29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL1992 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Bahaullah'ın 100. ölüm yıldönümü olan 1992'yi 'kutsal yıl' ilan ettiler: ağııııızm cliııiBalıailik BAHAİLİK NEDİR, BAHAİLER KİMLERDİR? ŞENAY KALKAN ümdüstri tasanması olan Fulya Vekiloğlu'nun annesi Iraklı, babası Türk. Fulya 15 yaşına gelince annesinin dini olan Bahailiği seçmiş. "Çünkü" diyor "Okuyup araştırmalanm sırasında mantığımın kabul etmediği hiçbir şey olmadı. Hiç bir zaman yalnızlık hissetmedim" JVimya mühendisi olan Işık Celme'nin de annesi Bahai. Işık, Bahailiği seçme nedenini şöyle anlatıyor: "Bahailik bence çağımızın dini. İlkelerine bakıldığı zaman da bu anlaşılır. Ömeğin, bugün bütün dünyanın istediği banşı, birliği Hazreti Bahaullah yüzyıl önce söylemiş." •1- Bahailer'in bu yılki yaz kampı Bod- rum'da yapıhyor. Kampın tam adı, "Bahai Dini 1992 Bodrum Yaz Kampı". Kampa gideceğimizi duyanlar, "din" ile "yaz kampı"nı pek bağdaştıramadıkla- nnı, müstehzi müstehzi "iyi taliller" dile- yerek belirtiyorlar. Doğrusu )Az de biraz tedirginiz. En büyük karasızlığı yanımı- za alacağıımz giysileri seçerken yaşıyo- ruz. Ne de olsa bir din mensuplannın kampına kaulacağız. Kararsızlık ve te- dirgjnliğimiz Bahai dini hakkındaki bil- gimizın kitaplarda yer alanlarla sınırlı olmasından da kaynaklanıyor. Bu, duy- gular içinde otobüse biniyoruz. AUahuebha Bahailerin özel olarak tuttuklan bir otobüsle çoğunluğunu gençlerin ve or- ta yaşlılann oluşturduğu kadınh- erkekli 35 kişiyle Bodrum'a doğı a yo- la çıkıyoruz. Otobüsün içi cr ıl avıl. Selamlaşmalan dışında otobüstekile- rin bir din grubu oldugunu beiirtir hiç bir şey yok dikkatimizi çeken. Giysiie- ri, halleri tavırlanyla sanki birbirini ıyi tanıyan kalabalık bir grup taıile gıdı- yormuş gibi. Şimdilik tek fark otobüse binenlerin içerdekilere "AUahuebha" demeleri. Bahailer'in "Esselamüna- Ieyküm"ü bu. Türkçesi "Allah nur- lulann nurlusudur." Bir süre sonra gençlerden biri oto- büsün ortasına gelerek elindeki kitap- tan yolculuk duası okuyor. Çok kısa süren dua sessizliğinin ardından oto- büs yine "tatil" havasına bürünüyor. Duayı okuyan 5 yıl önce Romanya'- dan Türkiye'ye gelmiş bir Bahai. Adı Metin. Kimya mühendisi olan anne- siyle birlikte İstanbui'da yaşıyor. Dünyadaki bütün Bahailer birbirle- riyle ilişki içinde olduğu için Metinler de İstanbul'a gelir gelmez hemen bu- radakı Bahailerle tanışmışlar. Saatler ilerledikçe yolcular yavaş vavaş uyku pozısyonlanna giriyorlar. Önce mızı- kasıyla yerli-yabancı şarkılar çalarak uyumak üzere olan gençleri canlandır- maya çalışan Metin, umudunu kesin- ce şoförün yanındaki muavin koltuğu- geçerek, şoföre Bahailiğin erkek eşitliği, eğitimin ni savunuyor. Zaten ilkelerine, savu- haullah yüz yıl önce söylemiş. Sonra, Fulya ve Işık, Bahai olmalan nede- nulanna bakıldığı zaman da bu görü- bahailiğin kadın-erkek eşitliğıne, çev- niyle "kendilerini yalnız hissetmedik- lür. Bugün bütün dünya ülkelerinin, reye bakışı, eğitime verdiği önern de lerini. yeni bir yere,çevreyeuyumsağ- bütün insanlann istediği, sağlamaya benim Bahailiği seçmemde, Bahailiğe layamama gibi bir sorunlannın çalıştığı birlik-beraberliği Hazreti Ba- manmamda büyük etken." olmadığını" söylüyorlar. önce Fulya rasi, kadın önemi gibi.. Sohbete yan koltukta oturan Işık da katıhyor: "Bahailik bence çağımızın dini. Banşı. dünya insanlannın birüği- BAHAİLİK NEDİR? na ne HZ. ABDÜLBAHA-Bahai Dini'nin kunıcusu Bahaullah'ın oğlu ve Bahai tophonunun yönedmi ile kutsai öğretilerini açıkiamaya yetkili kişi. anlaüyor: "Örneğin ben geçen yıl Ka- nada'ya gittim ve bir yıl kaldım. Gi- derken, ablamın yanına gidiyor olma- ma karşın biraz tedirgindim. Çünkü dil bilmiyordum veyepyeni birçevreye girecektim. Ama Kanada'daki Bahai- lerle tanıştım hemen ve sanki hepsiyle oldugunu, Bahailerin kimler olduğu- nu anlatmaya başlıyor. Nasıl Bahai oldular? Biz de, hem yaz kampına katılma- mızı sağlayan hem de onlarla geçirece- ğimiz günler boyunca bir tür rehberli- ğımızı üstlenen Fulya'yla (Vekiloğlu) konuşuyoruz. Fulya'nın annesi Iraklı ve Bahai, babası ise Türkiyeli ve Müs- lüman. Annesi babasının dinine, geçti- ğimiz yıllarda ölen babası da annesi- nin dinine kanşmamış. Fulya büyü- dükçe, çocukken annesinden, akraba- lanndan duyduğu Bahailiğin ne oldugunu araştırmaya başlamış ve 15 yaşından sonra da Bahai olmuş. En- düstri tasanmcılığı okuyan Fulya Ba- hailiğe hem kalben hem mantıken inandığını söylüyor. "Çünkü" diyor :"Okuyup araşürmalanm sırasında mantığıma ters gelen ya da yanıünı bulamadığım hiç bir şey olmadı. Ba- hailik'te fanatizm yok. Din, tamamen inananla Tann arasındaki bir mesele. Aynca Bahailiğin temel ilkelerini bü- tün kalbimle ve mantığımla benimşe- dim. Zaten her biri bugün bütün in- sanlığın özlediği, kendi yaşamlannda ve dünyada kurmaya çalıştıklan haya- tı özetliyor. İnsanlar arasında aynmcı- lığın olmaması, dünyada banşın sağ- lanması, çevrenin korunması, demok- Bahaullah kurdu, oğju yaydı BaşlarkenBahai dini, tran'da Bahaullah (Baha'ullah-Tann'nın Nuru) adıyla ta- nınan Mirza Hüseyin Ali tarafından kuruldu. Bu dine inananlara "nur" ve- ya "ıhtişam" anlamına gelen Bahai deniyor. 20Ekim 1819yılındaŞiraz'dadoğan Seyyid Ali Muhammed, henüz 25 ya- - şmdayken (2i Mayıs 1844)"kendısın- den sonra gelecek büyük Zat'ın yolunu haarlamak için gönderilen müjdecinin kendisi olduâunu" iddia etti. Bab (Ka- pı) diye anılan Seyyid Ali Muhammed'- in kısa sürede tanınmaya ve görüşleri kabul gormeye başlayınca tutuklandı. 9 Temmuz 1850- de de Tebriz'de kurşu- na dizildi. 12 Kasım 1817"de Tahran'- da doğan ve Bab'ın inananlanndan olan Bahaullah (Mirza Hüseyin Ali) 1863'- te Bağdat'ta bir toplantı düzenleyerek, Bab'ın geleceğini haber verdığı kışinın kendisi oiduğunu ilan etti. Ancak Bab'ın üzerinde olduğu gibi Bahaul- lah'ın üzerinde de Iran'da büyük bir baskı vardı. Bahaullah ve bazı inanan- lan önce tutuklandı ardından da sür- gün edildi. Bahaullah aılesıyle ve bazı yakınlanyla önce İstanbul'a geldi, ar- dından da Edırne'ye geçti. Edirne'den de Sultan Abdülaziz'in fermamyla Akka'ya sünildü. Oradakı yaşammı kısmen bir kalede kısmen de kent için- de gözalunda geciren Bahaullah 1892'- de de vefat etti. Vasiyetnamesinde en büyük oğlu Abdülbaha'yı Bahai toplumunu yö- Bahailik le ilgilibilgileribukonuda yazümış kitaplardan, ansiklopedilerdeyer alan yazûardan ve bizzaı Bahai'lerin öndegelen k ifüeriyle yaptığvmz konuşmalardanderledik, Gerek kitaplardan eldeettiğinuz gerek görüşlerine başvurduğumuz Bahai'lerin verdiği bilgiyegöre bugün dünyadaki Bahai'lerin sayısını bilmek mümkün değil. Çünkü 15 vaşuıı aşmamışkişiler "Ben Bahai'yim "dese bile tescü edilemedikleriiçin istatistiklere gıremiyor. Aynca hemen hergün venitescillerolduğu için bunları anında öğrenebilmek ve birsayıya ulaftnak mümkün olamıyor. Yinede 1989 Haziran ındayapılan bir derlemeyegöreogünekadar 5 milyon kişi Bahaiolarak tescil olmuf. netmeye ve Bahai yazılannı açıkiama- ya yetkili kıld;. Abdülbaha da 1908'e kadar Akka'da göz hapsinde kaldık- tan sonra Hayfa'ya yerleşti. 28 Kasım 1921 "de Hayfa'da vefat eden Abdülba- ha, torunu Şevki Efendi'yi Bahai'lerin reisi ve ayetlerin açıklayıcısı olarak ta- yin etti. Şevkı Efendi, yaşamı boyunca Bahai öğretilerinin yayılması, Bahai yönetim düzeninin kurulması. Hayîa'- daki Bahai mabet ve bahçelerinin inşa- sı, onanlması ve düzenlenrnesi, Bahai eserlerinin Ingilizceye çevrilmesi için uğraştı. 4 Kasım 1957'de de Londra'da vefat etti. Bahai inancı Bahai'ler. Bahaullah'ın, Hazreti İsa, Hazreti Muhammed, Zerdüşt ve Buda gibi Tann'nın zuhur ettiği kutsal kişile- rin en sonuncusu olduğuna, öğretiieri- nin çağımıza yeni bir u.ıınsal düzen getireceğine inaruyorlar. Bahai'lere gö- re Bab, kendisinden de büyük birinin geleceğjni bildiren bir öncüydü, Baha- ullah kendini Tann'nın zuhuru üah edince Bab'ın öngörüşü gerçekleşti. Bahai inancının üçüncü önemli kişisi. Bahaullah'ın en büyük oğlu Abdülba- ha, onun öğretilerinin eksiksiz uygula- yıcısı ve yanılmaz yorumcusudur. Bahai'liğin kutsal metinleri bu üc önemli kişinin yazı ve konuşmalann- dan oluşur. Bahai'lere göre büyük dinlerin kuru- culan, Tann'nın kendilerinde zuhur ettiği kişilerdir ve insan soyunun adım adım eğitilmesini amaçlayan Tannsal planın aracılandır. Görünürdeki kimi farkblıklara karşın büyük dinler ayru gerçeği öğretirler. Bahaullah'ın özel görevi, dinlerdeki aynlığın üstesinden gelmek ve evTensel bir inanç yaratmak- tır. StRECEK birlikte büyümüşüm, ayru şeyleri ya- şamışım gibi kaynaştım. Hiç yalnıilık hissetmedim. Çünkü aynı şeylere ina- nıyorduk, aynı ilkelerle yaşıyorduk ve aynı amaca yönelmiştik. Başka ülke- lerde doğmuş. büyümüş olmamız, başka dillerde konuşuyor olmamız so- run olmadı." Bir örnek de Işık anlatıyor: "Biz ekim veya kasım ayında Ankara'ya yerleşeceğiz. Hiç biryabanalık çekme- yeceğim. Çünkü orada da çok sevdi- ğim Bahai arkadaşlanm var. Sadece Istanbul'daki arkadaşlanmı özleyece- sm^ Giiçlü toplumsal organizasyonlar Bahailerin toplumsal organizasyon- lan çok güçlü. Dünyanın neresinde olursa olsun bütün Bahailer arasında iletişim sağlanabiliyor. Bunu yerel ve ulusal mahfiller(>önetim merkezleri) aracılığıyla gerçekleştiriyorlar. Aynca birbirlerine yakın olanlarlar her ay dü- zenlenen "19.gün ziyafetleri"nde, uzak olanlar da her yıl düzenlenen yaz ve kış kamplannda bir araya geliyor. Bütün baskı gören, bu nedenle de içine kapanan gruplar da olduğu gibi Ba- hailer de birbirleriyle çok yakın ilişki- de ve dayanışma ıçindeler. StRECEK Insan, iklimdeki kaymanın da sorumlusu•3- Son yıllarda dünyada izlenen, böl- gesel ani iklim değişikliklerinin kesin- likle güneş sistemindeki dönme ve yörünge hareketlerindeki bir sapma açısından kaynaklanmadığını belirten Ank.Üniv. Fen. Fak. Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nden Prof. Dr. Osman Demircan, "İzlenen iklim değişikliklerinin sebebi, insan eliyle oluşturulan, bölgesel atmosferik kır- lenmelerdir" diyerek çok önemli bir sonucu vurguluyor. İst. Üni. Fen Fak. Öğr. Üy. Doç. Dr. Yavuz Çotuk ise ozon konusun- da, insanlığın çok duyarlı, tedbirli davranması gerektiğine dikkati çeke- rek şu hatırlatmada bulunuyor: "Ozon, havadan 1.6 kat daha ağır bir gaz olarak bilinen, yeryüzünde 100 ppb (rnilyarda 100 kısım) oranından daha yüksek değerde bulunursa, bitki- lerin yapraklannda fotosentezi engel- leyerek, ölümlerine sebebiyet veren belli bir oranı geçince de (milyonda Qı-Q2 kısmı) solunum sistemi ve göz zarlan üzerinde tahribat yapabilen bir gazdır. Ancak. bu belli sınırlar üstün- de, canlılara zarar veren ozon, yerden 40-50 km. yükseklikte oluşturduğu bir tabakayla, ultraviyole ışınlannın geniş bir bandının, yeryüzüne ulaşmasını engellemekte, adeta süzmektedir. Ult- ELDEN GİDEN DÜNYAMIZ GûlÖzbay ravivole bu süzgeçte QıQ formülü diye bilinen süreçte parçalanmakta ve bı- limsel deyişle yıkılmaktadır. Ozonun bu şekilde yıkılması, yine Qı ve Q'nun, birleşmeleri şeklinde gerçekleşen ya- pıyla dengelenmektedir. Ama, geçen yıllarda, yıkıma neden olacak, başka kimyasal maddelerin atmosfere salın- masıyla atmosferdeki ozon dengesi, gene ozonun aleyhine değişmeye uğra- mıştır. İşte. bu dengeyi bozan, insan eliyle ozon dengesini sarsan gazlann bazılan şunlardır: Klorlu ve florlu ba- sıt karbon bileşikleri ile azot oksitler... Aynca, elde edilen enerjide hâlâ, bü- yük payı olan fosil yakıtlar (petrol, kömür) kullanımıyla büyük miktarla- ra ulaşan azot oksitlerle. sanayide itici ve uçucu olarak kullanılan klorlu ve florlu gazlann atmosfere kanşmala- nyla, binlerce ozon molekülünü par- çalayabilecek, insan eliyle oluşan bir yok edici güç meydana gelmektedir." Ozonun kurtarılması, insanlığın kurtarılmasnlir Ozon tabakasının kendi doğal yapı- sının, bu insan eliyle gerçekleştirilen kirliliği bertaraf edemediğini. önce Güney yanküre üzerinde saptanan, sonra da her iki kutup üzerinde yayı- lan ozon seyrelj.—^ım. giderek, "Ozonsuz bir atmosfere" dönüşme eğilimi gösterdığını vurgulayan bilim adamlan adeta S.O.S. veriyorlar. Prof.Dr. Osman Demircan ile. İst. Üni.Fen Fak. Astronomi Blm. Öğre- tim Üyesi ve İ.Ü. Gözlemevi Araştır- ma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof.Dr. Dursun Koçer, birlikte şu mesajı iletiyorlar: "Ozon tabakasının zayıflaması, belki de yok olması, tüm ekosistemler üzerinde gayet olumsuz, hatta yok edici etkiler yaratacakür. Örneğin USA Çevre Koruma Ajansı'- na (EPA) göre Amerika üzerindeki ozon miktan 1978'den bu yana % 4-5 oranında azalmıştır. Bu değer, Ka- nada'da, İsviçre'de ve Kuzey Rusya'- da % 8 civanndadır. Aynca, Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre 2.C50 yılında, deri kanseri vakalannda, bü- yük oranlarda artış görülecekür. Öte yandan, azot oksitler karbonlu bile- şikler ve partikül miktannın artışı, atmosferin ısı tutma kabiliyetini ço- ğaltmaktadır. Atmosferin ısınması demek ise tropikal bölgenin genişle- mesi, bütün iküm kuşaklannın. her iki yankürede, kuzeye ve güneye kayma- sı, doğal ekosistemlerin altüst olarak, uyum sağlayamaması demektir. Önle- nemeyen ısınmanın hıana bağlı ola- rak, hayvanlar yeni alanlara göç eder- lerken, birçok bitki türü, bu ısınma hızına yetişemeyerek yok olacaklar- dır. Hastabk etkeni virüsler, bakteri- ler, bitki ve hayvan parazitleri ise ozonun seyrelmesi neticesinde, dünya üzerindeki yatay ve düşey dağılırnlan- nın genişleyeceği, kuvvetle tahmin edilmektedir. Yani artan ısı, zararlı canlılann dağıhmlannı hızlandıracak- tır. İlk kez 1928 yılında General Mo- tors'un kimyagerleri tarafından keşfe- dilen klor-flor-hidrokarbon gazı, önceleri soğutucu bir gaz olarak kulla- nıürken daha sonra itici gaz kimliğin- de. sprey, deodorant, üra$ köpüğü, soğutuculara ve mobilya cilalanna ka- dar girmişür. Klor-flor-hidrokarbon gazının, güneş ışınlan altında, bünye- sindeki klor atomlannı bıraktığını, bı- rakılan bu atomlann ise üç atomlu ozonu, iki atomlu oksijene çevirdiğini saptayan bazı ülkeler (başta ABD), gazın itici bazda kullanımını yasakla- dığmı ifade eden uzmanlar, tümüyle yasaklanmadığı takdirde 2000'li yılla- nn ilk yansında, üst stratosfer tabaka- sının ozonlannın önemli bir bölümü- nü kaybedeceğini, sadece Avrupa Topluluğu ülkelerinde (yılda) üretilen 800.000 bin ton klor-flor-hidrokarbon gazına "dur" demenin zamanının ge- çirilmemesini sıkı sıkıya öğütlüyor. BİTTl ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Hinthorozuyla Konuşmalar: (5) ı Ne Dedüer, Neler Okkı? Hinthorozu Erdal Bey'in başdanışmanlarından Fikret Ünlü, bir ara bana şöyle dedi: -CHP kurultay delegelerinin katıldığı Istanbul toplantı- sında, Ankarada yapılan CHP il başkanları toplantısında, CHP Genel Yönetim Kurulu üyelerine oybirliğiyle üç görev verildi. Bunu da Genel Yönetim Kurulu üyeleri, tümüyle kendileri geldiler, Erdal Bey'e söylediler, dediler ki: "Efen-" dim, bize üç görev verildi, 'Altını çizerek söylüyorum' dedi Erol Tuncer, 'oybirliğiyle verildi' nedir bunlar? j 1- Üçüncü parti olmayacaksınız! dediler. 2- Koalisyona; zarar vermeyeceksiniz! 3- Birleşmeyi CHP çatısı altında; sağlayacaksınız! Şimdi bu beyler, bir, üçüncü parti oluyorlar bu görevleri- ni yapmıyorlar. İki, üçüncü parti oiunca, koalisyona zarar' veriyorlar! Üç, partileri CHP çatısı altında birleştiremiyor-! lar! Kime karşın birleştiremiyorlar? 'Ben, herçatı altında,' uzayda da olsa, birleşmeye hazırım!' diyen Erdal Inönü'ye karşın birleştiremiyorlar. Erdal Inönü, Bana somut öneri getirin' diyor, daha bugüne değin, somut öneri gelmedi. 'CHP çatısı altına gelin!' diyorjar, CHP çatısı altına gelme- nin yolu yok ki. Partiyi feshetse SHP, partin yok ortada. Ecevit, bunu bi'diği için "DSP'ye gelin!" dedi. il başkanları- nın kendilerine, oybirliğiyle verdiği görevi yapmıyorlar,. keyfi davranıyorlar. Ellerine geçen fırsatı değerlendiriyor-' lar!" Yemekte, çatal bıçak sesleri, fıskiyenin hışırtısı, müziğin yansıması, arasında Erdal Bey konuşuyor ağır ağır: -... Bütünleştirmek, bütünleşmek tek başına bir amaç di-' ye alınamaz. Bütünleşecek, sonra ne olacak? Iktidar ola-I caksın ve halka hizmet edeceksin, programını gerçekleşti-' receksin, neyse amacın onu yapacaksın. Bütünleşmek, ona yardımcı olursa, faydası var. Bir de bütünleşirken, amaca faydası var mı, yok mu ona dikkat etmek lazım. Ta- bii, bu bizim kurultaylarımızda düşünüldü bu hikaye, yani biz kurultaylarımızda, her zaman "bütünleşmek iyidir" di- ye hep söyledik. Başka şeyler de söyledik. Ve kurultaylar bazı heyetleri seçtiler. Onlara inanarak seçtiler. Gene öyle bir durum var. Yani parti birtakım insanları seçecek, onla- ra güvendiği için. Iktidara gelmek ve iktidarda güvendiği kişilerin işler yapacağına güvenerek. Biz o meseleyi göz-! den uzak tutamayız. Birtakım kişisel meseleler var, işte.' Birtakım gruplaşmalar, şunlar bunlar. Yani, öyle bir uzlaş- ma yaptık ki, bütünleşme oldu. Aslında tabii, birleşme de olmaz zaten, yani dediğim şekilde, doğru dürüst Dir yöne- tim olmayacak grupla, zaten birleşse de olmaz. Onun için,! bu baktmdan belki söylediğimin fazla bir anlamı yok. Ama,! bunları da düşünmek zorundayız yani. Tuhaf şeyler söyle-; yen, çok daha ileri şeyler söyleyenler var; Bu şekilde bir-; leşeceğiz' filan; tabii bir şey çıkmaz, zaten... ; - Ne gibi tuhaf şeyler? i - örnek vermeyeyim, bunun yorumunu herkes yapıyor,! anlaşma tek başına amaç değil. Böyle özetleyeyim... ! - Efendim, sizden başka da bunu benimseyen yok. örne-; ğin, "Adalet Partisini canlandıralım" diyen bir DYP yok!! "MSP'yi canlandıralım, eskileri canlandıralım" diyen; yok... ; I - DYP'nin durumu açık, Adalet Partisi'nin devamı. ; - Tamam, siz de CHP nin devamısınız! | - Biz de aynı, tabii bizde lider karışıklığı var, yani (Kahka- { halar benim!) Son genl başkan, şimdi başka partide oldu-; ğu için orada bir karışıklık oluyor, gövde ıle baş ayrı olu-; yor. Gövdeye mi gideceğiz, başa mı gideceğiz aynlığıj oluyor... ; (Erdal Bey'in Başdanışmanı Güneş Gürseler, Ecevit'in. 12 Eylül'den sonra Partinin başkanlığını bıraktığını, o dö-; nemde partileşmeye karşı oldugunu anımsatır; Hinthoro-' zu sürdürüyor konuşmasını) ; - Demek ki yapılacak şey, Başkan bırakıp gittiğine göre' gövdenin bir araya gelip tekrar baş bulmasıdır, iktidarai gelmesidir. ! - Tekin İleri Dikmen'le bir konuşma yaptım ben, nasıl' buldunuz? I - Okudum, guzeldi! ! - O bazı şeyler anlattı, ama sonra anlattı, ben onları yaz-! madım; Ismet Paşa, CHP kurultayını olağanüstü kurultaya! çağırdığı zaman, Ecevit çok tepki gösteriyor. O zaman ge-,' nel sekreterlikten ayrılmış. (Ecevit, o kurultayda kaybede- ceğini sanıyordu), şöyle diyor; "Bu, Erdal'ın babasına yakışmaz!" diyor. (Kahkahaların çoğu benim) -Aaa! - Ecevit yani, "Bunu yapmak (Olağanüstü Kurultay top- lamak) Erdal'ın babasına yakışmaz! diyor. Sizi o denli ya- kın buluyorki... - Yok canım, dememiştir öyle şey! - Evet, evet! Tekin Bey söyledi bana. "Bu, Erdal'ın baba- sına yakışmaz!" (Kahkahalar) - Şimdi de tersini söylüyor! "inönü'nün oğluna yakış- maz!" diyor... -Efendim, iktidarlailişkileriniz nasıl? iktidarortağınızla? - Gayet iyi! - Bir o iyi galiba! (Toplu kahkahalar) - Yani, iktidar kolay bir şey değil; programları gerçekleş- tirmek için biraz zaman ister. Kalan zamanda kanunları yapacağız... (Hinthorozuyla konuşmalar, CHP kurultayı öncesindej yapıldı.) j BULMACA SOLDAN SACA: 1/ Bir dokuncaya karşıhk olarak veri- len para, mal gibi şey. 2/ Şalvann üstü- ne giyilen ve önde uzun iki parçası olan giysi... Uzaklık an- latmakta kullanılan söz. 3/ "Çok önem- li kişi" anlamında uluslararası kısalt- ma... tki bağlantı parçasını birbirine yakın olarak ekle- mekte kullanılan özel parça. 4/ Bir yanşın belirli uzaklı- ğı kapsayan bölümlerinden her biri... Bir nota. 5/ Yurdumuzun bir bölü- müne verilen ad. 6/ Adın durum ek- lerinden biri... Trabzon'daki Meryemana Manastuı'na verilen bir başka ad. 7/ Briçte bir löveyi üstün bir kâğıtla almayıp daha asağı bir kâ- ğıtla alma... Halk müziğirıe özgü telli bir çalgı. 8/ Bir yöne eğilmiş... Der- viş selamı. 9/ Hindistan'da oldukça yaygın olan bir din... Atmaca, do- ğan. . YUKAREDAN AŞAĞIYA: 1/Kötü yola düşen kadın. 2/ Alkol-I süz içki, meşrubat... Babanın erkek kardeşi. 3/ Bir yanşın bas- lama anı... Eğik olarak kesilmiş kenar. 4/ Bir gıda maddesi... Silah, zırh gibi savaş aracı. 5/ Evcil bir geyik... Irak'ta bir kent..1 6/ tnsanı istenmeyen seçeneklerden birini izlemeye zorlayan so-J run... Bir nota. 7/ Hızlı yüzmek için ayağa geçirilen araç. 8/ Bir cetvel türü... Tekke edebiyatı şür türlerinden biri. 9/ İçinde yabancı bir öğe bulunmayan, muilak... Ünlü şair Özdemir AsaP ın soyadı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear