25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10OCAK1993PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Köroğlu'na, Pir Sultan'a, H.Rahmi'yekıyanlara... NURER UĞURLU D il, edebiyaun tek aracı- dır. Dil i)e birlikte in- san, duygu, düşünce, ülkü, inanç, heyecan, zevk gibi istek ve amaç- lannı gûzel, eücili, an- lamb bır bicimde anlatmanın yollannı arayarak edebiyaun ortaya çıkmasını sağİamıştır. Edebiyat bir dil verimidir. O, dil ile birlikte doğar, gelişir ve yayı- Iır. Dil, insanın maddi ve manevi dün- yasının ortak anlatım araadır. Edebi- yat, insanda gûzellik duygusu uyandı- ran, düşünoe yaratan ve heyecan veren sözlü ve yazılı yaratmalann hepsi ola- rak tarumlanır. Sözlü bir gelenek ola- rak kuşaktan kuşağa. ağızdan ağıza söylenerek gelen çeşitli halk nazım tûr ve biçimleri, atasözleri, destanlar, tûr- küler, masallar, halk hıkâyeleri vb. te- rimler de edebiyat çerçevesı içine gırer. Edebiyat gûzel söz ve yazı sanatı ola- rak müzik, resim, heykel, mimari gibi güzel sanatlar içinde yüksek yerini al- mıştır. Bununla birlikte edebiyat, ken- di aai aracı olan sözün dar çerçevesi içinde kalmamış, gemşlemiş. gelişmiş ve evrenselleşmiştir. Dil, kültürün temel öğesidir. Çünkü dil, her türlü duygu ve düşüncenin an- tatım araadır. Bir ulusun bütün duygu ve düşünce binkimi dil ile canlılık ve etkinük kazanır. yerden yere. yöreden yöreye, kuşaktan kuşağa aktanlır. Dil, kültürün temel öğesi olduğuna göre bir ulusun dil ile anlattıgı sozlü ve yazılı ürünlerin lümiı kültür kavramı içine girer. Onun için her ulus dilini ve kültürünü yüzJerce, binlerce yıl bo- yunca oluşturur, geliştirir. Bir başka açıdan her ulusun dıli, o ulusun çağlar içinde yaşadığı tarihin özüdür. Dile bu gözle bakılırsa daha yoğun bir anlam kazanır. Dil ile kültür arasında çok sıkı bağ- lantı vardır. Bu bağlantı çok önemli- dir. Denebilir ki bu ilişki bir ulusun uygarhk tarihinin bir aynasıdır. Çün- kü dilin her sözcüğünün söyleniş ve yazıhşlanru, ses ve biçım özelliklerini ve anlamlannı belirten kültürdür. Onun için dil bir kültür yaratmasıdır. Dil, kültürün başlangıcı. edebiyatın tek aracı sayılır. Ama kültür sözü, ede- biyat sözünden daha genış bir anlam taşır. Öyle ki, kültür alanında ne var- sa, onlann yankısıru edebıyatta bul- mak olas»dır. Çünkü her edebiyat yapıtında yaşamın ve kültürün bir parçası vardır. Bundan olsa gerek kül- türün anahtan edebiyat olarak bilinir ve öyle sayılır. Toplum ile edebiyat arasında da çok yoğun, çok belirgin ve sürekli, karşı- lıklı bir etkıleşım vardır. Bu etkileşimle toplum yaşamının bütün özellikleri, nitelikleri ve aşamalan edebıyatta yer alır, konu edinilir. Çünkü edebiyat bir toplumun, bir ulusun özünü ve yaşa- mını gösteren en belirgin, en önemli yansıtıcılardan biridir. Bir toplum, bir ulus yaşamı nasıl görüyor, nelerduyu- yor, neler düşünüyor gibi sorulann karşıhğını bize en doğru, en güvenli olarak o toplumun, o ulusun edebiyatı verir. Onun için edebiyat, bir toplu- mun, bir ulusun maddi ve manevi geç- mişini, durumunu ve gelişmesini ede- biyat yapıtlannın arkasından gören ve gösteren bir bilim dalıdır. Çünkü ede- biyat bir toplumun, bir ulusun tarihi boyunca geçirdiği bütün duygu ve dü- şünce aşamalannı sözlü ve yazıh orta- ya koyar. Bu bakımdan edebiyat, uy- garlık tarihinin önemli bir dalı sayıbr. Edebiyatın toplum yaşamındaki yeri Bütün düşünce ve sanat ürünlen gi- bi edebiyat yapıtlan da toplum yaşa- mıyla yakından ilgılıdır. Onun için edebiyat yapıtlan hem sanatı, hem söylendikleri ve yazıldıklan toplumu ve dönemi yansıtan, aydmlatan birer tarihsel belge olarak da ele alınır. Böy- lece edebiyat yapıtlan tarih içinde. on- lan ortaya koyanlann yaşadıklan çağın ve dönemin koşullan, yetiştikleri toplumun ve çevrenin özellikleri göz önüne alınarak değerlendirilir, incele- nir. Bu yaklaşımla, bir ulusun dönem- den döneme geçirdiği değişme ve geliş- meler izienerek o toplumun kültürel varlığı belirlenmiş olur. Toplum ede- biyatı etkilediği gibi, edebiyat da top- lumu eıkiler. Çünkü edebiyat bir top- lumun din, felsefe, ahlak, gelenek- görenek, sanat konulannı içine alarak gelişir. Bunlar bir kültür tarihi içinde bulunmakla birlikte, beürli öiçülerde edebiyat içinde de yer alırlar. Onun için edebiyat bir toplumun tarihine da- yanarak ve ondan genış bir biçimde yararlanarak gelişir. Bu gelışme içinde edebiyat, toptumdan akhklannı gene topluma verir. Böylece toplum ile ede- biyat arasında karşılıklı bir etkileşim olur. Onun için edebiyatın toplum ya- şarru içındekı önemi büyüktür. Bu önemle edebiyat, bir toplumun, bir ulusun yüzyıllar boyunca geçirmiş olduğu duygu ve düşünce aşamalannı. ulusal yetenek ve başan birlığini ve bü- tünlüğünü ortaya koyar. Bu birlik ve bütünlük o toplumda yaşayan insan- lann ve gelecek kuşaklann daha sağ- lam, daha güvenli ilerlemelerine, yol almalanna öncülük eder. Bütün bu sözleri niçin yazdık? Şunun için: Günümüzde, gitükçe zenginlesen dil ve kültür dünyamızda, edebiyatın toplum yaşamı içindeki önemi artmış, alanı ve ufku genişlemiş, böylece ede- biyata ve edebiyat ögretimine ağır gö- revler ve sorumluluklar yüklenmiştir. Denılmektedir ki, ulusal bilinç, ken- di kültürel variığmı bilmek ve tanı- maktır. Bu açıdan bakıldığmda, ortaöğre- tim çağındaki gençlerimizi nasıl yetiş- tirelim ki, onlar Türk dilinin, Türk edebiyatının gerçek değerlenni tanı- sınlar. büyük ustalannı öğrensinler? Milli Eğitim Bakanhğı, Talim ve Terbiye Kurulu tarafından hazırlanan ve yürüriüğe konulan 'Ders Geçme ve Kredı Yönetmeh'ği'ne göre düzenJenen Türk Dili ve Edebıyatı programlan için (TebBğter Dergisi, 9 Kasun 1992 tarih, 2370 sayı) bu düşünce ve görüş- leri taşımak, ileri sürmek oldukça zor. bir anlamda olanaksızdır. Çünkü hazırlanan ve yürüriüğe ko- nulan bu programlarda Türk dilinin, Türk edebiyatının ve Türk kültürü- nün Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Hüse- yin Rahmi Gürpınar, Ziya Gökalp, Halide Edip, Nurullah Ataç vb. (daha öncekı edebiyat programlannda yer alan) gerçek değerleri, büyük ustalan yok sayılmış, yer verilmemiştir. Niçin? Neden? Hangi haklı ve geçer- li gerekçelerle Köroğlu, Pir Sultan Ab- dal, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ziya Gökalp gibi büyük ustalar. Türk dili- nin ve edebiyatının bu büyük değerleri uzak tutubnuş, gençlerimıze tanıtıl- mak, öğretilmek istenmemiştir? Bun- dan ne ve neler amaçlanmıştır? Bu hakh ve yerinde sorumuzun karşıhğını ilgililerden almak ve öğrenmek isteriz. Ama burada Türk dili ve edebtyatı öğretmenlerimize büyük görev düş- mektedir. Bu görev de Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 2. maddesinin söylediği gibi : "Türk milletinin bütün fertlerini Türk milletinin kültürel değerlerini be- nimseyen, koruyan ve gelıştıren yuıt- taşlar olarak yetiştirmek"tir. ARADABİR Prof. Dr. AYDIN AYBAY RaıtyasyonveSoramMuk Sayın Dr. Atabek, Çernobil olayının etkilerinin yeniden gündeme gelmesi dolayısıyla ortaya çıkan gerçekleri "toplumun röntgenini çekmek" başlıklı yazısıyla ne gû- zel özetteyip, sergiliyor {Cumhuriyet 4 Ocak 1993). Ko- nunun alayla, gülmeceyie geçiştirilemeyecek kadar cid- di olduğunu bile bile buna ben de bir ekleme yapmak is- tiyorum: Bu röntgen, öyle tek katfı bir filmle değil, gelişti- rilmiş teknolojinin ürünü olan cihazlarla gerçekleştirjlen çok katlı film alma yöntemi ile çekilmeli. Çünkü Sayın Aral'ın dramatik itirafları'ndan sonra yedıveren gülleri gibi açılıp saçılan çeşitli katmanların hepsinin içyüzünü görmemiz, gözlemlememiz gerek. En ilginç ve çarpıcı film, sanınm YÖK denen hasta be- denin filmi. Bay Doğramacı'nın gizli emelleriyie Bay Ev- ren'in 'engin' kültür ve aklının 12 Eylül darbesiyle anaya- sasız bırakılmış Türkiye'deki izdivacının ürünü olan bu yaratığın nasıl bir 'ucube' olduğu, bu filmle net olarak ortaya çıkıyor. Bu 'tanı' icin her sey bir yana, üniversite- lere ve bilim adamlarına tepeden susma' buyruğu veri- lebilmiş olmasının gözlenmesi yeterli sanınm. Br >uy- ruğa uyulmasındaki ayıbın değertendirilmesi ise başka bir şey. Bir saat içinde san renkli bir zarf içinde gelen resmi bir yazı ile kapı önüne konulma 'riskt'ni göze alma kahramanlığıru herkesten bekleyemezsiniz. 12 Eyiül'e ve YÖK'e etekleri ziller çalarak alkış tutup mevki, mansıp kapan, cuntanın başına bilim alanında çalışarak elde edilen bir unvanı, sanki bilime bir katkısı varmış gi- bi 'yok pahasına' vermek için sıraya giren YÖK rektörle- rinin, buyruğa uymayanlara neler edebileceklerini kes- tirmek de zor olmasa gerek. O zamana kadar yaptıklan- na bakmak yeter sanınm. Bunların bazılarının hala •YÖK'ten iyisi yok' diye direnmelerine bakıp da şaşma- mak olanaksız. Acaba bunların bilimle htç alışverişleri mi olmadı? Böyle bir 'yasak buyruğu'nun YÖK öncesi üniversite- lere gönderileceğini düşünebiliyor musunuz? Kimin haddine? Demek ki YÖK üniversitenin, bilim özgürlüğü- nün, özerkliğin ne olduğunu bilmiyor, öğrenmek de iste- miyor. Birçok şeyi bilmedikleri, Anayasa Mahkemesi üyeliğj »çin yaptıklan aday önensinden de belli: Venia Legendi', 'Habilitasyon' gibi akademik uğraşın temel te- rim ve kavramlanndan da haberleri yok herhalde. içle- rinde bilen varsa da susuyor anlaşılan: Ağızda lokma varken konuşmak sağlığa zararlıdır! Daha başka filmler de var: Küçük birader, Çernobil'i büyük biraderin patlatmadığını söylüyor. O zamanki Başkan Gorbaçov la Bay Bush'la olduğu gibi 'samimi arkadaşlık' ilişkileriolmadığı için(Oralaragidipdegöre- memişti kendisini) santral bölgesine gitmiş olduğunu da sanmıyorum. Küçük biraderin saptaması bu bakımdan doğru. Yalnız konu santralı bizzat patlatmadan doğan sorumluluk sorunu değil. Bir kimsenin meydana gelen bir zarardan dolayı sorumlu olması için mutlaka zararı doğuran (müspet) bireylemde bulunması şart değil. Ba- zen bir menfi davranış (Durma, hareketsiz kalma) da za- rarı doğuran 'neden' olabilir ve böyle bir davranışta bu- lunan kimse, eğer harekete geçmesi görevi gereği ise bundan dolayı sorumlu tutulur. Bir yüzme havuzunun kenarından itilerek havuza düsen (yüzme bilmeyen) bi- rinin gözünüzün önünde boğulmasına seyirci kalı- rsanız, bu menfi davranışınızdan dolayı (hukuken) so- rumlu olmazsınız. Ama orada bulunan ve işi boğulma tehlikesi geçirenleri kurtarmak olan bir görevli de olaya sizin gibi sadece seyirci kalırsa (hem hukuksal hem ah- laksal) sorumluluktan yakasını kurtaramaz. Ceza yasa- sında öngörülen suçları bir yana bırakalım da sadece şunu soralım: Devlette iktidan elde tutanların, hükümet- lerin, halkın sağhğını ve yaşama hakkını korumak ve sağlamak en başta gelen anayasal görevlerden biri de- ğil mi? Bu görevi savsaklamanın sorumsuzluğu mu olurmuş? OKURLARDAN İki Cumhuriyet Irtimhuriyet okurlan, Sayın Coşkun Özdemir'in yeni yıün ilk sayısında 'Okurlardan' köşesinde çıkan 'Cumhuriyet okurlanna' başlıkh yazısını okumuşlardır. Okur, Sayın özdemir'in gazetemizle ilgili olarak dile getirdiği kaygılann, onun durumu ile ilgili olduğu ötçüde ülkenin geleceğiyle de ilişkili bulunduğunun kuşkusuz bilıncindedir. Cumhuriyet ülkede (ve dünyada) her anlamda ilkelliğe, gericiliğe karşı çağdaşlığı savunmasını sürdüren, sayılan çok azalmış kurumlardan birisi değil midir? öte yandan gazetenin karşı karşıya bulunduğu önemli mali sorunlan da biliyoruz. Bu dunımda, her zaman okurlanyla övünen Cumhuriyet çalışanlannı yalnız bırakmayacagımızı gösterelim. Bu yıl her gün bir değil en az iki Cumhuriyet alalım. Aldırahm. Gecikmeden. Yamanörs Ankara'danbirgrup Cumhuriyetokuruadına TARTIŞMA Yüksek Askeri Şûrave terfiler« nayasa J^ değişikliklerinin / W gündemde / ^ olduğu şu ^^ m ^^ günlerde ele ğ_ m alınması hukuk " ^ ^ devleti gerceği karşısında son derece ivedüik gösteren bir sorun da Yüksek Askeri Şûra sorunudur. Bır tavsiye organı iken 12 Eylül hukuku ile karar organı durumuna getirilen Yüksek Askeri Şüra'da kâğıt üzerinde başbakanın. gerçekte Genelkurrnay başkanının etkin olduğu gözlenmektedir. Birbirleny le çelişkili hükümler taşıyanünlü 1982 Anavasası'nın 125. maddesinin ilk fıkrası idare hukukunun temel direğini teşkil eden bir hükmü içerir: "ldarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıkur." Bu nükme getirilen istisna: Yüksek Asken Şûra'nın kararlan yargı denetimi - dışuıdadiJ. Neden? Nedir Yukse^Askeri Şûra? Sanki yargı organı! ^ankı ınsanlardan oluşmamış. Sanki hiç hata yapmazlar. Hukuk devleti ile bağdasır mı bu hüküm? Yüksek Askeri Şûra her yıl ağustos ayının ilk hartasınaa toplanarak terfıleri karara bağlamaktadır. Bunlar nasıl oluyor, kim biliyor? Kimse.. Halkımız ordusunu çok sevdiği için de üzerinde hiç durmuyor. Yazmamız gerek. Milletimiz, biricik varlığı ordusunu tanımasın mı? Kimse yazmıyor. Onun için yazacağım. Eleştirecejpm. Bunu yaparken yapıcı olacağım. Böylece milletime ve bizatihi Silahlı Kuvvetlerimize yarariı olmaya çalışacağım. Birsubay her yıl 1 ve2.sicil amirlerinden gerektiğınde de GiTJf HffVİSOd aLLUSTRATION AMERICAN SHOWCASE üçüncü sicıl amırinden sicil alır. 1. amir, 2 ve 3. amirin yerdiğı sicili bilmez. Kişi hiçbirini bilmez. Gizlidir. Albaylığının son yılına kadar 25-30 yıl sicil alır. Binbası, yarbay, albay rütbelerincle iken afdığı sicil notlannın ortalaması %70 ve daha yukan olan subaylar Yüksek Askeri Şûra'ya terfi için ahnıriar. Işte perde bundan sonra kapanır ve karanhğa gömülür. Türk ocdusundaki türn orgeneraller, başka hiç kimseyi içeri almazlar, aralannda ne konuşurlarsa konuşurlar ve karar alırlar. Albay ne kadar iyi notlar ahrsa alsın. isterse binnci sırada girsin, kendisini ne kadar destekteyen olursa olsun, liste dışınaçıkanlabilir. Işte burada yargı gereklklir. Yargı önüne çıkmaktan korkulmamah. yarbayhğa, albayhğa > ükseîirken bir şûra toplanmış da generalliğe yuksebrken aynm yarauTıyor? Binbaşı iken suç mu işledi, nasıl yarbay, albay oldu? Terfi edemeyecekse Verilenşüra karannı kişi hakaz, buriltbelerede terfi adaletsız, yanhş bulabilir. Doğru ya da yanhş... Bu kişiyi iç rahatlığına yargı kavuşturur ancak. Anayasanın 2. maddesinde "T.C.... insan haklanna saygıh... bir hukuk devletidir.." hükmü yeralmaktadır. Bu madde ile 125/ 2 çelişmiyor mu? Albay hakkmı aramasın mı?... Kanun önünde rütbeler arasında fark var mı? Neden îttirilmemeliydi. Yargı önerim uygulandığı takdırde, bu subaylan orgenerallerin ya da orgenenri alması muhtemel olanlann rtrafında dolaşmaktan kurtanr, vazife, hizmet ve en yakın amirleri etrafmda toplarsınız. Saygüanmla. M.SeömOkçay Avukat BİLİM DÜRDUTkne'ın yenl yıl sayısındaki makaJeye göre, bilimln ulaştıgı zirve: Tann..! En büyûk safsatalardan biri: *Bilmsel- Teknotojik Devrim." Günümüzde bilim geüşiyor mu? Tarih boyunca ve bugün bilim-teknoloji ilişkisi. Matematikçi Semih Koray: 'KapftaJizm sarUannda biimseJ devrim hayal..." ODTÛ ÖğretJm Üyesi Ahmet inam: 'Insanlık aNm çağını yaşamıyor ki teknoloji altın çağını yaşasın...' Adnan Kahveci: Temel bilimlerden kaçış tüm dünyanın gerçeği.' ÇETİN EMEÇ CİNAYETİNDE ÖNEIIU 6CÜ$«E Hürrtyerteki MİT temizHği. "Hedef Erol Simavi kfi." UYUŞTURUCU 0KRAST0INIIM ÜRK SUMYI: "6EMİTİ CM İ I BATIRDIK." Sarpta yakalanan baz morHnte batan i geminin bağlantısı. . . Tûrk-iş Başkanı Bayram Meral memur sendkalannın mek- tubunu yanıtladı: "Ortak mûcadeteyi 11 OcalCa ptarv layacağız' • KJraz tütûn mitingi. Kaymakam nasd geri adım attı • Hizbullahçılafdan islamcı Kder Dalar cinayetJni saptırma çabası • İstanbul Avcılar'da Yahudi aleyntan RP blldlrlteri • Prof. izzettin Önder, Koç-Hûkümet kav- gasrnın içyüzünü anlattı • Şükrü Günbulut bûtün din- terin aynı kökten geldiğinl yazıyor • Av. Şenal Sanhan, siyasilerin CMUK'u nasıl kuHanabflecekJerini yazdı NAZIM HİKMET KULTUR VE SANAT VAKFI Iİ1.L N A Z I M H İ K M E T Saal. 20.30 (matine) - Konuşmaalar: Kültür Bakanı: FİKRİ SAĞLAR Gazeteci-Yazar: ÎLHAN SELÇUK Yorumlayan: :, ' Meral Taygun t , Sunucu:NevzatŞonl Saat: 18.30 (suare) Yorumlayan: Mera! Taygun Gün: 15 Ocak 1993 Cuma Yer: A K M KonserSalonu Biletler: AKM Gişeleri, Dünya Sineması ve NAZJM HİKMET KÜLTÜR ve SANAT VAKFI General Yazgan Sokak Mehdi Bey Ap. 10/10 TÜNEL adresinden temin edilebilir. DAKTİLO EDİLİR Yaymevlerinin, yazarlann, öğrencilerin, kurum ve kuruluşlann yazılan temiz ve süratli bir şekilde daktilo edilır. Tel:5374424(Orhan) PENCERE Pazarola.Devlet nedir? Güneş Kral 14'üncü Louis, kestirmeden bir yanıtta so- runu çözümlemiş: "- Devlet benim!.." Sıra 16'ncı Louis'ye geldiğinde devletin kellesi giyoti- nin sepetine düşmüş... Herkes anlamış ki kral, sultan ya da padişah, devlet demek değildir. Peki, devlet nedir? Insanoğlu, devletin mintarafillah gökten zembilleyere indirilmediğini anladıktan sonra sorunun üzerinde dü- şünmeye başlamış; çünkü zamanı gelmiş. Padişah efendimizTopkapı Sarayı nda yan gelip yatarken, hangi Osmanlının haddine düşmüştü devleti sorgulamak? An- cak tarih bilinci oluşmaya başlayınca devletin zaman içinde değiştiği kafalara dank etti. insan nasıl değişiyorsa, devlet de öyle değişiyor, çün- kü devleti kuran insan değil mi? Devlet soyut bir sözcük... Ya devlete muhalefet? • . " J i Daha da soyut... . ' « . . = - • • Lenin'in tieykellerini Rusya'da yıkıyorlar; ama, Vladi- mir iliç Ulyanov'un hakkını yemeyelim; büyük bir dev- rimcidir; çağu zaman doğruları dile getirmiştir. Lenin diyor ki: "- Devlet birsınrfın, bir başka sınıfı baskı altına alması- nı sağlayan bir mekanizmadır." Haksız mı? Engels altnı çiziyor: "- Devlet, toplumun belirli bir gelişim basamağındaki ürünüdür; söz konusu toplumun, kendi içinde çozülmez bir çelişkiye battığının itirafıdır... Toplumun içinden çıktı- ğı halde onun tepesine binen ve günden güne ona ya- bancılaşan güç devlettir," Yalnız komünist değil, anarsist ya da gerçek bir liberal de devleti sevmez. Ne var ki insanoğlu devletsiz de ya- şayamıyor. Gelecekte belki devlet yok olacak; ama, o güzel güne kadar kaç kuşak gelip geçecek? Bugün varılan aşamada devletin bir dudağı yerde bir dudağı gökte ne idüğü belirsiz bir dev olmadığı anlasıl- dı. Devlet soyut bir sözcük değildir; faşist devlet var, komünist devlet var, laik devlet, teokratik devlet, sosyal devlet, feodal devlet, demokratik devlet, federe devlet, federal devlet diye say sayabildiğin kadar. , v • Son günlerde 'devlet' sözcüğünü toplumsal gerçeklh ğinden soyutlayıp yalıtarak ele alma modası geçerlkfir; Aristo mantığtyla zibidiliğin sorusu: "- Devlete karşı mısın?Devletin yanında mısın?" Peki, devlet boynuzu kulağı olan bir yaratık mı? Nasıl bir devlet söz konusu? Proletarya diktatörlüğü mü isti- yorsun? Kanlımcı demokrasiye fit mi olacaksın? Anaya- sayı nasıl değiştireceksin? Sınıfsal dengede emekten mi sermayeden mi yanasın? Hani "devlet" dediğin 14'üncü Louis gibi kelle kulak birisi olsa, iş kolay; ama devlet soyut bir kavram... Siyasal iktidarın yapısındaki sınıfsalhğı gözardı ede- rek devlet kavramını düşman saymak. Don Kişot'un kar- şısına yeldeğirmenlerini koymaktır. Bu alanda geliştiri- len^risto mantığının türetiminde "TC muhalefeti" de Nedir TC muhalefett?" , . « " Binlerce yıldan beri Anadolu'da çok devlet kurukJur laik cumhuriyet bu topraklarda gelmiş geçmiş en büyük devrimin gerçekleşmesidir; çünkü uygarlık tarihindeki "Aydınlanma Felsefesi"nin ülkemizde ışımasıdır. Soyut devlet kavramında "TC muhalefeti"n\n üç aya- ğından biri Kürtçü, ikincisi şeriatçı, üçüncüsü Yeni Os- manlı... • ' Haydi bakalım, pazarola!.. bilim ve sosyalizmyayınlan KİTARN AHSU n," ~ SÜLEYMArT ÖNSÖZ: "TARİHİN TUTANAĞI" İLHAN SELÇUK BÛTÜN KİTAPÇILARDA bilim ve sosyalizm yayınları » Ataç Sokak 36/2, Yenişehir-Ankara Tel: 431 46 97 j SO, CAPTAIN GHOLI2ADE IS KDNAPPED; AN EXPECTED CONSEOUENCE PREVOUSLY MAJOR SHAHVERDILU, COLONEL AZE MORADIAND COLONEL HAMED HAD BEEN SHOTIN THIS CITY. STILL, WE MAY MANAGE; BUT SHOULD THE TURKISH GOVERNMENT TOLERATE THESE ACTONS FOR VERY LONG RESPECTFULLY PARVIZ SARDARI - İSTANBUL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear