22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22EKİM1993CUMA 12 DİZİYAZI Hint ndhracesiölende en sevdiğinide yakarhumış odunüstünde Derler ki dünyanın taa bir ucudur Hindistan. Gene derler ki aydınlanma evrenseldir. Aydınlıklan karanlıkla yakmak isteyenlere Hint sanatçısı da evrensel boyutta yanıt veriyor. Hem de yüzyıllann ötesinden 'sular gibi çağlayıp gelen' Anadolu ozanının dizelerini geleceğe taşımak istercesine haykınyor. Sıvas'tayakarlar aycbıııPir Sultan deyu Bİ R YÜZLÜ ÜLKE İNDİST Aynmcılığa karşı 1»irüği', banşı sa- vunan ve fanatiklere karşı toplumsal bir mücadele sürdürenlerin başında sanatçılar geliyor. Hindistan'ın her bölgesınden yüzlerce sanatçıyı birara- ya getiren Sahmat Birliği. geçtiğımiz 15 ağustosta, yani Hindistan'ın Ba- ğımsızlık Günü'nde, geçen aralık ayı- nda Hindu fanatiklerin bir camiyi yakıp yıktığı Ayodha kenünde "top- lumsal biriik" içın çeşitli etkinlikler dûzenledı. Hindistan'ın dört bir ya- nından gelen sanatçılann ve binlerce banş taraftannın kaüldığı günde, öz- gûrlük ve banş şarkılan söylendi. Ayodha etkinliğini günlerce önce- sinden duyuran Hint gazetelennde birlikten yana köşe yazarlan Sahmat etkinliklerini alkışladı, Hindistan'da toplumsal birliğin yalnızca "azmltğm baklarmı çoğunluğun üstünde tutma- ya" benzeten fanatik Hındu yazarlar ise Sahmat Birliği'ni "ateşi körükle- meUe" suçladı. I Srvas'ı aayla I anıyorlar Yeni Delhi'de konuştuğum bazı yazar ve sanatçılar ise Ayodha etkin- liklerini gönülden destekkyordu. Hnindistan gazeteleri çöpçatanlık yapıyor. Başta. enyükşektirajtıveen .} saygın İngilizce gazete ' Hindustan Times olmak üzere, haftasonlan gazetelerde üç tam sayfa "evlilikilanlan" yayımlanıyor. Bu ilanlar gazetelerin en büyük gelir kaynağı olmuş, basında bir sektör oluşmuş. Tûrkiye'de çeşitli dergilerde şiirleri yayunlanan yazar Baln Rao, "Bütün dünyada canlanan bir dini fanatizmden söz etmek miimkün. Ve bu valnızca da- ha fazla kan akmasına neden oluyor... Sizin ülkenizde, Sivas'ta yaşananlara bakın! Aydm kesime her zaman oldu- ğundan daha çok göre> düşüyor artık. Korkmadan birşeyleri savunmak, an- latmak, mücadele etmek zonmdayız. Ayodha'da gercekkşdrilen etkinlikler, sanatçtlann ve temsfl ettikkri banş ta- raftariannm fanatiklere karşı 'hayır' demesiydi. Yılmadan 'hayır1 demeyi sürdürmek zonındayız. Sonuçta müca- deleyi sürdunnenin bizim açımzdan tek yolu bu." diyor. IBeyazperdenin toplumsal buyüsü Hindistan'da bir mesajı halka ilet- menın en etkin yolu sinema. Sinema sanatının bu ülkede siyasetçüeri top- lumsal etki açıandan "solladığı" da birgerçek. Birlik ve banş hareketinde de sine- macdar önde geliyor. Hindu-Mûslü- man banşı temasını Hindu erkek- Müslûman kız aşkı, sapıklann elin- den Müslümanlarca kurtanlan Hin- du kadın, yoksul Mûslûmanlara yardun eden zengin Hindular vs vs. konulan çerçevesinde işleyen filmler yapıhyor, Hint fılmlerinde sık sık kul- larulan şiddet ögeleri yerini duygusal- lığa bırakıyor. Ağustos ayı içinde "LHusal birlik için etete" slogaruyla gösterime giren "Khalnayak" da bu fılmlerden biriy- "Hindustan Tunes" evtihkleri konu- sunda başından geçen bir olayı anlatı- yor: "Birkaç yıl önce Delhi'den Bho- pal'e gjden bir gece treninde yolculuk yapıyordum. Beş yataklı bir kom- partmandı, aşağıda üç, üstte iki yatak vardı. Üsttekı yataklar bir profesör adına rezerve edilmişti. Trenin kalkış saatinden az önce kaîabahk bir toplu- luk, bir adamla. sarisiyle başını ört- müş bir kadın getirdiler kompartma- na. Üstteki yataklann arasındaki me- safeyi görünce hayal kınklığına uğ- radılar. Yeni evli çifte bir jest yapmak için üstte yatabileceğimi söyledim. Trenin ıslığı duyulunca gürültü pa- tırtı ve gözyaşlan arasında kaîabahk grup trenden indi. Tren kalkar kalkmaz, yeni gelin burnunu siler gibi yaparak yüzünü açü. Kulak kabartınca, birbirlerini hiç tarumadıklanru ve bu evliliğin de Hindustan Times gazetesi sütunlann- dan doğduğunu anladım. Birbırleri hakkında hiçbir şey bil- medikleri için koyu bir muhabbete daldılar. Ailelerini anlattılar birbirle- rine, okul günlerinden konuştular. Işıklar söndüğünde, küçücük kom- partmandaki biz diger insanlann varlığına hiç aldınş etmeden bu kez birbirlerini daha yakından tanımaya giriştiler. Üzerlerine bir battaniye çekip baş- ka bir dünyaya daldılar. Bir süre son- ra kadının dudaklanndan fısıltılı bir 'Hai Ram' duyuldu. Tannnın adını anıyordu.. Arük adamın 'kadını' ol- duğunu hepimiz anladıkü! Kompartmanımıza huzur gelene dek birbirleriyle iki kez daha 'içÜ dışh' oldular. Derken trenin acı freni du- yuldu. çiftin ineceği durağa gelmiştik. Işıklar açıldı. Ne görüntüydü ama! Adamın kalçalan açıkta. kadının gö- ğüsleri 'choli'sınden firlamış... Neyse trenden telaşla inmek zorunda olduk- lan içın utanmaya zaman bulamadı- lar... di. Delhi sokaklan, bu fılmin afişle- rinden geçilmiyordu. Fılmin başrol oyunculanrun ve bir- çok ünlü sanatçmın kaüldığı görkem- ü bir gala düzenlendi. Ancak doğru- sunu söylemek gerekirse, "KJıaîna- yak", banşçı slogaruyla değil. filmde yer alan ve ateşli tartışmalara neden olan bir şarkısıyla halkın dikkatını çekti. Abartmasız her gün gazetelerin bi- rinci sayfalannda yer alan "Khalna- yak" fılmine gösterilen ılginin nedeni, filmde yer alan "Choli şarkjsı"ydı. Choli, Hintli kadınlann sarilerinin içine giydikleri bluza verilen ad. Şar- kının bir yerinde geçen "CboJi'nin ai- tmda ne var?" sözleri, tutucu kesımi kızdırmıştı. Ne de olsa "Cbolinin al- tmda ne okhığu malumdu..." ve bu sözler müstehcendiü! Şarkımn söz ya- zan ise, bluzun altında o "malum şey- terin" değil, "kalbin" yatüğını söylü- yordu... Filmin gösterime gireceğj gün, şar^ kının sansür edılip edilmeyeceği hâlâ tartışıhyordu. Sonunda fılm, şarkısı sansürlenmeden göslerildi. Sonuçta bu durumdan banşı savunan sanatçı- lar değil, kasetleri yûzbınler satan "choli şarkısı"nın ardındakiler ka- zançh çıktı... I Çöpçatanlık I gazetelerden Hindistan gazeteleri çöpçatanlık yapıyor Başta en yüksek tirajlı ve en saygın İngiuzce gazete Hindustan Ti- mes olmak üzere, haftasonlan gazete- lerde üç tam sayfa "evtilik ilanlan" yayımlanıyor. Bu ilanlar gazetelerin en büyük gelir kaynağı olmuş, basın- da bir sektör oluşmuş. Binlerce kişi, bu ilanlarla kendileri- ne uygun eşi anyorlar. Kimi ilanlan gönüllüler kendileri vermiş, kimisini "evlilik çağına" gelmiş çocuklan adı- na aileler. Ilanlara şöyle bir bakınca, en aranan "koca adayîan''nın doktor, mühendis ya da akademikler olduğu ortaya çıkıyor. Aynca yurtdışnda yaşıyor olmak müthiş bir üstünlük. "23 yaşmda, 1.60 boyunda, iktisat eğitimi gönnüş, tngilizce bilen, iyi buy- lu. ideal eş olabilecek kıza, bir fînnanın üst dfizey yöneticisi olan uygun eş an- yonız" Ya da "Yurtdışı bağlantısı olan işadamı için mükemmel eş olabilecek 25 yaşmda öğretmen. ingilizce bili- yor." İlanlarda kızlar. "buğday tenli", erkekler ise "uzunboylu ve yâkışıklı" olarak "reklam ediliyorlar" genelde. Ve gerçekten de Hindistan'da büyük bir çoğunluk, bu "Kmariama listete- re" göre evleniyor. lAşk? • Aşk-ımemnu Peki ya aşk? İşte o, Hindistan'da anadili sorulduğunda "İngilizce" diye yanıt veren, yalnızca İngilizce gazete- leri okuyan, yabancı fılmleri izleyen, "baö 61c^h1eri''nde yaşam tarzlan sür- düren ve WOG denilen, (Westem Orientated Gentleman-Batı'ya en- deksli Beyefendi(!)) denilen, azınbğa özgü bir sözcük olarak niteleniyor. "ötekiler" için bu sözcük, yılda 800'ü aşkın ürün veren Hint fılm en- düstrisının ürettıği fılmlerde ızlenen, belki şiirlerde okunan bır olgu. Hintli yazar Kushwant Singh. bu indistan'da insanla insan, kadınla erkek, kadın, erkek ve cinsellik, yaşamla ölüm kadar iç içe. Trende bütünleşen genç evliler, sanınz bizden başka çok az kimsenin ilgisini çekıyor. Bizim ilgimizi 'çektikleri' ise genç evülerin hiç ilgisini çekmeyen bir konu... Yolculuk yine başladı. Yanımda oturan adam. "Ah ah, mın-el aşk" deyiverdi. "Bu ne tür bir aşkdır?" diyebildim. Birbirini tanımayan iki yabancı, bir- kaç aşk sözcüğü bile fısıldamadan birbirlerinin üzerine atladılar. Neresi aşkü bunun? 'Gençlik sabu^ızdır...Hadi aşkın başlangıcı diyelim" dedi adam. Bu olsa olsa yeni bir ailenin başlan- gıcı olabılırdi ama aşkla ne ılgjsi vardı hâlâ anlayamamıştım. 'Senin uçan fikirlerin var' diye suç- ladı beni bir de yanımdaki..." Sıngh, sık sık karşılaşılan bu gibi durumlann "Kama Sufra" gibi bir seks sanatı kitabı çıkarmış bir toplum adına üzücü bir durum olduğunu söylüyor. Pek haksız da sayılmaz her- halde... Yonn: Malrabtıarata'mn CALIŞANLARIN / SORULARI - SORUNLARI / YILMAZ ŞİPAL Aııa ve babaya ayhk bağlanması Ben Sosyal Sigortalar Knnımu'ndan emekli oldum. Bir de kooperatif evim var. Kmm. sigortalı bir işyerinde çauşmakta iken 1992 yıb- nın Ekim ayında vefat etti. Sigortalı geçen toplam 11 yıl- hk çabşması var. Kızım hiç evlenmedi ve vefatından önce de aldığı aylıkla bize yardımcı oluyordu. Sigortanın ölüm servisine veraset ilamı ile baş\urduk >e bize ölüm parasını ödediler ve emekli maaşı da alabileceğinıizi söylediler. Verdikleri ev- rakları tamamlayıp servise teslûn ettim. Sonra müfettişler kurulundan "Tahsıs müracaaünda bulunmuş iseniz de müfettışlık raporuna dayanarak kızınızın size bakmak- la yükümlü olmadığı anlaşılmıştır Bu nedenle de müra- caatınız ret edilmiştir" yazısı geldi. Kızını evli olmadığı için varisleri ben ve eşündir. Bize maaş aldığımız ve evimiz de otduğu için maaş bağ- layamayacaklaruu söylediler. Bu durmnda, 11 yıkiır çabşan kızımın ödediği primden istifade edemeyecek miyiz? H.Ş. YANTT: Sosyal Sigortalar Yasası'nın 69. maddesi "ana ve ba- baya aylık bağlanması'' ile ilgjdir. Maddede şöyle denilmektedir. "Sigortalının ölumü tarihınde eşine veçocuklanna bağlanması gereken aylıklann toplamı, sigortabya ait ayhktan aşağı olursa. artaru. eşit hisseler halinde, geçıminin sigortab tarafından sağlan- dığı belgelenen ana ve babasına aylık olarak venlır. Ancak, bun- lann her binnın hıssesi sigortalıya ait aylığın % 25'mı geçemez." Yasa, ana ve babaya ölüm aylığı bağlanabilmesi için, ana ve babanın geçıminin sigortalı tarafından sağlanması gerektiği ko- şulunu getirmiştir. Aynca, ölen sigortalının kız çocuklan dahi, evb olmamak, Sos-' yal Sigorta'ya, Emekli Sandıklanna bağlı bir işte çalışmamak ve buralardan aylık ya da gelir almamak koşulu ile ölüm aylığından yararlanabılrnektedir. Dığer sosyal güvenlik yasalannda da benzeri hükümler bulun- maktadır. T.C. Emekli Sandığı Yasası'nın 72. maddesinde "ölen iştirak- çilerin, iştirakçi bulunmayan dul ve mutıtaç analan ile iştirakçi olmavan ve ölüm tarihinde muhtaç ve (65) yaşını doldurmuş bulu- nan babalanna sandığa müracaat tarihini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır" denilmektedir. Bağ-Kur Yasası'nın "Eş ve Çocuklara, Ana ve Babaya Tahsisi Yapılması"na ilişkin 45. maddesinde sigortalının ölümünde, "Geciminin sigortab tarafından sağlandığı belgelenen ana ve baba- sına" aylık bağlanması öngönilmuştür. Kısaca, ana ve babaya aybk bağlanması için, ana ve babanın muhtaç olduklannı ya da geçimlennin çocuklan tarafından sağ- landığını, belgelerle kanıtlamalan gerekmektedir. Sızın de ölen kızınızdan aylık alabılmeniz için, kızınızın geçimi- nizi sagladığına ilişkin belgelere gerek vardır. ANKARA-AflKA MCŞERREF HEKİMOĞLU Ankara'yı Seviyorum Otobüse bindik, Ankara'yı dolaştık baştanbaşa. Du- raklar değişiyor, yolcular değişiyor; değişik kuşaklar- dan, başkentin değişik kesimlerinden yüzlerce kişiyle yapıyoruz yolculuğu. Otobüs ilerlerken gözler şoförün arkasında duran afişe takılıyor birden. Afişte, "Ankara'- yı Seviyorum" yazısı var. Gerçek yolculuk ondan sonra başlıyor bence. Çağrışımlarla. "Ankara'yı Seviyorum" sözleri düşüncede sürüyor bu kez. Çocuklar, genç kız- lar, orta yaşlılar, daha yaşlılar... Kimi şaşkın, kimi karar- sız, Ankara'yı seviyor mu, neden? Kimi de sevgiyle gülümsüyor, Ankara'yı sevmek için çok nedeni var ben- ce. Her şeyden önce çağdaş bir başkent olmak özlemiy- le yaşıyor Ankara. Bu özlemi gerçekleştirmeye çalışı- yor. Beyazperdenin ardındaki kentlerdizisinden birbelge- sel bu. Emeği geçenleri içten kutluyorum. Murat Kara- yalçın ve Timur Erkman filmi seyrederken neler hissetti kimbilir. Ankara'yı seven yöneticilerin, coşkuyla çalı- şanların selamı bu belgesel. Onlar görevden ayrıldı şimdi. Yerlerini alanların da sevgiyle çalışrhasını diliyo- rum. Tüm otobüs yolcularının sevgisi sürmeli, özlemi din- meli. O otobüste orta yaşh bir kadın var, "Ankara'yı Sevfyo- nım" afişinı görünce gözleri parlıyor birden. Konserleri, sergileri düşünüyor, giderek yoğunlaşan kültür etkinlik- lerini düşünüyor. Nereye gideceğini şaşırıyor! Ben de bu nedenle seviyorum Ankara'yı. Kimi zaman yaşama sevinci soluyor birden, kavram kargaşalığına dolanıyor insan; gecesi uzuyor, uykusu deliniyor, kanat- lan kırık, inançları örselenmiş, bekliyor güneşi. Yitik umutların yeniden doğmasını bekler gibi. Bir telgrafha- neye dönüşmüş gibi. Dünyanın her yanından sesler ge- liyor; doğudan batıdan, kuzeyden güneyden, güneydo- ğudan sesler. ölülerin, yaralıların, genç kızların, çocuk- ların sesi; inançlarını yitirenlertn, neye inanacaklarını şaşıranların yakarışı geliyor. Gözlerinde, üst üste çekil- miş fotoğraflar gibi görüntüler. Lenin Mozolesi'ni satın almak isteyen bir Alman zengini, Başkan Clinton'ın kra- vatının renklerine takılan Türkiye Başbakanı, bu olayı yansıtan manşetler, Güneydoğu'da kapatılan gazete bü- roları, acı reçeteler, tatlı düğünler, görkemli törenler, parababalarının ve emekçilerin ödediği vergiler, yeni- den başlayan ansiklopedi yarışı, Batı'yla bütunleşmek- ten söz ederken düştüğümüz yalnızlık! Dünyanın nere- sinde yaşıyorum diye şaşırıyor insan, tarihin neresinde? Ortaçağı yeniden yaşar gibi! Soluğu sergilerde alıyo- rum derken. Galeri Nev'de Erol Akyavaş'ı selamlıyo- rum. Ali Artun'u kutlarım, yeni galeri kurucularının çizgi- lerini yansıtıyor. Çağdaş bir başkente yaraşır çağdaş bir galeri. Mermer salonları, ışık düzeniyle bir sergiye baş- ka bir boyut katıyor. Erol Akyavaş sevdiğim bir sanatçı, parlak renkleriyle içim aydınlandı, ama mavi kadın tüm renkleri solduruyor! Tablonun adı "Bosna'yı Hıristryan ve Musevi Olmayan Topluluklardan Temlzleme Iştemi- ne Ağıt". Ressamın, Bosna'da ırzına geçilen genç kızla- ra ağıtı bu. Dinlerken ürpertiler veren öyküler anlatıyor: On dört yaşında bir genç kız, erkek kardeşi bağlanıyor, bir manga asker ırzına geçiyor kızın! Delikanlı gözbe- beklerinde o olayla yaşayacak artık! Peki insanlık! llginç bir rastlantı, Resım ve Heykel Müzesi'nde de Szajna'nın sergisi var. Polonya Elçisi VVojcieh Hensel güzel Türkçesiyle konuşarak açtı bu sergiyi. Dünyamız* hiç değişmiyor! Auschwitz kampında geçen üç yılın izle- ri var bu sergide. Bir köşede çizmeler, giderek büyüyor, kararıyor, üzerinde çiviler... Deriye değil yüreğinize ba- tar gibi Auschvvitz; öteki kamplar geride kaldı, yıllar geç- ti, ama çizmeler hâlâ her yerde değil mi? Joseph Szajna da seslendi konuklara "Barbarlık sona ermedi, hâlâ sürüyor ve sürecek" dedı, sonra da ekledi: "Ama Mrile- ri karşı çıkıyor bu zorbalığa." Altını çizdi sonra: "Sanatçılar." Ankara'yı bu nedenle seviyorum işte. Sanatçı dostlan- ma çabuk ulaşmam nedeniyle Kısa sürede gelişen sı- cak iletişim nedeniyle. Bir galeriden ötekine koşarak, acıya ya da sevince bulanarak, utançla doğrularak ku- caklıyorum sanatçıları. Yaşadığımı, insan olduğumu hissediyorum yeniden. Gülerken ağlıyor, ağlarken gü- lümsüyorum. Mevlüt Akyıldız'ın sergisini gördünüz mü? Ankara'dan Istanbul'a yöneliyoruz birden. Deli saraylı- lara, kadın kadına bakarak yapılan şıklık yarışlanna, taş plaklarda renklenen şarkılara; ama asıl, ressamın mi- zah dünyasına... Gülmeyi unutmuşsanız yeniden anım- sarsınız! Urart'taki sergide mılletvekillerini de selamlı- yor sanatçımız. Bronz heykellerle. Seçim bölgelerini sergileyen ürünler var başlarda. Elma, üzüm, armut, tü- tün. Seyrederken merak ediyor insan. Kafaların içini de görmek istiyor. Neler düşünüyorlar, neler üreteceklen bir umut, ışık var mı diye düşünüyor. özellikle şu günler- de doğru, tutarlı politikalar üretebilecekler mi diye soru- yor. O politika oluşursa Ankara'yı daha çok seveceğiz. BULMACA 8 SOLDAN SAĞA: 1 1/ Dıl devrimınin ilk yıl- lannda milletvekili anla- mında kullanılan söz- cük.. Eskı dilde ayak. 2/ Anadolu'da, özellikle Karadeniz dağlannın yüksek kesımlerinde yay- gın geçici kırsal yerleş- me... Israil'in para birimi. 3/ Bırma>Tnun türü... "O yer" anlamında kullanı- lan sözcük. 4/ Bir kâğıt o>r unu... İnatçı. 5/ Saatte n binlerce baskı yapabilen basım makinesi. 6/ Hayvanlara vurulan damga... "Bundan sonra" anlamında kullanılan eski sözcük. 7/ Yayı geniş geniş çekerek çalma anlamında kullanılan müzik ten- mi. 8/ Kürkü değerli bir yaban kedisi... Oylumlu. 9/ Mesaj... Ka- laym simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Genellikle hasırdan yapılan, İs- panya ile Orta ve Güney Amerika ülkelerinde giyilen geniş kenarlı şapka. 2/ Düğme ve süs eşyası yapımında kullanılan bir deniz kabuklusu... Bir nota. 3/ Sibirya'nın kuzeydoğusunda yaşayan ve Şamanist ınançlannı koruyan Türk soyundan bir halk... Metal ip. 4/ Bir parçanın sevimli ve cana yakın çabnacağını an- latan müzik terimi. 5/"—imiş her ne var ise âlemde İlm bir kıyl ü kal imiş ancak" (Fuzuli)... İskambil kâğıtlannın atası sayılan desteye ve bu deste kullanılarak bakılan falalık yöntemine veri- len ad. 6/ Bır bağlaç... Verdi'nin ünlü bir operası. 7/ Eğlenceler- de serpilen pul biçiminde renklı kâğıt parçalan. 8/ Güney Amerika'da bir ülke... Telgraf abecesi. 9/ Ankara keçisinin, yü- nü kahverengı ya da siyah olan türü... Küçük mağara. HUKUKSUZ DEMOKRASI HaUtÇelenk 3. bası 30.000 (KDVıçinde) Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear