25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23TEMMUZ1993CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Laiklikne demek? Laikliğinbizdeki geçmişi MELİH CEVDET ANDAY B ir zamanlar bizde Milü Nizam Partisi diye bir parti vardı. Bu parti din derslerinin ortaöğretimde zorunlu kılınmasıru sa- vunmakla kalmarnış. Hi- lafet'in geri getirilmesıni istemiş. dinle devletin aynlamayacağını ileri sür- müş, laik dönemi "dalalet" dönemi olarak nitelemişti. Arapça ""dalalet" sözciiğü "doğru yoldan sapma" anlamına gelir; demek cumhuriyetimizin temel ılkelerinden biri olan laiklik, devleti doğru yoldan saptıran bir anlayışın göstergesidir. Milli Nizam Partisi kapatıidı idi o zaman; bugünse dinle devletin aynla- mayacağına ilişkin inanç. kimi partili- lerce, kimi görevlilerce. özgürlük ge- reği. yıldına bir biçimde söylenebili- yor. Özgürlük savunucusu aydınlan- mızın, "Şeriat devleti isteği dedile geti- rilebilir, yeter ki eyleme geçilmesin" formülünü ileri sürmeleri demokrasi- nin gereği sayılmaktadır. Ama 37 laik aydının öldürülmesi, yakılarak öl- dürülmesi eylem midir değil midır. dahabelli olmadı. Laiklıği. din ile devletin aynlması olarak yorumlayan anlayışla yetinme, bizi çıkmazlara sürüklüyor sanısında- yım. Laiklik kavramı üzerinde yenı- den, yeniden durmamız gerekiyor. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaş- laşma adlı büyük yapıünda bu kavra- mın çağdaşlaşma anlamına geldığını belirtir. Birlikte okuyalım: "...gerçekte sorun sadece din-devlet aynmı olmaktan daha geniş bir dava- dır ki, buna en uygun terim olarak çağdaşlaşma terimini daha yerinde bu- luyonız. Batı"nın bir kesimindeki Fransızca'dan gelen laicisme'e eş ola- rak kullaruhp ve Türkçe'ye gjrmemiş başka bir sözcük. secularisme sözcüğü bu çağdaşlaşma sözcüğüne hem an- lam. hem köken açısından daha ya- kındır. hatta onun tam karşılığıdır. Laicisme sözcüğü. Katolik Hıristiyan- bğın yayıldığı halklann dilinde, özel- likle Franstzca'da kullanılır ve kökeni- ne bakıhrsa halksallaştırma demektir. Çünkü kaynağı olan eski ve Hıristi- yanbk öncesi Grekçe'deki laos (halk), İaikos (halksal) sözcükleri, Hıristiyan- lık döneminde kkricus, yani din adamlan dışında olan kişiler için kul- lanıhrdı... Protestanhğın etkisi altında olan İngjlizce ve Almanca'da kullaru- lan terimin kökeni Grekçe'den değil, Latince'den gelir. Bu köken de zaman- la değişikliğe uğrayarak şimdiki anla- mını almıştır. Aslında sözcük. saecu- lum sözcüğü. çağ anlamına gelir ki, Arapça'da bunun karşılığı olan asr sözcüğü son zamanlara değjn Türk- çe'de asır olarak kullanılırdı. Laiklik teriminden önce asrilik biçi- minde bir sözcük kullanılıyordu. Bu sözcük secularisme'in kapsadığj anla- mı taşırsa da. Cumhuriyet dönemin- den önceki dönemde cağa uymak ya da onun gerekkrine uyacak biçimde de- ğişroek anlamı. dindlerin elinde kötü bir kavram durumuna getirildi. Asri- lik; züppelik. köksüzlük. dinsizlik an- lamına gelmeye başladı. Ziya Gökalp ise terimi muasırlaşmak anlarrunda kullanmıştır." Şimdi de Çetin Özek'in büyük emek ürünü Devlet ve Din adh yapıtından. bu konuda yanlmış olanlan okuya- lım: •'Kanımızca, laikliğin, din ile devle- tin kesin ve karşıhklı bağımsızlığı biçi- minde anlaşüması yeterli ve yerinde bir anlayış değildir... İslama teori, si- yasal-dinsel iktidarlann birliğini ön- gördüğü için bu iktidarlann aynlması Islam teorisi ile bağdaşmamakta, bu teoriye bağlı olanlann laikiiğe karşıt bir davranış içine girmelerine yol aç- maktadır. Bu çaba belirli bir dine, öteki dinlere oranla üstünlük sağlama amacına yö- nelik olduğundan, dinsel eşitlik ve din özgürlüğü ilkelerine de ters düşmekte- dir. Kaldı ki anayasal laik sisteme karşıt bir eylem olması yönünden de bu tür başkaldınlar, hukuka aykın ni- telik de taşımaktadır. Hukuka aykın tüm eylemleri olduğu gibi devletin bu engelleri de engellemesi zorunluluğu doğmaktadır." Bütün yurttaşlanmızı kaygılara bo- ğan Sıvas olayı laiklik konusunda he- pimizi yeniden düşünmeye itelediği için, bilim adamlanmızın söyledikleri- ne başvurmayı yararlı ve zorunlu bu- luyorum. Şimdi, kimi şeriatçılann sığındıklan bir soruyu ele alacağım: Laiklik gâvur icadı değil midir? Bunun yanıtını da Prof. Dr. Taner Timur'dan alalım. (yapıtın adı Türk Devrimi ve Sonrası): "Laiklik Türk Devrimi'nin en hırslı tartışmalara yol açmış ilkesidir. Oysa Ulusal Kurtuluş Savaşımıa bir devri- me dönüştüren olgu. saltahat ve hila- fetin ilgası ve bazı kanunlar (tekke ve zaviyelerin kapatılması, eğitimin bir- leştirilmesi, Medeni Kanun'un kabulü vb.) çerçevesinde laikliğin kurumsal- laştınlmasıdır." "Doğuşu itibariyle Hıristiyanlıktan Müslümanlığa uygulanması mümkün olmayan bir anlama sahip olan laiklik kavramı, yüzyıllar boyunca süren bir evrim sonucunda evrensel bir statü ka- zanmış ve dinle devletin aynlması an- lamında kullanılmaya başlanmıştı. Bu evrim başbca iki aşamadan geçmiştir. İlk aşamada teoloji-felsefe hesaplaş- ması şeklinde özgür aklın bağımsızlaş- ması ve tüm haklanna sahip çıkması görünümüyle Aydınlanma çağmda yaşanmıştır." "Osmanlı düşüncesi ortaçağ skolas- tığinin sınırlannı zorlamış, fakat aşa- mamışür. Bu yüzden Osmanb devle- tinde, ilahiyatla diyalog ve tartışma halinde, özgür bir düşüncenin ortaya çıktığını söyleyemeyiz. Osmanb 'ısla- hat' döneminde Batı etkisiyle ortaya çıkan fikir akımlan aklın kendisini ve varbğı sorguladığı felsefı bir içerikten yoksundur." "Tarihi evrim bu yaklaşımlann Os- manb gerçeğjnde benimsenmesine el- verişli ortamın oluşmasına olanak ver- memiştir. Çünkü Marks'ın dediği gibi, 'toplumlar ancak çözebilecekleri so- runlan gündeme getirirler.' Osmanb toplumunda, tarihi deter- minizm gerçek bir fikir bağımsızlığını ve akbn özgürlüğünü sağlayacak bir kültürel ortamı önlemiştir." 1987 yıbnda burada çıkan "Çözüm- lenmemiş Bir Olay" bâşlıkh yazımdan bir abntı yapmak istiyorum: "Ben burada yalnızca '1928 Dini Is- lah Beyannamesi ve Kemalizm'in Laik- lik Anlayışı' konusu üzerinde duraca- ğım. Şunu eklemek yerinde olacaktır ki. sözkonusu bildirinin Cumhuriyet döneminde hazırlanmış ohnası ve Atatürk'ün laiklik anlayışı, din kura- mına Türkiye'de ilk kez Cumhuriyet döneminde ve Atatürk'ün girişimi ile el atıldığı gibi eksik ve yanlış bir kanı- ya yol açmaktadır. Oysa konu Cum- huriyet'ten ve Atatürk'ten çok önce, hem de çok köktenci bir tutumla ele ahnmıştır. Bunu zorunlu kılan. Batı karşısında yenik ve geri duruma düşen Osmanlı devletinin, aydınlanmacı. ulusçu ve ilerici düşüncelerle ilişki kur- ması gereğidir." "Konuya ilk kez Şinasi (1826-1871) düşünsel, Ali Suavi (1839-1878) ideo- lojik açıdan yaklaşırlar. Daha sonra Abdullah Cevdet ve Ziya Gökalp gibi aydınlanmızın bu yolda gerçekten il- ginç önerilerle din kurumunda gerekli değişme ve yenileştirmeleri öne sür- dükleri görülür. Arnaç toplumu geri- likten kurtarmaktır." "Ali Suavi Kur'an yorumuna daya- narak devlet yönetimi kurulamayaca- ğını savunmaktadır. Ona göre resim yasağı dine uymaz. Peygamberin bile resmi yapılabilir ve Kurajı Türkçeleş- tirilmelidır, çünkü İmam-Azam'a göre, Kur'an'ı her ulus kendi dilinde okuya- bilir." ARADABIR YAVUZ GOR Emekli Elçi Kuşatma Altındayız... Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, ülkenin bu denli ciddi ve ağırtehlikelerle karşı karşıya kaldığı veya bırakıldığı görülmüş değildir. Hem dış, hem iç kökenli bu tehlike ve tehditlerin, tek başına motive olmuş veya hasım taraflar marifetiyle ör- gütlenen ve güdülen düşman odaklarca, Türkiye'yi her açıdan yıpratmak, zayıflatmak ve parçalamak amacını güttüğü, kuşku götürmez bir biçimde görülmektedir. Yukarıda bahis konusu karanlık tablo hakkında, "me- dia"da görülen ve izlenen yorumlar ve eleştiriler ve de "oğüt'ler; bizim, Gorbaçov'u izleyen devreden oluşan "Yeni Dünya Nizamı'na ayak uyduramadığımız, dost ve düşmanı ayırt edemediğimiz, Batı'ya körükörüne bağlı- lığımızı sürdürdüğümüz, Türk cumnuriyetieri kozumuzu kullanmakta treni kaçırdığımız. yeni ve etkin politikalar üretemediğimiz, iç huzurda bir türlü "gereken" önlem- leri alamadığımız vb. gibi öğeleri kapsamaktadır. Bütün bu eleştirilere, tamamen veya kısmen katılma- mak olanağı yoktur. Böylesine "muhatarah" bir dönemde, büyük kentlerimiz tam bir Sodom-Gomor çürüklüğü içinde, pop konserleri, güzellik yanşmaları ile avunmakta; her gün ve her saat kara kurdeleler bağlamak için yeterli birçok neden var- ken, örneğin "özel radyo sorunu"nu ilk ve en önemli iş olarak değerlendirilip, ülke çıkarlarına ilgisizlik anıtları dikilip, TBMM'den ve yeni hükümetten ilk icraat olarak, anayasanın 133. maddesini değiştirmesini istemekte... Buna karşın. Doğu ve Güneydoğu illerimizde yaşayan yurttaşlarımız, her gece kapılannı sürgüleyerek, başla- rına neler gelebileceği korkusu ile çekilmez bir yaşamın karabasanı içinde kıvranmaktalar... Bu, bir tür bölünme değil midir? Toplum veya kişiler, yaşamlarında böylesine ağır stres yükleyen süreçlerde, karamsarlığa sürüklenebilirler... Bu karamsarlık, toplumda veya kişide, aşırı boyutlara ulaşır ve hatta kronik (süreğen) hale gelebilir. Böyle bir gelişme, durumlar karşısında yanlış değerlendirmelere ve sonuç olarak yanlış davranışlara yol açabilir... Buna karşın, sorunların "vahamef'ini kulak ardı eden, "Bu da geçer yahu." gibisinden sorumsuz, hatta mistik boyutlara ulaşabilecek yersiz iyimserlikler de, en azından aşırı karamsarlık kadar zararlı olur. Bu iki "musibet'ten uzak durmanın bir tek ve akılcı yolu, gerçekçilik ve soğukkanlılıktır. Yıllarca,"NATO'nın güney kanadındaki sadık bekçi" avutması ile pohpohlanan, çok kez modası geçmiş si- lahlarla donatılan, Batı toplumundaki yeri sadece askeri planlardaki değerlendirilmelere göre saptanan, başı sı- kıştığı zaman müttefiklerinden beklediği desteği arayıp da bulmakta zorlukçeken Türkiye, dünyayı yöneten güç- lerin gözünde, şimdi, belki de değişik bir profil yansıt- maktadır: Çoğunluğu gençlerden oluşan 60 milyona yakın bir nüfusla, endüstri alanında epey yol almış, bütün kaynak- larını seferber etmeye yönelmiş, teknokrat ve işadamla- rı alanında oldukça yeterli kadrolar sergileyen, Orta- doğu'daki su kaynaklarını elinde tutan bir ülke, -hem de biz istediğimiz kadar "laikiz!" diye direnelim- Müslü- man bir ülke, "Çin Duvarı'ndan Adriyatik'e türünden sloganlar üretip, Orta Asya Cumhuriyetleri ile politik, ekonomik, etnik ve kültürel derinlik arayışına girince, uzak ve yakın, herkesin "Yeni Nizam'daki bu "yeniTür- kiye'nin imajından rahatsız olmaya başladığı açıktır. Böyle birfürkiye'nin, kolunu kanadını kırmak, kasları- nı zayıflatmak, içerde ve dışarda onu ciddi sorunlarla uğraştırmak ve kabilse, ŞSCBye veya Yugoslavya'ya uygulanan "böl veyönet" politikasını uygulamakeğilim- lerini taşıyan odaklar, karşımıza dikilmiştir. Başka birdeyimle, "kuşatma" altındayız... Bu kuşatmayı yarmak, etkisiz bırakmak ve bu süreci zararsız kapatmak için, yanımızda tek bir tane dost veya müttefik bulmamızı düşünmek, tehlikeli bir hayalperest- lik olurdu... Işleri kendimiz halledeceğiz... Bunun başka yolu yok- tur... Burada, düşünce zinciri bizi "ulusal erk" kavramına götürür. Devleti oluşturan, ulusun, silahlı kuvvetlerin, ekonomik gücün vb. öğelerin yanında, "karar mercii" otan "hükümet" ve onun dayandığı TBMM'nin, -her sü- rede olduğu gibi- bu sürede de, en ağır sorumlulukları taşıdığı, kuşku götürmez bir gerçektir. Bu devlet 1918-1923 yıllarında bölünmüş, işgal edil- miş, parçalanmaya yönelmiş, iç ve dış ihanetlere uğra- mıştı. O badirelerin üstesinden gelmek için gerekli "ulusal erk", Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden çıkmış bir kararlıhk, özveri, birlik ve cesaret anıtıdır. Ansiklopedilenniz, romanlannız yerinizden alınır. 5540804 TARTIŞMA Son uyanlar S on günlerde ülkemizde olaylar hızlı geli'şiyor. Meydana gelen birolayın nasılını. nedenini anlayamadan, yeni bir olay toplumu sarsıyor. PKK belası ülkenin kâbusu. Her gün öldürülen onlarca insan yüreklerde bitmeyen sızı. Dizi dizi günahsız insan PKK kurşunlanyla yaşama veda ediyor. Artık herkes anladı ki, ereği belli dış güçler. Türkiye'yi bölmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Stratejisi önceden planlanmış kurgularla. belli senaryolan. yeri ve zamanı geldiğinde şahneye koyuyorlar. Ülkede son aylarda meydana gelen büyük boyutlu olaylann arkasında kışkırtıa güçlerin olduğu kesin. Toplumun duyarlı noktalannı. amaçlanna ulaşmada araç olarak kullanma planındaki ulus için uğursuz bu güçler. ne yazık ki. ülkeyi kargaşaya sürüklemedc her gün bir adım daha ileri gidiyorlar. Kınkkalede halk niye parladı? Kızılcahamam'da insanlar neden patladı? Boyabat niçin sallandı? Şıvas böyle mi olmalıydı? Ülkede bir şcyler oluyor. Türk halkı ile uğraşanlar var. Halkımızı yollara dökmek isteyenler gizli emeller peşinde... Kardeşi kardeşekırdırmak amacında olanlar var. 1980 yılı ülkeye uğursuz geldi... Ne olmaya başladıysa o yıldan sonra oldu. Kural, kuram, kavramlar, gün be gün aşındınlarak ereklenen süreler içerisinde yozlaştınldı. Genç beyinlere şınnga edilen ideolojiler. fıdan fıdan yetişip ürediler. Laiklik. usta ellerin planb becerilerinde sabırla. yıl yıl yontularak inceltileinceltilezor ayaktadurur duruma getirildi. Atatürk'e ağzına geleni söylemek moda duruma geldi. Halk önünde yapılan kutsal antlar. förmalite söylevler konumuna getirilerek halkın güven duygulan yitirildi. Aylarca. yıllarca çıkanlamayan toplumun beklediği yasalann yanında. Meclis'ten iki buçuk dakıkada geçen kıyak emeklilik. milletvekilleri aylığını artıran kararlann hızlılığı. milletvekillerine olan saygtyı büyük ölçüde erozy ona uğratü. Varsıllık; saygınhğın, adam sayılmanın yegâne öğesı oldu... Milyarlarça bra servetlere sahip olmamak, milletvekib olamamanın da temel nedenlerini oluşturmaya başladı. Ülke. varsıllar ve yoksullar olarak derin çizgilerle ikiye bölündü. İştebu bölünme. 1990'lar Türkiyesi'ne uzanan çizgidekı çeşitli kamplaşmalannda temel nedenioldu. Vatansever namuslu insanlar, çeşitli baskılarla. kimi yer ve kimi süreçler içerisinde susturuldu. yıldınldı... Artık kimi gerçekleri algılamakta aymazlık içerisinde olmaya devam olunursa. ülkenin hızla bölüneceğinden kimsenin kuşkusu olmasın... Şu da bir gerçek ki bunlar son uyanlardır... BurhanÖzbey PENCERE Masa başında ı ı ı ı m m t ı i ı ı ı hayatın içinde Yapay 70 Yıl Sonra Lozan Düşüncetepi.. Lord Curzon.. Adı üstünde lord... ingiltere'nin tapusu bu lordların elindeydi, yontulmuş, incelmiş, dünyayı yönetmek için eğitilmiş toprak ağası, daha öğrencilik yıllarında şu dizeleri yazıyor: George Nathaniel Curzon'dur adım Ben çok önemli bir adamım insanları küçük düşürmek için tutarım dilimi Haftada bir Blenheim'da yerim yemeğimi Lord Curzon'a "İngiltere'nin özellikle doğu sorunla- rında gelmiş geçmiş en bilgili dışişleh bakanı" diyorlar. Lord cenapları, Lozan Konferansı sırasında bir gün, is- met Paşa'yı uyarmış: "Muzaffer General!. Sen çok manevraya alışmışsın. Bağırmaya çok alışmışsın. Ama düşündüklerini sana yaptırmayacağım, görürsün yaptırmayacağım." 20'nci yüzyılın başında, ingiltere "üstünde güneş bat- mayan imparatorluk" idi; Türkiye Cumhuriyeti bu em- peryalist kudrete karşın kurulmuştur. Lenin, Mustafa Kemal'in yanındaydı; Curzon, İsmet Paşa'nın karşısında!. Tarihte yıldızın parladığı an, 1923 Devrimi'nin yolu da aydınlandı. • 21'inci yüzyıla yaklaşırken Anadolu, Balkanlar, Kaf- kasya ve Ortadoğu'da, emperyalistler yine fink atıyorlar; bu kez ABD, üstünde güneş batmayan bir imparatorluk- tur; Coni'ler Arabistan'da ezan seslerini dinleyerek uya- nıyorlar; kutsal Mekke'nin burnunun dibinde, Hacer-i Esved'in bir karış ötesinde, toprağın altında petrol okya- nusu uzanıyor.. Peki, Ortadoğu emperyalizme yetiyor mu? Negezer!.. Dünyanın petrol coğrafyası yeniden oluşuyor, siyah altının haritası yeniden çiziliyor. Orta Asya petrolüne Batı el attı; Azerbaycan'ın yazgısı bu topoğrafyada bi- çimleniyor; Anadolu, çizilen haritanın hangi enlemine ya da boylamına oturacak? Kazakistan'da doğa, akıl durdurucu çapta petrolü barındırıyor; akaryakıt borular- la Batı'ya akıtılacak; Azerbaycan üzerinden döşenecek boru hattı Türkiye'den mi geçecek? Harita nasıl çizilecek? Herkes bekliyor.. Bekleyişin geriliminde dünya siyasetinin ve geleceği- mizin soru işaretleri de nöbet tutuyor; Amerika, ingilte- re, Rusya vb. işin içindedirler... Büyük oyun için kâğıtlar dağıtılıyor.. Lozan'ın 70'inci yıldönümünde, Lozan üstüne oyunla- rın tezgâhlandığı günleri yaşıyoruz. • Oyun oynamayı sever misiniz? Diyelim ki şimdi 1993 yılında değiliz; zaman tüneline binip 1920'ye dönelim; Istanbul'dayız; Beyoğlu kaldırımlannda Itilaf Devletleri'- nin subayları mahmuzlarını şakırdatarak dolaşıyorlar.. 16 Mart'ta Istanbul işgal edilmiş.. 1 Nisan'da Itilaf Devletleri, bağımsız Ermenistan'ı kur- mak için Milletler Cemiyeti'ne başvurmuşlar. 20 Nisan'da ABD, Ermenistan Cumhuriyeti'ni tanıdığı- nf bildirmiş. 23 Nisan'da Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmış.. 10 Nisan'da Sevr Antlaşması'nın koşulları istanbul hü- kümetinebildirilmiş.. 9 Temmuz'da Yunanlılar Bursa'yı almışlar. 25 Temmuz'da Yunanlılar Edirne'yi almışlar.. 10 Ağustos'ta istanbul hükümeti, Itilaf Devletleri'yle Sevr Antlaşması'nı imzalamış.. Tam bir "kâbus"].. ^ — Doğrusunu isterseniz 1920 yılının boğucu yazını yaşamak istemezdim.. kriziTürkiye'de seks sektörünün temeli atıldı. Suni penisler, vibratörler, şişme bebekler ortalıkta. Refah Partisi de cinsel araçların üretim ve satışını yasaklamaya çalışıyor. Ama bu arada uzmanlar, elektrik süpürgesiyle masturbasyon yaparken testislerini parçalayanlardan söz ediyorlar! Aziz Nesin'in "katil adayı" anlatıyor PERŞEMBE BAYİNİZDE . . . Mehmet Ali Şadoğlu, Aziz Nesin'i gördüğü yerde Öldüreceğini, kendisinden önce onu öldüren olursa da 250 bin dolar ödül vereceğini söylüyor! • Exclusive: Claudia Schiffer • Yeni sezonun gişe rekorlu filmleri • Tempo'dan yaramazlık: "Başbakan adına" ünlülere danışmanlık teklif ettik! • Anti-militarizmin askerleri Türkiye'deydi • Milli yüzücü Derya Büyükuncunun kızlarla başı dertte • Horiamaya lazer tedavisi # Dizi: Türkiye'de bir Rain Man # Life Style sayfalarında, tenis heyecanı # ARTIK TURKIYE'DEKDE VtUBm DERGI VAR! fTlHürriyet Der2l Grubu Yeryüzünde petrol coğ- rafyasının haritası yeniden çiziliyor; Ermenistan ile Azerbaycan birbirine giri- yor; Türkiye'de Lozan'ın 70'inci yılı yarın kutlana- cak... Lozan düşmanlığının do- ruklara tırmandığı 1993 yı- lında Lozan'ı kutlamanın mutluluğunu duyumsaya- biliyor muyuz? tLAN ERDLMLİASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo:l98990 Karar No: 1990/268 Davacı SSK kurumu tarafın- dan davab BE-HA-SE İnş. ve Tic. şirketi ile Elbey Erdoğan aleyhine acılan işbu alacak da- vasında; Davab Elbey Erdoğan'ın, Cebni Mah. Ayvaz Pasajı No: 19 Çorum'daki adresine tebli- gat çıkartılmış olup belirtilen adreste bulunamamış, C.Sava- hğı'nın tahkikaü neticesinde de davab bulrnıamamıştrr. Davanın kabulü ile 3.758. 386.60 TL.'nun bağlanan geür ile tahsis tarihinden dava tarihi- ne kadar 1.492.436 TL. yasal faizi ilavesi ile toplam 5.250. 822.60 TL. kurum zarannın da- va tarihinden itibaren %30 ya- sal faizi ile birlikte müştereken davalılardan ve müteselsüen ay- nca %50 kusura tekabül eden 38.360 TL.'nin davab Elbey Er- doğan'dan alınıp davaa kuru- ma verümesine karar verilmiş- tir. Davab Elbey Erdoğan'ın, işbu Uanın neşir tarihinden iti- baren otuz gün içerisinde karan temyiz etmesi. aksi halde kendi- si yönünden karann kesinleşe- ceği hususu tebligat yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olu- nur. 1.7.1993 Baan: 49950 Açıköğretim Fakültesi kimliğiıni ve ehlıyeümi kaybettim. Hİikümsüzdür. GÜLSEVERİNCE ŞAYÜJ GÜNLER Muzaffer Buyrukçu 30.000 lira (KDV içinde) Çuğdaş Yavınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul Ödemeli gönderilmez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear