtığı bir tartışmaya, bir dü- şünce akımtna tanık olamıyoruz Türki- ye"de. Bugünün tartışma iklimi, basılan, yayılan kitaplann içeriklerinin çok geri- sınde. çok öncesinde bir iklimden ibaret. Müge Sökmen (Metis) - Bu dediğiniz geçiş dönemınin. 12 Evlül'ün ızlerinin silinmesı döneminin ürünüydü. Kanım- ca artık tersine bir süreç baş- ladı. Çok iyi okuy an. me- raklı, ilgili bir kuşak geliyor; çok kaliteli, genç bir okur kesımi. Batıda okur hızla uz- manlaşıyan. kendi dalı dı- şındaki kitap- larla ılgilenmeyebiliyor. Bızdeyse daha geniş bir ilgi alanı sözkonusu, dinamik bir okur bızimki. Satışlarda bir düşme olduğuna da ka- tılmıyorum. E\et kitap sektörü 1986- 1987 arasında bir krız yaşadı. Ama bu aşıldı. Örneğin biz Körfez Krizıni bile pek hıssetmedik. Kaldı ki düşük denen satışlar bizim tarz bir yayınevi için Ba- tı'dan. Avrupa'dakinden pek farklı degil. Biz Tarıh-Toplum-Felsefe dızimızi 2 bin basıvoruz. Aynı tıp kitaplar Avrupa'da da bu kadar basılıyor. Aynca pek çok ki- tap da yeni baskı yapıyor. Bu tabloyu ya- yıncılığa gererken de bilivorduk. Esas sorun, Batı 'da yüz binlerce tiraja ulaşan, genel okura seslenen best seller tarzı ki- tapların Türkiye'de yine aynı dartiraja sı- kışıp kalması. Metis Yayınevi'nin yönetıcisi Müge Sökmen'in iyimserliğini Yayıncılar Bir- liği Başkanı Atıl Ant pek bölüşmüyor. Yayınevlerinin ve kitabevlerinin üze- rinde tam olarak anlaştığı ender konular- dan biri korsan yayıncılık. Korsan mitıng gibi devnmci terminolojiye (yoksa dev- rimci argoya mı demeli?) girmiş bu te- rim, 80'li yıllarda iyi satan kitapian of- set tekniğinin sağladığı olanaklarla giz- lice basıp. düşük fıyatla pazarlayan ya- yıncılar için kullanılıyor. Sektörde kor- san yayın yapanlann çoğu adıyta, adre- siyle, bastığı kitaplarla fılan biliniyor. A- ma kanıtlamak çok zor. Kimse de çıkıp "Ben korsan yayıncıyım" demiyor. Bu dizı için görüştüklerimiz korsan yayın konusunda konuşmaya başladıkla- nnda çoğu kez susturmakta güçlük çek- tik. Yerimizin elverdiğince bu yanıtlan aktanyoruz: Hüseyin Sönmez (Pandora Kitabevi) - Bakın korsan yayıncılığı salt sergicılerin değil, kitapçılann da özendirdiği. besle- diği söylenegeliyor. Bunubiliyorum. llk bakışta dogru da. Korsan yayınlar kitap- çının işine geliyor gibi. Ne bileyim, kor- san kitabın fiyatı ucuz. Çok yüksek in- dirimle almak mümkün filan. Ama özünde korsan kitap sektörü bir bütün olarak sakatlıyor, zayıflatıyor. Uzun erimde korsan kitap bu sektörün zaran- nadır. Kesınlikle önüne geçmeliyiz. Adalet Ağaoğlu - Evet, sık sık bir de a- mafısıltıylabazı yayınevlerinin kendile- rinin korsan olduklanndan dem vurulu- yor ama Yayıncılar Birliği bu konuda he- nüz biraçıklama yapmadı. Cahit Kıhç (Beyoğlu'nda sergici)- Bü- tün vayıncılar, kimlerin korsan bastığını biliyorlar. Çıkıp dolaşsınlar, teşhiretsin- ler. Sergicilerde korsan basılmış kitap sa- tılmıyordemiyorum. bazılan satıvor. A- ma yalnız sergicilerde mi? Hiç ummadı- ğınız kitap dükkânlan da korsan kitap satmaktan yakalandı. Bunun sorumlusu ise yine yayıncılardır. Sergici eşittir korsan mı ? Kestirmeden "Sergiciler için ne düşü- nü>orsunuz" dıye sormadım. yanıtlan pek kestiremedim. O yüzden soruyu be- cerebıldiğimce provokatif düzenledim. Şöyle sordum: "INe güzel değil mi? Kent- lerin anacaddelerinde, hele hele Beyoğ- lu'nda adım başı kitap sergileri. Cıvil cı- vıL Sokaklar kitaba kesiyor. Sokaklar çi- çek açryor. Sonra yaan Ege ve Akdeniz kıyılan. Her yerde kitap sergileri. Ne hoş değil mi?" Provokasyon galiba hedefıni buldu. Yanıtlara bakın: Asuman Oktay ve Banş Türün (tleti- şim)- Biz. ılke olarak da uygulamada da indirimli kitap satan sergilere karşıyız. "Ne güzel kent sokaklarmda cml cıvd ki- tap sergileri'* kulağa hoş geliyor. ama so- nuçlanna bak- tığımızda sek- törün bütünü açısından za- rarlan yararla- rından fazla. Sergicilerin sırtında yu- murta küfesi yok. Personel giderleri yok. Kira, yazar ka»a zorunlu- luğu, fatura zorunluluğu filan yok. Ka- y ıt dışı ekono- minin bütün olanaklann- dan yararlanı- yorlar. Büyük indirim yapa- bilmelennin nedeni bu ve bu yolla ciddi kitabevleriyle „ _ haksız bir re- Banşlutun k a b e t j | ? i n d e . ler. İlk bakışta yayınevlerinin sergiciler- den çıkan var gibi geliyor. Oysa bu is- tikrarsız kitap satış kanallan genellikle sektöre zarar veriyor aslında. Tahsilatı- nız güvenceye alınmamıştır. Kaldı ki ser- gicih'k salt kitabevlerinin sorunu olarak Asuman Oktav» 242 yayınevi ve sivil toplum örgütünün katıldığı 14. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı bugün halka açılıyor. Korsan yayıncı anlatıyorYayın dünyasında kimse kalkıp "Ben korsan yayıncı- yım" demiyor. Ama korsan ya- yıncısız da bu dizi eksık ola- cak. Aldığı- mız birkaç sabıkalı ad- dan yola çı- kıp iz peşine düştük. So- nunda eski bir mapus- hane arkada- şımız konuş- maya razı ol- du'l 980 kışın- da Davutpaşa'da aynı koğuşta kal- mıştık. Adını açık- lamayacağıma söz verdim. O da bana korsan yayıncılığın hemen tüm dü- menlerini anlattı. Işte birkaç seçme. Şimdi abi, bu korsanlık rae- selesi fazla abartılıyor. En çok satan kitap kaç satıyor ki, onun korsanını basan köse>i dönsün. Bizimkine bu sofradan birkaç ekmek kınntısı kapnıak için çabalamak denmelî... Yaptım abi. korsan yayıncılık dedikle- rinden bir ara ben de >aptım. Ama benimki ummanda bir damla.. Ben ne yapmışım? Es- rar mı sattım? Çek senet işine mi bulaştım? Kitap \erdik biz insanımıza... Bak abi, bu \eni açılan lüks kitapçılar var. Bi- zim insanımızdaha onun kapı- suıdan girerken tedirgin oluyor. Hani var ya... Paşam Disko, sen ona gidebilirmisin? Git- sek bile kaşınıtı basar bizi. Okitapçılar da öyle. _. Evet abi, biz daha çok sergi- cilerle çalışınz. Çoğu da arka- daşımızdır.. Bak ben bu işi sırf para ka- zannıak için >apsa>dım porno kitap- lar var. onlan. korsanlardım. ... Abi. bu iş- te esas tezgâh. öyle korsan bas- tırmakta değil. Tezgâh altı denir. Diyelim sen yayınevi- sin. Siatbaada 3000 ki- tap bastırdın. 3000 bin de kapak \ar değil mi? Peki şimdi matbaada 3 bin 300 basılsa, 3 bin 300 de kapak. Matbaa. ya- \ ınevine kitaplannı teslinı eder. Kalanı korsandır artık... Sonra ciltçide de olur bu iş. Ciltçi "200 kitap bozuk çıktı'" dese ne olur? Yahut dağıtım kam- yonundan iki üç paket düşse. Vani diveceğim korsan bas- mak. zahmetine bile değmez... ... Zorluklan var tabii. Mese- la sergiciye veriyorsun. Anado- lu'da bazı kitapçılar sırf korsan çalışır, onlara veriyorsun. Adam bilivor korsan olduğu- nu. Nevapıvor.ödeme günii ge- lince aksatıyor. "Korsanda na- kıt para çalışır" derlervajnan- ma. Nakit parası olan niye bu ise girsin ki? Korsan avcısı anlatıyorYayınevlerı. genellik- le korsan yayıncıdan yakınıyor ama pek de bir şey yapmı- yor. Buna karşı- lık kitap sektö- ründe korsan avcılığını bir tür "yan meslek" edinmiş ya- yıncılar var. Örneğin Ar- kadaş Yayın- lan ndan Cumhur Öz- demir. AFA'dan Atıl Ant, Ileti- şim'den Tuğrul Paşaoğlugıbı Biz Tuğrul Paşaoğlu ile konuştuk. O anlatıyor: - Adamı yakaladık. Bak- tı pabuç pahalı. "Tamam ben basrını kitaplan"" da diyemiyor. Birbaşka korsan yavıncıyı ih- bar etti. Gidip ona baskın yap- maya karar verdik. Ben ara- bamla. muhbir korsan dağıtım işlerinde kullandığı kırmızı kamyonetiyle arkada baskına gıdi>oruz. Acele ediyorum ki basacağımız korsan kaçmasın. Ama muhbır korsan volda "'Abi bir dakka be, bir şuraya uğravalım. bir paket bırakaca- ğrnı"1 deyip kımi kitapçılarda kısa molalar vermemıze yol açıvor. Sonunda vardık ama kuş çoktan uçmuş. Nereden ha- ber aldığını önce anlamadık. Sonra fark cttik Muhbir korsa- nın cep telefonu vardı ve daha biz yola çıkarken işlemişti. "Bu düzevde donanımlı korsanîara karşı ne yapabiliriz" derken bir haber daha gel- di Bizim muhbir korsan yol boyu uğradığı kitap- çılara hem de bizim yayıne- vinin korsan kitap paketle- nni bırakmış. "Bunlar kor- san kitap ol- masın" diye soran kitabevi sahiplerine de 'Ne korsanı abi, görmüyor mu- sun yavınevinin sahibi de burada" diye beni kanıt dıye göstenniş... Ama bun- lan sakın yazma. "ava gi- derken avlanan korsan avcısı" diye makaraya alırlar beni. Ankara'da korsanı yakala- dık. Adam ezilip büzülecek. dil dökecek. inkâr edecek diye bekliyoruz. Oysa herif bir açtı mübarek ağzmı başladı döktür- meye: - Ne korsanından söz edivor- sun sen arkadaş! İsmail Beşik- çi içeride yatarken. siz kalkmış- sınız burada ricaretc dalmışsı- nız. 8. maddeye karşı çıkacağı- nıza, tutuyorsunuz korsan ki- tap, korsan yavıncı dive dev- rimci demokratlarla ugraşn or- sunuz. Millet aç yoksul. kitap alacak para ne. ckmek alamı- yor kardeşim'*. Adam galiba kendisınden özür dilememizi beklıvordu kavranınca sektörün uzun erimli çıkarla- nnı göz ardı ediyorsunuz demektir. Hüseyin Sönmez (Pandora Kitabevi) - Sergici kitabevlerinin korkulu rüyasıdır deniyor. Sormak gerek salt kitabevleri- nin mi? Bir kere şunu açık seçik sapta- yalım: Sergici eşittir korsan yayın. Yüz- de 99 bu böyledir. Ama kuşkusuz sergı- ciliğin zaran salt korsan yayını özendir- mesinden ibaret değil. Sergici kayıtdışı ekonominin bütün olanaklanndan yarar- lanıyor. Kira ödemiyor, personel çalıştır- mıyor. vergi vermiyor, okura sunduğu kitaplar. genellikle ünlü ve çok satan kı- taplardan ibaret. Sonuçta çok dar bir ki- tap paleti sunabiliyor ve okurun sığlaş,- masına dolaysız katkıda bulunuyor. Bülent Ermiş (Sergici) - Ben Beyoğ- lu'nun en eski sergicisiyim. Biz korsan yayın satmayız. Kimse satmaz. Çünkü satamazlar. Ellerinde kalır. Getirirler a- ma aimayız. Ben korsan yayıncılığı teşvik ettiği- mize inanmı- vorum. Böyle bir iddiada bulunuluvor- sa, saptansın. Biz, kayıt dışı ekonomi ya- pıyoruz ama bizim alış\e- rişimizdağıtımcılarlaoluvor. Kitabevle- ri ise direk yayın evinden alışveriş yapı- yorlar. Dolayısıyla bizim kâr marjımız da onlara göre daha düşük. Biz buna rag- men vüzde20 indirim yapabiliyoruz. Bu durumda bizi haksız rekabetle suçlaya- mazlar. Biz. kitabı okuyuculann gözü önüne seriyoruz. Kitabı düşünmedikleri anda bile görmelerini saglıyoruz. Oku- yucunun arayıp da bulamadığı kitabı. ki- tapçılar zahmet edip bulmaz ama biz sa- haf sahafdolaşı^rbuluruz. Birde şunu da söyleyeyim: TUYAP kitap fuan yaklaş- tığı zaman yayıncılar kitap etiketlenni bırden arttınyor- lar. Dağıtımcıya 60 bin lira- ya verdiği kitaba 120 bin li- ra etiket yapıştınyorlar. Ki- tap fuannda ise bu fiyatın yüzde yirmisini indiriyorlar. Cahit Kıhç (Beyoğlu'nda sergici) - Bize esas olarak ka- yıt dışı ekonomi dıyerek sal- dmyorlar. O zaman simitçi- lerle kestaneciler de vergi versinler. Kayıt dışı ekono- miyi ülkenin başbakanı bile yapıyor. Yine de yayıncılar okuyucuya ucuz kitap sağla- dıklan zaman kitap sergici- Ninden ucuz kitap alma ihti- \ acı duyulmayacak. Çok çe- *ıtli kitap bulundurmayı biz- de istenz. Ama burada belir- leyıci olan medya.. Yazan ta- nınmış degilse, medyada rek- lamı yapılmamışsa okur al- mıyor. Bunu yayıncılar da bi- liyor. Ömer Faruk (Aynnn Yayı- nevi) - Sergicılik kuşkusuz öncelikle kitapçıyı, kitabev- lerini zayıflattı. lyı bir kitap- çı salt "in" olmuş kitapian satmaz. Beş yıl sonra da. az da olsa birtalebi karşılayabi- len bir yerdir kitabevi. Oysa sergici. salt "in" yayınlarla ilgili. Bu uzun erimde de kı- sa erimde de sektörü sakatlı- yor. Adalet Ağaoğlu - Benim açımdan, daha çok okura de- ğil. okuyan okura ulaşmak; kitabın dızgi. baskı, kapak gi- bi kalitesiyle, estetiğiyle de bir bütün olduğunu bilen okura ulaşmak önemli. Eski- den sergileri kanştırarak, unutulmuş. artık bulunma- yan ama içimizi cız ettiren ki- taplara kav uşurduk. Ben, okuru az olan bir toplamda bir kitabım diyelim bir mil- yon satsa. okunduğumdan kuşku duyanm. O yüzden furya sergiciliğinden hoşlan- dığımı söyleyemem. Hani di- limizde "işportaya düşmek" diye bir söz vardır. Sergicılik bana biraz bunu çağnştmyor. Hopanlörlü ber kitapçının önünde kıtaplanmı yere yı- ğılmış görsem mutlu olacağı- mı hiç sanmıyorum. Kitabın kendini aşan öne çıkarmalar- dan da aynı derecede rahat- sızlık duyduğumu söyleyebi- lirim. Yayıncılar, kitapçılar, da- ğıtımcılar böyle diyor. Peki sergici ne diyor? Beyoğlu'da iki kitap sergicısıyle arkada- şımız Filiz Gümfişkonuştu. Sergiciler suçlamalan kabul- lenmek bir yana oldukça farklı biraçıdan ilginç yanıt- larveriyorlar: Yarın: Dağıtım ve pazarlama ANKARA... ANKA... MÜŞERREF HEKİVIOĞLU Anjantinli Tarihçi ve Atatürk Arjantinli tarihçi Vlllalta ile bu kez bir öğle yemeğin- de karşılaştık. Galiba 92 yaşında, ama öncekı buluşma- larımızı anımsadı, kucakladı, öptü beni. Büyükelçi Er- gün Pelit'ın verdiği öğle yemeğinde, yardımcısı Füsun Çetintaş ile Arjantin Büyükelçisi ve ilgili genel mudür- lükten genç diplomatlar var. Türkiye'ye ilk gelişinde Vll- lalta da genç bir diplomat, 1930'larda. 1969'da ilk kar- şılaşmamızda. Mustafa Kemal'ı nasıl tanıdığını anlattı bana. Istanbul'da, Park Otel'de bir akşam orkestra ça- lıyor, herkes dans ediyor; tangolar, çarlistonlar... Arjan- tinli genç de hayran, seyrediyor. Dans eden kadınian, kadın devriminin, laıkliğin sonucu diyeyorumluyor. Son- ra o da dansa kalkıyor. Arjantin türü bir tangoyla ilgi top- luyor. Atatürk de izliyor onu, masasına çağırıyor sonra. Vıllalta da tangoyu anlatıyor ona. Turklerin yanlış dans ettiğinı; tangonun bir aşk, coşku ve gerilim dansı oldu- ğunu, Turklerin hayli yumuşak çizgilerle dans ederek tangoya ters düştüğünü anlatıyor. Atatürk dinliyor, son- ra kalkıp Arjantin türü bir tango yapıyor. Ankara'daki ilk karşılaşmada Arjantinlı tarihçi, "Türklertangoyu öğren- öi mi" diye sordu bana. Ikimiz de kahkahayı bastk. Dans etmeyi unuttuk son yıllarda. Düğünlerde, balo- larda, gece kulüplerinde, tüm ekranlarda göbek hava- sı ağır basıyor! Ama dansa çağrı da var, Cumhuriyet ba- loları düzenlenıyor. Bu kez Cumhurbaşkanı da, Başba- kan da katılmadı. ama Genelkurmay Başkanı Orgene- ral Karadayı da dans edenler arasında yer aldı Ankara Palas'ta. Bu sabah da Istanbul'dan bir okurumuz ara- dı, ünlü bir otelin halkla ilişkiler yönetmeni; 1933 yılın- daki baloda ne yendiğinı öğrenmek istiyor. Belki de hiç- bir şey yenmedi ya da çok sade bir büfede ağırlandı ko- nuklar. O ilk balolann havası, coşkusu içinde ne yenmiş, ne içilmiş, kim negiymiş, önemli değil elbet. Bisan Sa- vut'tan, Nevin Menernencioğlu'dan dınlediklerim çın- lıyor kulağımda. O ilk balolara Sümerbank basmasın- dan giysilerle geliyor başkentlı kadınlar. Coşkuyla dans edıyoriar. Cumhuriyet kızları olarak onurduyuyorlar. Oy- sa bugun bir de tesettür modası var değil mi? O moda- yı taşıyanlar dans etmiyor elbet. Erkekle yan yana, eşit düzeyde değil; kapalı yaşamda, tutsaklığın eşiğinde bir konumda... Ankara Palas'taki öğle yemeğinde Arjantinli tarihçi, Atatürk devrımlerini hayran anlatırken neler canlanıyor gözümde! 1970'lerde CHP-MSP koalisyonu dönemın- de Ankara Palas'a yerteşen MSP'liler neler yaptı bu sa- lonlarda! Balo salonunda, Atatürk'un locası önünde ib- rikler ve naimlar; aptes alıyor, namaz kılıyorlar. Gece ku- lübünü de mescide dönüştürdüler! Ankara Palas, dev- let konukevi konumuna geldi. Korunması güvenceye alındı neyse... Cumhuriyet balolannın yeniden başla- masını da, tesettür modasına tepki diye yorumluyorurr. ben. İlk balolarına başörtülerini çıkararak gelen kadın- ların torunları yeteri kadar bilınçlendi sanınm. Tesettür modası bir politikanın sımgesi, şeriat özleminin göster- gesi değil mi? Kadını kapalı yaşama, politikanın dışına iterek demokrasiden söz edilır mi? iyi çalışıyoriar, iyi ör- gütlenmişler, bılgisayar ağı kurmuşJar, ama amacı iyi bilmek gerekır. Yerimizi, yöntemımizi de iyi bilmek, sap- tamak zorunluluğu var. Yazıma Vıllalta ile başladım. ama telefonlar çaldı dur- madan. Kadın bakanlığına CHP'li Abdülkadir Ateş'in gelmesinı yadırgayanlar anyor. Aysel Baykal'ın iyi bir bakanlık sergilediğini anımsatıyorlar. Birgen Keleş'in bakan olmamasını yadırgıyorlar. Önay Alpago'nun tep- kisini destekleyenler de var. Ben de bu telefonları ya- dırgıyorum doğrusu. Kadın bakanlığı koltuğuna bir ka- dının değil bir erkeğin otunması, CHP'de partı içi den- gelerden kaynaklanmıyormu acaba? Partı yönetimi ka- dınlar arasında bir seçim yapamıyor, bir erkeği görev- lendirtyor. O koltuğa oturan politikaanın kadın olması değil; kadına, ınsana. dünyaya bakışı önemli bence. ln- san hak ve özgürlüklerine bakışı, demokrasiye geçiş sü- recınde kadının yerini, etkinliğini bilmesi, yolunu açma- sı önemli. Bir seçim hükümetinde bu gerçekleşir mi bil- mem. Başbakanımız da kadın, ama bu yolda başanlı de- ğil doğrusu. Çağdaş görüntüsüne, şıklığına karşın çağ- daş bir politikacı izlenımi veremiyor. Tersine, çağın dışı- na yönelık eğilimlere ödün veriyor. Seçim olur mu olmaz mı bilmem, ancak herkesın seçımini yapması gerekiyor artık. Karanlığa mı saplanacak, aydınlığa mı yönelecek? Olumsuz gelişmelere bakarak umutsuzluğa düşersek karanlığa saptanırız. Ama karanlığı delerek aydınlığa yönelirız. Çankaya Koşkü'ndeki toplantıda yeni Milli Eği- tim Bakanı Turhan Tayan ile konuştum bir aralık. Ko- lay gelsin dedim. "Ben Atatürk kuşağından bırpolitika- cıyım" diye yanıt verdi. Kapsamlı bir yanıt, ama sözter değil davranışlar önemli her zaman. Seçim hükümeti, kısa bir süre bakanlık, ama bir şeyler yapabilir, en azın- dan bakanlığın çağdışı yapısını değiştirmek yolunu aça- bilir. Eğitım dalında aylar değil günler, anlar önemli ar- tık. Mengü Ertel'in programında Cevat Dursunoğ- lu'nu ızlediniz mi? Cumhuriyete kanat gerenlerden bi- ri, Atatürk devrimlerini yaşama geçiren eğitimci. Onu, 1961 Anayasası öncesinde yakından tanıdım. Kurucu Meclis'in yaşlı bir üyesi, ama en genç, en yürekli sesiy- di. Eğıtim Bakanlığı'nda güzel bir bahar oluşturuyor. O bahan solduranlar Cumhunyet'e kanat gerebilir mi? On- lar kanatlan koparmayı amaçlıyor, şeriata soluk veriyor ancak. Giderek yoğunlaşan bir çaba, bize de somut bir uyarı kuşkusuz; duyarsız kalabihr miyiz? Duyarsız kala- râk 10 Kasım'da saygıyla selamlayabilir miyiz Atatürk'ü? Başımız dik gidebilir miyiz Anıtkabir'e. Arjantinli tarihçi Vıllalta 92 yaşında, ama Atatürk'ü anlatırken gençleşi- yor, gözleri parlıyor. Bir yabancı da olsa iyi tanıyor Türk devrimcıyi. Soyut değil, somut çizgileriyle. Oysa ülke- mizde Atatürk soyutlaşıyor giderek. Herkes seviyor, a- ma nasıl? Ikı ay sonra yapılacak seçimde oy kullanacak gençler Atatürk'ü tanıyor mu gerçekten? Devrimlerini, dünyaya bakışını, barışçı politikasını biliyorlar mı? Se- çimden söz edilirken bu sorular da kafamı tırmalıyor doğrusu. Sonra düşünüyorum, kimi zaman yanlışlann faturası haylı acı oluyor, ama o acı faturalan ödemeden doğrulara vanlamıyor. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 SOLDAN SAĞA: 1/ Tek bir kişınin mutlak bir biçim- de iktıdan elinde tuttuğu siyasal sistem. 2/ Halat gibi örülmüş iplik çilesı... lstan- bul'un bir semti. 3/ Yumurtalık. 4/ Bir nota... Burul- muş erkek dana. 5/ Ispanyollann sevınç ünlemi... Altın. 6/ Japon kökenlı bir dövüş sporu... Kesin. 7/Anadolu"da kurulmuş eski uygarlık... Köpek \e ineklere yedırıl- mek ıçın un ve kepekle hazır- lanan yiyecek. 8/Şık. lüksve göstenşli giyım tarzı... Bir soru eki. 9/Bazı spor dalla- rında şampıyonluk düzeyin- de olmayan yanşmalara veri- len ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Anatomı. fızyolojı ve pa- tolojının kulakla ilgili bölü- mü. 2/ Pasifik Okyanusu'nda bir ülke... Bir yüzey ölçüsü binmı. 3/ "O yer" anlamında kullanılan sözcük... S'azınsal. 4/Gençliğı \e körpeliğıkalmamışolan... Kulakiltıhabı. 5/ Soysuz. dejenere... Sahip. 6/ Bezekçilikte kullanılan yeşıl ve pembe dalgalı bir çeşıt sedef... Rütbesız asker. 7/Bir de- rebeyın hizmetındekı Japon savaşçısı. 8/tşaret... Cehennem. 9/ tlkel benlık... "Bıçak dövüyor bıçak Bursa'da bıçak- çılarbır — güneş gibi Bursa bıçaklan" (Attılâ llhan).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear