22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5EKİM1993SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Boşuna tartışma: Parlamenterliğin sona ermesi Bir yanda, yasamada "ulus temsikisi" olan organın 'benük savı', öbür yanda da yargı yetkisi alanında ulus temsilcisi olan ve niteliği dolayıayla, hukukun garantörü olan organın, Meclis'i de bağlayan kararı, karşı karşıya!... Prof.BAHRİSAVCI T ürkiye'de parlamenterin statüsü, bugünlerde, na- zik-hatta tehlikeli bir konu oldu: Parlamente- rin yazgısı üzerinde, hangi söz, ne zaman, kimce söylenir? Anayasa Mahkemesi, bir milletve- kilinın dunımunu da kapsayan bir karar vermiş: Onun milletvekılliğinin hükmen "sona erdiğTni saptarruş ve bildirmiş; ilgisi dolayısıyla, durumu, Meclis BaşkanlığYna "tebliğ etmiş": Şona ermişlığin gereğinin yapılması için.. Fakat, Mechs Başkanı, "Bu konuda yetkim yok" diyerek, "sona ermişliğin" gereğini yapmamış; milletvekilinin du- rumunu. "askıya alarak", parlamen- terlik statüsü üzerinde. "lazımül icra vel infaz" olacak görüşünü bildirmesi için konuyu Meclis'e göndermiş. Şimdi, Meclis, "Evet, parlamenterli- ği 'yargı karan'nın saptadığı üzere, so- na ermiştir" derse, Mechs Başkanı olarak işte ancak bunun kendisine teb- liği anında, milletvekilliği statüsünden gelen haklan, ayncalıklan (imtıyazla- n), korunmuşluklan (masuniyetleri) kesecek. Ama burada, temel bir sorun ortaya çıkıyor: Meclis, Anayasa Mahke- mesi'nin temyiz mercii midir ki, kesin bir yargı karannı, Mechs Başkanı ona gönderiyor ve orası da bu kesın yargı karannı bir ıncelemeden geçiriyor, "mülahaza edebiliyor"? Hele bir de Meclis, kendisini, millet- vekilliği statüsünün son mercii sayıp, ilgili parlamenter ile onun, ulusun temsilcisi olarak kazanımı olan millet- vekilliği arasındaki bağın kesilmemiş olduğunu. çünkü, bu hususta kendisi- nin bir hükmü, ya da izni (dokunul- mazlığın kaldınlması izni) bulunmadı- ğını ileri sürerek, bu bağın sürdüğünü söyleyiverirse (mülahaza ediverirse), ne olacak? Bir yanda, yasamada "uhıs temsilcisj" olan organın 'benlik savT, öbür yanda da. yargı yetkisi alanında ulus temsilcisi olan ve niteliği dolayı- sıyla, hukukun garantörü olan orga- nın, Meclis'i de bağlayan karan, karşı karşıya!... Çöz, çözebilirsen!.. Fakat, klasik anlayış içinde, ve de şu bizim başağnsı 82 Anayasası'nın müs- bet hukuk kuralı olarak koyduğu "parlamenterliğin statüsTne bakar- sak (ki ikisine de bakmak zorundayız) çözümün, pek gizlilerde olmadığını anlanz: Yeter ki, "Ulusal egemerdik, Meclis'te belirir ve merkezleşir; Mec- lis'in eylemleri ve söyienüeri, her za- man, her dunımda tek doğrudur" diyen romantizme kendimizi kaptırmamış olahm. Klasik anlayışa göre durum Bu anlayışa göre; parlamenterler ve onlann oluşturduğu parlamento, en yücedirler (müteal-transcendentaldır- lar). Doğrudan halk seçiminden gele- rek, ulusal egemenliğin belirdiği ve merkezleştiği temsilcidir, milletvekili... Onun, ayncalıklan-korunmuşluklan- dokunulmazhklan vardır. Bunlar, ra- kiplen, özellikle, resmi otoriteler tara- fından, siyasal amaçlarla rahatsız edil- meden, bir tasalluta uğramadan, yaşamın maddi yüklerinden ve sorun- lanndan kurtulmuş (azade) olarak, parlamenterlik işlerini, huzur ve gü- venlik içinde görebilmeleri içindir; si- yasal amaçlı olarak alakonulma- tutulma-yakalanma-hapsedilme olası- lıklanndari uzak bulundurmak için- dir. Milletvekili, böyle bir statü içinde, ulus kadar özgür çalışabilmelidir. Bunun için klasik anlayışta, şu ku- rumlar öngörülmüştür: Yasamasal sorumsuzluk: (Teşrii adem-i mesuliyet) Buna göre parla- menter, Meclis içinde, yasamasal ça- lışma yaparken, söz ve mütalaalann- dan, verdiği oylardan dolayı, bunlann dışanda yenilenmesinden dolayı, so- rumlu kılınamaz: Temsil ettiği ulus kadar özgürdür. Yasamasal konınmuşluk: (Teşrii masuniyet) Buna göre de parlamenter "cürm-ü meşhud-u cinai (cinayet tşleme anı) dışında. kendisine suçluluk yönel- tilmesi (isnadı) ile hot be hot. adlive ve yargı yöntemlerine uğratüamaz; üyesi olduğu parlamentoca, yöntemine göre dokunulmazltğı kaldmlmadıkça, yaka- lanamaz, hıtulamaz, tevkif edüemez, muhakeme edikmez, kendisine hüknm giydirilernez; kendisine, bu hflkmön ge- rekleri uygulanamaz. KoğuştunılabU- mesi için önce, ayrıcalık ve konınmuş- luklarından soyundunılmuş ounası gerekir." Doktrin, böyle der. 82 Anayasası'na göre durum Bu anayasa. aslında, toplumumu- zun baş ağnsıdır. Ama evrensel hukuk kurumlannın kimilerini, görmemezlik edememiştir: Yasamasal sorumsuzluk ile onunla bağlantıh olan yasamasal konınmuşluk, dokunulmazlık ilkeleri- ni kabul etmiştir. Böylece, bir nokta- da, parlamenterliğin yüceliği kavramı- na sadık kalmıştır: 82'ye göre de parla- menter dokunulmazhğı, bizzat kendi Meclisi'nce kaldınlmadıkça parla- menter, koğuşturmaya uğratılamaz, cezaya çarpUnlamaz ve milletvekihnin milletvekilliği "düşörûfcmez" (dikkat edilsin milletvekillığinin "sona ermişli- ği" değil "düşürülmezliği" söz konusu- dur). Fakat dedik ya, 82 baş ağnsı olacak; burada da hemen bir yersız hüküm ge- tiriyor: "Dokunulmazlığın kaldmlarak milietvekilinin 'düşürülmesı' kunımu- nun yanına, işe Meclis'i kartştırmadan, onun dokunuimazlığının kaldınlması kararına gerek duvmadan ve Medis'in, aynca bir değeriendirmesine de olanak vermeden, doğrudan Anayasa Mahke- mesi'nce hükmedilmek üzere, bir de "üyeliğin sona ermişlığı' kurumu da ge- tiriyor!" Eylem ve sözleriyle partısinin kapaülmasına sebebiyet verdiği, Ana- yasa Mahkemesi'nce anlaşılan millet- vekilinin milletvekilliğinin sona ermiş- liğıru saptayarak, hükme bağlama kurumu!.. Bu, Meclis Başkanı'run da belirt- mek istediği üzere, bir "haşiv"dir: Dokunulmazlığın kaldınlmasına ge- rek görmüyor; parlamentonun. üyesi- ne sahip çıkmasına olanak vermiyor; böylece demokratik parlamento hu- kukuna, gerçekten bir haşiv oluştum- yor. Fakat neyleyelim ki, müsbet mev- zuatımız alanında açık-kesin-âmir bir kuraldır da... Söz konusu olan "üyeli- ğin düşmesi" değıldir ki, Meclis karar versin; söz konusu olan, yeni bir du- nımdur: "Üyeliğin sona ennişliğinin saptamnası"dır, bunun da tek yetkili- sinin Meclis değil, Anayasa Mahke- mesi oluşudur; temyizi olmayışıdır; kesin ve buyurgan (âmir) olduğu için de, başka hiçbir kaün, Meclis'in bile, inceme ve üzerinde düşünmesine yer kalmayışıdır; çünkü, durun, yani yet- kinin, başkalanyla ortaklaşmadan, tekel halinde, Anayasa Mahkemesi'ne bırakılmış olmasıdır; onun saptaması- na bırakılmış olmasıdır. Bu ağır saptamarîîn yürürlük ka- zanması, Anayasa Mahkemesi'nin, partiyi kapatma karannın, Meclis Başkanhğı'na "tebliğ edildiği" tarihtır. Zatetı Meclis. partiyi kapatma da- vası ile ilgili bir "temyiz katı" değildir ki ve de, milletvekilliğinin düşürülme- sinde yetkili olduğu halde, Anayasa Mahkemesi'nin partiyi kapatması da- vasmda, eylem ve sözJeriyle, bu kapa- tıhnaya sebebiyet verilmesi olayında milletvekilliğinin "sona ermişüği"nin saptanmasında yetkili değildir ki. Meclis Başkanı, durumu "gereği düşü- nülmek üzere, bir kez de Meclis'e gön- dersin"... Sona ermişlik, maalesef, şu 84/3'e göre kesindir; gereğini yerine getirip, hükmü yürütecek de Meclis'in icra uzvu olan başkandır. Bu, görüyo- ruz. demokrat esprili bir başkan için hazin bir görevdir. Bizler, hepimiz için de aa bir gözlemdür. Neyleyesin ki, uy- mak zorundayız. Tersini düşünmek, doktrin ve felsefe açılanndan olanaklı- dır; fakat, şu 84/3 ve anayasanın tümü yerinde durdukça, daha neler de gör- meye mahkûmuz. Bir son nokta: Evet mahkemeler. iki ayn kuralı, "birbirleri ile uyumlaştınna yorumu yapabilirler" ama ana\asanın hiçbir kesin, açık buyurgan (âmır) hükmünü, bir başka hüküm ve kural- dan daha aşağıdadır, diye görmemez- lik, uygulamamazbk edemezler. Ederlerse ne mi olur? Hukuk ve ger- çekler dünyamızda kaos olur. ARADABIR YAVUZGÖR EmekliElçi Kemalisrierıı ••• Renkh gazetelerimizden bırinin 28 Ağustos 1993 tarih- li nüshasmda. aydın bir hanım kızımızın bir yazısı göze ilişti... "Köşe yazarı" olduğu, yazının üzerindeki yarı profil fotoğraftan anlaşılan bu aydın kızımızın, çehresini anımsadım birden: Bir erkek meslektaşı ile birlikte bazı "zevatı", sadece yüksek voltajı eksik bir kırmızı koltuğa oturtup, sorguya çekiyorlardı. Koltuğa oturan kişi, bu iki taraflı "entel" bombardımanına karşı, elinden geldiği kadar kendisini savunmaya çabalıyor, açık verirse, sorguları yönetenle- rin yüzünde, pek de saklamaya çalışmadıkları acı bir gülümseme beliriyor: konu tam aydınlığa çıkacağı sıra- da, deterjan reklarra i\e kesildiğinden, kimin kimi "mat" ettiği, kimin haklı, kimin "cyn/c7ue"olupolmadığı anlaşı- lamıyor, böylece, bir "orgtasmo"eksikliğisürüpgidiyor- du, vesselam.. • • • 28 ağustos tarihli yazı, İSKİ skandalı ile ilgili olup, bu- nun yakın ve uzak sorumluları ele alınıyor, anlamakta güçlüğe uğradığımız bir mantık bağlantısı ile, "Kema- list"\er, bu su ve kanalizasyon girdabına giriyor, son perdede İttihat ve Terakki sahneye çıkıp halkı selamlı- yorduü! Hepimiz, Allaha şükür, biliyoruz ki, bu "Türki glasnot" döneminde isteyen istediğini yazar, isteyen de basar, yayar... İsteyen de okur ya da okumaz... Kimisi umursa- maz, kimisi umursar... Bir rastlantı olarak okuduğumuz ve 30 ağustostan iki gün önce çıkmış bulunan söz konu- su yazıda, sık sık "Kema//sf"lerden dem vurulmakta olduğundan, bizim de bu "28 ağustos taarruzu"nu umursayacağımız tuttu.. Şöyle ki: "Her musibetin müsebbibi" gibi gösterilmeye çalışı- lan şu "Kemalistler" olmuş olmasa idi, şimdi ne ilginc görüntülerle karşılaşırdık: - Yazıyı yazan hanım kızımız, büyük olasılıkla, Sevr Antlaşması ile Türklere "lûtfedilen" bir Orta Anadolu kasabasında "ikamet" eylemekte idi... - Arap harfleri ile basılmış tek yapraklı bir "ceride"- den, Fransa'dan ithal olunan bir rastık reklamına aitsa- tırları güçlükle deşifre etmekte idi... - Sokağa çıkmak yürekliliğini gösterdiği an, çarşaf ve peçesini çividen çekıp giymesı ve de eldivenlerini unutmaması gerekecekti... - Eski Osmanlı kentlerini ziyaretetmek merakı uyan- sa, Istanbul için Ingiliz konsolosundan, Izmir için Yunan kumandanlığından, Antalya için Italyan komiserinden, Adana ve civarı için Fransız şehbenderinden "icazet" alması "iktiza "edecekti... - Evli idiyse. çorbanın tuzunu kaçırdı, kahveyi köpük- süz yaptı, kocasının terliklerini vaktinde yetiştirmedi bahanesi ile kucağına fırlatılan boş zarfı göz yaşları ile ıslatıp, evini kumalarınaterk ile, "hane-ipeder"edoğru, elinde bohçası ile yola koyulacaktı... - Elde bir sigara ile, TV kameraları karşısında, bir ta- kım "zevat"\ sorguya çekemeyecek, gazetelere poz veremeyecek, kanalizasyon işleri ile, "Kema//sneri birbirine bağlamak becerisini sergileyemeyecekti... • Tanrı uludur.. Hepimizi korusun.. İLAN T.C. BURSAYILDIRIM KADASTRO MÜDÜRLÜĞÜ'- NDEN Bursa ili Kestel ilçesi Soğuk- su Köyü 940 nolu parsel. 766 sayılı yasa hükümlerine göre 14 paylarla Recep oğlu Yusuf Gü- lûm, Şerif kıa Hakime Gülüm ve Yusuf evlatlan Fatma ve Ah- raet Gülüra'ler adına tespit edil- miş oliH), Mehmet Öksüz ve İsmail öksüz tarafından yapı- lan itirazın kabulû ile tespitin iptaline ilişkin 29.6.1989 tarih ve 1989,68 sayılı komisyon ka- ran ile söz konusu parselin, İs- mail oğlu Mehmet Öksüz adına tespit ve tescıline karar verümiş- tir. Yusuf. Ahmet, Fatma ve Ha- kime Gülüm'lenn adresı tespit edilemediğinden karar kendile- rine tebliğ edılememışur. tşbu ilanın yayımını takip eden günden itibaren 30 gün içerisinde, Bursa Kadastro Mahkemesi'ne, Soğuksu Köyü 940 no.lu parsele ilişkin 766 sa- >ilı Tapulama Kanunu hüküm- lerine göre venlen komisyon karanna dava açabileceği, dava açüğı takdirdedilekçenin birör- neğinin müdürlügümuze gön- derilmesi. dava açılmadığı tak- dirde komisyon karannın ke- sinleşeceği hususu tebliğ olunur. Basın: 41317 Pullannız, eski zarf ve kartpostallannız, kullanılmış telefon kartlannız alınır. 240 17 33 224 02 54 Ansiklopedileriniz veromanlarınız yerinizden alınır. TEL: 5540804 YAPI KREDI K Ü L T Ü R M E R K E Z İ S A L I T O P L A N T I L A R I Sanat ve eleştiri, düşman kardeşler mi? Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde yeni kültür mevsimi. bugün yapılacak Salı Toplantısı ile açılıyor. Yeni sezonun ilk Salı Toplantısı'nda konu. "Sanat Eleştirisi"yle "Sanaf'ın ilişkisi. Bu konu. sanatn siyasetle. toplumla. piyasayla ilişkisini inceleyecegimiz ve Sanat/Karşıkarşrya adıyla yıl boyunca sürecek bir bölümün ilk adımı olacak. Toplantımıza. tüm sanatseverler daveüi. V Ö N E T E N ALİ AKAY K O N U Ş M A C I L A R SEZER TANSUĞ MEHMET GÜLERYÜZ 5 EKİM 1993 SAAT: 18.30 Yapn Kredı Sermet Çıfter Kûtûphanesı IstkJâl Caddesi 285 Beyoğlu 80050 Istanbul Tel: (212) 252 47 00/441 - 245 20 41 Giriş ucretsizdir. YAPI^KREDİ Rehber SEDATTÜREL Sen her halinle rehberdin NEZAHAT-ABDULLAH ECE'miz doğdu. Güzelgünlerdeyaşasın. 2.10.1993 saat 10.00 ERSAN-EMİNE (KURUOĞLU) HATİPOĞLU NÂZMHİKMET KÜLTÜRVE SANAT VAKF1 "Teyze amca bir imza ver Çocuklar öldürülmesin" Çocuklanmızın korkusuzca yaşayabileceği Banş içinde bir dünyarun özlemi ve savaşımı içerisinde geçen onurlu bir yaşamnoktalandı. Türkiye Banş Derneği Komitesi Genel Başkanı, VakıfGirişimcirniz, Danışma Kurulu Üyemiz MAHMUT DİKERDEM'İ yıtirmenin acısı içindeyiz. MAHMUT DÎKERDEM BİR BARIŞ ABİDESİYDİ Büyük bir kayıp. Türkiye'yi 40 yıl yurtdışında temsil etmiş Büyükelçi Mahmut | Dikerdern, Türkiye Banş Derneği Genel Başkanı olarak kendini dünya banşına adamış ve bu uğurdaki mücadelesini -kanserli habyle dahi- 12 Eylül askeri mahkemeleri önünde dirençle, yiğitçe sürdürmüş bir büyük aydın, bir büyük insan. Bir banş simgesi. Şimdi aramızdan aynldı. Mücadelesini ve anısını yaşatacağız. Önünde saygıyla eğiliyoruz. BARIŞ DERNEĞf YÖNETIM KURULU MAHMUT DİKERDEM'İ Barışa ve Demokrasiye her zamandan fazla gereksinim duyduğumuz ülkemizde ve dünyamızda, Yaşamını barışa ve demokrasi mücadelesine adayan onurlu insanı YİTİRDİK Ailesinin, banş ve demokrasiden yana tüm insanların başı sağolsun. Anısı ve katkısı unutulmayacaktır. DtSK/BANK-SEN PENCERE Mesteimizin SoysuzJaşmasına Göz YumamayiL.. Soylu kime denir? Çağrışımla ilk akla gelen 'asilzade' ya da aristokrat' sözcükleridir. Yüce kral, bir vakitler kendisine hizmet edip taht için yararlık gösterene geniş bir toprak bağışlayıp, kont, ba- ron, dük gibi bir de 'unvan' vermiş.. O herifin ailesi soylu olmuş.. Eski birmasal... Ancak yüce gönüllü bir kimseye de çağımızda soylu deniyor, saygı duyuluyor.. Tutumu. davranışları, erdemleri, inceliğiyle soyluluğu gerçekten hak etmiş kişiler, çevrelerinde hayranlık uyandırırlar; bayağılık, kabalık, terbiyesizlik tepki yara- tır, dışlanır, kınanır. • Bilmem ki yanılıyor muyum, bir süreden beri bizim top- lumda tersine bir gidiş görülüyor; kim edepsizleşirse, bayağılaşırsa, kabalaşırsa, terbiyesizleşirse, erkek olsa bile mahalle karısı gibi davranırsa beğeniliyor. Eskiden iletışim devrimi bugünkü boyutlarıyla toplu- ma işlememişti; ama, atasözlerimiz vardı: - Esmayı üstüne sıçratma!.. - Çirkefe taş atma!. Ağızda çiğnene çiğnene kirlenmiş ve kokuşmuş çikle- ti, kimi zaman, bir kendini bilmez yere atar; kaldırımda yürüyorsun, üstüne bastın mı yandın... Mahalle karısı sağ yumruğunu beline dayayıp, sol eli- ni dirseğinden bükerek yukarı kaldırır, avucunu da goğe çevirip aptesane ibriği biçimine girer, ondan sonra açar ağzını, yumar gözünü, ağzına geleni söyler... Maşallah, medyamızın beyazcamadönükyayınların- da öyle suretler ekrana çıkıyorlar ki kırk yıllık mahalle karısı bunların yanında zemzemle günde beş vakit yı- kanmış gibi kalıyor. Çağımızın bilimsel ve teknolojik devriminin iletişim evriminde, edepsizlik, rezillik, kepa- zelik medya olup karşımıza çıktı; evlerimize girdi, odala- rımıza yerleşti. Diyeceksin ki: - Her televizyon aparatmda bir kapatma düğmesi yok mu?.. Kapat gitsin.. Doğrudur... Ne var ki bizim gibi toplumun gidişatını izlemekle gö- revli biri arada sırada düğmeye basmak ve "ne oluyor, ne bitiyor" öğrenmek zorundadır. Düğmeye bastın mı, çiğnendikten sonra kaldırıma abl- mış kirli çiklete bastın demektir; pislik, yapış yapış ayak- kabının altındadır, ne yapsan çıkmıyor, ağzını açıyor, gözünü yumuyor... Peki, kirli çiklet konuşur mu? Vallahi günümüzün kirli çikletlerinin ağızları birlaf ya- pıyor ki.. Demeyin gitsin!.. • Son günlerde iki medya grubu arasında başlayan tar- tışma, itişme, sövüşme, kapışma arasında, nangisinin haklı olduğunu soruyorlar.. Yanıtı çok kolay bir soru. Eskiden bu nitelikte ve boyutta olmasa da Babıâli'de tartışmalar ve kapışmalar olurdu; ama, hiç kimse has- mının aile bireylerini işin içine sokmazdı; ben böyle bir- şeyi ne gördüm, ne işrttim. Çirkinliğin de bir sınırı var, eşlere ve çocuklara saldırılar bağışlanabilir mi? Her kim hasmının karısına saldıracak kadar kendini yitirmişse o haksızdır. Soyluluk kan bağı olarak çağımızda bir değer taşı- maz; yüce gönüllülüğe bağlı bir erdemdir. Bu nedenle mesleğimizin soyluluğunu korumak zorundayız; soy- suzlaşmasına göz yumarak, bir gün gelir, payımıza dü- şeni üstlenmek zorunda kalabiliriz. MAHMUTDİKERDEM'İ KAYBETriK Sizi Unutmayacafliz.. Dünyada banşın, ülkemizde demokrasinin yılmaz savoınucusuydu. 12 Eylül zindan ve mahkemelerinde 'Banş Derneği' davasının onurlu direnişçisiydi. tnsanlık onurundan, demokrasiden ve işçi sınıfından yanaydı. Son vasiyeti bile, "Beni başta metal işçfleri olmak üzere işçi ve emekçiler defnetsin" oldu. Rahmetle. sevgiyle aruyor, ailesine ve tüm dostlanna başsağüğı diliyoruz. DİSK BİRLEŞİK METAL İŞÇİLERİ SENDİKASI GENEL YÖNETİM KURULU Not Sayın Mahmut Dikerdem'in cenazesi 6 Ekim 1993 Çarşam- ba günü. öğle namazında. Kadıköy Söğütlüçeşme Camii'nden kaldınlacak ve Karacaahmet Mezarhğı'na defnedilecektir. PtCHÜOM C»NI$MA MlRKlZI KIRMIZI BALIK - Çocuğun 0-6 yaş dönemi en önemli geiişroe dönemidir. • Biz 2000'li yıUara çocuk yetiştirdiginüzin bilincindeyiz. • Güven, sevgi, şefkat, dikkat, geiişim, paylaşım, eğiümimizin terneJamaçlandır. - Sizi bekliyoruz. • Kreş, anasınıfı. etüd • lOkışiliksınıflar * Resim, rnüzik, satranç, yabancı dil, folklor • Sabah 07.30'dan akşam 19.00"a kadar açık Danışman: Dr.Erdal ATABEK , KvmızıBabk Bostaııcı41716 36 -417 22 22 Kmmza Balık Mecköyeköy 2729607
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear