22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAY1 CUMHURİYET 30HAZİRAN1992SAU OLAYLAR VE GORUŞLER Üûversiteleriıtıiz vt Özerklik Akaemik özerkliği, tartışma kabul etmez ölçütlerde özümsemiş olan gelişmiş Batı lkelerinde olduğu gibi yaptığı bilimsel araştırmalar, öğretim ve eğitimin nitelrî ciddi bir şekilde denetlenmelidir. Pro R.KAZIMTÜRKER A. C Tıp Fakültesi FarmakolojiAnabilim Dalı Başkanı Soıon yıl içinde artan bir hızla devam eden ve dejşik ağızlardan basın ve yayın organlan aracıln ile üniversiteyle ilgili sorunlann dile getirinesinin kuşkusuz hakh nedenleri var- dır. YÖC Yasası yürürlüğe girdikten sonra ata- ma ilsgelen baa üniversite yüksek düzey yet- malan ile hiçbir gerçek akademik ölçüt dikka- te alınmadan ikiye katlandı. Karann yanlışb- ğının az sayıda öğretim üyesi tarafindan ısrarla belirtilmesine karşın, kurullann par- mak çoğunluğu ile bu karar uygulamaya ko- nuldu. Aynı hata bu defa yeni açılan tıp fakül- telerinde de devam etti. Sonuçta tıp eğitiminin kilileırain hatah uygulamalan tartışma orta- niteliği o denli düştü ki, konu Türkiye Büyük mınır haarlanmasında birinci derecede rol Mület Meclisi'nin gündemine alınarak bir ko- oynanışür. Hiçbir akademik ölçüt dikkate misyon araahğı ile incelendi ve eğitim niteli- ~' alınmdan yapılan bu hatah uygulamalar ünivesitelerde tam bir ankm kargaşası içinde özerkik konusunu yeniden gündeme getir- miştiı Ancak üniversite sorunlan yeni başla- mış cğildir, kökeni çok daha eski yıllara kadaı gider. Geçmişte yapılan tüm taröşma- larda tıemen herkesin ısrarla gündemde tut- mak iıtediği ortak nokta özerklik konusuydu. Bu kivram, aslında üniversiteier gibi bilimi öğreun, öğrenen ve özellikle bilim üreten ku- rumlarda, başka bir deyimle, tüm akademik ortarrJarda doğal plarak bulunması zorunlu olan bir olgudur. Özgürce düşünemeyen, dü- şündiğünü serbestçe tartışamayan ve bilim ûr^teneyen kimselerin çoğunlukta olduğu bir ortanda özerklik kavramı anlamını yitirebi- lir. Bu bağlamda kamuoyuna yansıyan her özerkik tartışmasında, acaba 'özerklik kav- ramından anlaşılan nedir ve neyi savunuyo- ruz' sorulan ile karşılaşmak kaçımlmaz hale gelir. Bu düşünceyi hakh çıkaran geçmişe ait pek de hoş olmayan deneyimlerimiz vardır. Nitekım daha öncelen seçim ile gelmiş yüksek düzeyde üniversite yetkililerinin devrinde de özerklik tartışmalan devam etmiştir. Fakülte- lerimız, parmak sayısının fazlalığı ile alınmış ve hiçbir akademik ölçüte uymayan hatalı uy- gulamalarla doludur. Bunun çarpıcı bir örne- ğini kendi fakültemden vermek istiyorum. 1750 sayılı yasa yürürlükteyken fakültemin belirli bir öğrenri kontenjanı vardı. Bu kon- tenjan bazı öğretim üyelerinin ısrarh savun- ğindeki düşmenin en önemli nedeni olarak tıp fakültelerindeki kontenjan fazlalığı vurgulan- dı. Işin ilginç yönü, Meclis'te bu son karan verenler arasmda, daha önceleri kontenjan artmasını ısrarla savunan kişiler de vardı ve şu anda işittiğimiz kadan ile yapılacak yeni üni- versite yasasında da bunlardan bazılan aktif görev almışlardır. Bir başka tartışma odağı, öğrencinin idari basamaklarda söz sahibi olabilmesi üzerine yoğunlaşmışür. Öğrenci, eğitim alan olduğu- na göre bir noktada söz sahibi olmalıdır. Bu da kendisini eğiteni denetlemesidir. Universi- telerimizde öğrenciler arasında anket yapıla- rak hocalannın öğrenci gözü ile başanlannı değerlendirecek bir uygulamanın yapıldığmı zannetmiyorum. Özerkliğin anlamını yanlış olarak algılayan bir kimsenin böyle bir karara uyması kesinlikle beklenemez. Nitclik denetimi Bir noktayı hemen vurgulamak gerekir ki özerklik dokunulmazlık anlamına gelmez. Bi- lim adamı her şeyden önce bunun bilincinde olmalıdır. Bir kimse akademik yaşamı boyun- ca kendisinden bekJenen akademik istekleri yerine getirememiş, başka bir deyimle, bilim üretememiş, üstün düzeyde bir eğitim ve öğre- tim yapamamış, evrensel bilimsel ölçütlerin hiçbirini doğru dürüst başaramamış ve en azından kendisinin geçici olduğu bilincinden hareketle, yerine gelecek olan gençlere olanak tanımamışsa böyle bir kimsenin özerklik diye yaygara koparması hiç de inandıncı olamaz ve korkanz ki bu kavramın maskesi altında daha başka şeyler aramak peşinde olduğu inancının yaygmlaşmasına neden olur. îşin daha da ilginç yönü, böylesi bir ortamda ye- tişmekte olan genç kuşak bir süre sonra aynı alışkanlıkla kendini bu kısır döngünün içinde bulur ve bir daha da kolayca kurtulamaz. YÖK Yasası'nın akademik aşamalarda ev- rensel nitelikteki ölçütleri dikkate alınmadan bol keseden profesörlük ve doçentlik atama- lan yapılması, üniversitelerimizde az sayıda da olsa akademik ölçütleri yerine getirmiş genç bilim adamlan dışında azımsanmayacak boyutlarda 'negatif seleksiyon'lara neden ol- muştur. Eğer bu ortamda kararlar parmak sayısına bakılarak abnırsa, azınlıkta kalan ve özerkliği hak etmiş gerçek bilim adamlanmız ezilmeye terk edilecektir. Bu durumun çok acı örnekleri geçmişte görülmüştür. 1750 sayılı yasa yürürlükte iken bir türlü işletilmeyen ve otokontrolü öngören 41. madde, fakülte ku- ruliannda hiçbir zaman gereği gibi dikkate ahnmamış, hatta kendi fakültemizde pek çok örneğini gördüğümüz "bir öğretim üyesini başka bir öğretim üyesi nasıl eleştirebilir, bu madde üniversite özerkliğini zedeler" karşıt görüşlerine tanık olmuşuzdur. İşte bu neden- ledir ki özerklik derken 'acaba dokunulmaz- lık mı isteniyor' kuşkusunu kafamızdan bir türlü atamıyoruz. Bunu önlemenin tek çaresi yapılacak yeni yasada evrensel nitelik taşıyan akademik ölçütlerin açık ve seçik olarak belir- tilmesi ve bu ölçütlerden kesinlikle ödün veril- memesidir. Akademik özerkliği, tartışma kabul etmez ölçütlerde özümsemiş olan geliş- miş Batı ülkelerinde olduğu gibi yaptığı bilim- sel araştırmalar, öğretim ve eğitimin niteliğı ciddi bir şekilde denetlenmelidir. YÖK De- netleme Kurulu, kurulduğundan beri bu çok önemli görevini gereği gibi yerine getirememiş ve üniversitelerde örgütünü kuramamıştır. Oysa ileri Batı ülkelerinde hangj kurumda olursa olsun verilen hizmetin ve yapılan üreti- min bir nitelik değerlendirilmesi vardır. Üni- versiteler ve araştırma kurumlannda bu de- ğerlendirme, evrensel bilimsel ölçütler dikkate ahnarak yapılır. Biz bunlan uygulamadığımız sürece daha çok uzun yıllar üniversite sorun- lannı tartışır ve zaman zaman özerklik kavra- mını yeniden dile getiririz. Eğer bir üniversite hocası "ben mesleğimin en üst düzeyine gel- dim, benden kimse hesap soramaz. Ben her şeyı herkesten iyi bilirim" derse, bu şekilde düşünen bir öğretim üyesinin özerklik isteme- si hiçbir zaman samimi olamaz. Ne var ki ül- kemızdeki siyasal ortam bu bakımdan oluş- mamıştır. Birçok kurumlarda siyasilerin seç- tikleri danışmanlannda aradıklan tek ölçüt, profesörlük unvanı taşımış olmaları; bunun yanında tanıdık, bildik, dostluk ve akrabalık, kısaca Fikret'in deyimiyle "Hasebiyet, neshe- biyet" ölçütleridir. Oysa ileri Batı ülkelerinde siyasiler danışmanlannı seçerken o kimselerin bilimsel kökenlerini dikkatb bir şekilde araştı- nr, inceler ve konusunda gerçekten kendisini karutlamış ve evrensel bibme damgasını vur- muş kimseleri özeUikle ararlar. Doğal olarak da ahlaki zenginb'ği her şeyin üstünde tutar- lar. Bu son noktada çok önemli bir örriek ver- mek istiyorum: ABD, Milb Sağbk Enstitüleri Laboratuvarlan'nda insan genetik yapısı pro- jesini yürüten (iki milyar dolar bütçesi olan bir proje) ve 1954 yıb Nobel Ödülü sahibi Dr. Watson, bu enstitünün başkanı Dr. Healy ta- rafından istifaya davet edibniş ve adı geçen bilim adamı istifa etmiştir. Bu olaya neden, Dr. Watson'ın baa ilaç şirketleri ve başka ku- rumlardan hisse senedi almış obnasıdır (Na- ture, 16 Nisan 1992, cilt: 356, s: 547). İşte bu ülkelerin başanlanndaki gerçek giz, bu kural- lardan hiçbir zaman ödün vermemelerinde yatar. Bizde bu uygulama 1933 üniversite re- formu dışında tarih boyunca hiçbir zaman dikkate abnmamış ve bu yanılgı sadece siyasi- ler arasmda değil tüm kurumlar, hatta üniver- siteler içinde geçerliliğini korumuştur ve belki de uzun yıllar korumaya devam edecektir. Huzuriu ortam Aslında gerçek bibm adamlan, yaptıklan akademik çabşmalarda öncelikle kendi vic- danlanna karşı sorumlu olduklannı hiçbir zaman unutmazlar. Onlar için önemli olan eğitim işlevlerinde, bilgi üretmeierinde, genç kuşaklan yetiştirmelerinde gerekli huzur dolu ortamı bulmak, yaptığı bu işlerde, kendi çalış- malanna katkıda bulunmuş kurumlara karşı hiçbir yola sapmadan hesap vermeye hazır beklemektir. Üniversite yasasmı yapmayı tasarlayan tüm kişi ve kuruluşlan bu önemli nokta üze- rinde tekrar düşünmeye çağınyor, aynca geç- mişte hiç de başanh obnamış kimselerin bu yasa taslağının hazırlanmasında yer abnala- nnda hiçbir yarar göremiyorum. İLAN ÇİVRİL KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1992/24 Davacı Muammer Izmırli tarafından davaiı ölü Ali Aksoy, Çivril Mal Müdürlüğü ve Belediye Başkanhğı aleyhinde açtıgı tescil davası ile ilgili olarak verilen ara karar gereğince: Dahili davalılar Ali evlatları Ahmet Aksoy, Ülker Sipahi ve Gül- seren Doyran'm tüm aramalara rağmen açık adresleri tesbit edile- medığinden, adı geçenlerin duruşmanın bırakıldığı 11.8.1992 gunü saat 09.00'da tum belgeleri ile mahkememizde hazır bulunması veya kendilennı bir vekille temsil ettirmelen, aksi takdirde davaya gıyap- larında devam edilerek karar verileceği hususu ilanen tebliğ olunur. ^.6.1992 Basın: JUV42 İNGİLİZCE KURSLARI Aynntılı bllgl İçin hemen arayınız. Devreler H.Şonu 27 Haziran H.lçl 29 Haziran Bahariye-Kadıköy Reks Slnoması Karşısı Tel: 347 27 31-92 BİLGİSAYAR T.C. ÇINAR SULH HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 1992/10 Davalılar A.Haydar Işık ve muşterekleri vekıli Av. Cavit Torun tarafından davalılar Çınar ilçesi Belenli köyünden Şemsettin oğ. Ah- met Ceylan, A.Kadir oğ. Ahmet Ceylan, Remziye Ceylan, Ibrahim Ceylan, Emine Ceylan ve ömer Ceylan müşterekleri aleyhine mah- kememizde açılmış olan tenkis davasının yapılan açık yargılaması sı- rasmda, yukanda adı geçen davalılar adlanna çıkanJan tehligatın bila tebliğ lade edildiği, yapılan tüm aramalara rağmen adreslerinin meçhul olduklan anlaşıldığından, davalılara gazete yoluyla ilanen teblığine, belirtilen 7.9.1992 tarihli oturumda bızzat hazır bulunmaları ve ken- dilerini bir vekille temsil ettirmeleri, gelmedikleri takdirde davaya gı- yaplannda devam edileceği ve karara bağlanacağı, davetiye yerine kaim olmak Uzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 48395 PENCERE Delik Deşik... Delmek. günümüzde moda... Ne demek delmek?.. En bitirim açıklamasıyla, delmek, delik açmak anlamına geliyor. Deldim... Deldin... Deldi... Elbet bu çekimin tersi de var; 'delmek' ve "delinmek1 eyti- şimin geçerliğinde doğaldır; birisi deliyorsa, karşısındaki de delinir. Kız küpe takmak için kulağını deldiriyor; uçuğun biri mo- da diye blucininde delik açıyor; baygın ve aygın kadın da gece giysisinin tam göbeğıne koca bir delik açıyor; Ferhat, Şirin'e ulaşmak için dağlarda delik açmadı mı!.. Pir Sultan'ın deyişiyle: "Hak uğruna ser'in verdi, dönmedi... Ferhat şu dağları delelden beri." Ya Köroğlu?.. "Köroglu'nun delikle ne işi var" diye soranlar yanılgıya dü- şerler; delikle uzaktan yakından ilişkisi bulunmayan kişi yok- tur. Köroglu'nun raconu delikli demirin icadından sonra bo- zulmadı mı? Delikli demir ne? TüfekL • • Uykunun deliksizi güzeldir... Atacaksın kendini yatağa, mışıl mışıl uyuyacaksın; bir so- run, bir gerilim, bir gürültü, bir acı uykunda delik açtı mı yandın... Çocukluğumuzda belletilen bir bilmece bildirmece vardı: Vedi delikli tokmak Bunu bilmeyen ahmak Nedir bildiniz mi? Delik, yalnız başımızda, bedenimizde değil, yaşamın her aşamasında, doğanın her kesiminde önümüze çıkar; bugün insanlığın büyük dertlerinden biri nedir? Gökyüzündeki kara delik değil mi? Gerçı gözlerimizi göğe kaldırdığımızda delik melik göre- miyoruz; ama, biliyoruz ki ozon katmanı delinmiş, güneş ışın- ları kara delikten geçip gelerek cayır cayır tenimizi yakıyor Yaşambilimde 'deliklıler' tek hücreli bir tür ki denizde ya- şarlar... Şair ne diyor: Cep delik cepken delik Kevgir misin be kardeşlik Ama insan her zaman yoksulluk yüzünden kevgire dön- müyor, tabanca kurşunuyla delik deşik olan da var. Peki bu işi yapanın sonu ne olur? Bir insanın bedeninde silahla deiik açan da deliğe girmez mi? Girer... Görüldüğü gibi hayat delikli bir süreçtir; sen sen ol deliğe girme!.. Bir kez deliğe girdin mi bir daha gün yüzünü zor görür- sün, 12 Eylül döneminde mahkemeye çıkmadan yıllarca de- likte tutulanın ne sayısı belli, ne de hesabı... • Bir sabah gazeteyi açıyorsun, kocaman ve simsiyah harf- lerle bir baştık okuyorsun: Yasa delindi!.. Tepkiler başlıyor: — Kim delmiş? — Nasıl delmiş? — İyi olmuş... — Neden delmiş? MArkosı 19. Sayfada "PAMUKKALE BEYAZ KALACAK... SONSUZA KADAR,Uygarlık, doğal, tarihsel ve çevresel kültürü ile bir bütündür. Bu evrensel ilke doğrultusunda, doğaya ve çevreye özel önem veren Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Sayın Süleyman Demirel ve Sayın Erdal Inönü'nün liderliğinde Dünya Kültür Mirası içinde yer alan değerlerimizi dünya kültürüne ve gelecek nesillere kazandırmaya kararlıdır. tlk adun Pamukkale... Pamukkale...Dünyada bir başka benzeri olmayan kültür varlığımız...Türkiye ile birlikte tüm dünyaya ait bir kültür mirası...Sadece çağımızın değil, yannlann, gelecek nesillerin mirası... Pamukkale.Türkiye'nin doğayı ve çevreyi koruma gibi evrensel ilkelere sahip çıküması ve kültürel değerlerimizin korunması konusundaki kararhhğının ilk büyük adımıdır. Pamukkale gelecek nesillere bembeyaz bırakılacak ve sonsuza kadar beyaz kalacaktır.Türkiye, bunun için yapılması gereken herşeyi, hiçbir ödün vermeden yerine getirecektir. UNESCO'nun desteklediği ve T.C. Kültür Bakanlığı tarafından yürütülecek Pamukkale'yi kurtarma projesi için ilk adım atıldı... T.C. Hükümeti, Sayın Süleyman Demirel ve Sayın Erdal Inönü'nün liderliğinde uygarlığa, doğaya, tarihe saygılı herkesi Pamukkale'yi kurtarmak için başlatılan girişimi desteklemeye çağınyor. Gelin, Pamukkale'yi kurtarakm...Gelin, Pamukkale'nin beyazı Türkiye'nin ve insanlığın yüz akı olsun. İLK A D I M PAMUKKALE Süleyman DEMİREL Başbakan Erdal INONU Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı C . K U L T U R B A K A N L I Ğ I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear