25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10OCAK1993PAZAR 8 PAZARYAZILARI Âynızamanda heryerdejiz Körfez savaşmdan bilıyor- duk zaten. Nerede olursak olalım. ayru zamanda her yer- deyiz. Siz Türkiye'de ben Ko- penhag'da aynı anda seyrettik manzarayı.ı. Karaniıkta dfûş- man cephesine sızmalan için özel olarak eğıtılmiş kralötesi tşık donanımlı askerlerin, kıyıya yerleşmiş televizyon muhabırleri yüzünden büyük bir şaşkınlık ıçinde kıçiannı sallaya sallaya karaya cıkışlannı. Çıkarmayı kıyıdan naklen yayımlayan televizyon muhabirleri sayesinde dûnya- nın neresinde olursak olahm aynı anda iziedik. Hepimiz anında oradaydık. Kitle ıletişım araçlanıun ge- grmekte olduğu devrim, yaşa- dığı dünyayı kavrumaya çalı- şan her sosyolojık çabanın göz önüne aldığı en önemli olgu- lardan bin halinegeldi. Kıtalar dijilal bıtlerle birbirine bağlan- dı. Eşzamanlılık yürürlüğe kondu. Ik gün üç kişinin öldüğü bir savaşın altıncı ayında, günde 50 kişinin ölmesi artık haber bıle olmaktan çıkar. Bu. basın- yayın organlannın olduğu ka- dar. onlan tüketen izleyici ke- siminın de suçudur. İzleyici bir süre sonra "Ne o her gün So- mali, bıktık artık" demeye baş- lar. Bu nedenle Somali'deki te- levizyon kameralannın bir- çoğu uçaklara yüklenip geri göndenlmeye başlandi bile. İşte kitle iletişim araçlanıun sorunu da tam bu noktada yo- ğunlaşıyor: Tesadüfilik. Olay- lann anında vayimlanmasının, insansjz bir savaş yürütüldüğü imajının yaratıldığı Körfez sa- vaşındaki gibi manipûlasyona açık taraflan dışında olumsuz yanı yok. ABD Somali'ye as- ker gönderdiyse, bunda bir o kadar da açlıktan ölen insanla- KOPENHAG FERRUH YILMAZ nn oturma odalanna anında yansıulmasının yarattığı ka- muoyunun baskısının payı ol- duğu bir gerçek. Çıkarmanın gerçekfeştiğı Somaü kıyılanna yerleştinlen kameralar, diren- meyle karşılaşan Amerikan as- kerlerinin cesetlerini göstersey- di, Amerikan kamuoyunun fi- kir değiştirmesi de uzun süre almayacaktı. Aynı anda ayn yerlerde, haber sanayiirün ya- rattığı eşzamanlılık sayesinde siyası kararlara etkili olduğu- nu yaşıyoruz. Ama sorun ha- ber sanayiinın naklen yayın- larla siyasi kararlara etkili ol- masından çok. naklen yayın- lanndaki ve dolayısıyla siyasi etkisındekı tesadüfi seçicılık. Bu olguyu en iyi kavrayan- iann başında Sırplar geliyor. Bir ay öncesine kadar nerede olduğunu bıle bılmediği So- mali'ye binlerce asker gönde- rilmesi için baskı yaratan Amerikan kamuoyu, Bosna- Hersek'teki eşi görülmemiş in- san kıyımını görmüyor, Ame- rikan haber sanayii, Bosna- Hersek'te eşzamanlıhğı yara- tamıyor. Tesadüfilik, Somali'- deki açlara yardım eden dünya kamuoyunun, Bosna-Hersek'- te sessız kalmasına yol acıyor. Naklen yaymlar sayesinde haber endüstrisi eşzamanlılığı yakaladı Şımdi hailedilmesi gereken mesele, tesadüfi par- çacıklar halinde gösterilen dünyanın bir bütünlük içinde birbirine bağlanması. Kitle ile- tişim araçiannın devrimi belki o zaman yerine oturacak. Barcelonaakşama teslinıolurken Bercelona yeni yıla olabildi- ğince sakin, sessiz, dengeli bir coşkunlukla girdi. Barcelona'- da umutlar, yeni bir yılın tatlılup ve tazelıği sayesinde in- sanın içinde kalmış binlerce to- humu uyandırdı. Jaume'deki Angel Mey- danı'ndan Laietana caddesine sapıldığında Montcada soka- ğındaki Picasso Müzesi'nin önünden bugünlerde bir alto saksofonun sesi duyuluyor. Sağ ayağını arkasındaki duva- ra dayamış orta yaşlı sakso- foncu. duvardaki Picasso afiş- lerine baka baka hem Picasso'- nun hem de caz müziğınin de- vınimli anlatımım daha uslu, daha az kırrultılı, sanki daha bir huzurlu hale dönüştürmeye çalışıyor. Kimi zaman De- bussy'nin bir tınısından ha- reketleniyor. Bir gözü ile çana- ğına atılan paralan sayarken kimi zaman Stravinsky'nin ılı- manlığına stğınıyor. Picasso'nun on beş yaşlann- da yaptığı "Erişkenliğe Geçiş Töreni" ile "Bilim ve Şeflcat" tablolan birinci bölümde karşı karşıya sergileniyor Birincisin- deki bilinçsiz saflık, ikinrisin- deki adamakıllı bilinçli duyar- hlıkla sanki salonda kol İcola gezer gıbı, Ikinci katta mavinin değışik tonlan. kabarelerden esintiler taşırken "Quatre Ga(s" lokantası yemek listesi- nin arkasına resmedilenler 1990 burjuva yaşantısını yansı- tıyor. Picasso'nun Pembe Dö- nem'inin tiyatro oyunculan, cambazlar,özelliklede"ArIecc- hino" tiplemeleri yeni yılı kut- luyorcasına heyecanhlar. Bir anlamda Picasso ile özdeşleş- miş kübik natürmortlar ve de ponreler ziyaretçileri uğurlar- kcn dışanda on derecelik hava da güneşini yitiriyor. Katedralin arkasından La Rambla'ya çıkılıp limana doğ- BARCELONA ÜSTÜN AKMEN ru yürürken caddeyi boydan boya hem de ortadan ikiye bö- len kaldınmdaki çiçekçiJerin, kuşçulann, armağanlık saları- lann tezgahlannın meraklılan ile yine dopdolu olduğu göz- lemleniyor. Kırmızı bir papa- ğan kafesirün içinden "ole" diye bağırmakta. Babasının elinden tuttuğu çocuk, bu be- ceriye şaşkın, ama çılgın kah- kalar savuruyor. La Rambla'nın denize yakın tarafından cinsel gereçlerin, pornografik video kasetkrinin ve dergilerin yanj sıra iç gıcık- layıa çamaşırlann satıldığı mağazaya, çekingen ve merak- lı insaniar girip çıkıyor. Bir da- ıre etrafına yerleştirilmiş on ya da on iki kabin. Bu kabinler- den üzerinde "münhal" an- lamlı yeşil ışık yanan birine gi- rip iki yüz peseta (yaklaşık on sekiz bin lira) atıldığında. kabi- nin bir yüzündeki çift camın arasındaki perde kalkmaya başlıyor. Ortadaki yavaş, ama sürekli dönen platformun üs- tünde kırmızı bir şal serili. Şal bu kez çınlçıplak bir sanşına dekor olmuş. Ardından otuz beş kanaldan pornografik yaym yapan ka- binlere koşuluyor. Makine üç dakikada bir iki yüz pesetayı yutmakta. Kalabalık, yerini yeni kalabalıklara bıraİcarak sanki kınşıklıklannı silraiş, ka- nşıklıklannı çözmüş, gevşemiş gibi La Rambla'ya çıkıyor. ıçten, gerçek ve olağan bir gün daha Barcelona'da akşama teslim olmakta... Saıııi ile saııııa sohbeti"Sauna mı? O bir hayat. Yeniden 3bğmak gibi bir şey'" diyor Samatyalı Sami ve devam edi- yor: "Her salı geürim, hiç aksamaz. Bu, beş-altı yıldır böyle sürüyor. Ahşüm artık, gelmeyince olmuyor." Saunadan yeni çıktık. Bornozlanmızı giydik. Europa Center'in çatı kaundaki termalin resto- ranında oturuyoruz. Limonlu çay içiyoruz, bir yandan da lafljyoruz. Daha yeni tanıştık. Berlin'in eskilerinden. 50'sinde var. İki çocuk büyütmüş burada. Işçi olarak gelmiş yıllar önce. Bir ara dönmüş. bakmış olacak gibi değil, at- lamış gelmiş yine Berlin'e. Şimdi bir 'ımbis'i var, yani döner kebap büfesi. "İki metro istasyonu karşısında işlek bir yerde, işimiz fena sayılmaz Allah'a şükür" diyor. Bir tane de Doğu Berlın'- de açacakmış. Çoluk çocuk? '"Ellennden öper- ler. Biri meslek okulunu daha yeni bitirdi. Tele- vizyon. radyo tamircisi oldu. Bakalım, kısmet olursa ona da bir dükkan acacağız. Küçüğü adam olacağa benzemiyor. Aklıfikrisporda. Bir kulüpte boks yapıyor. Şampiyon da oldu, ama dayak yemenin istikbali mi olur?" Eşi çalışmıyor. Evde. ev işlenyle uğraşıyor. İmbisi açtıktan sonra. "çalıştırmamış." Ara sıra dükkanda kendisine yardım ediyormuş. İkide bir Türkiye'ye dönelim diye tuttururmuş. Doğu Berlin'den söz açıyoruz: "Şu duvar yı- kıldı ya, fırsatı kaçırmamak lazım. Beş yıla var- maz, dolar oralan da" deyip, hemen ceketini alıp gidecekmiş gibi heyecanlanıyor. Haksız da değil. Bizim Kreuzberg'te artık dükkan, ev kira- lamak olası mı? Eskiden, "duvar dibi, köhne ilçe" diye kimsenin yüzüne baktığj yoktu. Her- kes çıktı, biz taşındık Kreuzberg'e. Bizim oldu Kreuzberg. Ama şimdi, başkent Berlin'in göbe- ği. Yakında ne kadar zengin işadanu, fırma tem- silcisi, miman, avukatı varsa hepsi buraya taşı- nacak. Kiralar yüzde 300-400 arttı. İlçe 5-10 yıl içinde olduğu gibi onanlacak, modernleştirile- cek ve başkente 'yakjşır' bir centrum haline geti- rilecek. Eski Kreuzberg tarihe kanşacak. "O za- man işte bugünkü Kreuzberg'i ancak kartpos- tallardan tanıyabileceğiz" diye tamamüyor Sa- matyalı Sami ve gür sesiyle yan şaka devam edı- yor "Bizi Almanya'dan değil, Kreuzberg'ten sürecekler. Biz de zaten onlann sürmesıne gerek kalmadan kendimiz yavaş yavaş Doğu Berhn'e taşınmaya başladık. Baksanıza ünlü Fried- richstrasse Caddesi Türk kuyumculan, dönerci- leri, manavlanyla dolmaya başaldı bile. 10-15 yıl sonra orada da bir başka Kreuzberg kuranz (kahkahalan basıyor Sami). Restoranın saatine bir göz atıp yerinde biraz toparlandıktan sonra birden ciddileşiyor. Ama gözlerinde yine o se- vimli gülümseme: "Valla uyanık miJletiz be. Ne- BERLÎN GÜNER YÜREKLİK rede para orada biz. Almanlann kafalan bizim- kı kadar çahşmıyor ticarete. İşciligealışmışlarda ondan. Biz, ama neyaptık? Baktık fabrika işçili- ğiyle olacak gibi değil. attık kendimizi ticarete. En iyi et, meyve, sebze bizde. Terzi dükkan- lannın tümü bizim elimizde. AJmanlan Mallor- ca'ya en ucuza biz taşıyoruz artık. Eh bizden korkulur vallahi!" Gülüşüyoruz. O sırada bir göz attığı restoranın saatine bir kez daha bakı- yor, "Aman 10 dakika kalmış, aufgussu kaçı- nnayalım" diyor ve ayağa kalkıyor, bornozunu toparladıktan sonra restorandan çıkıyor. sau- naya doğru yürüyoruz. Saunanın önünde bor- nozunu bir askıya astıktan sonra büyük bir hav- luyu belıne peştemal gibi sanyor, dalıyor içeri, kadın erkeğın arasından sıynlıp en üst basama- ğa yayılıyor. Biraz sonra tellak geliyor, aufguss başhyor. Afugguss saatte bir olur bizim termaldeki sau- nada. Saat başı tellak gelir, kapıyı kapatır, kızgın taşlann üzerine okalıptüslü, mandaÛnalı, limonlu, çam ağaçlı ya da en keskini ve sevileni sliboviçlj su döker. Her seferinde bir başkası. Dökülen suyla birlikte buharlaşma olur ve ko- kulu buhar saunanın tavanına yükselir. sıcakhk artar. En üst katta oturanlann derilennijilet gibi keser sıcaklık. Tellak buharlaşmanın ve sıcaklığın saunanın tavanına iyice yerleşmesini bekledikten sonra ayağa kalkar ve elindeki hav- luyu başının üstünde sallamaya başlar. İşte • anda, yukandaki yakıcı sıcaklığın aşağıya doğru esmesiyle ve ateş rüzgan gibi insanlann yüzüne, çıplak derisinedeğmesiyle tarifi imkânsızbirzevk alîr sauna erbaplan. Bu iş 3-4 kez tekrarlanır ve 6-7 dakika kadar sürer. Bu süre içinde kimse içe- ri giremez ya da dışan çıkamaz (bayılmadıkça). Daha sonra ıstakoza dönen terli vücutlar, buz gibi soğuk duşun altına atarlar kendilerini. Sa- matyalı Sami bu keyifi iyi biliyor ve salı sauna- lannı hiç kacırmıyor. "Haftada bir bana cehen- nem azabı gerekir" diyor. Not: Böyle bir sohbet olmadı. Ama her za- man olabilirdi. GY y a y y ı |, şenlikkrine hazırianıvor. Bu yıL "Yarnı Horoz Yılı" olarak ilan ediMi Çin'de. tlke geleneklerine göre yeni ay yılma tertemiz girmek gerektiği için tenîizlik çaitşmalan da şûndi- den başladı. Hanl hani temizlik yaptlan yerier arasında Şenzen'de bulunan dünyanın en büyük maket kenri de yer alıyor. 'Muhte- şem Çin' adh maket kent festiral bovımca en çok ziyaretçi çekenroerkezlerinbaşmda geliyor. (Fotoğraf:REUTER) YılbaşındaUrfa'lı Alijıiıı çiğköftesiYılbaşı tatili. VVashington'un sosyal yönden oldukça mono- ton havasından kurtulduğu- muz bir hafta sonuydu. Yeni yılın ilk günlerinde Babıaü de- dikodusu anlatan bir dostun, 'Mecidiyeköy'den İkitelli'ye taşınan bir ansiklopedi pazarla- ma şirketinin patron ve yöneti- cileri Karayip Adalan'na tatile gelroişler. Nevv York'da limu- zin kıralayıp dolaşnuşlar' gibi sıradan şeyleri dinleme zorun- luluğundan sıynlabildığimiz güzel bir dört gündü. Her ne kadar Kuzey'de denız çılgmlaşmış, dev dalgalanyla koca Atlantik kıyısının, şirin ahşap evleri ve yollannı yı- kadıysa da dört tekerlekii fazla zorlanmadı. Boston, puslu manzarasjnda. Her zamanki gibi Amerika'nın bırçok kenünden daha güzel. sosyal ve ağırbaşlı Boston, Har- vard, MTT ve Boston Ünjversi- teleri kent ekonomisinin can damanadeta. Çoğu Türk öğrencinin uğrak yeri, İTirkiye ve Kuzey Irak kö- kenli ABD vatandaşı olmuş Kürtlerin işletüği pizza salonla- n:'ttf'dostun tanfiyle keşfedi- yoruz birkaçını. Batman'h Alı' ile 'Urfa'lı Osman", pizzanın yani şıra çiğköfte, Iahmacun ve içliköfte de sattıklanndan Tür- kıye ve komşu ülkelerin mutfa- ğında beslenmış herkesi bura- larda bulmak mümkün. Güzel de baklava yapıyorlar. Dileyen Türkiye'de (özellikle Güney- doğu'da) ne olup bittiğıni ücret- sız gazete servisinden öğrenebi- üyorlar. Hatta Türkçe ve Kürt- ce şarkılan da dinleme olanak- lan var. Araüksız çalıyorlar. Birgün burada yedıkten son- ASHINCTON FUAT KOZLUKLÜ îçeridekiiıısaıılarıluıııtıııaıııalıyızCezaevi duvarlan arkasında süre uzadıkça insan sıçakhğırun ve cinselli- ğin özlemi artar. İçeri girip çıkanlann bildiği bu gerçeği en büyük ozanınıız da çeşjtB kez dile getirmişti. Bizde pek gö- rülmeyen, salt fılmlerde izlediğimiz yakınlaşma isteği buralarda gazetelere verilen eş arama ilanlanyla aynlıyor. Yılda 20 kadar ilişkı duyurusu-belki çok değil. Ancak Zürih Kantonu Re- gensdorf Cezaevi Müdürü Hans-Ulrich Meyer: "400 tutuklunun salt yüzde 30'u İsviçreli" diyor. Çoğuniuğu oluşturan uyuşturucu sanıklan 3. dünya ülkelerin- den. Bunlar da sürelerini doldurduk- lannda ülkelerine geri gönderildiklerin- den bağıntı arayanlar doğal kabcılar- dan, yani yerlilerden oluşuyor. Gazete ilanlanna gelen yankı küçüm- senmeyecek boyutlarda, bayanlann özel ilgisini çekiyormuş. "Cezaevleri toplumun yansımasıdır" sözünü irde- lersek: "Gölge ışıkta olanı çeker" deyişi- ni tamamlayıcıdır diyebihriz. ZÜRİH DOĞ AN ABALIOCLU TutukJulann yazılanna sınır konmu- yor. Ancak sosyal yardımcılar düşünü- len ılanın gerçekçi yanının vurgulan- masında etken oluyorlar. "Akdeniz'de yatı, bankada bol parası bulunan ba- yan"ı arayan çok genç olmamaiı gibi. İlanlann etkisini hesaplama zormuş. Bu, tutuklunun gecmişine. söz konusu cezanın türüne ve 4. güç basının ele alış biçimine göre değişken. Örneklerinin bizde de görüldüğu kişilik kazananlar en çok aşk mektubu alanlarmış. Yalın anlatışla cezaevlerinin amaa konuklannın yasalara uymamalan ve yapüklannın diğer kişilere örnek, göste- ri biçimınde toplumdan kopanlma- landır diyebiliriz. Bu uygulamanın doğ- ruluk payı tarüşma götürecek nitelikte. Suçun türü her döneme ve yönetenlere göre değişken bir kavram olduğunu başımızdan geçen 12 Eylül ve benzerle- rinde yaşadık. Uzun yıllar içerde kalanlar süreleri- nin dolması sonucu çıktıklannda çevre- ye uymakta zorluk çekebiliyorlar. Bul- dukJan dünya bıraktıklanyla eşdeğerde değil. Hele teknolojinin dev adımlarla ilerlediğı çağımızda bu uyum kişiyi allak bullak edebiliyor Dolayısıyla cezaevleri salt yönetimleriyle değil, yaşanan dün- yadan aynlmadan. zamanı dolanlan geri verdiğınde bütünlük sağlayan sanı- klann eğitilmesiyle önem kazanıyor. Işin özü; bireyini iyi yetişürebilmesinde, onu kendi bulunçlanyla hesaplaşmaya bırakabilmesinde: "Şuç ve Ceza" kav- ramım değim düzeyine getiren Dosto- yevski'nin Raskalnikov'undaki gibi ki- şiyi iç çekişmesiyle donatabibnede. Regensdorf cezaevinde sosyolog, psi- kolog yardımalann bayanlarca yürü- tülmesi, kapalı ortam içinde bir kadm havası yaraölmasında yatıyor. Jnşaatı süren yeni yapı bittiğinde ek gruplar kurma üzerinde duruluyormuş. "İnsan sosyal hayvandır" sözüne uy- gunluk sağlamak bunun için gerekli sanınm. Yoksa bizde görülen; E-tipi, hücre cezası örneği uygulamalarda kişi- yi kazanma, yaptığına pişman etme ye- rine; genye yine dönecekleri hazırla- manın veya yaşama küskün. kabuğuna çekilmiş kişilikler yaratmanın, hatta hatta hınç alma dürtüJeriyîe donat- manın amaca ulaşmaktan çok ondan uzaklaşmasıdır. Avrupa'da, dünyada noelin ve yılbaşmın getirdiği, bizde de dinsel bay- ramlarda aile kavramının en üst düzeye çıküğı aranıldığı şu dinlence günlerinde içerdekileri unutmamak insanhğunızm gereken yönü değil mi? ra ikınci gün için pızzanın 'kra- hnı' yapan Doyle'in restorant»- nı tercih ediyonız. Gerçekter de, Amerikalının geleneksel yt meği pizzanın lezzetini Doyle'- dan başka bir yerde bulmak olanaksız. Çogunlukla Latin Amerika kökenlilerin oturduğu oldukça keyifli ve zengin bir kültürün. her köşesinde izine, yaşaüldığına rastiamanın olası bir semtinde, Jamaika Plan'da Doyle's. Garson kızlara sipari- şinizj verene kadar geçen birkaç dakika içinde yanı başımzdaki masada oturanlarla kırk yıllık dost gibi koyu bir sohbete dai- manız olanaksız. Sıcak bir or- tam. Restorant, 'Batman'lı Ali' ile 'Urfa'lı Osman'ın yerinden hayli farklı. Onlarca yıün izi, ta- vandan tabana tüm binaya ha- kim. 3ix kapısı sadece beden özürlüler için. Kısa sürede soh- bet ortaküğı kurduğumuz yan- daki masada oturanlann Doy- le's 'kültürü" çok fazlaJohn, "O kapıyı kullananlann çoğu Vİetnam gazisı. Sık sık gelirler. Bira ucuzdur burada" diyor. Doğup büyüdüğü Boston'- dan çok İrlanda'yı konuştu ye- mek boyunca. Boston Adams birasını yudumlayıp. Dubb'n anılannı döktürdü. Ailesiyle tüm bağlannın kopmasına yol açan bir gazete haberine geçin- ce, pızzayı soğuttuk mecburen! *Sözüm mesleğine değil' de- yip başladı anlatmaya. Geçen kasım ayında yapılan ABD secimleri öncesinde, ba- ğımsız Ross Perot Boston'a gel- miş. Homoseksüel ve lezbıyen- lere 'öfke kusan' Perot'u pro- testo için miting alanına giden John, elinde pankart 'faşist Pe- rot' diye bağırmış. Ertesi gün Boston Globe gazetesinin bi- rinci sayfasında yayımlanmış fotoğrafı. Fotoğrafın alündaki dört saür, aile ile bağlannın so- na ermesine neden olmuş: 'Pe- rot, konuşmasını zor tamamla- yabildi. Bine yakın lezbiyen ve homoseksüel miting öncesinde başlattıklan gösterilerini, sonu- na dek sürdürdüler. Homosek- süel göstericilerden John Malo- ni. ılgınç pankartıyla dikkatleri üzerinde topladı.'..' James De- an'in kopyası gibi 30yaşlannda Bostonlu John. Adliyede emni- yet görevlisi amcası ilk tepkiyi gösteren kişi olmuş. O güne dek kimselerin bilmediği homosek- süelliğinden dolayı, beraber ya- şadığj erkek arkadaşıyla yalnızlığa itilmiş. MACNA/ORLD TÜRKİYE insan ve hayvansevgîsibîr aradayüriiyor Macvvorld/Türkiye 1 yaşını gericle bıraktı. / Türkive'deki Macintosh kullanıcıları, 1992'de Apple teknolojisi ve , Mac ortamına özgü öncü uygulamaları dergileri MacvvorldAürkiye'clen okudular. Macvvorld/Türkiye 2. ydına ardarda gelecek sürprizierle giriyor! Şubat sayimfzda "Müftrmedya disketi ^Mart sayımızda ilk Elektronik Yayıncılık örneği^ üzerinde Macvvorld/lnteractive MAC KULLANfCISININ AYRICALICI Aziz Nesin İsveç'e yaptığı zi- yaretlerin birinden döndükten sonra, kentler arası oto yollan- nda Ren geyiğinin yola çıkabi- leceğini belirten trafik işaretle- rinden çok etkilenerek "Yahu adamlar ormandaki geyikleri bile düşünüyorlar!" anlamında bir yaa yayımlamıştı. Aziz Usta, yanılıyordu. Çünkü bu işaret, 120 kiloyu bulabilen bu iri hayvanla çarpışan otodaki- leri düşünerek yerleştirilmiştir. Gerçekten de geyiklerle çarpı- şma sonucu yaşamıru yitiren sürücü ve yokulann sayılan hayli fazla. Ancak Aziz Nesin yarulgjsı- nın temelinde haklıydı. Gerçek- ten de bu toplumda hayvan ko- nınur. Örneğin orta ve güney İsveç'te yazlan çok sık görülen engerek yılanını öldürene pek rastlayamazsınız. Küçük bir çocuğu öldürebitecek derecede zehirlı olan bu yılanla karşıla- şanlar ya onu ayaklannı yere vurarak ürkütüp kaçırtırlar ya ada bir sopayla kaldınp epey STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN uzak bir yere bırakırlar. Yıllar önce Pakistanlı bir arkadaşım, evinin önündekı yılanı balkon- dan saksı atarak öldürdüğü için para cezasma çarptınlmıştı! Özellikle tatil günleri hastala- nn saatlerce bekletildikleri acil servislerin yanında hayvan ba- kım merkezleri de var. Parasını bastıran, kedisinin neden kıv- randığını, köpeğinin neden ka- şınıp durduğunu öğrenebilir. İsveçlilerin hayvan sevgisi, do- ğuran kedinın fazla bulunan yavrulannın öldürülmesinde aykın bir şey görmez. Çünkü bakılamayacak ev hayvanı, ölse daha iyidir onlann gözünde... Pcki insanı yeri nc alemde? Hele bu kemerleri sıkma dev- rinde. Çocuklann ve kadınlann korunmasına yönelik güzel gi- rişimler birer birer yok olmak- ta. Ne var ki belediye otobüsle- rinde iki çocuk arabasının gire- bileceği sahanlık olması ve bir yetişkinin, çocuk arabasıyla bindiği zaman ücretsiz yolculuk yapabilmesi halen var olan in- şancıl kurallann başında geldi. Ülkemizde tatil yapan İsveçh'ler sokaklarda çocuk arabalannm azlığına şaşınyorlar. Hele bü- yük kentlerimizde bulunanlar, kaldınmlann otopark olarak kullanılmasını çok garip bulu- yorlar. O zaman oniara "Ço- cuk arabasını nerede sürecek- lerdi ki" diye sorunca üzüntüy- le hak veriyorlar. Bir annenin (ve burayı düşününce bir ba- banın) küçük yavrusu var diye •evine kapanıp kalmasını haklı olarak. yanlış buluyorlar. öte yandan kendi çocuklannın in- sanlanmız tarafından son de- rece güzel karşılık görmesi ve onlara büyük yakınlık gösteril- mesı, kendilerini çok etkiliyor. Yemek yedikleri yerde cocuğa küçük de olsa bir şey ikram edilmesi, onlann abşmadıklan birşey. Ülkelerine döndükleri za- man gazeteterinde, Türkiye'de 14 yaşmdaki çocuğun komü- nizm propagandası yaptığı ge- rekçesiyle hapis cezasına çarptınldığını, Kapalıçarşı'da aldıklan altın takılann, yeriı kaç kat dibınde, kör ışıkta ve kötü havada 10-12 yaşındaki çıraklarca yapıldığını öğrenince ortada bir zıtlık olduğunu anb- yorlar. Yine de her türlü kısıntıya karşm çocuklann diş sağlığı ve yılda bir kez genel kontrolü, ha- len ücretsiz, Hamilelerin doğu- ma dek balumı ve doğumdan sonra yardım görmesi de henüz paralı olmadı. İnsan sevgisiyle hayvan sevgisi ya bıri ya da öte- ki gjbi bir seçimi zorunlu lcılma- dan bir arada yürüyor. Gönül, ne zamana dek diye sonnak is- temiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear