23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26TEMMUZ1994SALI DİZİYAZI Daimler-Benz Yönetim Kurulu Başkanı Edzard Reuter Cumhuriyet için yazdı Türkiye-Almanya: Geleceğin ittifakı Yakın geleceğimiz olan 21. yûzyıla anlacak bir bakış, iki ulusa da Almanlara ve Tûrklere, dostluğumuzun temelleri ûzerinde bilinçlenmemiz gerektiğini gösterir. Tarih iki ulusu da uzun zamandır birbirine çok yakın kılmıştır. Şimdi bu gelişmiş dostluğun yanı sıra yakın zamana kadar ortak bir Baü ittifakına ait olma duygusu içinde, öncül olarak savundugumuz demokrasi ve piyasa ekonomisi kavramlannı da yeniden değerlendirmeliyiz. Biz Almanya'dan Dogu'nun -sonunda- açılmış sınırlanna baktığımızda yalnız biz Almanlann değil, aynı zamanda tüm dostlanmızın, Orta ve Doğu Avrupa'daki genç demokrasilere yardım etmesi zorunluluğu netleşir. Bu ülkeler arasında Tûrkiye ön sıralarda yer almaktadır. Tûrk sınırlanndan da Doğu'ya bakıldığında yaklaşık aynı görünümle karşı karşıya kalınz. Bu nedenle Tûrkiye'nin dostlan, birleşmiş Almanya'ya aynı biçimde yardım ederek Karadenız'den Çin sınmna uzanan geniş bölgede düşûncelerimizi başanyla yaymamıza yardımcı olmalıdır. Biz Almanya olarak 60 milyon insanın yaşadığı Tûrkiye'nin, Türk halklanna ait bu cografyada, güçlü siyasal işaretlerin veriliş noktası ve ekonominin atardaman olmasını diliyoruz. Biz Türkiye'nin aynı zamanda 400 milyon kişilik Karadeniz ekonomik kuşağınm öncüsü olmasını Portre da umuyoruz. Geleceğin birleşik bir ekonomik ve siyasal işbirliğine dayalı bu büyük tasanmlan elbette ortak bir başan sonucu yaşama geçirilebilir. Ekonomilerimizi, biraz daha cesaret ve fantezi ile birbirleriyle daha iç içe duruma getirme şansını kullanmahyız. Almanya'nın 1992 yılında Türkiye ithalatını yûzde 7 oranında yükselterek 7 milyar marka çıkarması gerçeği ve Almanya'nın Türkiye'ye yönelik yatınm tasanmlan konusundaki olurnlu tutumu bu kanımızı güçlendiriyor. Öte yanda Türk girişimcilerinin ülkemizin önceden komünist Dogu'da kalan bölümüyle ilgili tutumlan da dostluğumuz için olağanüstü olumlu işaretler veriyor. Işbirligimiz gerek bu nedenlerle, gerek dûnyada Doğu ve Batı'nın birlikte gelişmesi açısından, biz Avrupahlar için gelecek adına yüksek bir değer taşıyor. 367 bin kişiyi yönetiyor 16 Şufoat 1928'de Berlin'de do- gan Edzard Reuter, Göttingen ve Berlin ûniversitelerinde matema- tik, fızik ve hukuk eğitimi gördü. 1954-1956 yillan arasında Ba- gımsız Berün Üniversitesi'nin Hukuk Börümü'nde asistanlık yaptı. 1957'den 1964'e kadar Al- manya'daki çeşitli yatınm şırket- lerinde yönetici olarak çalışn. Reuter, 1964 yılında girdiği Daimler-Bcnz'te önce muhasebe bölümünde görev aldı. ardından genel sekreterlik yönetirisi oldu. 1971 yılında planlama bölümü- nûn başına getirilen Reuter, 1976 yılında yönetim kurulu tam üye- si oldu. 1977 yılında Teknik Plan- lama Bölümü'nden de sorumlu hale getirilme- siyle, 1979 yılı sonuna kadar şirketin tûm plan- lamasından sorumlu kışi oldu. Bu dönem otomo- tiv ûrûnlerinin kapsamlı bir biçimde yeniden ör- gütlenmeleri açısından son derece yararlı karar- lann hazıdandığı ve uygulamaya konulduğu bir dönem oldu. 1980 yılında yönetim kurulunun yeniden ya- pdanmasınm ardından muhasebe müdürlüğüne getirilen Reuter, mart 1987'de Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı oldu. Edzard Reuter. 1987 yılının eyiül ayından bu yana Daimler-Benz Şirketi Yönetim Kurulu Baş- kanı olarak görev yapıyor ye 367 bin kişiye iş sağlıyor. Şirketin yıllık cirosu 59 milyar dolardır. (2 katriryon TL) Koç Grubu'nun 10 katı büyüklüğünde bu şirket Aynca pek çok kuruluşun da üyesi olan Reuter'in sorum- luluklan arasında Mercedes- Benz AG'nin, AEG'nin, Deutsc- he Aerospace AG, Daimler- Benz Interservis AG, Berliner Bank AG'nin denetim kurulu başkanlıklan bulunuyor. Alman Endüstri Konfederas- yonu (BDI) yönetim kurulu üyesi ve Max-Pianck-Gesellsc- haft senatörû olan Reuter, tüm bunlann yanı sıra pek çok sanat vakfirun da üyesi. Avrupa'nın 'en önemli 10 isadamjfndan biri olarak kabul edilen Edzard'ın babası Erast Reuter, Alman Komünist Partisi ileri gelenlerin- den oldugu için 2. Dünya Savaşı' nda geldiği An- kara'da Siyasal Biigüer Fakültesi'nde şehircilik profesörü olarak görev yaptı. Daha sonra Ber- îin'e ilk belediye başkanı seçildi. Oğul Edzard 7 yaşında geldiği ve gençliğinde 12 yılı Türkiye'de geçirdiği için çok iyi Türkçe bilir. Bir sosyal demokrat olan Edzard Reuter, bir baska dev kuruluş olan çokuluslu 'Airbus' uçaklanm yapan şirketin başına geçiyor. Edzard Reuter Polonyalı volkanbilimci Haroun Tazieff, gelecekle ilgili beklentilerini Cumhuriyet'e yazdı Uygarlık yriamdankurtulabilir Herkes gibi, ben de III. Binyü'ın, Il.'sini belir- ginleştiren kötülüklerden, iğrençliklerden ve yı- kımdan uzaklaşmasmı ve biraz da olsa, toplum- sal adalet, haklann eşitliği, banş gibi düşlere ya- kınlaşmasım isterdim; bu düşler ki, yüzyıllar bo- yu, dünyaya çoğalarak insanlann büyük bir ço- ğunluğuna nerdeyse yaşanmaz koşullar altında yaşama cerasetini vermiş sayısız felsefı akım ve dinlerin şu ya da bu biçimde esin kaynağıdır. Fakat toplumlanmızın ve onlan oluşturan heT birliğin alışılagelmiş ihanetlerini, korkaklıklannı ve yalanlannı göre göre artık gözüm açıldığı ve hiçbir şeye inanmaz hale geldiğim için, 2000 yı- lı ve onu izleyecek yıllar hakkında boş düşler pe- şinde koşmuyonım. Böylesi bir tutumu engelle- yecek pek çok olgu var, en başta da, başlangıçta kültür adını verdikleri şey olmak üzere önemli olaylann 'dünvacalaştınlması'. Fakat bunun kadar zararh olan, siyasadan bilime, sağlık alarundan ta- nma, kültürden geriye kalan her şeye, paranın el koymasıdır. Onun kadar zararh olan ise silahlann kolay bulunabilirliği ve çılgın artışıdır. Zarar ve- ren olgular arasında dinsel köktenciliklerin alev- lenmesini de saymalıyız... Bu sayım ne yazık ki tam değil. Ana çizgilerini belirttiğim bu kapkara tabloya itiraz edilebilir. Oysa bu tutum yanlıştır. Beni bu- nu söylemeye iten karamsarlık değil; tam aksine, söz konusu toplumlann silkinmesi umuduyla ve çok acı bir gerçek karşısında korkakça uyuşmuş bilinçleri kamçılamak amacıyla, uygarlıgı- mızın olumsuz yönlerini açığa vurmayı yeğleyen bir gerçekçilik adına konuşuyo- rum. Bence böylesi bir tutum, ister istemez gerçeğe aykın ve yatıştıncı söylevlere ar- tık alışılageldiği gibi, yönelmek gibi demo- gogca alışkanlıktan yararlıdır. /yilik ve kötülük dünyanın her yerine müthiş bir hızla yayılıyor. Kötülük iyilikten baskındır. Fakat henüz her şey yitirilmiş değil. Var olan umut işaretleri şunu gösteriyor. Akıllıca yürütülen çabalann uygulanması koşuluyla yıkılmakta olan bu dünya uygarlığı kurtulabilir. Meslek yaşamımın en büyük bölümünü, yanardağ püskürmelerini incelemekle, et- kilerini en aza indirgemeye çalışmakla, depremlerin kurban sayısını ve verdiği za- rarlann boyutlannı azaltmaya uğraşmakla geçirdim. Yanm yüzyıldan beri tehlike be- nim için neredeyse gündelik bir durum ha- line geldi; bunun için tehlikeleri ciddiye al- mak, ama onlan asla abartmamak gerekir. Belki de, XX. yüzyılın son çeyreğinde, sözde bilenlerin, açıklanması olanaksız ol- duğu için açıklanmayan nedenlerden dola- yı ortaya attıklan felaket tahminlerini en sık inkâr etmiş olanlardanım. Hiçbir zaman da kimi korkular karşısın- Portre Dağlaraı doruğunda yanm yüzyıl Volkanbilimci Haroun Tazieff, 11 Mayıs 1914'te Polonya'nın başkenti Varşova'da doğdu. Başlangıçta Tanm Enstitüsü Böcekbilimi'nde asistanlık yapan Tazieff 1938-40 yıllan arasında Nazilere karşı Belçika ordusunda gönûllü olarak savaştı. Partizanlarla birlikte Liege demiryoluna sabotaj yaptı. 1944'teMadenbilim asistanlığına geçti. 1945'te Katanga'ya, 1948'de Kongo'ya giderek Yerbilımci olarak çalıştı. 1956-78 yıllan arasında UNESCO'nun Endonezya, Şili, Kostarika'da uzmanlığını yapü. 1960-75 arasında Brüksel. Şorbonne ve Orsay ûniversitelerinde volkanbilim dersleri verdi. 1962'de İtarya'da Uluslararası Volkanik Araştırma Enstitûsü'nü kurdu. Çeşitli uluslararası kuruluşlara başkan olarak seçildi. 1977'de Fransa'da Volkanbilim laboratuvanmn başına geçti. 1979*da Mirmande Belediye Başkanlıgrna, 1981'de Ternel Doğal Tehlikeler Komisyonu Başkanlığı'na seçildi. Azor Adalan, Italya, Izlanda, Zaire, Kenya, Cibuti, Etiyopya, Şili Kolombiya, Ekvator, Kosta Rika, Salvador, Guatemala, Meksika, ABD, Martinik, Guadelup, Endonezya, Filipinler, Yeni Zellanda Yeni Hebrid, Salomon Adalan, Havaii, Japonya, Yemen, tran, Antarktika'da yanardağlar ûzerine araştırmalar yaptı. Yanardağlar ve depremler üzerine çeşitli bilimsel yayınlan olan Tazieff, belgesel filmler de çekti. Haroun Tazieff "BUinçsiz bilim, valnız ruhun yitimidir.'' Reba- lais bilgi dünyasını (dünyalann en iyisi ve en be- teri) o denli iyi tanıyordu ki; II. Binyıl'ın ilk ya- nsında, giderek doğrulanacak temel bir gerçeği dile getirebiliyordu. Bilimin ve tekniğin, doğada, toplumda, dünyada, kısa bir süre önce düşünül- mesi zor bir egemenlik ve üstünlük kurduğu gü- nümüzde yine de büyük felaketlerden korkmak gerek. Evet, bitmekte olan bu yüzyılda tabanda- ki yurttaşlann ve seçtikleri yöneticilerin (bu du- nımda salt gerçek demokratik rejimlerden söz edebiliriz) genel ahlak kurallan düşmüş oldukla- n düzeyde kalırsa, başımıza beterin beteri gelebi- lir. Buna karşılık, eğer insanlık, karşı karşıya bu- lunduğu ölümcül tehlikenin bilincine vanr, onu çürümüşlüğe uğratan gizli ejderhayı boğmayı ba- şanrsa, çok daha iyi bir gelecek için umutlar bes- lenebilir. kendiç Tazieff, meslek yaşamının büyfik bölümünü yanardağ püskürmelerini incelemekle geçirdiğini belirterek şöyle dryor: Yanm yüzyıldan beri tehlike benim için neredeyse gündelik bir durum haline geldL Tehlikeleri ciddiye ahnak, ama onlan asla abartmamak gerekir. da rahatlatıcı tanılanmın nedenlerini açık lamak- tan çekinmedim. Örneğin, CFC (klorflorkarbon), CO 2 (karbondioksit) ya da BCB (poliklaunated- bifıuls) ve DDT (deklorodefeniltrikaloroetha- ne)'nin ve fazlasıyla körüklenen korkular; aynca kalabahk bölgelerin yukarlannda yer alan baraj- lann, ve Fransız nükleer endüstrisinin yarattığı tedirginlik. Oysa bu endüstri öylesine akılcı bir bi- çimde yönetiliyor ki, yanm yüzyılda bir tek kişi- nin ölümüne yol açmamıştır... Başka hangi en- düstri böylesi bir bilanço ile övünebilir? Bilimselbilgi ve teknolojik bilgi, iki yüzyıh aş- kın bir zamandan beri güçlü biçimde gelişti ve ha- len gelişmekte. Bunlar tıpkı Ezop'un dili gibi en iyi ya da kötü şey diye nitelenebilir. Nükleer, bil- gi işlem, kalıtımbilim ve bilimin daha sayısız kul- lanım alanlannda olsun, her şey kullanım biçimi- ne bağlıdır. Hedef saltbundan ibaret: Altın buzağının, rek- lamın, kabul görmekten öte yasallaştınlan kötü alışkanlıklann, haz alma ve parlamaktan başka her tür ideal yoksunluğunun giderek yozlaştırdığı in- sanlığı yeniden ele alma; ona degerlerin evrensel yitimiyle yok ettiği sağlıklı mutluluklan yeniden tattırrnak. Tarihin başlangıcından bu yana, birbi- rini izleyen tüm imparatorluklar, dışardan gelen fatihlerden dolayı değil de, kendi iç bölünmeleri yüzünden haritadan silinmiş- lerdir. Fakat her uygarlığın yerine, genç ve dinamik "barbar* bir ulusun ve yıkılan im- paratorluğun, yitmesi olanaksız edintile- rinden doğan yeni bir uygarlık gelmiştir. (relecekle ilgili olumlu düşler kurmayı engelleyecek pek çok olgu var. Bunlann başında da öncelikle kültür adını verdikleri şey olmak üzere önemli olaylann 'dünyacalaştınlması' geliyor. Bunun kadar zararh bir diğer olgu da, siyasadan bilime, sağlık alanından tanma, kültürden geriye kalan her şeye paranın el koymasıdır. Günümüzde "dünyacalaşünna" olayı böylesi bir yozlaşma sürecini olanaksız kı- lacaktır: lyilik ve kötülük dünyanın her bir yerine müthiş bir hızla yayılmaktadır. Kö- tülük iyilikten baskındır. Fakat henüz her şey yitirilmiş değildir. Var olan umut işa- retleri şunlan gösteriyor: Akıllıca yürütü- len çabalann uygulanması koşuluyla yıkıl- makta olan bu dünya uygarlığı kurtulabilir. Bu, toplumsal ve siyasal bir sorun. Yurttaş- lann ve seçriklerinin isteğine -bu isteğin niteliğine ve inatçılığına- bağlı. Medyanın niteliğine de bağlı. Genç kuşaklara verilecek eğitimle de ilintili. Yann: Herbert Hauptman Y A Y I N H A K K I E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z ANKARA NOTÎ.ARI MUSTAFA EKMEKÇİ Köy Enstitüleri Vakfı: (13) Vakıf Oluşuyor..."Köy Enstitüleri Vakfı" dolayısıyla yazdıklarımın sonuna yaklaştığım sırada, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deon- tolojı (Meslek Ahlakı) Anabilim Dalı'ndan Dr. Mehmet Cemll Uğurlu uyardı. Geçen yıl, "Mülkiyeliler Birliği" dergısınde, "Refik Saydam ve Köy Enstitüleri" başlıklı bir arastırmayı yayımladığını anımsattı. "MülkiyelilerBirliği"dergisinin 160. sayısını istettim. Yönetıciler, yazıyı faksla geçtiler. Dr. Refik Saydam (1881-1942), Köy Enstitüleri kurulduğunda Ismet inönü'nün başbakanıydı. Cemll Uğurlu şöyle diyor: "8 Temmuz 1942'de istanbul'da kalp sektesinden öldü. Dr. Saydam, hiç evlenmediği ve ağabeyisi ile kız kardeşi de 1940 yılında öldükleri için son yıllannda hiçbir yakın akrabası hayatta kalmamıştı. Oldüğünde, bütün mülkü, iki binadan ibaret olup ailesinden kendisine miras kalan Istinye 'deki ya- lıyı Darüşşafaka'ya, Atatürfc'ün kendisine armağan ettiği Ankara 'daki iki katlı evi ise, Kızılay'a ölümünden bir yıl önce bağışlamıs ve bağışlarının açıklanmamasını istemiştir." (Ne başbakanlar varmış!) Refik Saydam, Mustafa Kemal'le Samsun'a çıkanlar ara- sındadır. Dr. Saydam, sağlık çalışmaları sırasında, önemli buluşlanylatanınmış, tifüse karşı hazırladığı aşı, tıpdünyası- na geçmiş; bu aşıyı Birinci Dünya Savaşı'nda Almanlar, Kur- tuluş Savaşı nda da Türk ordusu kullanmış. 1934 yılında Atatürk, Refik Bey'e "Saydam" soyadını verışini şöyle açık- lamış: - O, içi dışı bir, tertemiz bir insan pırlantasıdır da ondan... Dr. Cemil Uğurlu, yazısının yayımlandığı dergide, Ismet Inönü, Hasan Ali Yücel'le Başbakan Dr. Refik Saydam'ın bir aradaçekilmışfotoğraflarınıyayımlamış. Bundanşuhavaçı- kıyor: Dr. Refik Saydam'ın da Köy Enstıtülerinin oluşumunda katkısı olmalı. Bu böyle midir, bilemem. Haksızlık da etmek istemem. Bunu en iyi, Köy Enstıtülerıne emek vermiş, yaşa- yan yaşlılar değerlendirırler. Benim boyumu aşar. Benım konuştuklarım, o yıllar, Dr. Refik Saydam'ı Köy Enstitüleri gezılerinde görmediklerini söylerler. Refik Saydam'ın Köy Enstitüleri olayını desteklediğıne kuşku yok. Şimdi 95 yaşında olan, Tonguç'un sağ kolu, Feıit Oğuz Bayır anlatmıştı. Çankaya da Ismet Paşa'nın başkanlığında yapılan bir toplantıda ismet Paşa, Köy Enstitüleri konusunda övücü bir konuşma yapar. Hemen hemen bütün bakanlar, Tonguç'a yakın ilgıyle konukseverlik gösterirler: - Tonguç, benim arabama gel, ben seni götüreyim! - Tonguç, ben seni bırakayım! derler... Bu konukseverlik yarışı sonunda, CHP Genel Sekreterı de olan içişlerı Bakanı, Tonguç'u arabasına alır. Yolda gıderler- ken Bakan, Hakkı Tonguç a sorar: - Bu lafları Ismet Paşa ya nasıl ezberlettin? Olay, 1944lerde geçiyor. O zaman içişlerı Bakanı, CHP Genel Sekreterı Hilml Uran (1886-1957), İçişlerı Bakanlığı da 1943-1946 arasında. Bellı kı bakan, ismet Paşa'yı tanımamış! Ankara Valısı Nevzat Tandoğan da, bir Köy Enstitüsünde, bir köşede, Bırıncı Dünya Savaşı ndan kalma kaval sılahları görünce: - Hımmm.. der, bunlann burada ne işi var acaba? Köy Enstitüsü öğrencılerının devrim fılan mı yapacaklarını sandı kımbılır? Köy Enstıtülerıne karşı olanlar bılınıyor. Başta, Meclis Başkanı Kazım Karabekir Hasan Ali Yucelden sonra gel- mış Mıllı Eğıtım bakanları, Reşat SemsetUn Slrer, Tahsin Banguoğlu, başbakanlardan Şemsetün Günaltay, mılletve- kıllerınden Feridun Fikri Düşünsel... Ferıt Oğuz Bayır anlatıyor: - Kazım Karabekir (1882-1948), Şemsettin Günaltay (1883- 1961), Feridun Fikri birlikte geldiler, resimleri de var; o resmi size de gönderebilirim; şunu söyleyebilirim: Kesin olarak, Kazım Karabekir'in başının altından çıkmıştır. Fteşat Şem- settin'i kullandılar. yanı, o da yıkanlar arasmdadır. Hakkı Tonguç'u, Hasan Ali'yiyediler. Ve Inönü'ye rağmen yediler! Ferıt Oğuz Bayır, Köy Enstitüleri çabasında çok önemli ye- rı olan bırı. Kendini şöyle anlatıyor: - Ben, bir köylü insanım, köylüyüm. ilkokul öğretmenliği kılığımdan başka hiçbir etiketim yoktur. Ben, hem Kuvayi Milliye hem de Türk ordulannda askerlik ve çetecilik yapmış birisiyim. Yaşım 95. Ben bu işlerde ne söylüyorsam, inandı- ğım Mustafa Kemal'e, yandığım Anadolu insanına bağlıyo- rum. Ferıt Oğuz Bayır, Köy Enstitüleri Vakfı'nın oluşturulması için, önce ellı milyon lıra bağışta bulunmuştu: katkıların ağır gittığini görünce, ilk bağışına üç yüz milyon lira daha ekledı; 350 milyon TL. bağışta bulunmuş oldu. Gazetelerde, televiz- yonlarda, baş köşelere kurulan adlan varsıla çıkmış olanlar- dan ise çıt yok. Oysa, bunlann çoğu 1940lı yıllan, köylü çocuklarının yetışmeleri için kurulan Köy Enstitülerini öyle bılırler ki... Her şeye karşın "Vakıf" gelişıyor. Dr. Mehmet Cemıl Uğurlu, "Ankara Notlan"n\n başında değindığim araştırmasının sonunda, "Halk sağlığı alanında buyük emekleri olan bu devlet adamının, halkın aydınlatıl- ması konusunda da duyarlı olması doğaldır. Köy Enstitüleri, halk sağlığı alanında bin sekiz yuzü aşkın sağlıkçıyı Dr. Say- dam'ın hazırladığı yasaların ışığında yetiştirdi" dıyor, yazısı- na şöyle son veriyor: "Saydam'ı, üst devlet yöneticisinin bütün buyruklarını bi- linçsizce benimseyen ve uygulayan bir sorumlu olarak kabul etmek, Saydam gerçeğini kavramamak demektir. O, tarihin akışı içinde kendini doğal biçimde kabul ettiren bir Milti Şef- lik' döneminde, 1942 yılı bütçe konuşmasında, 'Devlet teşki- latı A'dan Z'ye kadar bozuktur, düzeltmek ıster' ve gerekırse bu aksaklıkları gıdermek için A'dan Z'ye kadar her şeyi de- ğiştireceğıni' söyleyecek kadar medeni cesaret sahibi, dü- rüst ve dirayetli bir başbakandır. Köy Enstıtülerinin tarihinde İnönü'nün, Yücel'in, Tonguç'un emeklerinin büyüklüğü tartı- şılamaz. Fakat bu büyük eserin gerçekleştirilmesinde Dr. Saydam 'ın da bir onur payı vardır." BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 1/ Almanlann II. Dünya Savaşı yıllannda gaz oda- lannda kullandıklan asit... Bir nota. 2/ Büyük erkek kardeş... Maddi ya da manevi kayıp. 3/ Çan- ta, şapka. sepet örmede ya da süslemecilikte kul- lanılan parlak, renkli ve dayanıklı şerit... Bir göz rengi. 4/ Ağaçtan yapıl- mış bir çeşit takunya. 5/ Bireyler arasında ortak simgeler sistemiyle ger- çekleştinlen anlam ve bilgi ahşveri- şi. 6/ Saka Türklerinin bir desta- nı... 1942'de Çanakkale Boğazı açıklannda batan ve 39 kişilik mü- rettebatının tümü ölen Türk deni- zaltısı. 7/ Arap erkeklerinin kefıye- lerinin üzerine bağladıklan kalın çember bağ... İcar. 8/ Güney Af- rika'run dört eyaletinden en küçü- ğü... Bir masal dağı. 9/ Tann'nın adını art arda söyleme işi... Bir no- ta. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Metal üzerine altın kakma tekniğiyle yapüan süsleme. 2/ Kaz DağYnın mitolojik dönemlerdeki adı... Divan edebiyaünda manzum bilmece. 3/ Çuvaldızla iş yapanlann. a\r uçlannı koru- mak için ellerine geçirdikleri demirli kayış... Anadolu'da kurul- muş eskı uygarlık. 4/ İvme ya da sakatbk gibi bir nedenle yatak- tan kalkamayan kimse. 5/ Yüzeyi ışığa karşı duyarh bir madde ile kaplı kâğıt üzerine kaliptan çekilmiş resim kopyası... Adlan sıfat yapmakta kullanılan bir yapım eki. 6/ Nikelin simgesi... Bektaşi dervişi. 7/ Yakın zamanda ortaya çıkan bir şeyin özelli- ği. 8/ Arka. sırt... Dişi geyik. 9/ Dürüst, iyi ahlaklı... Bir porta- kal cinsi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear