25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11MAYIS1993SALI CUMHURİYET SAYFA, DIZIYAZI Kübaaçhğınsmırmda-2- S abaha karşı, yifmi dört saatlik bır yolculuktan sonra Havana'- nın 21 kılometre doğusunda ka- lan Itabo Oteli'ne, turistler de- nizden yararlansınlar diye ok- yanusun bitişiğine yapılmış bu tatıl beldesine ulaşıyoruz. Ama canımız sıkıhyor bu işe. Bir; turist değiliz biz. De- nizi için gelmedik buraya. İld; sabah uyanıp da Havana'ya bir adımda inmek; şehri. şehrin yoksulluğunu. zamamn lakılı kaldığı yeri yakalamak isterdik. Demek her dakika şehre ınilecek, Demek otel yüzümüzü birkaç saat görecek. Ve bolca taksiciyle teşriki mesaimiz olacak. Yılda ortalama 500 bin turistin geldiği Küba'da en soğuk mevsimde hava sıcakkğının 20 derecenin alüna inmediği, yani yaklaşık on ikı ay boyunca turizme açık olduğu düşünülecek olursa. ABD'- nin, ya da Kübahlann deyişiyle " Yankee "- lerin yaptığı yoğun anti-propagandanın etkisinjn ne denli büyük olduğu daha ıyi anlaşılır. Üstelik de Miami'nin 90 mil ötesinde, insanlan ateş ısısında bu gûleç üJke mükemmel turistik olanaklara sa- hip olamasa da 30-40 dolarlık yemek da- hil ücretiyle bütün dünyanın tatil cenneti haline gelebilir. Ama abluka, bir anlam- da ABD'nin karşı reklam kampanyası. yandaşı bol bu dûnya jandarmasını bu konuda da galip çjkarrruş. Kûba'da açhğın boyutları Dövizle alış-veriş yapılan freeshoplar Kübahlara kapalı. Bundan ikı yıl kadar önce Sovyetler Birliği'nin çökmesi ile başlayan petrol knzi ya da daha drama- tik bir tabirle Küba'nın mutlak yalnızlığı ülkede ahşılmadık manzaralara yol açı- yor. Fuhuş sektörü ve mafya, dolar kap- ma yanşında ürmaruşa geçrrüş. Açlık noktasına gelen Küba, ahlakını kaybe- decek, kaybediyor. Çocuklar, o sarsıl- maz onurlanyla ünlü Kübalı babalannı yadsıyarak dilenmeye, ama bunu da Küba usulü yapmaya başlamışlar bile. Ama, diyebiliriz ki, tam ikıyılönce Küba'da zaman durmuş. Zaman Küba'da tam bundan iki yıl önce eksilmenin veyok olmanın egementiğirie terkedilnüş. Ve, zaman birkez durmayagörsün, işte o anyıkım vegerileme olancaşiddetiyle atlar insanın üstüne. Buna ilışkin öyküleri yeri geldikçe ania- tacağım sizlere. Ama, diyebiliriz ki, tam iki yıl önce Küba'da zaman durmuş. Zaman Küba'- da tam bundan iki yıl önce eksilmenin ve yok olmanın egemenliğine terkedilmiş. Ve, zaman bir kez durmaya görsün, işte o an yıkım ve gerileme olanca şiddetiyle at- lar insanın üstüne. Gece yolcuları Minibüsümüz ve daha çok sevimli bir Almana benzeyen tombiş turistik rehbe- rimız Gisella ile ilk palmiyeleri gördüğü- müz, devrim öncesinden kalma kimi metruk koloni evlerine ,ilk "oo"lanmızı çektiğimiz havaalanı-otel arasındaki kırk dakikahk yol boyunca en ilginç izle- nimim şu oldu: Karanlığın içinde, herke- sin yatuğı, evine çekildiği izlenimi veren boş yollardan gecerken, duraklan ay- dınlattıkça minibüsümüz, onlarca in- sanın bu duraklarda bekleştiğını gördük. Kimi elinde Karayip işi bir halı heybe, kimi plastik bir torba, bekleşip duruyor- lar ne vakit geleceği meçhul araçlan. Küba haÖu şuradan şuraya ulaşamı- yor. Küba halkı "Biz temiz insanlarız. Ama sabun bulamıyonız yıkanmak için. Bu koku bizi de yaralıyor içten içe" diyor. Küba halkı abluka yüzünden çocuğunu kuru bir sabunun o ınsanca kokusuyla yuvamıyor. O kara ellerindeki bembeyaz tırnaklanyla güzelim Havanalı kız, artık elindeki kıri saklayamıyor. Küba'da yiyecek, çok ciddi bir sıkıntı. Tropik zengınliğin içinde endüstrisi ta- mamen durmuş Küba, kelimenin tam anlamıyla, varlık içinde yokluk çekiyor. Açîık çekiyor. Çocuklar yiyecek ekmeği şımJılik buluyor. Ama hızla gidilen yer o kı. Küba'dan felaket haberleri alacağız. K E M A L G Ö K H A N Dbaşındaengüzelsöz Petrol-İş Başkanı Münir Ceylan'dan geüyor: "özgürlük ve ekmek hiçbir zaman birarada olamayacak mı?" VeAhmetKaya ektiyor; "Niyehep yoksulluğu böUişür sosyatistler?" Gündemi yoğun, savaşan. yok eden ve günden güne umursamayan dünya insanı bu haberleri de iki reklam araa yutup ata- cak. Ekonomisindeki cöküşü bir kıtlık ta- lanına dönüştürmemişse bugün Küba halkı, yoksulluğu paylaşmışsa usulca, bun- da o görkemli ülke sevgisinin ve ehlileşmiş kalplerin sonsuz etkisi var. Özgürlük ve ekmek ne vakit yan yana gelecek Daha yolculuğun başında eri güzel söz Petrol-lş Başkanı Münir Ceylan'dan geli- yor "özgürlük ve ekmek hiçbir zaman bira- rada olamayacak nu'/"' Ve Ahmet Kaya ek- lıyor: "Niye hep yoksulluğu bölüşür sosya- Kstierr Sabahın mahmurluğunu atar atmaz, on kişilik kafılemiz Havana'nın yolunu tutu- yor. CastilJo del Morro (Morro Kalesi) karşıhyor bizı Havana'nın girişinde. Kara- dan bizleri, denizden umut yûklü tankerle- koklaşıp, sevişen. Bu caddeyi Izmir'in kor- donboyu'na benzetenlerimiz cıktı. Ben de severim Kordonboyu'nu. Ama burası Ha- vana. Sonralan bu "piyasa" caddesinde yaptığımız uzun yürüyüşler bıze zengin bir birikim sağlayacak "El Mar" diye kestirip attığı Kübahlann bu olağanüstü güzellik- lerle dolu kıyısı hakkında. "El Mar! Deniz işte." Neden gittiğimizi haürlamıyorum. Ama. kendimi Hotel Libre'de buluyorum. Hotel Ubre, Hilton'dan kalanlanyla o gü- zel koloni yapılan arasında sıntan birkaç sivri dişten biri. Riviera Hoteli gıbi, ya da entegrasyon binası gjbi. Hotel Ljbre'nin girişinde danışmanın önü yolunu kaybetmiş, bilgi dilenen, ülke- sine telefon etmeye çahşan, yani tatillerini kendilerine zehir etmeye çahşan turistlerle dolu. Bızse, ilk kez Hemingway'in yakışür- masmı yaptığı Japon tunstleri gibi habire deklanşöre sanhyoruz. Yaşlı bir Kübalı. oteün kendisine tahsis ettiği köşede ve her Castro'yu çağnşü- ran puro, işte bu ba- siteltezgâhındaböy- lesi kolayhkla üreti- liyor. Ha, o yap- rağın ne kadar kuru olması lazun, ya da sarmanın ilmi nedir, bunu el seyri yaparken, Japonca fotoğraflar çekerken pek de aynmsayamadık doğrusu. Ben, hemen birileriyle konuşmaya cahşıyo- rum. Havana'da İstanbullu bir seferat Rastlantıyı ben ararken. rastlantı beni, bir seferatın hüzünlü öyküsünde tam da en- semden yakalayıveriyor. Arkamı dönü- yorum. Gülümsüyor. Üç ya da dört dişi kalmış. Ak saçlan geriye tarah. Duruşu bir eski kederin izini taşıyor. Az incitmekten bile çekinir gibi yere basıyor. Eliyle "bir" işareti yapıyor. Gözleriyle de küçücük bir isteği olduğunu. Küçücük bir şey istiyor geri taşıyor. -"Ben bir seferatım. Seferatlan büir misiniz? Konstantinapolis'te doğdum. Hâlâ var mı seferet orada." Ohnaz olur mu, var elbet. Az da olsa. Babası ve annesini İstanbul'da kaybetmiş bu bir zamanlann tspanyol kökenlı Yahu- disi. Sonra tspanya'ya yakınlannın yaruna gitmiş 1925 yılında. Bir yıl sonra da Hava- na, Küba. Devrimden sonra burada kalmış. "Bir aşk uğruna" dı> or. "Devrim nüT 1 diyorum, "Hayır, kaduı" diye yanıtlıyor beni. De- mek ki rejimi değil bir kadını seviyor. O kadının çocuğunun bugün 15 yaşında ol- duğunu ve üstehk okula gittiğinı ve her sa- Okyaousun beklenmedik cilvelerinden biri. San Larenzo caddesinde kıyıda yûTÜrken bir anda sınlsıklanı kalabilirsiniz. Ben de rnerak etmiştim, niye bu Havanalılar yanlanna Sony marka karoeralannı veCanon marka fotoğraf makinelerini alıpda çıkmıyorlarsokağa diye (!) ri. 1589 yıhnda rönesans mimarisınin etki- lerini taşıyacak şekilde yapılmış olan kale, bır mekanizmayla. o yıllarda geceleri deni- zin üstündeki bir kapı gibi kapanır ve sem- bolik yedi pare top atışıyla şehrin ka- pandığı ötedeki gemilere duyurulurmuş hergün saat dokuzda. El Mar! Deniz işte Genelhkle düz bir şehir olan Havana'nın yüksekçe noktalanndan birinde kurulu bu kale. Şehre kendince tepeden bakıyor. San Lazaro Caddesi boyunca okyanusun uy- sallaşmış sabah mahmurluğunda bile bir- kaç çift bulmak mümkün kumrular gibi otelinde Havana'nın mutlaka rastlaya- cağınız bir puro tezgâhı açmış. Taze taze yapıp, preste bekletüğı purolannı turistik bir fiyattan orada satıyor. Otuz santimlik bir puroyu, o tütün rengi elleriyle, damarlı, kınşık, tütün yaprağına benzer elleriyle öyle bir melekeyle şıpınişi sanveriyor ki, gözleriniz şaşar. Yine o eller, ustaca yakalayıp bıçağı uçu- ruyor kellesini tütün yaprağının. Tahta, iri- li ufakh kahplann arasında tost edip puro- lan, onbeş-yirmi tahtayı üst üste koyup prese yatınyor sonra. O zenginleri anlatan karikatürlerde ilk simgelerden biri haline gelmiş ve hemen, Havana'yı, Küba'yı ve benden Bizim dünyamızda bunun adı pa- radır. Onun ise bizden alacağı dolan kul- lanacak yeri yok. -"tspanyol musunT" -"Türküm... "Turco?!'' Ne güzel şey anlaşamamak... Ne güzel şey Havana'da ihtiyar bir Havanalı ile bir milliyet hesabı yapmakiçin dakikalarca ce- belleşmek. Kendini bütün bağlantılardan kopuk hissedip bütün dillerde kendinle be- raber olmak. Oyle san sen daha. Sözcükle- riyle beni o levanten yıllannın Türkiyesi'- ne, kelime kelime hatırladığı İngjlizcesiyle, yirmi dört saatte aldığım yolu bir dakikada bah okula aç gitüğini anlatıyor. "Şuradaki pastaneden birkaç yiyecek şey alır nusm?" diyor. "Turco..." diye ekliyor. gülümseme- si kısa bir hıçkınğa dönüşerek. O kadının şimdi çook uzaklarda olduğu gözlerinin yorgunluğundan, kuş sekişi duruşundan belli. Onu da sormuyorum artık. Ve Hotel Libre'den çıkıp da Küba'nın yabana ülkelerle bağlanüsını sağlayan ICAP'ın Türkiye rnasası şefı Thomas Cao'- yla buluşmak için yola döküldüğümüz anda Havana'nın arka sokaklanyla tanışı- yoruz nihayet. SÜRECEK YA mSiNlNOA İ K K . \it KARiKATCiKfî Çzi- fc - K T R K " Resmi tarih meraklılanna Küba tarihinden... (i) K ristofKolomb burayı da keşfetmiş. rjemen yetiştirmiş dünyanın dort bır yaruna; t-Öyte bir ülke ki bürası, bir ekene bin veriyor. Cennet, cennet..." 1492.0 vakitler cennetleri çehenneme çevırmeye meraklı İspanyollar sömürgeci zihniyetleriyle (o zaman şaşılacak bır zihniyet değıldir bu) Afrikalı ve Hınüi köleleri getirmişler ülkeye. 1500'lerin ilk yanşında bir harekettir başlamış artık adada. Şekerkamışı yetişmeye. top- rak da bire bin vermeye başladıkça insanlar da bölüşüm kavgasına tutuşmuşlar. Toprak ağaüğı biçimlenmiş; kölelik, köle ayaklanmalan ve derken kanlı susfuruşlar. Bir hakça alışveriş yapmış Ingiltere ile Ispanya kendi arasında. 1760'larda."Sen"demiş kolonyel kardeşine İngiltere "al şu Florida'yı, ben de Küba'yı alayun da, kendi usullerince yaüştırayim havasmı buraıun..." Bölen memnun, bölüşen Vee28Ocak!853'te, Küba halkının hâlâ bugünbile belkiFidel'den çok sevdiğiilk anti-emperyah'st savaşçısı Küba'nın, bizdeki Mustafa Kemal Atatürk 'e duyulan sevgiye eş bir sevgiyle anüan Jose Marti Havana'da dünyaya geliyor. memnun, İngilızler de deniz ticaretine kalkışınca burada, kralhğına mal üstüne mal katmış. Ne zaman ki 1800'lerin sonlannda bir burjuva demokraü, fabrikatör Carlos Castillo çılapda köleliğin kaldınlmasını • oeo? sağlayacak, işte o günden bugüne ^ kimse birdaha o melez ırkın insanına* Afrika, Amerika ve Avrupa kıtalannın bütün renklerinin kanldıgı o insan paletine. bir daha kimse zincir vuramayacak. Ve 28 Ocak 1853'te, Küba halkının hâlâ bugün bile belki Fidel'dençok sevdiğı ilk anü-ernperyalist savaşçısı Küba'nın, bizdeki Mustafa Kemal Atatürk'e duyulan sevgiye eş bir sevgiyle anılan Jose Marti Havana'da dünyaya geliyor. Marx'la ve Lenin'le çağdaş Marti. Bu "ulusal kahraman" devrimın hemen ertesinde çıkanlan bir kararla bugün ülkede yaşayan hiçbir liderin resmi asüamazken ve sokaklara adı verilemezken, Küba'da yergök, Jose Marti'nin resimleri, heykellen ve ondan adını almış meydan ve caddeleriyle doludur. Küba'nın Atatürk'ü Jose Marti. Fidel'in kardeşi Raul Castro ile 30 yıl sonra yapılan söyleşiden JL 'Batista'yı devirebüeceğinttzdenenrindeğildik' G ranma zaferimizin hazırhklan sırasm- da orada talim yapıyorduk. Hatırlı- yorum da, ilk önce dürbünlü tüfekler- le atış yapmasıru öğrendik. öyle bir seviyeye geldik ki 500-600 metreden, ilerleyen hedefı vurabiliyorduk. - Sayın Komutan, bildiğiniz üzere tüm dünyada kendisüıden korkulan bir insan olarak tanınıyor- sunuz. Bunun nedenini açıklayabilir misiniz? - Bunu bana daha önce de soyleyenler oldu. Ama bunun bir açıklaması var. Ihtılalin za- ferinden sonra Küba, araüksız olarak özellikle Yankee'ler tarafından 30 yıl boyunca günün 24 saati, yılın 365 günü tehdit edildi. Ben o zaman zarfında Silahlı Kuvvetler Ko- mutanı'ydım. Aslında korkulan, düşmamn korkup, halkın sevdiği Silahlı Kuvvetler'di. Bir o kadar da güclü CIA'nın cinayet planlanna başanyla karşı koyabilen İçişlen Bakanüğı hakkında söylenebilir. Aslında yüzlerce su- bayın ve tüm halkın layık olduğu bu meziyetin sadece şahsıma atfedılmesi büyük bir abart- madır. Göreccğinızgibi boylebirgeçmişledüşmanın önünde yardımse- ver bir kişilik ser- güeyemezdim. Ama siz bunun ak- sini ispat etüniz. Millet meclisi dele- gelerini belirlemek amaayla secim bölgelerinde yapı- lan oylamanın so- nuçlan bunu gös- teriyor. Tabii ki Mano bu kadar nazik konularda bu kadar zaman boyunca hiç hata yapmadığımı söy- leyecek değilim. - Evet General, bütün insanoğlu hata yapar.. - Görebildiğim hatalanmı hemen düzelttım. Gelecekte, yapuklanmız incelendiğinde emi- nım ki daha birçok hatalanmız bulunacaktır. - Saym Komutan, îbtUalin prensiplerine gönül- den bağlı bir lider kardeşi olarak neler hissediyor- sunuz? Amacımza ulaştığınızı hisse- diyor musunuz? - Bu noktada birçok farkh duygularla karşı- laşılıyor. İlk ola- rak, 40 küsur sene önceki bu savaşla başladık: Batista 10 Mart 1952'debirdarbe yaptı. Bu sırada ben üniversıtede öğrenciydim. Fi- del ise hukuk fa- kültesinden mezun olmuştu. Savaşa biz de katıldık. Bu arada, yaşımıza rağmen sonuna kadar gi- debıleceğjmizden. ıhtılalin başansını veya Ba- tistanın devrileceğinı göreceğımizden hiçbir za- man emin olamadım. 1956'nın sonlanna geldi- ğimizde başladığımız savaşın acımasızlığıyla yüzleştik. Askeri açıdan Sierra Maestra'daki savaşın senesinde yüzbaşı olarak bir birliği yö- nettim. Bu benim askerlik hayatımın en mutlu zamanıydı. '58'in başlamasıyla bana askeri bö- lüğün liderliği görevini verdiler. Daha sonra, 200 bin kişiden fazla insanın yaşadığı 12 bin metrekarelik bır bölgenin idaresı gibi diğer so- rumluluklann yani sıra 6 büyük gerilla birliğin- den oluşan bir cepheyi yöneterek savaşı ta- mamladım. En zor etap ise, tam olarak zafer- den sonradır ki zaten sen de çok iyi biliyorsun. Şanınm hayallerim çoğu kez gerçeğe dönüştü. İhtilalin başansına her zaman inandım. 2 Aralık 1956'da, Truxpan'dan başlayan Gran- ma seferi ile Küba'ya çıkük. Bundan 3 gün son- ra, orduyla beklenmedik karşılaşmamız bizi çok şaşırttı. Biz fıziksel olarak eğıtimliydik, fa- kat yülar önce sadece 26 temmuzdaki Moncada saldınsina dayanan yetersiz deneyımimızle ko- layca sanldık ve bozguna uğraüldık. SÜRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear