22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10 HAZİRAN1993 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER "Işaret", "Işaretçi" ve tarafsızbk^ « ı ^ — — — . yjp^jg **tver^evi o bttJr" görüsündc- çıkar^ortaya. Vc bunışarun nı Yıüardan beriişaretverenüstünkişi. bu kez "yeminetüğjni, anayasalçizgide kalacağını" söylcmektedir. "Kimsebenden bir şey beklemesin" demektedir. Ama çevresindekilerbu kanıda değüdirter. önünde sonunda bir işaretverecegi inanandadırlar. M.İSKENDER ÖZTURANLI Hukukçu U stün insan" ya da "in- san üstü insan" tanım- laması doğru bir ta- nımlama degildir. Üstün ırk ve üstün in- san kavramlan anlam- sız kavramlardır. Çünkü dünyada üstün ırk olmadığı gibi. üstün insan da yoktur. Başkalanndan biraz daha bü- güi, biraz daha yetenekli, biraz daha deneyimli insan vardır. Hiçbir kişi her şeyi bilemez, her işin üstesinden gelemez. Lider ya da ön- der, her şeyi bilen kişi değil, bir düşün- ceyi amaana ulaşUrmak için daha çok sorumluluk üstlenen, o düşüncenin bayrağını taşıyabilen kişidir. Çağımız, 'üstün insan' dönemini ge- ride bırakmış. 'görev yapan insan' aşa- masma ulaşmışur. Kımi kişi devletin en üst katında, kimisi de en altta hiz- met verecektir. Her kişinin üst katlar- da yer alması olanaksızdır. Aynca üst katta bulunmarun önemi de yoktur. Önemli olan, değişik kesimlerin uyu- munu sağlayabilmektir. Onur ve in- sankk bakımından aralannda aynm gözetmemektir. Bugüne değin dünya yüzünden gel- miş geçmiş siyaset ve bilim adamlan- nın yaşamöyküsünü inceleyiniz, hiç birinin "üstün insan" olmadığı sonu- cuna vanrsınız. Yaşayan ve yaşama- yan krallan, imparatorlan, şahlan, padişahlan ve devlet başkanlannı göz- den geçiriniz, hemen hemen hepsinin de bizim gibi insanlar olduğunu görür- sünüz. Çağlar öteanden gelen Sokrates'in bu konudaki ünlü tümcesini unutma- mak gerektir. Benzerleri arasında da- ha seçkin, soydaşlanna oranla daha bilgili olmasına karşın, "Bir şey biliyo- rum" demişti Sokrates, "o da hiçbir şey bilmediğimdir." Büyük astronomi bilgjni Newton da özdeş düşüncededir. Bir gün New- ton'a, "Niçin canı ıstediğı zaman yü- rüdüğünü. elini kohınu isteğine göre nasıl kullandığuu" sormuşlar, yiğitçe, bilmediğini söylemiş. İkinci bir soru yöneltmişler Newton'a: "Siz ki demiş- ler, gezegenlerin çekimini o kadar iyi biliyorsunuz, hiç değjlse bize niçin şu yönde değil de bu yönde devindıkleri- ni söyleyin?" Bu konuda da bilgjsi olmadığı yanıünı vermiş hiç çekinme- den. Çağımızda, bilim ve uygulayımbi- lim (teknoloji) başdöndürücü bir hızla ilerlemektedir. Bu ilerleme karşısmda bir kişi çıkar da. her şeyi bildiğini söy- leyebilir mi hiç? Söylerse, onun aklın- dan zoru olduğunu düşünmez misi- niz? Bu nedenledir ki günümüzde değişik uzmarüık dallan ortaya çık- nuş, çeşitli kuruluşlarda ve devlet işle- rinde '"birlikte yönetim"e şeçümiştir. Ama ne var ki, az gelişmış olan ülke- lerde "ben her şeyi bilirim" diyenlerin ysrda **her^eyi o bitir*3 görüsünde olanlann sayısında bir eksilme görül- memişür. Kimi kişiler, kendilerini çok aşağılarda gördükleri için, başka biri- ni çok yüksekte görmektedirler. Sıkın- tıya geİemediklerinden, üzüntüye kat- lanamadıklanndan, "benim yerime o düşünsün" felsefesini benimsemişler- dir. "Büyûklerimiz bizim için düşü- nür" biçimindeki çarpık anlayışın ürünüdür bu. Bu düşüncede olanlann bir kısmı kişisel çıkar hesaplanndan uzakürlar. Ne etliye kanşırlar, ne süt- lüye. Kendi çukurlannda, baskasına bağımlı olarak yaşamaya alışmışlar- dır. Tüm işleri "bir bilen"e bırakma- nın rahatüğı içindedirler. "İşaret"bekleyenler... Kimi kişiler ise post kapmak ama- ayla bir başkasının üstünlüğünü be- nimserler. Tarih boyunca krallann, imparatorlann, devlet adamlannın çevresini hep bu tip insanlar sarmıştır. Kimi yerde "kralın adamı" denilmiştir bunlara, kimi yerde "dalkavuk" adı verilmiştir. "Yağcıhk", "şakşakçıhk", "goygoyculuk" sözcükleri kullanıl- mışür bunlar için. "Kraldan cok kral yandaşlan" deyimini yaratan bunlar- dır. Gözlerimizi bir an için 14. yüzyıla çevirelim. Yıl 1343'tür. Kral 3. Edwart sarayında eğlenmektedir. Çevresinde adamlan vardır. Anlaşılmaz bir rast- lantı sonucu Kontes Salisbury, kralın yanında jartiyerini düşürmüştür. Adamlan durumu ilgiyleizlemektedir. Kral bir majestedir. Dizçöker, eğilir ve kontesin jartiyerini ahr yerden. Adamlan krala ve kontese kuşkulu gözlerle bakarlar. Ne var ki kral zeki- dir. Adamlan da cin gibi. tki yanlı cin- liğin çatışmasmdan "Dizbağı Nişanı" ^ y y diğini halkın çoğunluğn anlayamaz uzun süre. "İsüklal Madalyası" başta olmak üzere ülkemizde de türlü nişanlar ve onur belgeleri verümiştir bugüne de- ğin. Günümüzde de verilmektedir. Ama nedense son zamanlarda, bir işa- ret modası kaplanuştır dört yanımızı. Radyo ve televizyon haberlerinde "işaret", "işaretçi", "işaret bekleyen- ler" gibi sözcükler yer almakta, gazete sütunlan "sinyal", '.'yeşil ışık", "işaret- veriliyor mu", "işaret verilecek mi" tümceleriyle dolup taşmaktadır. Bunun başlıca nedeni. "bir şey yap- mak" yerine ""bir şey olmak" isteyen- lerin, rier alanda köşeyi dönmeye çah- şanlann çoğalmış olmasıdır. Kendi kanatlanyla uçmak varken. başkası- nın desteği. başkasının işaretiyle bir yerlere çıkmanın rahathğma ve kolay- hğmayöneliştir. Böylesine bir ortamda üstün olduğu sanılan kişi, istediği kadar "kimse işa- ret beklemesin, arkama bakmayaca- ğım" desin; öteden beri işarete ahşkın olan çevresi, "ergeç işaret vereceği" beklentisi içindedir. Her aday adayı, onunla konuşmadan adaylığını koy- mayacağını söylemekte, bu nedenle de "kanzmatik lider"i güç durumlara dü- şürmektedır. İşaret bekleyenlerden bıri, "O bize her şeyi söylemez. Biz onun gözlerine bakanz. ne demek iste- diğiniz anlanz" biçiminde konuşmak- tadır. Unutulmaktadır ki tarih boyun- ca diktatörler kendiliklerinden ortaya çıkmamışlardır. Onlan yaratan çevre- leri olmuştur hep. Üstün ınsanı ve işa- retçiyi yaratan da bu çevredir. Yülardan beri işaret veren üstün ki- şi, bu kez "yemin etuğini, anayasal çız- gjde kalacağını" söylemektedir. "Kimse benden bir şey beklemesin" Ama cevreşffldekiler bu kanıda değjldirler. .Eninde sonunda bir işaret vereceği inancındadırlar. Üs- telik bu işaretin yalnız kendilerince anlaşüacağı aymazhğı içindedirler. Çünkü bir zamanlar da öyle olmuştur. "Hayır'da hayır vardır" sloganlanyla özgürlüklere karşı çıkılmış, "Gözleri- min içine bak. ne demek istediğimi anlarsın" tümceleriyle anayasal düzıen geriye götürülmüştür. Sonuç Çok eski dönemlerde krallar cin gi- biydiler. Çevreleri de onlardan fark- sızdı, olup bitenleri birbirlerinin gözle- rine bakarak anlayabiliyorlardı. Halkın hiçbir şeyden haberi yoktu. Gizli anlaşmalarla dizbağı nişanlan veriliyordu. O günlerden bu yana köprülerin al- undan çok sular geçmiştir. Ve günü- müzün insanı, her şeyi izleyebilecek, her oluşumu anlayabilecek aşamaya ulaşmışur. Türlüdeneyimlerden sonra halk cin gibi olmuştur. Gizli anlaşma- lan ve işaretleşmeleri algılayacak dü- zeye gelmişür. Bundan önceki dönemde "çok bilen bir kişi" tarafsızlık andı içtikten sonra, kurduğu partinin işlerine kanşmadan duramamıştır. Duramayacağjnı da açık açık söykmiştir. Bu yüzden bir Çankaya sorunu, Çankaya bunalımı yaratmıştır. Şimdi ayru şey, içtenlikten yoksun bicimde gizliden gizliye yapılacak olursa, Çankaya bunahmının yanında bir de ahlak bunahmının doğacağı gün gibi ortadadır Bu nedenle yalnızişaret verecek olan ve işaret bekleyenler değil. Türk politikacılan ve Türk parlamen- tosu da tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyadır. TARTIŞMA "Camel" üe deve 3 Omayıstarihli Cumhuriyet'in3. sayfasının ortasmda resimli bir haber var. Bir gencin "çekmekte", olduğu bir"deve". İsüklal Caddesi'nde bir tramvayla yan yana gjdıyor. Ancak bu deve, türünün gercek ya da canb bir örneği değil, üçü görsel sanat bölümlennde okuyan dört üniversite öğrencisinin tel, kâğıt, sünger ve ahşaptan oluşturup tahta üstünde çektrkten yapay bir varhk. Ozellikle çocuklann ilgisini çeken bu girişimlennip nedenini gençler şöyle açıklıyorlar:" 1920'lere kadar Galatasaray çevresinde taşımaalıkta kullanılan develerin yansıttıâ otantik kültür, süreç icinde konum değiştirerek şu anki kültürlerin medyası haline geldi". Kitle kültürünün tekdüzeliğine karşı bir gösteri yapmak amaanda olduklannı söyleyen gençler, bunu "camel esprisi" olarak da adlandırmışlar. Sanatçılar ve gençlerce kullanılan bu tür ilginç anlatım yollannın yenne göre çok carpıcı ve olumlu iletiler verebileceği kanısmdayım. Ancak her alanda olduğu gibi bu türetkınliklenn de başkalannça nasıl algılanacağını, onlarda ne gibi çağnşımlar uyandırabileceğini önceden düşünmek durumundayız. Dünyada, ozellikle de Batı ülkelerinde deve, "Müslürnan Ortadoğu'nun", "Araphğın", giderekDİr"çölOrtaçağı nın" simgesi olarak görülür; sanırım Coğû kez açık bir bitinçle olmasada. Günümüz Anadolu insanımnyaşarrunda denebilir ki hiçbir işlev ve önemi kalmarruş olan bu hayyanın simgesel bir anlatım için kullanıhşını, devletin Batıhlara yönelik "turizm afişlerinde" de gözlüyoruz; üpkı "mehter takımı" ya dz "kılıçlarla kalkanlar" gibi! Eleştirel bir amaçla da olsa, Anadolu ve lstanbul"u geçmişi, ekini, doğası ve başka yönleriyle anlatmak için deveden başka simge mi kalmadı? Kendimize ve dünyaya, kendimizin ya da evrensel olan simgesel yollarla seslenemez miyiz? "Develer" ve benzeri göriintülerleçağın neresinde olduğumuzu belirtmek istiyoruz? Bu bağlamda en önemlisı, genç birey ve aydınlar olarak kendimizı vetoplumu nasıl görüyoruz? Dr. YamanÖrs DUYURU Bu sayfada vavunlanmasını ıstediğina yazıiar için ju noktaiara özengöstertlmesmıricaediyoru:. Yazıiar; • Çift aralıklı • Savfanın tek vüzune yazûmalı. • "OLAYLAR VEGÖRÜŞLER"için600, • 'ARADA BlR"sütununa400, • " TA R TIŞMA "nın 200 kelaneyı geçmemelidir. A vnca açık ad adres ve telefon numaranızı muılaka belırtmenti bilgilerinize sunar. bu ölçülere ve farllara uyrnayan yazûarın yayım- lanamavacağını üzülerek duyuntruz PENCERE Erkek KadınL fatrkdşede vaktiyto yaytm(anan^-y—"Erkek Kachn zının başlığıdır. Biz öylesine erkek milletiz ki kadını överken erkekliğinden dem vururuz: - Erkek kadındır!.. Tam maçoağzı... Erkeği aşağılamak için kadını küfür gibi kullanmak da yiğitliğimizin raconu sayılır: -Kadıngibiherif!.. Maço dünyasında yaşayan kadın, erkek gibi davranır- sa yücelir; ama, erkek, kadın gibi davranırsa ayıplanır. Çünkü erkek yüreklidir, kararlıdır, ne istediğini bilir, sö- zünün eridir; kadın ise korkaktır, pısmktır, ikirciklidir, zayıftır, ne yapacağını bilemez, olaylar karşıstnda şaşı- rır, bir erkeğe sığınmayı düşünür. Delikanh, elinde yetki ya da para bulunan kadından bir şey isteyeceği zaman nasıl yalvarır: - Yap bir erkeklik be ab/a/.. Içimize yuvalanmış önyargılarımız elimizde olmadan dilimizevurur. "/nsan"dansözaçarken "insanoğlu"de- riz, bu deyiş, kadının insandan sayılmadığı dönemler- den kalmadır. Birisine "sen adam olmazsın" diye çtkı- şabiliriz; ama hangi kadına "sen kadın olmazstn" diye çıkışılabilir? Dünya erkeklerin dünyası, değil mi? • Peki, ben bu köşede yayımlanmış eski yazımı neden anımsadım, durup dururken mi? Hayır... Sabah gazetesinin dünkü manşeti: "Tansu Hanım Erkek Çıktı!.." Başlığı okuyuncaşaşırdım. Ne olmuştu? Yoksa Tansu Hanım doktor muayenesinde erkek mi çıkmıştı? Kimi zaman gazetelerde böyle haberler yayımlanıyor, asker- lik muayenesinde kadın çıkan delikanlılar yok mu? Meğer iş başkaymış... Tansu Çiller, DYP liderliğine adaylığını koymak için devlet bakanlığından ayrılmış... "Erkeklik yapmış..." Bildiğiniz gibi DYP Genel Başkanı seçilecek kişi, baş- bakan olacak; daha doğrusu yeni hükümeti kurmaya atanacak. Bu nedenle basında bir luryadır gidiyor, her- kes kendine göre bir başbakan adayını gözüne kestirip pompalıyor. Tansu Çiller'i destekleyenler de pek çok!.. Bir kadın başbakanımız olsun istiyoruz... Niçin? Pazarlamakiçin... DYP diyor ki: -ANAPİstanbul'da güçlü. Bir "kadınbaşbakan imajı"- yla Mesut Yılmaz'a duman attınrız. Istanbul'un iş çevreleri: - Bir kadın başbakan, Türkiye'nin Avrupa'daki "imaj"- mıdeğiştirir... Peki, aradığımız başbakan mı? "/ma/"mı? • Bir ülkede politika, bu kadar fısftslayıp da rayından çıktı mı, çekiver kuyruğunu!.. Maçolar ülkesinde kadın pazarlamasına çıkmışız... Ayıp değil mi? » Erkeği kadını eşit sayarak ve insan gibi değerlendire- rek tartmayı ne zaman öğreneceğiz? Kadını ya çuvala sokmak ya da pazara çıkarmak içgüdüsünden kurtula- mayan erkeklerin dünyasında insanlar mutsuz olur. Mutsuzluk parayla pulla değil... T. GitlSOn (THEWASHINGTON) UĞURMUMCU ATATÜRKÇÜLÜK Süreyya Eryaşar'ın bu kitabı, Türük Kütüphaneciler Demeği Edirne Şubesi yayınları Araştırma Dizisi'nin ilk yaprtı olarak çıktı. İsteme: P.K. 209 Edirne «rriu IMINR Dev Sol'da neler oldu?Türkiye'de varlığını sürdüren dinamik örgüt Devrimci Sol, polisten ustüste yediği darbelerden sonra birde "iç darbe yaşamıştı"... Dev Sol'da iç darbe lideri Bedri Yağan'ın gizli notları... • Atilla İlhan ve 'Türkiye üzerine"... Barbie bebekler hamile kalırsa ne olur? At the moment problemin halli noktasında realist bir SOİÜSyon bUİUnamadl. Turkçe diye bir dıl var imiş... İnanılması zor ama gerçek siyasi skandallar... Ve Türkiye'deki pişkinlik listeleri... "Galatasaraylı" olmanın dayanılmaz gücü...Galatasaray Lisesi tüm kapılarını Panorama için açtı. Istanbul Kültür ve Sanat Festivali'nin hazırlıklannı yapan "bir avuç" elemanı izleyen Panorama bir festivalin nasıl hazırlandığmı yazdı. Doğası ve devlet büyükleriyle Isparta... Ozel Ekimizi İstemeyi Unutmayın SEVGİIİ Evren-Gökhan YALIA çok istedik o gölün kenarında yanyana bir evimiz olsun bahçesinde ağaçları oynayan çocukları ve köpekleri olsun ama olrnadı artık sizsiz sessiz bir göl var orada... ELİF^ÜHA G E R Ç E K H A B E R AYR I N T I L A R D A D I R A Y R I N T I L A R P A N O R A M A D A Haliç'te sandalla dolaşılırdı şimdi mandalla dolaşılıyor... İşte kalkınmamızın öyküsü Ayrıca Haliç'in çamurunu transfer için açılacak ihalenin perde arkası... GÖZLÜKLÜ MARTI gazetesine abone olmak için Garanti Bankası Harbiye Şubesi 6200271/2 No'lu hesaba yıllık bedel 75.000 TL gönderiniz. Bilgi için Tel: 264 23 87 - 246 45 30
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear