Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURIYET 9 MAYIS 1993 PAZAR >
8 PAZAR YAZILARI
Karamsar
bir çaymolasıGece yansı. Otobüs duımuş.
Lykundan uyanmışsın. Biraz
terlisin. Taduı kaçmış. Sersem-
lemişsin. Rü/gar terine vuru-
yor. Göz kapaklann açılmakta
direniyor.
Soğuğa alışmca önce çevren-
deki dev otobûslerin, sonra
uzaktaki insanların aynmına
»anyorsun. Ardından karaniığa
sıkışmış küçük bir büfe\ le >e si-
lik bir lokantayla göz göze geli-
yorsun.
Aıulann, za\ıflamtş bilincine
saldınyor. Dengeni yitiriyor-
sun. Hani bîifcde köpiiiklü a>-
ranJa sımsıcak \engen? Hani \o-
kantada pilav üstü kuru? Ne lo-
kum, ne pişmaniye var burada.
Öyleyse btırası niye var, sen bu-
rada ne anyorsun, hangi dilde
susuyor bu insanlar, neden kim-
se sana bakmıyor?
Sen yalnulığını hissettikçe,
hava soğuyor. Soğudukça yal-
mzbğm, mutsuzluğun artıyor.
Ne >ardı sankj uyanacak?
Sıkıntıyla bir sigara yakıyor-
sun. Bunlar senin iyi bildiğin ha-
rekeder: ne sigara djreniyor
sana, ne kibrit. llk nefesi çekin-
ce aldatıcı bir rahathk duyuyor-
sun. İyi mi, kötü mü olduğuna
tam karar »eremeden, başını
kaldınp dumanı üflüvorsun.
Yukan, daha yukarı tırmanıyor
duman. Hiç ounazsa duman
kurtuisun bu soğuk yainızlık-
tan. Yükseldikçe belirsizleşi-
yor duman. Böylece seni terk
ederek iyice aşağı irjyor sanki.
Sen yalnızlaşırken o gökyüzûne
kartşıp kayboluyor.
O anda gökyüzü takılıyor gö-
zûne. \y% yddızlar. Bilinemez-
liklerle dolu güzelliğine alıştığın
tanıdık bir göriintü. Sık sık
karşılaştığın bir > abancı.
Için ısınıvor bir an için. Çev-
rendeki kalabaiığı yararak
gökyüzûne ulaştığını hissedi-
yorsun. Gökyüzü yalnızlığın
ilacı şimdi. Lacivert bir sonsuz-
lukta yanan ay ve yüdızlar.
Yalnız "değilsin artık.
Yukarıdaki eşsiz tabioyu ilk
görüşun değil bu. Yalntz sen de
değilsin onu gören. Başını yu-
kan kaldırmasını akıl eden her-
kes görebilir. Ama şu açıdan,
ama bu açıdan. Herkes gökyü-
zûne ulaşabilir baktşıyla. Ve bu
ortak şemsiyenin tavanmda bi-
rileriyle buluşabilir bakışın.
Belki çok uzaklardan birileri
daha bakıyordur gökyüzûne şu
an. Binterce kilometre uzaktaki
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
bir sevdiğinle ondan kat kat ö'te-
de bir ortak noktada buluş-
manın srcakuğını duymak ne
güzeidir.
Hava tsınmıştır artık. Ürper-
tin geçnüştir. Göz kapakJarm
rahat açdıp kapanmaktadır.
Büfe ve k/kanta seni ürküt-
memektedir. Otobüsler küçül-
müş, insanlar yakıniaşmıştır.
Sigaran bitmiştir gerçi. Ama
yenisim yakmaya gerek duy-
mazsın. Eskisinin dumanını
ararsın ister isteraez. Bulama-
san da huzurun kaçmaz; bili-
yorsundur. sonsuzluktaki veri-
ni. Süren dolmuştur. Otobûste-
ki yerini alırsın. Çevredekj in-
sanlar da otobüsün durduğu
anki gibi yabani \e kuşkucu de-
ğildir. Açdmış, söyleşiye koyul-
muşlardır. Hatta artık senin
aynmına varanlar bile vardır.
Belki içlerinden biri söze gir-
mek için fırsat kollanıaktadır.
Sen yalnızlığı yeğlersin yine
de. Onlarla arana bir duvar çe-
kersin. Başını önce cam kena-
nna, oradan da dtşanya, çok
uzaklara çevirirsin. Otobüs ya-
vaş yavaş hareket ederken senin
bakışlann çok daha hızlı yol
alır. Yukarıdaki sonsuz >e bili-
nemez gûzelliğe uzanırsın.
Ayuı duruşunda birini anım-
sarsın. Sonro o, bir diğer açt-
dan bambaşka birine dönüşûr.
Son baktığında gökyüzûne baş-
ka türlii saçılmış olan yüdızlar,
şimdi sanki sana yeni bir mesaj
ulaştırmak için değiştinnişler-
dir, dumşlarmı.
Uzun bir rünele girer otobüs.
İçini bir korku sarar. Yine
yalnız hissedersin kendini.
Koskoca dünyada tek başı-
nasuıdır. Tutunacak bir dal bu-
lamazsın. Başın sıkışsa ne ya-
parsın, kimin dostluğu ne kadar
dostçadır, uzağında kalan dos-
tunun dostluğu sana ne kadar
yeterli geiir? Tünel bitmek bil-
mez. Terlemeye başlarsın.
Uyku bastırır. Bilincin zayıflar.
Az sonra göreceğin dûşü kendin
seçeceğini sanırsın. son bir gay-
retle gökyüzünü yüklersin, uy-
kunun açitdığı kapıya.
den dön Güney Kore'nin Youngin kentindeki
bir lunaparkta neredeyse bir facia ya-
şanıyordu. İ ç küçük çocuk bindikleri dönme dolapta pencereden sarkarak aşağıda bekleyen
arkadaşlanna el sallarken, 4 yaşındaki Lee Ji-Joon aniden pencere aralığından kayarak 30
metre yükseklikten aşağı sarkıverdi. Kafası pencereye sıkışan küçük, kurtarma ekipieri gelene
dek 5 dakika süreyle ölümle pençelcşti.(Fotoğraf: REUTER)
125yılhkbir ekolIslanbul'da bir okul geçen
hafta kuruluşunun 125. yıldö-
nümünü kutlad:ı Berlin'de rast-
laştığımız bir sınıf arka-
daşımızın dedıği gibi "yalnjzca
bir okul değil. bir ekol demek
olan" AJman Lisesi'ydi bu.
Hani Tünel'e çıkıp da Beyoğlu
Evlendirme Dairesi'nin sokağj-
na sapıp Şahkulu Bostan So-
kak gibi renkli bir ada sahip o
dik yokuştan aşağı indiğinizde.
sağdaki demır kapının ardında
kalan acık san badanalı bına.
Alman Lisesi.
1970'te başladığımız hazırlık
sınıfında ilk karşılaştığımız Al-
man hoca "Herr Umlauf'du.
Biz ona, dilimızin henüz zor
döndüğü Almanca'daki bir
gramer kuralından esinlenerek
"Umlaut" derdik. Sağ elinin
(yoksa sol eli miydi?) parmak-
lan yandan kesikti.
Bızım çocuk gözlerimizle o
uzak ve tanımadığımız, ama
geçmişindc hakkında konuşul-
ması yakışık almayan baa ba-
direler atlattığını sezdiğimız bir
ülkeden gelmiş bir Kaptan
Ahab'dı. Parmaklannı "savaş-
ta" kaybettiği söylenlisi kulak-
tan kulağa dolaşmış, ama hiç
yüsek sesle telafTuz edilmemişti.
O bize kara tahtada "ingen"ler-
le "ungen"lerle biten sözcükle-
rin çekimlerini gösterirken bız
onu heybetü cüssesiyle siperlik-
te Ruslara karşı havan topunu
ateşlerken tahayyül eder. hiç sa-
vaş görmemiş bir kuşağın lem-
siicileri olarak müthiş heyecan-
lanırdık.
Alman Lisesi bizim için ger-
BERLIN
DİLEK
ZAPTÇIOĞLU
çekten bir okul değil, ekoldü.
Imtiyazlıydık çünkü. Goethe ve
Schiller. Lessing ve Brecht,
Kafka ve Camus bizim ders ki-
taplanmızın yazarlanydı. Cesa-
ret Ana'dan savaşın küçük in-
sana yaramadığını ve köşe dön-
meciliğın ahlaki bir değer oluş-
turmadığını öğrendık En
önemlisi, Nazrnı Hikmet'ın afo-
roz edildiğj bır resmi kültürsüz-
lüğün ülkesınde kurulmuş olan
bu Alman okulunda şosyalist
bır yazar olan Brecht'in gurur
duyularak okutulduğuna taruk
olduk.
AJmanca'yı en güzel kulla-
nan yazarlardan bin olan
Praglı Kafka'run şatosunun
gırdaplannda kaybolmaktan,
hayaün anlamsızlığından kork-
tuk. Camus'un Sysiphos'uyla
birhkte yorulduk ve ümitlen-
dik. Tann'nın varbğı ve de-
mokrasi hakkında yazdığımız
komponsyonlarda, mullak
doğru saymamayı öğrendiği-
miz düşünceleri gençliğimizin
kesin yargılanyla yoğurarak
kağıtlara döktük. Çok sevdiği-
miz bir arkadaşımızı. Afşar
edebiyat, tarih, coğrafya dersle-
nnde ise Kızılırmak'ın kaç met-
re uzunlukta olduğuyla Bey-
koz'daki ayakkabı fabrikasını,
Ziya Gökalp'in eserleriyle Lale
Devri'ni ezberlemeye devam et-
tik kahramanca.
Beyoğlu'nda o günlerde nos-
talji yüklü tramvaylar yoktu.
Pavyonlann ve Neyirlerin cad-
desi "karşı çocuğu" olan ve
7.15 vapurlannın loş bodrum-
lannda ödevlerini kopya eden
bizler için pek uğraşmadığımız
bir dünyaydı. Tünel yaan en
sıcak günlerinde bile serin kö-
mür kokulanyla karşılardı bizi.
Karaköy'e bazen Yüksekkaldı-
nm'dan iner, sol koldaki küçük
Alman fınncıdan aldıgımız
"Berliner'lerin vişne şurup-
lannı üzerimize akılarak iskele-
ye koşardık.
Kalın kaph, renkli resimli ki-
taplanrruzı ders yılı başında Tü-
nel'deki Alman Kıtabevi'nden
alırdık. Mühlbauer adb, o kır
saçlı gözlüklü kitapçı da Türk-
çe konuşmasına rağmen gözü-
müzde kesik parmakh "Herr
Umlaut" kadar gizemliydi.
Neden çıktığı ve nasıl bittiği
hiçbir zaman belli olmayan o
korkunç savaştan kaçıp Istan-
bul'a sığındığı söylenirdi.
Alman Lisesi bir ekoldü ve
başan zorunluydu. Başka okuJ-
larda tembellik edip hocalara
kafa tutan. sınıfta kalsa bile
mahalle takımında en çok golü
Soylu'yu şatonun o girdaplan- a t a n öğrenciler bellı bir prestij
nda kaybettık ve ilk kez ölu- sahibiyken bizim okulda onlara
mun acısıyla tanışük.
Türkçe olarak okuduğumuz
Amsterdam'ın özel6
uçıış kek'i
Niye "uzay kek" olduğunu anlamak
için denemek gerekiyor. Türkçe'y
e
sanınm "uçuş kek'' diye çevirmek daha
uygun. Amsterdam'a bir gün yolunuz
düşer de bu "kek"ten tatmak isterseniz
aşağıdakı yazıyı okuyun ve ona göre
tedbirlerinizi alın. Sonra bana '"niye
yazmadın" diye kızmak yok.
Telefonda, Dilan'ın yumuşak, nazik
ve karşı çıkılması olanaksız ses tonuyla
Amsterdam'a geldiklerinde bende kahp
kalamayacaklan sorusuna cevaben,
Hollandalılar gibi "ajandama ba-
kayım" tuzağına başvurma olanağı bile
yoktu, olamazdı. Severek onayladım.
"Çikolaü kek" yiyeceğiz diye tuttur-
dular. Bunun özel bir "kek" olduğu bel-
b. Bir yandan "her yerde yiyebilirsiniz"
diyorunvbir yandan da cahıllığimin or-
taya çıkmaması için "Nedir bu çikola-
AMSTERDAM
talı kek?" diye soramı-
yorum. Amsterdam'ın
ünlü semti Jordaan'da
bir cafede arkadaşlarla
buluşuyoruz. "Madem
denemek istiyorlar, bir
denesinler bakalım" di-
yerek soruşturmaya
başlıyoruz. Bir cofTie ^ ^ — < > ^ —
schop'dan diğerine sora sora ilerlerken
bir kart tutuşturuyorlar elimize. Böyle-
ce bulduğumuz adres, oldukça temiz
görünüşlü bir coffie schop. Üst kata alı-
yorlar bizi. Etraf kesif bir dumanla
kaph. Kahn sigaralar. sigaralann or-
tasında ne olduğunu ve niye takıldığını
anlayamadığımız yelpaze gibi kağıtiar.
Neredeyse girer girmez çarpıhyoruz.
"K.ek"ler ısmarlaruyor ve dilımler ha-
linde getirib'yorlar. Oilan'ın "kek"-
ÖMER
FARUK
CtRAVOĞLU
inden, parmak ucu ka-
dar tadıvorum. Dilan'-
la Zile. bır dilim "kek"i
afıyetle midelerine indi-
riyorlar.
Yan masada İtalyan
turistler var. Bu arada
çoluk çocuklu bir aile
•~"~-^^~^— gebp diğer yanımızdaki
masaya yerleşiyor. Oturur oturmaz far-
kediyorlar, yanbş bır yere geldiklerini.
Kalkarken başkalannı rahatsız etme-
meye, kötü biryere düşen insan gibi ale-
lacele terketmemeye özen gösteriyorlar.
Yavaş yavaş toparlanıp çıkıyoriar. Biz
de "Daha fazla dumanaltı olmadan
çıkalım" diyoruz. Biz eve dönüyonız.
Ben dalga geçiyorum. "Gabba, 'kek'in
'hakiki kek' kısmı bana denk geldi,"
Çünkü bir şeyim yok.
Haberlen ızlemek üzere oturduğum
televizyonun karşısında başlıyor belirti-
ler. "Eyvaah" diyorum, "Bu kadarla
bende etki etmeye başladıysa kızlann
hali nasıldır?" Koltuğa uzanıyorum.
Kızlardan telefon geliyor. "Nerede ol-
duğumuzu bibniyoruz, ne yapmamız
gerekuğıni de bibniyoruz" diyorlar. He-
men taksiye atlayıp eve gelmelerini öne-
riyorum. "Çok kötü olduk" diye anlatı-
yorlar. "Bırisi paramızı istese hemen ve-
rirdik. Oturduğumuz kahvede, kapıya
kadar olan yanm dakikalık yolu bir sa-
atte gıttik. Taksiye bindik ve taksi bizi
kaçınyor sandık. Çünkü yol. git git
bitmiyordu." Anlaşılan "kek", yenil-
dikten bir müddet sonra etkisini göste-
riyor ve zamanla ib'şkisini kopartıyordu
insaaın. "Bir daha 'kek' mi? Allah ko-
rusun!" diyorlar.
dudak bükülürdü. "Bizde ya-
pamayıp kaydını Şişli Terakİci'-
ye nakleden"lerin bir süre dedi-
kodusu yapıbr, sonra telefon
numaralan defterlerden silinir-
di. Ebtizm had saflıadaydı.
Alman Lisesi'nin bugün hala
bir ekol anlamına gebp gelme-
dığini bilmiyorum. Ama 1970'-
lerde. Mavi Işıklar'la Tûnur
Selçuk dinlediğimiz, beyaz gü-
vercınlerle havalandığımız o yıl-
larda bir ekoldü. Bize gizemU
görünen o uzak ülkeye gıtuğı-
mızde oranın yalnız Goethe ve
Schiller'in diyan olmadığını
gördük sonradan. Hocamızm
parmaklannı kaybettiği sa-
vaşın neden çıktığını, Tünel'de
kitapçılık yapan Musevi Mühl-
bauer'in ülkesini gaz odalann-
dan kaçmak ıçin terkettiğini,
köşe dönmeciliğın o uzak ülke-
de de pekala ahlaki bir değer
oluşturduğunu öğrendik.
Büyüdük. Bizle yaşlanan Al-
man Lisesi'nin 125. doğum gü-
nü kutlu olsun.
UNUTMAYACAĞIZ
UNUTTURMAYACAĞIZ
ERCAN ŞAKAR
(1 Mayıs 1993)
"Ben ki kavga düşledim,
Ben ki dünya,
olmadı dostlar, olmadı
kahpece bu ölüm olmadı."
Muammer Aydın ve Ercan Temelli'den sonra 1
Mayıs işçi sınıfının birlik, dayanışma,
mücadele gününde öldüriildü. Lanetliyoruz.
Unutulmayacak, unutturmayacağız.
(Not: Cenazesi 9 Mayıs 1993 Pazar günü
Malatya ören kasabasında toprağa verilecektir.
Tüm devrimci ve demokratları cenazeye
katılmaya çağınyoruz.)
Ailesi ve devrimci arkadaşlan adına
JSMET ERCAN
:
cxio'dan oormuş otduğum yardırn hiç bır zaman unutma-
yacağım Gerek okul getetse özel hayatmta büyuk bır
oaşarı eWe eimemı sağladı Fono sayesmJe ıleride
ıstedıdim mesle9e Jaşacajımdan enumrrı Butün herkese,
özeükle bemrr gıbı umversıteye hazırtanan ise öğrencı-
lerıoe Forto'yu tavsıye edenm
Muttıfl KOYUNCU / 66r»ncl-UŞAK
T C. MİU.İ EĞtTİM BAKANUĞI ÖZEL
FONOagkö^etimkurumu
SOur dûnyodo ufgjanan oq* ajratm niekxluyb evnade kandı
ktntm
İNGİLİZCE-ALMANCA PRANSIZCA
öğrenerek c4oArfxada doho başonfc, işrade âaha kraor^iı,
ty o M Q M Oiur, oocoğM^o Mnh Eûrtı ıı'oe l d < l b
biğnaı her yenie k b b i
ELEKTRİK • MUHASEBE
bnkmdor EWdr* kunu, n 3 a™f yefc bdafa kasnkr
Muhaefae lojnu M g » aze bu daUa »«nıjhÜor ogor
KOZMETİK
BİLGİSAYAR
ELEKTRONİK
onoytı M Q * dbcadnz üç y*n kure (Wio yarannao sunufcVj KCUJIMÜ. kuou
SALİHLI BELEDIYESI
OYUN YAZMA YARIŞMASI
Tiyatro dağarımıza katkıda bulunmak amacıyla, ' Oyun Yazma
Yarışması"nın yedıncısını duzenlemeye karar vermış bulunuyoruz
Yarışma, Ekim 1993 içındesonuclandırılacak, dereceye gırenlere
ödüllerı, Kasim ya da Aralık 1993'te duzenlenecek Salıhlı VII. Tı-
yatro Şenliği" sırasında venlecktır.
KOŞULLAR:
-Yarışma herkese açıktır,
-Konu serbesttır,
-Ortak çalışmayla katılınabilir,
-Oyunlar 1.5-2 saat (normal oyun süresınde) olmalıdır;
-Oyunlar daha once yayınlanmıs. ödül kazanmış ve oynanmış
olmamalıdır.
-Oyunlar özgün olmalıdır.
• -Yapıtlar yanşmaya rumuzla yollanacak, ad, adres özgecmış, fo-
toğraf, yazarının bulunabıleceğı telefon numarası. uzerıne yazıla-
rak yalnızca zarfa konacak. zarf sıkıca kapatılacaktır.
-Oyunlar sekızer kopya olarak 15 Ekım 1993 Cuma günu 17 30'a
dek "Salihlı Beledıye Başkanlığı / Oyun Yazma Yarışması / Salıhlı"
adresıne taahhütlü olarak postalanmalı ya da elden verılmelıdır
Yollanan yapıtlar derece alsın almasın, geri yollanmaz Derece ka-
zanan yaprtlar, Salıhlı Belediyesı'nce krtaplaşJ/rılmaya çalışılacaktır
Ödullendırılen çalışmalann yayın sahneleıime ve TV'de gosterı-
mı ıçın, Salıhlı Beledıyesı'nden ızın alınacaktır
SEÇICI KURUL VE ÇALIŞMASI:
-Prof Dr. Özdemır NUTKU, DEU GSF Sahne Göruntü Sanatla-
rı Bölüm Başkanı.
-Prof Dr. Sevda ŞENER, AÜ DTCF Tiyatro Bölumu Oğretım
Üyest,
-Bayazıt GÜLERCAN Izmır Devlet Tıyatrosu Müdürü.
-Fikret TARTAN, Devlet Tıyatrosu sanatçı ve yonetment
-Srtkı TEKMEN. Dramaturg, TRT Genel Mudürluğu,
-Güngör DJLMEN, Tiyatro yazarı, oğretım görevlısı,
-Şadan GÖKOVALI, yazar. Salıhlı Beledıyesı Danışmanı (ra-
portör)
Seçicı kurul uyelerı, onceden ulastırılacak oyunları ıncelemış son
değerlendırmeye bıraktığı oyunları belırlemış olarak. Kasım 1993'te
Salıhlı'de toplanacaklardır Derece alanlara ödüllerı kasım ya da
aralık 1993'te yapılacak 'Salihlı VIII. Tiyatro Şenliği" sırasında
torenle verilecektir.
ÖDÜLLER
I 'ye 10 milyon TL,
II 'ye 7.5 milyon TL,
IJI.'ye 5 milyon TL
Üç oyunun yazarına venlmekte olan mansıyonlar kaldırılmıstır
Katılacaklara tesekküreder zıhın açıklığı ve xalem ısleklığı dılerız
SALİHLİ BELEDİYESİ BAŞKANLIĞI
F t ı ı tcıl l|tıtin kırımı Gündoödu cad 49 0 6 Merter-34016 Ist
Ttl575 52 12-575 47 98-575 13 52-554 34 16 F l l 584 27 42
JÜRK TABİPLERİ BİRLJĞJ'NDEN
İŞYERİ HEKİMLİĞİ YAPAN VEYA
IŞ HEKİMLİĞİ'NE İLGİ DUYAN
MESLEKTAŞLARIMIZA
DUYURU
Ankara'da 4-28 ekim tarihleri arasında bir ay
süreli "Yoğunlaştırılmış İş Hekimliği Sertifi-
ka Kursu" düzenlenecektir. Daha önce kurs-
lardan sertifika alan hekimler isterlerse bu
kursa katılabilirler. Ayrıntılı bilgi için Tabip
Odalarına ve T.T.B. Merkez Konseyi'nin Mit-
hatpaşa Cad. No: 62/18 Yenişehir/ANKARA
adresine 30 Mayıs 1993 tarihine kadar baş-
vurulabilir.
Cem Yayınevi
Ece Ayhan
SİVİL ŞİİRLER
Ece Ayton'ın Sivillikler, Cemal Sûreya
Ece Ayhan, Tartt, tkrıci Yeni Ak>mı ya da
Sivll Şiir, Kadmlar, Hikâyeler, Şiirler
başbğı altında topladtâı yan, söyleşi,
hiktye ve jiirterini, Ender Erenel'in naarladığı
Ece Ayhan Sözlüğü ile biriikte
sunuyoruz.
30.000 Ura
Feyza Hepçilingirler
ÖYKÜLER
Feyza Hepçilingîrier, kû<;ûk insanların
bûyük dünyalarmı anfaüyor.
< Kadın duyaritânm dantel gibi örüldüğü
öykûler sunuyor.
70.000 Ura
Öner Yağcı
TÜRNALAR
(1988 Madarah Roman Ödülü)
7. Basım / 45.000 Ura
KARDELEN
(1986 Akademi Kitabevi Roman Başan ödülü)
7. Baaan / 25.000 Ura
GÖKYÖZÜNE AKAN IRMAK
9. Baam / 35.000 Ura
yDyınevi
NunxsmanyeCod.
Kcrdesler Hor 3 / 3
Coğobğiu-ktanbol
U. 52717 41 • Faks. 526 97 42
Ödemek gSnderenriyonız, lütfen edefi kadar po»ta pulu göndcriniz.
KültüradJı
çiçeğin kokusunda
buluşmak
GREEN & BLUE TURIZM
SıraselvilerCad. 89 1
8EV0ĞLU
Tel: 243 B9 39 -243 56 10
İLAN
RİZE SULH CEZA MAHKEMESİ
HÂKtMLtĞİ'NDEN
Dosya No: 1985/400
Muessirfiıl, kesıcialetleyaralamasuçundansanık Yusuf Akıldar hak-
kında mahkememizeaf ılan kamu davasınıny'apılan yargılaması sonun-
da;
Isıanbul ıli, Falih ilçesi. Günani köyu nufusuna kayıllı Rafet oğlu 1957
doğumlu sanık Yusuf Akıldar, muessir fiil, kesici aletleyarabmasuçun-
dan dolayı mahkememizin 4.2.1993 tarihli hukmü ileTCK'nln 104. mad-
desı geregıncedavanın zaman aşımı sebebiyle ortadan kaldınlmasına ka-
rar verılıp, tüm aramalara rağmen adı geçen bulunup hukum teblığ edı-
lememi^olması sebebiyle 7201 sayılı kanunun29ve31. maddesı geregince
bu ılanın ilan tanhinden ıtıbaren 15 gun ıçinde muracaaı etınemesi ha-
linde tebliğ edilmış sayılacağı ılanen teblığ olunur.
Basın: 28822
İŞTE TATÎL SEÇENEKLERMZ
KUŞADASI
Adakule (•••••)
İmbat (•••••)
ClupDianaT.K.
TektasMotel
GÜMULDÜR
PaşaT.K.
KEMER
(
ALANYA
3.900.000
3.250.000
2.850.000
1.900.000
2.250.000
3.050.000
1.950.000
1.900.000
28 Mayıs-5 Haziran (7 gece 8 gün)
Ulaşım: 550.000
Pazar günu de açığız
LAST MİNUTE TOURS-KUŞADASI46532
SPACE TOUR-ALANYA 35695
Bugün yolumuz uzun. Stock-
holm'ün güneyindeki Farsta
semtindcn yola çıkıp oldukça
kuzeyindekı Rinkeby'ye gide-
ceğiz. Türklerin çokluğundan
ötürü sık olarak "Türkeby"
(Türk köyü) diye anılan bu
semte, Demir'in bakkalından
Marmara Birliği zeytinini, Ege
Türk'ün Almanya üretimi su-
cuğunu almaya gitmeyeceğiz.
Hatta zamarumız olur da belki
sivribiber buluruz gibi bir
umutla da yola çıkmayacağız.
Bugün Rmkeby'de. uluslara-
rası kitap fuan var. Evet, ulus-
lararası. Bunu, Isveç dışından
katılım olduğu için demiyoruz.
Adlan ve yayınlan farkh diller-
de bütün yayınalar, İsveç'te
yaşıyorlar.
Ne var ki tam 54 dili temsil
ettikleri için kitap fuanru ulus-
lararası yapıyorlar. 54 dilde
yayında bulunan 35 yayınevi
ilk kez Rinkeby'de ttr araya ge-
liyor. Bir gün için olsa da...
Açılış konuşrnasında, İsveç
Yazarlar Sendikası Başkanı
ozan Peter Curman "Şu anda
İstanbulda da olabilirdik" di-
yor. "Edebıyatın sınır tanımaz
özelliği, bizi her yapıtta bir baş-
ka ülkeye götürüyor. Yazarlar
buluşup. birbirlerini tarudıkça,
yalnızca bir rastlanü eseri ayn
ülkelerde doğduklannı bır kez
daha anlıvorlar."
İşte. bize kapısını açan Halk-
evi'nin müdürü, Şilili politik
göçmen Juan Fooseca. "Çok
kültürlü İsveç" derneğinin ku-
rucusu, yıllardır bu satırlann
yazanna Nâzım Hikmet'in Is-
veççe ve Finceye yeterince çev-
rilmediğinden yakınan Fin kö-
kenü PÜrkko VVergenius. Beledi-
ye Başkanı, İsveçlı Jan Johans-
son. Solumuzdaki masada,
Kedi Dostlan adlı dergiyi çıka-
ran ve dileyen herkesin geHp
kullanması için basımevi bu-
lunduran dernegin üyeleri. On-
lann yanında, Mezapotamya
adlı yayınevinin girişken kuru-
cusu. Kürt ozan Nedim Dağde-
nren. Onun komşulan İranlı.
Az geride Süryanilerin yayıne-
vi. Sahnede, otuz ayn ülkeden
gelen çocuklann korosu ve on-
lann Amerikah zenci öğretme-
nı. Öyle bir Babil Kulesi ki en
büyük özelliği herkesin ayn tel-
den çalması değil. ayn dile sa-
hip olan insanlann, kültür di-
linde buluşmalan.
5TOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Bu fuar için özel olarak ha-
zırlanan şiir seçkisinde tam 65
dil temsil edüiyor. Guiness'in
rekor kitabına girecek olan bu
girişim sayesinde, çocuklar ve
yetişkinler için yanlmış şiirleri
hem özgün olarak hem de Is-
veççe okuma olanagı buluyo-
ruz.
Örneğin, Etiyopya'da Am-
harinya adh bir dil olduğunu
öğreniyoruz ya da Tanzanya'-
da Haya ve ABD'de Kızılderili-
lerin kullandığı Hopi. Türkçe,
Nazım'ın Dünyayı Verelim Ço-
cuklara adlı şiiriyle temsil edili-
yor. Fuarda bu şiir, Türkçe ve
Isveççe olarak çocuklar taraım-
dan okundu. Kitabın _geliri,
Bosnalı çocuklara iletilecek.
Kürtçe'nin Sorani kolunun
temsilcisı, burada yıllardır poli-
tik göçmen olarak yaşadıktan
sonra Irak'a dönen ve Kürtle-
rin kurduğu yönetimde Kültür
BakanıolanSberkoBekas."Bir-
likte" adb şiin şöyle:
Akşamüstübirpark.
kanepesinde
oturdusağır, dilsiz vekör
birkaç saat biriikte.
Sırtları dik vegülümseyerek:
Kör, sağırm gözleriylegördü;
sağır, dilsizin kulaklarıyla
duvdu
dilsiz, onlann dudaklartna
bakarak anladı.
Üçü biriikteyakaladı
bahar çiçeklerinin kokusunu.
54 dildeki yapıtlann sergilen-
diği bu ilginç kitap fuannda he-
pirniz; ırk, dın ve dil ayınmııun
kişiyi ezmedigi, dışlamadığı bir
dünyanın kültür adlı çiçeğirun
kokusunda buluştuk. Birazdan
fuar bitecek ve salon; patlıcan
kızartması, köfte, tahin-pek-
mez, cacık ve pilavdan oluşan
"oryantal büfeye" yer vereoek.
Bızım yolumuz uzun. Biraz
hızL davranırsak, belki Demir'e
uğramaya zamanımız olur.
Haar gelmişken...