25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17MART1994PERŞEMBE 12 DIZIYAZI VeMüslümanlaşmadönemi 8 -10- 75'ten itibaren, imparator- luğun doğusundaki topraklannda fıi- li hegomonya, İranlı Samanilerin eli- ne gecmiştir. Türklere yönelik klasik Arap-'İslam politikasının fiili sürdü- rücülüğünü üstlenen Samaniler, 893'- ten itibaren Talas yöresine yayılma harekatı başlatırlar; "bu seferden at- lar, koyuular, ve deveierden mevdana geien muazzam bir ganimetle" döner- ler; Kağan'm Hatun unvanlı kansı ve 15 bin Türk esir alırurken, 10 bin Türk'ü de katlederler(l). Bu yayılmacı ve talancı politika çerçevesinde, Talas'ı işgal ederek kili- seleri camiye dönüştüren Samaniler, eski dinleri Şamanizmin yanı sıra öz- gûr iradeleriyle Nesturi Hıristiyanhk tercihi yapmış olan bu Türklere etkin bir İslamlaşurma politikası dayatır- lar. Türklere yönelik bu zoraki Müs- lümanlaştırma politikasıyla da yetin- mez, bunun yanı sıra, Türk çocukla- nndan köle paralı ordu kurma şeklin- deki klasik Arap/İslam politikasını da yaygınlaştırarak gerçekte, tarihin garip cüvesi, sonraki yıkılışlannın da yolunu döşerler: İslamlaştırdıklan Türkler (Karahanhlar), onlann cep- heden yıkımlannı getirirken, dış ta- lanlarda kullandıklan Türk kökenli paralı askerler de (Gazneliler) onlann içten yıkımlanna neden olacaklardır. tslam silahı İslam huzur getirmiyor Müslümanlaşmak sanılanın aksine Türklere huzur getirrneyecektir. Ak- sine eski gelenekleri içinde var olan jörece huzurlannı da kaybedecekler- dir. Eskiden salt gereksinimleri daya- tınca talana veya savaşlara girişirler- di: XI. yüzyıldan sonra savaşmak ve kan dökmek için daha çok nedenleri vardı artık; profesyonel orduya gece- rek yayılmaalığı başh başına bir amaç kabul etmeleri yanı sıra, Müslü- man dünyasının kendi içinde süreğen hizipleşme ve bundan kaynaklanan iç savaşlannda da taraf olarak savaşa- caklardı örneğin. Kah parah askerler olarak savaşacaklardı, kah egemenük alanı yaratmak veya genişletmek için; kah İslam için İslam olmayan soydaş- lannı öldüreceklerdi, kah İslamm şu veya bu hizbi için diğer İslamlan veya daha çok ganimet veya ücret elde et- mek için birbirlerini... Özetle, daha önceden köle/paralı askerler olarak haüfe ordulannda yer alış biçimleri gibi, Türklerin, Müslü- man olmaya başladıktan sonraki İs- lam siyasetinde bu yer alış biçimleri de, evrensel insanlık değerleri açısın- dan ne yazıkür ki onur duyulabilecek bir ilişki örneği oluşturmayacaktı. Şamanizmden İslamiyete dönüşüm sürecinde özgür iradeleriyle benimse- dikleri Budizm, Zerdüştlük, Manihe- izm, Hıristiyanhk, Yahudilik gibi tüm dinler, Türklerin arasına banşçıl yol- lardan girmesine karşın İslamiyet, is- tisnasız her yere zorla, kan dökerek /URKLER NASIL MÜSLÛMANLAŞTIRILDI? A. Erdoğan Âydın X alas Savası sonrasında da Türkler Müslüman olmuyorlar; ancak artık ekonomik ve ideolojik olarak. İslam İmparatorluğu nun etki alanındadırlar. Diğer yandan Talas sonrasında İslam İmparatorluğu 'nda da ciddi olarak genisleyen iç çatışmalarınm da so- rtucu olarak yayılma güçlerinin smırlarına varmış gibidirler. Kölelerin ve mezheplerin birbiri ardına ayaklanmalan, paralı köle askerler veyerelegemenlerin, merkezi îktida- ra karşı büyük bir etkinlik kurmaya başlamasıyla Abbasiler, içten içe çözülen bir impa- ratorluk durumundadır. Ele geçen herfırsatta Türklere yönelik yağma, köleleştirme ve İslamı dayatma politikası sürüyorsa da, artık Arap/İslam egemenliği Türkleri kılıç zo- ruyla dize getirecek konumdan uzaklaşmaya başlamıştır. Daha ötesi, bu geniş egemen- lik alanmda, Türk boylarmın yayılma dinamizmini çeken bir boşluk oluşmuştur. giriyordu. Diğer dinlerin hiçbiri bir devlet ve işgal ordusu dini olarak gir- memiş olmasına karşın İslamiyet iş- gal ordusunun zoruyla ve devlet dini olarak giriyordu. Diğer dinlerin hiç- biri, üstelik silahsız olmalanna rağ- men yerel iktidarlarca sistemli bir baskıya maruz kalmamışken, İslami- yet, silahlı ve iktidarda olmasına rağ- men, hem Türk halkı hem de yerel egemenlerce büyük bir direnişle red- dediliyordu. "Diğer dinlerin hiçbiri bir diğerini zor yoluyla yok etmeye çalışmamış olmasına ragmen İslamiyet, bu hoş- görülü ortama şeriatçı totaliterizmini sokarak tümünü zorla yok etme poli- tikası izlemiştir. Bu dinler, birbirleri- nin kutsal değerleri ve semboUerine saygılı olmalanna ve aralanndaki mücadeleyi ideolojik zeminde yürüt- melerine ragmen Araplar aracıhğıyla İslamiyet, onlann kutsal degerlerini tin ve sabırlı... süip süpürme", hidayet rehberi olduğu iddiasındaki bir dü- şünce açısından kesinlikle başvurula- mayacak, başvurulduğunda ise doğ- rudan düşüncenin kendisini kirleten yollardan (yani işgal, insanlan kılıç- tan geçirme, yakma, yıkma, köleleş- tirme, kolonizasyon. tehdit ve rüşvet gibi yollardan) yapılmıştır. Ve ne acı- dır ki İslam dini ancak bu yollardan "...Bölgedeki dinlerle kolayca reka- bet edebilir bir hale" getirilebilmiş- tir(3). Başkalannın, doğru veya yanlış ama kutsal olan sembollerini, onlara inananlann dehşet dolu bakışlan ara- sında altına ve küle dönüştüren İslam fatihlerinin yaptığı katliamlann, bu- günün şeriatçısı tarafından; "böylece Kuteybe, yerli halkın uzun zamaııdan beri inandıkları, her türlü kötüliiklerin defi ve iyiliklerin celbi için tazim ve savgıda bulandukları putların hiçbir bir insanlar kuşağı yaraülmasını nasıl engelleriz?.. Ikinci soruna gelince, sözkonusu o "süip süpurme" ile sağlanan "din ve kültür birliğiM , gerçekte Arap'a ait olarun zorla Türk'e dayatılması, Türk'ün özgür iradesinin ezilmesi an- lamında bir asimilasyondan ibaretti; yani Türk'ün özkimliğini elinden alıp zorla ona başka bir kimliği benimse- terek kendisine yabancılaştırmak. kültürel olarak köleleştirmektir. Türklerin tarihi, bir dinler mozaiği olduklan dönemleFde de çok büyük imparatorluklar kurabildiklerini gös- teriyor. Yanı sorunlanmızın çözümü ve gelişmemiz için tektipleşmemizin gerekmediğini bizzat kendimizin ve diğer uluslann tarihinden biliyoruz. Unutulmamalıdır ki, birlikteliğin ve gelişmenin yolu farklı kimliklerce de- ğil bağnazhkça tıkanmaktadır. Üstelik şeriatın tarih bovunca nasıl İşte böylesi bir talan ve yılgı politi- kasıyla Türk yurtlannda belli biı mevzi kazanan İslamiyeti, bir silah olarak karşı tarafin elinden almak şeklinde yeni bir yönelimin Türk dün- yasının egemen çevrelerinde filizlen- diğıni gorüyoruz: Bu yolla hem talan- lardan kurtulmak, hem kendi halkla- n üzerinde genisleyen yeni bir ideolo- jik hegemonyanın etkin bir dinsel aracına kavuşmak, hem de uçsuz bu- caksız İslam imparatorluğu alanında genisleyen bir dolaşım ve egemenlik potansiyeline ulaşmak amaçlanıyor- du.. Önceki süreçteki yılgı ve Türk ege- menlerinin yeni yönelimleri çerçeve- sinde İslamiyet, özellikle Güney Tür- kistan'da yayıhr ve ticari ilişkiler an- lamında giderek önemli mevziler ka- zanır; Müslümanhğın etken taraf ol- duğu bu atmosferde, arada bir savaş- lan da içermekle birlikte^ ticari ilişki- ler ve misyoner faaliyetleri giderek yaygınlaşır. Bu durum ise İslamiyetin diğer Türk topluluklanna yönelen' •olunun görece düzlenmesi anlamına gelmektedir. X. yüzyıhn ilk yansında belirginle- sen bu yönelimleri takiben nihayet 50'lerde ortaya çıkan ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılarla birlikte, Türklerin İslamla olan işgal ve direniş ağırhklı 300 yıllık ilişkisi, yerini İslam- laşma ağırhklı bir ilişki sürecine terk eder. 65O'li yıllarda başlayan ilk akınlar /e 700'lerde başlayan işgal ve sömür- ;eleştirme günlerinden sonra, yani •00 >ıh bulan bu gayrimeşru ilişki tar- zından sonra Türklerin, nihayet Müs- lümanlaşmaya, kabul edilebilir bir se- çenek olarak bakmaya başlayacak- lan noktaya gelinir. Tabii süreç Hali- Fe Kaim bi-Emrillah'ın, Selçuklu Hü- kümdan Tuğrul Bey'e taç giydirip ik- tidannı onaylayacağı 1058'e kadar bir geciş süreci olarak sürmeye devam eder. Türklerin artan oranda ve egemen- lerinin iradi tercihleriyle ve kah diğer "kafir" Türk boylannı kah Sünni mezhebini kabullenmeyen kendi halklannı katledecekleri bu geçiş sü- recinin sonunda Türkler, artık esas olarak Müslümandırlar; ancak Türk halklannın resmi îslamı, yani Sünnili- ği içselleştirmesi için, ta Yavuz Sultan Selim'jn Alevi katliamlanna kadar, resmi İslamı bir türlü hazmedemeyen halktan gelen muhalifliğin kanh tasfı- 'eleriyle geçen bir 450 yıl daha gere- kecektır. "^mfMMk • 65O'li yıllarda başlayan ilk akınlar ve 700'lerde başlayan işgal ve sömürgeleştirme günlerinden sonra, yani 300 yılı bulan bu gayrimeşru ilişki tarzından sonra Türklerin, nihayet Müslümanlaşmaya, kabul edilebilir bir seçenek olarak bakmaya başlayacaklan noktaya gelinir. Tabii süreç Halife Kaim bi-Emrillah'ın, Selçuklu Hükümdan Tuğrul Bey'e taç giydirip iktidannı onaylayacağı 1058'e kadar bir geçiş süreci olarak sürmeye devam eder. Ancak Müslümanlaşmak sanılanın aksine Türklere huzur getirmeyecektir. Aksine eski gelenekleri içinde var olan görece huzurlannı da kaybedeceklerdir. yakmak, kırmak ve soymakla işe baş- hyordu. İslamın yağmacılığı Son olarak da bu dinlerin hiçbiri bir köleleştirme, sömürgeleştirme ve yağmacıhk eşhğinde girmemesine karşın İslamiyet Türk yurtlanna böy- le giriyordu. Tabii burada, farklı her inancm eşithğj ve kendini yok etmeye karşı özsavunma hakkının tartışıla- maz bir hak ve sorumluluk olduğu şekJindeki evrensel ahlak anlayışı gi- diyor, yerine bunun aksi (veya hak ve özgürlüklerin sadece "biziın inancı- mız" açısından geçerli olduğu şeklin- de) bir "ahlak" anlayışı geliyordu. Türkistan'daki demokratik gelişimin yok edilmesinin sorumluluğu ne ya- zık ki İslamiyete ait oluyordu. "İslanıiyet" diyor Z. Kitapçı, "çok ağır, çetin ve sabırlı bir mücadeleden sonra yerli halkın büyük bir coğuııluğu tarafından kabul ediİmiş. Buda, Mani, Zerdüşt ve Hıristivan dininin kalıntıla- rını bu topraklardan silip süpürerek ilk defa din \e kültür birtiğini sağlamıştır'- '(2). Burada çok ciddi iki sorunla karşı karşıyayız. Birincisi bu "çok ağır, çe- şeye yaramadıklannı bizzat onlara göstermiştir"(4) diye mazur gösteril- diklerini düşünebiliyor musunuz? Ta- bii bu bir düzey sorunudur ve onlara ortak olmak gerekmiyor. Gecmiş ve gelecek bütün iyilik ve kötülüklerin ancak insan ürünü olduğu basit ger- çeğini anımsatmak da gerekmiyor. Kutsal değerlere bakış Ancak altını kalınca çizmeliyiz ki; anlamı kişiden kişiye değişen "kut- sal" değerlere ilişkin saygısızhğm. he- le ki onlan altına çevirecek denli soy- guncu bir saygısızhğın hiçbir mazereti olmaz! Birilerine anlamsız gelebihr. ama böylesi bir durumda mazeret aramak yerine yapılacak bir tek uy- gar ve ahlaki davranış vardır: Herkes. kendi inandığı değerler adına tarih boyunca işlenmiş insanlık suçlan için özür dilemek ve yinelenmelerinin at- mosferini kurutmak durumundadır. Yoksa kendimizi nasıl temizleriz? Yoksa yaşadığımız toplumu, gerekti- ğinde kendileri ve kutsallanna her şey yapılabilecek olan "kafirler" ve tann- dan aldığmı sandığı meşruiyetle her şeyi yapmaya hakkı olduğunu düşü- nen "inananlar" diye bölen şizofren bir "bjrlik" sağladığını, onun egemen olduğu topraklarda isyan ve katliam- lann, yasak ve zorbahklann hiç eksik olmamasından. dış talan musluklan- nın kesildiği dönemlerde ise istisnasız ekonomik ve siyasal çözülme yaşa- masından biliyoruz. Şeriatın dayatıl- dığı hiçbir dönemde aksı gösterile- mez. Buna karşılık Arap İslam'dan ön- ce, yani asimile edilerek bozulmamız- dan önceki tarihsel kültürümüzün, olan ve olacak olan farkhlıklann ken- dini özgürce ifade edebileceği demok- ratik bir birliktelik için uygun olduğu- nu biliyoruz. Yaşadığımız bu bağnazlık orta- mında inanılması çok zor ama bizzat bir şeriatçının da yahn ifadesiyle; "Mantıki yönden pek de çelişkisi ol- mayan bu durumu, Türklerin, hele İs- lamiyerten önce yaratılışlan icabı top- lunısal hayatlarında dini taassup ve aşırılığa pek fazla yer >ermeycn bir millet ounalan ile izahı mümkün ol- maktadır. İslamiyetten Önceki Türk tarihi incelendiğiıîde ne Bizans ne de komşu bir devlet olan İranlılarda oldu- ğu gibi, din ve mezhep kavgaları hiçbir zaman göriilmemiş ve (bu temelde) kan dökülmemiştir. Hatta o kadar ki İsla- miyet eski ön-Asya ve Mezopotamya dinlerini aşağı Türkistan'dan süriip ÇH kardığı zamanlarda bu dinler ve misyo- nerieri (doğu) Türk yurtlarma sığınma ünkanını bulmuşlardır" (5). Ne kadar gurur duyulacak ve imre- nilecek bir tablo değil mi? Bir de Müslüman yapıldıktan son- raki tarihimize bakın; korkunç bir ta- hammülsüzlük cinneti geçiriyor top- lumumuz; başka halklann toprak- lannın yağrnalanması ve iktidardaki- ler gibi düşünmeyen yurttaşlann kat- linde korkunç bir yoğunlaşma olu- yor. Ne olmuştu da dünün. üsteh'k göçebe kimliğine ragmen kendi içinde hoşgörülü olan toplumumuz birden- bire bu hale gelmişti? Ne olmuştu da onca din ve mezhep mozaiğine rağ- men bu yüzden "fitne" yaşamayan, kimsenin diğerinin kendini ifade et- mesinden kışkınp diğerlerini yakma- dığı, her türden farklı inanca "emin bir sığınak teşkil eden" toplum gitmiş, onun yerine, kendi içindeki her tür- dcn farklılığa tahammülsüz. farklı düşünüyor, farklı kimliğıni savunu- yor diye kendi halkını vuran, "biriik ve beraberüği" tektipleşmede arayan, kendi içimizde ve başkalanna yaptığı- mız haksızhklann herkesçe bilinmesi- ne tahammülsüz ve onlan özgürce tartışmayı yasaklavan bir toplum ha- line gelmiştik?.. Bu sorunun yanıtı, Arap'ın kıiıç zo- ruyla içimize soktuğu şeriatçılıkta bu- lunabilir. Şeriatçılık toplumumuzda mevzi kazandığı oranda hoşgörüsüz- lük de yaygınhk kazanmıştır. Ancak şeriatçılığın her şcye ragmen Türk halkında gerçek anlamda hazmedil- diği de düşünülmemelidir. Aksine dikkatli bir tarihsel gözlemle rahatlı- kla görebildiğimiz gibi, Türk toplu- mu. şeriatçı anlamıyla İslamı bir türlü ıçselleştirememiştir. Çıkar hesapları Esasen 300 yıllık bir direnişten son- ra Türklerin İslamiyeti tercihleri de, kendi egemen sınıfiannın, maddi çı- kar kaygılanyla kendilerine dayatuğı bir tercih olmuştur. X. ve XI. yüzyılla- ra denk gelen bu tarihsel dönemeçte, ciddi servet birikimi yaparak kendi halkına yabancılaşmış olan Türk aristokrasisinin; İslamiyete, sınıfayn- mını meşrulaştıran niteliği. yayılma ve talan arayışlanna uygunluğu yanı sıra, Şii kuşatmasında olan halifenin sunacağı geniş olanaklar çerçevesinde >aklaşmaya başladığını gorüyoruz. "...'Sünni İslamın kılıcı' rolüne ya- kınlık duyan, Salur kazan'ın ifadesiy- le, düşmanı yendikten sonra kahra- man koçyiğitlere çok ülke vermesini' bilen, dinamik >e hırslı bir aristokrasi- nin, gözünü o bitişik u) garlığa dikmiş, onu önce yenile yenile suıayıp tanımış ve artık zaafa düşrüğünü, meyvenin ni- hayet dalından koparılmaya hazır hale geldiğini kendi tecriibeleriyle sapta- mış... "(6) bir aristokrasinin tercihi olarak biçimlenmişti Türklerin İsla- miyete yönelimi. islamiyet onlara, Sünni Arap'ın içinde bulunduğu iktidarsızlaşmadan ve Şii radikalizmine karşı yardım bek- lentisinden de faydalanarak çok geniş bir yayılma umudu sağlarken aynı za- manda İslamın. Şamanizmle belki de tek, ancak önemli dinsel bağı olan, sa- vaşçılan madden (ganimet) ve manen (cennet) ödüllendirip yayılmaya teş- vik eden karakteriyle alabildiğine çe- kici gelmeye başlamıştı. Türk ege- menleri. yayılmacı savaşçıhğı kutsa- yan. başka ülkelerin işgali ve talanını "dini yaymak!" gibi idealist bir kılıfa bürüyerek yapmayı sağlayan İslami- yette. şehirleşmeye bağlı olarak halk- ta gelişen saldırgan olmayan (pasifıst) dinlerden yana eğilimlerin önünü kes- mepotansiyeli görüyorlardı. Özetle bu dönüşümün nedenleri. yükselen Türk aristokrasisinin sınıf- sal çıkarlannca belirleniyordu. En küçük bir idealist yan veya "hidayete erme" amaa taşımıyordu; aksine da- ha 6. yüzyılda, Türk halkının içine girdiği eğilim doğrultusunda Budizmi tercihc yönelen Göktürk Hakanı Bil- ge Kağan'ı bundan vazgeçirten veziri Tonyukuk tarafından da ifadelendi- rildiğj gibi aranan şey, göçebe ilişkiler içindeki üretim ilişkilerinin genisleyen yeniden üretim çıkarlanna uygun dü- şen, yayılma emellerini engellemeyip geliştiren bir araçtı. İşte yüzyıllardır Müslüman ordu- lar tarafından hırpalanan, ancak di- namizmlerini yitirmeyen Türk boyla- n tarafından Islama yönelim bu çer- çevede biçimlenecekti. (I) Doğan Avcıoğlu. Türklerin Ta- rihi, c.3. s.1401 (2) Z. Kitapçı, Türkis- tanda İslamiyet ve Türkler, s.75 (3) Z. Kitapçı, age., s.105 (4) Z. Kitapçı, age., s.106 (5) Z. Kitapçı, age., s.76 <(>) Halil Berktay, Osmanlı Devletine Kadar Türkler, s. 105 NOT: Yazann, burada belli bir kıs- mjnı yayımladığımız, Türklerin nasıl Müslümanlaştınldığı sürecinin bütü- nünü kapsayan aynnülı çalışması, Ba- şak Yayınevi tarafından "Nasıl Müslü- man OWuk7" adıyla yayımlandı. BİTTİ ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Nâzım İçin Sergi... Nâzım Hikmet'le ilgili birolayı, SHP'li Çankaya Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Ergin Atasü'den dinlemiştim. Nâ- zım, 1938 Harp Okulu olaylarından önce, cezaevinden çı- kınca, Şevket Süreyya ile arkadaşları, onu mektupla An- kara'ya çağırıyorlar. Nedeni de şu: - Nâzım Hikmet'e Ankara'da Milli Eğitim'de görev veril- sin, müfettiş olsun, Anadolu'yu gezsin, görsün, tanısın, daha Anadolu'ya yatkın şiirler yazsın, diye. Bir yandan bu hazırlıklar sürerken, bir yandan da Harp Okulu olayı tezflahlanıyor. O zaman Emniyet Genel Müdü- rü olan Şükrû Sdkmensüer'le Fevzi Çakmak, Nâzım'ı yeni- den hapse sokturuyorlar. Bu olayda içişleri Bakanı olan Şükrü Kaya da var. Ergin Atasü anlattı, şöyle: "Çok da duygusal bir anısını dinlemiştim ben Şevket Sü- reyya Aydemir'den, çok etkilenmiştim. Nâzım hapisten çı- kacağı zaman mektup yazıyorlar Nâzım'a, diyorlar ki: 'An- kara'ya gel, Ismet Paşa'yla seni görüştüreceğiz. Milli Eği- tim'de senin için bir de görev isteyeceğiz.' Ismet Paşa'ya da gidiyorlar, Paşa diyor ki: - Tamam. Ben Nâzım Hikmet'e Milli Eğitim Bakanlığı'nda görev veririm. Nâzım, hapisten çıkar çıkmaz Piraye'ye de uğramadan Ankara'ya geliyor. Ismet Paşa'nın evine yakın bir evi var Şevket Süreyya 'nın." Şevket Süreyya anlatıyor, Dr. Ergin Atasü'ye: "Ait katta oturuyorduk, bir baktık Nâzım geldi. Akşam vakti çıktık, yürüyoruz. İsmet Paşa'nın evinin önüne geldi- ğimizde, Paşa 'yı bahçıvan giysisiyle, işçi tulumuyla gülleri- ni çapalarken bulduk. Paşa, bizi selamladı. Nâzım, selamı almadı, ben selamı aldım. Onun üzerine Paşa, ikinci kez selamladı. Ikinci kez selamlayınca, Nâzım bu selamı aldı. Sonra çocuk gibi, bana döndü: - Ismet Paşa bana selam verdi! dedi. - Tabii, dedim, Nâzım! Onlar seni son derece seviyorlar, kabul ediyorlar. Sen onlarca dışlanmış bir insan değilsin, niye böyle düşünüyorsun? Ismet Paşa, senin Milli Eğitim Bakanlığı'nda görev almanı sağlayacak, bana bu konuda söz verdi!.. Fakat, Nâzım: - Bir haftalığına Istanbul'a gideyım, dedi, Piraye'yi göre- yim. Mehmetim'i de (Memet Fuat) göremedim!" Nâzım, istanbul'a geliyor. Arkadan Deniz Harp Okulu olayı patlak veriyor. Şevket Süreyyalar koşuyorlar Ismet Paşa'ya; ismet Paşa: - Bir dakika, diyor, ben yukanyla bir görüşeyim. Yukarısı dediği Mustafa Kemal! Görüştükten sonra diyor ki: - Bu, onun (Atatürk'ün) dahi sözünün geçemeyeceği in- sanlar tarafından yürütülüyor. Şevket Süreyya soruyor: - Fevzi Paşa (Çakmak) mı? - Evet! Şükrü Sökmensüer onu yönlendiriyor. Fevzi Paşa el koydu buna. Onun pençesınden bunu hiçbir güç alamaz! Bundan sonra, Nâzım Hikmet'in uzun yıllar süren hapis- lik dönemi başlayacaktır. Cumhuriyet'te bu sıralar ne güzel dizi yazılarçıkıyor, bil- mem okuriar izleyebiliyorlar mı? A. Erdoğan Aydın'ın "Türkler Nasıl Müslümanlaştınldı?" dizisi. Dizi, 8 martta başlamıştı. Kaçıranlar, kesinlikle okumalı bu diziyi bulup. Türklerin nasıl Müslüman edıldikleri konusunda, Türk top- lumu yıllar yılı aldatılmıştır. llhan Arsel'e, Turan Dursun a gelirtceye dek, yalanlar sürüp gitmiştir. islamlığı yaymakla görevli Arap Valisi Yezid, öldürttüğü Türklerin kanıyla de- ğirmen döndürüyor. Pazartesi günü çıkan dizide, Yezid'irv dedelerime yaptığı işkence şöyle anlatılıyor: "... yezid 12 bin kişiyi böyle feci bir şekilde kılıçtan geçir- dikten sonra tepeler gibi yığılıp kalan bu kafa kol ve gövde- ler üzerine doğru suyun mecrasını değiştirdi. Bu kan nehri ilerideki bir değirmene ulaşıyordu. En sonunda Yezid, bu kanların öğüttüğü unlardan yapılan ekmeklerden yedi. Böylelikle Allah 'a verdiği sözü yerine getirmiş oluyordu..." llgi çekici bir dizi de Yıkltz Sertel'in "Acılı Günler" dizi- siydi. Dizi, Yapı-Kredi Yayınlan arasında, "Annem Sabiha SertelKimdi? Neler Yazdı?" adıyla kitap olarak çıkıyor. Yıl- dız Sertel'in "Serteller'in Anılarında Nâzım Hikmet ve Ba- b/a/; "adlıyapıtınıokudum. Bir "Ankara Notlan "nda değin- mek istiyorum. Ankara'da bir önemli sanat olayı, Nâzım Hikmet için ser- gi düzenlenmesi. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'nca düzenlenen resim sergisi bu akşam açılıyor, ancak bu ak- şamkine yalnız çağrılılar katılabilecek. Yarından başlaya- rak, ısteyen Zafer Çarşısı'ndaki Devlet Güzel Sanatlar Salonu'nda gezebilir. Bu tabloların satışından elde edile- cekgelirle, istanbul'da kurulacak "Nâzım Hikmet Müzesi"- nin binası satın alınacak. Ankara'da sergi on gün açık kala- cak, sergi daha sonra İstanbul'da da sürecek... ••• Yerel seçimlere şunun şurasında on gün kaldı. Yazdığım yazılara tepkiler geledursun, Afyon'un Dinar ilçesinde, SHP, CHP ile DSP'liler, seçimlere tek adayla katıfmaya ka- rar vermişler. Belediye başkan adayının adı Kadri Veziroğ- lu. (Seçim Bürosu: 0272- 353 36 73.35360 42; DISK Genel-lş şubesi: V272- 353 20 83.) SHP-CHP ile DSP'deki kadrolar, yılbaşından beri bir araya gelip tartışmışlar, "Eğerbırlik ol- mazsak, ya ANAP alacak ya RP" demişler. Sonuçta, Kadri Vezıroğlu'nun kadroları bırleştirebileceğı kanısınavarmış- lar. il genel meclisine SHP aday göstermemiş, belediye meclısine de CHP. Slogan da "Altıok'ta Buluşalım'mış. İşin güzel yanı, hiçbir parti kendi ilçe merkezlerinde se- çim çalışması yapmıyor. Ortak büyucek bir kahve tutmuş- lar, o kahvede Deniz Baykal ın Bülent Ecevit ın, Karayal- çtn'ın, Erdal İnönü nün. Atatürk ün, ismet inönü'nün pos- terleri yan yana. Partı bayrakları da yan yana. Bütün ılçe başkanları çevrede, ortada ortak belediye başkan adayı. Bir parti, ilçesini görevden alırsa. öbürlerinin hiçbiri görev kabul etmeyecek... BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDAN SAĞA: 1/ Çin'i Batı'ya bağlayan eski ticaret yolu. 2/ Uzun tüylü bir süs köpeği... Bir içki. 3/ Uzakhk işareti... Eski Mezopotamya halk- lannın deniz tannçası. 4/ İnsan olmayan varhklan konuşturma sanatına edebiyatta verilen ad. 5/ 6 Erfaan Bener'in bir roma- -, nı. 6' "— deryasın boyla- yalım / Ummana dalma- 8 ğa geldim" (Pir Sultan g Abdal)... Kuşlann kanat ve kuyruk tüyü. 7/ Bir peygam- ber... Pembe renkh şarap. 8/ Ley- lak rengi. açık mor... Tepkili uçak. 9/ Manisa'nın bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlılarda devletin vergi ge- lirini toplamayı peşin bedel karşıh- ğında kişilere bırakması. 2/ Ku- maşlardaki benek... Alev. 3/ Bir organımız... Akarsulann ya da kente gelen suyun dağıldığı, kolla- ra aynldığı yer. 4/ Büyük pulluk... Orhan Hançerlioğlu'nun bir romanı. 5/ İpliklerin boyanmak is- tenmeyen bÖlümlerinin ağaç kabuklan, yapraklar ya da balmu- muyla sanlarak boyaya batınlması yoluyla uygulanan bir tür boyama tekniği... Hicap. 6/ Bölmeh göçebe çadın... Gözdeki canlıhk. 7/ Gölleri inceleyen bilim dalı. 8/ Sınır nişanı... Mente- şe. 9/ İskambilde koz... Birçeşit çörek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear