13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
m. SAYFA CUMHURİYET 8 EYLÜL1994 PERŞEMBE DIZIYAZI ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Prof. Henry Kendall insanlığı tehdit eden sorunlan Cumhurİyet için yazdı Çevresorunlanveinsanlıkongünlerdeçevremizeyönelikteh- ditleri daha sık duyar olduk. Stras- tosferdeki ozon deliğinin büyüye- rek dünyanın bazı yerlerini tehlike- li düzeyde morötesi ışınlanna açık bıraktığını duyuyoruz. Tanm ve hayvancıhk usullerinin toprağı çöl- leştirip verimsizleştirdiğini ve göçlere neden ol- duğunu görüyoruz. Yeraltı sulan kurutulup kirle- tiliyor. Hem tropikal yağmur ormanlannın, hem de tropikal ve öteki kuru ormanlann hızla yok edildiğini ve böylece birçok bitki ve hayvan türü- nün tümüyle kaybolduğuna tanık oluyoruz. Deniz yaşamı avlanmayla yok ediliyor, kıyılar toprak erozyonu, sanayi, tanm, insan ve hayvan atıklanyla kirleniyor. Liste böylece sürüyor. Buna, dünyada beş kişiden birinin gerçek yok- sulluk içinde yaşadığını, on kişiden birinin ciddi biçimde beslenme yetersizliği çektiğini de ekler- seniz gezegen çapında bir felaket ortaya çıkar. Bunlar ve öteki dûnya sorunlan birbiriyle ya- kın ilişkilidir. Bütün bunlar çok ciddi bir bunalı- mın belirtileridir. I Hava ve Portre Nobel Fizik Ödiilü sahibi « • I Prof Henry W. Kendaü. "Bilim Adamlannın tnsanhğa VyvnsT adlı bir bildirinin yazılıp dağıtılmasında öncüiük yapmış bir bilim adamıdır. Prof. Kendall, 70 ülkeden, 104'ü Nobel ödülü almış 1700 kadar bilim adamı ve kadınına bu büdiriyi imzalatıp dağıttı. Prof. Kendall'ın bugün Cunüıuriyet'te yayımlanan yazısı, bu bildirinin i okurlanmıza özel açıklaması niteliğinde oluşu nedeniyle de ayn bir önem taşıyor. Prof.ttenry W. Kendall 9 Aralık 1926'da Boston'da dogdu. Doktorasını Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden alan Kendall, 1967'den beri burada çahşıyor. 1990 yılında Amerikalı Jerome I. Friedman ve Standford Üniversitesi'nden Kanadalı Riehard E. Taytor ile Nobel Fizik ödülü'nü paylaştı. Cç araştırmacı, 'Parçacık fiziginde kuark nradeiinin geuştirümesinde başbca önemi olan, bağh nötnnüar ve protonlar taranndan eiektronlann esnek otmayan yayuıması üzerine araşörmalan" nedeniyle îsveç Kraliyet Bilim Akademisi ile bu ödüle layık görüldüler. Kendall, bilim dünyasında titiz araştırmacılığıyla tanuuyor. Henry W. Kendall tnsan çalışmalan çevreye çok yönlü zararlar veriyor. Biri ozon tabakasının incelmesidir. Üst at- mosferde, stratosferde, bulunan bir çeşit oksijen olan ozon, dünyayı, güneşin zararh ışınlanndan konır ve ozon tabakasının incelmesi gezegende- ki yaşam ve insan yaşamı için ciddi tehlikeler ya- ratır. Yine de sanayi dûnyası ozonu yok eden bir- çok kimyasal maddeyi atmosfere katmaktadır. Aynca eneıji santrallannda ve otomobillerimiz- de kullandığımız kömür, petrol ya da doğalgaz gı- bi yakıtlar da kentlerimizdeki hava kirliîiğine ne- den olmaktadır. Karbonmonoksit. nitrojen ve sül- füroksitleri, hidrokarbonlar insan sağlığına ve çevreye zarar verirler. Buna ek olarak nitrojen ve sülfîiroksitleri asit yağmuruna neden olurlar. Bu gazlar bulutlardaki su buhanyla birleşip sülfür ve nitrikasit oluştururlar, sonra da yağmura ve kara kanşırlar. Asitli yağmurlar, göl ve akarsularda bi- rikip buralan bitki ve hayvan yaşamına elverişsiz /lepimize yaşam veren sistemlerin düzenini kurtanp kollamak için çevreye zarar veren çalışmalan denetim altına almalı, iklim değişikliğine neden olabilecek olan ve insan sağlığına ve çevreye zarar veren yakıtlann kullanılmasım sınırlandırmalıyız. Bunlardan uzaklaşırken tükenmeyen, çevreyi kirletmeyen, tehlikeli atık bırakmayan ve ulusal güvenliğe zarar vermeyen yeni kaynaklara öncelik tanımalıyız. duruma sokarlar. Asitli yağmurlar orman, üriin ve binalara da zarar verir. Önümüzdeki yıllarda karşılaşacağımız ciddi bir sorun da gezegenin ısmmasından doğacak iklim değişiklikleridir. Yakıtlann dumanı yalnızca insan sağlığına ve çevreye zarar vermekle kalmaz aynı zamanda atmosfere tonlarca karbondioksit gazı - ısıyı hapseden sera benzeri koşullar yaratan gaz- katar. Bu gazın birikimi dünya ısısını tahmin edil- meyecek kadar yûkseltebilir. Böyle bir ısınmanın sonuçlan kesin olarak bilinmese de eldeki kanıt- lar deniz yûzeylerinin yükselmesi ve kıyılann su altında kalması; iç bölgelerde ise sıcak ve kuru yazlar, kuraklık ve sıcak dalgalan oluşabileceği- ni gösteriyor. Bunlar tanmı etkileyip dünyanın şimdiden yetersiz olan besin üretim sistemlerini ciddi biçimde zedeleyebilir. tnsanlann doğal çevreye verdikleri zarar, biyo- lojik çeşitliliği 65 milyon yılki en düşük düzeyi- ne indirdi. Dûnyadaki yaşam türlerinin üçte ikısi en azından 3 milyon tür, yağmur ormanlannda yaşar. Bu ormanlann kıyımı sonucu eskisine oran- la yalnızca yüzde 55'i kadar bir yerkaplıyorlarve her yıl yûzde bir oranında ve yaklaşık 100.000 ki- lometrekare orman daha yok ediliyor. Başka çe- şit ormanlar da yok ediliyor. Yalnızca Amerika Birleşik Devletleri'nde her yıl 265 bin dönüm es- tnsan çalışmalan. yaşam için gerekli olan yiyecek, enerji ve uygun bir çevre sağlayan biyolojik ve jeofi- zik sistemleri tehdit eîdhor. Nüfus arüşı azalsa bile bu tehdidi daha ciddi boyutlara yayıyor. Gezegenin artan nüfusu çevreyi zorluyor. Durum her geçen yıl daha da ciddileşiyor. ki orman, tomruk ihracı için yok ediliyor. Yaşam alanlan yok edildiği için ormanda yaşa- yan türlerin yüzde 0.2 ila 0.3'ü her yıl yok oluyor. Yağmur ormanlannın kıyımında bu her yıl 4.000 ile 6.000 türün yok edilmesi anlamına geliyor. Bu, insanın ilerlemesinden önceki türlerin doğal yok oluşunun aşağı yukan 10.000 katına eşittir. 2100 yılında bu kıyırn, yaşayan türlerin üçte birine yük- selebilir. Genetik çeşitliliği sonsuza değin yitir- mekle bu türlerin sağlayacağı sağaltıcı ve diğer yararlardan da yoksun kalıyoruz.Tropikal orman- lann yüzde sekseni besin üretimi için tanm alanı açılarak ortadan kaldınlıyor. Ne yazık ki bu biçim- de kazanılan toprak verimsiz oluyor ve çabucak işe yaramaz durum gelince de büyük bir bölümü terk ediliyor. Toprağın verimliliğini etkileyen bir başka öğe de dünyanın birçok yerinde yakacak için yeterli odun olmayışıdır. Bu durumda çiftçi- ler ürün artıklannı ve gübreyi yakacak olarak kul- lanıyorlar. Sonuç olarak tanm alanlan verimsiz- leşiyor, toprak erozyonu artıyor ve ürün verimi azalıyor. Bu nedenle bazı bilim adamlan dünya- mızın tanm sisteminin artan dünya nüfusunu bes- leyebileceğinden kaygılıdırlar. Besin üretimi ar- tışı son on yılda azaldı ve şimdi nüfus artışının sa- dece üçte ikisi oranında. Bugünkü eğilim sürerse bu oran önümüzdeki on yılda daha da düşebilir. lAkvstıvedenlzierdekJ Ikiptenıne Tanmda kullanılan kimyasal gübre ve haşere ilaçlan doğrudan doğruya akarsulara ve denizle- re kanşarak çevre kirlenmesi yaratır. Çoğunlukla zehirli olan sanayi atıklan ile organik atıklar (in- san, hayvan ve tanmsal) tüm dûnyadaki suyun ni- teliğini etkiliyor. Yalnız yeraltı sulan değil, okya- nus kıyısındâki bölgeler de etkileniyor. Yılda 20 trilyon litre sanayi atığı doğrudan doğruya kıyı su- lanna katılıyor. Buna kentlerin atık suyu ve tanm- sal atıklar da katıhnca okyanus kirliliğinin yüzde sekseni karasal atıklardan ortaya çıkmış oluyor. Kirlenme sorunundan başka bir sorun da yeter- li temiz su bulabilmektir. Dünyada birçok ülke su sıkıntısı çekiyor. Üstelik bu ülkelerin çoğu bu so- runu giderecek gerekli teknolojiye de sahip değil. Kıt temiz su kaynaklannın artan gereksinimi kar- şılayamadığı bazı bölgelerde uluslararası çatışma çıkinaktadır. I Tophntsal ve I ekonomik getenekter Gelişmekte olan ülkeler karşı karşıya oldukla- n en büyük tehdidin çevre kirliliği olduğunu an- layıp bu tehdidin denetimsiz nüfus artışıyla daha da fazlalaşacağını görmeliler. Bu ülkeler, onlan toplumsal, ekonomik ve çevre konulannda iflasa süriikleyecek olan çevre kirliliği, yoksulluk ve toplumsal huzursuzluk girdabına kapılmamalılar. Dünyanın birçok yerinde çıkan silahlı çatışma- lann nedeni yetersiz kaynaklardır. Ormanlann, su kaynaklannın, avlanma alanlannm, toprak ve at- mosferin yok edilmesine izin verilirse böyle ça- tışmalar hem daha yaygın hem de daha tehlikeli duruma gelebilir. Aynca yenilenebilen kaynakla- nn kıtlaşmasmdan doğan çevresel ve ekonomik dengesizlikler, gelişmekte olan ve gelişmiş ülke- lerde tahmin edilemeyecek yankılar yaratabilecek büyük göçlere yol açabilir. Gelişmekte olan dün- yada böyle felaketlerin oluşmasını engellemek sanayi ülkeleri için yalnızca iyiliksever bir dav- ranış değildir. Çevre kirliliği yüzünden göçenler sığındıklan sanayi ülkesinin ekonomisine çok zarar verebilirler. IKadına eşitlik ve kirtsj hakkı Hepimize yaşam veren sistemlerin düzenini kurtanp kollamak için tüm ülkelerin yapması gerekenler şunlardır: - Çevreye zarar veren çalışmalan denetim altına almak. Alınacak önlemlerarasında iklim değişik- liğine neden olabilecek olan ve insan sağlığına ve çevreye zarar veren yakıtlann kullanılmasım sınır- landırmalıyız. Bunlardan uzaklaşırken tüken- meyen, çevreyi kirletmeyen, tehlikeli atık bırak- mayan ve ulusal güvenliğe zarar vermeyen yeni kaynaklara öncelik tanımalıyız. - tnsanlar için gerekli olan kaynaklann daha et- kili değerlendirilmesi ve yetersiz olanlann daha tasarruflu kullanımı için önlemler almak. Sürek- li olabilecek tanm usullerine geçerken besin üretiminin arttmlmasına önem vermek. - Bunun için de dünya vatandaşlannın ekonomik ve toplumsal durumlannın geliştiril- mesi, yoksulluğun azaltılması ve kadına eşitlik ve kürtaj hakkının tamnmasının gerekli olduğunu anlamak. /Jünyanın birçok yerinde çıkan silahlı çatışmalann nedeni yetersiz kaynaklardır. Ormanlann, su kaynaklannın, avlanma alanlannın, toprak ve atmosferin yok edilmesine izin verilirse böyle çatışmalar hem daha yaygın hem de daha tehlikeli duruma gelebilir. Kalkmmış ve kalkınmakta olan ülkelerin bugünkü ekonomik gelecekleri, çevreye ve doğal kaynaklara verdikleri zararla birlikte sür- dürülemez. Sürdürülürse gezegenimizin yaşam- sal sistemleri kısa sürede iflas eder. Yaşanılır bir gelecek istiyorsak yepyeni bir ahlak anlayışı geliş- tirmeliyiz; kendimize ve dünyamıza karşı sorum- luluklanmıza yepyeni bir yaklaşım bulmalıyız. Ama yeni bir ahlak anlayışı geliştirip, harekete geçmek için bütün ülkelerin onayını almak hiç de kolay bir iş değildir. Ne olursa olsun dünyanın bize yaşam sağlayan yeteneğinin bir sının ol- duğunu anlamalıyız. Incinebilir olduğunu al- gılayıp artık yağmalanmasına izin vermemeliyiz. Hemen harekete geçmeliyiz. Bu bizim kuşağımızın sorumluluğu; başaramazsak suç- lanacağız. YARIN: 'Kristal Küre' ödülü sahibi Prof. John J. Craighead Y A Y I N H A K K I C u m h u r i y e C ' E A i T T i R . i z i ı s ı s i z Y A Y I N L A N A M A Z ÇALIŞANLARIN SORULARI /SORUNLARI YILMAZŞÎPAL Herkes Anayasa Mahkemesi'ne üye olamaz Bu yazımızın amacı, demek, kulüp, parti üyeliği ile Anaya- sa Mahkemesi üyeliği arasındaki yapısal farklılığı anlatmaktır. öncelikle 7 Ekim 1983 günlü Resmi Gazete'yi önümüze alalun ve oradan 2908 sayılı Dernekler Yasası'nın "Demek Kurma Hakkı" ta- nıyan 4. maddesini okuyahm. "Madde 4- Medeni haklannı kullanma ehliyetine sahip ve on sekiz yaşını bitirmiş olan herkes, önceden izin almaksızın dernek kurabilir. Gelelim 24 Nisan 1983 günlü Resmı Gazete'de yayımlanan 2820 sa- yılı Siyasi Partiler Yasası'nın 5. maddesine: "Madde 5- Vatandaşlar, siyasi p>arti kurma hakkına sahiptirler." Siyasi partiler, anayasa ve kanunlar çerçevesinde önceden izin al- maksızın serbestçe kurulurlar. Şimdi Siyasi Partiler Yasası'nın 8. maddesini yine birlikte okuya- lım. "Madde 8- Siyasi partiler, milletvekili seçilme yeterliğine sahip en az otuz Türk vatandaşı tarafindan kurulur." Milletvekili olabilmenin koşullan da anayasanın 76. maddesinde be- lirlenmiştir. "Madde 76- Otuz yaşını dolduran her Türk, milletvekili seçilebilir. En az ilkokul mezunu olmayanlar (...) milletvekili seçilemezler." tlkokul çıkışh olan -olmayan herkes, aidatını ödedikten sonra bir der- neğe. bir siyasi partiye elini kolunu sallaya sallaya girebilir. tlkokul çı- kışlı olanlarbaşkan, milletvekili, bakan ya da başbakan da olabilir. An- cak Anayasa Mahkemesi'ne üye olabilmek için 13.11.1983 günlü Res- mi Gazete'de yayımlanan 2949 sayılı "Anayasa Mahkemesi'nin Ku- ruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa"da aranan koşullara sa- hip olmak gerekir. Bu koşullar 2949 sayılı yasada belirtilmiştir. Bir- likte okuyalım: "Madde 2- Anayasa Mahkemesi, on bir asil ve dört yedek üyeden oluşur. Madde 3- Anayasa Mahkemesi, asil ve yeJek üyeliğine seçilebil- mek için aşağıdaki şartlan haiz bulunmak gerekir. 1. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek ldare Mahke- mesi ve Sayıştay'da başkan ve üye olmak veya 2. Kırk yaşını bitirmiş, altmış beş yaşını doldurmamış, yükseköğ- renim görmüş ve kamu hizmetlerinde en az on beş yıl fıilen çalışmış veya yükseköğretim kurumlanndaen azon beş yıl ögretim üyeliği yap- mış olmak şartıyla a) Yükseköğretim kunımlannın hukuk, ıktisat ve siyasal bilimler dal- lannda ögretim üyesi veya, b) Yükseköğretim Kurulu başkan veya üyesi veya Yükseköğretim Kurulu rektör veya dekanı veya müsteşar, müsteşar yardımcısı, gene- ral, amiral, büyükelçi, bölge valisi veya vali olarak görev yapmak, veya c) Mesleğinde avukat olarak fıilen en az on beş yıl çalışmış olmak, ve 3. Hâkimlik mesleğine alınmamayı gerektiren bir suçtan hüküm giymemek veya bu gibi suçlardan dolayı ceza kovuşturması altında bu- lunmamak veya hâkimlik mesleğine alınmasına engel bir hali olma- mak." Görülüyor ki Anayasa Mahkemesi'ne üye olmak için aranan koşul- lar milletvekili, bakan ya da başbakan olmak için aranan koşullarla kar- şılaştınlmayacak kadar zordur. Kısaca herkes dernek, kulüp, parti kurabilir, bu kuruluşlara üye ola- bilir, başkan olabilir, milletvekili, bakan, ya da başbakan olabilir. Ama herkes Anayasa Mahkemesi'ne üye olamaz. Anayasa Mahke- mesi üyesi, toplama delegelerin oy çokluğu ile seçilmez. Kısaca, milletvekili, bakan ya da başbakan olmak, Anayasa Mah- kemesi'ne üye olmaktan çok daha kolaydır. Anayasa Mahkemesi'nde kararlar, siyasi partilerde olduğu gibi par- ti başkanının buyruğuna göre verilmez. Anayasa Mahkemesi'nde kararlar, salt çoğunlukla verilir. Türkiye'de kirlenmemiş kurumlann başında Anayasa Mahkemesi gelmektedir. Lütfen bu saygın kurumun sayın başkanına ve sayın üyelerine say- gılı olalım. BirSöylentinin İçyüzü: (2) Demirhan Tuncay'ın Günlüğü... Suphi Karaman, Orhan Erkanlı ile Alpaslan Türfceş'e yanıtlarının sonunda, şöyle diyordu: (Cumhurİyet, 1 Tem- muz 1994) "27 Mayıs öncesi günlerinde Demokrat Partililer'in çok kötü işler yaptıklan kanısı kamuoyunda yaygmdı. Tüm iti- barını yitirmiş ve Vatan Cephesi yayınları ile de ciddiyetini kaybetmiş devtet radyosunu Demokrat Partililer'den başka kimse dinlemiyordu. Tüm baskıcı yönetimlerde olduğu gi- bi, fısıltı, kamuoyunda saltanatını kurmuştu. Dinamik güç- ler ve DP'liler dışında herkes, Avrupa'dan yapılan yabancı radyo yayınlannı dinleyerek Türkiye'de olup bitenlerden haber almaya çalışıyordu. Bu yayınların başında da Ame- rika 'nın Sesi Radyosu ve Ingiliz BBC geliyordu. Bu radyo- larda ise 28-29 nisandan itibaren önemli kanşıklıkların her birinde 8-10 kişinin yaralandığı, öldürüldüğü bildiriliyordu. Sovyetler Birliği yanlısı yayın yapan Bizim Radyo'nun ise, kamuoyunda itibarı ve dolayısıyla etkisi yoktu. Baskıcı DP yönetiminin, basın ve yayın özgürlüğü üzerindeki ağır san- sürü, çarpık bir kamuoyu oluşmasma neden oluyordu. Bu da Demokrat Parti yönetiminin sonunu hazırhyordu. Bu itibarla, 27 Mayıs'tan sonra açığa çıkan birkaç öğren- cinin ölümü ve yaralanmasının dışında, kamuoyunda daha birçok ölümlerin bulunduğu beklentisi vardı. Bütün bu bili- nenlerin ışığı altında denebilir ki, 27 Mayıslı günlerin ilk haftasında devlet radyosunda yayımlanan haberin kendisi bir sürpriz değildi. Fakat haberin niteliği dehşet vericiydi. 27 Mayıs anarşiyi durdurmuş, kardeş kavgasını önlemişti. Her tarafta özellikle de büyük şehirlerde coşkulu gösteriler sürüyordu. Genelde tüm ülke sükûnete kavuşmuştu. Kar- deş kavgasını önlemeyi amaçlayan basiretli biryönetimin, haberin dehşet verici yönünü araştırmaya ve incelemeye alması gerekirdi. Kaldı ki, olayın dehşet verici yönünün mantıksal temeli binde bir bile sağlam değildi." Olay öncesi günlerinden itibaren bastnda bu konuya iliş- kin şu haberler var: (31 Mayıs, 1960 Vatan gazetesi) "Istan- bul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar dün (30 mayıs) saat 14.30'da rektörlük binasında bir basın toplantısı yapa- rak, sözleri arasında 'Ünıversite olaylarında ölenlerin sayı- sı 2'den fazladır. Olay gecesi cesetlerın kamyonla Merkez Efendi Mezarlığfna gızlıce götürüldüğü ve mezarlık bekçi- sinin kabul etmediği bilinmektedir' dedi."(Söz aramızda, ben de o sırada, Vatan'ın Ankara bürosunda muhabir ola- rak çalışıyorum. 27 Mayıs olunca, şapkamı havaya atıp, "Artık gazeteci gerekli değil!" deyip, istifa etmiştim. Param bitince 15 gün sonra döndüm. Belki de sevinçten bunalım geçirdim!) (2 Haziran 1960, Cumhurİyet gazetesi): "Yüksek rütbeli bir MBK üyesi dün (1 haziran) Fransız Basın Ajansı'na ver- diği demeçte, 'Bugüne kadar Ankara ve Istanbul civarında çukurlar içinde ve Et-Balık Kurumu depolarında bazı ceset- ler bulunduğu, kesin bir rakam verilemeyeceğini' belirt- miştir." Konu, zaman zaman bastnda işlendi. Bugünlere değin ge^ di. Bir kişi çıktı, "Söylentilerin aslı şudur!"dedı Bu, DİSK'e bağlı Besin-iş Sendıkasının eski Genel Başkanı Demirhan Tuncay'dı. Gazeteci arkadaşım, sevgilı llhami Soysal Mil- liyet gazetesınde, kıyma makinelerınde çekılen gençler oiayını yazınca, Demirhan Tuncay ona: - Yazdıklann arasında bazı yanlışlar var, işin içyüzünü ben biliyorum. Istersen sana mektupla bildireyim.. der. ilhami de: - Aman, ne olur yaz, onu da yayımlayayım! yanıtını verir. llhami, mektubu yayımlamadan trafık kazasında ölür. De- mirhan Tuncay, bana bundan söz edince, ilhami'ye yazdığı mektubun birörneğini istedim. Anlaşük. Ben mektubu, bel- geleri beklerken, Demirhan Tuncay sayrılandı, ameliyat oldu. Onun ardından evinde yangın çıktı, bütün belgeler, ki- tapları yandı. Galiba, bu arada ilhami'ye yazdığı mektubun örneği de yok oldu. Demirhan Bey, bir gün telefon etti, sayrı haliyle: - Günlüğü tuttuğum defteri buldum, ona birşey olmamış! diyordu. Günlüğün sayfalarını faksla geçti. Bunları ilgiyle oku- dum. Demirhan Tuncay (1927), bir öğretmen çocuğuydu. Babası, onun yetişmesine hiç karışmamış, o da ülkenin ko- şullarında sanayiye yönelmenın gereğine inanarak, işçi- sendikacı olmuştu. Şimdi, Demirhan Tuncay'ın günlük ola- rak tuttuğu notlara, bilgilere gelebiliriz: "27 Mayıs 1960 Devrimi ile ilgili üzücü bir anı (gençlerin kıyma yapılması).. 27 Mayıs Devrimi'nin yapıldığı günlerde ünıversite olay- larında kaybolan, öldürüldüğü sanılan gençlerin Ankara Et Kombinası 'nda kıyma yapılarak yok edildikleh yolunda ha- berler basında yer aldı, radyolardan da yayımlandı. 27 Mayıs 1960 öncesi Ankara ve Istanbul üniversitelerin- de olaylar olmuştu. Ben Ankara'daki olaylardan sonra, olay yerine gittim. Siyasal Bilgiler Okulu'nun pencerelerin- de kurşun yaraları vardı. Pencere alt ve üstkenarlarında da çokça kurşun izleri görülüyordu. Söylentilere göre olaylar sırasında pencere önlerinde büyük bir öğrenci kalabalığı bulunuyormuş. Bu şartlarda çok öğrencinin ölmüş olması veya ağır şekilde yaralanmış olması kaçınılmaz durumda idi. Ankara Sıkıyönetim Komu- tanı'nın 'ateş' emrine, görevli bölük komutanının direndiği ve sonuçta, ateş açılmasını önleyemediği gibi, haberler her gün başka başka biçimde yayılıyordu. 27 Mayıs 1960 Devrimi, işte böyle bir ortamda yapıldı. Ihtilalciler, üniversi- te olaylarında öldürüldüğü sanılan öğrenci gençlerin ce- setlerinin Ankara Et Kombinası soğuk depolarında olduğu- na ilişkin bir ihbar yapıyor. Ben o tarihlerde, Ankara Et Kombinası Makine Bakım Atelyesı'nde çalışıyordum. Aynı zamanda sendika başkanı idim. Haber, her yönü ile çok üzücü idi. Öğrencilehn cesetleri, depoya gizlice konulabi- lirdi. Bunu iki görevli yapar, gizli kalabilirdi. Ama, kıyma yapma işi hiç bir yönüyle olacak iş değildi..." Demirhan Tuncay'ın günlüğünüokumayısürdüreceğiz... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Genellikle bir ders içe- ren kısa ve özlü şiir. 2/ "Ol büt-i tersâ sana mey eder misin demiş/ El- aman ey dil ne müşkilter sual olmuş sana" (Ne- dim)... Muhtemel. 3/ Ardahan ilinin bir ilçesi... Uyanık, gözü açık. 4/ Dürüst, iyi ahlakh... Ge- leneksel Havvaii dansı. 5/ Borulan döndürmeden eklemeyi sağlayan bağ- lantı parçası. 6/ Eski ve bilinmeyen bir taribi anlatmakta kullanılan deyim sözü... Sabahat- tin Kudret Aksal'ın bir oyunu. 7/ Güzel sesli bir kuş... İlaç. 8/ Af- rika'da bir ırmak... Mevki, ma- kam. 9/ Yerleşim bölgesi... İki derenin ya da iki yolun büieştiği yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Be>in dokulannda bulunan ve morfin kadar güçlü ağn kesici özelliği olan bir grup proteinin or- tak adı. 2/ Kumaşlardaki benek... Eski Mısır inanışında ana tannça. 3/ El, göz ya da baş ile yapılan işaret... Güreşte bir oyun. 4/ Bir elçiliğe bağlı uzman. 5/ Yapmacıklı davranış... Bir elektroliz aygıtındaki eksi kutup. 6/ Bir renk... Tarih öncesi dö- nemlerde, ölünün ana rahmindeki gibi gömühnesi durumu. 7/ Çeş^ne avanası... Sınır boyu. 8/ Tabut... İsa'nın havarileriyle birlikte yediği son akşam yemeği. 9/ Verilmiş bir ya da daha çok önermeden sonuç çıkarma işlemi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear