22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21ŞUBAT1993PA2AR OLAYLAR VE GORUŞLER Siyasi partiler ve sorutıları Türkiye'nin çağdaşlaşması, yalnız TBMM'nin değil, herkesin sorunudur. Ancak bu sorunlann çözümünü mûmkün kılacak çerçevelerin hazırlanması da TBMM'ye düşüyor, bunun için kendi sorunlannı öncelikleçözmesi gerekiyor. Prof. GÜLTEN KAZG AN 2 0. yûzyıhn son yıüa- nnda yaşıyoruz; 21. yüzyıl çok boyutlu de- ğişmelerle birükte tak- vime girmeye hazırla- nıyor. Toplumun beür- li kesimleri, önümüzdeki yeni döne- min yeni gereksinimleri, yeni uyum (intibak) biçimleri istediğinin farkında ve çözüm arama çabasında. Dünyada kurumlar ve örgütlenme biçimleri de- ğışiyor, yeni oluşumlar ortaya çıkıyor; teknoloji baş döndürücü hızla ilerli- yor; bunlara koşut olarak toplumsal değerler sistemi de değişjyor. Değişi- min bu denli çok yönlü olması, bunla- ra uymayı da o denli güçleştiriyor. Değişmesi gereken görüntü Türkiye'nin çok boyutlu bu değişi- mi yakından izleyebilmesinin önünde çok sayıda sorun var. Sorunlar siyasal yapıdaki donmuşluk içinde artan dağmıklıktan halkın eğitim ve kültür düzeyinin düşüklüğüne, tasamıf- yatınm kapasitesinin arttınlamaması- ndan spekülasyon-kumar yoluyla kö- şeyi dönme davranışının yayılmasma, nüfus artışmın denetlenememesinden çevre sorunlannın yoğunlaşmasına, dış politika üzerindeki kısıtlara kadar uzamyor. Sorunlann birincisi ise öbürlerinden daha önemli, çünkü öbürlerine eğer çare üretilecekse, bu- nun oluşturulma merkezi siyasal par- tiler olacak. Siyasal yapırun sorunlan ise kendi içinde zaten çok boyutlu ve mutlaka en kısa sürede çözüm üretmeyi gerek- tirecek nitelikte. Bu yaada "vatan- daş" olarak gözümüze çarpan, en dik- kat çekici bulduklanmızı gündeme ge- tirmek istiyoruz. TBMM'nin çaltşma düzeni: Bütün partiler katında milletvekillerinin TBMM oturumlanna devam düzeyi çok düşük. En yaşamsal sorunlarla il- gili yasalar, boş sıralan bol, kaülan sayısı az bir salonda tam tartışılama- dan geçiyor. Devam düşüklüğünün gerisinde, milletvekillerinin seçim böl- gelerinden gelen heyetlerle meşgul ol- ması, seçılmelenne katkı yapanlann işlerini takip etmesi gibi nedenler yatı- vor. Bu tablo, birkaç yıl önce Nobel îktisat ödülü'nü alan ABD'li J. Buc- hanan'ın savını anımsaüyor. Yeniden seçilmeyi garantileme, geçmiş seçim giderlerini karşılayanlara borçlannı ödeme, yani kişisel çıkarlannı ençok- laştirma, milletvekillerinin zamanını öyle alıyor ki, devlet işlerini yûrütmeye katılma önceliğini yitinyor. Bu görüntünün İcesınlikle değişmesi gerekiyor. Acaba seçilmeyi daha az masraflı bir konuma getiren yöntem- ler geliştirmek. böylece milletvekilleri- nin kişisel mali sorunlannı TBMM'ye taşımalannı önlemek bir çözüm yohı olamaz mı? Vatandaşlann. heyetlerin kabulü, TBMM'nin çalışmadığı hafta günleri ile sınırlanamaz mı? Vatanda- şın dileklerinin iletilmesi için doğru- dan milletvekili ile görüşme yerine, do- laylı ve anonim ilişkiler geüştirilemez mi? Üst-medis gereğü Milletvekili olma koşullan arasında bulunan ilkokulu bitirmiş olmanın kaldınlması önerildi, fakat yasalaşmadı. Ne var ki TBMM'- den geçen yasalann "kanun tekniği" bakımından, kullandığı dil bakımın- dan yeterli olmadığı biliniyor; birçok yasa da üst organdan, Anayasa Mah- kemesi'nden dönüyor. Siyasal partiler katında milletvekili sayısını arttırma egilimi va/. Bu sorunlann tümüne, se- çüme koşullannın çok seçici olacağı bir üst-meclis kurulması (senato) aca- ba çözüm olabilir mi? Kişüere bağlı partikşme >e parti bö- lünmeleri: Türkiye demokrasiye geçeli beri, partilerin "başkan'lan ile özdeş- leştiğj, vatandaşm oyunu partiye değil de başkana verdiği, parti başkanlığı- nın ise -az sayıda istisna dışında- ömür boyu sürdüğü bilinmektedir. Ancak son bir iki yıldır ortaya çıkan yeni eğı- lim, bundan da öteye geçen bir olay: Parti programı önemini yitirmekte, li- der bunun yerini almakta, kişi etrafin- da fıkirsiz partileşme olgusu yaşan- maktadır. Nedeni, aynı parti içindeki- ler arasında uzlaşmaya vanlamaması- dır. Oysa matematiksel çözümlerdaha rasyonel -akıla- kararlann bireyler de- ğil, uzlaşma yoluyla gruplar tarafın- dan alındığını ortaya koyuyor. Tür- kiye'nin yanm yüzyıllık demokrasi de- neyiminden sonra ortaya çıkan da- ğınıklık, Doğu Avrupa'daki durumu anımsaüyor; otoriteler bir siyasal reji- min baskısmdan kurtulan siyasal eği- limlerin her biri partileşince, parti sayı- sı bu ülkelerde patladı. Her "bey"in kendi çevresi... Türkiye'deki bölünmeler ise yeni tip bir feodaliteye gecildiği kuşkusunu uyandınyor: Her "bey"in kendi çevre- si ile bütünleştiği yeni bir siyasal yapı- lanmaya dönüşüyor siyaset sahnesi. Ve bu zihniyet salgın halinde yayıh- yor. Bunun sakıncalan ise çok açık: Zaten fıkir üretme düzeyi çok parlak olmayan toplumumuzda, siyaset sah- nesinin bu görünümü kısırhğı perçin- «• leyecek gibi. Aynca düşünüldüğü gıbi baraj % 15'e yükseltilirse, toplamı kü- çümsenmeyecek oy oranı parlamento dışında kalacak. Fakat en önemlisi şu: Partilerin birkaçı bir araya geldiğinde önemli bir siyasal akımı temsil eden, bu akım parlamentoda temsil edilme- dikce de sistemin "demokratik olma" niteliği kaybolacak partilerin de bö- lünmüş olması. Sosyal demokrat akı- mdaki parçalanma bunun en belirgjn ömeği. Üçe parçalanma sonucunda bu akrma dahil üç partiden hiç bırinin TBMM"ye girememe. girse de grup kuramama olasılığı hiç de küçümsenir gibi değil. Bu dunımda, parlamento merkezden sağa yayılan bir yelpazede oluşacak, sağa muhalefet daha sağda- ki partilerden gelecek, iküdardaki par- tinin vereceği ödünler giderek daha sağa kayacak. Geçenlerde, 2000'li yıllann başında Türkiye'yi inceleyen bir yabancı yazann "İslama akı- mlann egemenliğine gjrmiş bir Türki- ye"'yi konu etmesi. belirtilen olasılık çerçevesinde hiç de hayal ürünü gö- zükmüyor. Bu olasdık ise laiklik, kadın haklan, Türkiye'nin bağımsızlı- ğı ve dış ilişkileri. ekonomi politikalan ve gelir bölüşümü gibi temel konular- da uygulamalann nereye gidebileceği konusunda ciddi kuşkular uyandın- yor. Gidiş nasd önlenecek Bu gidişatın nasıl önleneceği sonısu ise siyaset gündeminin baş maddesi olmalı. Kanırruzca, bu noktada sivil toplum kurumlanna çok iş düşüyor. Bu konuyu sürekli gündeme getirerek kamuoyu baskısı yaratmak. olayın tehlikelerine işaret ederek ilgililerin davranışlannı değiştirmeye zorlamak bir çözüm üretmeye katkı yapmaz mı? Aynı şekilde, barajın % 15'e yükseltil- mesi yolunda kamuoya oluşması. bir baskı olmaz mı? Gündem: 21. yüzyıla girerken ortaya çıktığını belirttiğimiz çok boyutlu yeni dinamıklerin parlamentoya yansıyıp gündeme aünması, çözüm üretilmesi- nin bir basamağını oluşturur. Burada da sayılan ve etkinlikleri son yıllarda giderek artan sivil toplum kurumlan- na (meslek odalan, üniversiteler, der- nekler, vakıflar, sendikalar gibi) ciddi işlevler düşüyor. Kamuoyunu ciddi biçimde meşgul eden konular ve so- runlar, kısa ara ile parlamentoya yan- sıyor ve çözüm üretilmesi için cabalar devreye giriyor. Yani, demokrasinin iyi işlemesini sadece TBMM'den bek- lememek gerekiyor. Türkiye'nin "mac- ho" toplumunda, parlamentoda yok denecek sayıda az kadın milletvekili varken, Medeni Kanun kadın-erkek eşitliğine doğru adım adım değiştirili- yorsa, bunda çok sayıdaki aydın kadının ve kadın demeklerinin çaba- lannı yadsımak mümkün değil; ya da biraz kesintili - biraz ağır aksak evrilen demokrasimiz giderek çağdaşlaşma baskısına girdiyse, bunda parlamento dışı sivil toplum kurumlannın, basının (ve dış dünyanın) sorunlan sürekli gündemde tutmasının payıru nasıl kü- çümseyebiliriz. Sivil toplum kunımlannın 21. yüzyıla girerken en önemli işlevi, yeni cağın konulannı, sorunlannı ve bun- lann çözüm yollannı gündemde tut- mak, basm-yayın organlan yoluyla yaratılan fikirleri en geniş biçimde yaymak olacakür. Türkiye'nin çağ- daşlaşması, yalnız TBMM'nin değil, herkesin sorunudur. Ancak bu sorun- lann çözümünü mümkün kılacak çer- çevelerin hazırlanması da TBMM'ye düşüyor; bunun için kendi sorunlannı öncelikle çözmesi gerekiyor. TARHŞMA Ahmet Yesevi yılı B aşbakanlık 27 Kasıml992tarihli bir genelge ile 1993 yılını "Hoca Ahmet Yesevi" yılı olarak ilan etmiştir. Bu çerçevede yıl boy unca kutlamalar ve anma törenleri yapılacak, Kazakistan'da bulunan bazı türbeler onanlıp ziyarete açılacak. Türk edebiyatında "ilk mutasavvıflar" arasında yer alan Yesevi, zamanla Anadolu'yu da etkilemiştir. Hoca Ahmet Yesevi olayma 'oplumsal kültüraçısından bakmak gerekir. Bu noktada tasavvufla toplumsal kültür arasında kurulacak bağıntı ve bu bağıntıya yönelik bakış acısı önem taşır. Zaten ilan edilen yıhn anlamı da buradan tartılarak değerlendirilecektir. Gözlenecek tablonun kıyaslanma yoluyla vanlacak sonuçlanndan biri daha vardır ve Başbakanlık'ta beklenen "değişimin" bir ölçeği olarak da değerlendirilebilir Yunanca bilgi anlamma gelen "Sophos" sözcüğünden gelişen tasavvuf düşüncesi yorum penceresinden bakıldığında geniş anlamda "içsellik" (=Batınilik) olarak değerlendirilir. Dar anlamda ise Batınilik birçok tarikatın ortak adı olarak bilinir. Tasavvuf düşüncesindeki içsellik "vahdet-i vücut" anlamında yorumlanır. Yani varlık birliğı söz konusudur. DUYURU "TARTIŞMA"' sütunlarındayayımlanmasını istediğinizyazıların, çiftaralıklı olarak sayfanın tek yüzüne yazılmasmı ve 250kelimeyigeçmemesini, ayrıca açık ad veadresinizimutlaka belirtmenizisaygıyla büginize sunarız. Varlık evrende ve varsa -canlı cansız- tümünde belirmektedir. Ne başlangıç vardır. ne de son. Var olan sadece varhğm sürekli belirtisidir. Yaratanla yaratılanm öz aynlığını ortadan kaldıran görüştür bu. Yaratılanın, yaratanın özelliklerini yansıtmasıdır. Birlik ve beraberliktir. Yaratılma olayını Tann'nm özünden gelen bir dış yansıma olarak nitelemek gerekir. Çıkış noktası insan sevgısi ile insanın kışiliğine saygıya. insandaki temel niteliklerin geliştirilmesini amaçlayan bu görüş yıl boyunca bu anlam çerçevesinde ilgi görürse amacına ulaşıp alkış toplar. Yalnız, işin Kültür Bakanlığı'ndan ayn bir mahreçte fılizlenmesi noktasında, yeşil bir platforma yerleştirilecek tarikat boyutlanna dikkat edılmesı gerekebilir. AbdullahTekin PENCERE Lan Allahsız... Adana'daki, kadın tezgâhtarlarını tesettüre uygun giy- diren büyük bir mağazanın güvenlik görevlisi, Lütfü Se- rin, kapının önünde tartışan iki kişiye müdahale ediyor. İki şoför, kafayı bulmuşlar, birbirlerine sövüyorlar. Işe karışınca Lütfü Serin e de sövmüşler. Güvenlik görevlisi silahını çekip şoförleri öldurmüş; olay yerine gelen biri polis, biri şoför iki kişiyi de yaralamış ve Emniyet Müdür- lüğü'nde olayı şöyle anlatmış: "- İki şoför araiannda tartışıyorlar ve Allaha küfredi- yorlardı. Ben ise kendilerini uyararak 'Allaha değil, av- ratlannıza küfredin' dedim. Bu kez 'sen ne karışıyorsun deyip benim de Allahıma kufrettiler. Benim için en de- ğerli varlık Allah olduğundan küfretmelerine dayana- madığım için öldürdüm Bir ara silahım tutukluk yaptı, yapmasaydı daha ateş edecektim. Pişman değilim öl- dürdüğüm için." Kentin en işlek merkezinde sabaha karşı işlenen cina- yeti duyan şoförler mağazaya doğru yürümek istemiş- ler.. Polis durdurmuş . • Adana'da Tebebağ Ortaokulu nda okumaya başladı- ğımda, baktım herkes Allaha küfredıyor; peynir ekmek yer ya da su içer gıbi doğallıkla: - Lan.senin Allahmı... Şaşırmıştım.. Küfrün bini bir paraydı, her lafın başında bir küfür. Ar- kadaşına, dostuna, kardeşine sevgini mi göstereceksin, basacaksın küfrü!.. En azından övmek için söze şöyle başlayacaksın; "Lan Allahsız." Küfrün, sırasına göre "sevgı sörcüğü" gibi kullanıldı- ğını anlamak için Adana'da yaşamak, unutulmayan dostluklar kurmak. Çukurova ınsanındaki cevheri du- yumsamak gerekiyor. Adanalının Allahla alışverişi çok- tur, meyhaneye mi gidilecek, rakı mı ıçilecek: - Allahına kadar içek.. Adana'da eskiden epey Ermeni varmış; vaktiyle Ya- hudi az değıldi, Arap uşağı boldu, şimdi Kürtler çoğal- mış; ama, Müslüman Adanalının Allahla alışverişi yal- nız küfürde kalmaz; Adanalı kahvede pişpirik oynarken öfkelenip arkadaşının Allahına küfreder, ezan okununca da namaz kılmak için camiye gıder; bu yolda "mavra" zengindir. 1960'h yıllar... Adana'da Işçi Partisi kuruluyor; kahvede Ökkeş'i ya- kalayıp bir iyi doldurmuşlar: - Senin oğlanlar Işçi Partısi'ne girmiş.. -N'olmuş?.. - Lan Allahsız bilmiyor musun? işçi Partisi komünist!.. Allahı tanımıyorlar bu komünistler.. Ökkeşeve varmış . - Avrat, demış, nerde bu Allahını şey ettiğimin oglanla- rı, ikisini de gebertecem.. -N'oldu'' - Işçi Partisine girmişler. Kadıncağız şaşkın bakarken, Ûkkeş açıklamayaçalış- mış: - Lan, Allahsız avrat, davar gibi bakma!.. Bu Allahını şey ettiğimin partisi Allaha inanmıyormuş.. • Adanalının küfrettiği, yukarıdaki Allah değildir, karşı- lArkosı 17. Sayfada Garanti'nin 1992 bilançosu bankacılıkta "hedef kavramına yeni bir boyut getiriyor... İşte bankacılıktaki "hedef-sonuç" ilişkisinde Garanti'ye ayncalık kazandıran üç önemli unsur: • Kaynakiarı bankacılığa, "kaliteli hizmefe yöneltmek: Yüksek verimlilik. • Koşulların dinamiğine uygun esneklik: Üstün performans. • Ulaşılan başarıyla yetinmemek: Kendini aşma yeteneği. 1 9 9 2 YILl GARANTİ BANKAS1 ÖZET B İ L A N Ç O S U * B i l a n ç p A n a K a l e m l e r i (Karşılaştırmab) 3 1 . 1 2 . 1 9 9 2 - 3 1 . 1 2 . 1 9 9 1 (MflyarTL) AKTİF KASAVEBANKALAR MENKUL DEĞERLER MEVDUAT MUNZAM KARŞ1LIKLAR1 KREDİLER TAKİPTEKİ ALACAKLAR (NET) İŞIİRAKLER VE KURULÜŞLAR (NET) SABİTIaYMEILER(^fET) PASİF MEVDUAT KULLAMLAN KREDİLER ÖZKAYNAKLAR UŞİŞLEMHACMİ (MiiyarS) •Bağımsc denedemeden geçmemiş. 1992 4.773,0 3.188,8 1.284,4 7.463,4 1991 3.027,4 1.139,2 796,3 4.857,5 525,6 1.089,9 10.706,3 3.599,1 1.611,3 6,8 333,8 576,9 7.269,9 1.418,0 916,9 5,4 Ö z e t K â r - Z a r a r (Karşıiaşarmah) 3 1 . 1 2 . 1 9 9 2 - 3 1 . 1 2 . 1 9 9 1 (MByarTL) 1992 FAİZGEÜRLERİ FAİZGİDERLERİ TAWPTEKİ ALACAKLAR KARŞIUĞI KARŞILIRSONRASI NETFAİZGEÜRİ FAİZD1ŞIGELİRLER FAİZDIŞIGİDERLER DİĞERKARŞIL1KLAR DÖNEMKÂRI GELİR VERGİSİKARŞÜJĞ1 KURUMLAR VERGİSİ KARŞIUĞI DÖNEMNETKÂRI 4.634,8 (1.873,6) (100,3) 2.660,9 1.102,6 (2.516,6) (48,3) 1991 2.531,3 (1.325,7) (26.6) 1.179,0 734,0 (1.381.0) (41,7) 1.198,6 (123,0) (67,7) 1.007,9 490,3 (38.2) - 452,1 Garanti'nin 1992 yıl sonu bilançosunu dikkatle inceleyin-. Bankacılık sektötü için "hedef" sayılan noktanın, Garanti için " s o n u ç " olduğunu hemen göreceksiniz. GARANTI BANKASI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear