22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURIYET 9 MAYIS 1993 PAZAR > 8 PAZAR YAZILARI Karamsar bir çaymolasıGece yansı. Otobüs duımuş. Lykundan uyanmışsın. Biraz terlisin. Taduı kaçmış. Sersem- lemişsin. Rü/gar terine vuru- yor. Göz kapaklann açılmakta direniyor. Soğuğa alışmca önce çevren- deki dev otobûslerin, sonra uzaktaki insanların aynmına »anyorsun. Ardından karaniığa sıkışmış küçük bir büfe\ le >e si- lik bir lokantayla göz göze geli- yorsun. Aıulann, za\ıflamtş bilincine saldınyor. Dengeni yitiriyor- sun. Hani bîifcde köpiiiklü a>- ranJa sımsıcak \engen? Hani \o- kantada pilav üstü kuru? Ne lo- kum, ne pişmaniye var burada. Öyleyse btırası niye var, sen bu- rada ne anyorsun, hangi dilde susuyor bu insanlar, neden kim- se sana bakmıyor? Sen yalnulığını hissettikçe, hava soğuyor. Soğudukça yal- mzbğm, mutsuzluğun artıyor. Ne >ardı sankj uyanacak? Sıkıntıyla bir sigara yakıyor- sun. Bunlar senin iyi bildiğin ha- rekeder: ne sigara djreniyor sana, ne kibrit. llk nefesi çekin- ce aldatıcı bir rahathk duyuyor- sun. İyi mi, kötü mü olduğuna tam karar »eremeden, başını kaldınp dumanı üflüvorsun. Yukan, daha yukarı tırmanıyor duman. Hiç ounazsa duman kurtuisun bu soğuk yainızlık- tan. Yükseldikçe belirsizleşi- yor duman. Böylece seni terk ederek iyice aşağı irjyor sanki. Sen yalnızlaşırken o gökyüzûne kartşıp kayboluyor. O anda gökyüzü takılıyor gö- zûne. \y% yddızlar. Bilinemez- liklerle dolu güzelliğine alıştığın tanıdık bir göriintü. Sık sık karşılaştığın bir > abancı. Için ısınıvor bir an için. Çev- rendeki kalabaiığı yararak gökyüzûne ulaştığını hissedi- yorsun. Gökyüzü yalnızlığın ilacı şimdi. Lacivert bir sonsuz- lukta yanan ay ve yüdızlar. Yalnız "değilsin artık. Yukarıdaki eşsiz tabioyu ilk görüşun değil bu. Yalntz sen de değilsin onu gören. Başını yu- kan kaldırmasını akıl eden her- kes görebilir. Ama şu açıdan, ama bu açıdan. Herkes gökyü- zûne ulaşabilir baktşıyla. Ve bu ortak şemsiyenin tavanmda bi- rileriyle buluşabilir bakışın. Belki çok uzaklardan birileri daha bakıyordur gökyüzûne şu an. Binterce kilometre uzaktaki MOSKOVA HAKAN AKSAY bir sevdiğinle ondan kat kat ö'te- de bir ortak noktada buluş- manın srcakuğını duymak ne güzeidir. Hava tsınmıştır artık. Ürper- tin geçnüştir. Göz kapakJarm rahat açdıp kapanmaktadır. Büfe ve k/kanta seni ürküt- memektedir. Otobüsler küçül- müş, insanlar yakıniaşmıştır. Sigaran bitmiştir gerçi. Ama yenisim yakmaya gerek duy- mazsın. Eskisinin dumanını ararsın ister isteraez. Bulama- san da huzurun kaçmaz; bili- yorsundur. sonsuzluktaki veri- ni. Süren dolmuştur. Otobûste- ki yerini alırsın. Çevredekj in- sanlar da otobüsün durduğu anki gibi yabani \e kuşkucu de- ğildir. Açdmış, söyleşiye koyul- muşlardır. Hatta artık senin aynmına varanlar bile vardır. Belki içlerinden biri söze gir- mek için fırsat kollanıaktadır. Sen yalnızlığı yeğlersin yine de. Onlarla arana bir duvar çe- kersin. Başını önce cam kena- nna, oradan da dtşanya, çok uzaklara çevirirsin. Otobüs ya- vaş yavaş hareket ederken senin bakışlann çok daha hızlı yol alır. Yukarıdaki sonsuz >e bili- nemez gûzelliğe uzanırsın. Ayuı duruşunda birini anım- sarsın. Sonro o, bir diğer açt- dan bambaşka birine dönüşûr. Son baktığında gökyüzûne baş- ka türlii saçılmış olan yüdızlar, şimdi sanki sana yeni bir mesaj ulaştırmak için değiştinnişler- dir, dumşlarmı. Uzun bir rünele girer otobüs. İçini bir korku sarar. Yine yalnız hissedersin kendini. Koskoca dünyada tek başı- nasuıdır. Tutunacak bir dal bu- lamazsın. Başın sıkışsa ne ya- parsın, kimin dostluğu ne kadar dostçadır, uzağında kalan dos- tunun dostluğu sana ne kadar yeterli geiir? Tünel bitmek bil- mez. Terlemeye başlarsın. Uyku bastırır. Bilincin zayıflar. Az sonra göreceğin dûşü kendin seçeceğini sanırsın. son bir gay- retle gökyüzünü yüklersin, uy- kunun açitdığı kapıya. den dön Güney Kore'nin Youngin kentindeki bir lunaparkta neredeyse bir facia ya- şanıyordu. İ ç küçük çocuk bindikleri dönme dolapta pencereden sarkarak aşağıda bekleyen arkadaşlanna el sallarken, 4 yaşındaki Lee Ji-Joon aniden pencere aralığından kayarak 30 metre yükseklikten aşağı sarkıverdi. Kafası pencereye sıkışan küçük, kurtarma ekipieri gelene dek 5 dakika süreyle ölümle pençelcşti.(Fotoğraf: REUTER) 125yılhkbir ekolIslanbul'da bir okul geçen hafta kuruluşunun 125. yıldö- nümünü kutlad:ı Berlin'de rast- laştığımız bir sınıf arka- daşımızın dedıği gibi "yalnjzca bir okul değil. bir ekol demek olan" AJman Lisesi'ydi bu. Hani Tünel'e çıkıp da Beyoğlu Evlendirme Dairesi'nin sokağj- na sapıp Şahkulu Bostan So- kak gibi renkli bir ada sahip o dik yokuştan aşağı indiğinizde. sağdaki demır kapının ardında kalan acık san badanalı bına. Alman Lisesi. 1970'te başladığımız hazırlık sınıfında ilk karşılaştığımız Al- man hoca "Herr Umlauf'du. Biz ona, dilimızin henüz zor döndüğü Almanca'daki bir gramer kuralından esinlenerek "Umlaut" derdik. Sağ elinin (yoksa sol eli miydi?) parmak- lan yandan kesikti. Bızım çocuk gözlerimizle o uzak ve tanımadığımız, ama geçmişindc hakkında konuşul- ması yakışık almayan baa ba- direler atlattığını sezdiğimız bir ülkeden gelmiş bir Kaptan Ahab'dı. Parmaklannı "savaş- ta" kaybettiği söylenlisi kulak- tan kulağa dolaşmış, ama hiç yüsek sesle telafTuz edilmemişti. O bize kara tahtada "ingen"ler- le "ungen"lerle biten sözcükle- rin çekimlerini gösterirken bız onu heybetü cüssesiyle siperlik- te Ruslara karşı havan topunu ateşlerken tahayyül eder. hiç sa- vaş görmemiş bir kuşağın lem- siicileri olarak müthiş heyecan- lanırdık. Alman Lisesi bizim için ger- BERLIN DİLEK ZAPTÇIOĞLU çekten bir okul değil, ekoldü. Imtiyazlıydık çünkü. Goethe ve Schiller. Lessing ve Brecht, Kafka ve Camus bizim ders ki- taplanmızın yazarlanydı. Cesa- ret Ana'dan savaşın küçük in- sana yaramadığını ve köşe dön- meciliğın ahlaki bir değer oluş- turmadığını öğrendık En önemlisi, Nazrnı Hikmet'ın afo- roz edildiğj bır resmi kültürsüz- lüğün ülkesınde kurulmuş olan bu Alman okulunda şosyalist bır yazar olan Brecht'in gurur duyularak okutulduğuna taruk olduk. AJmanca'yı en güzel kulla- nan yazarlardan bin olan Praglı Kafka'run şatosunun gırdaplannda kaybolmaktan, hayaün anlamsızlığından kork- tuk. Camus'un Sysiphos'uyla birhkte yorulduk ve ümitlen- dik. Tann'nın varbğı ve de- mokrasi hakkında yazdığımız komponsyonlarda, mullak doğru saymamayı öğrendiği- miz düşünceleri gençliğimizin kesin yargılanyla yoğurarak kağıtlara döktük. Çok sevdiği- miz bir arkadaşımızı. Afşar edebiyat, tarih, coğrafya dersle- nnde ise Kızılırmak'ın kaç met- re uzunlukta olduğuyla Bey- koz'daki ayakkabı fabrikasını, Ziya Gökalp'in eserleriyle Lale Devri'ni ezberlemeye devam et- tik kahramanca. Beyoğlu'nda o günlerde nos- talji yüklü tramvaylar yoktu. Pavyonlann ve Neyirlerin cad- desi "karşı çocuğu" olan ve 7.15 vapurlannın loş bodrum- lannda ödevlerini kopya eden bizler için pek uğraşmadığımız bir dünyaydı. Tünel yaan en sıcak günlerinde bile serin kö- mür kokulanyla karşılardı bizi. Karaköy'e bazen Yüksekkaldı- nm'dan iner, sol koldaki küçük Alman fınncıdan aldıgımız "Berliner'lerin vişne şurup- lannı üzerimize akılarak iskele- ye koşardık. Kalın kaph, renkli resimli ki- taplanrruzı ders yılı başında Tü- nel'deki Alman Kıtabevi'nden alırdık. Mühlbauer adb, o kır saçlı gözlüklü kitapçı da Türk- çe konuşmasına rağmen gözü- müzde kesik parmakh "Herr Umlaut" kadar gizemliydi. Neden çıktığı ve nasıl bittiği hiçbir zaman belli olmayan o korkunç savaştan kaçıp Istan- bul'a sığındığı söylenirdi. Alman Lisesi bir ekoldü ve başan zorunluydu. Başka okuJ- larda tembellik edip hocalara kafa tutan. sınıfta kalsa bile mahalle takımında en çok golü Soylu'yu şatonun o girdaplan- a t a n öğrenciler bellı bir prestij nda kaybettık ve ilk kez ölu- sahibiyken bizim okulda onlara mun acısıyla tanışük. Türkçe olarak okuduğumuz Amsterdam'ın özel6 uçıış kek'i Niye "uzay kek" olduğunu anlamak için denemek gerekiyor. Türkçe'y e sanınm "uçuş kek'' diye çevirmek daha uygun. Amsterdam'a bir gün yolunuz düşer de bu "kek"ten tatmak isterseniz aşağıdakı yazıyı okuyun ve ona göre tedbirlerinizi alın. Sonra bana '"niye yazmadın" diye kızmak yok. Telefonda, Dilan'ın yumuşak, nazik ve karşı çıkılması olanaksız ses tonuyla Amsterdam'a geldiklerinde bende kahp kalamayacaklan sorusuna cevaben, Hollandalılar gibi "ajandama ba- kayım" tuzağına başvurma olanağı bile yoktu, olamazdı. Severek onayladım. "Çikolaü kek" yiyeceğiz diye tuttur- dular. Bunun özel bir "kek" olduğu bel- b. Bir yandan "her yerde yiyebilirsiniz" diyorunvbir yandan da cahıllığimin or- taya çıkmaması için "Nedir bu çikola- AMSTERDAM talı kek?" diye soramı- yorum. Amsterdam'ın ünlü semti Jordaan'da bir cafede arkadaşlarla buluşuyoruz. "Madem denemek istiyorlar, bir denesinler bakalım" di- yerek soruşturmaya başlıyoruz. Bir cofTie ^ ^ — < > ^ — schop'dan diğerine sora sora ilerlerken bir kart tutuşturuyorlar elimize. Böyle- ce bulduğumuz adres, oldukça temiz görünüşlü bir coffie schop. Üst kata alı- yorlar bizi. Etraf kesif bir dumanla kaph. Kahn sigaralar. sigaralann or- tasında ne olduğunu ve niye takıldığını anlayamadığımız yelpaze gibi kağıtiar. Neredeyse girer girmez çarpıhyoruz. "K.ek"ler ısmarlaruyor ve dilımler ha- linde getirib'yorlar. Oilan'ın "kek"- ÖMER FARUK CtRAVOĞLU inden, parmak ucu ka- dar tadıvorum. Dilan'- la Zile. bır dilim "kek"i afıyetle midelerine indi- riyorlar. Yan masada İtalyan turistler var. Bu arada çoluk çocuklu bir aile •~"~-^^~^— gebp diğer yanımızdaki masaya yerleşiyor. Oturur oturmaz far- kediyorlar, yanbş bır yere geldiklerini. Kalkarken başkalannı rahatsız etme- meye, kötü biryere düşen insan gibi ale- lacele terketmemeye özen gösteriyorlar. Yavaş yavaş toparlanıp çıkıyoriar. Biz de "Daha fazla dumanaltı olmadan çıkalım" diyoruz. Biz eve dönüyonız. Ben dalga geçiyorum. "Gabba, 'kek'in 'hakiki kek' kısmı bana denk geldi," Çünkü bir şeyim yok. Haberlen ızlemek üzere oturduğum televizyonun karşısında başlıyor belirti- ler. "Eyvaah" diyorum, "Bu kadarla bende etki etmeye başladıysa kızlann hali nasıldır?" Koltuğa uzanıyorum. Kızlardan telefon geliyor. "Nerede ol- duğumuzu bibniyoruz, ne yapmamız gerekuğıni de bibniyoruz" diyorlar. He- men taksiye atlayıp eve gelmelerini öne- riyorum. "Çok kötü olduk" diye anlatı- yorlar. "Bırisi paramızı istese hemen ve- rirdik. Oturduğumuz kahvede, kapıya kadar olan yanm dakikalık yolu bir sa- atte gıttik. Taksiye bindik ve taksi bizi kaçınyor sandık. Çünkü yol. git git bitmiyordu." Anlaşılan "kek", yenil- dikten bir müddet sonra etkisini göste- riyor ve zamanla ib'şkisini kopartıyordu insaaın. "Bir daha 'kek' mi? Allah ko- rusun!" diyorlar. dudak bükülürdü. "Bizde ya- pamayıp kaydını Şişli Terakİci'- ye nakleden"lerin bir süre dedi- kodusu yapıbr, sonra telefon numaralan defterlerden silinir- di. Ebtizm had saflıadaydı. Alman Lisesi'nin bugün hala bir ekol anlamına gebp gelme- dığini bilmiyorum. Ama 1970'- lerde. Mavi Işıklar'la Tûnur Selçuk dinlediğimiz, beyaz gü- vercınlerle havalandığımız o yıl- larda bir ekoldü. Bize gizemU görünen o uzak ülkeye gıtuğı- mızde oranın yalnız Goethe ve Schiller'in diyan olmadığını gördük sonradan. Hocamızm parmaklannı kaybettiği sa- vaşın neden çıktığını, Tünel'de kitapçılık yapan Musevi Mühl- bauer'in ülkesini gaz odalann- dan kaçmak ıçin terkettiğini, köşe dönmeciliğın o uzak ülke- de de pekala ahlaki bir değer oluşturduğunu öğrendik. Büyüdük. Bizle yaşlanan Al- man Lisesi'nin 125. doğum gü- nü kutlu olsun. UNUTMAYACAĞIZ UNUTTURMAYACAĞIZ ERCAN ŞAKAR (1 Mayıs 1993) "Ben ki kavga düşledim, Ben ki dünya, olmadı dostlar, olmadı kahpece bu ölüm olmadı." Muammer Aydın ve Ercan Temelli'den sonra 1 Mayıs işçi sınıfının birlik, dayanışma, mücadele gününde öldüriildü. Lanetliyoruz. Unutulmayacak, unutturmayacağız. (Not: Cenazesi 9 Mayıs 1993 Pazar günü Malatya ören kasabasında toprağa verilecektir. Tüm devrimci ve demokratları cenazeye katılmaya çağınyoruz.) Ailesi ve devrimci arkadaşlan adına JSMET ERCAN : cxio'dan oormuş otduğum yardırn hiç bır zaman unutma- yacağım Gerek okul getetse özel hayatmta büyuk bır oaşarı eWe eimemı sağladı Fono sayesmJe ıleride ıstedıdim mesle9e Jaşacajımdan enumrrı Butün herkese, özeükle bemrr gıbı umversıteye hazırtanan ise öğrencı- lerıoe Forto'yu tavsıye edenm Muttıfl KOYUNCU / 66r»ncl-UŞAK T C. MİU.İ EĞtTİM BAKANUĞI ÖZEL FONOagkö^etimkurumu SOur dûnyodo ufgjanan oq* ajratm niekxluyb evnade kandı ktntm İNGİLİZCE-ALMANCA PRANSIZCA öğrenerek c4oArfxada doho başonfc, işrade âaha kraor^iı, ty o M Q M Oiur, oocoğM^o Mnh Eûrtı ıı'oe l d < l b biğnaı her yenie k b b i ELEKTRİK • MUHASEBE bnkmdor EWdr* kunu, n 3 a™f yefc bdafa kasnkr Muhaefae lojnu M g » aze bu daUa »«nıjhÜor ogor KOZMETİK BİLGİSAYAR ELEKTRONİK onoytı M Q * dbcadnz üç y*n kure (Wio yarannao sunufcVj KCUJIMÜ. kuou SALİHLI BELEDIYESI OYUN YAZMA YARIŞMASI Tiyatro dağarımıza katkıda bulunmak amacıyla, ' Oyun Yazma Yarışması"nın yedıncısını duzenlemeye karar vermış bulunuyoruz Yarışma, Ekim 1993 içındesonuclandırılacak, dereceye gırenlere ödüllerı, Kasim ya da Aralık 1993'te duzenlenecek Salıhlı VII. Tı- yatro Şenliği" sırasında venlecktır. KOŞULLAR: -Yarışma herkese açıktır, -Konu serbesttır, -Ortak çalışmayla katılınabilir, -Oyunlar 1.5-2 saat (normal oyun süresınde) olmalıdır; -Oyunlar daha once yayınlanmıs. ödül kazanmış ve oynanmış olmamalıdır. -Oyunlar özgün olmalıdır. • -Yapıtlar yanşmaya rumuzla yollanacak, ad, adres özgecmış, fo- toğraf, yazarının bulunabıleceğı telefon numarası. uzerıne yazıla- rak yalnızca zarfa konacak. zarf sıkıca kapatılacaktır. -Oyunlar sekızer kopya olarak 15 Ekım 1993 Cuma günu 17 30'a dek "Salihlı Beledıye Başkanlığı / Oyun Yazma Yarışması / Salıhlı" adresıne taahhütlü olarak postalanmalı ya da elden verılmelıdır Yollanan yapıtlar derece alsın almasın, geri yollanmaz Derece ka- zanan yaprtlar, Salıhlı Belediyesı'nce krtaplaşJ/rılmaya çalışılacaktır Ödullendırılen çalışmalann yayın sahneleıime ve TV'de gosterı- mı ıçın, Salıhlı Beledıyesı'nden ızın alınacaktır SEÇICI KURUL VE ÇALIŞMASI: -Prof Dr. Özdemır NUTKU, DEU GSF Sahne Göruntü Sanatla- rı Bölüm Başkanı. -Prof Dr. Sevda ŞENER, AÜ DTCF Tiyatro Bölumu Oğretım Üyest, -Bayazıt GÜLERCAN Izmır Devlet Tıyatrosu Müdürü. -Fikret TARTAN, Devlet Tıyatrosu sanatçı ve yonetment -Srtkı TEKMEN. Dramaturg, TRT Genel Mudürluğu, -Güngör DJLMEN, Tiyatro yazarı, oğretım görevlısı, -Şadan GÖKOVALI, yazar. Salıhlı Beledıyesı Danışmanı (ra- portör) Seçicı kurul uyelerı, onceden ulastırılacak oyunları ıncelemış son değerlendırmeye bıraktığı oyunları belırlemış olarak. Kasım 1993'te Salıhlı'de toplanacaklardır Derece alanlara ödüllerı kasım ya da aralık 1993'te yapılacak 'Salihlı VIII. Tiyatro Şenliği" sırasında torenle verilecektir. ÖDÜLLER I 'ye 10 milyon TL, II 'ye 7.5 milyon TL, IJI.'ye 5 milyon TL Üç oyunun yazarına venlmekte olan mansıyonlar kaldırılmıstır Katılacaklara tesekküreder zıhın açıklığı ve xalem ısleklığı dılerız SALİHLİ BELEDİYESİ BAŞKANLIĞI F t ı ı tcıl l|tıtin kırımı Gündoödu cad 49 0 6 Merter-34016 Ist Ttl575 52 12-575 47 98-575 13 52-554 34 16 F l l 584 27 42 JÜRK TABİPLERİ BİRLJĞJ'NDEN İŞYERİ HEKİMLİĞİ YAPAN VEYA IŞ HEKİMLİĞİ'NE İLGİ DUYAN MESLEKTAŞLARIMIZA DUYURU Ankara'da 4-28 ekim tarihleri arasında bir ay süreli "Yoğunlaştırılmış İş Hekimliği Sertifi- ka Kursu" düzenlenecektir. Daha önce kurs- lardan sertifika alan hekimler isterlerse bu kursa katılabilirler. Ayrıntılı bilgi için Tabip Odalarına ve T.T.B. Merkez Konseyi'nin Mit- hatpaşa Cad. No: 62/18 Yenişehir/ANKARA adresine 30 Mayıs 1993 tarihine kadar baş- vurulabilir. Cem Yayınevi Ece Ayhan SİVİL ŞİİRLER Ece Ayton'ın Sivillikler, Cemal Sûreya Ece Ayhan, Tartt, tkrıci Yeni Ak>mı ya da Sivll Şiir, Kadmlar, Hikâyeler, Şiirler başbğı altında topladtâı yan, söyleşi, hiktye ve jiirterini, Ender Erenel'in naarladığı Ece Ayhan Sözlüğü ile biriikte sunuyoruz. 30.000 Ura Feyza Hepçilingirler ÖYKÜLER Feyza Hepçilingîrier, kû<;ûk insanların bûyük dünyalarmı anfaüyor. < Kadın duyaritânm dantel gibi örüldüğü öykûler sunuyor. 70.000 Ura Öner Yağcı TÜRNALAR (1988 Madarah Roman Ödülü) 7. Basım / 45.000 Ura KARDELEN (1986 Akademi Kitabevi Roman Başan ödülü) 7. Baaan / 25.000 Ura GÖKYÖZÜNE AKAN IRMAK 9. Baam / 35.000 Ura yDyınevi NunxsmanyeCod. Kcrdesler Hor 3 / 3 Coğobğiu-ktanbol U. 52717 41 • Faks. 526 97 42 Ödemek gSnderenriyonız, lütfen edefi kadar po»ta pulu göndcriniz. KültüradJı çiçeğin kokusunda buluşmak GREEN & BLUE TURIZM SıraselvilerCad. 89 1 8EV0ĞLU Tel: 243 B9 39 -243 56 10 İLAN RİZE SULH CEZA MAHKEMESİ HÂKtMLtĞİ'NDEN Dosya No: 1985/400 Muessirfiıl, kesıcialetleyaralamasuçundansanık Yusuf Akıldar hak- kında mahkememizeaf ılan kamu davasınıny'apılan yargılaması sonun- da; Isıanbul ıli, Falih ilçesi. Günani köyu nufusuna kayıllı Rafet oğlu 1957 doğumlu sanık Yusuf Akıldar, muessir fiil, kesici aletleyarabmasuçun- dan dolayı mahkememizin 4.2.1993 tarihli hukmü ileTCK'nln 104. mad- desı geregıncedavanın zaman aşımı sebebiyle ortadan kaldınlmasına ka- rar verılıp, tüm aramalara rağmen adı geçen bulunup hukum teblığ edı- lememi^olması sebebiyle 7201 sayılı kanunun29ve31. maddesı geregince bu ılanın ilan tanhinden ıtıbaren 15 gun ıçinde muracaaı etınemesi ha- linde tebliğ edilmış sayılacağı ılanen teblığ olunur. Basın: 28822 İŞTE TATÎL SEÇENEKLERMZ KUŞADASI Adakule (•••••) İmbat (•••••) ClupDianaT.K. TektasMotel GÜMULDÜR PaşaT.K. KEMER ( ALANYA 3.900.000 3.250.000 2.850.000 1.900.000 2.250.000 3.050.000 1.950.000 1.900.000 28 Mayıs-5 Haziran (7 gece 8 gün) Ulaşım: 550.000 Pazar günu de açığız LAST MİNUTE TOURS-KUŞADASI46532 SPACE TOUR-ALANYA 35695 Bugün yolumuz uzun. Stock- holm'ün güneyindeki Farsta semtindcn yola çıkıp oldukça kuzeyindekı Rinkeby'ye gide- ceğiz. Türklerin çokluğundan ötürü sık olarak "Türkeby" (Türk köyü) diye anılan bu semte, Demir'in bakkalından Marmara Birliği zeytinini, Ege Türk'ün Almanya üretimi su- cuğunu almaya gitmeyeceğiz. Hatta zamarumız olur da belki sivribiber buluruz gibi bir umutla da yola çıkmayacağız. Bugün Rmkeby'de. uluslara- rası kitap fuan var. Evet, ulus- lararası. Bunu, Isveç dışından katılım olduğu için demiyoruz. Adlan ve yayınlan farkh diller- de bütün yayınalar, İsveç'te yaşıyorlar. Ne var ki tam 54 dili temsil ettikleri için kitap fuanru ulus- lararası yapıyorlar. 54 dilde yayında bulunan 35 yayınevi ilk kez Rinkeby'de ttr araya ge- liyor. Bir gün için olsa da... Açılış konuşrnasında, İsveç Yazarlar Sendikası Başkanı ozan Peter Curman "Şu anda İstanbulda da olabilirdik" di- yor. "Edebıyatın sınır tanımaz özelliği, bizi her yapıtta bir baş- ka ülkeye götürüyor. Yazarlar buluşup. birbirlerini tarudıkça, yalnızca bir rastlanü eseri ayn ülkelerde doğduklannı bır kez daha anlıvorlar." İşte. bize kapısını açan Halk- evi'nin müdürü, Şilili politik göçmen Juan Fooseca. "Çok kültürlü İsveç" derneğinin ku- rucusu, yıllardır bu satırlann yazanna Nâzım Hikmet'in Is- veççe ve Finceye yeterince çev- rilmediğinden yakınan Fin kö- kenü PÜrkko VVergenius. Beledi- ye Başkanı, İsveçlı Jan Johans- son. Solumuzdaki masada, Kedi Dostlan adlı dergiyi çıka- ran ve dileyen herkesin geHp kullanması için basımevi bu- lunduran dernegin üyeleri. On- lann yanında, Mezapotamya adlı yayınevinin girişken kuru- cusu. Kürt ozan Nedim Dağde- nren. Onun komşulan İranlı. Az geride Süryanilerin yayıne- vi. Sahnede, otuz ayn ülkeden gelen çocuklann korosu ve on- lann Amerikah zenci öğretme- nı. Öyle bir Babil Kulesi ki en büyük özelliği herkesin ayn tel- den çalması değil. ayn dile sa- hip olan insanlann, kültür di- linde buluşmalan. 5TOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN Bu fuar için özel olarak ha- zırlanan şiir seçkisinde tam 65 dil temsil edüiyor. Guiness'in rekor kitabına girecek olan bu girişim sayesinde, çocuklar ve yetişkinler için yanlmış şiirleri hem özgün olarak hem de Is- veççe okuma olanagı buluyo- ruz. Örneğin, Etiyopya'da Am- harinya adh bir dil olduğunu öğreniyoruz ya da Tanzanya'- da Haya ve ABD'de Kızılderili- lerin kullandığı Hopi. Türkçe, Nazım'ın Dünyayı Verelim Ço- cuklara adlı şiiriyle temsil edili- yor. Fuarda bu şiir, Türkçe ve Isveççe olarak çocuklar taraım- dan okundu. Kitabın _geliri, Bosnalı çocuklara iletilecek. Kürtçe'nin Sorani kolunun temsilcisı, burada yıllardır poli- tik göçmen olarak yaşadıktan sonra Irak'a dönen ve Kürtle- rin kurduğu yönetimde Kültür BakanıolanSberkoBekas."Bir- likte" adb şiin şöyle: Akşamüstübirpark. kanepesinde oturdusağır, dilsiz vekör birkaç saat biriikte. Sırtları dik vegülümseyerek: Kör, sağırm gözleriylegördü; sağır, dilsizin kulaklarıyla duvdu dilsiz, onlann dudaklartna bakarak anladı. Üçü biriikteyakaladı bahar çiçeklerinin kokusunu. 54 dildeki yapıtlann sergilen- diği bu ilginç kitap fuannda he- pirniz; ırk, dın ve dil ayınmııun kişiyi ezmedigi, dışlamadığı bir dünyanın kültür adlı çiçeğirun kokusunda buluştuk. Birazdan fuar bitecek ve salon; patlıcan kızartması, köfte, tahin-pek- mez, cacık ve pilavdan oluşan "oryantal büfeye" yer vereoek. Bızım yolumuz uzun. Biraz hızL davranırsak, belki Demir'e uğramaya zamanımız olur. Haar gelmişken...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear