Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS1993 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Bölgeselleşmeve küreselleşmeBölgeselleşme, tercihli ticaret koşullan yaratan salt ekonomik
bir olay değil. Siyasal. sosyal, kültürel yönleri çok güçlü. Bu
öğeler ise, kimi yerde bir bölgede ödüne dayalı birleşme -
öbürlerini dışlama süreçleri yaratırken, kimi bölgeleri de
parçahyor, ufalıyor, çatışmalar içinde bırakıyor.
Prof. Dr. GÜLTEN KAZG AN
I
kinci Dünya Savaşı sona erdi-
ğinde. ABD. dünya çapında
bütünleştirilebilecek bir eko-
nomik yapılanma amaayla
yola çıkmıştı. Gerçekleştiril-
mesine önderlik ettiği kurum-
lar, küresel obna amacına dönüktü:
ana sözleşmelerini imzalayan her ülke
bunlara üye olabilecekti. Irk, etnik kö-
ken, din. hatta siyasal rejim bu kurum-
larda belirleyıcı öğe değıidi. GATT,
Dünya Bank'ası, IMF gjbi dünya eko-
nomisinde geçerli olmasını hedeflediği
piyasa kurallannı koyan kurumlar bu
niteliği taşıyordu.
ABD, dünya liderliğini elde tuttuğu
bu yıllarda. sömürge imparatorlukla-
nnın dağılmasına da destek verdı.
Çünkü Baü Avrupa'nın metropol ül-
keleriyle sömürgeleri kendi içlerinde
dışa kapalı ve tercihli-tavizli bir bütün
oluşturuyor, dünya ekonomisinı par-
çalı hale getiriyor, metropol ülkeler
arasında çekişme yarauyordu. İkinci
Dünya SavaşTnı (ve daha önce Birinci
Dünya Savaşı'nı) yaratan etkenler
arasında ırkçılık kadar, metropol ül-
keler arasındaki çekişme de vardı. Bu
ülkeler sömürgeleri terk eder, serbest
rekabet koşullannda dünya pazanna
kaUİırsa. sürtüşmeler ve savaşlara da
yerolmayacakü.
ABD aynı zamanda, Marshall Planı
ile savaşta yıkılan Avrupa'nın kalkın-
rnasına katkı yaptı; Dünya Bankası
(ilk adıyla IBRD) aslında bu amaçla
kurulmuştu. Dönemin tümü aynı se-
pete "az gelişmiş ülke" tanımıyla ko-
nan ülkelerinin kalkındınlması da
gündemdeydi. Dünya pazanna ser-
best rekabet koşullannda katıkna,
bunlar için de nihai hedef olmalıydı;
fakat, temel kurumlar oluşturulunca-
ya kadar bunlara ayınmcı davranıldı.
Paralannın konvertibl olmaması, dış
ticaret kontrolleri uygulamalan, dev-
letin pazar ekonomisine müdahalesi.
temel fiyatlan saptaması olağan kabul
edildi. Resmi. devletten devlete yar-
dımlarla bunlann kalkınması destek-
lendi. Savaş sonrası ilk dönemin tanm
ürünü kıthklan ise bir teknoloji devri-
minin yaygınlaştınlması çabalanm
getirdi: Yeşil devrimin harika tohum-
lannın az gelişmiş ülkelere yaygınlaştı-
nlması için çalışmalar. açlık. sık sık
yaşanan kıthklan ortadan kaldırma-
nın temel anahtanydı.
Küreselleşme ile dayanışmayı bir-
likte getiren bu tablonun tamamlayıcı
bir öğesi ABD'nin kendi içinde "mede-
m haklar hareketi" (civıl nghts move-
ment) ile ırkçılığı aşmaya yönelmesiy-
di; zencilere (yeni deyimiyle Afrikalı-
Amerikalılar) karşı şiddetli ayınmcılı-
ğı protesto hareketleri, savaş ve sonra-
sında ne olduğu iyice anlaşılan ırkçılı-
ğı, tekrar lanetliyordu. Bir başka
öğesi, başta ABD'nin dolaysız yatı-
nmlannı dünyanın dört bir yanına
yayan çok-uluslu şirketleriydi; Latin
Amerika ile Uzakdoğu'daki az geliş-
miş ülkeler bu yatınmlardan yararla-
nırken, "sanayiin emek-yoğun dalları
ya da aşamalannın yer değlştirmesi"
konu ediliyor, sanayide uluslararası
üreüm başhyordu.
Bu tabloda, tek "çatlak" soğuk sa-
vaşın dünyayı Doğû Bloku ile Batı
Bloku arasında bölünmüş olması ola-
rak görülüyordu: SSCB veçevresinde-
ki bir dızi ülke, ABD ile Batı Avrupa
ve çevresindeki bir dizi ülke ideolojik
olarak, işleyiş mekanizmalan ve ku-
rumlan ile birbirlennin tam karşıtı idi.
Küreselleşmeye tek engel bu karşıtlık
diye düşünülüyordu. Onlar da Batı'-
nın demokrasisini ve serbest piyasa
ekonomisini benimseseler, küreselleş-
me tam olacakü. l960'lı yıllardaki
adıyla Ortak Pazar'ın altı ülkesinin
oluşturduğu ticari blok ise önemsen-
miyordu; Sovyet tehdidine karşı.
NATO yanında, bir ikinci duvar diye
düşünülüyordu. Oysa, bu kamplaş-
ma, etno-kültürel ayınmcılığı, ırkçılığı
ikinci plana itmiş, çok daha parçalan-
mış bir dünya olmasını önlemişti.
Savaşın bitişinden 1970'li yıllann
başına kadar, dünya, çeyrek yüzyıl sü-
ren uzun bir refah yaşadı. Dayanışma
içinde küreselleşme adım adım ilerledı:
ırkçılık, etnik merkezli milliyetçilik,
dinlere dayalı ayınmcılık gündeme
gelmedi. Az gelişmiş denen ülkelerin
arasından birtakım ülkeler "yeni sana-
vUeşen" diye tanımlanan sınıfa yüksel-
dı. az çok her ülke artan refahtan pay
aldı.
2000'li yıllara doğru giderken, artık
bu biçimiyle küreselleşme yok. Ülke-
ler arası bloklaşma. ekonomik ilişkile-
rin tabanına politik-etnik-kültüre!
öğleri sokmuş bulunuyor. Batı Av-
rupa'da 12 üyelı AT ile 6 üyeli EFTA-
nın tam üyesi olabilmek ve tercihli-
tavizli koşullardan yararlanabilmek
için hem üst gelişme düzeyinde bulun-
mak hem de Avrupalı ve Hıristiyan
olmak gerekivor. Bir yandan coğraf-
ya, bir yandan renk-ırk ile din-kültür
öğelerirîe göre. alınacak üyeler arasın-
da ayınm yapılıyor. Gelecekte bu iki
topluluk üyeleri. kurduklan Avrupa
Serbest Alanı'nı da aşıp belki birleşe-
bilecekler, Batı Avrupa'da, Fransa
öncülüğünde, dış dünyaya iyice kapalı
bir "Avrupa kalesi" oluşturulma olası-
lığj ise giderek artıyor: dışlananlara
karşı korumacılık eğılimleri güçleni-
yor.
Bölgeselleşme
Bölgeselleşmenin geldığı noktada.
ayınmcılık sadece dışarda kalan ve be-
lirli nitelikleri taşımayan ülkelere karşı
olmakla kalmıyor. yabancı kültür-
etnik kökenden olan "misafır işçi"lere
de karşı. Irkçılığın şıddeti bunlara yö-
nelirken, hükümetlerin ayınmcıiığı da
başka bir planda yürüyor.
Bölgeselleşmenin ikinci ayağı Ku-
zey Amerika"da. A BD ile Kanada ara-
sında ilk kez NAFTA anlaşması ser-
best ticaret bölgesi yaratmak için
imzalandığında hiç tepki görmeden
yürürlüğegirdi. Etnik-kültürel özellik-
leri ilk iki ülkeye uymadığı gibi gelişme
düzeyi de göreli gen olan Meksika ka-
ulmak için başvurduğunda, tepkılcr
giderek arttı tşcı sendıkalanndan çev-
recilere kadar bir dizi sivil toplum cr-
gütü Meksika'nın katılımına karşı
çıkıyor ve anlaşma bugüne kadar im-
zalanamadı. Bölgesel anlaşmalann
etnik-kültürel dayanaklan - hem de
kendileri bu bakımdan çok kanşık
halklann bir sentezi olan - ABD \c
Kanada'da da ortaya çıkıyor. NAF-
TA kapısındaki Meksika'nın durumu
AT kapısındaki Türkiye'den pek fark-
h değil.
Her ne kadar Uzakdoğu'daki bir
üçüncü bloktan da söz ediliyorsa da.
gerçekte. Japonya etrafında kümele-
nen ülkeler AT-EFTA ve NAFTA'-
dan iyice farklı bir ticaret ağı oluşturu-
yor. Bir kere. aralannda "blok" oluş-
turacak nitelikte resmi bir anlaşma
yok; ticaretin. sermaye hareketlerinin
yoğunluğu, özellikle Japon kökenli
dolaysız yatınmlar, işbirligini arttın-
yor. Uzakdoğu - Güneydoğu Asya
ülkelerini birleştiren politfk-kültürel-
etnik özdeşlikleri konu etmek de pek
olanaklı değil. Çinli kökenliler Tai-
vvan. Singapur. Hong Kong gibi mer-
kezlerde nüfusun ezid çoğunluğunu
oluştursa da, başka birçoğunda giri-
şimci sınıfta bunlann önemli yeri olsa
da. bölge, değişik renklerde ve ırklar-
da, farklı dinleri benimsemiş halklar-
dan oluşuyor. Aynca, Japonya'dan
Filıpinler'e ve Çin'e uzanan çok farklı
gelişme düzeylerindeki ülkeleri kapsı-
yor. Yani, Batı ülkelerinin kendi için-
deki bloklara oranla daha demokratik
ve laik bir görünümde. İkinci Dünya
Savaşı sonrasında ABD liderlerinin
kurmayı hedeflediği dünya işbirliği-
nin. küçük çapta, bir bölgesel örneği
niteliğinde.
Bu bölgelerin dışında kalanlar ise
dünya nüfusunun yandan çoğunu
oluşturan. birkaç üst-orta gelirli ülke
(Brezilya, Arjantin gibi) dışında alt-
orta gelirli ve düşük gelirli gelişmekte
olan ülkeler. Zengin ülkeler bunlan ni-
çin dışlıyor? Bir kere, teknolojik dev-
rim yoksullann ne vasıfsız kol emeğine
ne emek-yoğun mallanna gereksinim
bıraktı; tersine, bunlar "istenmezler"
kategorisine alındı. tkincisi. yeşil de\-
nm ve izlenen korumaa politikalar.
zengin ülkelerde tanmı öyle bolluk
üretimine kavuşturdu ki, gıda madde-
si akımlan (bazı tropikal ürünler bir
yana) tersine döndü. zenginlerden
yoksullara yöneldi: hammaddeleri ise
ikame edebilecek sentetikler var artık.
Petrol dışında yeraltı kaynaklan için
de aynı durum geçerli. Nihayet. artık
siyasal renkli bloklarda yok: Eski Do-
ğu Bloku ile Batı. çevrelerine geliş-
mekte olan ülkeleri de toplamak için
mücadele ederken. bu ülkelerin siya-
sal-askeri-stratejik önemleri vardı.
Bugün artık böyle bir önemleri yok.
Doğu Bloku'nun ve SSCB'nin dağıl-
masıyla bu önemleri de tarihe kanştı.
İlginçtir ki, gelişmekte olan ülkele-
rin birçoğunda 1980'li yıllarda kişi
başına gelir azaldı. Finans piyasasının
yakın geleceği dahı öngöremeyen göz-
leri, 1970'li yıllann "petro-dolarları
krediye dönüştürme" furyasını yarat-
mış. çoğunluğunu borç batağında bı-
rakmıştı. u
KüreseUeşme"nin en çok
konu edildiği bu dönemdi; dünyanın
bu kısmı giderek yoksullaşırken. öbür
kısmı - başta sanayileşmiş ülkeler -
zenginleşmeyi sürdürdü. Zenginlerle
yoksullann arası açılırken, birincilenn
ikincilere ihtiyacı azalırken. ırkçıhğın;
kültürel öğelerin, gelişme düzeyinin
ayınmalığın temeli haline gelmesi,
acaba bir tasadüf müydü?
tlginç olan bir başka nokta ise şu:
Zengin Batı ülkelerinin oluşturduğu
Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'daki
bloklann temelindeki etno-küJtürel,
siyasal nitelikteki birleştirici öğeler,
Doğu Bloku'nun, bu bloka dahil ülke-
lerin dağılmasındaki etkenlerden biri
oldu; gelişme düzeylerindeki farklılık-
lar da buna eklendi. SSCB dağıldıgı
gibi, Yugoslavya ile Çekoslovakya da
parçalandı; Rusya Federasyonu ise
bugün biraz daha ufalanma tehdidi al-
tında; Macaristan ve Romanya'daki
etnik azınlıklarda sorunlu. Rusya Fe-
derasyonu'nun öncülüğünü yapmaya
giriştiği Ortodoks-Slav birliği eğer yü-
rürse. ırk ve din, bu kez yeni bir bölge-
selleşmenin temeline açıkça girmiş
olacak. Türkiye ise, ırk ve din öğeleri-
nin, etno-kültürel etkenlerin hiç kanş-
madığı Karadenız Ekonomik Işbirlıği
örgütü gibi bir oluşumda dünyadaki
eğilimlere ters yönde hareket etmeye
çalışıyor; çok ırklı. çok kültürlü birim-
paratorluğun mirascısı olması bunu
olağan kılıyor. Ne var ki, kendi içinde-
ki ırkçı, etno-kültürel milliyetci hare-
ketleri de eş-anlı yaşıyor.
Sonuç
Kısacası, bölgeselleşme. tercihli ti-
caret koşullan yaratan salt ekonomik
bir olay değil. Siyasal. sosyal, kültürel
yönleri çok güçlü. Bu öğeler ise, kimi
yerde bir bölgede ödüne dayalı birleş-
me - öbürlerini dışlama süreçleri yara-
tırken, kimi bölgeleri de parçahyor,
ufalıyor, çatışmalar içinde bırakıyor.
Birileri giderek yoksullaşırken, öbür-
leri zenginleşiyor; birinciden ikinciye
doğru ortaya çıkma eğılimleri hareke-
te gecen insan gücü akımlan - ki, ser-
best piyasa ekonomisinin temel kuralı-
dır - engelleyici vize koymaktan ırkçı
şiddete uzanan yollarla engelleniyor.
Bu kargaşada "küreselkşiyoruz" ede-
biyatı ise sürüp gidiyor.
Peki, küreselleşmenın olduğu hiçbir
alan yok mu? Tabii var. Bu da" 1980'li
yıllarda devlet denetiminden çoğu yer-
de anndınlan sermaye hareketlerinde.
özellikle portfolio yatınmlar ve sıcak
parada. Bilgisayarlaşan bankalar ara-
sında, dünyanın neresi olursa olsun
kârlılığı en büyük olan yere. ışık sür'-
atinde hareket ederek akıyor, kârlılığı
düşenden kaçıyor. Bu biçimiyle küre-
selleşmenin ise kime ne getirdiği. kim-
den ne götürdüğü henüz yeterince
degerlendirilmedi.
TARTIŞMA
Turizm eğitimi gözden g- ^ r ^r-luslararası
I I büyük bir otel
• I zındrinin gazete
I I ilanıyla aradığı
^ ı ^ V turizm
^ ^ ^ ^ elemanlan için
ODTÜ ya da Boğaziçi
Üniversitesi mezunu olma
koşulu koyması turizm eğitimi
konusunu yeniden gündeme
getırmelidir.
Ülkemizde dört yıl süreli ve
yabana dil okutulan "Turizm
Işletmeciliği ve Otelcilik"
yüksek okullan olduğu halde
bunlann mezunlannı dikkate
almayıp başka üniversitelere
yönelmenin anlamı nedir?
Çıkan ilk anlam. turizm
eğitiminde ivedi bir
düzenlemeye gidilmesinin
Holdingler
ayncalıxlı mı?
B
ılmivorum.
çocukken bize
böyle
öğretmişlerdi..
Yasalarya
vardırya
yottur. Hiçbir kurum veya kişi
yaulann üstünde olamaz.
Yasalann çiğnendıği ve yasa
ko/iıcunun buna göz yumduğu
yerde barbarlık başlar. Toplu
hade yaşamanın tüm zemini
bifcr.
Bihıem farkında mısmız? Son
zananlarda altına bir araç
(kanyon, kamyonet hatta
rönorklu traktör)çeken. birde
horarlör takan herkes
solaklarda bangır bangır bir
şejersataroldu. Sabah-akşam
keıtin dört bir yanında
buılardan yüzlercesi
doaşmakta. Becerikli (!)
beEdiyemiz ise kenti önce
işpmacılara ve rant avcılanna
tesım etti, şimdi de bunlara.
Şindi bu "gürültü
kevanlan"na Türkiye'nin iki
"gzide" holdingi de katılmış
buunuyorlar.
Hetaru'n yedi günü. sabahın
kcründen başlayarak durdurak
dıfcmeden kafamızı şışirmekle
mşguller. Bu şırketler
ru sağlığı hiçe sayıüyor. Çevre
yaa, yönetmelik ve kent
gcnekleri karşısında açıkça
su teşkil eden bu davranışlar
al& edercesine a^-uka
çmnlıyor. Bir "gürültü
işfcncesi"dir gırla gidiyor.
Bıkendini bilmez, yasa
taunaz uygulamayi ve onu
yaıtan şirketleri protesto eder,
ketin sorumlu
nr/kilerindekileri "zahmet
ohazsa" uygulamayı
enellemeye davet ederim.
SMAVİYENİ
tsanbul
gereklılığı olmalıdır.
Turizm fşletmeciliği ve
Otelcilik yüksek okullan,
sektörün parlayan yıldızına ve
gelişimine koşut bir düzey
göstereceklerine geride kalmayı
yeğlemişlerdir. Dört yıllık
eğitimin dil zorunluluğu ve
ihtisaslaşma yaklaşımlanna
ağırlık verilmemiş, tam tersine
yabancı dil derslenni izJeme
zorunluluğu kaldınlmıştır.
Sektörledesıcak birilişki
kurulamaması noktasında bu
okullarda verilen eğitim
genellikle yoğun bir uygulama
ve işbirliğinden yoksun
kalmıştır. Öte yandan türdeş
olmaktan hayli uzak bir
kadroyia çalışan ve bürokratik
başansı kuşku götüren ilgıli
bakanlık da bu okullann
mezunlanna fazla sıcak
bakmamaktadır.
Bütün bu kalın çizgili
yaklaşımlar önce öğrendlenn
okullanndan soğumalanna
neden olmuş, bilahare de
sektör. eleman sedmindekı
ölçekierini sergileyerek bunlan
dışladığını göstermiştir. Eğer
bu okullar ivedilikle ele ahnıp
köktend birreorganizasyona
tabi tutulmazlarsa işlevlerini
yitirip "casino'lara eleman
yetiştirme boyutundan öteye
yansıyamay acaklardır.
Bu bağlamda söz konusu
yüksek okullann bazılan
fakülte bidmine
dönüştürülmeli ve hazırlık
sınıfında yabancı dil eğitimine
ağırlık verilmeli. daha sonra
genel bir turizm eğitiminin
ardından ihtisaslaşma dallanna
göre bölümler
oluşturulmalıdır.
Öte yandan Turizm Bakanlığı
bu fakülte mezunlanna
vereceği zorunlu ağırlık
sonucunda bir ihtısas
bakanlığına dönüşmeye özen
göstermelidir.
Söz konusu okullann -
bünyesıne dahil edilen gece
eğitimi ve sertifika programlan
öğretim kadrosunun derslere
fazla dağılmasına neden
olmaktadır. Bu durumda
araştırma işlevinden yoksun
kalan bu okullar birer lıse
görünümüne bürünmeye
başlamışlardır. Kantiteye
verilen ağırlık kaliteyi etkilediği
gibi işlevsel olumsuzluklan da
beraberindegetirmiştir. Bir
entegrasyon sektörü olduğu
her gün birazdaha iyi anlaşılan
turizm alanındaki bu yüksek
okullann ağırlıkh olarak
oteldlik eğitimine yönelmeleri
yerine; sektörün diğer dallanna
ve dışa yönelik entegrasyon
alanlanna ilgi göstermesi
gerekmektedir. Nitekim
milyonlarca insanm "ekmek
teknesi" olmuş bir sektörün
ışığı olmak. ona yol göstermek
görevidebu eğitim
kuruluşlannın olmalıdır.
Sektörde gözlenen
durgunluklann nedenini ve
alınacak önlemleri sergilernek,
turist profıllerindeki değişimı
saptamak yaklaşımlan;
araştırma, yol gösterme ve
kaynaşma çabalan bu
kuruluşlardan beklenmektedir.
Eğitimdeçağdaşlaşma bu tür
yeni ve soluklu pencerelerin
acılmasıyla sağlanır ancak.
Mevcut tablodaki
"stabilizasyon" öğrendleri
"casino"lara yöneltmeye
devam ederse, sektör, eleman
gereksinimini başka
fakültelerden karşılamayı
sürdürebilir.
AbdullahTekin
Ülke Çapındaki
Yüksek Öğretim..
1950 dönüm noktası. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra
"yeni bir dünya kuruluyor". ismet Paşa çok partili reji-
me geçmeye karar vermiş. 14 Mayıs 1950de siyasal ikti-
dar serbest seçimle el değiştiriyor. "Devletçi" CHP'nin
yerine "serbestçi" DP geçiyor. Hükümet programına
bakılırsa KlT'lerözelleştirilecek. Ancak DP'nin CHP'den
daha çok devletçilik yapmak zorunda kaldığı görülüyor.
Çünkü yeni Başbakan Adnan Menderes, Anadolu'nun
neresine gitse halktan yükselen ses:
-Fabrikaisteriz!..
Kapitalizmin oluşum sürecinde, sermaye birikimin-
den yoksun bir ülkede, ancak devlet eliyle Anadolu'ya
sanayi yatırımları yapılabilirdi. KlT'ler, halkın özlemleri-
ne yanıt veriyordu. DP döneminde ülkenin her yanında
pıtrakgibi KlTaçıldı.
Ne var ki 1990'larm Türkiyesi değişmiştir. Bugün Ana-
dolu halkının Ankara'ya dönük isteği:
- Üniversite isteriz.
Daha güzel bir istek olabilir mi?..
•
Çeyrek yüzyıla yakın bir süreden beri Türkiye'deki
eğitim düzeni, liseyi bitirmiş öğrencileri üniversite kapı-
larınayığar.
öğretim sistemi çarpıklaştığından kat kat yükselen
adaletsizlik ve eşitsizlık, çocukların ve ailelerin boğazını
sıkmaktadır. llkokuldan başlayıportaöğretımdesürege-
len fırsat eşitsizliği, üniversite giriş sınavlarında yogun-
laşır, yüzbinlerce genç ortaklıkta şaşkın kalır, analar
babalar karalar bağlar.
Milyonlarca öğrenciye ne okuma olanağı vardır ne de
işL Çocuk ya hayta olacak, ya lerörist, hangi baltanın
sapına yapışacağını yeni yetme genç ne bilsin?
Ne var ki dünya değişiyor, bilimsel teknolojik devrim
toplumlara yeni olanaklar sağlıyor, iletişim devrimi ka-
pıları kapasan bacadan Türkiye'ye giriyor; artık her ev-
de bir televizyon var.. Dünyada açık öğretim yaygınla-
şırken Anadolu'yu bu dönüşümden yoksun tutabilir
miyiz?
Açık öğretim yıllardan beri gündemde...
Televizyon, futbol maçının tribünlerini ülke çapında
büyütürken, yüksek öğretim dersinin sıralarım neden
büyütmesin?.. Türkiye, bilimsel, teknolojik devrimin
sağladığı araçlardan neden yararlanmasın? TV, ille de
arabeskle pornoyu gıdıklayan yayınlarla mı dolup taşa-
cak?.. Solcuların, sosyalistlerin, sosyal demokratlann
Anadolu'yu büyük bir okula dönüştürecek açık öğretimi
programlamak yolunda, yaratıcı güçleri seferber edebi-
lecek bir tasanmları yok mu?
Açık öğretim, hocayı eve getirir, insana -kadın ve er-
kek, yaşlı ve genç- yaşamın her aşamasında öğretim fır-
sab verir; eğitimde adaletsizllğin ve eşitsizliğin yoğun-
laştığı bir toplumda yetenekli insanlara ufuklar açar.
Sol, teknolojiyi halk yararına kullanmakta duraksama-
malı; değil mi?
•
Eğitim düzenimizin bozukluğu A'dan başlıyor..
Z'de bitiyor.
JHalk üniversite istiyor; genç kuşaklar yükse* öğreti-
min kapılarını zorluyor, çağın gerekleri üniversiteleş-
meyi kaçınılmaz kılıyor...
Ama üniversite açmak kolay mı?..
Profesör, doçent, öğretim üyesi, bilim adamı kavun
karpuz gibi bir mevsimde yetişmiyor; yeni bir üniversite
her şeyden önce insana dayanıyor...
Nerdeo insan?..
Açık öğretim, belirli insan gücüyle en geniş olanakları
yakalamanın seferberliği demektir.
Ancak hiç kimse, üniversite kapılarına yığılan gençle-
re yüksek öğretimin kapılarını açmakla üniversite soru-
numuzu birbirine karıştırmasın. Bu ikisi birbirinin için-
dedir, etkileşimi vardır, yine de üniversite sorunu dağ
gibi önümüzde duruyor...
Çünkü üniversite, her şeyden önce bilim üretilen ku-
rum demektir, ki onun koşullan ayrıdır...
TÜRKİYE1VİN KALBİ AJNKARA
Mehmed Kemal
30.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yaymları Tûrkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-Jslanbul
Ödemeli göndcrilmcz.
Taç JakarTül Perdelik, evlerinize iğneoyası ve dantel geleneğinin çağdaş bir yorumunu getiriyor. Her ilmeğinde, her deseninde Taç'ın üstün teknolojisinin
ve kalitesinin damgasını taşıyan Jakar perdelik tığla işlenmişcesine zarif ve alımlı. Unutmayın. Perde alırken Taç isteyin, gerçeği görün.