14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ1994 CUMARTESİ 14 KULTUR 'Gerçekçi edebiyatın öncülerinden 'gazeteci ve yazar Suat Derviş yaşadı mı? SENNURSEZER Suat Derviş (1905-23 Temmuz 1972). Romana ve gazeteci. Prof. Dr. Ismail Dervis'in kıa, Reşit Fuat Baraner'in eşi. Oğreniminin bir bö- lümü özel. Bir bölürnü Berlin Kon- servatuvan ve Edebiyat Fakültesi'- nde AtillaÖzkınmlı onu, "Yaşadığı dönemde, bir kadın olarak bütün 'ilk'- leri gerçekkştirmek görevini yüklen- miştir. Avnıpa'ya muhabir olarak gi- detı ilk kadın gazeteridir. Refet Pa- şa'nın, Ankara temsilcisi olarak Istanbul'a ilk gelişinde (1922) kendi- siyie görüşiDeyi yapan odur. Bir güo- lük gazetede (İkdam. 1926) ilk kez 'Kadın sahifeleri haarlayan ve sahi- fe modasını çıkaran ilk gazeteci' yine ondan başkası değüdir" diye anlatı- rken gazetecılığırun yazarhğındaki önemını vurgulamak ister "(...) Ya- zarlığı halkının mutluluğuna adanmış gerçek anlamıyla bir düşünce sa- vaşçtsjdır. (...) Onu hayatın gerçekle- riyle gazeteciliği yüz yüze getirir." (Cumhuriyet), 24/7/1976) Suat Derviş, elimizde kendisiyle il- gili iki önemli kaynak olmasına karşın bütünüyle kavrayamadığım yazarlardan biri. Kaynaklardan biri ZJhni T. Anadol'un Gerçekler Pos- tası'nın 11-12. sayısında yapüğı ko- nuşma. 1967 yıünda Gerçekler Pos- tası'nda yayımlanan bu konuşmayı, tbrahim Sırrı Topcuoğlu nun 'Savaş Yarası' (Anı II), 1978 tarihli kitabı- nda da bulabilirsiniz. Kitapta Suat Derviş'in *öfkeu' tmam' adlı bir öy- küsü de yer alıyor. Bu kaynağa para- lel bir kaynak Refıka Taner-Asım Bezirri'nin 'Secme Romanlar'ı 'An- kara Mahpusu' romanının sonunda yer alan 'Dış Basında Suat Derviş' bölümünden ahntılar. İkinci ve önemli bir kaynak, Behçet Necati- gü'in bir mektuplaşma sonucu, Ne- sin Vakfı Edebiyat Yılbğj 1976'ya yazdığı Suat Derviş Üzerine Notlar'. Suat Derviş bir kadın olarak birçok k ilk'e imzasını attı. Sadece bir gazeteci olarak değil aynı zamanda bir yazar olarak bir çok eser.vermekle beraber İcitaplan arasında bir tek Tosforlu Cevriye' hatırlanır. Kavrayamadığım, Suat Derviş için yaalanlann olumlu yanlanna karşın yalnızca tek romanının hatırlanışı: Fosforiu Cevriye. Romanı anımsa- tan şarkıdan dolayı mı acaba? "Suat Derviş'te yeni olan.." Murat Uraz, Kadın Şair ve Mu- harrirlerimiz adlı inceleme, güldeste- sinin 1941 tarihli baskısında, Refîk Ahmet SevengU'in şu yargısına yer verir: "Suat Derviş Hanım, edebi- yatımıza karanlık ve kanşık dehliz- lerden, çıtırdayan eski tahtalann se- sinde durup. boşlukta korkunç akis- lerle halkalanan ayak seslerini dinle- yerek, ruhunda bir ürperiş ve gözle- rinde titreyen bir karartıyla geldi. Onda yeni olan, edebiyatûnızın bir eksiğird tamamlayacak olan bu korkudur." Murat Uraz, bu yargının "Fatma'- nın Günahı" adlı romanının ilk yayı- mlanışında, 1921 yılında verildiğini söylüyor. Kitap olarak 1924*te yayı- mlanan bu roman, 1921'de tefrıka edilmişti belki. 1905 doğumlu Suat Derviş'in edebiyata, 'Hezeyan' adlı mensur (düzyaa) şiinyle. 13-14 yaş- lannda girdiğinı bıliyoruz. Aıledost- lanndan Nazım Hikmet, Hezeyan'ı beğendiği için Yusuf Ziya Ortaç'a vermiş, o da Alemdar gazetesının 'edebi nüsha'sında yayımlamış. İlk romanlan Kara Kitap (1920), Ne Bir Ses Ne Bir Nefes (1923), Hiç Biri (1923) Ahmet Ferdi (1923). Behire'- nin Talipleri (1923) tarihlenni taşı- yor ve çok genç bir yazan göstenyor. Murat Uraz'ın Suat Derviş için yargısı da bize genç bir tefnka ro- mancısını nıtelemekte: "Büyük Harp'ten sonra yetjşen ve gazete- lerdeki yazılan, roman ve hikayele- riyle tanınmış olan Bayan Suat Der- viş, yazılarının bir kısmı piyasa işi ve alelacele yazılmış, hatta yakın za- manlara kadar ifadesinde bazı ak- saklıklar görülmüş olmasına rağmen sevilerek okunmuş bir muharrirdir." (Kadın Şaır ve Muharirlerimiz. 1941) Murat Uraz. Suat Dervış'in çalışarak 'edebiyatımızın en işlek' öğelerinden biri durumuna geldıği- ni, bütün yazdıklannın kadın konu- sundan kaynaklandığını, yazdıklan- na kadın duygulanımlannın egemen olduğunu ekliyor. Suat Derviş'in yazdıklannı beğenıp onun gazete ya- Geçen sezonu değerlendiren Devlet Opera ve Balesi Genel MüdürüRengim Gökmen: 'Nehirgeriakıtılamaz' ECETEMELKURAN ANKARA - Geçtiğimiz sonbahar da Hipodrom konserleriyle başlayan opera ve bale serûveni, haziran ayında noktalandı. Rekorlarla dolu bir sezo- nu geride bırakan Devlet Opera ve Ba- lesi'nin Genel Müdürü Rengiın Gökmen, politik, toplumsaJ ve ekono- mik engellere karşın, yapüklannın "beklediklerinin ötesnde" olduğunu söylüyor. "Opera hiçbir zaman futbol gibi büyük bir kitle tarafından izlene- mez. Ama yakında opera ve bale seyir- cisi de milyonlarla ifade edeceklerdir" dıyen Gökmen, sorulanmızı yanıtlad. - Devlet Opera ve Balesi, Türk opera tarihiode sevgiyle anılacak bir sezon y a- şadı. Sezon boyunca sizi etkileyen üre- timlerden söz eder misiniz? Devlet Opera ve Balesi, sanatçı- lanmn ve sanatının yetkinliğini sergı- leyebileceği biçimde haarladığı reper- tuvanyla, beklediğinin ötesinde bir ba- şan elde etti. Bizi heyecanlandıran şeylerin başında, Aspendos Opera ve Bale FestivaU geliyor. Festivalden önce seyirci sayısını parmak hesabıyla tahmin etmeye çalışırken, yansı ya- bancı turistlerden oluşan 70 bin kişilik bir seyirci kitlesine ulaştık. öyle sanı- yorum ki, Aspendos iki yıl sonra çok önemli bir festival olacak. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen(küçük kare), İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin Aspendos'ta da sahnelediği 'My Fair Lady' adlı müzikali. 5 anat anlamında böyle bir noktaya ulaşmışken, bazı kişilerin kafalanndakini, gördükleri şeye yansıtarak çarpık bir yaklaşım sergilemelerini anlamıyorum. Türk sanatı ve sanatçısının geldiği nokta bellidir. Bu noktadan geri dönülmez. Nehir, geri akıtılamaz. Turizm sezonunun zayıf geçtığini ve tasarruf önlemlerini de gözönünde bu- Junduracak olursak, Aspendos bizim için gelecek yıllara ilişkin önemli bir güven kaynağı. Bizi heyecanlandıran ikinci etkinlikse, bütûn müdürlükleri- mizde, operanın ikinci penceresini aralamış olmak. "Lohengrin", "Maha- goıuty Kentinin Yûkselişi ve Düşüşü" gibi önemli operalar sergilendi. Izmir Devlet Opera ve Balesi ilk kez bir mü- zikal "My Fair Lady" sergileyerek yet- kinüğini kanıtladı. lstanbul'da"Turan- dot" büyük ilgi yarattı. Bunlann yanısıra Türk operasını oluşturabilmek için Türk sanatçılann yapıtlanna repertuvarda özellikle yer verdik. Aynca, seyirci sayımızda ciddi bir artış oldu. 2 yılda seyirci sayısı yak- laşık 2 katına çıktı. Bunu sağlayan et- kenlerden biri olan "öylesne Bir Din- leti" de, 100. temsilini yapü. Yine Mu- rat Göksu'ya ait bir yapıt olan "Opera Opera Dedikleri", Mersin Devlet Ope- ra ve Balesi'nde temsiller verdi. Anka- ra Devlet Operası Kahire'den, Istan- bul Devlet Operası Danimarka'dan davetler aldılar. - Türkiye'de gün geçtikçe artan bir költür bunaümı yaşanırken, opera, Türkiye'de kemikleşnıiş bir ideyici kit- lesi yaratabfldi mi? Opera ve bale izleyicisi beili bir biri- kimin üzerine yaratılabilir. Opera ye balenin, hiçbir zaman futbol kadar iz- leyicisi olmaz. Ya da pop müzik gibi dinleyicikri peşinden sürüklemez. Ni- teliği ve yapısı, buna uygun değıldir. Bunu beklemek yanlıştır. Ancak, bu görüşüm gitgide değişi- yor. Çünkü, açık hava konserlerimiz- le, festıvallerle yüz binlere ulaşıyoruz. Bazı aydmlanmız operanın çağdışı bir sanat olduğunu söylerken, operarun en genç sanat dallanndan biri olduğu- nu hiç düşünmüyorlar. Opera en genç sanatür. Çünkü, birçok sanatın aynı anda üretilmesidir. 20. yüzyılda saray- dan ve aristokratlann tekelinden çıkıp evrenselleşebildiğini göz önünde bu- lundurarak, operanın ve balenin 21. yüzyılda gelişeceğini ve daha geniş kit- leler tarafından izleneceğini sanıyo- rum. - Opera ve bale sanatımn niteliği ve üretim yapısı da tiiketimini etkiüyor ol- malı. Opera ve bale, kolektif çahşmayı ge- rektiren sanatlardır. Bu nedenle opera ve bale ızleyıcısının nıcelıği ve niteliği bir ülkenin kültür yaşamında geldiği noktayı göstermek açısından önemli bir göstergedir. Opera ve balenin ge- rektirdiğj altyapı ve örgüılü çalışma, ancak kültür politikası tutarlı ülkeler- de olanaklıdır. Gerektırdıği bu koşul- lar nedeniyle, opera ve balenin üretim nıtelikleri farldılaşıyor ve üretılmesi zorlaşıyor. Bu tüketimıni de etkıliyor. -Artık hükümetler, kültür ve sanatı, ilk tasarruf edilecek alan olarak algılı- yoriar. Opera >e balenin bu rurumdan nasıl etkilendiğinden söz eder misiniz? Atatürk ve İsmet İnönü dönemle- rinde devlet politikası sanatı koruyor- du. Sonralan destek sürmesine karşın, devlet politıkasında. yanılgı olduğunu sandığım bir değişme oldu. Hükümet- ler, ülkenin sosvo-ekonomik problem- lenni çözmeden kültür ve sanata para ayırmamak biçiminde bir yanlışa düş- tüler. Bana kalırsa, bu, çok daha bü- yük bir savurganlık. Sanat ve kültür. sağlıkh bir toplum- sal yaşam oluşturmada. eğitimle bir- likte en önemli alandır. Bale ve opera olmadan elbette yaşanır. Yol olma- dan hastane olmadan da yaşanır. Biz Atatürk'ün "Sanatsız kalmış bir ulusun hayat damarlarından biri kop- muş demektir" sözünü yüzeysel olarak algılayıp. hayran oluyoruz. Ancak. onun altındakı anlamı özümsemek ge- rekiyor. Bence balesiz kalmış bir toplumun akciğerlerinden biri kaybolmuş de- mektir. İnsanlan üretime yönlendır- mek için sanat gereklidır. - Devlet Opera ve Balesi'nin en bü- yük dfişü nedir? Devlet Opera ve Balesi'nin dünya çapında sanatçılan var. Devlet Opera ve Balesi'nin en büyük düşü. Türk opera ve balesıni yurtdışında da tanı- tabilmek. dünyanın önemli sahnele- nne adım atabılmek olurdu. zarlığına zaman harcamasına hayı- flananlardan bin Vasfi Mahir Koca- tûrk. Yeni Türk Edebıyatı adlı ki- taptan alıntı da yine 'Kadın Şair ve Vluhanirlerimiz'de "Cslupta Halide Edip'ten daha objektif ve daha mo- dern olan bu hlkayeci derinlik bakunından da pek aşağı kalmıyor. Küçük hikayede çok muvaffak olu- yor. Fakat bu güzel eserlerin sahibi Amerikan usulii gazetecilikten boş- lanıyor galiba." Bu yargılann verildi- ği gûnlerde, antolojide yer alan kadın yazarlann adlannı saymak (gazeteciler dışında), genel durumu yansıtabilir. Fatma Aliye, Güzide Sabri Aygün, Halide Edip, Miifıde Ferid, Suat Derviş, Muazzez Tahsin Berkant, Mebnıre Sami Koray, Nur Tahsin, Mükerrem Kamil Su, Fahike Odman, Melek Hiç, Cahit Lçuk, Pe- ride Celal, Leman Berçmen, Muaz- zez Kaptanoğlu, Kerime Nadir. Suat Derviş, 1940-1941 tarihleri arasında dergicilikle uğraşıyor. Yeni Edebiyat adlı sanat-edebiyat-fikir gazetesinin künyesi şöyle: Sahibi Ne- riman Hikntet, Yayın Müdürü, M. Çetin, Çıkaran Suat Derviş. Yeni Edebiyat (5 Ekim 1940-15 Kasım 1941), sosyalist sanat anlayışını sa- vunan, on beş günlük bir dergidir. Yazarlan arasında Abidin Dino, Nazım Hikmet (Mazhar Lütfü tak- ma adıyla), Kenan Hulusi, Hüsamet- tin Bozok, F. Celalettin ve ilk şıırle- nyle Orhan Kemai, Attila İlhan, A. Kadir, H. İzzettin Dinamo vardır. Suat Derviş'in etkın gazeteci- yazarlığı bir ikı yıl içinde takma ad- lar kullanma zorunluluğuyla gölge- lenmeye başlayacaktır. 1943-44'ten sonra.. Suat Derviş, siyasal kişıliği yüzün- den, imzasını kullanamadığı zaman da yaşamını yine kalemiyle ka- zanmış: "194S44'ten sonra (...) rad- yo skeçleri, radyo piyesleri de yazdım, sahne piyesleri de. Kendi im- zamla bunları oynatamadım. Bundan yakındığım bazı dostlarım benden bu piyesleri satın aldılar, radyoda kendi imzalarıvla oynattılar. (...) Piyes >a- zarlarımız arasında ilk piyesini yazmış olduğum bile vardır zannedi- yonım. Kendisi daha iyi bilir. (...) Ço- cuklara yazdığun dev masallannda imzamın bulunmasını engelleyenler (...) ekmek paramı kazanmamı ve is- mimi en verimli çağımda memleke- timdeki okuyucularıma duyurmama mani olanlar, şimdi benim binbir tak- ma ismünin peşine düşsünler" (Zıhnı T. Anadol'la yaptığı konuşmadan). Bu sürecı, 1953'te eşının tutuklan- ması izleyecektir. 1953-1963 yıllan arasında Fransa'da kızkardeşinin yanında yaşayan Suat Derviş. yeni- den yazacak, kızkardeşinin Fransı- zcaya çevirdiği bu roman, Fransa'da yayırnlanan ilk Türk romanı ola- caktır: Ankara Mahpusu. Suat Derviş, yirmi iki yıl önce öldü. Avrupa'da yankılansa da. Türkiye'de gerekli ılgiyi gördüğü söylenemez yazdıklannın. Bu duru- mu Atilla Özkınmlı %..) siyasal baskılar nedeniyle yurdundan uzak- laşmak zorunda kalınca unutturul- ması kolaylaşır. Döndüğünde boy- nuzlar kulağı geçmiştir" (24 7 1976 Cumhunyet) diye özetler. Bir açıdan doğrudur. Ama Türk edebiyatının okurunun toplumcu gerçekçi edebi- yattan pek hoşlanmadığı da söy- lenmeli bence. Türk edebiyatının ad- lan bir yana Anna Seghers'i bile pek tanımaz okurumuz. O zaman. 'gerçekçi edebiyatın ön- cülerinden' Suat Derviş'in yaşadığı- na inana bilir miyiz? Sakıp Sabancı fermanlannı ve hat yazılannı Atlı Köşk'te tanıttı 'Akıla bir iş ve iyi bir yatınm'Kültür Servisi - Sakıp Sabancı. zengin koleksiyonuyla adeta müze haüne getirdiği evi "Atiı Köşk"tekı koleksiyonunu fermanlar ve hat yazılanyla zenginleştirdi. Öncekı gün bir kokteyl vererek koleksiyo- nunun yeni bölümlerim tamtan Sakıp Sabancı, ekonomik olarak belli bir yere gelenlerin toplumsal görevlerini yerine getirmesi gerekti- ğini belirterek "Bunu Amerika'ya gittiğimde öğrendim. Ekonomik ola- rak belli bir yere gelen almalı, aldığını iyi korumalı ve bunu kendine sak- lamamalı. başkalaruıa göstermeli, bölüşmeli" dedı. Sabancı, bu görüşe uygun olarak çabşma odasım fermanlar koleksi- yonu için özel olarak düzenlendiği- ni, ışık ve havalandırma sisteminin yapıldığını belirtti. Atalarımın sanab Aralannda İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, eski bakanlardan Mü- kerrem Taşcıoğlu, Vahit Halefoğlu ile thsan Doğramacı, Mehmet Güler- vüz, Bedri Baykam, Sezen Cumhur Onal, Doğan Hızlan \ e Mehmet Bar- las'ın da bulunduğu davetlilere ko- leksiyonunu gösteren Sabancı, bu- nun akıla bir iş ve iyi bir yatınm ol- duğunu söyledi. Ferman ve hatlan gören Amerikalılar'ın çok şaşırdı- klann söyleyen Sabana "Onlara Amerika daha harita üzerinde yok- ken, keşfedUmemişken benim ata- larım sanatta böyle başanlar göster- di" dediğini anlattı. Osmanlı devrinde Türklerin resim alanında zayıf olmalanna karşın ka- ligrafide oldukça geliştiklerini, an- Sakıp Sabancı özel koleksiyonuna kattığı yeni bölünderi tanıttı.(Fotoğraf: DEVRtM BARAN). cak devletten başka alıa olmadığı icin bu eserlerin saklanamadığını ifade eden Sabancı, "Alıcı olmadığı için bu eserlerin çoğu yurtdışına çıkanlmış. O güzel eserlerimiz hep Avrupa'da, Amerika'da" şeklinde konuştu. Sabana, koleksiyonu daha önce Moskova'ya götürdükle- rini, önümüzdeki gûnlerde de Brük- sel ve New York'ta sergileyecekleri- ni sözlerine ekledi. Sakıp Sabana'ya koleksiyonu ko- nusunda danışmanlık yapan anti- kacı ve Portakal Sanat Galerisı sahi- bi Raffi Portakal'dan aldığımız bil- giye göre ferman koleksiyonu içinde en önemli parçalar U.Mehmet ve Sultan Beyazıt'a ait olan fermanlar- Deiila çok nadir olarak bulunan îbrahim'e ait bir ferman. Koleksiyonun gerek yaza kalıtesi gerekse süslemelerin kalitesi ve dö- nemine ait olması açısından dünya çapında olduğunu vurgulayan Por- takal, Kuran koleksiyonunun da en önemli Kuran koleksiyonlanndan olduğunu belirtiyor. Richard Clayderman'ın konseri bugün Kültür Servisi- Fransızlann "ro- mantik prens" adyla anılan piya- nisti Richard Gayderman, bugün saat 18.30'da Kla'ssis Golf & Co- untry Club'ın açılışında bir kon- ser verecek. Dünya çapında bugü- ne dek 60 milyon plağı satılan Richard Clayderman. romantik müzikten hoşlananlara güzel an- lar yaşatacak. Daha önce ülkemize bırkaç kez gelmiş olan Richard Clayderman, Paris'te doğdu. 6 yaşında dedesi- nin hediye ettiği piyanoyla müziğe ilgjsi başlayan Clayderman, 12 yaşında başladığı klasik piyano eğitimine kendi isteğiyle son vere- rek rock'a yöneldi. Bir yandan çalışıp bir yandan da geceleri piyanosuyla ünlü şowmenlere eş- lik eden Clayderman, 1978'de Fransız plak şırketi Delphin'in dıkkatını çekti. Phillipe Pages olan adını o sı- ralarda deâiştiren Clayderman "Ballade Pour Adahne" ıle Av- rupa'da büyük başan kazandı. Richard Clayderman'ın ulusla- rarası kariyeri böylece başlamış oldu. 1978'den itibaren turnelere çı- kmaya başlayan Clayderman bazı yıllarda 200'ün üzerinde konser verdi ve Avustralya. Güney Ame- rika, Avnıpa ve Asya'da turnelere çıktı. Asia Vision'dâ 800 milyon kişi tarafından izlenen sanatçı Güneydoğu Asya ülkelen olan Tayland, Malezya, Singapur, Kore ve Tayvan'da da turnelere katıldı. Şimdiye değin 60 platin ve 215 altın plakla ödüllendirilen Rıc- hard Clayderman, birçok tanınmış klasik ve rock şarkısıru ve kendi bestelerini seslendirecek. 1993sinemabaşarı ödüHeri • ANKARA (AA) -1993 sinema başan ödülleri başvuru süresi, 30 Eylül 1994 tanhine kadar uzatıldı. 1993 sinema başan ödüllerinin başvuru süresinin uzatılmasına ilişkin olarak, Kültür BakanlığYndan şu açıklama yapıldı: "Kültür Bakanlığı, Türk sinemasını desteklemek, geliştirmek ve nitelikli eserlerin yapılmasını özendirmek amaayla her yıl yanşmasız değerlendirme yolu ile verilen Sinema Başan Ödülleri'ne katılımın arttınlması için şartnamede belirtilen başvuru süresi 30 Eylül 1994 tarihine kadar uzatıldı. Aynca 1 Ocak - 31 Aralık 1993 tarihleri arasında kayıt tescili yapılan uzun metrajlı, kısa metrajb çizgj filmler de aday olarak başvurabilecek. Başvurular, 30 Eylül 1994Cuma günü mesai bitimine kadar Kültür Bakanlığı İstanbul TelifHaklan ve Sinema Müdürlüğü'ne yapılabilecek." AnzafKalesi kazılara hazınlanıyop • VAN (AA) - Van ve çevresinde büyük bir medeniyet kurmuş olan Urartular dönemine ait Anzaf Kalesi'ndeki arkeolojik kazı çalışmalanna, 15 ağustosta başlanacak. Alınan bilgıye göre 8. yüzyılda Van ve çevresindeki büyük bir medeniyet kurmuş olan ve Kral Rusa tarafından Van-özalp karayolu üzerinde inşaedilen tarihi AnzafKalesi, bu yılki kazılara hazırlanıyor. Kültür Bakanlığı tarafından fınanse edilen ve Van Özel İdare Müdürlüğü tarafından desteklenen Anzak Kalesi'ndeki arkeolojik kazı çahşmalan, istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Ana Bılim Dah Başkanı Doç. Dr. Oktay Belli başkanlığında yapılacak ve bir ay sürecek. Yetkililer, iki yıldan beri Aşağı ve Yukan Anzaf kalelerinde yapılan kazı çalışmalannda Urartular dönemine ait çok kıymetli eserlerin bulunduğunu söylediler., Yetkihler, Kühür Bakanlığı'ndan minibüs ve 30 işçi desteği aldıklannı da belirterek, bölgedeki birçok merkezde arkeolojik kazı çalışmalanrun devam ettiğini sözlerine eklediler. TicaretOdası'ndan karikatöp • ÇORUM (ANKA) - Çorum Ticaret ve Sanayi Odası. "Gelişen Sanayi ve Çevre" konulu bir uluslararası karikatür yanşması düzenledi. Sanayi ve teknolojide kaçınılmazgelişmenın, doğal çevreye zarar vermeden de gerçekleşebileceğıne dikkati çekmeyi amaçlayan yanşmaya, amatör ya da profesyonel tüm sanatçılann katılabileceği bildırildı. Son katılma tarihi 30 eylül olan yanşmanın sonuçlan 3 ekımde acıklanacak. Yanşmanın sergi açılışı ve ödül töreni de 15 ekimde Çorum'da yapılacak. AsyaFolklor Festivali • Kültür Servisi - Türkiye'nin kurucu üye olduğu C.I.Ö.F.F. 2 yılda bir düzenlediği Asya Folklor Festivali'ni bu yıl ilk kez ülkemizde düzenliyor. Japonya, Tayland. Kore. Çin. Gürcistan, Türkiye ve Macaristan'ın ortalama 25 kişilik topluluklarla katıldığı festivalde Tayvan gözlemci ülke olarak bulunuyor. Esenyurt4. Kültür • Kültür Servisi - Esenyurt Belediyesi'nce düzenlenen 4. Kültür Şenliği etkinlikleri bugün sonaeriyor. 18 temmuz pazartesi günü başlayan 4. Kültür Şenliği'nin son günü olan bugün saat 16.00'da halk müziği sanatçısı Songül Karh ve özgün müzik sanatçısı Mehmet Gümüş'ün katılacağı halka açık konser gerçekleştirilecek. 'ÜlümcülMipas" Taşucu'nda •SİLİFKE (Cumhuriyet) - Kjell Fredriksson ile Bertan Tuncel'in fotoğraflannın yer aldığı "Ölümcül Fotoğraf Sergisi", yeşiller veçevrecilerin nükleer santral yapımına karşı sürdürdüİcleri etkinhkler kapsamında Taşucu'nda acıldı. Taşucu Eğitim ve Doğal Hayatı Koruma Vakfi'nda 10 gün boyunca açık kalacak sergideki fotoğraflann çekimini yapan Kjell Fredriksson, 1969'da ChristerStrömholm Fotoğraf Okulu'ndan mezun olmuş. Isveç'te Biskop Arnö Fotoğraf Okulu'nda öğretmenlik yapıyor. Diğer fotoğraflann çekimini yapan Bertan Tuncel, Orta Asya'ya yaptığı yolculuk sırasında çektiği kimi fotoğraflanm yansıtıyor. Bertan Tuncel çalışmalannı Human Nature (İnsan Doğası) adlı çevre örgütüyle birlikte yürütüyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear