23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
r 5HAZİRAN1992CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Payarotti geliyor • Kültür Servisi- Ege Seramık'ın kuruluşunun 20. yıldönümü etkinlikleri nedeniyle 9 haziran salı akşamı Abdi İpekçi Spor Salonu'nda bir konser verecek olan ünlü İtalyan tenor Luciano Pavarotti, pazar günü İstanbul'a geliyor. Konserle ilgili son hazırlıldarsürerken, bilet saüşlanna Çırağan Sarayı. Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Mecidiyeköy'deki Ege Seramik Shovv Room, Galleria ve Dışbank Çiftehavuzlar şubesinde devam ediliyor. Üç tır dolusu eşyasıyla 7 haziranda Türkiye'ye gelecek olan. Pavarotti'nin onuruna 8 haziranda Çırağan Sarayı'nda davet verilecek. Sezonun son müzayedesi Kültür Servisi- Antik AŞ'nin 1991 -1992 sezonunun son müzayedesi "Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı" yararına gerçekleştirildi. 146. müzayedede Kenan Evren'in bağışladığı özel gümüş kutu içindeki Kâbe Maketi'ni işadamı Mehmet Gazioğlu 30 milyon ödeyerek satın aldı. Müzayedenin en pahalı eseri 300 milyon liraya satılan 800 ayar Fransız eksport damgalı gümüş mangal oldu. Diğer en pahalı eserler arasında 190 milyon liraya alıcı bulan tombak leğen ibrik, 110 milyon liraya satılan Süleyman Seyyit'in natürmort yağlıboya tablosuve 70 milyon liraya ampir tuvalet aynası yer aldı. Tarihçinin Mutfagı Kültür Servisi-Tarih Vakfı'nın düzenlediği "Tarihçinin Mutfağı" toplantı dizısinin altıncısı yarınyapılacak. Buayki konuk tarihçi, halen ABD'de Princeton Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Halil fnalcık. Osmanlı tarihi alanında uluslararasıçapta en önde gelen tarih bilimcisi Prof. Dr. Halil İnalcık, bu toplantıda çalışma yöntemini ve deneyimlerini aktaracak. Saat 14.00'tebaşlayacak toplantı Marmara Belediyeler Birliği Konferans Salonu'nda. Anais, Henryve June Kültür Servisi- Yazar Anais Nin'inl931-32yı!lan arasında tuttuğu ve yıllarca sansüryüzünden açıklanmayan günlüğünden uyarlanan "Anais, Henry ve June" adlı film bugün KadıköyOcakve Fındıkzade Nilgül sinemalannda gösterime giriyor. S İ N E M A ATtLLADORSAY Bütün dünyada gösterilen 'Sürü' 14 yıl sonra yeniden Türkiye'de Siııemanuzıııtemeltaşlamıdaıı • Sörû Senaryo: Yılmaz Güneyj Yönetmen: Zeki Ökten j Görüntü: İzzet Akay j Müzik: Zülfii LJ- vaneli jOyuncular: Tarık Akan, Melike Demirağ, Tuncel Kurtiz, Şenel Gokkaya, Levent İnanır, Erol Demirözl Yaman Okay, Güler Ökten, Sa- vaş Yurttaş, Levent Yal- man /Güney Film yapunı, 1978/130 dakika.fOrta- köy Kültür Merkezi, Be- yoğlu Dilbazlar). "Sürii", hiç kuşkusuz, bir 20. yüzyıl sanatı olan sinemada, çok eskilerden kalma bir anlaü tûrü olan tragedyanın en par- lak uygulamalanndan biri. Bu filmi, içerdiği "gerçekçi", "top- lumsal gerçekçi" gibi niteleme- lerin de ötesine geçip bir traged- ya gibi görmek için çeşitli ne- denîer var. Öncelikle, seyircinin baştan beri, yazgının tûm gürihle çaktığı ve hiç değişmeyeceği ke- sin olan kimi direklenn sağ- lamhğını duyumsaması okiyı var. Seyirci, Veysikanlar'dan Hamo Ağa'nın, başında oldu- ğu göçen kabilesinin aruk ön- lenemez biçimde yok olma>a yargıb olduğunu kabul etmess- ru de, Halilanlar'la süregecn korkunç kan davasından vaz- geçip onlara çağdaş, insanca bir biçimde yaklaşmasını da bekle- miyor. Aynı biçimde, doğura- madığı, doğarken ölen 3 bebesi- nin ardından sesi umutsuz çığlıklann en korkuncu olan tam bir sessizliğe yerini bıraka- rak yitip gitmiş güzel Berivan'ın konuşmasını da ummuyor se- yirci... Göçerlerin kaderi (ka- dersizliği) kadar Berivan'ın din- mek bilmeyen acısı ve Hamo'- nun yatışmak bilmeyen öfkesi de, öykünün "değişmez" niren- gi noktalan olarak trajık yapcyı oluşturuyorlar. Bu yapı içinde, Yılmaz Gü- ney, belkı en başanlı senaryosu- nu oluşturuyor (hapiste bunun için yeterince zaman bulmuş- tur), öyküyü yan kişiler, ikinol motifler, zengin gözlemlerle oya gibi işliyor. 3 temel bölüme aynh\or film... Gûneydoğu'da, göçerle- rin yaşadıklan çevre belgesele yakın bir tavırla gösterilirkîn, öykünün düğümleri de birer bi- rer aülıyor. Sonra, Veysikan- lar'ın son umudu olan "süriı"- nün Ankara'ya getirilmesi içm belalı bir tren yolculuğu var. Son bölüm ise Şivan'ın deyişiy- le "başkentimiz, her derde deva" Ankara kentinde ~j&- mamlanıp bitiyor. İlk bölüm, göçer yaşamından görkemli, egzotik, sinemasal "Sürii"de Tank Akan Şivan'ı, Meüke Demirağ da Berivan'ı canlandınyor. görüntülersaptıyor. Yaman bir var olma savaşının yanı sıra, ge- lenek-görenekler, giysıler, do- ğayla ilişkiler, yeme-içme, gi- yinme, eğlenme özellıkJeri de ortayaçıkıyor. Hamo'nun öfkesinin ve iki kabilenin ölümcül düş- manlığırun nedenlerinin yanı sıra, örneğjn kendinden büyük bir kadınla evlendirilmiş Süli'- nin doyumsuzluğu. kadınlann tam ve kesin başeğmişliği, Beri- vanın bozkırda agaç yetiştir- mek tutkusu (çevreci bir yan!), magarada bulunan Urartu ka- bsrtmalannın yok pahasına kaçakçılara gitmesi vb. Tren yolculuğu, Izzet Akay'- ın vagon içlerinde yeterli ışığı sağlayamaması yüzünden tek- nik açıdan en zayıf bölüm olsa da, dramatik içeriği zengin bir bölüm. Bu bölümde, Zeki ök- ten, Doğu'dan Ankara'ya ül- keden ilginç görüntüler sap- tayarak tam bir "yol fılmi" ya- parken, Yılmaz Güney'in kale- minden çıkma ve onun tipik karamsarhğmı taşıyan olaylar da var. Ambarcısından maki- nistine, tüm memurlan sarmış inanılmaz rüşvet mekanizması insafsız bir "koyun hırsızlığı", tuvaletlerde kendini satan to- pal fahışe, "türkü söylediği için içeri aülmış" devrimci ozan... Ve sessiz, ezik, sinmiş biçimde olup biteni gözlemleyen hal- kımız, gercek ve inandıncı in- san tipleri, yüzleri. Ve nihayet, "Ankara, Anka- ra, güzel Ankara". Ama Anka- ra da göçerlerin derdine deva olacak değildir. Bunca bilgisiz- liği, bunca yıkılmışhğı çağın bunca gerisıne düşmüş olayı Ankara da çözümleyemez çün- kü... Gittiği hert 2 doktorun yanında da "soyuhmadığı" için kendini muayene ettiremeyen Berivan nasıl ölüme mahkum- sa, Hamo Ağa da bitmez tü- kenmez öfkesinin sonunda An- kara'ya ve ''modern yaşama" yenik düşecek, başkent sokak- iannda yalruz, umutsuz, çığlık çığlığa kalacaktır. Tarihin dö- nüşüm noktalannın bunca dışında kalmış, kapab ekono- mik yapıyı kırmakta bunca be- ceriksiz, yalnızca Urartu kalınülanyla bile yaşamlannı kurtarabilecekken, bundan ha- bersiz, köhne bir onurun ve gu- rurlu bir öfkenin ardına sığına- rak yaşamaya çalışanlar, elbet- te tökezleyeceklerdir. "Sürü", kuşkusuz artık Anadolu insanı için de aşılmış bir dönemin, çok kaba ve ilkel bir sömürüyle bu sömürüye te- vekküle boyun eğmiş bir aşiret manüğının çauşması dönemi- nin yansıması. Aynı biçimde, Yılmaz Güney'in Fılmine yer- leştirdiği kimi kaba motifler ve tipler de aşıldı. Büyük kente gö- çen Kürt kökenli vatandaşla- nmız, kuşkusuz yine zor günler geçiriyor, göç denen dramatik olaydan yeterince nasiplerini abyorlar. Ama Hamo Ağa ka- dar sömürtmüyor, ezdirmiyor- lar kendilerini... Aynı biçimde, başucuna Marx ve Yılmaz Güney resim- leri asmış, ağzı devrimci laf ka- labalığıyla dolu 15 yaşındaki gençler de pek kalmadı. Ama bunlann ne önemi var? "Sürü"nün, bir dönemin tam bir kargaşa yaşayan Türkiyesi'n- den (1970 sonları Türkiyesiy n- den) getirdiği tanıklığın önemi bir yana bu film, "insanlık du- rumu" üzerine temel ve yaşam- sal saptamalanyla, son derece ustaca işlenmiş, her biri bir kav- ramı, bir oluşumu simgeleyen tipleriyle, içburucu .hümaniz- masıyla, şiir duruluğundaki kimi sahneleriyle. dramatikten trajiye kayan yapısıyla, dünya sinemasının en güzel fılmlerin- den biri. Nitekim tüm klasman- larda, sinemamızdan adı anılan bir iki fılmden biri olması da bunu gösteriyor. Jodie Foster kameranın hem önünde hem arkasında Ya çocuğumız dahiyse Küçük Adam Tate: (Little Man Tate) / Yönetmen: Jodie Fosterj Se- naryo: Scott Frankj Müzik: Mark İshamj Oyuncular: Jodie Foster, Adam Hann-Byrd, Dianne Wiest, Harry Connick Jer./ Oiron Pictures yapımı/99 dakika.fBeyoğlu Emek, Maslak Movenpick, Çemberlitaş Şafak, Kadıköy Reks, Bakırköy 74, Adana Metro) Jodie Foster'ı çok seviyorum. Bu "küçük kadm'ın daha 13 yaşında, bir fahişe rolüyle (Taksi Şoförü) başladığı sinemada, güzelli- ğiyle orantılı yeteneğınden mi, hep koruma arzusu veren görünümünden mi, "beyinsiz sanşınlarT 'la dolu bir ortamda kanıtladığı kışiliğindcn mi, bilemiyorum (Bir yazı ko- nusu yapmaya değer). Foster, 2 Oscar'ından sonra yönetmenli- ği de deniyor. Ve başanyor. "Küçük Adam Tate", sinema dilini yenileyen bir film de- ğil. Devrim yapmıyar. Ama Foster'in gü- numüz ABD sinemasının birçok ünlü yö- netmeninden hiç de aşağı kalmayan bir ye- teneği olduğu açık. Konu gerçekten ilginç: Eğer çocuğunu- zun bir "dahi" olduğunu anlasaydmız ne yapardınız? 7 yaşındaki oğlu, uzmanlarca- "dahi" bulunan bir anne, uzaktan hoş gö- züken, ama aslında birçok sorun getiren bu durumu yaşıyor. "Kötü" olmayan, ama oğluna az şey verebilen normal bir anne ol- manın bedelini odemesi gerekiyor. "Küçük Adam Tate", biraz "pedagojik" gibi gözüken konusuna karşın. çok zekice yazılmış bir senaryonun da katkısıyla ra- hatça izlenen, keyifli ve düşündürücü bir film. özellikle ana-babalar için izlenmesi gerek. Foster'ın oyuncu olarak da başansı- nı yinelemeye. bilinem gerek var mı? AyncaVVoody Allen fılmlerinin anısını sürdüren (ve zaten tam Woody'Iik bir tip canlandıran) Dianne Wiest, Küçük Adam Hann-Byrd ve küçuk bir rolde, günümü- zün ünlü caz yorumcusu Harry Connick Jr.'ı bulmak da ilginç. Mevsim sonunun hoş sürprizlerinden... Robin Giveng : En güzel zeocilerden biri. ^arlem Fedaileri' Harbiye As'ta Tolis diişıııaıu'ııdaıı zenci dünyası Amerikah yazar Cbester Hi- mes (1909 "doğumlu). gençli- ğınde tam bir "polis düşmanı" idi. Birkaç kez tutuklandı, si- lahlı bir banka soygununa kanşuğı için 8 yıl hapis yattı. Çıktıktan sonra da yazarhğa başladı. Himes, beklenebileceği gibi, deneyimini döktü kitaplan- na... Bu nedenle, ABD toplu- munun yasadışı katmanlan, büyük İcentlerde kaynayan çıkar örgütleri, özellikle de zenciler üzerinde yoğunlaşan yoksulluk koşullannın onlan yasadışılığa itmesi gibi olaylan işledi. ÖzeUikle "Tabut" ve "Me- zarük" takma adlanru taşıyan sevimli dedektifleri, Johnson ve Jones, yazann başlıca kahramanlan arasında. Sine- maya aktanlmış romanların- dan biri olan "Kara Tehlike- guncular da arz-ı endam ede- ceklerdir. "A Rage in Hartem", bizim seyircimizi, yıldızının bir türlü banşmadığı "zenci filmleri"ne ısındıracak gibi. Çünkü film, "herkese açık" zengin bir mi- zah duygusu içeriyor, çok canlı tipler çiziyor ve bir "Idtie için zenci sneması" formülünü ba- şanyla uyguluyor. Yönetmen Bill Duke'un ar- dmda 70'i aşkın TV dizisi bölü- mü ("Miami Vice", "DaUas", "Hfll Street Blues" dahil) ve 5 sinema filmi var. Bill Duke, tüm deneyimini kullanmış bufilmde...Gelişmiş bir mizansen duygusu, gerilim- le mizarun atbaşı gittiği bir tempo yakalamış. Ve oyuncu- lanndan da büyük destek almış. Günümüzün 3 büyük zenci oyuncusu, "Bird"ün baş- rolünde alkışladığımız Forest Harlem Fedaileri (A Rage in Harlem) / Yönetmen: Bill Duke/ Senaryo: John-Toles Bey, Bobby Cravvford/ Görüntü: Toyomichi Kurita/ Müzik: Elmer Bernstein, Oyuncular: Forest Whitaker, Gregory Hines, Robin Givens, Badja Djola, Za- kes Mokae, Danny Glover, Ron Taylor/105 daki- ka (Harbiye As). Cotton Comes to Harlem" de, DU 2 dedektifin bir serüveniydi. 1991 Cannes Şenliği'nde izlediğimiz "Harlem Fedaileri" yazann dünyasını ustahkla perdeye getiriyor. Ana dekoru New York'un ünlü ve tehlikeli Harlem semti olan bir dünya bu... Zencilerin sefalet ve gör- kemini, zaaf ve erdemlerini birlikte banndıran bir dünya. Bir haydutlar, hırsızlar. fahişe- ler. travestiler, papazlar ve po- lisler dünyası. Film, bu dekor önünde gü- zel, çok güzel bir zenci kadının öyküsünü anlatıyor bize... Bir soyguna kanşıp "ganimet" olan altını ahp kaçan bu çekici kadın. Jackson adlı, kadınlan pek tanımamış saf ve temiz bir adamın yanına sığınıyor. Ada- mın bâkir kalbini çalmaya uğ- raşırken, altının peşindeki soy- Whitaker, Gregory Hines ve en son "Grand Canyon"da izledi- ğimiz Danny Glover'ın yanı sıra, küçük rollerdeki tüm zen- ci oyuncular da çok iyi. Robin Givens ise, kuşkusuz en "güzel zenci"lerden biri olan çok çeki- ci bir hatun. Evet, Spike Lee'nin, John Singleton'un fılmlerine ilgi duymayan ve ABD sineması içinde gitgide önemli ve özgün bir yer tutmaya başlayan bu "zenci aneması" hareketine pek sempati göstermeyen seyir- cimiz, umahm ki "Harlem Fe- daileri" ile bu tavnnı değişürir. Film, bu tür bir ilgiyi hak eden sevimli ve düzeyli bir güldürü, kimi toplumsal gerçeklerin (1950'lerdenbugüne) pek de- ğişmediğini ve "zenci gettostı" olayını da yumuşak bir üslûpla işleyen, özgün bir yapım. HAMİEmiMMGiRÇEKSESESM? OIDÖGIMIBİUY0BM(!$mi2?TÜRKİYE MÜMESSİLÜKLERİMtZ: S T E I N V V A Y 6 S O N S c. BECHSTEIN ZİMMERMANN samıcKAPIANOS Bütün Mamullerimiz, Servis ve Tamir Garantisi Alünda Satüır. Oteller, Moteller, Gece Kulüpleri, Diskotekler, Konser Salonlan, Konservatuarlar, Orkestralar, Bandolar, için Müzik aletleri, Projeksiyon Görüntü Sistemleri, Seslendirme ve Işıklandırma Sistemleri. Yukanda Mümessiti olduğumuz firmalann yurt çapmda bayilikleri verilecektir. YAPALIMmrkm Emirhan Cad. Beyaı Saray Apt. Kat 2 No. 2 80690 Dikilitaş-Beşiktaf Istanbul Tei: 259 46 87 - 259 87 58 Fax: 259 58 82 Amkarm Bmro: Bülten Sok. 64/2 Kavaklıdere-Ankara Tei: 467 55 01 Fax: 467 55 02 'Kuzenim Vinny', güzel bir sürpriz Alabama tarzı Amerikaıı adaleti Kuzenim Vinny (My Co- usin Vinny) / Yönetmen: Jonathan Lynn j Oyuncu- lar: Joe Pesci, Ralph Maccio, Marisa Tomei / Bir FOXfilmi (Şişli Site, Kadıköy Süreyya, Çem- berlitaş Şafak, Bakırköy İncirli) "Kuzenim Viımy"yi, Ameri- kan sinemasının pek merakh olduğu ve şu sıralarda yaklaşan "yaz tatüi" dolayısıyla örnekle- rini bol bol göreceğimiz o "aile komedileri"nden biri sandık. Ve doğrusu bu filme gidip, Amerikan ailesinin pek geliş- memiş bir zekâ düzeyinde sey- reden ve TV dizileri sayesinde artık gına getirdiğimiz duygu- sallaştınlmış ev-içi ilişkilerini iz- lemek hiç içimizden gelmedi. Ne var ki "Kuzenim Vinny". beklendiği türden bir film değil. Çok daha hoş bir film bu ve bu açıdan güzel bir sürpriz. Film. bize yanlışhkla bir ci- nayetten suçlanan ve tutukla- nan iki genç adamın öyküsünü anlatarak başlıyor. Tümüyle "masum" olan gençler, "derin Amerika"nın bu kasabasında (önyargılarla ve ırkçılıkla ünlü Alabama eyaletidir burası) ok- ka altına gitmemek için bir avu- kat tutuyorlar. Birinin annesi- nin önerisiyle tutulan bu avu- kat, hayatında hiçbir davaya girmemiş olan. kendine özgü kuzen Vinny'dir. Ve kuzen Vinny'nin iki genci kurtarmak için adaletle olan savaşımı baş- lıyor. "Kuzenim Vinny", ticari Amerikan güldürüsünün, belli kalıplan hiç yerinden oynatma- dan, tümüyle özgün bir tıple- meye ve incelikle işlenmiş bir se- naryoya dayanan kendini ye- nileme yetisinin bir diğer gös- Oskar ödüllü Joe Pesci ve Marisa Tomei. tergesi. Amerikan adaleti üzeri- ne, ciddi veya komik onca film ve de TV dizisi izledikten sonra, bu konunun ve bu çevrenin böylesine hoş bir güldürüye mekânolması beklenirmiydi? Film, gücünü çeşitli öğeler- den alıyor. Bir yandan, başta her şeyiyle yitirilmiş gözüken bir davanın. durumun 180 de- rece değişerek kazanılması ola- sılığının^getirdiği merak duygu- su var. Ote yandan, Amerikan adaletinin özellikle Alabama'- da uygulanan biçimi, "jüri mü- essesesi"nin (en son Los Ange- les olaylannda da ortaya cıkan) tartışmalı durumu. aynca "şa- hit" denen kişilerin de yanılma olasılıklannın büyüklüğü işle- niyor. Asıl çelişki ise, tüm doğallığı ile da'ranan, biraz başıbozuk. giyimi kadar konuşmalan da "kuraldışı" kuzen Vinny ile, her şeyiyle "ciddiliği", saygınlığı temsil eden yargı kurumu ve onun simgesi yargıç arasında. Bu takışma, baştan sona bir te- nis maçı merakıyla izleniyor ve bilinen sularda da sürprizlerin oluşabileceğini kanıthyor. Ve nihayet oyuncular... "Sıkı Dostlar"la bir Oscar götüren yetenekli İtalyan-Amerikan oyuncusu Joe Pesci ve nişanlısı- nı oynayan, yine İtalyan hamu- rundan Marisa Tomei çok iyi- ler. Aynca filmin, kendilerini "araba" konusunda uzman sa- yan ve özellikle Amerikan oto- mobillerinin teknik özellikleriy- le ilgilenenler için mutlaka gö- rülmesi gerektiğini de anım- satalım.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear