22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18HAZİRAN1993CUMA CUMHURİYET2 SAYFA KÜLTÜR Avrupa'nm "dişi seks organı" Venedik'te geçen bir Tinto Brassfilmi:'Cosi Fan Tutte' Dinle 'Skandalerotika'nın Maestrosu'ndanSUNGU ÇAPAN Bûtün Kadınlar Bunu Yapaf (All Ladıes Do It- Cosi Fan Tutte) Yönetmen ve senaryo : Tinto Brass / Müzik : Pino Donag- gio / Oyuncular : Claudia Koll, Franco Branciarolli, Pa- ola Lanza, Ornella Marcucci / 1992 İtalya (Avşar Film), Be- yoğlu Lale, Osmanbey Gazi, Kadıköy Kadıköy, Bakırköy İncirli, Topkapı Sur sinema- lannda. Seyirciyi salonlara çekme konusun- da, yaz mevsıminın ansızın bastı- rmasıyla birbkte yeniden bermutad sökün eden erotik fılmler kervanımn başını çeken "Bütün Kadınlar Bunu Yapar- Cosi Fan Tutte", yapüğj her filmle tüm kadın haklan savunucu- lannın. muhafazakarlann şimşekleri- ni üştüne çeken, kilisenin tepkisini alan İtalyan yönetmen, "Skandaleroti- ka'nın Maestro'su" Tinto Brass'ın ese- ri. Sincma çevrelerinde genelükle ön- yargılı davranılan, cinselliğe kafayı taktığı fılmleri görmezden gelinen, sansasyon meraklısı Tinto Brass, 1992 yapımı "Bütün Kadmlar Bunu Ya- par" da bu kez evlilıkte cinsel sadakata inanmıyorum" diyerek yola çıkmış. Ticari seks fılmleri ve reklam za- manlamasını iyı bibşi kadar. Frances- ca Dellera, Deborah Capriogli. Serena Grandi gıbı akçapakça, dolgun. Akde- niz üpı kadırun temsilcisı, gözalıcı ttal- yan dilberlenni keşfedip ünlendirme- siyle de tanınan. uzun sûre avukatlık, Rosselini, Ivens gibi ustalara çıraklık yapüktan sonra 1960'lann başmda Bertolucci, Bellochio, Taviani kardeş- ler gibi dönemin ttalyan sinemasmda, umut veren genç yetenekleri arasında kategorize edilerek yönetmenliğe baş- layan, 1933 Milano doğumlu Tinto Brass, daha işın başmda kulvar degiş- tirerek toplumsal ve seksûel tabulann üstüne üstüne yürûyeceği erotizm alanma dümen kırdı. "Salon Kitty", "Caligula", "Miran- da". "Anahtar". "Kapris", "Budapeş- te Ban', "Paprika" gibi fılmlerinden en az ikisi - üçü meraklısınca çoktan "keşfedilen" uyanık Brass, genellikle her yeni fılminin vizyonunda, feminist demekleri tarafından "kadın düş- maıu. maço" ilan edilerek kara listeye alınmaya, katolik çevrelerin, tutucu kesimlehn ve gansûr kurullannın da azılı belalısı sayılmaya iyice şerbetlen- di artık. "Seksi, özgürlüğün anahtan" ola- rak gören, "cinsel eylemi günah oj- maktan kurtarmak" istediği için ki- lisenin aforozuna maruz'kalan, işini bilir, beârgan yönetmenlerin bu ken- dine özgü "Akdenizli" ismi, alışılmış tüm "seksi tahrik" klişelerini sansür elverdiğı ölçüde üstüste yığarak yeni bir evülik ve ihanet öyİcüsü çeşitle- mesini önümüze sürüyor, Mozart'ın olgunluk dönemi eserlerinden "Cosi Fan Tutte"yle aynı adı taşıyan bu son fılminde. 1992 başlannda İtalya'da ilk göste- rildığinde ortabğı ayaga kaldıran "Cosi Fan Tutte"nin, izlediğimiz yö- Tkrto Brass da fflmde ufak bir rokfe Hitchcock pbi boy gösteriyor. netmeni eliyle "yumuşatılmış" versi- yonunun ("sert" kopyası, elaltından döndürülen gizli porno piyasasımn son dönemdeki haün sayıhr "miki"- lerindenmiş, uzmanlara göre), yaz sü- resince ılgı görüp talep bulacağı şimdi- den söylenebilir. Randevuevi ya da genelev atmosfe- rinde geçen, rahatsız edici, açık saçık, yoğun cinsellik ağırlıklı hikayeler an- latmayı seven, gûnümüzde "İtalyan usulü erotika"nın Fellini'ye karşıt kut- buna dahil edilecek uzmanlan arasında öne çıkan, "Pornografı Kontu", "Sin- yor Popo", "Latin Soft-Pomo Ustası" ya da "Fordçu Sapık" gibi hafif sıfat- larla da anılan Brass, kendi evülik yaşa- mından da esintiler taşıyan bu son fıl- minde, başkalanyla yaşadığı cinsel kaçaroaklan gelip kocasına anlatarak kocasının kıskançlik saplantısını aş- masına yardım eden (!), her erkeğin farkh zevk verdiği görûşüyle öne çıkan hiç bir fırsatı kaçırmayan (eski gençlik aşkı kuzeni, Fransız aşığı Alphonse, gariban kocası. vd.) "orgazm avcısı", aşın seks düşkünü, alabildiğıne cekıci. cilveli ve fettan, evli bir İtaiyan kadırun (Oaudia KoD) sadakatsizlik- lerini görüntülüyor. Filmde bütün kadınlann yaptığı (aslında bütün erkeklerin yaptığmı da eklemek gerekir!)kocalarına ihanet et- mek. Brass utanmasa kadın şeytandır da diyecek, onun için sadakat vb. er- demleri kulak arkasına atarak güle oy- naya aldatır, kadın karda yürüyüp Ln- ni belli etmeden ihanet eder demeye getiriyor (sanki aynısını erkek de yapmıyor mu?), evlüik yaşamında sa- dakat insanın dogasına aykındır ya da çocuk tehlikesine karşı en geçerli ve doğal yöntem arkadan ilişki kurmak- tır gibisinden inciler de yumurtlayan yönetmen, modası geçmiş fıkirlerin tutsağı olarak kadırun kuklası halıne gelen erkeklerle dalgasını geçerken. "evlilığin erdemlerine halel getirme- den kaçamak yapmak mübahtır"a vardınyor işi. Penthouse üslubundan farksızdiya- loglar, süslü püslü kartpostallan hiç aratmayan Venedik dekorunda geli- şen kaçamaklar, kocalann canlannı cehenneme postalayan, spor salonu ya da Türk hamammdan çıkmayan, fet- tan, işveli, ahmh modern kadınlar, ev- lilik ya da beraberliklerin gittikçe yoz- laşarak zıvanadan çıkması, sünepe k o calar, seks eşitliği, havyar yiyerek açlı- kla mücadele eden ttalyan burjuvazisi ve barok ya da rokoko popolar üstüne yoğunlaşan bir anlatım, vs.vs., yok yok filmde. Yönetmenin şimdıye kadarki iri gö- ğüslü, geniş kaiçalı seks tannçalan- ndan hayli farkh, güleç yüzlü, seksi ve dal gibi yeni "bombası" Oaudia Koll. kocasıru kıskançlık krizlerine sokan Diana rolüne bizce cuk oturmuş. Dekadans ve röntgencilik tutkunu. ttalya'nın uygar cilasmı kazımaya da meraklı, sınırlı koşullarda, zengin sek- si hayalgücünü ve düşüncelerini gö- rüntülere çevirmede oldukça maharet- li, sürekli cinsellik takınülı Tinto Brass sinemasının, aykınlıklannı ve beylik özelliklerini banndıran "Bütün Kadı- nlar Bunu Yapar", tutarlı bir bütün- lükten yoksun senaryosuna, aşın tah- rikçi saplantılanna karşın, türün sıradışı örneklerinden biri sayüabilir özetle. Çağdaş yönetmenler arasında hala barok zeykini koruyan sayıh sine- macılanüMaBri olan Tinto,Brass wo- tizmi. kimf zaman hamallara özgü kaba sabalığa ve adiliğe de yüzünü dö- nebilir. Bazen hedefi onikıden vurur Brass, aşın ve başanlı bir.sahneyi, pe- kala bayağıbğın parçalanndan akuğı. sığ ve itici sahneler de izleyebilir onun filmlerinde. Son söz, "Cosi Fan Tutte" rahatsız edici ve özgün bir yönetmenin "keşfe- dilmesine" neden olabilir. Tinto Brass'ın olgunluk eseri niteliğindeki bu filmin sadakatsizlik teması. asbnda süregelen erkek egemenliğine karşı ve- rilen etkili bir cevap! (Merakbsı için not, Tinto Brass sineması üstüne, Agah ö^öç'ün yazdığı ve Antrakt"m 10. sayısında yayımlanan hacimh ince- leme de yararlı olabilir.) 'Kurdun Gölgesi'nde harika serin kutup manzaralan sizi bekliyor! Çağdaş kuzeyli Nanuk eşittirAgagukBirden tepemize çöküveren kavurucu yaz sıcağı dalgasından kaçarak, bir bu- çuk saatliğine bize kucak açan 'Kurdun Gölgesi' fibnine sığınmakla kuşkusuz iyi ettim. Gerci salon sauna şbiydi arna, fıl- min afışinden görüntülerine kadar kut- ba özgü bir serinlik duygusu yaydıyordu ter boşandıran sıcak havada. Göz alabildiğine uzanan bembeyaz kutup manzaralan, yerin ufuk çizgisini kaybederek göğe kanştığı beyaz kutup peyzajlan, ıssız ve buzlu tundralara deh- şet salan efsanevı bir beyaz kurdu, her yanı kaplamış apak karlar içinde gari- ban köpeklerin çektiği luzaklarda yapı- lan yolculuklan ve tümden beyaza kesil- miş vahşi doğanın, yabıız ve tehlikeü ol- duğu kadar, serinlik hissi de veren apayn gûzellığıni beyaz perdeye taşıyan görün- tüleri, bu filmin çekici yanlannı oluş- turuyordu bunaltıcı yaz sıcağında. fthal- ci şirket acaba büınçli bir zarnanlamayla mı getirmiş 'Kurdun Gölgesi'ni, yoksa Fransa'da 4 ay önce 'Agaguk' adıyla gösterilen bu filmin vizyonu tesadüfen mi kavurucu yaz günlerine denk gelmiş, orasını bilemem. Bildiğım, 'Kurdun Gölgesi'nin, Fla- herty'tün ünlü belgesel sinema başyapıtı- "Kuzeyli Nanuk' ya da Nichotas Ray'in Anthony QniiHi-Yoko Tani'yı yönettiği, çocukluğumuzun ünlü fihnlerinden 'Vahşı Masumlar'ı gibi, her nedense kut- bu mesken tutmuş Eskimolann yaşamı- na ilişkin masraftan kaçınjlmanuş bir macera fılmi olduğu. (Kım bilir, Eski- molar da Orta Asya'dan Bering Bogaa ya da başka bır kanalla kutuplara ulaşan bir kavimdir belki de, tıpkı kızılderibler gibi.) Hollyvvoodia aşık atarcasına. üs- tün yapım koşullannda, ekolojik fabl'la bildik macera filmı kabplannı düz bir çizgide kaynaştıran yepyeni bir Kanada filmi 'Kurdun Gölgesi' ya da 'Agaguk.' Kanada ebedıyatının namlı yazarlan- ndan Yves Theriault'nun bırçok dile çevrilmiş ve çok satmış romarundan uyarlanan fıbn, nispeten onurlu bir yapımcılık kariyerinin ardından yönet- menbğe de göz diken, 'aileden sinemacı" Jactjues Dorfmann'ın imzasını taşıyor. Soğuğun giderek kâbusa dönüştürdüğü zorlu koşullarda gerçekleştirilen 'Kur- dun Gölgesi', 'Palanquin des Larmes' KirtfHD Gügesi (Shadow of the Wolf-Agaguk) Yönetmen: Jacques Dorfmann / Senaryo: Evan Jones, Rudy Wurlitzer / Kamera: Billy Williams / Müzik: Maurice Jarre / Oyuncular: LOu Diamond Philips, Jennifer Tilly, Toshiro Mifune, Donald Sutherland, Bernard-Pierre Donnadieu / 1992 Kanada (Beyoğlu Fitaş, Şişli Kent, Fenerbahçe Pyramid sinemalannda) adlı ilk fîlminden sonra Dorfmann'ın ikinci yönetmenlik denemesi. Theriault'- nun 193O'lu yıllarda geçe'n tanınmış ro- manından yola çıkarak oldukça özgür ve serbest bir adaptasyon ortaya koy- muş, yapımcı-yönetmen Jacques Dorf- mann. Eskimo uzmanlannın da yar- dımlanyla oluşturulmuş senaryodan, ti- cari nedenlerle Ingılızcc olarak çekilen fılm, 1930'lardan günıimüze taşıyor ko- nusunu. O dönemden \ agüne çok şeyin değiştiğı çagımızda. jjgarlığın ancak kıyısından köşesinden teğet geçtıği, dün- yanm tepesındeki 'beyaz kıta'da pek de- ğişmeyen basit yaşamlannı gûnümüzde de kabileler halinde sürdüren, dış dün- yayla ilişkileri sınırlı, geleneklerine, inançlanna bağlı, özgürlüklerinı 'beyaz adam'a kaptırmamaya karaıiı Eskimo- lara oldukça sıcak yaklaşıyor. Bir kabi- leden dığerine, özerklikleri, tavır ve dü- şünce tarzlan, dinsel ınanışlan farkb, ka- bile aşamasından öteye geçememiş bu insanlara haylı sempatık bakıyor. Zaten bu ve çevreci yaruyla, 1993 Birleşmiş Milletler Yerii Haklan Yılı kutlama- lannm da açılış filmi olarak gösterilmiş 'Kurdun Gölgesi', sonuçta yine de •be- yaz adam'ın gözünden çekılmiş, Holly- wood usulü macera filmi özentisi, ek- santrik bır Kanada yapımı olmaktan öteye gidemiyor ne var ki. Fibtide 'beyaz adam'ın yasalanyla tanışıp kurallannı ögrenen Eskimolar verdikleri kürk karşıbğında uygarlık ah- yorlar, yani içki. Kabile şamanının (Tos- hiro Mifune) oğlu Agaguk (Lou Dia- mond Phillips) 'halkının içkiyle kandınlıp zehırlenmesine' tepki duya- rak, bunun sorumlusu uyanık bir beyazı kavgada öldürüp babasıyla da çatışınca kansını (Jennifer Tilly) alarak kabıle\i terkediyor, doğadaki sınavmı vermek üzere yalnızlıga gömülüyor. Agaguk tundrada efsanevi beyaz kurdu, babası da Agaguk'un peşindekı Kanadab pobsi (Donald Sutherland) köy yerinde vurup öldürüyor. Beyazlarca tutuklanan ba- bası helikopterden atlayıp yere bir kartal olarak süzülürken, kendini karutlayarak babasının mirasını hak etmiş Agaguk da kabilenin yeni şamanı oluyor fınalde. Bir Iglo (Eskımonun buzdan evi) nasıl yapılır, buzda nasıl babk avlanır ya da Eslcimo cenaze töreni nasıl olur? tgloda- ki gündelik hayat; dokümanter kesitler sunan bölümlerden Moby Dıck taklidi, intikamcı bir balinanın buzlan kıra kıra saldırdığı, biraz çocuksu kaçan spekta- küler sahnelere kadar habire Eskimo ve kutup yaşamına ilişkin bilgi vermekten ve göstermekten, şöyle esasb ve kişıklikli bir sinema dili oluşturmayı unutmuşgö- rünen yönetmen, kuzeydeki büyük be- yaz kıtanm, yalnızlığın hüküm sürdüğü ıssız görüntülerine sankı bir başka geze- gene aitmişcesine ürkütücü manzaralan- na yüklendikçe yûklenmiş. Naıf mızan- seni hayb dagımk, savruk, yer yer dokü- manterizme iyice teslim olmuş Jacques Dorfmann. Allahtan ekibinde Oscar'b usta besteci, kameraman ve montajcılar var da (Maurice Jarre, Billy VVilliams ve Françoise Bonnof), onlann katkılanvla yenilir yutulur ve rahatlıkla seyredilir nale getiribniş 'Kurdun Gölgesi'. Ger- çekte Navajo kızılderilisi aktör Lou Dia- mond Phillips, süper bir modern Eskimo yiğidine dönmüş "esas oğlan'. Gerçekten Eskimo kökenli Kanadab genç yıldız Jennifer Tilly de, ablası Meg Tılly'yi hiç aratmayan gözalıcı bir Eskimo dilberi filmde. Japon sinemasının ünlü aktörü Toshiro Mifune'nin bu 'kolanyalist ve çocuksu Eskimo fabl'ında işi ne denebi- Ûr, Mifune de kalın postlann altında kaybolmuş bir kabile şamanı. Donald Sutherland da yine bir kez daha us- talıgını örnekleyeceği bir polis rolü bul- muş, dağda kırda buzda bile. Yer yer il- ginçleşen, ancak basit ve önemsızce bır film 'Kurdun Gölgesi'. Sonuçta şu da eklenebilir: Sıcak havada iyi gidiyor... Opvvell, ReHanv TV Vesare ZEKİCOŞKUN Meslek hastahklan arasında "yıpranma riski"ne ayn bir yer tamnması gerekiyor. Yıpranma salt bedensel değil: dü- şünsel, dolayısıyla zihinseldir. Hiçbir sigorta bunu karşılaya- maz. Günümüzün gözde mesleklerinden reklamahk. kendini en başta "yenilikçi-yaratıcı" bir iş, uğraş olarak sunar: Her ürün karşısında, üstlendiğıniz her kampanyada. her çalışmada bu heyecanı duymazsaruz. ortalamanın üstüne çı- kamazsınız. Demokrasınin "medyakrasi"ye dönüştüğü dün- yada "mediokrasi"ye, yanı ortalamaya düşmekse. reklam için, reklama için ölümdür. Medyada adama ekmek vermez- ler. Böyle denir reklam dünyasında. Pazarlama, işletme ma- haretîeri düşünsel, sanatsal maharetle, yaratıabkla birleştı- ribr. Ürüne kişilik kazandırmak, onu tanımlanmış hedef kit- leye en rasyonel olarak sunmak. pazarda ayncabklı bir konu- ma yerleştirmek, reklamın olmazsa olmaz kurallandır. Bunlar her zaman olur mu, başanlabilir mi? Tabii ki pek kolay değil. Onun için en sık değişen "vizyon" reklam dünyasının ürünlerindedir. Kampanyanın ömrü kısadır. En uzunu 60, en kısası 10 saniye olan filmler bir aya kalmadan yeni versıyonlarla yer değıştınr. Gazetelerdeki. dergilerdeki ılanlar aynı yayın organında en fazla üç-dört kez boy gösterir. Sonuç: Durmak yok. Durmasanız da, amaca her zaman ulaşamazsınız. İşte o za- man mesleki deformasyon başlar: Yapılmış, başanya ulaşmış işlerin üstünden gıdersiniz. Oradaki düşünceyi ("yaraücıbğı") kendi konunuza uyarlarsınız. Bu size en azmdan göriintüyü kurtarmayı getirir. Eh, yenne oturursa, tutarsa, başandır. Geçenlerde izlediğim bir televizyon reklamı düşündürdü bunlan Belkı hatırlarsınız: Bir hapısaneyi ya da toplama kampını andıran soyut mekan. Tek tip giysili, kafalan kaanmış tek tip görüntülü bir dizi insan. Karşılannda yine tek tip bir dızı monitör; TV ekranı ve tüm ekranlarda aynı görüntü: Gözlüklü bır asık yüz. Fonda uğultulu, ürkütücü bir ses. Bilenler biliyor, biz bu fîlmi izledik: 1984, hani Onvell'in romarundan sinemaya uyarlanan, "Büyük Birader Seni Izli- yor" diyen film. Sonra ne oluyorsa. koridorlarda bir komando timı behri- yor. Arkadakiler "SAS" komandolan belki de (jri, madeni renkü giysileri, yüzlerini gizleyen kasklanyla uzayh da olabi- lir); öncüleri insanı şaşırtıyor. Kırmızı şortlu, kolsuz-beyaz ti- şortlu, ayağında beyaz-keten spor pabuclanyla saçlan arka- dâ toplanmış, sanşın, uzun boylu bir bayan atlet... Ama kul- landığı alete bakarsanız koşucu değil, okçu. En önde ve koşar adım ginyor görüntüye. Sonra bu bayanın savurduğu ok ekranı parçalıyor. Big Brother'ın görüntüsü dağıbyor ve reklama konu olan ürünün mesajı geliyon "Hiç kımse demode teknolojileri kullanmaya mecbur edilemez. Herkesin üstün.... teknolojisinden tam ya- rarlanma hakkı vardır." Şimdi, yine bilenler biliyor-final bölümü dışında-biz bu fil- mi de izledik: Bundan on yıl önce, tam da 1984 yılına doğru dünya, George Onvell'in 1949'da yayınlanan ünJü "Karşı Ütopya"sının; 1984 adb romanda çizdiği karabasanın nere- sinde olduğumuzu tkrüşırken Macintosh için bir reklam fil- mi yapıldı. Reklamfilmi,Onvell'in yapıüna doğrudan ve açık bır gön- dermeydi. Bizim şu sıralar TV'de izlediğimiz yerlı reklam fıl- minin başlangıcındaki görüntülerin aynısı orada da vardı. Ve deniyorduki: "1984 yıb, asla '1984' gibi olmayacak... Çünkü 1984'te Apple sizlere Macintosh'u sunuyor." Yanbş hatırlamıyor- sam, bu 9ödB^!ete"likte savrulan gülle (veya gürz) bizim filmı- mızdeki ok gibi ekranı parçalayıp Big Brother'ın görüntüsü- nü dağıtıyordu. Bizim reklamcılar da belli ki ürünlerine böyle bir nitelik - kimlik vermek istemişler. Ama gabba bir şeyler yerine oturmamış. Macintosh. insanlann gündeminde yer alan ve zdhninde çağnşımı olan bir olguya (yapıta, "1984"e) gönder- me yapıyordu. Tek bılginin, tek gerçekliğın, tek görüntünün yayıldığı bir gündemi değiştirmekten söz ediyordu. Bunun aracı olarak da bilgi-işlemde yeni bir sistemı, ürünü; bilgisa- yan sunuyordu. Oysa bizim reklamımızda çizilen ortamla sunulan ürün arasında böyle bir bağlantı kurmak pek mümkün değil. So- nuçta bir TV alıcısı sunuluyor. Var olan TV kanallanndaki görüntüleri sunacak o bize. Kendisi yeni bir görüntü, yeni bir sistem yaratamaz. Tabıi bir de reklamın seslenmeyi amaçladığı "hedef kitle" diye başka bir gercekbk var Macintosh'ta izleyicinin, gön- derme yapılan dünyadan (Onvell'in 1984'ünden) haberdar olduğu varsayılmış. Doğrudur: Bilgisayar kullanıcısı-alıası, belli bir eğitim düzeyine sahiptir. 1984'ü okumamışsa bile güncel tartısmalardan şu ya da bu şekilde duymuş obnası muhtemel. Özellikle de reklam fılminin yapıldığı dönem göz önüne alınırsa... Ama bizim reklamımızda böyle bir ortak payda-algılama yaratma olasıbğı da zayıf gözüküyor. Dediğim gibi, satışı ya- pılan sonuçta bir televızyon markası. Aynı dönemde diğer te- levizyon üreticıleri "yenileme pazan"na yönelik kampanya- lar yürütüyor: Markası ne olursa olsun eski televizyonunuzu getirin, peşinata sayalım, yenisini size taksıtle verelim diyor- lar. Denirse ki, bu satış değil imajfilmidır;yaratıbnaya çalışılan imajın da karşılığı yok! Kısaca zor iş reklamahk. Yeniliğe-yaratıcılığa her zaman ulaşılamıyor. Attığmız ok dönüp sizı vurabihyor. Dedik ya, düşünsel-zihinsel yıpranmanın sigortası yok.. faturası ağır: Orwell'in ne yazdığmı ve niye yazdığını bileceksiniz. Onun yazdıklanndan esinlenilerek yapılan reklam fılmini bileceksi- niz. Benzer bir filmi de siz yapacaksınız. Ondan sonra benim gibiler de kalkıp "olmamış" diyecek... Onvell yaşasaydı, televizyonlara, reklamlara. yaşananlara bakıp"1984'tesinizhâlâ"dermıydi?Acaba.., YENİ BAŞLAYANLAR Ahlaksız Teklif - Bugün gösterime girecek fitaılerden "Ah- laksız Teklif-Indecent Proposal", gûnümüzde neredeyse tüm değerlerin yerini almış olan paranın gücünü ve hala satın alı- namayacak değerler kahp kalmadığını sorgulayan bir fılm. Lise yıllannda birbirlerine aşık olan David ve Diana. mutlu evlih'klerinin yanı sıra mesleklerinı de başanyla sürdürürler. Düşlerindekı geleceği yaratmak için yatınmlara girişip ba- şansız olunca, şanslannı bir de Las Vegas'ta denemeye karar verirler. Birbirlerine ve aşklanna olan inançlannı henüz yitir- memiş olan genç çiftin karşısına bu çok güç durumda, ilginç teklifiyle milyarder bir işadamı olan John Gage çıkar. John, genç kadınla bir gece geçirmek karşıbğında çifte bir- kaç milyon dolar teklif eder. Adrian Lyne'in yönettiği filmde Robert Redford, Demi Moore ve Woody Harrelson başrolü paylaşıyor. Kocalar ve Kanlan - Bir süre önce aynldığı Mia Farrow ile olan çocuklann vesayet davasını kaybeden ve evlatbk çocuk- lannı denetim altında görmesi kararlaştınlan VVoody Allen'ın 22. fıhni "Kocalar ve Kanlan-Husbands and Wifes" da bu- gün gösterime giriyor. Filmde. yaşamlannda başgösteren değişimler nedeniyle ev- ülik, dostluk, sadakat, romantizm, güven ve aşk gibi evrensel sorunlan yeniden gözden geçirip değerlendirmek zorunda ka- lan evli iki çiftin öyküsü anlatılıyor. Kocalar ve Kanlan'nda, Woody Allen'la birlikte Lysette Anthony, Judy Ravis, Mia Farrovk, Juliette Lewis, Liam Nee- son \c yönetmen Sydney Pollack rol abyor. "Benim Afnkam" fılmiyle en iyı fılm Oscar'ını alan yönetmen Sydney Pollack, Allen'ın fılminde rol almanın kendisi için önemli ve ciddi bir olay olduğunu belirtiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear