Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11MAYIS1993SALI CUMHURİYET SAYFA,
DIZIYAZI
Kübaaçhğınsmırmda-2-
S
abaha karşı, yifmi dört saatlik
bır yolculuktan sonra Havana'-
nın 21 kılometre doğusunda ka-
lan Itabo Oteli'ne, turistler de-
nizden yararlansınlar diye ok-
yanusun bitişiğine yapılmış bu
tatıl beldesine ulaşıyoruz. Ama canımız
sıkıhyor bu işe. Bir; turist değiliz biz. De-
nizi için gelmedik buraya. İld; sabah
uyanıp da Havana'ya bir adımda inmek;
şehri. şehrin yoksulluğunu. zamamn
lakılı kaldığı yeri yakalamak isterdik.
Demek her dakika şehre ınilecek, Demek
otel yüzümüzü birkaç saat görecek. Ve
bolca taksiciyle teşriki mesaimiz olacak.
Yılda ortalama 500 bin turistin geldiği
Küba'da en soğuk mevsimde hava
sıcakkğının 20 derecenin alüna inmediği,
yani yaklaşık on ikı ay boyunca turizme
açık olduğu düşünülecek olursa. ABD'-
nin, ya da Kübahlann deyişiyle " Yankee "-
lerin yaptığı yoğun anti-propagandanın
etkisinjn ne denli büyük olduğu daha ıyi
anlaşılır. Üstelik de Miami'nin 90 mil
ötesinde, insanlan ateş ısısında bu gûleç
üJke mükemmel turistik olanaklara sa-
hip olamasa da 30-40 dolarlık yemek da-
hil ücretiyle bütün dünyanın tatil cenneti
haline gelebilir. Ama abluka, bir anlam-
da ABD'nin karşı reklam kampanyası.
yandaşı bol bu dûnya jandarmasını bu
konuda da galip çjkarrruş.
Kûba'da açhğın boyutları
Dövizle alış-veriş yapılan freeshoplar
Kübahlara kapalı. Bundan ikı yıl kadar
önce Sovyetler Birliği'nin çökmesi ile
başlayan petrol knzi ya da daha drama-
tik bir tabirle Küba'nın mutlak yalnızlığı
ülkede ahşılmadık manzaralara yol açı-
yor. Fuhuş sektörü ve mafya, dolar kap-
ma yanşında ürmaruşa geçrrüş. Açlık
noktasına gelen Küba, ahlakını kaybe-
decek, kaybediyor. Çocuklar, o sarsıl-
maz onurlanyla ünlü Kübalı babalannı
yadsıyarak dilenmeye, ama bunu da
Küba usulü yapmaya başlamışlar bile.
Ama, diyebiliriz ki,
tam ikıyılönce Küba'da
zaman durmuş. Zaman
Küba'da tam bundan iki
yıl önce eksilmenin veyok
olmanın egementiğirie
terkedilnüş. Ve, zaman
birkez durmayagörsün,
işte o anyıkım vegerileme
olancaşiddetiyle atlar
insanın üstüne.
Buna ilışkin öyküleri yeri geldikçe ania-
tacağım sizlere.
Ama, diyebiliriz ki, tam iki yıl önce
Küba'da zaman durmuş. Zaman Küba'-
da tam bundan iki yıl önce eksilmenin ve
yok olmanın egemenliğine terkedilmiş.
Ve, zaman bir kez durmaya görsün, işte o
an yıkım ve gerileme olanca şiddetiyle at-
lar insanın üstüne.
Gece yolcuları
Minibüsümüz ve daha çok sevimli bir
Almana benzeyen tombiş turistik rehbe-
rimız Gisella ile ilk palmiyeleri gördüğü-
müz, devrim öncesinden kalma kimi
metruk koloni evlerine ,ilk "oo"lanmızı
çektiğimiz havaalanı-otel arasındaki
kırk dakikahk yol boyunca en ilginç izle-
nimim şu oldu: Karanlığın içinde, herke-
sin yatuğı, evine çekildiği izlenimi veren
boş yollardan gecerken, duraklan ay-
dınlattıkça minibüsümüz, onlarca in-
sanın bu duraklarda bekleştiğını gördük.
Kimi elinde Karayip işi bir halı heybe,
kimi plastik bir torba, bekleşip duruyor-
lar ne vakit geleceği meçhul araçlan.
Küba haÖu şuradan şuraya ulaşamı-
yor. Küba halkı "Biz temiz insanlarız.
Ama sabun bulamıyonız yıkanmak için.
Bu koku bizi de yaralıyor içten içe" diyor.
Küba halkı abluka yüzünden çocuğunu
kuru bir sabunun o ınsanca kokusuyla
yuvamıyor. O kara ellerindeki bembeyaz
tırnaklanyla güzelim Havanalı kız, artık
elindeki kıri saklayamıyor.
Küba'da yiyecek, çok ciddi bir sıkıntı.
Tropik zengınliğin içinde endüstrisi ta-
mamen durmuş Küba, kelimenin tam
anlamıyla, varlık içinde yokluk çekiyor.
Açîık çekiyor. Çocuklar yiyecek ekmeği
şımJılik buluyor. Ama hızla gidilen yer o
kı. Küba'dan felaket haberleri alacağız.
K E M A L G Ö K H A N
Dbaşındaengüzelsöz
Petrol-İş Başkanı
Münir Ceylan'dan
geüyor: "özgürlük ve
ekmek hiçbir zaman
birarada olamayacak
mı?" VeAhmetKaya
ektiyor; "Niyehep
yoksulluğu böUişür
sosyatistler?"
Gündemi yoğun, savaşan. yok eden ve
günden güne umursamayan dünya insanı
bu haberleri de iki reklam araa yutup ata-
cak. Ekonomisindeki cöküşü bir kıtlık ta-
lanına dönüştürmemişse bugün Küba
halkı, yoksulluğu paylaşmışsa usulca, bun-
da o görkemli ülke sevgisinin ve ehlileşmiş
kalplerin sonsuz etkisi var.
Özgürlük ve ekmek ne vakit yan
yana gelecek
Daha yolculuğun başında eri güzel söz
Petrol-lş Başkanı Münir Ceylan'dan geli-
yor "özgürlük ve ekmek hiçbir zaman bira-
rada olamayacak nu'/"' Ve Ahmet Kaya ek-
lıyor: "Niye hep yoksulluğu bölüşür sosya-
Kstierr
Sabahın mahmurluğunu atar atmaz, on
kişilik kafılemiz Havana'nın yolunu tutu-
yor. CastilJo del Morro (Morro Kalesi)
karşıhyor bizı Havana'nın girişinde. Kara-
dan bizleri, denizden umut yûklü tankerle-
koklaşıp, sevişen. Bu caddeyi Izmir'in kor-
donboyu'na benzetenlerimiz cıktı. Ben de
severim Kordonboyu'nu. Ama burası Ha-
vana. Sonralan bu "piyasa" caddesinde
yaptığımız uzun yürüyüşler bıze zengin bir
birikim sağlayacak "El Mar" diye kestirip
attığı Kübahlann bu olağanüstü güzellik-
lerle dolu kıyısı hakkında. "El Mar! Deniz
işte."
Neden gittiğimizi haürlamıyorum.
Ama. kendimi Hotel Libre'de buluyorum.
Hotel Ubre, Hilton'dan kalanlanyla o gü-
zel koloni yapılan arasında sıntan birkaç
sivri dişten biri. Riviera Hoteli gıbi, ya da
entegrasyon binası gjbi.
Hotel Ljbre'nin girişinde danışmanın
önü yolunu kaybetmiş, bilgi dilenen, ülke-
sine telefon etmeye çahşan, yani tatillerini
kendilerine zehir etmeye çahşan turistlerle
dolu. Bızse, ilk kez Hemingway'in yakışür-
masmı yaptığı Japon tunstleri gibi habire
deklanşöre sanhyoruz. Yaşlı bir Kübalı.
oteün kendisine tahsis ettiği köşede ve her
Castro'yu çağnşü-
ran puro, işte bu ba-
siteltezgâhındaböy-
lesi kolayhkla üreti-
liyor. Ha, o yap-
rağın ne kadar kuru
olması lazun, ya da
sarmanın ilmi nedir,
bunu el seyri yaparken, Japonca fotoğraflar
çekerken pek de aynmsayamadık doğrusu.
Ben, hemen birileriyle konuşmaya cahşıyo-
rum.
Havana'da İstanbullu bir seferat
Rastlantıyı ben ararken. rastlantı beni,
bir seferatın hüzünlü öyküsünde tam da en-
semden yakalayıveriyor. Arkamı dönü-
yorum. Gülümsüyor. Üç ya da dört dişi
kalmış. Ak saçlan geriye tarah. Duruşu bir
eski kederin izini taşıyor. Az incitmekten
bile çekinir gibi yere basıyor. Eliyle "bir"
işareti yapıyor. Gözleriyle de küçücük bir
isteği olduğunu. Küçücük bir şey istiyor
geri taşıyor. -"Ben bir seferatım. Seferatlan
büir misiniz? Konstantinapolis'te doğdum.
Hâlâ var mı seferet orada."
Ohnaz olur mu, var elbet. Az da olsa.
Babası ve annesini İstanbul'da kaybetmiş
bu bir zamanlann tspanyol kökenlı Yahu-
disi. Sonra tspanya'ya yakınlannın yaruna
gitmiş 1925 yılında. Bir yıl sonra da Hava-
na, Küba.
Devrimden sonra burada kalmış. "Bir
aşk uğruna" dı> or. "Devrim nüT
1
diyorum,
"Hayır, kaduı" diye yanıtlıyor beni. De-
mek ki rejimi değil bir kadını seviyor. O
kadının çocuğunun bugün 15 yaşında ol-
duğunu ve üstehk okula gittiğinı ve her sa-
Okyaousun beklenmedik cilvelerinden biri. San Larenzo caddesinde kıyıda yûTÜrken bir anda sınlsıklanı kalabilirsiniz. Ben de rnerak etmiştim, niye bu
Havanalılar yanlanna Sony marka karoeralannı veCanon marka fotoğraf makinelerini alıpda çıkmıyorlarsokağa diye (!)
ri. 1589 yıhnda rönesans mimarisınin etki-
lerini taşıyacak şekilde yapılmış olan kale,
bır mekanizmayla. o yıllarda geceleri deni-
zin üstündeki bir kapı gibi kapanır ve sem-
bolik yedi pare top atışıyla şehrin ka-
pandığı ötedeki gemilere duyurulurmuş
hergün saat dokuzda.
El Mar! Deniz işte
Genelhkle düz bir şehir olan Havana'nın
yüksekçe noktalanndan birinde kurulu bu
kale. Şehre kendince tepeden bakıyor. San
Lazaro Caddesi boyunca okyanusun uy-
sallaşmış sabah mahmurluğunda bile bir-
kaç çift bulmak mümkün kumrular gibi
otelinde Havana'nın mutlaka rastlaya-
cağınız bir puro tezgâhı açmış. Taze taze
yapıp, preste bekletüğı purolannı turistik
bir fiyattan orada satıyor. Otuz santimlik
bir puroyu, o tütün rengi elleriyle, damarlı,
kınşık, tütün yaprağına benzer elleriyle
öyle bir melekeyle şıpınişi sanveriyor ki,
gözleriniz şaşar.
Yine o eller, ustaca yakalayıp bıçağı uçu-
ruyor kellesini tütün yaprağının. Tahta, iri-
li ufakh kahplann arasında tost edip puro-
lan, onbeş-yirmi tahtayı üst üste koyup
prese yatınyor sonra. O zenginleri anlatan
karikatürlerde ilk simgelerden biri haline
gelmiş ve hemen, Havana'yı, Küba'yı ve
benden Bizim dünyamızda bunun adı pa-
radır. Onun ise bizden alacağı dolan kul-
lanacak yeri yok.
-"tspanyol musunT"
-"Türküm...
"Turco?!''
Ne güzel şey anlaşamamak... Ne güzel
şey Havana'da ihtiyar bir Havanalı ile bir
milliyet hesabı yapmakiçin dakikalarca ce-
belleşmek. Kendini bütün bağlantılardan
kopuk hissedip bütün dillerde kendinle be-
raber olmak. Oyle san sen daha. Sözcükle-
riyle beni o levanten yıllannın Türkiyesi'-
ne, kelime kelime hatırladığı İngjlizcesiyle,
yirmi dört saatte aldığım yolu bir dakikada
bah okula aç gitüğini anlatıyor. "Şuradaki
pastaneden birkaç yiyecek şey alır nusm?"
diyor. "Turco..." diye ekliyor. gülümseme-
si kısa bir hıçkınğa dönüşerek. O kadının
şimdi çook uzaklarda olduğu gözlerinin
yorgunluğundan, kuş sekişi duruşundan
belli. Onu da sormuyorum artık.
Ve Hotel Libre'den çıkıp da Küba'nın
yabana ülkelerle bağlanüsını sağlayan
ICAP'ın Türkiye rnasası şefı Thomas Cao'-
yla buluşmak için yola döküldüğümüz
anda Havana'nın arka sokaklanyla tanışı-
yoruz nihayet.
SÜRECEK
YA mSiNlNOA İ K K .
\it KARiKATCiKfî Çzi-
fc - K T R K "
Resmi
tarih
meraklılanna
Küba
tarihinden...
(i)
K
ristofKolomb burayı da
keşfetmiş. rjemen yetiştirmiş
dünyanın dort bır yaruna;
t-Öyte bir ülke ki bürası, bir
ekene bin veriyor. Cennet,
cennet..." 1492.0 vakitler cennetleri
çehenneme çevırmeye meraklı
İspanyollar sömürgeci zihniyetleriyle
(o zaman şaşılacak bır zihniyet
değıldir bu) Afrikalı ve Hınüi köleleri
getirmişler ülkeye. 1500'lerin ilk
yanşında bir harekettir başlamış artık
adada. Şekerkamışı yetişmeye. top-
rak da bire bin vermeye başladıkça
insanlar da bölüşüm kavgasına
tutuşmuşlar. Toprak ağaüğı
biçimlenmiş; kölelik, köle
ayaklanmalan ve derken kanlı
susfuruşlar. Bir hakça alışveriş
yapmış Ingiltere ile Ispanya kendi
arasında. 1760'larda."Sen"demiş
kolonyel kardeşine İngiltere "al şu
Florida'yı, ben de Küba'yı alayun da,
kendi usullerince yaüştırayim havasmı
buraıun..." Bölen memnun, bölüşen
Vee28Ocak!853'te,
Küba halkının hâlâ
bugünbile belkiFidel'den
çok sevdiğiilk
anti-emperyah'st
savaşçısı Küba'nın,
bizdeki Mustafa Kemal
Atatürk 'e duyulan
sevgiye eş bir sevgiyle
anüan Jose Marti
Havana'da dünyaya
geliyor.
memnun, İngilızler de deniz ticaretine
kalkışınca burada, kralhğına mal
üstüne mal katmış. Ne zaman ki
1800'lerin sonlannda bir burjuva
demokraü, fabrikatör Carlos Castillo
çılapda köleliğin kaldınlmasını • oeo?
sağlayacak, işte o günden bugüne ^
kimse birdaha o melez ırkın insanına*
Afrika, Amerika ve Avrupa
kıtalannın bütün renklerinin kanldıgı
o insan paletine. bir daha kimse zincir
vuramayacak.
Ve 28 Ocak 1853'te, Küba halkının hâlâ
bugün bile belki Fidel'dençok
sevdiğı ilk anü-ernperyalist savaşçısı
Küba'nın, bizdeki Mustafa Kemal
Atatürk'e duyulan sevgiye eş bir
sevgiyle anılan Jose Marti Havana'da
dünyaya geliyor. Marx'la ve Lenin'le
çağdaş Marti. Bu "ulusal kahraman"
devrimın hemen ertesinde çıkanlan
bir kararla bugün ülkede yaşayan
hiçbir liderin resmi asüamazken ve
sokaklara adı verilemezken, Küba'da
yergök, Jose Marti'nin resimleri,
heykellen ve ondan adını almış
meydan ve caddeleriyle doludur.
Küba'nın Atatürk'ü Jose Marti.
Fidel'in kardeşi Raul Castro ile 30 yıl sonra yapılan söyleşiden JL
'Batista'yı devirebüeceğinttzdenenrindeğildik'
G
ranma zaferimizin hazırhklan sırasm-
da orada talim yapıyorduk. Hatırlı-
yorum da, ilk önce dürbünlü tüfekler-
le atış yapmasıru öğrendik. öyle bir
seviyeye geldik ki 500-600 metreden,
ilerleyen hedefı vurabiliyorduk.
- Sayın Komutan, bildiğiniz üzere tüm dünyada
kendisüıden korkulan bir insan olarak tanınıyor-
sunuz. Bunun nedenini açıklayabilir misiniz?
- Bunu bana daha önce de soyleyenler oldu.
Ama bunun bir açıklaması var. Ihtılalin za-
ferinden sonra Küba, araüksız olarak özellikle
Yankee'ler tarafından 30 yıl boyunca günün 24
saati, yılın 365 günü tehdit edildi.
Ben o zaman zarfında Silahlı Kuvvetler Ko-
mutanı'ydım. Aslında korkulan, düşmamn
korkup, halkın sevdiği Silahlı Kuvvetler'di. Bir
o kadar da güclü CIA'nın cinayet planlanna
başanyla karşı koyabilen İçişlen Bakanüğı
hakkında söylenebilir. Aslında yüzlerce su-
bayın ve tüm halkın layık olduğu bu meziyetin
sadece şahsıma atfedılmesi büyük bir abart-
madır.
Göreccğinızgibi boylebirgeçmişledüşmanın
önünde yardımse-
ver bir kişilik ser-
güeyemezdim.
Ama siz bunun ak-
sini ispat etüniz.
Millet meclisi dele-
gelerini belirlemek
amaayla secim
bölgelerinde yapı-
lan oylamanın so-
nuçlan bunu gös-
teriyor. Tabii ki
Mano bu kadar
nazik konularda
bu kadar zaman
boyunca hiç hata
yapmadığımı söy-
leyecek değilim.
- Evet General,
bütün insanoğlu hata yapar..
- Görebildiğim hatalanmı hemen düzelttım.
Gelecekte, yapuklanmız incelendiğinde emi-
nım ki daha birçok hatalanmız bulunacaktır.
- Saym Komutan, îbtUalin prensiplerine gönül-
den bağlı bir lider
kardeşi olarak
neler hissediyor-
sunuz? Amacımza
ulaştığınızı hisse-
diyor musunuz?
- Bu noktada
birçok farkh
duygularla karşı-
laşılıyor. İlk ola-
rak, 40 küsur
sene önceki bu
savaşla başladık:
Batista 10 Mart
1952'debirdarbe
yaptı. Bu sırada
ben üniversıtede
öğrenciydim. Fi-
del ise hukuk fa-
kültesinden mezun olmuştu. Savaşa biz de
katıldık.
Bu arada, yaşımıza rağmen sonuna kadar gi-
debıleceğjmizden. ıhtılalin başansını veya Ba-
tistanın devrileceğinı göreceğımizden hiçbir za-
man emin olamadım. 1956'nın sonlanna geldi-
ğimizde başladığımız savaşın acımasızlığıyla
yüzleştik. Askeri açıdan Sierra Maestra'daki
savaşın senesinde yüzbaşı olarak bir birliği yö-
nettim. Bu benim askerlik hayatımın en mutlu
zamanıydı. '58'in başlamasıyla bana askeri bö-
lüğün liderliği görevini verdiler. Daha sonra,
200 bin kişiden fazla insanın yaşadığı 12 bin
metrekarelik bır bölgenin idaresı gibi diğer so-
rumluluklann yani sıra 6 büyük gerilla birliğin-
den oluşan bir cepheyi yöneterek savaşı ta-
mamladım. En zor etap ise, tam olarak zafer-
den sonradır ki zaten sen de çok iyi biliyorsun.
Şanınm hayallerim çoğu kez gerçeğe dönüştü.
İhtilalin başansına her zaman inandım. 2
Aralık 1956'da, Truxpan'dan başlayan Gran-
ma seferi ile Küba'ya çıkük. Bundan 3 gün son-
ra, orduyla beklenmedik karşılaşmamız bizi
çok şaşırttı. Biz fıziksel olarak eğıtimliydik, fa-
kat yülar önce sadece 26 temmuzdaki Moncada
saldınsina dayanan yetersiz deneyımimızle ko-
layca sanldık ve bozguna uğraüldık.
SÜRECEK