22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 27 MAYIS1993 PERŞEMBE • OLAYLAR VE GORUŞLER Yargının demokratikleşmesi Tepeden inmeci anlayışla demokrasiyi kurmak, bugüne ka- dar gerçekleşmedi. Bu anlayışı değiştirmeden sivil bir toplum olabilmek ve demokrasiyi kurmak olanaksızdır. kasına, tarlasına, işyerine, ibadet yeri- ne ve kültürüne sahip çıktığı gibi, 'yargı'ya da sahip olması nasıl sağla- nabilecektır? MÜŞÜR KAYA CANPOLAT İstanbulBarosu Avukatlarmdan T oplumsal yaşamımızın de- mokratikleştirilmesi istek ve çabalan gjderek yoğun- laşmaktadır. Bu yoğun- laşma. "hukuksal" insan ile haklanru "fiilen" kulla- nan insan arasındakı mesafenin ka- pandiğuıın da göstergesidir. Bu istek ve çabalar gercek bir demokrasiyi aımçiadığı halde, yönünün değiştirile- rekyûzeysel ve biçimsel hedefiere doğ- ru saptınlmasına tüm gücümüzle karşı çıkmalıyız. ÖncelikJe hemen belirtmeliyiz ki toplumsal kuruluş ve kurumlann tümü demokratik bir işleyişe kavuştu- nılmadan demokrasiye kavuşmak olanaksızdır. Diyelim ki yasama erki ve vürütme erki demokratik bir işleyi- şeulaşu. Eğeryargıerkihâlâtepedenin- meci bir anlayışla işletilmeye çahşılı- yorsa demokrasi ile bağdaştınlamaya- cağı bilınmelidir. Yine bilindıği üzere yargılanma hakkı, insanlığın verdiği çetin savaşı- mlar ve sınavlar sonunda elde edilmiş önemli bir hak ve kazanımdır. İnsan- lann yargılanmadan cezalandınldığj dönemler tarihin pek eski derinlikle- rinden degjldir. Üstelik zaman zaman dünyamıan şurasında burasında hiç yargılanmadan ya da yargdanıyormuş gibi gözükerek eski dönemlere dön- mek isteyen yönetimler de insanlığın o eski, kara gûnlerini anımsatmaktan geri kalmarruştır. Yargı alanında insanlığın kazandığı en önemli hakkı olan savunma hakkı, yönetimlerin hoşlanmadığı haklann başlıcası olmaya devam etmektedir. Bu hakkın güvence altına alınması da. öbür haklarda olduğu gibi çağdaş bir güvence olan halka maî edilmesi, hal- îun işleyişe katılması ve ona sahip çık- ması demek olan demokrasi ile ola- naklı duruma gelmiştir. Halkın: fabri- Öncelikle yapüması gerekenler • Yargı sisteminde esash değişiklik- ler yaj>mak gerekmektedir. • Ozel, ihtisas ya da devlet güvenli- ği gibi konular için, genel mahkemele- rin dışında mahkemelerin kaldınlması zorunludur. • Herhangj bir özel mahkeme, yar- gılanmanın demokratiküği ile bağdaş- tınlamaz. • Yalnızca sulh mahkemeleri tek hâkimli olabilir. Onun dışında mahke- me olunabilmesi için üç hâkimlilikten vazgeçilemez. • Yurttaşlar için ayn, memurlar için ayn mahkeme veya kovuşturma usulleri antidemokratiktir. • Usulde yapılacak değişikliklerle savunmanın yetkileri arttınlmalı ve kovuşturmanın başından itibaren gö- reve başlayabilmelidir. • Davalar için, davarun belü bir aşamasında halkın temsilcilerininjüri- lik sistemi ile yargıya katılmalan sağ- lanmalıdır. • Duruşmalann. "aleni + gözö- nünde" yapılması çağdaş iletişim araç- lan ile en geniş ölçüde sağlanmalıdır. Radyo-televizyon. suçlamaian duyur- duğu öiçüde savunmalan da aynı oranda vermelidir. Televizyonda yapı- lacak bir "adliye programTnda du- ruşmalar haftanın belli gün ve saatle- rinde canlı olarak kamuoyuna veril- melidir. • Savcılık atamalan, soruşturma usulleri, kolluk kuvvetlerinin adli gö- revleri demokratik ilkelere aykınlık- tan kurtanlmabdır. Toplum, her işlevde, adliye meka- nizması için yukanda sayılan öneriler doğrultusundaki demokratikleşme noktasına çoktan gelmiştir. Yıllan ad- liye koridorlannda geçen bir avukat olarak gözlemlerim odur ki. askerleri yargılayan askeri yargıçlar ve kader kurbanlannı yargılayan adli yargıçlar '"ben bir kişiyım. beni bir kişi olarak ancak yargılayabilirsiniz" diyen sa- nıklar karşısında öfkelenmektedir. Sıkıyönetim mahkemelerinde görev yapan yargıçlar içinde, yargıladıklan sanıklann, kendilerini âdeta yargılar gibi davrandıklannı öfke ile söyleyen- ler bile vardır. Gerçekten de "yargıç beyim, sen da- ha iyi bilirsin, eüni ayağını öpeyim, nasıl istiyorsan öyle karar ver" diyen vatandaşlan yargılamaya alışmış olan yargıçlann demokraıiİc yargılamaya kendilerini akştırmalan zordur. Ge- nellikle tüm aydınlanmız, "cahil'" hal- kımız karşısında böyle abşkanlıklar kazandığı için belki de "demokrat" olanuyorlar. Onlann alışkanlıklannı da kıracak gerçek bir demokrasinin yerleştirilme- si, ancak köklü bir dönüşüm ile ola- naklıdır. Tepeden inmeci anlayışla demokra- siyi kurmak. bugüne kadar gerçekleş- medi. Bu anlayışı değiştirmeden sivil bir toplum olabilmek ve demokrasiyi kurmak olanaksızdır. Halkımran kişilik sahibi birer yurt- taş düzeyine ulaşmasında görevimiz, öncelikle biz aydınlann kafalanndaki kemikleşmenin kınlmasıdır. Kanım o dur ki aydınlann tarihi nitelikleri, de- mokratikleşme ve sivilleşme konusun- da en önemli engeldir. Türkiye Baro- lar Birliği ile yargının nispi bağımsız sesi olan barolar içinde yüz yılı aşkın tarihiyle, belki İstanbul Barosu ve bir savunma kurumu olan diğer barolar da, adli mekanizmanın demokratik- leşmesi için çabalanru yoğunlaştır- makla yükümlüdürler. ARADABIR Poç. Dr. DUKSUN KIRBAŞ Bir Bilim Adamının Öyküsü. "1982 yılından itibaren üniversite dışında bıraktırıla- rak bana uzun ve yararlı zamanı sağlayan tüm yetkili ki- şilere ve bu yetkililere çok yardımcı olan üniversitedeki bazı meslektaşlarıma teşekkür ederim" diye bitiriyor Prof. Dr. Cumhur Ertekin, 1987 yılında basılan nöroloji kitabının önsözünü. Böylece, kendisini 1402'lik konuma getirenlere ironik tarzda teşekkür ediyor. Cumhur hoca- yı, Manisa'ya zorunlu hizmet için gittiğim, onun 1402'lik olduğu günlerde Alsancak'taki muayenehanesinde ta- nıdım. Uluslararası nörofizyoloji toplumunun bu önemli, müthiş ve örnek insanı karşısında çok heyecanlandım. Dostça karşıladı. Kırgındı. Ama kime kırgın olduğunu çokdahasonraları anlayacaktım. Yakın dostları onu yal- nız bırakmamıştı. Mütevazı bir insandı Cumhur hoca. Hiçbir şeyi abartmayı sevmezdi. O, her ne kadar "Ben Doğulu kurnazlığı ile mütevazı olmaktan hoşlanmam" dese de ben onu çok mütevazı bulunmuştum. Nöroloji alanında yazılmış 5 kitabı, ellisi uluslararası dergilerde yayımlanmış iki yüzü aşkın makalesi ile ho- ca, bilim dünyasındaki yerini çoktan almıştı. Ben hiç öğ- rencisi ya da asistanı olmadım. Ama onun derslerini nasıl anlattığını, öğrencilerinden çokdinledim. Dünyaca ünlü nörofizyoloji otoritelerinin kitapyada makalelerini elime aldığımda, kaynaklar bölümünde "Ertekin, C."yi görünce kendi adım yer almış gibi keyiflenirim. O anda yakınımda birisi varsa, mutlaka ona kitabı ve kaynakça kısmını gösteririm. 1982de üniversiteden kovuluncaya kadar araştırıcı ol- manın ötesinde herhangi bir yatırımı yoktu. "Hekim ve Yaşam" dergisinde yayımlanan röportajında bu duru- mu şöyle değerlendiriyor: "Meğer biz yatırım mı yapmı- şız bilmeden, nedir? Muayenehane çok çok iyi işledi" der. Bir sohbetimizde. muayenehane satın aldığını, "Apartman bile aldım" diyerek veciz bir şekilde anlat- mıştır. Muayenehanesindeki EMG cihazmı biraraştırma laboratuvarındaki cihaz gibi kullanarak üniversite yılla- nnda yarım kalan çalışmalarına devam etti. Yeni yeni araştırmalarla üniversite dışında olmasına karşın bilim dünyasındaki yerini korudu. Ülkesindeki demokrasi mü- cadelesinde geri adım atmadı. Aydınlar dilekçesine imza attı. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Bu mücadele sürerken, 1984 yılında Sedat Simavi Tıp Bilim Ödülü için bir araştırma ile ödül komitesine başvurdu. Jüride görevli becerikli (!) bir üyenin "bu adam komü- nisttir, buna ödül vermeyin" diyerek öbür jüri üyelerini etkilemesi ile ödül alması engellendi, ama bu durumu içinesindiremeyen Hürriyetgazetesiyetkilileri, bu işgü- zar jüri üyesini jüridençıkarınca, Cumhur hoca 1986 Se- dat Simavi Bilim ödülü'nü aldı. 1989'da TÜBİTAK ödü- lü'nü alması da hayli ilginç. Yarışmaya katılmak için, araştırmanın önce fakülte kurulundan geçmesi gereki- yordu. Türlü engellemeler sonucu oyçokluğu ile kurul- dan geçen araştırma TÜBİTAK'a gönderilir Böylece Ege Universitesi Tıp Fakültesi'nden ilk defa bir bilim adamı ödül kazanır. iki yüz elli öğretim üyesi bulunan bu fakültenin en çok dış yayın yapmış bir kişisi olan Cum- hur hocayı, aldığı ödülden dolayı 15-20 kişi kutlar. Aynı yıl mahkeme kararıyla, bölümünde göreve başlayan hp- caya, genç öğretim üyeleri bölüm başkanı olmasını tek- Irf ederler. Karısı ve oğlu ağır kaza geçiren Cumhur hoca, meslektaşlarının önerisini geriye çeviremez. Nö- roloji Ana Bilim Dalı Başkanlığı na seçilir. Nöroloji Bölü- mü, Prof. Dr. Bedriye Kot'dan sonra demokrat bir bölüm başkanına daha kavuşur. Başkan seçildikten sonra fa- kültede herkes hocayı kutiamak için kuyruğa girerek ya- naklarından şapur şupur öper. Cumhur hoca bu olayı "bilime verilen önem bakımından çok önemli bir şey (!)" olarak yorumlar. Aldığı bilim ödülleri çoktur. Bu durumu şöyle açıklamaktadır: "Bilimsel yaşamımda ben ödülle- re meraklı değilim. ödülleri, kendimi korumak için katıl- mak ve almak istiyorum. Ödüller bir yerde koruyucu olu- yor. ûrneğin beni bir kaşık suda boğacaklar; yapamıyor- lar. Çünkü onların çok güvendiği TÜBlTAK'tan bile ödül kazandım." 1982'de üniversiteden kovulunca, birçok meslektaşı ona selam bile vermez, ama yurtdışında itibarı büyük- tür. Birçok üniversite onu kendi bünyesine almak ister. Kısa süreli çalışmalar dışında bunu kabul etmeyen Cumhur Ertekin, ülkesindekalmayı yeğler. Muayeneha- nesinde, üniversiteye döneceği ve öğrencilerine kavu- şacağı günlerin hayali ile yaşıyordu. Bu dönüşü bekler- ken, 831 sayfalık Türkçede yazılmış en iyi nöroloji kitabı- nı yazdı. Birçok yabancı bilim dergisinin hakem editörü, ulusla- rarası kongrelerin bilim kurullarında yer alan ve geliştir- diği birçok yöntemi yabancı kitaplara geçen Cumhur ho- caya merhaba diyorum. Cumhur hoca gibi namusuyla yaşayan, kendini bilime ve insanlığa adamış herkese merhaba diyerek... İSTANBUL ILI PENDIKILÇESI BELEDİYE BAŞKANLIĞINDAN DÜZELTME İLANI İstanbul ıli Pendık ilçesı Beledıye Başkanlığı taşınmazmalsatışıha- Iesıılanıolarak2505.1993günüyayımlananı!andakı6 madde Iha- leyeherkes. herkurum. adiortaklıklarve kuruluslarkatılabılecekttr ' seklınde düzeltılmıştır Bas.n 30740 TARTÎŞMA Kabahat davet edendedir!.. S uudi Yargıçlar (nasıl yargıçlarsa) Danıştayımızın 125. kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen törende Atatürk ve Şehitler için yapıjan saygı duruşunda ve Istiklal Marşı'nın okunuşunda ayağa kalkmamışlar. İyi etmişler... Komşulanmız Araplar"ın en büyük düşmanının Atatürk olduğunu, buna dayalı olarak da bazılan Mecliste bulunan sözde Müslümanlanmızın da Atatürk düşmanı olduğunu sağır sultan da bilmektedir. Yargıtayın kuruluş yıldönümüne bunca hukuka saygılı devlet dururken. saygısızhğı peşinen bilinen Araplar'ın daveti anlaşılırgibi değil. Yine bilinmektedir kı bu Atatürk düşmanlan diğer ziyaretlerinde de Atatürk'e saym duymazlar ve bunu her vesile ile gözümüze sokarcasına ispat ederler. Hal böyleiken başında peştamalla dolaşan bu çağ dışı sözde yargıçlan hangi aklı uzun kuruluşa davet etmiştir? Adamlar saygısızhğı baştan yapmaktadırlar. İki davetiyeye karşılık üç kişi gelmekte, peşine de oğullannı uıkmaktadırlar. İzleyebildiğim kadanyla Araplar'da ekonomik olarak bir faydamız olmamaktadır. Ancak Türkiye hükümeti buna karşın kendilerine. kendi vatandaşına tanımadığı bir takım ekonomik bağışıklıklan tanıyarak kendi içirnızde Atatürk düşmanlığını zahmetsizce uygulamalanna büyük davetiyeyi çıkarmışür. Bu çıkaranlarda' Atatürk'den sonra en büyük devrimd' olarak, birçok yağdanlıkçı tarafmdan televizyonlanmızda ilanedilmiştir. Özet olarak, Araplar üzerine düşen görevi çok güzel yapmışlardır. Öfkelenmenin hiç mı hiç gereği yok. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Öfkeve kapılan yetkili ve etkililer kafası peştemallı Arap'tan önce Meclis'teki Hasan Mezarcfya, ondan önce deMilliEğitim Bakanhğfndaki uygulamalara baksınlar. Okullara gitsinler, bazı öğretmenlerin nelerle uğraştıklannı görsünler. Bu işler nasıj oluyor diye Marrnarisli'yesorsunlar. O Atatürkçülüğü hepimizden iyi bilir. MustafaAksoy/BOLU Insana ve inanca saygı D emokratik ülke; dinı. dili, ırkı ve mezhebi i ne olursa oLsun I kişjlerin fikirlerini özgûrce tartıştığı, kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altında olduğu ülkedir bence. Cumhuri> etimi/in ilanından bugüne kadar Türki>emLri demokratik, laik ve çağdaş bir ülkefaalinegetirmeye çalışıyoruz. Bazen nkanıklıklar oluyor, kankşin kardeş kanı akıttığı günler oluyor. Bu şibı olaylann meydana gelnıesındeki nedenlerden biri de, Hasan .41i BuMan gibi insanların. kişi hak ve özgürlüklerine karşı saygtsız tat ırlar almasıdır. 12 Mayıs 1993günüHBB Televiz) onu'nda Yüksek Tansiyon J^ogramı'nda Hasan Ali Buldan, Alevilere resmen hakaret etmiş, bir nevi diğer mezheplere bağlı olan vatandaşlanmızı onlara karşı kışkırtma eyleminde bulunmuştur. Yaptığı yanlıştır. Demokratik bir ortamda fikirler tarttsdabilir, tamam, ama bu demek değildir ki bu hak kişjlerin dini inançlannı küçümsemek, hakaret etmek için kulianılacak! Bu, demokrasiden çok kargaşa getirir. Ben şahsen AJevi değilim, Hanefî mezhebindenim, ama bu demek değildir ki AJevi kardeşlerime yapılan bu hakareti kabul edeceğim. Bu insanlığa, bu İslanıa, bu Müslümana \ akışmaz. Hasan .41i Buldan'ı, Alevi kardeşlerimizden ve bütün Türk milletinden özür dilemeye çağırıyorum. Bu olay karşısında Dinayet tşleri Başkanlığı'nın herhangi bir tepkide bulunmaytşını da aniayamıyonun. Divanet İşJeri Başkanlığı toplumda dinin, inaıuşuı özgürce yaşanmasını; kişjlerin inanciarına yapılacak herhangi bir saktında mudahale edip düzenlemesi amacıyla kuruhnuştur. Üzerlerinene görev düşfiyorsa yapmalaruu istiyorum. Laik bir ülkede yaşamaksa amacımız. önce insana ve inanışına saygı... Ayşe Aktemur Öğretim kurumlarımızda kopya olgusu uyazı, "öğrencilik yaşamınızda kopya çektiniz mi?" sorusuna _^_^_ değişik çevrelerden gelen olumlu olumsuz yanıtlar değerlendirilerek yazılma>a çalışılmışür dersem. sanıyorum. yaptığım işi fazlaca abartmamışolurum. Kimi eğitici-öğreticilerin. "'Ulusal eğitim dizgemizde bunca sorun varken. aynntı sa_\ılabilecek bir sorun üzerindedurmak abesle iştigalden başka bir şey değildir" dediklerini duyar gibi oluyorum. Belki haklılar. fakat şunu özellikle belirtmek ve kabullenmek zorundayız: Bugün ilkokuldan yüksekokuladeğin bir öğretim basamağında çeşıtli araçlar ve yöntemler kullanılarak sınavlarda kopya çekilmektedir. Işin daha da kötüsü. bu tür uvgunsuz işlerin kimi çevrelerce hoşgörüyle karşılanması. "Bu ezberd eğitim sisteminde öğrenciler kopya çekmesin de ne yapsın" türünden hazır gerekçeler ileri sürülmesi... Nedir kopya?Önce tanımı doğru yapmakta yarar var. "Kopya. özellikle yazılı sınavlarda önceden hazırlanmış bir kavnaktan ya da ayarlanmış bir kimsedcn soruların yanıtlannı gızlice alma, bu konuda onlardan yararlanma ve bu amaçla hazırlanmış araç-gereç (kağıt. cetvel...)"anlamına gelmektedir. Sözlü sınavlarda daçeşitli kopya çekmeyollan bulunmaktadır. Bu küçük sormaca sorulannı değerlendirirken kendısine yukandaki soruyu yönelttiğim kişilerin çoğunun öğrencilik yaşamında en az bir kez kopyaya teşebbüsettiğini. kimilerinin daha ilk kopya gırişiminde yakalandığını öğrenmiş oldum. Kimileri, ne kadar doğru söylediklerini tam olarak kestiremesem bile. sınıflannı kopya çekerek geçtiklerini. birazda övünerek anlattılar. Büyük çoğunluk sınıfgeçme durumuna etkisi bulunacak sınavlarda kopyayı denemek zorunda kaldıklannı belirttiler. Bugün de öğrenci olanlann bir bölümü kopyayı. kopya çekmeyi adeta meslek halinegetirmış. Yanıtlardaki abartılan biryana bıraktığımızda. ayıkladığımızda, kopya çekmenin bugün yaygın bir uvgunsuz davraruş olarak var olduğunu ileri sürebilirim. Niçin kopya çekiyorlar? Bunu da sordum kendilerine. Aldığım yanıtlardan ilgi çekenleri, belki de içtenlikli olarak söylendiği için doğru kabul edijebilecekleri şöyle sıralayabilirirri: a) Sınavdan iyi not almak, b) Bu konudaki (Kopya çekme konusundaki) ustalığını yeteneğini göstermek, arkadaşlannın bir anlamda yeteneksizliğini kanıtlamak.c) Kopya çekerken yakalanma korkusunu heyecanını yaşamak için... Kopya ve kopya çekmenin şu boyutu da göz ardı edilemez sanınm: Kopva çekerken yakalanmadığı için iyi not alıp ders geçmek durumunu iy ileştiren öğrenci sınıfın gözünde özel bir konuma gelmekte. kopya olgusu kimi riskler taşısa da haksız yoldan başan elde etme örneği olarak öğrencilerin gözünde büyümektedır. Kopvanın. kopya çekmenin önüne geçmek mümkün mü? oldukça zor, ama bence mümkün. Herşeyden önce öğrendlere kopyanın bir ahlaki sorun oluşturduğunu açık seçik anlatmakta yarar var. Pek çok öğrenci başlangıçta bunu bıyik altmdan gülümseyerek karşılayacak. bunu bilmiyor değilim. Ancak bütün öğretmenlerin bu konudaki ortak yaklaşımı ve tavn, öğrenciler üzerinde olumlu etki bırakacaktır. Bir başka yol da kopya çekmeye fırsat tammayacak tarzda sınav soruîan hazırlamaktır. Böyle sınavlarda, kanımca dersle ilgili kitap ve defterler de serbest bırakılabilir. Birde. "Benim dersimden kopya çekecek henüz anasından doğmamıştır" türünde düşünceler benimseyen kimi öğretmenlerimizin bu düşüncelerinden vazgeçmeleri gerekmektedir kanısındayım. Oyle anlaşıiıyor ki, kopja çekmenin temelinde. öğrencilerimize öğretim sürecinde gerekçeli olarak aktarmaya çalıştıâmız ahlaki değerlerin. son yıllarda iyice aşınması aşındınlması vatmaktadır. Haksız rekabet. köşedönücülük. paranın her tür insanı toplumsal değer karşısında avantajh. tek geçerli değer olarak gösterilmek istenmesi acaba kopya olgusunu körüklemiyor mu diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir küçük öneriyle yazımı noktalamak istiyorum: Bütün öeretmenlerbirdersini kopya olgusuna ayırsa ve içtenlikle öğrencileriyle bu konuyu görüşse, inanıyorum kî, öğrendlerden bu olumlu yaklaşıma sağduyulu bir tepki gelecektir. Bu. kopyayı tümden yok edemese bile kopyanın ahlaki bir sorun olduğunu öğrencılere gösterecek ve onlann bu konuyu bir kez daha düşünmelerine fırsat tanıyacaktır. Yusuf Çotuksöken İstanbul PENCERE AbduHah Öcalan'm İtöemi... Bingöl'de yol kesip 33 silahsız ve günahsız askerimizi şehit eden PKK'nın eylemi, içeriğinde bir alçaklığın özü- nü taşıyor. Inancım odur ki bu tür eylemlere yalnız Türk değil, Kürt de karşıdır. Alçaklık, vahşet, acımasızlık. cinayet sözcüklerinin anlamı evrenseldir; öldürülen ister Türk olsun ister Kürt, Anadolu halkının 21'inci yüzyıla 7 kala bir canavarlığı milliyetine bakarak değerlendireceğini sanmıyorum. Biliyorum canavarlık salgın hastalıklar gibidir, soy sop tanımadan insandan insana bulaşır, beyin hücrele- rini sarar, "kana kan" güdüsü mantığı körleşn'rdi mi açık hava mezbahaları kurulur. Bosna-Hersek gözlerimizin önündedir, televizyonların ekranlanndadır, odamızın içindedir. Anadolu'nun tarihinde de katliamların kirletti- ğisayfalarvar... Ama 2000 yıhna yaklaşırken, Anadolu halkının böyle bir tuzağa düşeceğine inanmıyorum. Tuzak, tuzağı kazanları içine çekecektir. • Silahsız ve günahsız askerlerin takır takır öldürülme- si, kamuoyunda haklı bir tepki yarattı. En tehlikeli şey, bu gibi durumlarda öfkenin aklı ve sağduyuyu karartması- dır. Ikinci tehlike, kamuoyunda PKK ile Kürt halkının özdeşleştirilmesinden doğabilir. PKK Anadoluda yaşayan Kürtlerin temsilcisi değildir, üstelik bir açmazın döngüsünde yaşıyor... Nedir PKK'nm çıkmazı?.. Körfez savaşında Suriye, Amerika'nın yanında yer al- dı. 1989'da Sovyetler'in dağılması, Şam'ı boşlukta bırak- mıştı. Sırtını Moskovaya dayayan Hafız Esat ne yapa- caktı? VVashington'a teslim oldu... Marksist-Leninist geçinen PKK da bu teslimiyet pake- tinin içinde yer alıyor, Kuzey Irak'ta feodal Kürt kesimi- nin göreneksel yapılanmasında yerlerini alan Talabani ile Barzani'ye gün doğuyordu. Ankara, ABD'nin doğrul- tusunda Kuzey Irak Federe Kürt Devleti tasarımına göz yumunca PKK uluslararası alanda kuşatıldı... Talabani, Apo'yu elinden tutup ateşkes sürecinin baş- latılması için siyaset alanına sürdü. Apo, tek yanlı ateşkesi ilan etti. örgütüne söz dinletebilecek miydi?.. Bekleyip görülmeliydi. • PKK, Anadoluda yaşayan Kürtleri temsil etmiyor; ama, Abdullah öcalan artık PKK'yı temsil ediyor mu?.. Yanıtlanması gereken bir soru... Ancak bu soruyu yanıtlamak artık Apo'nun da elinde değildir. Çünkü öcalan tek yanlı ateşkesi nasıl açıkladı? Askeri giysilerini çıkardı, kravatını taktı, sivil kostümünü giydi, Talabani'nin yanında bir basın toplantısı yaparak yeni siyasetini anlattı. - Bu gibi işler ciddiyet ister. Eğer ateşkes siyasetinden vazgeçiliyorsa, bu kararın <Ja Abdullah öcalan taranndan Bingöl eyleminden önce duyurulması gerekiyordu. Soru: Apo, örgütünce gerçekleştirilen bir oldu-bittiyi mi be- nimsiyor? öylegörünüyor... PKK'nın açmazında yeni bir dönemec, Abdullah öca- lan'ın konumunda da bir ikilem söz konusudur. Apo ateşkesi ilan etti, örgüt ateşkese son verdi. Eğer örgüt Apo'nun emriyle ateşkese son vermişse, bu olgu öca- lan'm sözüne güvenilmez ya da gayrıciddi bir kişi oldu- ğunu vurgulayacaktır. BAYRAMDA YER BULAMADIM DİYE ÜZÜLMEYİN... sizi bekliyor... Hem de Tam Pansiyon 115.000.- TL. 9 Gün 9Gece 1.035.000.-TL. Dileyene 6 Eşit Taksh... REZERVASYON BUROLARIMIZ Merkez : Kızılırmok Sk. No: 21/4 • Bokdıkb 06640 ANKARA Tel : 425 68 79 • 425 29 91 • 425 03 25 •Fox: 425 6124 İzmir : Şehit Nevres Bulvon No: 26/A Alsancak • İZMİR Tel : 84 4192-83 8199 ZİRAATÇILAR KAMPI AKTAŞ - MARMARİS TEL: (612) 312 22 - 312 23 - 312 24 - 312 25 FAX: 244 29 DARBELER DEMİRKIRAT'LAR ve 27 MAYIS Ahmet Yıldız, Suphi Karaman, S.Gürsoytrak, MuzafferÖz- dağ. SelahattinÖzgur. H.Tunçkanat, A.Türkeş, Sıtkı Ulay, Ta- latTurhan, Selçuk Atakan, Hamdi Başar, M.Başaran, Sami Karaoren.UğurMumcu.ilhamiSoysalveAvşarTimuçin'inya- zılarıyla... Yayına hazırlayan: Sadık Göksu Anahtar Kitaplar Yayınevi Tel.:51617 46Çemberlitaş Faks:63811 12 DUYURU Havakoşullan nedeniyle ertelenen "Özgür Yarınla- nnaGençlikŞöleni"miz28 Mayıs 1993 Cumagünüsa- at 1900da Açıkhava Tiyatrosu'nda yapılacaktır. Sunan ŞANAR YURDATAPAN BULENTORTAÇGİLGRUBU EZGINİNGUNLÜĞU KOMADENGEAZADİ VE ÜNIVERSİTELERDAN AMATÖR GRUPLAR 68 LİLER BİRLİĞİ VAKFI GENÇLİK KOMİSYONU
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear