22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 3ARALIK1993CUMA Korku filmleri tüylerimizi ürpertiyor, ama yine de seyretmekten kendimizi alamıyoruz Hollywood kâbuslanmızayön veriyor EL1TE Sarvlce ARTDURBANO Değerlendirmesi size bırakılmış, Marion Crane patronundan 40.000 dolar çalmış ve tüymüştür. Kent dı- şındaki Bates Motel'de, çocnksu müdür Norman Bates ve annesiyle geceyi geçirmeye karar verir. Araba kullanmaktan yorgun düşmüştür; Norman'ın kendisini gözetleyeceği- ni aklından bile geçirmez, duşunu almak için banyoya girer... Bundan sonrasını hemen hemen hepimiz biliriz. Sinema tarihinin en korkulu anlanndan biri yaşarur. Görenin asla unutamayacağı bir sahnedir bu. Işte klasik korku filmlerinin ûze- rimızdeki etkisi böylesine güçlüdür. ödümüzü kopartır ama bız daha fazlasmı ister dururuz. Bu nasıl ba- şanlıyor? Neden korku filmleri her gösterildiğinde tüylerimizi ürpert- mekten geri kalmıyor? Bu öncelikle ve ağırlıkb olarak, korku fılm ya- pımalannm biziın nelerden korktu- ğumuzu çok iyi bilmelerinden kay- naklanıyor. "En iyi korku filmleri, korku- lanmız, fobilerimiz, kuşku ve fantezi- lerimiz üzerine kurulmuştur" Holly- wood, en korkulu düşlerimızin üs- tüne üstüne giderek düşü sonuna dek götürürler. İşte size korkulu düşleriıruzden birkaç örnek: Koridorun sonundalu yalnız ve yaşh kadın sizce biraz tuhaf mı? Ro- man Polanski'nin 1965 yapımı "Re- puision" fılmindeki karakter işte böylesine tüyler ûrperticidir. Po- lanski, içimizde yatan, tanınmayan yalnız komşu korkusunu son derece incelikli bir biçimde işleyerek izleyi- ciyi koltuğundan hoplatmayı bece- rir. Yol kenanndaki kılıksız bir otos- topçunun tehlikeli biri olabileceğı hiç aklınızdan geçer mi? Rutger Ha- uer'in baş rolü oynadığı "The Hitc- her" da bu kişi son derece tehlikeli bındir. Film, şiddet sözcüğünü yeni- den tanımlayarak. kişiyi arabasına bir yabanayı almadan önce bir kez daha düşünmeye itıyor. Doğadan korkma Çılgıncasına koşuşan doğa ana- mızın bizi ürküttüğü kuşkusuz. Yı- lanlar, örümcekler, yarasalar, kurt- lar ve dev gonller yolda yûrûrken hiç kimsenin karşılaşmaktan hoş- lanmayacağı şeyler Stephen Spiel- berg "Jaws" filmini çekmeseydi bel- ki insanlar bugün bile korkusuzca okyanuslarda yüzebileceklerdi. Ama Spielberg "Jaws"u yaptı ve birçok kişı okyanusa gumek yerine havuzu yeğ tutmaya başladı. Gecen yıhn fılmi "Jurassk Park"ta ise Spi- elberg, yüksek teknoloji örneği bir parkta bir şeyin ters gitmesiyle orta- ya çıkacak ojaylan konu ediyor. Gülyabani korkusu ister Empire State bınasırun tepesindeki Kıng Kong olsun, ister başka bir yaratık olsun, ortabkta salınan canavarlar tüylerimizi ürpertmeye yeter. "Tre- mors"daki kum solucanlan, "Alien" ve a Terminator"dakı yaratıklar hep birer karabasan kahramanlandır. Bunlar da karabasanlann uyanınca son bulduğu gibi, bizi öldürmeden Stephen Spielberg Jaws filmini çektikten sonra, okyanusa girmek yerine havuzu tercih edenler arttL durulmazlar. Canavarlar özellikle, tam ınsan olmasalar bile, kanlı-canh olduklannda ödümüzü kopartır. Kurt adam, mumya ve Frankeştayn bunlara güzel birer örnek oluşturur. Hollywood'un düşgücü ıyice ge- lişmiş film yapımalan bızı gıderek daha çok korkutmayı başanyor. "Freddy'nin Kabuslan" bu tür kara- basan yaratıklannın yoğunlukta ol- duğu bir örnek. Vampırler de yü- reğimizı ağzımıza getirmekte geri kalmıyor. Günümüze dek çevrilmiş korku filmleri içınde vampırh olanlann çok özel bir konumu bulunuyor. Francis Ford Coppola'nın 1992 yılında yeniden çektiği "Dracula" cinsellikte gerilim ve şiddetin duvar- lannı aşarak doruğa ulaşmıştır. Dracula'nın öyküsünün kökleri, korkunun da kök saldığı 19. yüzyıla dayanır. Edgar Allan Poe ve Bram Stoker'ın Gotik korku öykülerini günümüz korku filmlerinin atalan saymak yanlış olmaz. O gün geçerlı olan gelenekler gü- nümüzün kanb Hollysvood fılmle- rinde de geçerliğını korumaktadır. John Carpenter'ın elinde bir korku fılmi sizi iliklerinize dek ürpertebilir. Korku filmlerinin etkılı olmasın- da önemli bir etmen, film ile yaşa- nan çağ arasında bir koşutluğun bu- lunmasıdır. Hisse senedi piyasasının çökmesiyle bırlikte korku fılmlerin- de görülen patlama bir rastlanü de- ğildir. Kaygılı yıllar olarak bilinen 1930'larda çe'vrilen "Dracula", "Frankenstein" ve "The Invisibte Man" düzenin bozulduğu bir döne- min ürünleridir. 50'ü yıllar ise nük- leer soykınm ve Mars'tan gelen ya- ratık korkusunun yoğun bir biçim- de yaşanmasıyla "The Amazing Co- lossal Man", "Incredible Shrinking Man" ve "Them" gibı fılmler ya- rauldı. Inandırıcı olmayan yöntem Korku fılmlenni cıddiye almadan önce, bu filmlerin akıldışı özelliklere sahıp olduğunu akıldan çıkar- mamalıyız. Orneğin, bir dızı cınayet işlemiş bir katilin bulunması için "Kuzuların SessizliğT'nde uygula- nan yöntem pek de inandına değil- dir. Yine de. "Kuzulnr" klasik bir korku fılmi nitehğini taşımaktadır Sahneler. bırçoğumuzun yaşadığı, bir yerde kapalı kalma korkusunu (klostrofobi) çok güzel bir biçimde işlıyor. Kendısinden katili yakala- ması ıstenen Hannibal Lecter fılmın başından ben çılgın biri olarak su- nuluyor Oysa ki, Stanley Kubrick'- ın "The Shining" filminde bir ada- mın nasıl çıldırdığını adım adım izle- yebilıyoruz. Fılm, hepimıze bu adarmn bir yakınımız olabıleceğini geçırttiğınden son derece etkıleyıcı. Jack Torrance ve aılesinın boş bir otelde tutsak kalmalan izleğine bir de Jack Nıckolson'un olağanüstü oyun gücü eklenince, o kanlı ve ga- rip görüntülere hiç gerek kalmıyor. Ve yine sonunda Alfred Hitch- cock'un unutulmaz eseri "Psycho"- yadönüyoruz. Fılmın ortalanna gelinceye dek "Psycho" baş roldeki buz gibi sanşınıyla geleneksel Hitchcock özelliklerinı taşıyor. Derken Marion duş almaya karar venyor. Duş sah- nesi filmin, Hol]ywood tarihinin en çok tartışılan ve anlaülan birkaç sa- niyesini oluşturuyor. Gerçekten çıplaklıkla yüz yüze gelıniyor mu? Eğer filmin her bir anını yakından izlerseniz, sorunun yanıtının "evet" olduğunu görürsü- nüz. Ancak izleyici bıçağın saplan- dıgını görmek yerine, hızlı bıçak darbelerinın ve Bernard HerrraanıT- ın keman gıcırtısının etkisıyle ırkılir. Etkı öylesine canlıdır ki, gerçekten bir cınayet gördüğümüzü sanınz. Filmin ikınci yansı ise katilin kim olduğunun aydınlığa kavuşması üzerine kuruludur. Burada da Hitchcock, son bir darbeyle ustahğıru ortaya koyar. Anne sırtı dönük iskemlede otur- maktadır. Ansızın ıskemle bize doğ- ru çevrilir ve o anda Norman ıle "an- nesı" arasındaki ilışkiyı çok daha iyi kavranz. Ruhbıhmaler bu tür sinematik kandırmacalann olumlu olduğunu, kendi korkulanmızı yenebildığimizi ılen sürüyor Ama gerçek şu ki, kor- ku filmleri bizi hiç mi hiç rahatlatmı- yor. En ürperuci sahneler belleğimizin bir köşesıne takılıp kalıyor. SCHWARZENEGER Güzel bir kadın insanın yorgunluğunu unutturur NEWYORK(AA)-Ünlü "Cosmopolitan" dergisi, Holly^ood'un dev aktörlerine aşk ve seks hakkındaki görüşlenni sordu. Al Pacino'dan Woody Allen'a kadar birçok sanatçı seksın yaşamlannın "çok önemti bir boyûtu" olduğunu vurguladılar. "Terminator" filmiyle tamnan Arnokl Sdıwarzeneger, aşk ve seks konusundaki görüşlenni şöyle ifade etti: "Eskiden vücut geliştiriciler, günde iki kilo et ve otuz yumurta yemekten >e seks > apamamaktan yakınırlardı. Ben, vücut geliştirme) e başladıktan sonra bunun doğru ounadığmı ispatladım. Ağırçahşmalann arasında güzel bir kadınla beraber obnak insanın >orgunluğunu atı\ or. Sonra da işiıüze geri dönüyorsunuz." En önenüisi aşk hayatı Geçen yıl Oscar ödülü alan ve son filmi "Carüto's Way" ile yine kendinden oldukça söz ettıren Al Pacino ise "Benim için her şeyden önemlisi aşk hayatundır. Önem sırası, aktödükten bile önce gelir" dedi. Çılgın aktör Jack Niebolson da düşüncelerini şöyle ifade ettı: "Seks konusunda iddiaJıyım. Bu konudaki pervasızuğını ve deneyimûn konusunda yalan söyleyecek değüim. Bilinçli olarak, kadınlar için kûstahça bir merak geliştirdûn. Kadınlan gerçekten tanımadan bir film yapamazsınız. kitap >eya bir oyun yazabilir, ancak bir film asla yapamazsnuz." Gerçek seks aşkla olur Fılmlennın yanı sıra "mahkeme dramlan" ile de ününü arttıran Woody Allen, güzel bir ilişkinin erotik ve "kirli" olduğunu söyledi. Allen şöyle konuştu: "Benim tamamen kişLsel görüşüme göre gerçek seks aşkla beraber olur. Demek istiv orum ki güzel bir cinsel ilişki, aynı zamanda erotik ve kirlidir de. Böyle bir ilişkiyi size ancak gerçekten sevdiğiniz birisi verebilir. Eğer aşk yoksa seks mekanikleşir. Benim mekanik sekse yetecek gücüm yok." "Ünhl iseniz çevreniz kadmlar ile dolar" dıyen Nick Nolte ise "16 yaşımdan beri kadınsız kalmadnn. aşksız yapamam" diye konuştu. "'Rambo'" ve "Rocky" fılmlerimn yıldıa Slyvester Stallone, her zaman aşık olmak istediğini, aşkın açıklanamaz ve çılgınca bir duygu olduğunu söyledi. "Kadınlar ounasa ben de olmazdun" diyen Stallone, "Kadmlar ile birlikte vakit geçirmekten büyük zevk duyuyonun. Dün> adaki tüm kadınlar yok olsavdı ben de bir saniye durmazdınT dedi. Warren Beatty tek eşliliğı şiddetle savunurken, Bruce Willis görüşlenni, "Kadın vücudu nefes kesicidir. ] 0 yaşından beri kadınların peşinden koşuyorum" dıye açıkladı. Plansız gökdelenleşme, kenti tıkamaya başladı IstanbuTun dev yapılan yolsuzkaldı OKTAYEKtNCİ Bilgisayarlarla donatıldıklan için "lstanbul'un akıDı binaları" olarak tanıtılan gökdelenlenn. "yer seçim- leri" konusunda aynı şekılde dav- ranmadıklan açığa çıkıyor. 1980'h yıllardakı "ayncalıklı imar izinleriyle" yükselen bu dev yapıla- nn hizmete girmelenyle birlikte, öze- llikle kent içi ulaşıma getırdıkleri bü- yük yüklenmeden ötürü en çok ken- dilerinin etkileneceğı -geç de olsa- farkedildi. Yapımı tamamlanmak üzere olan bazı gökdelenler, işletme aşamasına gelmeden "yol so- runlannı" da çözmek istiyorlar. Bu- nlar arasında Etiler-Ulus kavşa- ğındaki Akmerkez'in yapımalan ise, salt kendı ulaşım gereksinmele- rini kolaylaşürmak üzere Zincirü- kuyu Kavşağı ıle Ulus arasında yenı bir kent içi yol projesi geliştirmiş du- rumda. Çünkü Akmerkez'in bu- günkü yol şebekesıne bağımb olarak hizmete gırmesi habnde, binaya gı- riş-çıkış yapacak binlerce araç, sa- atler süren bir trafık ükaruklığına yol açabilecek. Ltanbul'da genel ulaşım planlaması yapılmadan yerlerini seçen gökdelenler, bu kez salt kendi kullanımlanna yönelik özel yol projeleri geliştiriyorlar. Benzer şekilde Büyükdere Cadde- si ile Fatih Köprüsü bağlantısındaki "kavşak içinde'" yükselen Sabancı Center ile, Barbaros Bulvan'nın Gayrettepe sapağı köşesine dikılen Cevahirier lş Merkeâ de, yine trafik açmazı içindeler. Ünlü ABD'b mimar VVright, bu binalan "temeMeki toprağın yüzeyini mûmkün olduğu kadara fazla satmak üzere çoğaltmayı mekanik bir hile" olarak tanımlarken, dünya mi- marbğında "Şikago Okulu" olarak tanımlanan ekolün temsilcilerinden SulMvanise şu övgüleri diziyor: "Yük- sek olmaltdîr bina. Yüksekliğin gücü- ne ve kudretine, coşku vericiliğin ulu- luğuna ve mağrurluğuna sahip ol- malıdn1 ..." Istanbul'da, özellikle 1984-1989 arasındaki "turizm >e iş merkezi" uygulamalanyla özel imar ızınlenne kavuşan gökdelenler, hem Wright"- ın kaygılannı, hem de Sullivan'ın duygulannı birlıkte taşıyorlar. Bu yapılann hemen tümü. kent planında özel olarak gökdelenler için belirlenen ve altyapı olanaklan da ona göre tasarlanan alanlarda de- ğil, doğnıdan doğruya "sahiplerinin kent içinde edindikleri arsalar üzeri- ne" ayncalıklı imar ızınlen sağlana- rak yükseliyorlar. Dünyanın diğer uygar kentlerinde bu tür yapılar, başta ulaşım olmak üzere, "metro" dahıl her türlü alt Kendibatağını yaratan yapılar Istanbul'daki gökdelenler ya trafıgi felç edecekler, ya kendOeri felç olacaklar. (GARBİS ÖZATAY) yapısı önceden tasarlanan ve düzen- lenen planb bölgelerde yoikseliyor- lar. Yine İstanbul gökdelenleri, Sullı- van'ın "gösterişe önem veren" yoru- munu da haklı çıkartan bir konuma sahipler. Örneğin Sabana'nın kuleleri, Bo- ğaziçi'nin silüetini bile -Boğaziçi Ya- sası'na karşın- "arkadan" delerek kent üzerinde etkili bir sımge olarak yükselirken, aynı şekılde Amerkez. Cevahirier, Mowenpıck gibi binalar da yine tstanbul'un hemen tüm böl- gelennden "algdanma" hedeflerine ulaşmış durumdalar.. Rant ve gösteriş özlemlerinin şe- hircilik ve kamu varan ilkelenne meydan okuyarak fstanbul'a dıktiğı plansız gökdelenler, kentin kimliğı ve altyapısına getirdıklen olumsuz etkılenni. bu kez yeni yol projelenyle sürdürmek niyetindeler. Bunlar arasında, önerisini uygu- lama projesi aşamasına dek geliştı- ren Akmerkez, Zinarlikuyu ile "di- rek bağlantısını" sağlamaya yönebk 3,5 km.'lik bir yolu üstlenmek niye- tinde. Çıft yönlü ve dört şeritli bir "hız yolu" olarak önerilen proje, Boğazı- çi Köprüsü çıkışında Zıncirbku)!!'- daki Karayollan binasının yamn- dan başhyor ve Ortaköy vadisinin kuzey-batı yamaçlannda yüksek is- tınat duvarlanna taşıtılarak. Musevi mezarlığmın yanından Akmerkez'e bağlanıyor. Uzmanlara göre yaklaşık 400 mil- yara çıkabilecek bu yol projesi için yine Akmerkez'in üstlendiği rakam ise 40 milyar olarak belirtiliyor. Böy- lece, günde binlerce araan gjriş-çıkış yapacağı bir tek gökdelen için ulaşım sorununun "sonradan düşü- nüJmesi" sonucunda. kamunun sır- tına yüklcnecek salt parasal yük. yüzlerce milyar brayı bulabiliyor... Prof. DOĞAN KUBAN Bir kentin yaşamını uzayıp gı- den bir yola benzetirsek o yolun üzenne konan her taş. açılan her çukur. her su bınkintisi yol üzenn- de yürümeyi güçleştınr. Bunun gibı, milyonlarca insanın birkaç saatinı her gün çalmak istiyorsa- nız. İstanbuPa birkaç plansız gök- delen dıkmek yetişir. Zaten zor çabşan bir kavşağı felç etmek için kavşağın elli metre ötesine bir gök- kafes dıkersınız Çevresınde gır- daplar yaratacaktır. Yuz metre ötesine bir de Park Otel yapıldığın- da. zavallı insanlar Taksim'den Besiktaş'a bir saatte gidemez. Önce herhangi bir arsayı ele ge- çıreceksıniz. sonra oraya bir gök- delen \a da yoğun ınşaat ızni için bütün mekanizmalan harekete ge- çıreceksınız Yapılar bıttiğınde kentin boğazına kaçmış lokmalar gibı olacak. Gökdelenlenn sundu- ğu bütün o metrekareler, başka metrekarelere kan gjtmesine engel olan, onlann hakkını yiyen kanser hücreleri gıbidir. Gökdelene karşı olmak olası de- ğildir. Gökdelenı yaratan ekono- mık ve toplumsal eğıbmler mimar- lardan, kent plancılanndan. ay- dınlardan çok daha güçlüdür lstanbul'un sorunu, gökdelen olup olmaması değildır. Gökdele- nin ulaşım sistemi ile birlikte düşü- nülmemesi; arsa yağması temel motivasyon olunca ulaşım zorlu- ğunun halkın sırtına yüklenmesi- dir. Kent topraklan üzerinde her köşeden çengel gibi fışkıran apart- manlar arasında kendine yol ara- yan gökdelenler, doğuştan kalbi debk olan mavi çocuklara benzi- yorlar. Bunlann yol amelıyatlan çok pahalı. Bir tanesinın öıierdiği yolun trilyona yakın bir hediyesi var. Ama "birkaç milyara çıkar" diye ışı başlamr Türkıye'de. Sonra da Karaköy Köprüsü gibı yıllarca kentin kamburu olarak durur. kendı maliyetınin birkaç kat üs- tünde paraya mal olur topluma. Siz tavşana kaç, tazıya tut diyen gazetelerin bılimsel bır araşürma yaptınp, Türkiye'ye böyle işlerin kaça mal olduğunu hesaplattıkla- nnı gördünüz mü? Önce binsinin akbna geldıği için bir gökdelen di- kilecek, sonra binlerce konutu tra- fik dalgasına atacak, okullan, has- laneleri yerlennden edecek yollar, sonra onlann allak bullak edeceğı tıkanan bağırsak gibi kavşaklar. Ulaşımı kentin genel ulaşım pla- nı içinde hesaplanmamış her gök- delen. kentin sırtına saplanan ve halkın yaşamını karartan bir bı- çaktır. Ne devlet ne de belediyeler. haürb dostlanna bu cinayetin lük- sünü sunabilirler. Yapanlar ve yaptıranlar aslında toplum suçu ış- İiyorlar. Ama yasalar henüz o ka- dar uygar değıî. Büyük boyutlann verdiğı heyecan. lüks dükkanlar, guz kamaştıidiı ışıklar. pınl pınl malzemeler, "toprak obunı" bir toplumun günlük yaşamını bibnç- sizce zehırlemesinın bedeb değil- dır İstanbul Valısı geçen gün yaptığı bır konuşmada. ÖX).000 araan yollarda park ettiğını ve bunun 12 000 sokağın kapanması anla- mına geldiğıni ve her gün trafığe katılan 400 araç ıçın 2.5 km'lik yol ve 400 otopark gerektığini söylü- yordu Bunlan bilmek iyi de. en- gelleyecek tedbırleri düşünmemek pek sağduyulu gözükmüyor. New York'ta ulaşım hızı 1960'jarda sa- atte 12 mile, yani Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki fayton hızına düşmüştü. Otomobıl üretenlerle gökdelen yapmak isteyenler hep aynı kulüp- ten. Acaba sahiden bilmiyorlarmı. uyu, çöpü, havayı, ulaşımı düşünmeden yapılan her bina Türkiye'nin altıda birini banndıran İstanbul'u zehirlemektedir. yoksa toprak rantı ölümden de tatb mı? Ölene kadar tıkınan ve yine de mutlu olmayan bir obur- İuk ışareti değil mi bu? Kanımca temelde yine de umur- samazbk ve bilgisizlik var. Her ar- saya daha fazla kat vermek ya da gökdelen yapılacağinı düşünmek gecekonduculuktur. Gökdelenler, gecekondu gibi yerleşiyor kente. Fakat boyutlar büyüyünce nitebk değişeceğıni hiç öğrenmemişler. "Serbest bırakalun beyleri, her yo- lun kenanna istedlkleri kadar yük- sek bina yapıp kendi bataklıklann- da boğiılsunlar!" dıyemiyoruz. Türkiye'deki mekanizma, faturayi hep sokaklarda günlerini çüriiten- lere çıkanyor. Okumadıklannı, düşünmedikJerini ve oburluklanm bılerek. bır gün bazı kulaklara eri- şir diye yınelemek gerek: Suyu, çöpü, havayı ve ulaşımı -ve daha birçok parametreyi- düşünmeden yapılan her bina,, Türkiye'nin altı- da biri yaşayan Istanbul'u zehirle- mektir. Yağmur yağinca görünen çoküntü manzaralan, çöpte kaybolanlar. Biz bu kadar aptal mıyız, yoksa namussuz bir düzen- sizliğe kurban mı oluyoruz? Son yirmi kilometreyı on dakıkada gjt- tiği ıçın ilk iki kılometreyi bir saat- te geçtiğını unutan aptallarla dolu bir toplum olabilir mı?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear