Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
26TEMMUZ1994SAU CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
İstanbul'un görsel tarihi, Ara Güler'in son çalışması 'Eski İstanbul Anılan'nda belgeleniyor
îstanbıü son çığhğını atiyor!
ARAGÜLER
DAMLAGÖKDEL
Yılak mermer mezarlar
arasında oynayan hüzûnlü ço-
cuklar, girintili çıkıntıh balkon-
lar, kahveciler, sivri selviler,
parça parça gözûken gökyüzü,
akşamcdar, kapah ve kafesli ev-
ler, kış ayının beyazlığındaki
kırhklar, asırlık taşîar, nefes bı-
rakmayan yokuşlar, tertemiz
Haliç, eski fstanbul mahalleleri
ve eski tstanbullular...
Sayfalan çevirdikçe kaybol-
muş, çoğu bir daha dönmemek
üzere gitmiş göriintüler canla-
nıyor. Bir güzelliğe, bir ayncalı-
ğa sahip dönemierinin sonun-
cusunun da yitip gittiğinin
aynmına vanyorsunuz. Kay-
bolan İstanbul'un belki de son
çizgilerini, son ışıklannı eliniz-
de tuttuğunuzu anlamanız hiç
de güç olmuyor.
İstanbuTun görsel tarihi
Dûnyanın sayılı fotoğraf us-
talanndan biri olan Ara Güler,
arkadaşımjn ve benim yaşınun
toplamından daha fazla olan,
neredeyse 50 yıla yakın yaşam
deneyimini, kişisel ve profesyo-
nel birikimini, bu kez İstan-
bul'a adadığı 'Eski tstanbul
Anılan'adlı kitapta adeta muh-
teşem bir gösteri olarak su-
nuyor. Öyle ki sadece bakmak
yeterli değil. lnsarun okuması
ve değerlendirmesi gerekiyor;
çünkü her İstanbul fotoğrafının
ardında, zeki bir çift gözün ya-
kaladığı bir öykü sakiı. Kendisi
de'İstanbuTun görsel tarihinı
belgelediğini vurguluyor.
Ister bugün arük göremediği-
miz aynnülan arumsamak, iş-
ter geçmişi belgelemek, ister bir
edebiyat eseri gibi okumak, is-
terse de genç nesile bir referans
kitabı olarak sunmak olarak
değerlendirilsin, her yönüyle
çok başanlı bir çalışma... Ara
Güler, 'Eski İstanbul AnılarT
adb kıtabını babası Dadat Gû-
ler'e adamış. Ona ilk fotoğraf
makinesini aldığı için. Dünya
Şirketler Grubu ve Ana Basım
A.Ş. işbirüi ile Türkçe ve İngi-
lizce olarak 2 bin adet basılan
kitap, 190sayfa.
Bitmiş dûnyanın çizgileri
Bugün sekiz yûz bine yakla-
şan negatifıyle, çok değerli bir
arşivin sahibi olan Güler'le,
Galatasaray'daki evinde yaptı-
ğımız söyleşi, kendisinin harita
üzerinde bulup da işaretleye-
mediği kadar küçük bir adaya
yaptığı en son geziyi tartışmak-
la başladı ve tekrar İstanbul'a
ve onun "Bu kitaptaki fotoğraf-
lar, yaşadığm günlerin bende
bıraktığı kaybolınuş ya da bit-
miş bir dünyadan çizgilerdir"
diye özetlediği son çalışmasına
uzandı.
Kendisini, yaşamlannı gül-
mek, ağlamak, dua etmek, se-
vinmek, aa çekmek, küfret-
mek, lusacası yaşayan ve nefes
alan o romantikler neslinden
birisi olarak gören Güler'e eski
İstanbul denilince düşündükle-
rini, kendisi için neler ifade etti-
ğini sorduğumuzda şöyle yarut-
hyor
"Eski İstanbul'un bir rornan-
tizmi vardı. Bunu sokağa admu-
nızı attığuuz anda hissederdiniz.
Sabahçı kahvekri, koltuk mey-
haneieri, bekar odalan, akşam-
cdar, fedailer. Bu tipte insanlar
vardı. Bugün o adamlar yok. İs-
tanbul'un bir raconu vardı. Va-
şamanın bir şekli vardı. Artık o şekli de yok.
istanbul'un nüfusu bir milyon iken şimdi on bir
nulyoa kişi yaşıyor bu şehirde. O tenhauğı kal-
madı.
On bir milyonun on milyonu zaten İstanbullu
değiL Onlar kemti medeniyeüerini kendi anJayn
şlannı getirdikr. Eskiden bir İstanbullu tipi vardı.
Oysa şimdi İstanbullu olmayı bilmeyenler ya da
beceremeyenler, o geçmişi, birikimi otmayan in-
sanlar İstanbuTu başka bir İstanbul haline soktu-
lar. Burası artık başka bir şehir oldu. Kalan bir
milyon İstanbullu ise artık aztnlık olarak yaşı-
yor."
Eski îstanbul'unzarafeti ve inceliği
Hızla ve büyük ölçüde de yanlış bir değişime
ugrayan İstanbul, Ara GüJer'i fazlasıyla kaygı-
landınyor; çünkü o İstanbul'u özümsemiş, onu
çok iyi taruyan ve bunu çahşmalannda da kanı-
tlamış bir insan. Ona öz bir ıstanbulluyla, İstan-
bullu olmayıp da buna yine de özen gösteren bir
insanın arasındaki farlu soruyoruz :
Ara Güler'in 'Eski ıstanbulAnılan' kitabuıda yer alan 'Tophane'de koltuk meyhanesinde bir sarhoş, 1959'.
Çağ değişti, yaşam değişti...
Değişecekti, değişmeliydi de ve
öyle oldu.
Elbette ki benim kuşağım ve
benden önceki kuşaklar bir daha
erguvanlarla sarılı bir bahçe ka-
pısıntn önünden geçetneyecekler,
yağmur yağınca kayganlaşan
arnavutkajdtrımlı bir Boğaziçi
spkağından inemeyecekler, eski
İstanbul sokaklarmda sık sık
ratslanan bir tekir kedi kuşkuhı
parlak gözleriyle duvarın üstürt-
den sizi izlemeyecek, "miyavf
diyerek önünüzden kaçıp gitme-
yecektir artık.
Bu sokaklarda artık renk
renk, cinscinspark etmiş oıomo-
biller, banka ilanları, park levha-
Önsözyerinesonsöz
ları, trafik işaretleri, duvarlara
yapıştırılmış ilanlar... ıiizyılımızm
sevimsiz boyalarıyla kapatılmış
olumsuz bir dünya..
Çağ değişti, yaşam değişti...
Değişecekti, değişmeliydi de ve
öyle oldu.
Artık ne zaman İstanbuf'da fo-
toğrafçekmeye çıksam, böyle so-
kaklardan geçiyorum. Oysa be-
nim için fotoğraf çekmek, içimde
hissettiğim dünyayı çekmektir.
Belki de yenidenfotoğrafçekebil-
mek için estetiksizliğin estetiğini
keşfetmem gerekli.
Onun da adı İstanbul olamaz,
başka bir şey olur. Bugünkü yeni
kuşak. eskiyi hiç bilmediği ve tah-
min de edemediği için, istanbul'u
budur, böyledir, böyleydi sanıyor.
Eski bir fotoğrafa bakınca da
şaşıp kalıyor. "Bu da neresi?" di-
yor, çünkü çoğu yer artık eskisine
benzemiyor, ya da hiç yok. Kan-
dillı de güneşi perde perde batıran
Yahya Kemalt " l rumelihişan"-
nda oturup da gözleri kapalı İstan-
bul'u dinjeyen Orhan Veli'vı bu
değişen İstanbuila birlikte unut-
mak gerek herhalde.
İstanbullu olmak bir yaşam
larzıdır. çünkü İstanbul üç gerçek
imparatorluğun merkezi ve po-
tasıdır. Dünyanın başka hiçbir
kentine benzemez. Ne yazık ki,
gelecek kuşaklar bu yaşam
larzını hiçbir zaman tadama-
yacaklar.
Zaten yaşayışlan ve eğitimleri
buna göre değil.
Bu kitaptakifotoğraflar yaşa-
dığım günlerin bende bıraktığı
kaybolmuş ya da bitmiş bir dün-
yadan çizgilerdir. Konu İstanbul
olduğtu için, sergilemiş olduğum
fotoğraflara ek olarak burada
belge niteliğindeki röportaj fo-
toğraflarına da yer verdim. Bit-
miş ve bıtmekte olan bir yaşamın
gerçekkrini bu kitapta toplama-
ya çalıştım.
Inanıyorum ki fotoğraf, ya-
şantmın bir anını yakalayıp onu
gelecek zamanlara ulaştıran bir
sihirdir.
'Akşamüstü Kandilli'den kalkan bir Boğaziçi vapunı, 1965%kitap bu fotoğraiia ve altında berşeyi özetleyen bir şürte bitiyor.
"Ne kadar özen gösterse
de olmaz. Şimdi bir sokağa,
İstanbul'a başka bir yerden
geuniş herhangi bir kişinin
bakmasıyla benim aynı so-
kağa bakmam aynı ola-
maz. Aynı tadı da alama-
yız. Çünkü benim o sokak-
ta hatıralanm vardır.
İnsanlar hatıralanyla ya-
şarlar. Şu köşeyi dönerken
şurada sanşın bir kız oturu-
yordu. Çok güzel bir kızdı o
deyip de o sokaktan geçme-
nin tadı başka. Laleftayin
gjdip de bakmak başka.
Işte fark budur."
Ara Güler eski İstan-
bul'a özgü o zarafeti ve in-
celiği aradığını dabelirt-
meden geçemiyor. Üzülerek "Nizam bile değiş-
ti" diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor."Adam
'otur abi' falan diyor. 'Efendim buyrun, oturun'
derlerdi eskiden bir yere git-
tiğin zaman. Şimdi kibar
garson kalmadı. Buyur abi
ne isüyorsun?" diyor."
Ara Güler'in içinde bir
kaşif, bir filozof saklı ve
artık dünyanın dört bir bu-
cağını görmüş bir dünya va-
tandaşı olarak boğazdaki o
carpık yapılaşmaya karşı
neler hissettiğini soruyoruz.
Güzelliklerin olduğu kadar
çirkinliklerin de bilincinde
olduğunu gösteren bir yo-
rum getiriyor:
"İstanbul'un modern
oünaması lazım. Roma'ıun
da, Londra'nın da olamaya-
cağı gibi. Ben böyle yüzme
havuzlu 25-30 katlı bir otelin
boğazda yükseunesini istemiyorum. Bunu her kim
y apıyorsa büyük bir suç işli* or demektir. Bir de o
bJok apartmanlar var. insanlar artık e>lerde değil
sefertasJarında, aralıklarda otu-
ruyorlar. Bir de bunlan ev zan-
nederek para veriyorlar. Birkaç
milyon klrayla da tutabiliyorlar.
Bana o sefertaslarına bir de
üstûne para versen oturmam.
Ama mecbur kalıyoriar tabii..
çünkü yağmur yağıyor. Ama gh
bak Ötekilerine yıkmamışlar,
tutmuşlar. Çoğu Avrupa ülke-
sinde kakleri dahi yepyeni koru-
muşlar. Modern bir bina mı ya-
pacaksın, git beş kilometre uza-
ğa kardeşim diyorlar. Geçen gün
Bostancı'ya gittim. Ailemin es-
kiden orada bir köşkü vardı.
Şimdi yerine iki tane yirmi katlı
blok dikmişler. Şoke oldum. He-
le o Sangazi, Pendik gibi yerler
inamlmaz derecede beton yığmı
ohnuş."
Kişiliksizbinalar
Ara Güler, şehirde nerede bir
boşluk bulunursa oraya dikilen
kişiliksiz binalardan son derece
şikayetçi ve çoğunlukla bunu
yapanlan, hem de para için ya-
panlan lanetliyor:
"İnanuı fotoğrafçıitk bile bu
kadar mühim değil. Bunlar söy-
lenmesi gereken çok daha mü-
him şeyler. Şimdi artık fotoğraf
makinemi alıp da sokağa çıktı-
ğım zaman benim neyi aramam
lazım biliyor musunuz? Benim
buralarda bir şeyler ortaya çıka-
rabilmem için estetiksizliğin es-
tetiğini keşfetmem lazım. Fotoğ-
raf çekecek bir köşe bile bırak-
madıiar İstanbul'da. Arabalar
park etmiş, trafik işaretleri, ban-
ka ilanlan, elektrik direkleri,
eiektrik telleri. Şimdilerde ken-
dime bir köşe bulamıyorum."
Peki, yeni İstanbul'u nasıl ta-
nımlıyor, eskisini görmüş ve
belgelemiş, üstelik onu yaşamış
bir insan olarak:
"fstanbul son çığlığını atiyor.
Sözünü ettiğiniz yeni İstanbul
bundan sonra yamyamlann İs-
tanbul'u olacak." Güler bize
doğru dönerek sesini yükselti-
yor:
Yeni kuşak için üzgûn
"Kitabın en arka tarafını aç ve
en son fotoğrafın altını oku.
Orada bir şey var. Bu fotoğraf
nedir? İki tane boş kalmış iskem-
le ve arka planda bir akşam gû-
neşi altmda vapur gidiyor. Evet
işte İstanbul'un vapunı da böyle
kalktı. Oku o şiiri hemen. sana
her şeyi özetteyecektir." Şiir
şöyle söylüyor:
ve...
günlerden bir gün
güzel bir gün batıntında
kalktı gemisi eski İstanbul'un
Boğaziçi'den
Yeni kuşak olarak bizlerin,
İstanbul'un o eski yaşam
tarzıru hiçbir zaman tadamaya-
cağımız için üzgün. Bizlere dö-
nerek soruyor :"Sizler hiç altı
tramvay'm art arda sıralandığını
gördünüz mü7" Yanıt, elbette
hayır " İşte sizlere bir referans
kitabı" diyor gülerek " Tarib-
teki bilinen İstanbul'un fotoğraf-
larının bir toplamıdır bu kitap.
Belge niteliğindeki röportaj fo-
toğraflarına da yer verdim. Her
fotoğrafın sonunda bir numara
vardır. O numaraya arkaya ba-
karsanız eğer, çekildiği tarihi ve
adını belirler."
Renkli de çahşacak
Ara Güler'le olan sohbetimiz
uzarken onun bir başka yönü-
nü de keşfediyoruz. Arkadaşı,
kendisinin Ermenice hikayelerağandan,
yazdığıru kacınveriyor. Bir gün bunlan çevirip
yayımlamayı düşündüğünü de. Ancak tüm
ısrarlanrruza karşın, içeriklerini, nelerden etki-
lendiğini bir türlü söylemek istemiyor. Hemen
konuyu değıştiriyor.
İstanbul'a adadığı bu kitap gibi başka çalı-
şmalannın olup olmadığını sorduğumuz da bize
kocaman bir Malezya kitapçığı çıkartıyor. "Eli-
nizde tuttuğunuz kitabın maliyeti bir milyardır.
Eğer ben böy le renkli bir çalışmayı İstanbul kitabı
için yapsavdım bu fiyat iki milyara çıkardı" di-
yor. Kendisine İstanbul'a siyah beyaz fotoğraf-
lann daha çok yakıştığını söylediğimiz de buna
ısrarla karşı çıkıp "Bir de renkli bir çalışma yapa-
cağım o zaman göreceksiniz" yanıtını veriyor.
Eski İstanbul görüntülerine yer verdiği bu ki-
tabıru oluştururken, fotoğraf seçiminde oldukça
zorlanrnış Ara Güler.
'Eski İstanbul Anılan'nı gördüğünüzde siz de
artık eski İstanbul'un arumsandığı kadar yaşa-
yacağının, anımsanırken de bu kitabın eşşiz bir
belge olduğunun aynmına varacaksınız.
Sinead O'Connor'dan yeni albüm: 'Universal Mother'
Sinead O'Coonor
KüJtür Servisi- Kurt Cobain'in ni-
san ayındaki ölümünden bu
yana, Nirvana'dan bir parça ala-
rak onu seslendirmeyi düşünen
ve en önemlisi bunu gerçekleşti-
ren ilk sanatçı Sinead O'Connor
oldu.
Sanatçı patlamaya hazır yeni
albümü "Universal Momer" için
" Afl ApoJogies" ın akustik bir
versiyonunu seslendirdi. Ancak
bu şarkının Cobain'in ölümün-
den önce mi yoksa sonra mı ses-
lendirildiğj bilinmiyor. Albüm
tiplemeleri, feminist Germaine
Greer ve Sinead'ın oğlu Jake'i de
içeriyor. Hz. İsa'nın çektiklerini
ve kurban kabilinden ölümünü
de göz önüne akrak, yaşamın
içinden geçen insanoğlunun Al-
lah ile uzlaşmasını temsü eden
kutsal kefaret günü olan 15 eyhll-
de piyasaya çıkacak olan albü-
mün özünde dinsel, aileye dayalı
ve feminist temaiar yer aiıyor.
Sinead O Connor "AU Babies"
adh şarkısında Allah'ı feminen
bir varlık olarak kabul ederek
'she' diye sesleniyor. 1847"de
trlanda'da, en önemli besin kay-
nağı olarak kabul edilen patates-
leri mahveden, bir milyondan
fazla insanın açlıktan ölmesine ve
yine bir milyondan fazla insanın
ise Irlanda'dan Amerika'ya göç-
mesine neden olan salgın bir has-
tahk adına yaalrruş bir başka
şarkı ise "Famine".
Famine The Beaties'in Elenor
Rigby 'sinin bölümünden de
alınülar yapıyor:
Tüm yalnız insanlar
Hepsi nereden geliyor ?
Tüm yalnız insanlar
Hepsi nereye aitler ?
"Famine" albümdeki en de-
ğjşik parça. Yavaş bir hip hop rit-
mi üzerineinşaedilmişakla"İrian-
da gelenekkrini ve yasalannı" ge-
tiriyor.
Sinead şarkıda İngiliz hükü-
metinin îrlandalı anne babalara
çocuklanna İskoçya'da, Galya'-
da yada İrlanda'da konuşulan
kelt dilini öğretmemeleri için
para verdiğini belirtiyor. Derken
Irlanda'ran çocuk sömürüsünün
en çok yapıldığı ülke olduğunu
idda edemeden de geçemiyor ve
İrlandalılann gecrnişlerinden ileri
gelen stress'i çekuklerini de ekli-
yor.
Sinead O Connor'ın oğlu Jack
de "Am I buman 7" adb şarkının
sözlerini yazarak albüme önemli
bir katkıda bulunmuş. Her ne ka-
dar çocuksu duygularla yazılmış
olsa da gelecek vaat ettiği kesin.
Albümdeki diğer parçalarda
Sinead O Connor, babalık ve an-
neük vasfı ve dinsel kardeşlik
arasındaki farldılıklara değiniyor
ve kadınlann kendilerini nasıl is-
pat edip, öne sürebileceklerini an-
latıyor.
"Fire on Babyloo" albümden
çıkması beklenen ilk 45'lik olarak
belirlenmiş. Bu parça sanatçının
fırtınalı yetişme çağını anlatan
slow bir ballad. Gök gürültüsünü
andıran bir davul girişinden son-
ra bu kez ona trampet seslen eşlik
ediyor. Bu titreyen melodi tüm
şarkı boyunca devam ediyor. Al-
bümdeki "Red FootbaU" adh
çalışma Sinead'ın dış dünya,
özellikle de medya ile olan ilişkisi-
ni içeriyor.
Öte yandan Sinead O Connor,
Elvis Costello, Hothouse Ro-
wers ve Marianne Faithfull ile
birlikte "No prfana donna - Van
Momsoa'uı şarkdan" adı altında
çıkacak yeni bir albüme de katkı-
da bulunacak.
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
Hakikatler ve Gerçekter-.
Üç aylık düşünce dergisi Cogito'yu çıkaran dostlan-
mız, ilk sayıyı laiklik konusuna ayırırken, seçimlerini iki
"tespit"\n, yani, büyük bir olasılıkla, iki "saptama"nın
"belirleyiciliği"t\\r\ yönlendirdiğini söylüyorlar. Ancak,
"fesp/r"lerine biraz yakından bakılınca, belirleyiciliğin
ilk koşulu belirsizlikmiş gibi geliyor insana. Birincisi,
Bülent Ecevffin "Laiklik ilkesi, cumhuriyetin Aşil topu-
ğudur" önermesi, birkaç anlama birden çekilebilir. Şerif
Mardin'e borçlu olduğumuzu öğrendiğimiz ikinci "tes-
pif'se, belirginlikten geçtik, tutarlılıktan da yoksun. Bu-
yurun, bir de siz okuyun: "Toplumun sorunları, hiçbir
yerde entelektüel seviyede vazedilmiş soyutproblemler
olarak ortaya çıkmaz. Halk bu sorunları ihtiyaçlarının
tatmini olarak görür. Türk aydınları bu hakrkatferden ha-
reket etmedikçe, bir taraftan toplumdan uzaklıklannı
sürdürecekler, diğer taraftan da sürprizlerle karşılaş-
maya devam edeceklerdir."
Böyle bir parçanın yazarı, Mualllm NacJ döneminde
gelmiş olsa, çok beğenilirdi belki, bir giydiğini bir daha
giymeyen sonradan görmeler gibi, "toplum "dan sonra
"halk"ı, "sorun"dansonra "problem"i, "sürdürecekler'-
'den sonra "devam edeceklerdir"\ bastırıvermesi hay-
ranlık uyandırabilirdi. Hatta, bugün bile "Vazetmek söz-
cüğünü böyle tam yerine oturtan kaç kişi kaldıJ" diye
Mardin'e alkış tutanlar çıkabilir. Yazık ki, Tanzimat gü-
zellikleriyle bitmiyor iş, biraz da sözcükleri birbirine
bağiamak gerekiyor. Mardin'in ilk tümcesinin geçerli bir
anlamı bulunduğunu varsayalım, "Halk bu sorunları ihti-
yaçlarının tatmini olarak görür"ne demek? Halk toplum-
sal sorunları nasıl "ihtiyaçlarının tatmini" olarak görür
ki? "Biraz sorun çıkarsalar da bunlarla karnımı doyur-
sam!" diye mi düşünür? Yoksa çıkar çıkmaz tüketilirler
de ondan mı "entelektüel seviyede vazedilmiş soyut
problemler olarak" belirmezler hiç? Başlı başına bilme-
ce! Hadi gerçek oldugunu varsayalım. Yazar neden ço-
ğullaştırarak "hakikatler" diyor ki? Öte yandan, son
tümcede oldukça açık bir biçimde vurgulandığı gibi, bu
"hakikat"] ya da "hakikatler"\ bunca Türk aydını arasın-
da yalnızca Sakli Nursl uzmanının görmüş olması şaşır-
tıcı değil mi? Gelin de çıkın işin içinden!
"Peki, Cogito'cular nasıl çıkmışlar?" diyeceksiniz.
Doğru dürüst yazı yazmasını bilmeyenlerin söylemleri
karşısında her zaman yapılanı yaparak, yani "yakıştıra-
rak", söylemi içerdiği bildiriye göre değil de öznesinin
amaçladığmı sandığımız bildiriye göre anlamlandıra-
rak. Sonunda ne işimize yarar, orası gene karanlık ya,
biz de deneyebiliriz bunu, Şerif Nardin'in "Düşünsel
düzlemde ele alınan sorunlar hiçbir zaman toplumun
gerçek sorunlan değildir, çünkü kitleler yalnızca özdek-
sel gereksinimlerini karşılamaya bakar, gerisine boşve-
rirler; Türk aydınları bu gerçeği göz önüne almadıkları
için hep toplumun dışında kalmış, onu hiçbir zaman an-
layamamış, davranışlan karşısında hep şaşırmışlardır"
demek istediğini söyleyebiliriz.
Ama Cogito'cu dostlarımızın "tespit'ie "tespit" ettik-
leri de buysa, gerçekten ilkel ve geçersiz bir düşünceye
kapıldıklarmı söylemek gerekir. Öyle ya, tüm insan dav-
ranışlarını içgüdülere bağiamak yalnızca insanı hayvan
düzeyine indirgemek değil, tüm tarihsel ve toplumsal
gerçekleri yok saymaktır. Değil Türk toplumunun, hiçbir
insan toplumunun sorunlarını özdeksel gereksinimleri
karşılama sorununa indirgenmez. İşte büyük budunbi-
limci Claude Levl-Strauss, "Yabanılı yalnızca bedensel,,
ya da ekonomik gereksinlmlerinin yönl&ndirdiğine
inanma yanlışına düşerken, onun da bizlere aynı eleşti-
riyi yönelttiğini, kendi bilme isteğini bizimkinden üstün
tuttuğunu gözden kaçınyoruz" derken Şerif Mardin gibt-
lerin çağdışı görüşlerinin ilkel denilen toplumlar için bile
geçersiz olduğunu kesinler. Kaldı ki, kara çarşaftan biki-
niye, kuru fasulyeden "cheese-burger'e, en gündelik
gereksinimlerin bile temelinde düşünselin azımsanma-
yacak bir payı bulunduğu da açık bir gerçek, toplumların
düşünsel düzlemde konulmuş kimi soyut sorunları
özümleyip üstlendikleri ölçüde ilerledikleri de.
Anlaşılan, dostlarımızın "tespit" dedikleri bizim "sap-
fama "dediğimiz değil, "rıa/f//caf"dedikleri de bizim "ger-
çek" dediğimiz değil. Olsaydı, onlar da böyle demezler
miydi?
Mevbna Mûzesi'nde yeni düzenleme
• KONYA (AA) - Mevlana Müzesi'nin iç dekorasyonu
yeniden düzenlendi. Vali Atilla Vural, yaptığı açıklamada,
müzeye ayakkabılann çıkanlarak terb'klegirilmesi sonucu
meydana gelen olumsuzluklann ortadan kaldınlması ve daha
sağbklı bir ortama kavuşturulması amaayla zeminin sedir
ağacından ahşap kaplandığını söyledi. Kaplama üzerine
Isparta'da özel olarak dokutturulan ve kubbe üzerindeki yeşil
rengi taşıyan yün hah döşendiğini kaydeden Vali Vural, müze
içindeki mezarlarla diğer eşyalann da yeniden düzenlenerek
koruma altına abndıklannı belirtti. Mevlana Müzesi'nin iç
dekorasyonu için 500 milyon lira harcandığı bildirildi.
Yeşilçam'daki kriz 'kötü adam'ı da
vurdu
• İSTANBUL (UBA)-
Türk fılmlerinin
değişmez "kötü adamı"
Turgut Özatay maddi
sıkıntıdan kurtulmak
için ilginç bir yol denedi.
"Sinema Yıldızlan
Albümü" hazırlayan
özatay, kendisinin de
rol aldığı birçok fılmden
resimler ve afişleri
kapsayan albümü
sinemaseverlerin uygun
gördüğü fiyattan
satacağını beMrtti. Ünlü
karakter oyuncusu
Turgut Özatay,
Yeşilçam'daki krizin en
çok kendilerini
etkilediğini kaydetti.
"Star" olarak tanımlanan oyunculann sinema dışında başka
alanlarda da çabştığına dikkat çeken Özatay, albümün girişine
Atatürk'ün resmini ve "Sinemaya layık olduğu ehemmiyeti
vermeliyiz" sözünü koydu.
Dünyanın en pahalı senaryosu
• LOS ANGELES (AA) - Shane Blackın yazdığı ve başrolde
ünlü Geena Davis'in oynayacağı "The Long Kiss Goodnight"
adh senaryo, filmi çekecek şirkete 4 milyon dolara (120 milyar
TL) satıldı. Senaryoyu satın alan "New Line Cinema" adh fılm
sirketi böylece "dünyamn en pahab senaryosuna" sahip oldu.
Oyküde, belleğini yitiren genç bir anne, hatırlamadığı zaman
diliminde cinayet işlediğini fark ediyor. Senaryoya daha önce
Columbia Pictures ve Warner Bros fıhn şirketlerinin tabp
olduklan bildirildi. HolJyvvood kaynaklan, '"The Long Kiss
Goodnight" filmini Renny Harlin'in yönetmesini bekîıyorlar.
Senaryo yazan Shane Black, daha önce de Mel Gibson'ın
başrol oynadığı ve üç serüveni çekilen "Lethal Weapon"
(Çıplak Silah) fıhninin senaryosunu yazmışü. Son saüşa dek,
"Dünyanın en pahalı senaryosu" unvanı, 3 milyon dolarla Joe-
Eszterhas'ın yazdığı "Basic Instict" (Temel İçgüdü) filmine
aitü.
Turgut Özatay