Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 AĞUSTOS1992 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
rl.
KULTUR 11
TlnmrSelçuk
konserleri
Külttir Servisi -Timur Selçuk,
müzüctekı 25. yıh doayısıyla,
Rumclihisan'nda konserler
verecek. 8-11 ağustos
tarihleri arasında
gerçekleşecek konserlere,
sanatçının kızı Hazal Selçuk
da kaülacak. Rumelihisan
Konserleri kapsamında
dûzenlenen konsenn büetleri
Vakkorama Taksim ve
Suadiye mağazalan ile
Rumelihisan gişesinden
saglanabüecek.
Çevreci
lazeteler
Kültür Servisi- Yayın
kadrosu çoğunlukla
öğrencüerden oluşan iki yeni
aylık çevreci gazete
yayırnlandı. Kamuoyunda
çevre duyarlığı
oluşturulmasına katkıda
bulunmak amaayla
çıkanlan gazeteler,
Çepeçevre ve Yeşil Gazete.
nrinci sayüan yayımlanan
her iki gazetede de Rio'da
yapılan uluslararası çevre
zirvesinin başansızlığı, Park
otel, ikinci Galata köprüsü
gitâ konular işleniyor.
LivaneliVakıf
ûyesiÎSTANBUL(ANKA)-
Istanbul Kültür ve Sanat
Vakfi'nda Nadir Nadi'nin
ölümüyle boşalan üyeliğe
Zülfü Livaneli getirüdi.
Livaneli, Kurucular
Kurulu'nun 13 temmuzda
yaptığı toplantıda üyeliğe
oybırliğıyle seçildı.
Kayıp
MatJsse'ler
bulundu
- NİCE(AA)-Fransa;da,
•_ zengjn bir işadamının Cap
/ D'ail'deki vülasından
- çahnan, Matisse, Modigliani
ı" ve Degas'ya ait toplam 50
milyon dolar değerindeki 4
, tablo bulundu. Anthony
;.Tandourri adh Lübnan asıllı
Fransız işadamının
villasındâki özel
koleksiyondan çahnan
tablolann, Nice
yakınlanndaki bir otelin
park yerindeki bir arabada
bululnduğu bildirildi. Polis,
kimliği açıklanmayan bir
kişınin telefonla kendilerine
tablolann yerini bildirdiğini
ve 'Tandourri, ahmaklığına
bir son vermeli" gibi anlam
r
verilemeyenbircümle
kullandığmı açıkladı. Bu
arada, işadamı
Tandourri'nin Fransız
hûkümetine 56.6 milyon
dolar borcu olduğu ve
borçlannı ödemek için
tablolannı satmayı
düşündüğü ifade edildi.
Seicho
Matsumoto öldü
TOKYCKAA)- Japonya'nın
ünlü polisiye roman
_ yazarlanndan Seicho
Matsumoto, 82 yaşında
- akağer kanserinden öldü.
Ronanlan birçok filme
konu olan ünlü yazar.
ICokura'nın Günlüğü
kjubıyla Japonya'nın en
.- b\hük edebıyat ödülü olan
'< 'Aİutagana'ödülünü
! alınftı. Yazann temalannı,
! 2*KÎ Dünya Savaşı sonrası
; Japoonya'daki toplumsal
| aoron ve yolsuzluklar
! oiışturuyor. Matsumoto
I ayrca,çözümlenmemiş
j cânıyet ve lanhtekı gizemli
j ola4ara mükemmel
! JH2)ürmacıyaklaşımıve
Vienam savaşına karşı
! söıüşleriyle aktif bir sosyal
ı ekstirmen olarak
I tannıyordu.
Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Hüsamettin Koçan, Türkiye'deki sanat ortamının sorunlannı anlattı:
Kültürde karar bürokraside olmamalıBERAL MADRA
Önümüzdeki eylül ve ekim aylan, "çağ-
daş sanat" açısından çok hareketli gececek.
18-27 eylül arasında Plastik Sanatlar Derne-
ği TÜYAP'ta 2. Istanbul Sanat Fuan'nı ger-
çekleştirecek. 7-9 ekim tarihinde Ankara'da
Sanart'ın düzenlediği "Kimlik Sınırsallık
Mekan" başhklı bir uluslararası sempoz-
yum düzenleniyor. 16 ekimde 3. Uluslara-
rası Istanbul Bienali, onanmı tamamlana-
cak olan, Feshane'de açılacak. Türkiye'deki
çağdaş sanat ortamı açısından önem taşıyan
bu etkinlikler öncesinde PSD Başkanı Hüsa-
mettin Koçan ile sanat ortamının durumu ve
so'runlan üstüne yapüğımız söyleşiyi sunu-
yoruz.
-Sayın Hüsamettin Koçan yaklasık iki yü
önce, bir sanatçı - eğitimci olarak çagdaş sa-
nat ortamına bakış açınız neydi, iki yıldır
Plastik Sanatlar Derneği Başkanı olarak nasıl
bakıyorsunuz?
-Unıversıte gerçekte çok daha dinamik ol-
ması gereken bir kurum, ancak Türkiye'de
gelişen koşullara bağlı olarak yaşayan sanat
ortamı ile üniversite sanat ortamının doğru-
dan bağı yok ve üniversite içinde yapılan eği-
tim ve üretim, sanat ortamını yeterince de-
ğerlendirme olanaklan sunmuyor; bu ne-
• Bürokrasi çok partili dönemde
huyunu değiştirmedi. Otorite olma
geleneğini sürdürdü. Sanat ve kül-
türde devlet adına karar verici un-
sur, bürokrasi. Türkiye her şeyden
önce bu kemikleşmiş yapıyı aşmalı,
her sanat ve kültür birimi için ulu-
sal konseyler oluşturulmah.
denle, sanat ortamını anlamak için, olayın
kaynağında bulunmak gerektiğini gördüm.
Plastik Sanatlar Derneği'nin kuruluşundan
bu yana geçen süre içinde sanatın yaratıldıgı
yer olan yaşamın içinde, sanatın çok değişik
boyutlan olduğunu, Türkiye'de tutarh bir
sanat politikası olmadığını, oysa bu alanın
tahminlerin çok ötesinde girift olarak çö-
zümlenmesi zorunlu sorunlan olduğunu
gördüm. Sanıyorum bu aşamada arkadaş-
larla birükte üstlenmiş olduğumuz görevin
ağırlığının bilincine vardık. Bir tarafta son
derece cıddi, dinamik ve kaynaşma içinde
bir üretim ortamı ve potansiyeller var; bun-
lar kendilerini açıklamak, deklare etmek ve
yaşama gücü elde etmek savaşı veriyor. Öte
yanda bu potansiyelleri engeileyen ve bas-
tıran bazı olumsuz gelişmeler söz konusu.
-Sizce sanat ortamının en can alıcı sorun-
lan nelerdir?
-Devletle olan ilişkiler ve bunun uzantısı-
nda çözümlenebilecek pratik ve yasal düzen-
lemeler konusu, en önemli sorundur. Son yı-
U#rda dünya siyasetine koşut olarak bizrtn
siyasetimizdeki sınırlann yumuşaması, in-
sanlann daha liberal bir noktaya gelmeleri,
gelişkin insan haklan sunan bir demokratik
ortam yaratma girişimleri, bir gerçeği yan-
sıüyor: Türkiye'de artık insanımız gelenek-
sel kültürün verilenyle kendi varlığını ka-
nıtlayamıyor. Çağdaş ortamda yaşayan ve
çağdaş insanın haklanna aday olan insanın
kendi söylemini üretebilecek çağdaş kültürü
olması gerekir. Sanatçılar bunu üretiyor.
Devletin bu üretime sahip çıkması ve üreti-
lenle kendisi arasında doğru ilişkiyi kurabil-
mesi gerekiyor. Bunu kurmak için belli bir
sivilleşme politikası oluşturulmalıdır.
-Sivilleşmeyi aynntılı olarak açıklar mısı-
nız?
-Çok partili dönemle birlikte, demokra-
tikleşme sürecine girdik, ancak sanat ve kül-
tür alanında devletin çok seçenekli değil, ge-
lenekçi olması
sorunundan kur-
tulamadık. Tep-
kı alırız gerekçe-
siyle çağdaş olanı
kendi yaşamı
dışında saymak,
geleneksel olanı
öne çıkarmak so-
nucunda, ulusla-
rarası ortamda
Türkiye'nin yete-
rince çagdaş ol-
madığı izlenimi
uyanmışür. Bu
durum, "çağdaş
ülke" imajımızı
zedelemiştir. Bu
yanlış kültür po-
litikasının sonuç-
lannı hâlâ yaşa-
maktayız. Türki-
ye'nin dış
tanıtımı ve temsi-
li folklora ve tari-
hi olana yükleni-
yor; bu bağlam-
da çağdaş sanat
ve kültürîe ilgilı
bir girişim söz
konusu olmuyor.
Oysa, biz BatT-
yla ilişkisi olan çağdaş bir ülke olduğumuz
savındayız. Bunu bizim politikacımız, yaşa-
ma geçiremedi.
Bu sorun kültürün merkezinde ve arkası-
nda bürokrasinin yer almasından kaynakla-
nıyor. Bürokrasi çok partili dönemde huyu-
nu değiştirmedi, otorite olma geleneğini sür-
dürdü; yetki onda, tercihler onda ve bun-
lann toplamıru elinde bulundurduğu için
herhangj başka bir kaynağın ne önerisine ne
de birikimlerine ihtiyaç duyuyor. Sanatımı-
zda ve kültürümüzde devlet adına karar ve-
rici unsur bürokrasinin kendisidir. Türkiye
her şeyden önce bu kemikleşmiş ve kronik-
leşmiş yapıyı aşmalıdır.
Bu nasıl olabilir? Her sanat ve kültür biri-
mi için ulusal kohseyler oluşturulmalıdır. Bu
konseyler Türkiye için yakın ve uzak dönem
sanat programlan etkinlikleri hazırlamalı,
bunlarla ilgili bütçe çalışmalan yapmalı ve
etkinliklerin nasıl ve kımler tarafından uygu-
lanacagına karar verebilmelidir. Bu konseye
kimlerin çağnlacağı, bu etkinlikleri düzenle-
yenlerle bakanhklar arasındaki iüşkilerin
nasıl düzenleneceği başlangıçta sorun yara-
tabilir, ancak bu sorunlar zamanla aşıla-
caktır. Siyaset bütün yetkilerin kendi elinde
toplandığını var saydığı için kendi tasarruf
üstünlüğünü de bir hak olarak görüyor.
Oysa gerçek siyaset, gerçek birikimleri iyi or-
ganize eden siyasettir, gerçek birikimleri in-
kar eden değildir!
Türkiye'de genelde, yeteri kadar meslek
örgütlenmesi ve bu örgütlerin meşrulaşma
aşaması lamamlanmış değil; örgütler hâlâ
devlet karşısında bir tehdit unsuru gibi gö-
rünüyor.Oysa, örgütler kendralanlannın so-
runlannı kamuoyu muhalefetine dönüştü-
ren, iktidarlan uyaran ve onlara çözüm
yollan öneren yapılardır. Siyasetin bunun
bilincinde olup, örgütlenmeye bakış açıaru
değiştirmesi gerekir. Demokratik toplumda
ve kültür alanında büyük bir önem taşıyan
bireyin öne çıkabilmesi için önce meslek ör-
gütlerinin varlıklannı kanıtlamalan, daha
sonra da örgüt ve kurum kompleksini aşa-
rak, bireysel birikimkıin etkin bir biçimde
yararlı olabileceği ortamı haarlamalan ge-
rekiyor. Ancak bundan sonra bireyin
yaptıgı seçimler kabul edilecek ve doğal sayı-
labilecektir.
-Değişen dünya koşullannda, bugnne ka-
dar merkez olan ülkelerin bizim gibi dina-
mik bir getişme içinde olan iilkdere bakış açı-
suun degiştigi bir gerçek. Bu olanaklarla dolu
yeni durumda, Türkiye çağdaş sanat açısın-
dan nasıl bir program oluşturmalı? Ya da si-
ze böyle bir görev verseler, önümüzdeki yu-
lar için nasıl bir program yapardınız?
-Bir kez, şunu kesinlikle çözümlemek ge-
rekiyor: Siyasetin, işçevrelerinin ve öteki
çevrelerin Türkiye'deki çağdaş sanat üreti-
minin varlığıru kabul etmesi ve gerekliliğini
onaylaması. Bugüne kadar olan gelişmeler,
bunu inkar edici mahiyettedir. Bu anlayışın
değişmesi laam. Bundan sonra ciddi bir de-
ğerler sisteminin
üretilmesi gerekir,
çünkü sanat olu-
şumlan içinde bir
değerler kargaşası
da söz konusu.
Kurumlaşmanın,
müzelerin ve sa-
nat yayınlannın
oluşturulması,
büyük ve ciddi
sergiler, ulusal ve
uluslararası or-
tamda gösteril-
mesi bu değerler
sisteminin yapı
taşlandır. Bunlar
yapılamazsa Tür-
kiye'nin bir mer-
kez ülke olması
söz konusu değil-
dir, buna
hakkınız olmaz.
Türkiye'de şu
anda sanatçılar
kendi atölyelerin-
de yalıtılrnış ola-
rak üretiyorlar ve
bu üretimin dün-
ya sanatı içinde
bir yeri var. Gele-
cekte bu değerlen-
dirilecektir; aocak çok partili dönemi baş-
langıç olarak kabul edersek, Türkiye'nin bu
konuda çok zaman yitirdiği açıktıt. Devletin
bu alana bir scktör olarak bakması, müze,
yayın ve büyük sergi orgaruzasyonlanyla sa-
naün bdli bir düzenleme, ulusal ve uluslararası
ortama çıkartılması lazım. Devlet sanayi, tu-
rizm gibi alanlara sağladığı bütün kolaylı-
klan kültür ve sanata da sağlamalı. özel sek-
törü devlet yaratmıştır, ama bunun yaşam
ötesi bir parçası olan sanata yaünm yapma-
ması bir çelişkidir.
-Sanatçının sorunlanna agilelim. Sanatçı-
nın üretimi ve ya$aau açısından temel sorun-
lan vt bnnlara PSD'nin bakışı, önerileri ve
çözümleri nedir?
-PSD'nin ana amaçlan sanatçının üretim
koşullannı, daha iyileştirmek, uluslararası
sanatçı statüsünü Türkiye'de de uygulamak
ve sanatın yaygınlaşmasını sağlamaktır. Bu
yıl, şubat ayında Sanatçı Haklan Semineri
yapük. Devlet tarafından oluşturulan ve pa-
rasal olarak desteklenen GESAM'ın telif
haklan konusunda hiçbir görev üstlenmedi-
ği ve sanatçılan örgütîenme dışında tuttuğu
ortaya çıktı. Bir yanda demokratikleşme
çabalan, öteki yanda ise sanatçı hakiannm
"keyfı kullanımı" siyasetin sanata yönelik
önyargısı var burada.
Türkiye'deki sanatçılar için ivedilikle çö-
zümlenmesi gereken uluslararası bir hak
var! Dünyada sanatın ve sanatçının serbest
dolaşımı Brüksel ve Floransa anlaşmalanna
imza atmış ülkeler arasında hiçbir biçimde
engellenmiyor, ancak bu anlaşmaya imza at-
mış bir ülke olan Türkiye için bu serbest do-
laşım uygulanamıyor; sanatçının karşısına
vize engeli ve yapıtlannın karşısına gümrük
duvarlan çıkıyor. Türkiye sanatçısmın ve sa-
nat yapıtımn serbest dolaşımı hakkını ulus-
lararası platformda savunmah ve kabul et-
tirmelidir.
Başka bir sorun vergı bağışıklığınin hSIâ
gündeme getirilmemiş olmasıdır. Sanatçı
•Başka bir sorun da, sanatçının
sağlık sigortası ve emekliliği. Bu
konuda dünyanın hiçbir yerinde
Türkiye kadar gelişmemişlik sergi-
leyen bir ülke yok. Sanatçıya sağlık
sigortası ve emeklilik haklannı dev-
letin vermesi gerekir.
açısından vergi kolaylığı var, satın alan için A
de ayncahklı bir alan yaratmak gerekiyor. /
Sanatı yaygınlaştıran kuruluşlara örneğin
galerilere de vergi kolayhğı getirerek bu ku-
nıluşlann edindıği birikimleri yeniden bu
alana yatırabilmelerini sağlamak gerekir.
Vergi bağışıkbğı sanat alanında büyük bir
rahatlama getirecektir. Müzelere bağışlana-
cak koleksiyonlar, sanat organizasyonlanna
yapılmış harcamalarda vergi bağışıklığına
gereksinim var. GerçekJeştirmeye değer sa-
nat projelerine kredi açılması ve bunlann
kullanılışının da ayncalıklı bir vergi sistemi-
ne alınması söz konusu olmalıdır.
Başka bir sorun, Türkiye'de turistik yapı-
lar çoğalırken, bu yapılar içinde sanatın yer
alması, sanaün yaygınlaşmasına, ve giderek
gelişmesıne katkıda bulunacaktır. Bu ko-
nuda herhangi bir yaptınm söz konusu de-
Başka bir sorun, sanatçı sağlık sigortası ve
emekliliğidir. Dünyanın hiçbir yerinde bu
konuda Türkiye kadar gelişmemişlik sergile-
yen bir ülke yok. Bu hakkı vermek lazjnj. -j
Erdal Alantar 15. sergisinde resim ve gravürlerine yer veriyor
Fırçasıyla eskrim yapan ress^n
•Yeni sergisini Bodrum
Sualtı Arkeoloji Müze-
si'nde açan Erdal Alan-
tar, 30 yıldır Paris'te ya-
şayan bir Kadıköylü.
1958'de • İstanbul'da
açüğı ilk sergisinden bu
yana dünyanın dört bir
yanında sergiler açmış.
Alantar resim yaparken
Wagner, Mozart ya da
Beethoven dinliyor.
NtLGÜN TOPTAŞ
62 yaşında bir volkan. yaşı-
tlannın içinde en canlısı.Sürekli
kül ve buhar püskürtüyor, ba-
zen de ateş. Alantar her an pat-
lamaya hazır bir yanardağ.
Erdal Alantar, 30 yıldır Pa-
ris'te yaşayan İstanbul Kadı-
köy doğumlu bir ressamımız.
Güzel Sanatlar Akademisi'-
nden 1954-55 yılında mezun ol-
muş.
Akademi yıllannda tanışıp
evlendiği piyanist Sevinç Alan-
tar'la birlikte, İtalyan Hüküme-
ti'nin verdiği bir bursla 1958'de,
Floransa'ya fresk yapmaya git-
miş.
Floransa'dan bir yıl sonra
Paris'e gitmişler: "Paris'teki ilk
ydlanmız çok güç oldu, fabri-
kalarda çalıştım. Bu da benim
için güzel bir deneyim oldu aynı
zamanda. 66-67 yıllannda me-
talürji fabrikasında çahştığım
zaman, 600 makina sürekli gü-
rültüyle çalışır, sonra 'şrak!'
diye durdururduk bütün maki-
nalan.
Bu gürültüyle o sükunet kor-
kunç bir etki yaptı bende ve ben
bunun resmini yaptım. Fabri-
kanın patronunu da çağırdım
sergime, baktı, 'Ben kırk yıHık
fabrikamda hergün yaşadığun
yerde, bu güzel kavgayla süku-
neti resmetmenize bayıldım'
dedi adamcağız. Ressam oldu-
ğumu anlayınca ahbap olduk,
işler değişti tabii."
Erdal Alantar 1972'den ben
Paris'te sürdürdüğü resim ve
gravür çalışmalannın yanısıra
üç ayn atelyede de plastik sa-
natlar öğretim üyesi. Akademi-
de Cemal Tollu'nun, Halil Dik-
men'in öğrencisi olmuş, hat,
mınyatür, karkalem olmak
üzere Türk sanatından öğren-
dikleri ve edindiği izlenimlerle
Avrupa'ya gitmiş: "Avrupalı
yeni ya da Rönesans ressam-
lanrun etkisi altında resim ya-
parken, 1959-60'da, Wagner,
62 yaşnda bir volkan. Alantar, 'Ben reanmi br boksör ya da eskrimci gfci ataklaıia yaparm'drvor.
Mozart, Beethoven, Berlioz..
Bunlara birden bire aşık ol-
dum. Diyeceksiniz ki 'Beetho-
ven'i dinlemeseniz resim yapa-
maz mısınız?' Yapanm fakat
bütün o biküğim soyut resim
kültürümü, Wagner'e, Mo-
zart'a ve Beethoven'e veriyo-
rum, Onlar da bana, hangi ren-
gi kullanacağunı, ne zaman to-
katlayacağımı resmimi, nerede
kontrast kullanacağunı veri-
yor. Bazen soruyorlan 'Neden
Türk müziğryle resim yapmı-
yorsun?" diye. Türk müziğiyle
de resim yapıbr, çok büyük mü-
zik, fakat ben biraz kavgaa-
yımdır, bizim müzık yumuşak.
Kavgayı çok severim. Resmimi
bir boksör yada eskrimci gibi
ataklarla yapanm."
Alantar kavgayı seviyor, yu-
muşaklıktan hoşlanmıyor, hele
"yumuşak ressam" diyince ateş
püskürüyor: "Leopold Levy
diye bir ressam varrruş Akade-
mide, bizim dönemimizden
önce. Adamı göklere çıkanyor-
lar. Bence Leopold Levy Türk
sanat hayatına en büyük bal-
tayı atmış adamdır. Leopold
Levy, çok yumuşacık, silik,
Fransızın 'pazar ressamı' dedi-
ği, korkak ressam. O'nun yeri-
ne bir Soutine, bir Rouault gel-
seydi belki de elli sene daha ileri
götürürdü resmimizi.
Sonra Hartung'lar, Mathi-
eu'ler canavar gibi resim yapar-
ken ne kansını düşünür ne kom-
şusunu ne de alıcının tepkisini.
Adam hayatını koyuyor, diyor
ki,'Ben resme aşığım, terledi-
ğim zaman terim renkli akar.
Böyle insanlar varken Levy gibi
ufacık bir ressamı getirip, 'tak!'
diye sanat kültürünü baltalat-
mak tehlikeliydi ama bilmiyor-
lardı ki o zaman, kım iyi res-
sam, kim değil. Yabana olsun
da.."
Akademide yağhboya, Flo-
ransa'da fresk çalışan Alantar
Paris'tegravürebaşlamış: "Gra-
vür çok güzel bir disiplin. Be-
nim bu heyecanh teknigime bir
fren yaptırdı. Bu fren asit nitrik.
Terebantinle, haşhaşla, bezirle
yapüğım resim yakmıyor diye
ataklar yapanm, ama asit tehli-
keli bir şey olduğu için insanı
yavaşlatıyor, minyatür yapar
gibi disipline alıyor, hassas işler
yapünyor.
Gravürde çok fazla teknik
vardır, hepsini öğrendikten
sonra, bir tekmeattım hepsine,
dedim ki: 'Ben kendi gravürü-
mü yapacağım'. Gravür dün-
yasında çok modern şeyler
yaptım, beğenildi. Müze Baye-
ux'de birincilik kazandım, Bib-
lotheque National de Paris mü-
zesi benden gravür satın aldı,
orada beş gravürü olmak pres-
tijdir."
Erdal Alantar, 1958'de İstan-
bul'da açtığı ilk sergisinden bu
yana dünyanın dörtbir yanında
sayısız kişisel ve karma sergiye
katılmış. Resim ve gravürleri
dünyanın sayıb müzeleri olan,
Musee de Toulouse, Musee de
Bayeux, Victoria Albert Muse-
um (Londra), Biblotheque
tionale de P'aris, biblotheque
Royale de Belgique tarafından
satın alınmış.
Yurtiçi ve dışında birincilik
ödülü ve madalyalar alan Erdal
Alantar. geçtiğimiz günlerde
Bodrum Sualtı Arkeoloji Mü-
zesi'nde açüğı. Türkiye'deki 15.
kişisel sergisiyle sanatseverlerin
karşısında.
19-24 ekim tarihleri arasında yapılacak
AltınPortakal Fîjm
Festîvalî ertelenmîyor
ANTALYA(Cumouriyet)-
Türk sinemasındaki sıkıntı, bu
yıl yapılacak olan 29. Altın
Portakal Füm Festivali'ni de
etkiliyor. Geçen yıl 19 fılmin
yanşmasına karşın bu yıl he-
nüz 3 fılm tamamlandı. Kültür
Bakanlığı tarafından verilen
kredilerle çekimi yapılan 9 fıl-
min de eylül ayı sonunda ta-
mamlanması bekleniyor. Fes-
tival tarihi 19-24 ekim olarak
belirlendi.
Füm Yapımcılan Demegi-
nı kaydeden Yurdatap,"Az
ama, oldukça kalıteli fılmler
geliyor. Altın Portakal biraz
daha beklerse, Yeşilçam'ın iyi
ürünlerinin orada yanşmaa
olanağı doğar" diye konuştu. •»
Kültür Bakanlığı'nın des-
teklediği fümlerin, yanşmaya
katılım için başvurma tarihi
olan eylül ayı başına kadar bi-
tirilemediği takdırde, fesüvalin
ertelenmesinin söz konusu ol-
mayacağını belirten Hüseyin
Şanlı, bu konuda şunlan söyle-
(FÎYAP) Başkanı Kadri Yur- di:
datap, Alün Portakal Füm "Şu ana kadar 3 fılmin bitti-
Festivali'nin, çalışması devam ğini büiyoruz. Kültür Bakan-
hğı'nın Fılrnleri bitirilemezse
bik, festivali iptal etmeyi dü-
eden fümlerin yetişmesi için er-
telenmesini isterken Festival
Yürütme Kurulu Başkanvekili şünmüyoruz. Yeni yönetmeli-
• Festival Yürütme Kurulu Başkanvekili Hüse-
yin Şanlı, Kültür Bakanlığı'nın desteklediği film-
lerin, yanşmaya katılım için başvurma tarihi olan
eylül ayı başına kadar bitirilemediği takdirde, fes-
tivalin ertelenmesinin söz konusu olmayacağını
belirtti.
Hüseyin Şanh, fümler bitmese
büe ertelemenin söz konusu
olamayacağını 3 füm dahi
katılsa festivalin yapılacağını
büdirdi.
FfYAP Başkanı Kadri Yur-
datap bir açıklama yaparak
Festival Genel Sekreterliği'ne,
Füm Yönetmenleri Derneği
Başkanı Memduh Ün'le bir-
likte talepte bulunduklannı
belirterek "Festivaün çok ka-
ğimize göre 1 eylül tarihine ka-
dar katünn formlan verilecek.
1 ekim tarihine kadar da füm-
ler teslim edilecek. Biz Antaly^
olarak yapüğımız festival ile
Türk sinemasına katkıda bu-
lunuyoruz ve bu katkımızı sûr-
dürmek istiyoruz. Bu yü, Türk
füm sanayiinin içinde bulun-
duğu kriz, füm üreüminin
azalması ve bazı fılm çekimle-
rinin eylül sonunda famamla-
tüımh geçmesini istiyorlarsa, nacak olması, her yü eylül ayı
19-24 ekim olarak açüdanan içinde yapılan festival tarihini
takvimi,enazl5kasımaalma- *' ' ' '
lan gerekir" dedi.
Kültür Bakanlığı'nın sine-
maya katkılannm kesinleşti-
ğini, özel televizyonlann da
gösterim haklannı satın alarak
füm sektörünü destekledüderi-
biraz geriye almamızı zorunlu
kıldı.
Alün Portakal olarak bü- sı-
kınümız yok. 3 fılm de katılsa,
biz bu festivali yaparak Türk
sinemasına katkımızı sürdüre-
cegiz."
Almanya'daİslamkolejleri çoğalıyorKültûr Servisi- İstanbul ÜniVersitesi
Kadm Sorunlan Araştırma ve Uygu-
lama Merkezi Başkanı Prof.Dr. Necla
Arat, mayıs ayı içinde Almanya'da
Frankfurt Türkiyeli Gençler Birliği
Kaduı Kolu'nun davetlisi olarak bir
toplanüya katıldı
Tolanüda Alman sosyal hizmetler
Dr. Necla Arat'ın verdiği bilgiye göre,
Almanya'daki ikinci kuşak Türkler,
iki ülke vatandaşı olmayı, her iki ülke-
nin değerini özümseyerek yaşamlannı
sürdürüyorlar. Kültürel kimüklerini
ortaya koyabiliyorlar.
Büinçli genç kadınlar artık dili iyi
kullanarak, iyi ileuşimler kurarak an-
görevlileriyle, 2. kuşaktan kadmlann nelerinin durumundan sıynlmışlar.
işbirliği içinde, Almanya'da yaşayan Üniversite eğitimi görerek yerel yöne-
kadınlann çalışma yaşamındakı so-
runlan, uyum sağlama durumlan,
Türkiye'deki kadınlarla karşılaştınla-
rak çözümler bulmaya çalışıldı. Prof.
ümlerin, siyasi partilerin içinde görev
alıyorlar. Kompleksli değiller, iki ülke
vatandaşı olmayı zenginlik unsuru
olarak değerlendiriyorlar.
Bu kuşak, Avrupa'daki genç Türk
kızlan arasında bir iletişim ağı kurup,
siyasal lobi oluşturma düşüncesinde-
ler.
Eğer geleceğe yönelik beklentileri
sistemli olursa iyi adımlar atılabılece-
ğini belirten Prof. Arat, "Her yerden
gelen tepkiler etkili olabüiyor. Yetiş-
miş gruplann potansiyelini i>i kullan-
mak gerekiyor. Bu kuşak bir önceki
kuşağıneksikliklerini kapaüp, "yenile-
re neler bırakabıliriz" diye düşünerek
danışmanlık hızmeti yapıyorlar."
Prof. Arata göre 60'larda gidenler.
30 yıldır o mekanda aynı yaşamı sür-
dürmüşler. Sanki zaman durmuş.
Şimdi gençler, ailelerinin Batı'ya karşı
kendilerini koruma mekanizması ola-
rak geliştirdikleri duvan yıkıp, aynı
hatalan yapmamaya dikkat ediyorlar.
Tabii bu büyük sorunun çözümünde
Türk hükümetinden beklentileri var.
Son yıllarda Almanv.ı'da İslam ko-
lejleri sayısındaki arüşa karşın, neden
Türk koleji açılmıyor sorusu tarüş-
malar içinde önemli yer tutuyormuş.
Yaz aylannda 12 yaşından itibaren kız
ve erkek çocuklar için ayn ayn açılan
Kuran kurslan, 3 aylık yaz kamplan-
na da değinen Prof. Arat, Türk kolej-
lerinin açılmasında vatandaşlardan da
büyük destek geleceğini. ilk adımı
Türk hükümetinden beklediklerini
söylüyor.
Prof. Arat, Türkçe ve Almancayı
çok iyi bilen öğretmenlerden kurula-
cak Türk kolejlerinin, okula giden
çocuğunun durumunu öğretmenleriy-
le diyalog kuramamak yüzünden öğ-
renemeyen ailelerin problemlerini çöz-
me yolunda önemli olacağını düşünü-
yor.