22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21ŞUBAT1993PAZAR 8 PAZARYAZILARI Yüce dağlaıııı ıııeıııleketiııcle bir geziııtiKarlı dağlar yûksek. Çok yüksek. Dün- yanın en yüce dağlan Annapurna South (7200 m), Hinnchuli (6400 m) ve Machha- puchhare (7000 m) ile göz göze Tibet asıllı Chamyoung. Sırtında 25 kg. yûk tırmanı- yor. Peşınde iki yabancı. Ulkeyi gezmeye gelmişler. Onlann eşyalanm taşıyor, onla- ra Nepal'ın yeşil ormanlannı, sulan, gür akan nehırlenni, yükseklerden düşen çağ- layanlannı. dağ yamaçlanndakı basamak pirinç tarlalannı ve yûce dağlannı gösten- >or. O sabah yola çıkmışlardı şirin Fewa gölü kı\ısındakı Pokhara'dan. Dharapus üze- rinden Landrung'a gidiyorlardı. Trekking yapıyordu peşindeki iki yabana. Tüm haf- ta boyunca onlarla birlikte olacaktı. Ti- bet'ten kaçıp. Nepal'a geldiği günden bu yana dağlarda köyden turist yükü taşıyor- du. On beş yıldır. Okuması yazması yoktu. Tek odalı evinde kansı ve üç çocuğu eline bakıyordu. Turistleri gezdire gezdire öğ- rendiği İngilizce son yıllarda oldukça işıne yanyordu. Şımdı eline eski gûnlere oranla daha çok para geçıyordu. Günde 5 dolar. Pokhara'dan nehir kıyısından yürüyüp, Phediye varmışlar, 900 metreden 1800 metreye iki saatte tırmanmışlardı. Sırt çan- talan ağır olmayan iki yabana pek zorlan- mamışü. Kısa bir limonlu çay molasından sonra Dhampus'a doğru yükselmeye de- vam ettiklerinden Machhapuchhare tekrar karşılanna dikilivermışu. Tahta dağevleri ve yeşil pirinç tarlalan arasmdan kişiyi bü- yûleyen bir görûnüşü vardı bu yüce dağın. Kutsaldı Nepal insanı icin. Bugüne dek hiçbır dağa doruğuna ulaşamamıştı. Dhampus'da güzel bir yemek molası verdiler. Yemekten sonra biraz kestirdiler. Sonra neşeyle yola koyuldular. Güzel köy- lerden geçtiler. Pirinç tarlalannda çalışan ya da bambu kesen canayakın insanlarla NEPAL sohbet ettiler. Kocaman ağaçlann gölgesinde yü- rüdüler. İki saat sonra Landrung'a vardıklan- nda akşam oluyordu 1800 m. yüksekte. Güneş Annapurna South'un ar- kasında ağır ağır kaybo- luyordu. Ertesi sabah kahvaltı- ^ ~ ^ ^ ~ ~ ~ ~ ya oturduklannda ise kıpkırmızı bir dağ vardı karşılannda. Doğan güneşin renkle- rindç, O gün yolculuk Chornrong'a (2000 m.) idi. Once nehir vadisine inecekler. son- ra yine yükselecekJerdi. Zor bir yürüyüş onu ve peşindeki iki yabancıyı bekliyordu. Akşamüstü Chomrong'a ürmandıklan- nda bitkin, fakat mutluydular. Ertesi sabah kariı dağlarda yine bir renk çoşkunluğu vardı. Doğan güneşin kızıUı- ğında inanılmaz renklere bürünmüştü do- AHMET ARPAD ruklar. Annapurna base- camp'e doğru yola koyul- dular. Pirinç tarlalan arası- nda 2500 m.'ye yükseldiler. Yemek molası verdıklerini Khuldi'de dağ polisı. Ilın- ku'dan öteye gitmemeleri- ni önerdi. Kampa ulaşan yola cığ düşmüştü. Ye- ^^^™^™^~ mekten sonra 3 saat yürü- yüp, konaklamağa karar verdiler. Küçük dağ evinin mutfağında akşam ye- meğinden sonra iki yabana onunia iskam- bil oynadı. Gürül gürül yanıyordu ocak. Sohbete daldıiar. Chamyoung onlara gün- lük yaşamırun sorunlannı anlattı. NepaT- de üç çocuğu birden okutmanın olanak dışı ojduğunu söyledi. Fakat o ne yapıp yapıp. hiç olmazsa birinci sınıfa başlayacak bü- yük oğlunu adam edecekti. İlkokulundan sonra mutlaka özel İngılız lısesine verecek- ti. Devlet okullannı bitirenlerin başanya ulaşması bu ülkede hemen hemen olanak- dışıydı. On beş yü önce anne ve babası ile Tibet'ten Nepal'a kaçtıklannda mutlu bir yaşama gittikJerini sanmışlardı. Son 40 yıl- da ülkelerini terkeden 1 milyondan fazla Tibet'lınin tek kazana hür bir yaşam ol- muştu. Burada hiç olmazsa Çin boyundu- ruğunda yaşamıyorlardı. Ancak kraliyet- ten demokrasiye gecme aşamasında olan Nepal'de yaşam savaşı vermek de oldukça zordu. Sabah kahvaltısını dağ evinin terasında yapülar. Yüce Himalayalar'ın gökyüzünü delecekmış gibi 7 bin metrenin üzerine > ük- selen bu üç dağı ile burunu buruna oturu- yorlardı. Bu tepelere ürmanmak, onlan çe- pecevre dolaşmak mümkündür. Beş bın metrenin üzerine çıkan yollarda yürümek, karlan ve buzullan aşıp, tekrar vadiye ın- mek tam 3 hafta sürüyordu. Dönüş yolunda Ghandrung'dan (1900 m.) geçtiler. Son günde de Chandrakot (1400 m.) üzennde Phedi'ye, oradan da Pokhara'ya indiler. O gün tüm yol boyun- ca katır kervanlanna rasüadılar. Yüzlerce beyaz katır sırtlannda yük torbalan kuzey- baüya doğru dağlara tırmanıyordu. Ne- pal'in Tibet sırunna, Jomosom üzerÛK Mustang Kraliyeti'ne gidiyorlardı. Katır- larla dağ köylerine mal götüren tüccarlann en son durağı Mustang, Nepal sınırlan içinde idi. Yabanalann çok zor izin alarak ve 500 S vıze ücreti karşılığı girebildigi kra- liyetin başkentı Mustang'ı cevreleyen sur- lann kapılan hergece kilitleniyordu. Ertesi sabah 14 kişilik ucakta sadece iki yolcu vardı. Chamyoung onlara el salladı. Küçük uçak sıs bulutlannı delip yükseldi. Pencerelerden Hımalaya'lara doyum ol- muyordu. Dünyanın çatısı bu yüksek dağ- lar Katmandu'ya kadar eşhk etti onlara. PoıtekizlileiTiı son keşfi turizmBir yanına Atlas okyanusunu bir vanına Akdeniz'i alan Por- tckızın ünlüdenizcisi Vascode Gama yüzyıllar önce dünyayı dolaşmış, yeni yerler keşfetmiş- U. Vasco de Gama'dan başka bırçok kaşıf çıkmış Portekiz'de. Bu kaşıfler deniz yoluyla dün- yayı dolaşarak dünyanın düz tepesi şeklinde olmadığının bi- Iınmesıne yardıma olmuşlar. Şımdiki Portekızliler de son olarak kendı ülkelenni keşfet- mişler, modern kaşifleri, tunst- leri ülkelerine getirenin yolunu bulmuşlar. Clke nüfusundan fazla tunstin geldiği Portekiz'de başanlı bir turizm politikasının uygulandığı turistik merkezlen gezince bile anlamak olası. 1983 seçimlerinden sonra en çok oyu alan Sosyalist Parti, çoğunluğu sağlayamayıp hükü- meti kuramayınca, Sosyal De- mokrat Parti ile koalisyon hü- kümeti kurdu. Soares baş- kanlığındakı hükümet, 8 aylık (540 gün) acil sorunlar prog- ramını başlattı. Bu alanda aü- lan adımlarla Portekiz 4 Ocak 1986'daATyeahndı. 1983 yılında kurulan bu koa- lisyon hükümeti, dar boğazdan kurtulup ekonomiyi düze cı- karmak için bir şeyi keşfetti: T r i " \{ l I 1985 yılında Portekiz'e giren MP Travel acentesi, bugün yılda 350 bın Alman müşterisi- nı bu ülkeye getiriyor. Ülkenin güney sahilleri, en çok ziyaretçi çeken bölgesı. Algarve eyaleti tatil köyü, otel ve villalarla dolu bir bölge yatak kapasitesi 8 bın olan bölgede çevre açısından çok az hata yapılan bölge ülke yöneticilen, Avrupa'nın tu- nzmde söz sahibi olan komşu- lan İspanya'nın hatasını gördü- ğünden Avrupa'nın turizmde söz sahibi olan komşusu İspan- ya'nın hatasını Portekiz de yap- mayarak sağlıklı bir tunzmin CARVOEIRO BÜLENT ECEVtT temellerini atmjşlar. MP'nin konuğu olarak geldi- ğimiz Portekiz de Algarve böl- gesinde Carvoeiro kasabasında kalıyoruz. Burası Kemer ya da Fethiye'ye benziyor. Kasa- banın merkezinde Smilers Bar'- da oturuyoruz. Rehberimiz Andrea'nın burayı tercih et- mesinin nedeninı girince an- ladık. Meğer 1554 yılında kor- san Kara Ahmet'in Portekiz kıyılanna gelip ıle Portekiz keş- finı yapanlardan olarak tarih kitaplanna geçmiş. Bann bınası eski bir yapı, 40-50 yıllık olduğu söyleniyor. Ehıvara çizilmiş tablo Türk Korsan Kara Ahmet'in Carvo- eiro ya geldiğini anlatıyor. "Korsan Türk Kara Ahmet" olarak üst yazısı bulunan tab- loda kuru kafa şekilli korsan bayraklı gemiler var. Andrea bann sahibinden edindiği bilgileri aktanyor. Tabloyu yapan Horacio adh bir Afrikalı bu binayı yapıp an- nesini oturtunıpkendisi Afrika kıyılanndaki Cabo Verde adb bir adaya geri dönmüş. Ya- şamını da burada devam ettir- miş. Portekiz sömürgesi olan bazı adalar Afrika kıyılannda bulunuyordu. Sömürgecilik bittiğinde de Portekiz'e gelmek isteyenler getirilmış, yerleşme- lerine olanak tanınmış. 10 milyon nüfuslu Portekiz, geleceğini turizme bağladığı or- tada. Bunda da başansını ülke- ye gelen turist sa>ısından bütün dünyaya gösteriyor. Günümü- zün gezginleri tunstler Porte- kiz'i keşfetmişler. Dansı Türk turizminin başına... Insanolmanınzamaııı Dünyaca ünlü Rio Karnavalı'na önceki gün start verildi. Belediye Başkanı Cesar \1a- ia'nın kamaval kralına kentin anahtannı teslim etmesiyle başlayan kutlamalar ayın 24'üne dek tüm hızı ve çılgınlıklarıyla sürecek.- Dünyanın birçok yerinden turist çeken Rio Kamavalı çdgınlıklara ve taşkınlıklara varan kutlamalara dönüşüyor.(Fotoğraf:REUTER) Stockholm merkezine git- mekte olan metroda benim bu- lunduğum vagona bindi. Kadının yaşı 70'i aşkındı. Başı- nda, eflatun renkli bir bere vardı; elinde de büyük bır çan- ta. Karşımdaki koltuğa oturdu. Yuvarlak çerçeveü ve kalın camlı gözlüklennın ardından sımsıcak bana ve yanındaki Hindistanlı kadına baktı. Yaşh kadın "Bugün cömert bır günüm'' dedi, "şanslısınız!" Çıkanp bir dergi uzattı. "Beda- va dağıtıyorum." Dergiyi, abşagelinmiş boyu- tu farklı olduğu halde hemen tanıdım. "Bızim İnsanlar" adh ve İsveç Sol Kadınlar Derneği tarafından çıkanlan aybk der- giydi. Bana uzattığı dergiyi teşek- kür ederek aldım. Aynca dergi- yi tanıdığımı belli eder bir şeyler söyledim. Yanımdakı Hintli kadın, ona uzatılan sayıyı al- madı. "Bende var" dedi, bozuk İsvecçcsiyle. Yüzündeki kur- nazca gülümsemeden yalan söylediğini anladım. Ardından yaşh kadının yüksek sesle ko- nuşmasından sonra doğan ya- STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN pay sessizliğin bilincine vardım. Vagondan çıt çıkmıyordu. Kadın giderek artan bir şaş- kıniıkla "Başka dergı isteyen yok mu" diye sordu ve gözlen- ni, bakışlannı kaçıran yolcula- nn üzerinde gezdirdi. "Para is- temiyorum, bir önceki sayı, ama yeni sayıhr yine de" dedi. Hintli kadın sordu. "Dergin değersiz miT' ve ek- ledi, "Neden bedava veriyor- sun?" "Dergirn çok değerli" diye yanıt verdi yaşh kadın. Gözle- rinde behren üzüntüyü görebib- yordum. "Yıllanmı bu dergiye verdim, tüm ınsanlann iyibği icin." Vagondaki sessızlik sürüyor- du. Yaşb kadın, çantasmdan son sayısı olduğunu söylediği dergiyi çıkartü. "Bunu satmak Alkışlarlageçti kocabir yaşamPerdenin kapanmasıvla bir alktş rufanı kopuyor. Ojuncular izle>idkri selamlıyor. TÛfan bü- yiiyor. Gercı arük Moskova tiyat- roün eskisi gibi dolmayor. Âma aUuşlar sanki hiç azatananuş gibi. Aklûna Komünist Partisi'ııin eski kongreteri geliyor. Konuşmalar kadar alkışiar da zaman alırdı kongreienie. Leningrad t'ni>ersitesi'nde st- navlara hazırlanırken kongreierde yapdan konuşmalan neredeyse ez- berierdik. Ders kitapiannuzda, Brejne>'in >e öteki parti yöneti- cilerinin konuşmalannın arasında ve sonunda sık sık parantez içinde şu cümkler yer alırdı: ş "Yoğun alktslar." "Bir tufana doaüşen yoğnn ve sürekli alkıştar." Fakültede l mayıs. 7 kasım gibi önemli gûnkrde dekanın, faküHe parti sorumlusunun, komsomol sekreterinin konuşmalan öğren- cikrin •'yoğım >e sürekli" alkı- şlanyla karşılanırdı. öndeki şak- şakçıiann yüz ifadeieri ckkü ve so- rumluydu. \rkadakikr şamata yaparak alkış tutarlardı. Ama hem öndekiler, hem de arkadaki- ler, konuşnıacının mevkiine gore gâcünü ayarladıklan alkıslannı aksatmazlardı. Okııllarda, işyer- lerinde, örgütkrde hep aynı tablo vardı: Alkışlar, yoğun alkışiar. Ailuşlama eykmini dmıyada en çok seven halk beriıalde bu diye düşünürdüm sık sık. MOSKOVA Derken Brejnev öldü. Yerine Andropot geldi. Onu Çernenko a- ledi. Sonra da Gorbaço\. Liderier sürekli değişiyordu. Baki kalan al- kışlardı. Yoğun ve sürekli alkı- şlar... Başmdan beri tarihi tabiolar al- kışlarla çerçevetenhordu. Alkı- şiarla onaylanıyordu diktatöriük yasalan. Alktşiarla selamlamyor- du başka ölkeleri işgal karariarL Demokratik özgürtukleri kısıtla- manm gerçekleri alkışiar eşiiğiade açıklanıyordn. Düşünce yoktu. Alkış vardı. Şinidi güzel bir oyundan sonra tiyatro emekçilerini alkışlamak- tân daha doğal bir şey olmazdı ta- bii. Buna tepki göstermenin, huy- Ianmanın alemi yoktu. Belki de benim tepkim "anti-alkış" bir komplekse dönüşmüştü. Bir za- manlar benim de alktş üreticileri arasında bulunmamdan kaynak- ianan bir kompleks. Ama ne yapayun, sevmiyonnn iki etin ses çıkaracak biçimde bir- birine vvnıbnasuı. Bana politik oyunlan, ucuz potitikacıları dü- şundüriiyor bu iş. Söyleoen söz ya- lan veya boş da olsa, alkış istenen yerde ses yüksehiliyor. Güçlû bir vnrgu yapilıp sözcöğün son hecesi coşkuyta kalabalığa fırlatıhyor. Vee...aUuş!... Ben bu yazıyı yazarken evimde yaşlı bir Rus usta tamir yapıyordu. Ona anlattım bu konuyu. Sessizce dinledi, ara sıra gözJenni yumarak destekledi beni. - Evet, dedi, gercekten de alkı- şlarla geçti koca bfar yaşam. Ama bundan böyle politikacuara alktş malktş yok. Yalnızca söigü var onlar için! İşte böyle! Alluş yoksa sövgü var. Sanki ikisinden birini seçmek şart Keşke bütün in^aniar sakin ve düşönerek düılemesini bflseter. Alkışsız ve sövgusüz... zorundayım" dedi. O zamana dek dudaklannda baştan savıa bir gülümsemeyle kadını izle- yen karşımdaki orta yaşh, san- şın adam lafa kanştı: "Kaça?" Kadın derginin tutannı söy- leyince, adam hafif bir ıslık çal- dı: "O çok pahalı!" dedi, "bir bi- ra parası." Vagonda gülüşmeler duyul- du. Yaşlı kadın, bu zamanda dergi çıkarmanın çok pahabya patladıgjru söyledi. Hintli be- nim canımı sıkan gülümsemesi- ni sürdürerek sordu. "Öyleyse neden uğraşıyorsu- nu? Günlük gazeteler yetmiyor mu?" Yaşh kadın, karşıbk verdi. "Neden soluk aîıyoruz? Ne- den acıkıyoruz? Birisinin böyle işleri yapması gerek. Herkes bir başkasından beklerse sorumlu- luk almayı, kimse bır şey yap- maz." Karşımda. kadının yarunda oturan yaşh Isveçli yeniden lafa kanştı. "Bunlann zamanı geçti ar- uk" dedi. Kadın, dergisini çantasma geri sokmadan önce bir kez da- ha sordu: "Yeni sayıyı da mı kimse iste- miyor?" Çıt çıkmadı. Eski sayı- yı alan tek ben olduğum için, gözler benim üzerimdeydi. Bir- şey engelledi beni. "Ver bir ta- ne, bir bira az içerim" diyeme- dim. Tren durmak üzereyken ayağa kalktı yaşb kadın ve an- cak o zaman yanındaki adama yanıt verdı: "İnsan olmanın zamanı asla geçmez." Sonra başı önünde, kocaman çantasını zor taşıyarak vagon- dan çıktı. Eflatun renkli beresi, içeri girmekte olan yokulann ardında kayboldu. Tren yeni- den hareket edince, elimdeki dergiyi okşamakta olduğumun bilincıne vardım. İçim sımsı- caktı. Hiçbir şey için çok geç olma- dığını bir kez daha anlamışüm. Bir de çaresizlik ölse! Sevgili YAMAN OKAY çok özleyeceğiz. FUL TANITIM Ailemizin can dostu, değerli sanatçı, sevgili YAMAN OKAY'ı kaybetmenin büyük acısı içindeyiz. Meral'e, kederli ailesine başsağlığı ve sabır dileriz. Zeynep, Levent, Mine, Ahmet PİRİŞTİNA Acı Kaybımız Deli gönüllü, iyi insan, iyi yurttaş, değerli sanatçı arkadaşımız YAMAN OKAY'ı genç yaşta yitirmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Ailesine, sanatçı dostlanna, izleyicilerine başsağlığı dileriz. BUGAYYAPIM . YAMAN'ımızı kaybettik. ANKARA SAN AT TtYATROSU Düşündükçe seni, içimizde dağ gülleri açacak. Bu kadar çabuk bitirilmez işler Her gün iki yanımıza uzanacaksın... Neferliğin, ustalığın gücümüz olacak. Seni çok özleyeceğiz.. Yönetim Kurulu üyemiz Sevgili Yaıııan OKA Y'ımızı kaybettik. Tüm sevenlerin ve sanatçı dostlann başı sağolsun. ÇASOD Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği İLAN CEYHAN SULH HUKUK MAHKEMESİ 1987 969 Da\ acı Kanber Aslan ıle davalılar Mustafa Tümünürkan ve Ark. arasın- daki taksım davasının venlen karar gereğince; Davahlardan Nenman Kaya ve Fatma Kantar tüm aramalara rağmen buiunamadıgından ilanen leblıgat yapılmas/na karar ıcnlmışlır. Da\a konusu Ceyhan ılçesı G Ö Paşa Mahallesı. 424 ada. 7 parsel sa- yılı taşınmazın davabnın yokluğunda satışına karar venlraış olup ış bu ılan karar >enne geçmek üzere 7201 sayılı kanunun 28 maddesı uyannca ilanen teblığ olunur 10.2 1993 Basın: 46308 Sevgili ve güzel YAMAN da gitti. Onu hiç unutmayacağız. Hayal Kahvesi Değerli sanatçı arkadaşım, Dostum, kardeşim YAMAN OKAY'ı kaybetmenin büyük üzüntüsü içindeyim. Tüm sanat ailesine ve dostlanna başsağlığı dilerim. FATMA GİRİK Şişli Belediye Başkanı Kardeşimiz, dostumuz sanatçı YAMAN OKAY'ı kaybettik; üzüntümüz sonsuz. Tüm dostlan ve sanatçı arkadaşlanna başsağlığı diliyoruz. Şeref GÜR, Figen GÜR, Orhan ÇAĞMAN, Tank AKAN, Zeki OKTEN, Güler ÖKTEN, İsmet KAZANCIOĞLU, AM ÖZGENTÜRK, Erol ÖZKÖK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear