25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19TEMMUZ1994SAL1 DIZIYAZI Apaştırdı ve yazdıDİN, TİCARETVE SİYASET Ordudakidindgenerallerolısin kendi iç yapısında sürdürdü- ğü bir araşlırmayı engelleyebilecek ölçüde güçlü bır hareket; adli ve idari bir kovuşturmadan, elbette, tereyağından kıl çeker gibi' kolayk- kla kurtulacakü. Gazetecılerin, yazarlann. bilim, sanat ve siyaset adamlannın çok ra- hatlıkla 'Terörle Mücadele Yasası'- nın 8. maddesiyle' yargılandığı ve mahkum edil- diği Türkiye'de 'polis müfettişlerince, birtakım emniyet mensupları hakkında bu yasa kapsamı içinde yonımlanan eylemler', her nasılsa, TCK- nin 'olmayan' 163. maddesi içıne sokuluyordu. Yürürlükten kaldınlan bır maddeyle de İna- nan masum insanlara' elbette. ceza verilmesi dü- şünülemezdi. İşte bu ölçüde ince ve sınsı bir oyun oynanıyordu. Polis müfeHişkn 'Söz konusu kişilerin eyleıa- lerinin, disiplin yönünden meslekten uzaklaştır- mayı gerektirdiğira' söyleyeceklerdı. Yargı yö- nünden ıse haklannda DGM Savcılığı'na suç duyurusu yapılmasmı ısteyeceklerdi. Iş bu kadarla bitmeyecek, soruşturmayı yü- rüten müfettişlere gözdağj verilmeye kalkışıla- cakü. Türkiye'nin laik yapısını savunan polis müfeuişleri. yapüklan bu soruşturma nedeniy- le yargı karşısına bile çıkanlacaklardı Ama sonuç, şenat yanhlannın bekledıği gjbi olmayacak 'müfettişlerin görevlerini yansız ola- rak yaptıklan7 Emniyet Genel Müdürü Meh- met Ağar tarafından açıklanacaktı. Ağar, so- ruşturmaya konu edilen suçlann 'af kapsamına girdiğini' ve dosyanın bu nedenle işlemden kal- dmldığını söylemekle yetınecekü "GenelYayın Yönetmeni'ni ıBu gelişmelere ılişkın belgelere dayarularak hanrlanan haber. Hürriyet gazetesinin dene- yimlı muhabın Saygı öztürk imzasıyla yayım- lanıyordu. Haberın yayımlanmasından sonra önce böy- le bir 'raporun olmadığı' savunuîarak ilk 'hile' yoluna başvuracaklardı. Sonra da "Allah'tan korkmadan, kuldan utanmadan" bu raporun kendılen ıçin değıl, başkalan tçin hazırlandığını söyleyeceklerdi. lnançlanna göre nasıl olsa yalanın vizesi elle- rindeydi. Nasıl olsa "harp hüd'a". savaş hileydi. Satır arasını okumak becensını. 'satır arkası'- ru okumak yeteneğıne dönüştüren Müslüman gazetecı 'dezenformasyon' konusundakı ınsana parmak ısırtan deneyımlennı şu satırlarla ka- rutlayacakü. "Hürriyet gazetesinin arka sayfa manşetinde, iri puntolarla bir haber var. "Fethullahçılar Polı- se Sızdı', bu haberde PKK için hazırianan "gizli raporu' hayali 'Fethullah Hoca Örgutu" içinha- zırtanmts. gibi gösteriyor. Bu haberi yazan muhabir epey bir süre önce muhabirimize 'artık yönetıcilenmız bizden irtica haberi ıstemivor' diye yakınmıştı. Anlaşılan artık ts- tiyorlar. Ya da Hürrivet Genel Yaym Yönetmeni'ni aşan du- nııiüar var yine!" Yanı onlara göre Kürt aynhkçı hareketi için haarlanan bir rapor, Müslümanlara baskı amacıy- la kullanılıyor, ulusal ve ulus- lararası güç odaklan gazete yönetimini aşan durumlar ya- raüyordu. îkiyüzlü dünyalannda Na- lanla hileyi' ışte bu yöntemler- le bırbinne kanşunyorlar; sinsi savaşlannı böylece sür- dürüyorlardı. Orduya, polise sızmaya kalkışanlann yargıyı boş bı- rakacaklannı düşünmek ola- naksızdı. Adalet Bakanlığı merkez örgütüne tam 32 bini ahnmıştı. 1983'ten başlaya- rak 9O'lı yıllann başına dek bakanlığa alınan her üç kişi- den biri, 'Türk-İslam Sente- ri'nın kurbanıydı. 1987-91 yıllan arasında ıse 33O"u imam- hatıp kökenli olmak üzere 1700 savcı ve yargıç atanmışu. Geri kalanlann büyük ço- ğunluğunun, Türk- İslam Sentezi'nden etkJlendikleri söylenecekti. Ordua'a ve po- liste olduğu gibi yargıda da el- bette, bu sınsi savaşa karşı ayak direyen insanlar vardı. 'Devletin temel nizanüanm 'prim' toplayacaklar, öte yandan İslami düze- nın ne olduğunu unutturarak 'şeriat yanlılannın özgürlûklerini' savunacaklar. Bır yandan düşünce ve inanç özgürlüğü sını- rlamalanna karşıymış gibi görünecekler, kısı- Üamalara söverek demokratlardan 'rant' yiye- cekler, öte yandan İslamın katı kurallannı gör- meyerek 'şeriatçılarla sarmaş doiaş' demokrasi- den yana olacaklar. Bu karmaşık yöntemle 'şeriatın mutlak ve tar- bşmasız egemenüği' gözden kaçınlmak isteni- yordu. Bu takım, her nedense okuyup anlamı- yor, bakıp görmüyordu. Panellerde, açıkoturumlarda, 'laiklik konu- sundaki yorumlannı ya da Mustafa Kemal hakkındaki görüşlerini' ayakta alkışladıklan Müslüman yazar Abdurrahman Dilipak'ı anla- mamakta direniyorlardı. Dılipak'ın açık açık tanımladığı şeriat düzerune, özgürlükçü anlam- lar, uzlaşmacı işlevler yüklüyorlardı: "İslami demokrasiyle. liberalizmle, rasyona- lizmle açıklayamayız. İslam demokrat değildir, rasvonalist de değildir. İslamın kendi değerleri, kendi ölçüleri vardır... Dinde zorlama yoktur, fa- kat İslamda > ardır. Bir insan bu sözleşmenin altı- nı imzalamışsa ve bunlara uymuyorsa cezalandı- nlır... Mesela Müslüman kadın başı açık geze- mez, alırsın cezalandırırsın. Müslüman olduğunu söyleyen bir üşi oruç yiyemez. Her çocuk 18 ya- şına gelince (> ani reşit olunca) dinden çıkabilir. Ama bu insan, bu hakkıyla ttgili süre geçtikten sonra dinden çıkarsa oldürülür." İslam düzenim savunanlar 'neyin ne olduğunu'' açtk açık anlatı- yorlardı. ama "demokrasiyi savunuyor gibi gö- rünenler 'neyin ne olmadığuu' her nedense anla- mıyorlardı. Modern zamanlann % dindar' ile 'dinciyi' ayı- ramavan çocuklannın şenata verdikleri bu ör- tülü desteğın arkasında, başka tür ilişkiler ara- mak gerekiyordu. Türkiye'deki şenat yanhlanru, 'İslam moder- nizmi içinde gizlemeye'' çalışanlann da demok- ratlık maskesıyle 'rejimi lslanûY banştırmak is- teyenlenn de. 'Fethullahçı sıfatıyla adlandınlan mümin cemaatini, ülkedeki si>il dokunun parçası olarak' görenlenn 'neye hizmet ettiklerini' sergi- leyecek belgeler sunuyorum. 'Genel olarak öz-'Şeriatın mutlak ve tartışmasız egemenliği'ni gözden kaçırmak isteyenler panellerde, açıkotu- ^ ^ _ rumlarda, 'laiklik yorumlannı ya da Mustafa Kemal hakkındaki görüşlerini' alkışladıklan Müs- ggriükler, özel olarak da basın özgürlüğü' konu- lüman yazar Abdurrahman Diİipak'ı anlamamakta direniyorlardı. Dilipak'm açık açık tanımla- s u n d a gösterdiği titürfik' aldatmacasıyla, tatlı- dığı seriat düzenine, özgürlükçü anlamlar. uzlaşmacı işlevler yüklüyorlardı. L, ı gösterdiği su demokraüannı kandırmayı başaran, mo- dern göriinümlü siyaset-ticaret kurnazlannın oyunlannı ortaya koyan belgeler bunlar | Merkezi Mekke'de bir devlet•ondra'dadile getirilen 'cebinde tespih ya da evinde seccade bulunan ya da namaz kılmak iud; Nur Risaieiennin isiam dimıdn ımana içincamiye gittiğisaptanan subay görevinden alımf yargısmm öznesi, Türkiye'ydi rin, askeri okullardaki nun sonuçlannı anlatıyor. tkincisi Siyasetin dinle iç içeüği, devlete giderek bir 'din devleti' olma özelliği kazandmyor, âyasal ortam her gün biraz daha başörtüsü ve çarşaf başta olmak üzere dini zorlamalann pençesine giriyordu. dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla gizli cemiyet kurmak, sevk ve idare etmek' suçlanyla ilgili olarak yürütülen bir hazırlık soruştur- masının 'kovuşturmaya yer olmadığı' sonucunu içine sindıremey en laikhk savunucusu bır askeri yargıç 'hiç olmazsa' deyip, gerekçeli hükme şu eklemeyi yapıyordu: "Haklannda kovuşturmaya yer olmadığı ka- rarı verilen sanıklar Mehmet Âli Şengül, Meh- met ÖzyTirt, Ahmet Akdoğan, Nev^at Başdağ, Alaaddi'n Kırdak ve Naûtı Sarlıca'ya ait askeri savcılıkta emanete alman, teyp kasetleri ile kitap ve dergüerin içeriğlıün suç teşkil ettiği. halkı suç işlemeje tahrik ve teşvik ettiği, ileride Nurculuk propagandasında kullandabileceği anlaşıldığın- dan; yukarıda numaralan yazüı teyp kasetleri ile kitap ve dergüerin zorahmına karar verildi.'' 'Kişilerin dinsel antaç ve yasal sınırlar içinde kalmak koşuluyla istedikleri faaliyette bulunma- lan yasalann güvencesi altındaydr. ama Said Nursi'run ve günümüze uzanan modern görü- nümlü izdüşümlerinin, son tahlildeki amaçlan, bir seriat devletiydi Bu sinsı savaşın unutulan- unutturulan, en Önemli yanı, işte buydu. | Tespih, seccade ve cami... Siyasetin dinle ıç içelıği, devlete giderek bır 'din devleti' olma özelliği kazandınyor, siyasal ortam her gün biraz daha dini zorlamalann pençesine giriyordu. Belgelenen sabıkalan aruk 'yama tutmayan" seriat yanlılan, sinsi savaş- lannı daha tepelere tırmandınyorlardı. Somut belgelen yok sayıyorlar. kesinleşmiş yargı ka- rarlannı umursamıyorlar, sayılan görmezden geliyorlardı. Orneğin Londra'da dile getirilen 'cebinde tes- pih ya da evinde seccade bulunan ya da namaz kurrİak için camiye gittiği saptanan subay göre- vinden auıur' yargısmın öznesi, Türkıye"ydi; El Ahram ve El Mecelle'dekı yaalanyla İsla- mi Hareket üzerinde ciddi araştırmalan olan Fehmi Huveydi, bu uygulamanın 'laik bir tavır olmaktan daha çok, dine karşı bir baskı, bir sal- dın' anlarru taşıdığtnı söylüyordu. Aşın dincilerin 'Arap dünyasındaki' konum- lannın tartışıldığı toplantıya Dr. Muhammed Amara ve Nebul Abdül Fettah gibi ünlü isimler de katılıyordu. Huveydi, 'aşffüığuj' salt İslamcı- larla sınırh ol- madığıru söylerken. •aşın laikliğin' de göz ardı edılmemesini vurguluyordu. Ona göre 'din-devlet ayrunının sınırlarını ileri götüren uygu- lamalarla, dini öldür- me noktasına \anla- biliyordu." Cebınden tesjMh' çıkan, evinde 'seccade' bulunan su- bay örneği ile Fehmi Huveydi, 1992 Ey- lülü'nde Türkıve'de İMI durumun yaşandığmı' savlıyordu. Tespih, seccade ve cami ile suçlanarak görevinden alı- nan 'dindar' subay örneği yoktu, ama 'dinri' as- kerlerin şenat amaçlannı ortaya koyan örnek- ler çoktu. Faik Türün, Ali Fethi Esener, Nuri Kayra, Hasan Sağlam. Sami Karamısır, Osman Başbuğ gibi 'namazında niyazında' askerler 'din- dar kimükkriyle' ordunun en tepe noktalanna kadar yükselebilmişlerdi. Kimi bir tarikata mensuptu, kimi makam arabasırun bagajında seccade taşıyordu, kimi ramazanda rehber ilmi- hali dağıüyordu. Oysa birtakım insanlann 'dinci kimükleriyle' asken okullarda ilenye dönük 'şenat arnaçlı ör- gütsel çalışma' yaptıklannı saptayan. kesinleş- miş yargı kararlan \ ardı. Sinsi savaşın kanıtı olan bu belgelen hiç kim- se görmek-göster- mek istemıyordu. Önümdeki dosyada takılı belgelen. ön- celikle 'birilerinin' dikkatine-bılgisme sunmak istıyorum. Bunlan okumalan- nda büyük yarar olduğuna inanıyo- rum. Bir yandan dar- belere karşıymış gibi görünecekler, darbelere söverek antimilitanstlerden 133 parça ekleriyle, 38 sayfalık' bir suç duyurusu. Dincilerin, polis okullanndakı örgütlenmelerinı anlatıyor. Şe- riatın nasıl olsa gekceğinin, ama bu geçişin 'kanlı mı kansız mı' olacağının tartışıldığı günle- re denk düşen gelişmelenn önemli adımlardan bırinı anla- tan ilk belgede 'olay' şoyle ak- tanlıyor: "Nurculuk akımının ya- ratKisı olan Said Nursi'nin yazdığı ve Nurculuğun ilkelerini açıkladığı Nur Risaleleri'nin münhasnran, İslam dininin tefsir ve izahından ibaret olmadığı; Nur Risaleleri'nde avrıca Türki- ye'nin de dahil olacağı tamamen şenat hükümlerine ve İslami esaslara göre düzenlenmiş \e merkezi Mekke'de olmak üzere bir İslam devleti kunılmasmı ve bu devlette Araplann hakim bir unsur haline getirilmesi lüzumu- nun önerildiği, yine risalelerde Türkiye Cumhuriyeti'nin tama- men şenat esaslanna ve İslami siyasi prensiplere göre teşekkül etmesi gerektiği; hilafet ve salta- natın geri getirilmesi lazım gel- diği: kuran dışında bir anayasa- ya ihtivaç bulunmadığı belirtil- miştir... Yargüama konusu olan Nurculuk cemiyeti mensup- lannın. ülke genelinde fıkirlerini yayguılaştırarak daha çok ta- raftara sahip olup nihai amaç- lannı gerçekleştirebilmek için çeşitli faaliyetlerde bulunduk- lan; bu cümleden olarak Ueriye dönük kadrolaşma hareketine giristikleri, gelecekte devlet yö- GUNDUZ GOZUYLE MuhstnBatur'unaçıklaması Gazetenizde çıkan Erbil Tuşalp'in Din, Ticaret ve Siyaset başlıklı dbi yaztsmda benim de adun geçmektedir. Konuvla ilgili olarak: Ben havatımda İsvıçre ye ıkikez%ittun. Bırıİtalva'da NATO'dagöretli ıken. IKincigıdişim ise toplam 4 saatlik birgeziydi. O da 1977 yüında Cumhuriyet Senatosu üyesiy- ken. Erbakan ile ise 1980yılında lanıştını. Cumhur- başkanhğı seçimlerı sırasında aday olmamdan do- lavı iki ke: görüşlüm. Ondcm önce ve de sonra bir tanışıkhğım ve görüşmem olmarmşur. netiminin kilit mevkilerinde görev alacak kadro- larını oluşturmak üzere. ortaokullann son sını- flannda okumakta olup. v aşları itibarıyla istenil- diği gibi eğitilip yönlendirilebilecek başarılı öğ- rencilere el atarak ilişki kurduklan, bu öğrencile- re, üniversitede okuyan \t Nurculuk cemiyetine mensup kişiler tarafından, dershane haline geti- rilmiş apartman daireleri ve benzeri yerlerde üc- retsiz ders verildiği; fen Useleri >e askeri tiselere giriş sınavlaruıa hazırlama kursu düzenlendiği saptanmıstır..." Bu olayın kurbanlannın tek tek araştınldığı kovuşturmada karşılaşılan durum, bir başka gerçeğı de anlatıyor. din-ticaret ilişkilerini bel- geliyordu. Kendi deyişleriyle 'cemaatin en çok yoğunlaştığı alan, modern eğitim kurumlan" yaklaşımının 'Türk Lırası açısından' ne anlama geldiği kolayca anlaşıhyordu. Soruna *mark ve dolar' açısından bakıldığı- nda ise "Türkiye'nin ve Türk dünvasının en par- lak beyinlerinin" hangi amaçla yetiştirildiği or- taya cıkıyordu. Mahkeme karannın, esas hakkında mütalaa- run ve gerekçeli hükmün IŞereflikoçhisar ilçesi Akyazdı Dershanesi'nden İzmir Maltepe Askeri Lisesi'ne alınan AK, HK ve ÖK'nin; Izrnir Akya- züı Lisesi'nden aynı askeri liseyi kazanan MS, ŞG, OÇ, HO, ŞT, GG, GD, ÇY'nin.." diye baş- layan bölümünde Türkiye'nın her köşesinde yürütülen bir 'devşirme' çabası gözlemleniyor. YARNItHemNurcu hemdedemokrat MELÎH CEVDET AM)AY Ölüm Binyılı Gazetemizin "3. Binyıla Doğru" dizisi için yazdığı yazıda (8 Temmuz 1994 Cuma) ünlü Rus şairi Vozne- senskiy, "İ.S. 3000, kitabın ölüm yılı olacak" diyordu. Bundan ben de kuşkulanıyordum, ama başkasından okuyunca yüreğimi Cızüntü kapladı. Yanlış anlaşılmasın, kendim için üzütmedim; ben o kara günü yaşayacak denli kalamam bu dünyada, kitap- la yaşar, kitapla ölürüm. Ayrıca kitap da biz insanlar gibi birdenbıre ölmez, yüzyıllar boyu can çekişir de öyle gi- der Peki, ne içindi, kimin içindi üzüntüm? Halkımız kitap okumaya alışmadı daha, biz ha alıştı, ha alışıyor diye umuttanırken ortadan kalkıverirse yazık olmaz mı? Bizim okur-yazar bir ulus olduğumuz kolay kolay söylenemez. Osmanlı döneminde nüfusun ancakyüzde beşi okuma biliyordu. Yazmaya gelince... Yahya Kemal, Osmanlı döneminden sözettiğı bir yazısında, "Biz her şeyi iyi yapmasını bilmışiz, ama yazmamışız" der. Os- manlı, yazı çağf'nın bir uygarlığı olduğuna göre, her şeyi nasıl iyi yapmış olabilir! Roma arşivinde, "Tanrı Pan öldü" söylentisinin bile belgesı vardı. Sırası gelmişken yazıvereyim, o arşivde, isa'ya ilişkin bir belge bulunma- ması, bu büyük adamın yaşayıp yaşamadığından kuşku- ya düşürür insanı. Avrupa'da ilk kitap 15. yüzyılın ortasına doğru (1444) basılmıştır. Bize ıse baskı makınesi üç yüz yıl gecikerek geldi. Papa, baskı makinesine Incil'in basılması koşulu ile izin vermışti. Bizde Şeyhülıslâm, buyeni araca Kur'an basılmaması koşulu ile musaade eder. Şunu da ansı- tayım; istanbul'dakı hattatlar, baskı makinesinin gelişi dolayısıyla başkaldırmışlardı Biz kitabı daha baş- langıcında sevmedik. İlhan Selçuk un da üzerinde dirençle durduğu gibi, biz cumhuriyet dönemiyle aydınlanma sürecinı yoğun ola- rak yaşadık. Okuma yazma bilen oranı, bugün nüiusu- muzun yüzde doksan beşine varmıştır. Ama... Ama kitaba alışmak kolay değildir. Benim yaşımda olanlar, çocukluk günlerini düşünsünler... Ev- lerimizde kaç kitap vardı9 Dilimizde "kitapsız" sözü dine, Tanrıya inanmayan anlamına gelir ve "kitap" sozcüğü Kur'an demektir. Oysa Kur'an. okunmayan. sadece duvarda asılı duran kutsal bir şey olarak saygı görmüştür. Okunsa ne anlaşı- lacaktı ki, ne öğrenilecekti ki! Biz gerçekte kitapsız bir toplumuz Batı, 3. binyılda kitabın yenne neyı koyacak, bilemiyo- rum. Çok güç bir durum! Ama bizim için hiçbir güçlıik sözkonusu değil, çünkü kitabın yeri yok bızde, kurulmamış daha. işte buna üzülüyorum Batı. kitabı okudu, içti, emdi; biz bunun tadını bilemeden yenı bır çağa girersek yazık ol- maz mı? Montaigne dıyor ki: "Ikı alışvenş (dostluk ve aşk) rastlantılara ve başka- larına bağlıdır; birı aramakla bulunmaz kolay kolay, 6te- ki yaşla birlıkte solar gıder. Üçuncü alı$veriş kitaplarla kurduğumuz ilışkidir ki daha sağlam ve daha çok bizim- dir. Ötekılerin başka ustunlukleri vardır ama bu üçüncü- su daha surekli ve daha yararhdır. Ömur boyu yanı başı- mda ve elimin altındadır." ANAP IMerlMMVtVıUmns BaşbakmÇflerkendi iflkesmegüvennüyor • Yılmaz, SHP'nin koalisyondan aynlmamak için her şeye razı olacağmı. Çiller'in malvarlığıyla ilgili önergedeki tutumuyla gösterdiğini söyledi. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bü- ranan hükümet gelmemiştir''di- rosu)- ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, koalıs>on hükümeunın güvenırlıhğını \ı- ürdıgını belinerek "Bir başba- kan çocuklannın geleceğini bir başka ülkede vatınm yaparak anyorsa, o başbakana bu ülke- nin insanlarımn gmenmcsi mümkün değildir. Çünkü o baş- bakaıun kendlsi, kendi ülkesinin geleceğine güvenmiyor demek- tir" dedı. Yılmaz. SHP'nın ko- alisyondan aynlmamak ıçin her şeye razı olacağını, Çıller'ın malvarlığıyla ilgili önergedeki tutumuyla gösterdiğini sövledı. Yılmaz, Izmir gezısinın dün- kü bölümünde Menemenin ıl- çeleriru ve Güzelbahçe ile Bal- çova beledıyelennı zivaret ettı. Koahsyon hükümetıne ve Baş- bakan Tansu ÇUler"e sert eleşü- Yıhnaz: Yine koaüsyonu ekştirdi rilerde bulunan Yılmaz, Çil- ler'in gazetemizde yer alan id- dialara yanıt veremediğine de dikkat çekti. Yılmaz, "Bugün- kü (dünkü) Cumhuriyet gazete- sinde, Saym Başbakan'uı 1987 yıundan itibaren \ergi mükelle- fiyetine son \erdiği, yani vergi ödemediği belgelenyle yayv- mlanmıştır. Oysa kendi açı- kladığı belgelere göre Saym Başbakan 1987 yüından sonra aynı yıl içinde birçok gav-rimen- kul âlmıştır. Birçok gayTİmen- kulü de satmıstır. Dolayısıyla vergi matrahını oluşturan, vergi ödemesini gerektiren işlemler yapımştır. Başbakanm vergi ka- çakçıl^ı yaptiğı gibi ağur bir it- ham söz konusudur" dedı. "Cumhurivetin kunduşundan bu yana kendi memunına, kendi emeklisine bu kadar zalim dav- ven Y'ılmaz, koalisyon hükü- metının memura ve emekliye. u Sizi enflasyona ezdirmeyece- ğiz" yolunda sözü bulunduğu- nu arumsattı. Yılmaz. "Geçen sene enflasyon yüzde 71, me- murlara, emeklilere verilen aröş yüzde 46 olmuştur. Memurun geçen seneden yüzde 25 alacağı vardır. Bu sene hükümetin hedef aldığı yılhk enflasyon yaklaşık yüzde 115'tir. Eğer sene sonuna kadar arttş yüzde 20*nin altında tutulursa, ki tutulacağıru sanmı- yonız, yüzde 120 olacaktır. Hü- kümet bu ortamda memura ve- receği yüzde 54'lük zammı bir müjde olarak yutturmaya çalış- maktadır" diye konuştu. Yılmaz. hükümetin getirdiği "sabna" nitelığindekı vergilerin esnafı ezdiğini. yılbaşından bu yana 17 bin esnafın Bağ-Kur pnmıni ödeyemediği için mah- kemeve verildiklerini ve hapis cezasma çarptınldıklanru söy- ledi. Hükümetin. dayandığı çıftçı kesiminı de ezdiğini vur- gulayan Yılmaz. şoyle konuş- tu. "Bütün kesimleri ezen. onlan enflasyona ezdiren politikalann tek sonımlusu vardır. O da bu- günkii koalisyon hükümetidir. Bugün yaşanan sıkıntüar bir sa- vaş nedeniyle, bir doğal afet ne- deniyle ortaya çıkmej değildir. Bunlar hiçbir mazerete sığırula- cak sıkıntüar değildir. Bu sıkın- tıların nedeni, 1 yü önce ikndara gelen Çiller hükümetinin. eko- nominin bütün kaynaklarnu, mahalli seçimlerde hezimete uğ- ramamak için heba etmesinden kaynaklanmaktadır. Bugünkü hükümet gü>enirüliğini kaybet- miştir. Bugünkü başbakan da güvenüir bir başbakan olma özelliğini kaybetmiştir. Bir baş- bakan çocuklannın geleceğini başka bir ülkede > arınm yapa- rak anyorsa o başbakana bu ülke insaruarının güvenmesi mümkün değildir. Çünkü o baş- bakanm kendisi. kendi ülkesinİB geleceğine güvenmivor demek- ür. Bu konuda verdiğimiz öntr gemiz reddedildi. Saym Başba kan veparti grubu kötübir sma verdi. Ozellikle koalisyon ortag SHP, koalisyondan avTilma mak için her şeye razı ola cağının yeni bir örneğjni venni) tir."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear