28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10MAYIS1992PAZAR r Avustralyalı Prof. Fred Emery'ye göre geri kalmış sektörlerdeki sorun aslında geri kalmış yöneticiler ve işçilerden kaynaklanıyor | Tophımsal uzlaşma: Siyasetçi burmınu sokmasm •Avustralya'da işverenle sendikalar toplumsal uzlaşmayı nasıl sağladı? Gelişme- miş ülkelerde uzlaşmayı sağlamak mümkün mü? İşyerlerinde çahşanlar yönetime nasıl katılabilir? Çalışma hayatında geleneksel roller üretimi nasıl etkiliyor? SÖYLEŞİ MUSTAFA BALBAY ••^^B Makaleleriniz, toplumsal uzlaşma konu- sunun klasikleriarasındayer alıyor. Sizce uzlaşma nedir? EMERY-Toplumsal uzlaşma denince, kendi tecrübeme dönmem gerekiyor. Bu da tabii Avust- ralya'daki uygulamalannuz. İlk söz etmek istediğim endüstriyel ılişkilerdeki olgünlaşma. Yani çalışma yaşamındakilerin birbirleriyle olan çaüşmayı bir yana bırakabilmeleri. Görünen kavgalannı bir kenara bırakıp ortak bir şekilde durumu nasıl iyileştirebileceklerini düşündükleri zaman, ancak daha derin çatışmalannı gündeme getirebilecek ortamı yaratabilirler. Somut bir şe- kilde bu. şu demek: Sendikalar, 'biz ücret artışlan için basürmayacağjz' diyecekler. Ne zamana ka- dar? Bu ortak çalışmayı yapıp bitirinceye kadar. Sendikalar böyle bir somut ödünle geldiler Avustralya'da. Bunun sonucunda bir uzlaşma gündeme geldi. Bu aşamada ücretleri merkezi iş mahkemeleri belirledi. 10 yıl süreyle bu yöntem uygulandı. Bu süreç içinde ilişkiler yeniden yapı- landı. Şimdi merkezi ücret saptayan iş mahkeme- leri ortadan kaldınlıyor. Bunun yerine şirket bazında anlaşmalara gıdiliyor. 10 yılın sonunda hem işçiler, hem işverenler, asgari ücrettcn daha fazla ücret verilebileceğinin farkına vardılar. Ye- ni uzlaşma, yeni bir verimlilik anlayışına dayanı- yor. Nasıl olur da hep beraber daha iyi bir refaha gidebiliriz. Bu toplumun bütün kesimlerinin or- tak sonınu değil mi? • • • • • On yılın sonunda istenen noktaya va- rıldı mı? Başarı ne ölçüde gerçekleşti? EMERY- Evet, resesyonda olduğumuz halde her iki tarafın da kazanacağı birçözümün ortaya Verimliliği arttırmanın gereği, işyerindeki organizasyonu değiştirmek. Bu da herhangi bir ailede bulaşıklan, evin beyinin yıkamasından başka bir şey değil. Bu ilişkileri değiştirirken fazla bir kapitale ihtiyaç yok. Bu tür değişikliklere 'yeniden yapılanma' diyoruz. çıkacağına inanıyoruz. Bir taraftan merkezi sis- tejn kalkıyor, öbür taraftan asgari ücret yukanya kaTdırilıyor.'Yani verimlilik arttınlatak verimli-" I A vustralya deneyiminin sadece size özgü koşullurı mı vardı, yoksa bu diğer ülkelerde de uygulanabilir mi? EMERY- Tabii ki genelleştirilebilir. Ama bu- nun anahtan. yani verimliliği arttırmanın püf noktası, işyerlerinde işçilerin ve diğer çalışanlann katılımı. Herhangi bir gelişmiş ülkeye baktığınız- da, örneğin IBM'de bunu yapmaya başladıklan- nı. çalışanlann iş aranjmanlannı saplayabilecek- leri bir ortam yaratıldığını, katılım yaratıldığını göreceksiniz. ••••Bl Örnek verdiğiniz ülkeler.fırmalar bel- li bir gelişmişliğe ulaşmışlar. Acaba gelişmemiş ülkeler için de bir uzlaşmadan sözedilebilir mi? EMERY- Hindistan örneğini vermek isterim. Buradaki müesseselerde de ayru şeyler var. Şunu da kabul etmek gerekir ki. Hindistan'daki kuru- luşlar teknolojik açıdan oldukça ileri. Ama Avustralya'da daha ilkel sektörlerde de güç- lükle karşılaşmadık. İşçilerin katılımını sağlama- da ve kendi iş haklannı kendilerinin tasarlama- sında zorlanmadık. İşin püf noktası, katılımın sürekli hale getirilmesi. Tek engel eğitimdir. Yö- neticiler de işçiler de yapılabileceğini görünce anhyorlar. Geri kalmış sektörlerdeki sorun aslın- da geri kalmış yöneticiler ve işçiler. • • • • • Peki, Avustralya deneyiminde işçile- rin refah düzeyi ile ülkenin gelişmişlik düzeyi arasmdaki oran nasıldı? EMERY- On sene içinde fakir daha fakirleşti, zengin daha zenginleşti ve çahşanın reel ücreti yüzde 10 düştü. Bu çok hızlı zengin olanlara ba- karsanız, onlann da birçoğu iflas etti. Zenginle- şen insanlara, yüzde lO'luk kayıplanna rağmen çahşanlar uzlaşmayı devam ettirdiler. Gelişmişli- ğin asıl meyvesini 90'lann ikinci yansında alaca- ğız. Çünkü 10 yıl. organizasyonlann yeniden yapılanmasıyla geçti. Yeniden yapılanmayı da iyi değerlendirmek gerekli. Bu sadece yeni ürünler vs. değil. işçinin katılması, yönetimde yer alması- dır. İşçinin yeniden yapılanması derken, becerikli işçinin işyerini kendi kendine ayakta tutabilmesi- dir. Bu sistemde formene, işçi ile işveren arasm- daki ara elemana yer yok. Yöneümle işçi arasındaki insanlar kalkıyor. Formen endüstri- yel devrimde icat edilmişti. Bugünkü toplumda, formen. dışardan işçileri kontrol eden bir hiye- rarşik güç kalkıyor. ^ ^ • • ^ H Acaba Türkiye'yi inceleme fırsatımz oldu mu? Türkiye'de yüzde 70'leribulan enflasyo- na rağmen bir toplumsal uzlaşma olabilir mi? EMERY- Türkiye'yi detaylı incelemedim. Ama bu Hindistan'da bile başanlabilmişse Tür- kiye'de niye olmasın. Enflasyon, paylaşım güçlü- ğünden başka bir şey değildir. Akılda tutulması gereken bir şey var. Biz yeniden yapılanmadan sözederken. bunun büyük sermayelerle. sağdan soldan alınacak paralarla hiç alakası yok. ^ H M ^ H Para, sorun değil mi? EMERY- İş>erlerindeki ilişkileri değiştirmek- ten bahsediyoruz. Verimliliği arttırmanın gereği. işyerindeki organizasyonu değiştirmek. Bu da herhangi bir ailede bulaşıklan. evin beyinin yıka- masından başka bir şey değil. Bu ilişkileri değişti- rirken fazla bir kapitale ihliyaç yok. Bu tür değişikliklere 'yeniden yapılanma' diyorui. MMBBH Peki politikacılar bu uygulamanm ne- resinde? EMERY- Aslında değinmek istediğim en önemli noktalardan biri bu. Bu işe politikacılar genellikle burnunu sokar. Ama şunu anlamalan gerekir ki. bu iş, yasa çıkartılarak olacak bir şey değil. Yani toplumsal uzlaşma. yasalarla sağla- namaz. Zaten onlar sosyal olaylann içine burun- lannı sokmayı pek severler. Sokarlarsa bu iş PAZAR KONUĞU FRED EMERY 1927 yılmda Avustralya'nın Norrigin kentinde ıloğdu. WA L'niver.\itesi Psikolo/i hölümünü biıirdi. Melboume Üniver.site.si'ndekır.sal'kesimde sosyal yapı ve kisîtik konusunda doktora yaptı. 1958 'de Ingilterc vcgc\ erek Tavistoı k Enstitüsü'ndeorganizus\on vesosyo-teknik sistemlerkoıuıkınıuUıçalışlı. Bu.\üre içinde Eric Trist le hirlikte konusunun klasikleri arasındayer alunnıukuMer vazdı. Avnısüreiçinde S'orvet, Eııdüstrivel Demokrasi Pro/e.si'niyürüttü. 1969 da A YUMralyıı ya döndü. Anıslralva Ulusal Lnivcrsııesı re bir .süre de Pensilvonya L'niversitesi'nde çeşilligörevlerde bulııiıdu. Katılımlıdemokrasi vesosvalekolojikonularında yayınlanmış fcitap ve makaleleri var. Prof. Fred Emery, toplumsal uzlaşma. katılıınlı demokrusi ve sosyal ekoloji ulanında dünyadu ilk ukla gelen kisiler arasında. olan, kişilere işyerlerinde saygınlıklarını vermek, bir bütün olarak 'nareket edebilmelerini sağla- mak. Kendini sadece bir makina parçası gibi değil. düşünen, katkıda bulunabilen bir bütün olarak görebilmeli insan. Böyle bir insanın tüke- tim toplumunda. gereksiz davranışlar, çatışma- lar ortadan kalkar. Değişmesi gereken işyerlerin- deki insanlara olan davranış. Yöneticiler çalışanlan, aile benzetmesini kulîanırsak çocuk gibi görüyorlar. Değişmesi gereken bu. Yönetici- ler çalışana; karar almasını bilmeyen, adına kararlar alınması normal olan bir çocuk gibi dav- ranıyor. Ama bu kişi çocuk gibi bir davranışta bulunmuyor. İşçi hakkmda karar alan bir üst ki- şiyi kaldırdıktan sonra, işçiye de çocuk gibi dav- ranılmasına neden kalmayacak. M H M B İ Yani işyerlerindeki totalitarizmden yakınıyorsunuz... EMERY- Eğer toplum sadece bir grup insana saygınlık hakkı tanıyorsa, o toplum problemli ol- maya mahkûm. Bizim önerdiğiniz gibi, işyerle- rinde yeniden yapılanmanın da vereceği sonuç dikkate alınırsa, küçük bir azınlığa değil de bü- yük bir çoğunluğa saygın kişi olma hakkı sağla- nabilirse, o zaman daha geniş bir tabana yayılabilir saygınlık. Sadece küçük bir azmlığın tekelinde kalmaz. Yanhş anlamayın, çok çeşitliliğe ve çok seslili- ğe karşı değilım. İnsanlann saygın olmasıyla çcşitlilik arasında çelişki yoktur. B H B H Teknolojinin hızlı gelişimi insanın ki- şiliğini nasıl etkiliyor? Teknolojik gelişmişliğin insanı pasifleşürdiği değerlendirmeleri yapılıyor... EMERY- Teknolojinin gelişimini sadece tek- nokratlara -bırakırsaruz çok kötü etkileri olur. Teknolojik gelişimi. mutlaka o teknolojiye tabi olacak, o leknolojinin yarattığı şeyleri kullana- cak olanlann değerlendirmeleriyle yönlendirmek gerekli. Eğer kullanıcılardan. uygulayıcılardan bir katılım alamazsanız, dedığıniz şey doğrudur. Japonya'da kalite çemberlerinde alınan geri bes- lemelerle gelişıme herkesin katıldığını görüyorsu- nuz. ,General Motors'un bir fabrikasını Toyota aldığı zaman. oradaki işçiler ancak yüzde 2 kadar bir katıhmda buluyordu. Yani. yüzde ikisi fıkir üretebiliyordu. Ancak Toyota aldıktan sonra bu oran yüzde 25'e çıkıı. Hemen hemen aynı işgü- cüyle devam ctti Toyota. Değişiklik bu kişilerin TÜSİAD'ın diizenledigi Ulusal Katılım ve Uzlaşma konulu konferans için Tfirkiye'ye gelen Prof. Fred Emery, Mustafa Balbay'ın soralarını vanıtladı. olmaz. Politikacılan bu tür yeniden yapılanma- nın içine sokmamak lazım. Aile ömeğine geri gidersek, evli ıki kişi eğer ilişkilerinin yapısınvde- ğiştirmek istiyorlarsa, adam bulaşık yıkayacak- sa, en son yapmak isteyecekleri şey, kaynananın burnunu sokmasıdır. •••İMM Bu uzlaşmada işçilerin örgütlü olması gerek tığmi düsünüvorsunuz sanırım... EMERY- Elbette. kesinlikle, eğer sendikalan- nız yoksa icat etmeniz lazım. Organize olmamış bir işgücüyle bu işi yapamazsınız. Kiminle konu- şacaksınız ki. • M B M İ Sık sık aileyi. insanlar arasındaki özel ilişkileri örnek veriyorsunuz. Peki. insanlann ken- di içindeki uzlaşmalarını \u da uzlaşmazlıklarmı, insanın birey olarak toplumlu ilişkisini nasıl değer- lendiriyorsunuz.' EMERY- Eğer bir kişi saygınlığını yüceltebili- yorsa, bütün olarak toplumsal yaşama katkıda bulunuvorsa. toplumla sorunu olmaz. Önemli çok becerili. kendi kendine karar veren. yöneten gruplann oluşturulmasıydı. •^•••S/r de Güney Kore modeli var... EMERY-Almanlar da ikinci Dünya Savaşı'nda esirleri işçi olarak kullanarak verimliliklerini art- tırdılar. Ama ne kadar yaşayabildiklerini biliyor- sunuz. sunıız: I Yani Kore modeliyaşamaz mı diyor- EMERY- Yaşamayacak. Bu sistemi destekle- yen hükümet de yaşamayacak. •^•••B Önerdiğiniz model, otoriter toplum yapısına ters. Peki hiyerarşiyi nasıl tanımlıyorsu- nuz? EMERY- (Gülümseyerek) Hiyerarşi gayet iyi- dir, Allah'a kadar gider... Ama fonksiyoniann hiyerarşisiyle, insanlann birbirinin üzerinde ol- masını kanştırmamak gerekli. Örneğin siz otomobil fabrikası yapacaksanız, planlama fonksiyonu üretim aşamasından daha evvel gelir v ama bu demek değildir ki. fabrikayı planlayanlar çahştıranlardan daha üstündür. Eğer uygulayıcı- lar. çalıştıranlar olmayacaksa planlamanın ne \ önemi var. J I B H H ^ H Toplumsal uzlaşmayı ideolojiler üstü • bir planlama olarak mı görüyorsunuz? ı EMERY- Konsensus pratik bir olay. Uzlaş- 4 mayı ideoloji için yapmıyoruz. Eğer ideoloji için yapıhyorsa birinin niyeti diğerini yere batırmak- tır. Bu uzlaşmayı da amaçlanna alet eder. Biz herkes için pratik bir çıkar sağlanacağı için uzlaş- maya gidiyöruz. Uzlaşma pratiktir. ideolojik değildir. Bir takım yeniden yapılanmalar ileride çıkar. kâr beklendiği içindir. Uzlaşma bugün ve buradadır. Bugün. "çatışmayı bırakalım' diyor- sunuz. Kim açlıktan ölüyor. işçiler mi işverenler mi? En başta böyle birçatışma vardı. Ama ortam değiştirilirse. üretim aşamasında herşey çalışan- larla paylaşıhrsa. sonuçta refah da paylaşılacak- tır. Artık çatışmanın bazı değişir. Refah paylaşı- lacak o tartışılmaya başlanır. Biz Avust ralya'da bir zamanlar 'kim çilek yiyecek?" diye tartışıyor- duk. Yeniden yapılanmadan sonra çilekleri, 'kim nasıl yiyecek. krema koyacak mı koymayacak mı?' onu düşünmeye başladık. ••••^B Sürekli bir uzlaşmava inanıvor musu- • nuz? ' •> EMERY- Önemli olan bugünün tanınan po- i Politikacılar sosyal olaylann içine burunlannı sokmayı pek severler. Sokarlarsa bu iş olmaz. Aile örneğine geri gidersek, evli iki kişi eğer ilişkilerinin yapısını değiştirmek istiyorlarsa, adam bulaşık yıkayacaksa, en son yapmak isteyecekleri şey, kaynananın burnunu sokmasıdır. j tansıyellenyle uzlaşmava gıımektır. Yann, ortam değişir, yapı değişir, yeni potansiycller OF- / taya çıkar. O zaman. o potansiyellerle hareket edilir. Çok becerikli bir ışgücü yaratabilirsiniz. Üniversitelerin halini düşünün. Fildişi kulesi ya- pılar yerine çok daha değişik bir rol üstlenmek durumunda kalırlar. Bu yaşama geçerse entelek- •; tüel turizrn merkezleri olurlar. 16-17'nci yüzyılda ~i olduğu gibi. Eski sistemde aradığımız, en başanlı 1 işçiyi bulup onu formen yapmaktı. Şimdi yaptığı- 1 mız olay başanlı işçiyi üniversiteye gönderip. altı 1 ay başanlı eğitimden sonra yönetim kadrolanna 4 almak. Üniversiteler böyle bir rol üstlenebilir. .} işçiyi yönetime almak, refaha ortak etmek. ideolojik olarak kapitalizmden çok sosya- lizme daha vakın gelmivor mu? EMERY- Mara'ın ilk çalışmalannda bu tür nosyonlar görülebilir. İnsan potansiyelini geliş- tirmekle ilgili nosyonlar vardı. Ama ekonomiyle ilgili kavramlara girince. bunlann yok olduğunu görürsünüz. Sonraki yazılannda insan potansi- yelini unuttu bence. Almanya'da 19'uncu yüzyıl ortasında orta sınıf entelektüellerinin kafasında bu var. Özellikle feodal sistemden kopma günde- me geldiği zaman. ^ • • ^ ^ B Eskı sosyalist ülkelerin ıınuttıığıı. in- san potansiyeli miydi sizce? EMERY-Tabü, insan potansiyelini unuttuklan için bunlar başlanna geldi. 1%9'da Ingiltere vc Norvec'teki endüstriyel pıogramlann liderliğini yaptıktan sonra ABDyc döndüğümde. SSCB- den 10 fabrikada aynı sisıemi geliştirmemi isıedi- ler. Ama 10 fabrika da silah fabrikasıydı. Gitmedim. Bu deneyleri onlara aktarmadım. mKKKMPeki bunlar bisküvi fabrikası olsa gi- der mi\ dııüz? EMERY-Tabü giderdim. Evren'den • Bastarafi 1. Sayfada bir gün sonra geçti. Aynı gün mektuba karşıhk veren Kenan Evren, törenin siyasi amaçla düzenlendiğinin anlaşıldığmı, ama 12 Eylül'den sonra karar- lan verenlerin yine önceki hâ- kimler olduğunu yazdı. Evren, suçlulan mahkeme önüne çıkaranın devlet başkanı veya sıkıyönetim komutanı ol- madığını belirtti. Eski cumhur- başkanı törene kendisinin yeri- ne, dönemin mahkeme hâkim- leri ve avukatlannın çağnlması- nı veya mahkeme kararlannın okunmasını istedi. Evren, mektubunda, mevcut yasalara uygun olarak 12 Eylül döneminde de, 27 Mayıs 1960'- ta olduğu gibi kararlann hâ- kimler tarafından verildiğini, özel mahkemeler kurulmadığı- nı yazdı. Sokak, cadde. okul ve parklara kişi isimleri verilmesi- nin yönetim ve ideolojik görüş- lere göre zamanla değişüğine değinen Evren, kişilerin isim ve- rilmesi veya alınmasıyla yüksel- mediğini yazdı. Bugünkü yaşayanlann taraf olduğunu belirten Evren, mek- tubuna şöyle devam etti: "Size göre biz demokrasi düşmanıyız. Acaba öyle midir? Yoksa demokrasi kurtaranlar mıyız? Bunu tarih şaşmaz tera- zisinde kararlaştıracaktır. Bu- nu da bizden sonra gelecek tarafsız nesiller okuyacakur." Kadınlardan büyük isyaıı • Bastarafi 1. Sayfada luk yapanlarla mücadele etme- yip, savunmasız genç kızlan hedef alanlan protesto ediyo- rum" dedi. Türk Kadınlar Birliği İstan- bul Şube Başkanı Gültekin Baktır, uygulamanm insana saygısızlık ve çağdışılık oldu- ğunu belirterek, "Bekâret kontrolü yapılmasında önce aile suçludur. Anne ve baba, çocuklanyla zamanında, yete- rince ilgilenmedikleri için son- radan böyle çağdışı uygulama- larla karşılaşılmaktadır. Bu duruma tabi tutulmuş bir genç kız, ruhsal açıdan toplum için- de küçük düşecektir" dedi. Kadınlann ve kızlann meta olarak değerlendirilmesinin sürdüğu sürece, bekâretin de sonın olmaya devam edeceğini söyleyen Çağdaş Yaşamı Des- tekleme Derneği Başkanı Tür- kan Saylan, "Genç kızlann bekâret kontrolüne alınmalan o insanın geleceği açısından ve ruhsal durumunun sarsılması açısından da son derece zarar- bdır. özellikle bir erkek arka- daşla ilişki şüphesi ile belkı de haksız yere bir kızm ailesinin nzasıyla ya da nzasr dışında böyle aşağılayıa muameleye tabi tutulması, ne insan haka- lanna, ne de kadın haklanna uymaktadır. Bekâret kontrolü kadını aşağılayıa bir işlemdir. Çağdışıdır. İnsanlann beden- leri kendilerine aittir. Bekâret kontrolünü çözüm olarak gör- mek hepimizi utandınr. Uygu- lama ne eğitime sığaı ne de ahlaka" diye konuştu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ankara Şube Başkanı Demet Işık. geçen günlerde benzeri olayın Avrupalı bir ka- dının da başına geldiğini anım- Siyasette 7 • Bastarafi 1. Sayfada DSPbin51oyalmıştı. Başbakan Demirel, 15 mayıs perşembe günü de Karadeniz, Ege ve Akdeniz bölgelerini içe- ren bir geziye çıkacak. Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı ve SHP Genel Baş- kanı Erdal İnönü bugün Kınk- kale'ye gidecek. SHP lideri, 15 mayısta Adana, Mersin ve Ha- tay'da olacak. İnönü 24 mayıs- ta Bilecik, Bursa, Çanakkale ve Bahkesir'de halka hitap edecek olan İnönü. 30 mayısta Konya- Cihanbeyli, 31 mayısta Mar- mara Ereğlisi'ne harekci cde- cek ve 2-5 haziranda Van ve Dalaman'da yurttaşlara hitap edecek. İnönü, seçimlerden ön- ce son gezisini, 6 haziranda Şanlıurfa ve Suruç'a yapacak. ANAP Genel Başkanı Mesut satarak, "İnsan hak ve özgür- lüklerini konuşuyorsak, bu cahil saldınlar durmalıdır. İn- san üzerinde olmaması gere- ken bir müdahalenin baskıyla yapılması, çok rencide edici, moral yıkıa bir olaydır. Bu, genç kız çocuklan için hem moral, hem de manevi olarak ciddi bir taciz olayıdır. Amaç ne olursa olsun yapılmamalı- dır" dedi. Yılmaz, bugün ve yann Myon, Eskişehir. Muğla, Uşak, Gediz, Kütahya ve Simav'da yurttaş- larla beraber olacak. 13-14 mayısta Konya'ya gidecek olan Yılmaz, 16-26 mayıs tarihleri arasmda Malatya, Adapazan, Adana, İçel, Alanya, Antalya, İzmir, Çanakkale, Bursa, Ko- caeli, Sakarya, İstanbul ve Marmara Ereğlisi'nde olacak. Yılmaz, 1-2 haziranda Van, İz- mir, Denizli, Çardak ve Na- zilli'de, 4-5 haziranda Ordu- Ünye ve Suşehri'nde yurttaşla- ra hitap edecek. Gezi programı henüz kesin- leşmeyen RP lideri Necmettin Erbakan'ın da, 12-15 mayıs ta- rihleri arasında Çankın, Kasta- monu, Sakarya, Kocaeli, Bile- cik, Eskişehir ve Kütahya'ya gitmesi bekleniyor. Piknik sefası intihar Devletten Apo'ya eğitim • Bastarafi I. Sayfada lar baharda birkaç keyifli saat çalmanın bedelini çok ağır öde- mişler. Aileleri okula çağnlmış, "Başlannabir şey gelmiş olabilir, bekâret kontrolüne gönderin" denmiş. Kız öğrenciler okul bahçesine çıkanlmış, "Işte bun- lar Gölcük 1", "Gölcük 2", Gölcük 3" diye teşhir edilmiş- ler. "Imam hatip Ûsesinin adı- nı kirlettikleri" gerekçesiyle sürekli baskı görmüşler. Kız öğrencilerden AA'nın ba- bası Recep Ayyıldız, kızını be- kâret kontrolüne götürmüş. Gencecik yürekleri bunca aşaği- lanmaya dayanamayan Havva Kızılkaya ile S.A. 30 nisan gü- nü teneffüse çıktıklannda hap içerek intihar etmek istemişler. Kızılkaya, kaldırıldığı hastane- de ölmüş, S.A. ise kurtanlnuş. S.A.'yı, ifade vermeye geldi- ği Simav İlçe Jandarma Komu- tanlığı kapısı önünde bulduk. İntihara teşebbüs ettikten son- ra kaldırıldığı hastanede "Bekâ- ret muayenesi yapılması istenince çok üzüldüm, çok utandım. Çok baskı yaptılar" diyor. Pikniğe giden kız öğrenciler- den A.A. Çitgöl kasabasında oturuyor. Kasabaya gittiğimiz- de A.A.'nın babası, kızı ile gö- rüşmemize izin vermedi. Çitgöl Ukokulunda öğretmen olan Re- cep Ayyıldız şunlan söylemek- le yetindi: "Benden izin almadan pikni- ğe gitmiş. O günden sonra oku- la göndermedim. Okuldan sonra piknikte ne işi var? Okul- da baskı falan yok. Ben zaten o piknik olayından sonra hiç okula göndermedim." Kızılkaya'nın ölümü ve ola- yın duyulmasından sonra ço- cuklara baskı yapmak ve tehdit etmekle suçlanan müdür vekili İzzet Uzun ile müdür yardımcı- sı Erdoğan Bayar ve Şinasi Çe- tiner, Kerim Gündüz, tbrahim Eren adlı öğretmenler görevden alındı. İzzet Uzun, kendisine yönelik savlan reddediyor. Ancak öğ- renciler böyle düşünmüyor ve İzzet Uzun'un çok baskı yaptı- ğı, disiplin kuruluna verdiği ve okuldan atmakla tehdit ettiği söyleniyor. Simav'ın DYP'li Belediye Başkanı Metin Karakuyu da, okul yöneticilerinin "masum" olduğuna inanmıyor. Karaku- yu, "Biz okulda bazı siyasi fa- aliyetler olduğunu, seçimlerde öğrencüerin bazı öğretmenlerin baskısıyla RP için çalıştırıldığı- nı duyuyorduk" diyor. Olayla ilgili olarak savcılık soruşturması sürüyor. • Bastarafi I. Sayfada 18.070 lirayi buldu. 1984 yılında Güneydoğu'- da eylemler başlatan Ab- dullah Öcalan'm SBF ile iliş- kisi de, yönetim kurulu karan ile 1984 yılında kesil- di. Öğrencilikle ilişkisinin resmen kesilmesi ûzerine de Maliye ve Gümrük Bakan- lığı 1985 yılında bir yazı göndererek Apo'dan, burs parasını faizi ile ödenmesini istedi. Bu yaaşmalarda Apo'nun burs işlemlerinde gösterilen "Yukan Ayrana Tezel Sokak Inci Apt. 3-1" adresi kullanıldı. Bu adres- teki evin, halen kapıcı daire- si olarak kullanıldığı belir- lendi. Apo'nun durumu aynca, kefib olan babası Ömer Öca- lan'a da bildinldi. Babasına gönderilen yazıda, "Abdul- lah Öcalan'ın rnecburi hiz- meti ihlal ettiği" belirtile- rek, bu nedenle burs parası ile yasaı ıaızının ouenmesi - °- >.*>- $!! zzŞTT- ii _ l # . H./AJ. fjfl.* C^tm istendi. Abdullah Öcalan'm, Ma- liye ve Gümrük BakanhgV- na burs borcu olan toplam 27.105 lira, 24 Ekim 1984 tarihinde kardeşi Ahmet Öcalan tarafından Şanlıurfa ili Halfeti Malmüdürlüğü'- ne ödendi. Bu işlemlerden sonra Abdullah öcalan'ın burs dosyası Maliye ve Gümrük Bakanhğı'nca iş- lemden kaldmldı. BARIŞAOZLEM Prof. Dr. Hüsnü Göksel 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Ödemeli gönderflmez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear